Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Disleksik çocuklar için geliştirilen Auto Train Brain mobil yazılımının 7-10 yaş çocuklar üzerindeki klinik çalışması tamamlandı.
Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği Doktora Öğrencisi Günet Eroğlu’nun, okul hayatında ve öğrenmede güçlük çeken disleksik çocuklara yönelik geliştirdiği “Auto Train Brain” adlı mobil yazılımın klinik çalışması tamamlandı.
Auto Train Brain, özgül öğrenme güçlüğünün bir alt grubu olan ve ilaçla tedavisi henüz mümkün olmayan disleksinin etkilerini azaltıyor ve çocukların okul başarısının artmasında yardımcı oluyor.
Heceleme ve okuduğunu anlamada anlamlı sonuçlar elde edildi
Türkiye’de 7-10 yaş grubu disleksik çocuklar üzerinde yapılan klinik çalışmada nörogeribildirim ve çoklu duyu öğrenmenin, heceleme ve okuduğunu anlamada istatistiki olarak anlamlı sonuç ürettiği gözlemlendi. Klinik çalışmada ayrıca uygulanan eğitimin fonetik farkındalık, heceleme, okuduğunu anlama, yönerge takip, hızlı okuma, yazılı ifade TILLS alt testlerinde, özel eğitime göre daha ileride sonuç ürettiği ortaya çıktı.
Uygulanan eğitimin, çocuklarda herhangi bir yan etki oluşturmadığı gözlendi.
Günet Eroğlu’nun kendi yaşam tecrübesinden yola çıkarak, Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Selim Balcısoy ve Öğretim Üyesi Müjdat Çetin danışmanlığında tasarladığı ve geliştirdiği uygulamanın klinik çalışması Ankara Tıp Fakültesi Çocuk Nörolojisi Bölümü'nden Serap Teber'in sorumluluğunda yürütüldü. Çalışmada, Barış Ekici ve Fehim Arman görev aldı. Auto Train Brain eğitim çalışmalarını ve TILLS testlerini, Kardelen Ertürk ve Meltem Kırmızı yürüttü.
1-7 Kasım Disleksi Farkındalık Haftası
Avrupa Disleksi Derneğine göre; okuma, heceleme ve yazma becerilerini edinmede nörolojik kökenli bir farklılık olarak tanımlanan disleksi, normal ve üstün zekalı bireylerde görülüyor. Einstein, Mozart, Leonardo da Vinci gibi dâhilerde de gözlemlenen disleksi, okuma becerisini etkilediği için ilköğretimin ilk yıllarında fark ediliyor. 1-7 Kasım haftası aynı zamanda Disleksi Farkındalık Haftası olarak biliniyor.
TILLS testi: Disleksi Vakfı tarafından Türkiye’ye getirilen ve Türkçe’leştirilen TILLS nöropsikometrik testi, çocuklarda özgül öğrenme güçlüğü seviyesini ölçümlemekte kullanılmaktadır.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Disleksik çocuklar için geliştirilen Auto Train Brain mobil yazılımının 7-10 yaş çocuklar üzerindeki klinik çalışması tamamlandı.
Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği Doktora Öğrencisi Günet Eroğlu’nun, okul hayatında ve öğrenmede güçlük çeken disleksik çocuklara yönelik geliştirdiği “Auto Train Brain” adlı mobil yazılımın klinik çalışması tamamlandı.
Auto Train Brain, özgül öğrenme güçlüğünün bir alt grubu olan ve ilaçla tedavisi henüz mümkün olmayan disleksinin etkilerini azaltıyor ve çocukların okul başarısının artmasında yardımcı oluyor.
Heceleme ve okuduğunu anlamada anlamlı sonuçlar elde edildi
Türkiye’de 7-10 yaş grubu disleksik çocuklar üzerinde yapılan klinik çalışmada nörogeribildirim ve çoklu duyu öğrenmenin, heceleme ve okuduğunu anlamada istatistiki olarak anlamlı sonuç ürettiği gözlemlendi. Klinik çalışmada ayrıca uygulanan eğitimin fonetik farkındalık, heceleme, okuduğunu anlama, yönerge takip, hızlı okuma, yazılı ifade TILLS alt testlerinde, özel eğitime göre daha ileride sonuç ürettiği ortaya çıktı.
Uygulanan eğitimin, çocuklarda herhangi bir yan etki oluşturmadığı gözlendi.
Günet Eroğlu’nun kendi yaşam tecrübesinden yola çıkarak, Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Selim Balcısoy ve Öğretim Üyesi Müjdat Çetin danışmanlığında tasarladığı ve geliştirdiği uygulamanın klinik çalışması Ankara Tıp Fakültesi Çocuk Nörolojisi Bölümü'nden Serap Teber'in sorumluluğunda yürütüldü. Çalışmada, Barış Ekici ve Fehim Arman görev aldı. Auto Train Brain eğitim çalışmalarını ve TILLS testlerini, Kardelen Ertürk ve Meltem Kırmızı yürüttü.
1-7 Kasım Disleksi Farkındalık Haftası
Avrupa Disleksi Derneğine göre; okuma, heceleme ve yazma becerilerini edinmede nörolojik kökenli bir farklılık olarak tanımlanan disleksi, normal ve üstün zekalı bireylerde görülüyor. Einstein, Mozart, Leonardo da Vinci gibi dâhilerde de gözlemlenen disleksi, okuma becerisini etkilediği için ilköğretimin ilk yıllarında fark ediliyor. 1-7 Kasım haftası aynı zamanda Disleksi Farkındalık Haftası olarak biliniyor.
TILLS testi: Disleksi Vakfı tarafından Türkiye’ye getirilen ve Türkçe’leştirilen TILLS nöropsikometrik testi, çocuklarda özgül öğrenme güçlüğü seviyesini ölçümlemekte kullanılmaktadır.
Son Güncelleme: Cuma, 01 Kasım 2019 10:37
Gösterim: 1218
Türk eğitim sisteminin son 15 yılda önemli bir atılım içinde olduğunu belirten İstanbul Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Doç. Dr. Mustafa Aydın, üniversiteler ve orta öğretimde ele alınması gereken öncelikli konuları artı eğitim’e anlattı. Devlet ve vakıf üniversiteleri olarak bir ayrım yapılmaması gerektiğini belirten Aydın, “Vakıf üniversiteleri, son 15 yılda yükseköğretim sektörüne rekabet anlayışını getirdi ve bu rekabet anlayışıyla oluşturulan sinerji devlet üniversitelerine de yansıdı.” diye konuştu.
Türkiye’deki eğitimin son 15 yıldaki seyri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türk eğitim sistemi son 15 yılda ciddi bir atak gerçekleştirdi ve gerçekleştirmeye de devam ediyor. Çağımızın bilim ve teknoloji çağı olduğu aşikâr; bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler nedeni ile artık var olan bilgilerin güncellendiği ve geleneksel eğitimin birçok noktada yetersiz kaldığı bir dönemde yaşıyoruz. Bu durumu iyi analiz edersek ve eğitim sistemimizde bu anlayışı hâkim kılarsak, inanıyorum ki ülkemizi üniversitelerimizle eğitim arenasında daha güçlü temsil edebileceğiz.
Bu süreçte devlet ve vakıf üniversiteleri olarak bir ayrım yapmamalıyız. Vakıf üniversiteleri, son 15 yılda yükseköğretim sektörüne rekabet anlayışını getirdi ve bu rekabet anlayışıyla oluşturulan sinerji devlet üniversitelerine de yansıdı. Biz bugün farklı kriterler dikkate alınarak oluşturulan QS Rankingleri ve Times Higher Education Rankingleri içerisinde 10-15 üniversitemizin olduğunu görüyoruz. Bu başarı, oluşturulan güçlü sinerjinin bir yansıması niteliğinde. Unutmamak gerekir ki; üniversiteler sadece ülkesiyle değil dünyayla entegre olmalıdır. Bu sebeple, dünya listelerindeki bu yerimiz oldukça değerli.
Eğitimde kamu-özel sektör diyalog ve iş birliğini değerlendirebilir misiniz? Bu iletişimin daha verimli olabilmesi için neler önerirsiniz?
21. yüzyıl karşımıza son derece karmaşık ve global bir dünya çıkardı ve içinde bulunduğumuz bu mevcut duruma ayak uydurma sürecinde eğitim önemli bir rol oynuyor. Dünya hızla gelişiyor bizlerin de bu gelişime ayak uydurmakla kalmayıp öne geçmemiz gerekmekte. 45 yıllık eğitim tecrübeme dayanarak şunu söyleyebilirim: Bunu tek başımıza yapamayız. Kamu ve özel sektör kuruluşlarının yanında iş dünyası, sivil toplum kuruluşları ve ilgili tüm kuruluşların bir araya gelerek ve ortak bir paydada buluşarak hedefe birlikte yürümesi gerekiyor. Kamu ve özel sektör, güçlerini birleştirerek ilerlerse yükseköğretim sektörünün ciddi bir ivme kazanacağına inanıyorum.
Yapılan araştırmalara göre; 80 milyon insanın yaşadığı bir ülkede, 250’nin üzerinde üniversite olması gerekiyor. Türkiye bu bağlamda, son yıllardaki atılımı ile ciddi bir mesafe kat etti. Her ile bir üniversite projesiyle üniversite sayımızı 200’ün üzerine çıkarmış bulunuyoruz. Vakıf üniversiteleri bu sürece ve yükseköğretimin ivme kazanmasına ciddi bir katkı sağladı. Açılan üniversitelerin bir kısmı henüz istenilen düzeye ulaşamadı ancak hiçbir kurum kurulurken mükemmel değildir. İnanıyorum ki bu üniversitelerimiz de istenen düzeye ulaşacaktır.
Şunu biliyoruz ki henüz yolun başındayız. Üniversitelerimizin evrensel platformda saygınlığını artırması bakımından yaptığımız çalışmalara var gücümüzle devam edeceğiz. Unutmamak gerekir ki; eğitimcilerin ışığında siyasiler, ekonomistler ve diğer iş insanları yürüyecekler. Bu sebeple, güçlü ışıklarla yolları aydınlatmamız gerekiyor.
EĞİTİMDE ÖNCELİKLİ KONULAR
Eğitimde ele alınması gereken kısa, orta ve uzun vadede konular nelerdir? Bu konularla ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Eğitimde ele alınması gereken birçok konu var bunları maddeler halinde söylersek daha doğru ve açık bir çerçeve oluşturabileceğimiz kanaatindeyim.
• Öncelikle eğitim arenasında kendimize güçlü bir yer edinebilmek için gerektiğinde revize edilebilir nitelikte bir yükseköğretim politikası oluşturmamız elzem.
• Yeni açılan üniversitelerin meslek yüksekokulu olarak yükseköğretim hayatına başlamaları, belirli bir deneyimden sonra lisans, yüksek lisans ve doktora programları ile hizmet etmeleri gerekiyor. Henüz mezun vermeden yüksek lisans ve doktora programlarına başlandığına şahit oluyoruz; bu kabul edilebilir bir uygulama değil.
• Üniversitelerde çok dilli ve çok kültürlü akademik bir çevre oluşturulmalı.
• Türkiye’de okumanın öğrencilere kazandıracağı ayrıcalıklar bütün ilgili platformlarda vurgulanmalı, bu yöndeki markalaşma çalışmalarına destek verilmeli.
• Uluslararası öğrenci hareketliliği, ülkelerin gelişiminde ciddi bir rol oynamaktadır. Bizler üniversitelerimizde çok kültürlü bir ortam yaratarak tüm dünyayı ilgilendiren araştırmalar yapan, topluma ve dünyaya fayda sağlayacak bireyler yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Bu sebeple üniversitelerimizde uluslararası öğrenci konseyleri kurulup yaygınlaştırılarak bu uluslararası hareketliliği daha etkin kılmalıyız.
• 2023 hedefine ilerlerken uluslararasılaşma ve dünya insanı yetiştirmek, üniversitelerin asli görevlerinden olmalı. Bu bağlamda öğrencilerin en az 1 yabancı dili konuştuğu ve tercihen 2’nci yabancı dili de deneyimleyebildiği bir öğretim programı tasarlanmalı.
• Türkiye’deki dil öğretim programları Avrupa Ortak Başvuru Metnine göre hazırlanmalı ve üniversitelerde bu program uygulanmalı.
• Eğitim yönetimi noktasında, Eğitim Fakültesi adaylarına psikoloji ve yetenek testleri uygulanmalı, mezunlarına da yeterlilik testleri yapılmalı. Mezun olan öğretmen adayı bir süre deneyimli bir öğretmenin yanında stajyer olarak çalışmalı, daha sonra ataması gerçekleştirilmelidir. Bu noktada Eğitim Fakülteleri ve MEB arasında güçlü bir iş birliği oluşturulmalıdır.
LİSELERDE İSE;
• Öğretmenlere her 5 yılda bir üniversiteler tarafından yetkinliklerini geliştirecekleri eğitimlerin verilmesi gerekiyor.
• Öğretim programlarında kısa vadede bilim, STEM, teknoloji, yazılım, AR-GE, Endüstri 4.0 kavramlarının ön planda tutulduğu bir eğitim sistemi oluşturulmalı.
• Liselere robotik sistemler, nesnelerin interneti, akıllı fabrika otomasyon sistemleri ve yapay zekâ programları gibi güncel, öğrencilerin çağın gerektirdiği yetenek ve becerilerini geliştirebileceği dersler konulmalı.
• Ders kitapları, alanında yetkinliği akredite edilmiş kişiler tarafından hazırlanmalı, ciddi denetimlerden geçirilmelidir.
Ülkemiz eğitim sisteminin istenilen düzeye ulaşması için azim ve kararlılıkla yürüdüğümüz bu yolda daha birçok madde sayabiliriz ancak önceliklerimizin bu konular olduğunu düşünüyorum.
ÖĞRENME ALANLARI DEĞİŞİYOR
Size göre son 15 yılda eğitimde gerçekleştirilen en önemli değişim ne oldu ve neden?
Eğitimde gerçekleştirilen en önemli değişim teknolojik gelişimin eğitime yansıması ve bu bağlamda öğrenme alanlarının değişmesi, öğrenme ve öğretimin sınıfların, okulların dışına çıkmasıdır. Bilgiye ulaşmak artık çok kolaylaştı; bu noktada eğitimci tanımımız da değişime uğradı. Eğitimci artık öğrenciye rehberlik eden öğrenme yoldaşı. Öğretmen öğrencinin öğrenme yolculuğunda bilgiyi kendi yetenek ve becerileri doğrultusunda nasıl kullanacağı konusunda yol gösterici bir rol üstlendi.
Bu değişim şüphesiz, çağın gerekliği ve değişen öğrenci kitlesi ve gereksinimlerinden ortaya çıkmıştır.
15. YIL MESAJI
ARTI EĞİTİM DERGİSİ EĞİTİM GÜNDEMİNİ BELİRLİYOR
Artı Eğitim dergisi, Türkiye şartlarında eğitim sektörünün gündemini belirleyen bir yayın kuruluşu. Eğitim camiasının en eski ve istikrarlı yayınlarından biri olarak yıllardır eğitimin nabzını tutuyor. Bu sektörde birçok yayın hızla yok oluyorken Artı Eğitim dergisinin uzun yıllardır yayın hayatına istikrarla devam ediyor olması ciddi bir başarı. Dosya çalışmaları, özel röportajları ve ele aldığı konularla Artı Eğitim, tüm eğitim camiası tarafından dikkatle takip edilmesi gereken bir mecra. Bu yolculuğu başından beri takip eden biri olarak tüm Artı Eğitim camiasını kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Türk eğitim sisteminin son 15 yılda önemli bir atılım içinde olduğunu belirten İstanbul Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Doç. Dr. Mustafa Aydın, üniversiteler ve orta öğretimde ele alınması gereken öncelikli konuları artı eğitim’e anlattı. Devlet ve vakıf üniversiteleri olarak bir ayrım yapılmaması gerektiğini belirten Aydın, “Vakıf üniversiteleri, son 15 yılda yükseköğretim sektörüne rekabet anlayışını getirdi ve bu rekabet anlayışıyla oluşturulan sinerji devlet üniversitelerine de yansıdı.” diye konuştu.
Türkiye’deki eğitimin son 15 yıldaki seyri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türk eğitim sistemi son 15 yılda ciddi bir atak gerçekleştirdi ve gerçekleştirmeye de devam ediyor. Çağımızın bilim ve teknoloji çağı olduğu aşikâr; bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler nedeni ile artık var olan bilgilerin güncellendiği ve geleneksel eğitimin birçok noktada yetersiz kaldığı bir dönemde yaşıyoruz. Bu durumu iyi analiz edersek ve eğitim sistemimizde bu anlayışı hâkim kılarsak, inanıyorum ki ülkemizi üniversitelerimizle eğitim arenasında daha güçlü temsil edebileceğiz.
Bu süreçte devlet ve vakıf üniversiteleri olarak bir ayrım yapmamalıyız. Vakıf üniversiteleri, son 15 yılda yükseköğretim sektörüne rekabet anlayışını getirdi ve bu rekabet anlayışıyla oluşturulan sinerji devlet üniversitelerine de yansıdı. Biz bugün farklı kriterler dikkate alınarak oluşturulan QS Rankingleri ve Times Higher Education Rankingleri içerisinde 10-15 üniversitemizin olduğunu görüyoruz. Bu başarı, oluşturulan güçlü sinerjinin bir yansıması niteliğinde. Unutmamak gerekir ki; üniversiteler sadece ülkesiyle değil dünyayla entegre olmalıdır. Bu sebeple, dünya listelerindeki bu yerimiz oldukça değerli.
Eğitimde kamu-özel sektör diyalog ve iş birliğini değerlendirebilir misiniz? Bu iletişimin daha verimli olabilmesi için neler önerirsiniz?
21. yüzyıl karşımıza son derece karmaşık ve global bir dünya çıkardı ve içinde bulunduğumuz bu mevcut duruma ayak uydurma sürecinde eğitim önemli bir rol oynuyor. Dünya hızla gelişiyor bizlerin de bu gelişime ayak uydurmakla kalmayıp öne geçmemiz gerekmekte. 45 yıllık eğitim tecrübeme dayanarak şunu söyleyebilirim: Bunu tek başımıza yapamayız. Kamu ve özel sektör kuruluşlarının yanında iş dünyası, sivil toplum kuruluşları ve ilgili tüm kuruluşların bir araya gelerek ve ortak bir paydada buluşarak hedefe birlikte yürümesi gerekiyor. Kamu ve özel sektör, güçlerini birleştirerek ilerlerse yükseköğretim sektörünün ciddi bir ivme kazanacağına inanıyorum.
Yapılan araştırmalara göre; 80 milyon insanın yaşadığı bir ülkede, 250’nin üzerinde üniversite olması gerekiyor. Türkiye bu bağlamda, son yıllardaki atılımı ile ciddi bir mesafe kat etti. Her ile bir üniversite projesiyle üniversite sayımızı 200’ün üzerine çıkarmış bulunuyoruz. Vakıf üniversiteleri bu sürece ve yükseköğretimin ivme kazanmasına ciddi bir katkı sağladı. Açılan üniversitelerin bir kısmı henüz istenilen düzeye ulaşamadı ancak hiçbir kurum kurulurken mükemmel değildir. İnanıyorum ki bu üniversitelerimiz de istenen düzeye ulaşacaktır.
Şunu biliyoruz ki henüz yolun başındayız. Üniversitelerimizin evrensel platformda saygınlığını artırması bakımından yaptığımız çalışmalara var gücümüzle devam edeceğiz. Unutmamak gerekir ki; eğitimcilerin ışığında siyasiler, ekonomistler ve diğer iş insanları yürüyecekler. Bu sebeple, güçlü ışıklarla yolları aydınlatmamız gerekiyor.
EĞİTİMDE ÖNCELİKLİ KONULAR
Eğitimde ele alınması gereken kısa, orta ve uzun vadede konular nelerdir? Bu konularla ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Eğitimde ele alınması gereken birçok konu var bunları maddeler halinde söylersek daha doğru ve açık bir çerçeve oluşturabileceğimiz kanaatindeyim.
• Öncelikle eğitim arenasında kendimize güçlü bir yer edinebilmek için gerektiğinde revize edilebilir nitelikte bir yükseköğretim politikası oluşturmamız elzem.
• Yeni açılan üniversitelerin meslek yüksekokulu olarak yükseköğretim hayatına başlamaları, belirli bir deneyimden sonra lisans, yüksek lisans ve doktora programları ile hizmet etmeleri gerekiyor. Henüz mezun vermeden yüksek lisans ve doktora programlarına başlandığına şahit oluyoruz; bu kabul edilebilir bir uygulama değil.
• Üniversitelerde çok dilli ve çok kültürlü akademik bir çevre oluşturulmalı.
• Türkiye’de okumanın öğrencilere kazandıracağı ayrıcalıklar bütün ilgili platformlarda vurgulanmalı, bu yöndeki markalaşma çalışmalarına destek verilmeli.
• Uluslararası öğrenci hareketliliği, ülkelerin gelişiminde ciddi bir rol oynamaktadır. Bizler üniversitelerimizde çok kültürlü bir ortam yaratarak tüm dünyayı ilgilendiren araştırmalar yapan, topluma ve dünyaya fayda sağlayacak bireyler yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Bu sebeple üniversitelerimizde uluslararası öğrenci konseyleri kurulup yaygınlaştırılarak bu uluslararası hareketliliği daha etkin kılmalıyız.
• 2023 hedefine ilerlerken uluslararasılaşma ve dünya insanı yetiştirmek, üniversitelerin asli görevlerinden olmalı. Bu bağlamda öğrencilerin en az 1 yabancı dili konuştuğu ve tercihen 2’nci yabancı dili de deneyimleyebildiği bir öğretim programı tasarlanmalı.
• Türkiye’deki dil öğretim programları Avrupa Ortak Başvuru Metnine göre hazırlanmalı ve üniversitelerde bu program uygulanmalı.
• Eğitim yönetimi noktasında, Eğitim Fakültesi adaylarına psikoloji ve yetenek testleri uygulanmalı, mezunlarına da yeterlilik testleri yapılmalı. Mezun olan öğretmen adayı bir süre deneyimli bir öğretmenin yanında stajyer olarak çalışmalı, daha sonra ataması gerçekleştirilmelidir. Bu noktada Eğitim Fakülteleri ve MEB arasında güçlü bir iş birliği oluşturulmalıdır.
LİSELERDE İSE;
• Öğretmenlere her 5 yılda bir üniversiteler tarafından yetkinliklerini geliştirecekleri eğitimlerin verilmesi gerekiyor.
• Öğretim programlarında kısa vadede bilim, STEM, teknoloji, yazılım, AR-GE, Endüstri 4.0 kavramlarının ön planda tutulduğu bir eğitim sistemi oluşturulmalı.
• Liselere robotik sistemler, nesnelerin interneti, akıllı fabrika otomasyon sistemleri ve yapay zekâ programları gibi güncel, öğrencilerin çağın gerektirdiği yetenek ve becerilerini geliştirebileceği dersler konulmalı.
• Ders kitapları, alanında yetkinliği akredite edilmiş kişiler tarafından hazırlanmalı, ciddi denetimlerden geçirilmelidir.
Ülkemiz eğitim sisteminin istenilen düzeye ulaşması için azim ve kararlılıkla yürüdüğümüz bu yolda daha birçok madde sayabiliriz ancak önceliklerimizin bu konular olduğunu düşünüyorum.
ÖĞRENME ALANLARI DEĞİŞİYOR
Size göre son 15 yılda eğitimde gerçekleştirilen en önemli değişim ne oldu ve neden?
Eğitimde gerçekleştirilen en önemli değişim teknolojik gelişimin eğitime yansıması ve bu bağlamda öğrenme alanlarının değişmesi, öğrenme ve öğretimin sınıfların, okulların dışına çıkmasıdır. Bilgiye ulaşmak artık çok kolaylaştı; bu noktada eğitimci tanımımız da değişime uğradı. Eğitimci artık öğrenciye rehberlik eden öğrenme yoldaşı. Öğretmen öğrencinin öğrenme yolculuğunda bilgiyi kendi yetenek ve becerileri doğrultusunda nasıl kullanacağı konusunda yol gösterici bir rol üstlendi.
Bu değişim şüphesiz, çağın gerekliği ve değişen öğrenci kitlesi ve gereksinimlerinden ortaya çıkmıştır.
15. YIL MESAJI
ARTI EĞİTİM DERGİSİ EĞİTİM GÜNDEMİNİ BELİRLİYOR
Artı Eğitim dergisi, Türkiye şartlarında eğitim sektörünün gündemini belirleyen bir yayın kuruluşu. Eğitim camiasının en eski ve istikrarlı yayınlarından biri olarak yıllardır eğitimin nabzını tutuyor. Bu sektörde birçok yayın hızla yok oluyorken Artı Eğitim dergisinin uzun yıllardır yayın hayatına istikrarla devam ediyor olması ciddi bir başarı. Dosya çalışmaları, özel röportajları ve ele aldığı konularla Artı Eğitim, tüm eğitim camiası tarafından dikkatle takip edilmesi gereken bir mecra. Bu yolculuğu başından beri takip eden biri olarak tüm Artı Eğitim camiasını kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.
Son Güncelleme: Cuma, 25 Ekim 2019 11:38
Gösterim: 2054
Sabancı Üniversitesi 2019 Profesyonel Yüksek Lisans Programları mezuniyet töreni 19 Ekim 2019, Cumartesi günü gerçekleşti. Sabancı Üniversitesi; Bilişim Teknolojileri, Enerji Teknolojileri ve Yönetimi, Veri Analitiği, Finans, Siber Güvenlik, Yönetim, Profesyoneller İçin Yönetim, Yöneticiler İçin Yönetim (Executive MBA) programlarından bu yıl 220 mezun verdi.
Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Sabancı Üniversitesi’nin öğretime başlamasının 20. yılında, Türkiye yükseköğrenimine fark getiren bir üniversite olduğunu, uluslararası kabul gören bir kurum haline geldiği söyledi. Güler Sabancı, “20 yıldır hiçbir gün ‘yaptık, bitti’ demedik, sürekli daha iyiyi aradık. Sürekli daha iyiyi aramak, sürekli geleceğe bakmak, yeni yirmi yılları düşünmek bizim DNA’mıza işledi” diyerek devam etti.
Sabancı Üniversitesi’nin kurulduğu günden bu yana toplum ve iş dünyasının yanında olmaya çalıştığına dikkat çeken Sabancı, “Gelişen dünyayı, dünyadaki gelişen akımları en yakından izleyen, ihtiyaçları eğitim programlarına aktaran bir kurum olmaya çalışıyoruz. Sabancı Üniversitesi’ni özel kılan yapısı bize bu esnekliği veriyor” dedi. Bilimsel, akılcı ve katılımcı bir süreçle, teknolojinin sağladığı tüm olanakları kullanarak yeni ve sürdürülebilir bir öğrenim sistemi oluşturduklarını sözlerine ekledi. Güler Sabancı, program içeriklerini değişime açık, geleceğin iş alanlarına uygun olarak tasarladıklarını söyledi ve “Sizlere dünyanın her yerinde geçerli olan yetkinlikleri kazandırmayı hedefledik” dedi.
Dünyanın hiç alışılmadık bir hızla döndüğünü ve değiştiğini, bir adım öne çıkmak isteyen herkesin kendini güncellemesi, yenilemesi gerektiğine vurgu yapan Sabancı, yüksek lisans mezunlarının da bu yolda önemli bir aşamayı tamamladıklarını sözlerine ekledi.
Öğrenmenin, özellikle de günümüz dünyasında bitmeyen bir uğraş olduğunun ve bilgiye erişim olanaklarının sonsuz olduğunun altını çizen Güler Sabancı; “Bu sonsuzlukta kaybolmamanız için size tavsiyem; kendinizi çok iyi tanımanız, önceliklerinizi belirlemeniz ve odaklanmanız; danışmaktan, akıl almaktan sakın çekinmeyin ve Sabancı Üniversitesini unutmayın.” diyerek sözlerine son verdi.
Sabancı Üniversitesi Rektörü Yusuf Leblebici konuşmasında, Sabancı Üniversitesi olarak, son dönemde yapmakta oldukları atılımlarla gerek ulusal düzeyde, gerekse uluslararası sıralamalarda en üst noktadaki konumlarını daha da ileri taşıdıklarını söyledi. Lisans düzeyinde Sabancı Üniversitesi’ne katılan öğrencilerin giriş puanlarının, düzenli bir artışla son yılların en üst seviyesine ulaştığını sözlerine ekledi. 2019 itibarı ile birçok alanda ülke çapında en yüksek taban puanı ile öğrenci kabul eden üniversite olmanın gururunu yaşadıklarını belirtti. Sayıları 12 bine yaklaşan mezunların, bugün dünyanın her yerinde, iş dünyasında ve akademik hayatta başarılarını ispat ettiklerinin altını çizdi.
Yusuf Leblebici, “Yüksek lisans ve doktora düzeyinde de, bünyemize katılan öğrencilerimizin hem sayılarında, hem de kalite düzeylerinde sistematik olarak artış gözlemlemekteyiz. Amacımız, kısa bir süre içinde özellikle lisansüstü çalışmaları ve araştırmaları ile daha da öne çıkan bir dünya üniversitesine dönüşmektir. Türkiye’nin en iyisi olmakla yetinmeyeceğimizi, bundan sonraki dönemde kalitesi ile dünya çapında saygınlığı olan bir kurum olmayı hedeflediğimizi her fırsatta vurguluyoruz. Uluslararası üniversite sıralamalarındaki yerimiz Türkiye’deki üniversiteler arasında birinci sırada olsa da, asıl amacımızın dünya üniversiteleri arasındaki yerimizi daha da yükseltmek olduğunun bilincindeyiz. Bundan sonraki dönemde “pozitif” ayrışmak, bizim için en önemli hedeflerden biri olacaktır” dedi. Bu amaca ulaşmak için de endüstri ve sektörlerle daha yakın işbirliği içinde çalışmaya ve merkezlerle birlikte büyümeye öncelik verdiklerini söyledi.
Mühendislik, yönetim bilimleri ve sosyal bilimler alanlarında faaliyet gösteren araştırma merkezlerinin, toplumla etkileşim noktasında ve sanayi ortaklığı ile artık çok büyük ölçekli projelere ev sahipliği yapmaya başladığını söyleyen Yusuf Leblebici “Bütün bu çalışmaların ortak özelliği, hepsinin sektörlerle, sanayi ve iş dünyası ile bir arada, işbirliği içinde gerçekleştiriliyor olmalarıdır. Üniversite olarak liderlik konumumuzu, ancak ve ancak iş dünyası ile çok yakın çalışarak koruyabileceğimizin ve geliştirebileceğimizin bilincindeyiz. Bu ilişkilerimizi gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında daha da geliştirmek yönünde adımlar atmaya devam ediyoruz” dedi.
ŞEHİR KAMPÜSÜ GELİYOR
Profesyonel eğitim programlarının da, bu çabanın en önemli parçalarından birini oluşturduğuna vurgu yapan Leblebici, “Sabancı Üniversitesi olarak, profesyonel yüksek lisans programlarında yeni ve büyük bir atılım gerçekleştirmenin eşiğinde bulunuyoruz. Bu alandaki potansiyelimizi, yurt içinde ve yurt dışında, iş dünyasının ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde harekete geçirerek üniversitemizin görünürlüğünü daha da arttırmayı planlıyoruz. Kalitesi ve etkinliği ile yıllardan beri iş dünyasında kendini kabul ettiren ve büyük takdir toplayan profesyonel programlarımıza yenilerini ekleyerek, önümüzdeki yıllarda çeşitliliği daha da arttırmayı hedefliyoruz. Bu çalışmalara destek olmak amacıyla, bir şehir kampüsü oluşturulması yönünde de harekete geçmiş bulunuyoruz diyerek devam etti.
Yusuf Leblebici sözlerine son verirken “Sabancı Üniversitesi, kuruluşundan beri sanayi ve iş dünyasına yakın duruşu ile kendisine çok saygın bir yer edinmeyi başarmıştır. Öğretim hayatına başlamamızın 20. yılında da siz öğrencilerimizin ve mezunlarımızın desteği ile bu yolda yürümeye devam edeceğiz” dedi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Sabancı Üniversitesi 2019 Profesyonel Yüksek Lisans Programları mezuniyet töreni 19 Ekim 2019, Cumartesi günü gerçekleşti. Sabancı Üniversitesi; Bilişim Teknolojileri, Enerji Teknolojileri ve Yönetimi, Veri Analitiği, Finans, Siber Güvenlik, Yönetim, Profesyoneller İçin Yönetim, Yöneticiler İçin Yönetim (Executive MBA) programlarından bu yıl 220 mezun verdi.
Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Sabancı Üniversitesi’nin öğretime başlamasının 20. yılında, Türkiye yükseköğrenimine fark getiren bir üniversite olduğunu, uluslararası kabul gören bir kurum haline geldiği söyledi. Güler Sabancı, “20 yıldır hiçbir gün ‘yaptık, bitti’ demedik, sürekli daha iyiyi aradık. Sürekli daha iyiyi aramak, sürekli geleceğe bakmak, yeni yirmi yılları düşünmek bizim DNA’mıza işledi” diyerek devam etti.
Sabancı Üniversitesi’nin kurulduğu günden bu yana toplum ve iş dünyasının yanında olmaya çalıştığına dikkat çeken Sabancı, “Gelişen dünyayı, dünyadaki gelişen akımları en yakından izleyen, ihtiyaçları eğitim programlarına aktaran bir kurum olmaya çalışıyoruz. Sabancı Üniversitesi’ni özel kılan yapısı bize bu esnekliği veriyor” dedi. Bilimsel, akılcı ve katılımcı bir süreçle, teknolojinin sağladığı tüm olanakları kullanarak yeni ve sürdürülebilir bir öğrenim sistemi oluşturduklarını sözlerine ekledi. Güler Sabancı, program içeriklerini değişime açık, geleceğin iş alanlarına uygun olarak tasarladıklarını söyledi ve “Sizlere dünyanın her yerinde geçerli olan yetkinlikleri kazandırmayı hedefledik” dedi.
Dünyanın hiç alışılmadık bir hızla döndüğünü ve değiştiğini, bir adım öne çıkmak isteyen herkesin kendini güncellemesi, yenilemesi gerektiğine vurgu yapan Sabancı, yüksek lisans mezunlarının da bu yolda önemli bir aşamayı tamamladıklarını sözlerine ekledi.
Öğrenmenin, özellikle de günümüz dünyasında bitmeyen bir uğraş olduğunun ve bilgiye erişim olanaklarının sonsuz olduğunun altını çizen Güler Sabancı; “Bu sonsuzlukta kaybolmamanız için size tavsiyem; kendinizi çok iyi tanımanız, önceliklerinizi belirlemeniz ve odaklanmanız; danışmaktan, akıl almaktan sakın çekinmeyin ve Sabancı Üniversitesini unutmayın.” diyerek sözlerine son verdi.
Sabancı Üniversitesi Rektörü Yusuf Leblebici konuşmasında, Sabancı Üniversitesi olarak, son dönemde yapmakta oldukları atılımlarla gerek ulusal düzeyde, gerekse uluslararası sıralamalarda en üst noktadaki konumlarını daha da ileri taşıdıklarını söyledi. Lisans düzeyinde Sabancı Üniversitesi’ne katılan öğrencilerin giriş puanlarının, düzenli bir artışla son yılların en üst seviyesine ulaştığını sözlerine ekledi. 2019 itibarı ile birçok alanda ülke çapında en yüksek taban puanı ile öğrenci kabul eden üniversite olmanın gururunu yaşadıklarını belirtti. Sayıları 12 bine yaklaşan mezunların, bugün dünyanın her yerinde, iş dünyasında ve akademik hayatta başarılarını ispat ettiklerinin altını çizdi.
Yusuf Leblebici, “Yüksek lisans ve doktora düzeyinde de, bünyemize katılan öğrencilerimizin hem sayılarında, hem de kalite düzeylerinde sistematik olarak artış gözlemlemekteyiz. Amacımız, kısa bir süre içinde özellikle lisansüstü çalışmaları ve araştırmaları ile daha da öne çıkan bir dünya üniversitesine dönüşmektir. Türkiye’nin en iyisi olmakla yetinmeyeceğimizi, bundan sonraki dönemde kalitesi ile dünya çapında saygınlığı olan bir kurum olmayı hedeflediğimizi her fırsatta vurguluyoruz. Uluslararası üniversite sıralamalarındaki yerimiz Türkiye’deki üniversiteler arasında birinci sırada olsa da, asıl amacımızın dünya üniversiteleri arasındaki yerimizi daha da yükseltmek olduğunun bilincindeyiz. Bundan sonraki dönemde “pozitif” ayrışmak, bizim için en önemli hedeflerden biri olacaktır” dedi. Bu amaca ulaşmak için de endüstri ve sektörlerle daha yakın işbirliği içinde çalışmaya ve merkezlerle birlikte büyümeye öncelik verdiklerini söyledi.
Mühendislik, yönetim bilimleri ve sosyal bilimler alanlarında faaliyet gösteren araştırma merkezlerinin, toplumla etkileşim noktasında ve sanayi ortaklığı ile artık çok büyük ölçekli projelere ev sahipliği yapmaya başladığını söyleyen Yusuf Leblebici “Bütün bu çalışmaların ortak özelliği, hepsinin sektörlerle, sanayi ve iş dünyası ile bir arada, işbirliği içinde gerçekleştiriliyor olmalarıdır. Üniversite olarak liderlik konumumuzu, ancak ve ancak iş dünyası ile çok yakın çalışarak koruyabileceğimizin ve geliştirebileceğimizin bilincindeyiz. Bu ilişkilerimizi gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında daha da geliştirmek yönünde adımlar atmaya devam ediyoruz” dedi.
ŞEHİR KAMPÜSÜ GELİYOR
Profesyonel eğitim programlarının da, bu çabanın en önemli parçalarından birini oluşturduğuna vurgu yapan Leblebici, “Sabancı Üniversitesi olarak, profesyonel yüksek lisans programlarında yeni ve büyük bir atılım gerçekleştirmenin eşiğinde bulunuyoruz. Bu alandaki potansiyelimizi, yurt içinde ve yurt dışında, iş dünyasının ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde harekete geçirerek üniversitemizin görünürlüğünü daha da arttırmayı planlıyoruz. Kalitesi ve etkinliği ile yıllardan beri iş dünyasında kendini kabul ettiren ve büyük takdir toplayan profesyonel programlarımıza yenilerini ekleyerek, önümüzdeki yıllarda çeşitliliği daha da arttırmayı hedefliyoruz. Bu çalışmalara destek olmak amacıyla, bir şehir kampüsü oluşturulması yönünde de harekete geçmiş bulunuyoruz diyerek devam etti.
Yusuf Leblebici sözlerine son verirken “Sabancı Üniversitesi, kuruluşundan beri sanayi ve iş dünyasına yakın duruşu ile kendisine çok saygın bir yer edinmeyi başarmıştır. Öğretim hayatına başlamamızın 20. yılında da siz öğrencilerimizin ve mezunlarımızın desteği ile bu yolda yürümeye devam edeceğiz” dedi.
Son Güncelleme: Pazartesi, 21 Ekim 2019 13:25
Gösterim: 1339
Son 15 yılın anaokulundan yükseköğretime kadar eğitimin her kademesinde pek çok değişime sahne olan bir zaman dilimi olduğunu belirten İstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Bahar Akıngüç Günver, “Dünya çapında ele alırsak en önemli değişim dijitalleşme. Öğrenme ve iletişim teknolojilerindeki değişim eğitim sürecine de damga vurdu.” diye konuştu.
Türkiye’de eğitimin son 15 yıldaki seyri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben, eğitimciliği ve eğitim yönetimini Kültür Koleji’nde tecrübe ettim. Öğrenmek ve öğretmek eylemini; ‘Mesele tohum atmaktır, çiçeğin nereden çıkacağını bilemeyiz’ felsefesiyle her zaman zengin ve canlı tutmaya çalışan, geleceğe ve gençliğe inancı, güveni tam olan bir eğitim kurumunda mesleğe hazırlandım. Dolayısıyla her zaman olumlu tarafa odaklanmak, umut, insana güven, iyimserlikten ödün vermemek eğitime ilişkin değerlendirme mekanizmalarımın temelini oluşturur. Türkiye’nin eğitimdeki 15 yıllık seyrine de böyle bakmak istiyorum ancak 15 yılın çıktısını veren istatistikler, araştırmalar, sınav sonuçları gibi veriler beni bir eğitimci olarak düşündürüyor. Yerel ve küresel düzeyde Türkiye’nin eğitim istatistiklerini incelediğimde ortaya çıkan tablo bir hayli düşündürücü. PISA 2015 raporuna göre Türkiye 72 ülke arasında 50. sırada. Ülkemizde yerli PISA olarak değerlendirilen ABİDE sonuçlarına göre, 8. sınıf öğrencilerinin yüzde 16’sı dört işlemi yapmakta yetersiz, her 4 öğrenciden birinin de Türkçe bilgisi, temel ve temel altı seviyede bulunuyor. Türkiye’ye 60 yıldır eğitim hizmeti sunan bir aile işletmesi üyesi, bir eğitimci olarak bu tablo karşısında 15 yılı, üzerinde bir durup düşünmemiz gereken zaman dilimi olarak nitelendirebilirim.
SON 15 YIL EĞİTİMDE ÖNEMLİ DEĞİŞİMLERE SAHNE OLDU
Size göre son 15 yılda eğitimde gerçekleştirilen en önemli değişim ne oldu ve neden?
Dünya çapında ele alırsak en önemli değişim dijitalleşme. Öğrenme ve iletişim teknolojilerindeki değişim eğitim sürecine de damga vurdu. 15 yıl içinde yaşanan bir kuşak değişimi de var. Y kuşağından Z kuşağına geçiş söz konusu ki değerleri, dünyaya bakışlarıyla teknolojiye, doğaya çok farklı bir neslin iz bıraktığını ve halen iz bırakmaya devam ettiğini söyleyebilirim. Bu kuşak değişiminin yansıması her ülkede farklı oldu ve olmaya devam edecek. Ülke genelinde baktığımızda ise 15 yıl anaokulundan yükseköğretime etkisiyle, amaçlarıyla, uzun vadede sonuçları izlenmesi gereken pek çok radikal değişime sahne oldu. Anaokulu kurucusu ve K12 düzeyinde eğitimcilik deneyimime dayanarak değişim anlamında en düşündürücü hamleler arasında ilk söyleyebileceğim 4+4+4 eğitim sistemi. Öğrencinin bilişsel olarak hazır olmadığı yaş grubunda, seçim yapan konuma getirildiği bu sistem hem kuruluş hem de uygulama süreçlerinde aileler ve öğretmenler için bir mücadele alanına dönüştü. Eğitim politikalarında karar alıcıların da sirkülasyonunun çok fazla olduğu bir zaman dilimiydi. 15 yılda 6 bakan geldiğini düşünürsek, kurulan sistemlerin olgunlaşmadan değiştirildiğini gözledik ki bu da eğitim uygulamalarında bir başlık olarak karşımıza çıktı. Temel liselere dönüşüm de ülkemizde son 15 yılda eğitimde belirleyici konulardan biri oldu. Çok uzun yıllar liseyi yalnızca üniversiteye hazırlığın ya da üniversiteye girişin bir yansıması, uzantısı olarak gören anlayış değişse de sistem yine de üniversiteye hazırlık sürecinin bir parçası gibi devam etti. Dönüşümle birlikte temel liselerin işlev olarak yine dershane mantığıyla çalıştığını gözlemledik. Üniversiteye giriş sistemindeki değişiklikler, sınav basamakları ve soru tarzlarındaki değişim de 15 yılın gündem maddelerinden biriydi. Öğrenme teknolojilerinin sınıflara transfer edilmesi ve yükseköğretimde Türkiye’yi yabancı öğrenciler için cazibe merkezine dönüştürecek uygulamalar son 15 yılda hız kazandı. Zorunlu göç ile ülkemize gelen Suriyeli okul çağındaki çocukların ve gençlerin durumu, eğitim politikalarımızın gündemine şimdiye kadar hesaba katılmayan çok önemli bir sosyal olguyu ekledi ki bu da göç. Zorunlu göç kapsamında gelen gençlerin ve çocukların eğitim ihtiyaçlarının karşılanması, uyum süreçlerinde okulun fonksiyonu başlı başına son 15 yıl ve belki de gelecek 15 yıla ilişkin hassasiyetle ele alınması ve yönetilmesi gereken bir başlık. Ek olarak son iki yıldır, Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Sayın Ziya Selçuk’un öğretmen eğitimine ve eğitim yönetiminde kaliteye ağırlık veren vizyon değişikliği çok önemli bir gündem maddesi. Sahadan geliyor olması büyük bir ayrıcalık. Bir de tabii eğitimin felsefesi ve hayati başlıklara ilişkin konularda tüm eğitim dünyasının bir seferberliğe ihtiyacı var. Aydınlanma düşüncesi, rasyonel bakış, demokratik haklar, katılımcılık, toplumsal cinsiyet eşitliği, ötekileştirme, şiddet gibi konulara ilişkin farkındalık düzeyimizin biraz köreldiğini düşünüyorum. Bu konuda önümüzdeki yıllarda eğitim seferberliğiyle çok daha iyi yerlere varabileceğimize inanıyorum. Özetle son 15 yıl anaokulundan yükseköğretime kadar eğitimin her kademesinde pek çok değişime sahne olan bir zaman dilimidir.
Eğitimde kamu – özel sektör diyalog ve işbirliğini değerlendirebilir misiniz? Bu iletişimin daha verimli olabilmesi için neler önerirsiniz?
Kamu-özel sektör diyaloğu eğitimde özellikle lise ve üniversite yıllarında öğrenciler için çok önemli. Ancak bu işbirliğinin ve diyaloğun yalnızca öğrencilere staj ve iş olanağı gibi kısıtlı bir çerçevede değerlendirilmesi konuyu eksik ele almak olur. Kamu-özel sektör diyaloğu, öğrenci ve eğitim yöneticilerinin yetiştirilmesinde, anne-baba eğitimlerinde, eğitim kurumlarının araştırma ve toplumsal sorumluluk misyonlarını geliştirme sürecinde olağanüstü katma değer yaratabilir. Bu noktada iletişim ve etkileşimde verimliliğin temel kriteri sürdürülebilirlik. İyi örnekler ve uygulamalar yapılsa da ne yazık ki takvimleri kısa sürüyor. Bu noktada günü kurtaracak kısa vadeli, moda projeler yerine kamu-özel sektör diyaloğuyla iyileşip gelişebilecek alanlar belirlenmeli ve ortaya konan çalışmaların günlük, dönemlik değil, yıllara yayılan projeler olarak yapılandırılması önemli. Özel sektör ve kamu diyaloğu, eğitimin ve toplumun öncelikli ihtiyaçları doğru analiz edilerek belirlenirse çok daha uzun soluklu, çıktıları somut olan iletişim faaliyetlerini de beraberinde getirir.
GİZLİ TEHLİKE: BEYİN GÖÇÜ
Eğitimde ele alınması gereken kısa, orta ve uzun vadede konular nelerdir? Bu konularla ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Eğitim alanında tüm kademelerde aday, mezun, eğitimcinin eğitimi gibi birden fazla alanda gelişmeye ve iyileştirmeye açık başlık var. Eğitim, yaşa bağlı kademelere ve sınıflara, müfredata ayrılsa da nihai amaç aynı: Sosyal, psikolojik, akademik alanda sağlıklı bireyler yetiştirmek. Bununla birlikte anaokulundan üniversiteye, her kademenin niteliği bir sonraki adımın, öğrenme sürecinin ve çıktının kaderini belirliyor. Dolayısıyla her şeyden önce eğitimin felsefesi, nihai amacı ve kademelerin birbiriyle olan sıkı ilişkisine ilişkin kavrayışımızda reform gerekiyor. Yükseköğretim üzerinden örnek vermek gerekirse; aday yükseköğretimde kaliteyi etkileyen en önemli unsur. Dünyanın en iyi yükseköğretim hizmetini tasarlayın, eğer hizmeti alacak olan adayın bagajında getirdiği birikimler yeterli değilse sunduğunuz hizmetten de tam anlamıyla yararlanamaz. Dolayısıyla yükseköğretimin K12’de iyi hazırlanmış, akademik eğitim almaya istek ve heyecan duyan adaylara ihtiyacı var. Burada K12 ve Seçme ve Yerleştirme uygulamalarında yükseköğretim kurumlarının mutlaka ortak bir akılla hareket etmeleri önemli. Öğretim üyesi başlığı da yükseköğretimde sürekli iyileştirme ve geliştirme gerektiren bir alan. Ana hedef yükseköğretimde Türkiye’yi küresel bir oyuncu haline getirmekse öğretim üyesi adaylarının eğitim ve seçim aşamaları için ulusal bir strateji oluşturulmalı ve izlenmelidir. Kalkınma yolunda hükümetin üniversitelere ve öğretim üyesi yetiştirme programlarına yüksek kaynak ayırması gerekmektedir. Bir diğer konu tersine beyin göçü. Türkiye’de yükseköğretim hizmeti alan akademisyenler, araştırmacılar, uzmanlar yurt dışına gidiyor ve geri gelmiyorlar. Beyin göçü bir ülke için gizli bir tehlikedir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, burada yetişmiş ve yurt dışında kariyer yapmış çok iyi bilim insanlarımız var. Onları Türkiye’ye ziyaretçi ya da davetli konuşmacı olarak çağırıyoruz ama kalıcı kılamıyoruz. Daha dinamik, verimli ilişkiler kurmalarını, fikirlerini burada ürüne dönüştürmelerini sağlayamıyoruz. Yapılanlar da yetersiz kalıyor. Dünyanın farklı ülkelerinde çalışan bilim insanlarımıza cazip olanaklar sunulmalı, Türkiye’de yükseköğretim hizmeti alan genç öğrencilerimizle onları buluşturacak planlamalar yapılmalı. Beyin göçü yükseköğretimin en büyük sorunlarından biridir ve acil eylem planı alınması gereken konuların başında gelmektedir. Üniversitelerimiz başka ülkelerden üniversitelerle işbirliklerini artırarak, ortak derece programı, ortak araştırma, ortak doktora öğrenci dağılım program anlaşmaları ile çok şey öğrenebilir. Bu işbirliklerinin sonucunda lisans ve lisansüstü programlarda değişiklikler yapılabilir.
“Aydınlanma düşüncesi, rasyonel bakış, demokratik haklar, katılımcılık, toplumsal cinsiyet eşitliği, ötekileştirme, şiddet gibi konulara ilişkin farkındalık düzeyimizin biraz köreldiğini düşünüyorum. Bu konuda önümüzdeki yıllarda eğitim seferberliğiyle çok daha iyi yerlere varabileceğimize inanıyorum.”
15. YIL MESAJI
DÜŞÜNCE VE İFADE PLATFORMU
Eğitim sektöründe hizmet veren tüm markalar için Artı Eğitim bir düşünce ve ifade platformu. Sektör özelinde eğitim kurumlarının kendilerini ifade edebilecekleri ve en önemlisi de eğitim hizmetleri anlamında birbirlerinden haberdar olabilmelerini sağlayan bir medya olarak 15 yıldır ayakta kalmak, zoru başarmaktır. Artı Eğitim bu anlamda zoru başarmış bir yayın. 15 yılda emeği geçen tüm kalemleri ve eğitim emekçilerini kutluyor, başarıların devamını diliyorum.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Son 15 yılın anaokulundan yükseköğretime kadar eğitimin her kademesinde pek çok değişime sahne olan bir zaman dilimi olduğunu belirten İstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Bahar Akıngüç Günver, “Dünya çapında ele alırsak en önemli değişim dijitalleşme. Öğrenme ve iletişim teknolojilerindeki değişim eğitim sürecine de damga vurdu.” diye konuştu.
Türkiye’de eğitimin son 15 yıldaki seyri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben, eğitimciliği ve eğitim yönetimini Kültür Koleji’nde tecrübe ettim. Öğrenmek ve öğretmek eylemini; ‘Mesele tohum atmaktır, çiçeğin nereden çıkacağını bilemeyiz’ felsefesiyle her zaman zengin ve canlı tutmaya çalışan, geleceğe ve gençliğe inancı, güveni tam olan bir eğitim kurumunda mesleğe hazırlandım. Dolayısıyla her zaman olumlu tarafa odaklanmak, umut, insana güven, iyimserlikten ödün vermemek eğitime ilişkin değerlendirme mekanizmalarımın temelini oluşturur. Türkiye’nin eğitimdeki 15 yıllık seyrine de böyle bakmak istiyorum ancak 15 yılın çıktısını veren istatistikler, araştırmalar, sınav sonuçları gibi veriler beni bir eğitimci olarak düşündürüyor. Yerel ve küresel düzeyde Türkiye’nin eğitim istatistiklerini incelediğimde ortaya çıkan tablo bir hayli düşündürücü. PISA 2015 raporuna göre Türkiye 72 ülke arasında 50. sırada. Ülkemizde yerli PISA olarak değerlendirilen ABİDE sonuçlarına göre, 8. sınıf öğrencilerinin yüzde 16’sı dört işlemi yapmakta yetersiz, her 4 öğrenciden birinin de Türkçe bilgisi, temel ve temel altı seviyede bulunuyor. Türkiye’ye 60 yıldır eğitim hizmeti sunan bir aile işletmesi üyesi, bir eğitimci olarak bu tablo karşısında 15 yılı, üzerinde bir durup düşünmemiz gereken zaman dilimi olarak nitelendirebilirim.
SON 15 YIL EĞİTİMDE ÖNEMLİ DEĞİŞİMLERE SAHNE OLDU
Size göre son 15 yılda eğitimde gerçekleştirilen en önemli değişim ne oldu ve neden?
Dünya çapında ele alırsak en önemli değişim dijitalleşme. Öğrenme ve iletişim teknolojilerindeki değişim eğitim sürecine de damga vurdu. 15 yıl içinde yaşanan bir kuşak değişimi de var. Y kuşağından Z kuşağına geçiş söz konusu ki değerleri, dünyaya bakışlarıyla teknolojiye, doğaya çok farklı bir neslin iz bıraktığını ve halen iz bırakmaya devam ettiğini söyleyebilirim. Bu kuşak değişiminin yansıması her ülkede farklı oldu ve olmaya devam edecek. Ülke genelinde baktığımızda ise 15 yıl anaokulundan yükseköğretime etkisiyle, amaçlarıyla, uzun vadede sonuçları izlenmesi gereken pek çok radikal değişime sahne oldu. Anaokulu kurucusu ve K12 düzeyinde eğitimcilik deneyimime dayanarak değişim anlamında en düşündürücü hamleler arasında ilk söyleyebileceğim 4+4+4 eğitim sistemi. Öğrencinin bilişsel olarak hazır olmadığı yaş grubunda, seçim yapan konuma getirildiği bu sistem hem kuruluş hem de uygulama süreçlerinde aileler ve öğretmenler için bir mücadele alanına dönüştü. Eğitim politikalarında karar alıcıların da sirkülasyonunun çok fazla olduğu bir zaman dilimiydi. 15 yılda 6 bakan geldiğini düşünürsek, kurulan sistemlerin olgunlaşmadan değiştirildiğini gözledik ki bu da eğitim uygulamalarında bir başlık olarak karşımıza çıktı. Temel liselere dönüşüm de ülkemizde son 15 yılda eğitimde belirleyici konulardan biri oldu. Çok uzun yıllar liseyi yalnızca üniversiteye hazırlığın ya da üniversiteye girişin bir yansıması, uzantısı olarak gören anlayış değişse de sistem yine de üniversiteye hazırlık sürecinin bir parçası gibi devam etti. Dönüşümle birlikte temel liselerin işlev olarak yine dershane mantığıyla çalıştığını gözlemledik. Üniversiteye giriş sistemindeki değişiklikler, sınav basamakları ve soru tarzlarındaki değişim de 15 yılın gündem maddelerinden biriydi. Öğrenme teknolojilerinin sınıflara transfer edilmesi ve yükseköğretimde Türkiye’yi yabancı öğrenciler için cazibe merkezine dönüştürecek uygulamalar son 15 yılda hız kazandı. Zorunlu göç ile ülkemize gelen Suriyeli okul çağındaki çocukların ve gençlerin durumu, eğitim politikalarımızın gündemine şimdiye kadar hesaba katılmayan çok önemli bir sosyal olguyu ekledi ki bu da göç. Zorunlu göç kapsamında gelen gençlerin ve çocukların eğitim ihtiyaçlarının karşılanması, uyum süreçlerinde okulun fonksiyonu başlı başına son 15 yıl ve belki de gelecek 15 yıla ilişkin hassasiyetle ele alınması ve yönetilmesi gereken bir başlık. Ek olarak son iki yıldır, Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Sayın Ziya Selçuk’un öğretmen eğitimine ve eğitim yönetiminde kaliteye ağırlık veren vizyon değişikliği çok önemli bir gündem maddesi. Sahadan geliyor olması büyük bir ayrıcalık. Bir de tabii eğitimin felsefesi ve hayati başlıklara ilişkin konularda tüm eğitim dünyasının bir seferberliğe ihtiyacı var. Aydınlanma düşüncesi, rasyonel bakış, demokratik haklar, katılımcılık, toplumsal cinsiyet eşitliği, ötekileştirme, şiddet gibi konulara ilişkin farkındalık düzeyimizin biraz köreldiğini düşünüyorum. Bu konuda önümüzdeki yıllarda eğitim seferberliğiyle çok daha iyi yerlere varabileceğimize inanıyorum. Özetle son 15 yıl anaokulundan yükseköğretime kadar eğitimin her kademesinde pek çok değişime sahne olan bir zaman dilimidir.
Eğitimde kamu – özel sektör diyalog ve işbirliğini değerlendirebilir misiniz? Bu iletişimin daha verimli olabilmesi için neler önerirsiniz?
Kamu-özel sektör diyaloğu eğitimde özellikle lise ve üniversite yıllarında öğrenciler için çok önemli. Ancak bu işbirliğinin ve diyaloğun yalnızca öğrencilere staj ve iş olanağı gibi kısıtlı bir çerçevede değerlendirilmesi konuyu eksik ele almak olur. Kamu-özel sektör diyaloğu, öğrenci ve eğitim yöneticilerinin yetiştirilmesinde, anne-baba eğitimlerinde, eğitim kurumlarının araştırma ve toplumsal sorumluluk misyonlarını geliştirme sürecinde olağanüstü katma değer yaratabilir. Bu noktada iletişim ve etkileşimde verimliliğin temel kriteri sürdürülebilirlik. İyi örnekler ve uygulamalar yapılsa da ne yazık ki takvimleri kısa sürüyor. Bu noktada günü kurtaracak kısa vadeli, moda projeler yerine kamu-özel sektör diyaloğuyla iyileşip gelişebilecek alanlar belirlenmeli ve ortaya konan çalışmaların günlük, dönemlik değil, yıllara yayılan projeler olarak yapılandırılması önemli. Özel sektör ve kamu diyaloğu, eğitimin ve toplumun öncelikli ihtiyaçları doğru analiz edilerek belirlenirse çok daha uzun soluklu, çıktıları somut olan iletişim faaliyetlerini de beraberinde getirir.
GİZLİ TEHLİKE: BEYİN GÖÇÜ
Eğitimde ele alınması gereken kısa, orta ve uzun vadede konular nelerdir? Bu konularla ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Eğitim alanında tüm kademelerde aday, mezun, eğitimcinin eğitimi gibi birden fazla alanda gelişmeye ve iyileştirmeye açık başlık var. Eğitim, yaşa bağlı kademelere ve sınıflara, müfredata ayrılsa da nihai amaç aynı: Sosyal, psikolojik, akademik alanda sağlıklı bireyler yetiştirmek. Bununla birlikte anaokulundan üniversiteye, her kademenin niteliği bir sonraki adımın, öğrenme sürecinin ve çıktının kaderini belirliyor. Dolayısıyla her şeyden önce eğitimin felsefesi, nihai amacı ve kademelerin birbiriyle olan sıkı ilişkisine ilişkin kavrayışımızda reform gerekiyor. Yükseköğretim üzerinden örnek vermek gerekirse; aday yükseköğretimde kaliteyi etkileyen en önemli unsur. Dünyanın en iyi yükseköğretim hizmetini tasarlayın, eğer hizmeti alacak olan adayın bagajında getirdiği birikimler yeterli değilse sunduğunuz hizmetten de tam anlamıyla yararlanamaz. Dolayısıyla yükseköğretimin K12’de iyi hazırlanmış, akademik eğitim almaya istek ve heyecan duyan adaylara ihtiyacı var. Burada K12 ve Seçme ve Yerleştirme uygulamalarında yükseköğretim kurumlarının mutlaka ortak bir akılla hareket etmeleri önemli. Öğretim üyesi başlığı da yükseköğretimde sürekli iyileştirme ve geliştirme gerektiren bir alan. Ana hedef yükseköğretimde Türkiye’yi küresel bir oyuncu haline getirmekse öğretim üyesi adaylarının eğitim ve seçim aşamaları için ulusal bir strateji oluşturulmalı ve izlenmelidir. Kalkınma yolunda hükümetin üniversitelere ve öğretim üyesi yetiştirme programlarına yüksek kaynak ayırması gerekmektedir. Bir diğer konu tersine beyin göçü. Türkiye’de yükseköğretim hizmeti alan akademisyenler, araştırmacılar, uzmanlar yurt dışına gidiyor ve geri gelmiyorlar. Beyin göçü bir ülke için gizli bir tehlikedir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, burada yetişmiş ve yurt dışında kariyer yapmış çok iyi bilim insanlarımız var. Onları Türkiye’ye ziyaretçi ya da davetli konuşmacı olarak çağırıyoruz ama kalıcı kılamıyoruz. Daha dinamik, verimli ilişkiler kurmalarını, fikirlerini burada ürüne dönüştürmelerini sağlayamıyoruz. Yapılanlar da yetersiz kalıyor. Dünyanın farklı ülkelerinde çalışan bilim insanlarımıza cazip olanaklar sunulmalı, Türkiye’de yükseköğretim hizmeti alan genç öğrencilerimizle onları buluşturacak planlamalar yapılmalı. Beyin göçü yükseköğretimin en büyük sorunlarından biridir ve acil eylem planı alınması gereken konuların başında gelmektedir. Üniversitelerimiz başka ülkelerden üniversitelerle işbirliklerini artırarak, ortak derece programı, ortak araştırma, ortak doktora öğrenci dağılım program anlaşmaları ile çok şey öğrenebilir. Bu işbirliklerinin sonucunda lisans ve lisansüstü programlarda değişiklikler yapılabilir.
“Aydınlanma düşüncesi, rasyonel bakış, demokratik haklar, katılımcılık, toplumsal cinsiyet eşitliği, ötekileştirme, şiddet gibi konulara ilişkin farkındalık düzeyimizin biraz köreldiğini düşünüyorum. Bu konuda önümüzdeki yıllarda eğitim seferberliğiyle çok daha iyi yerlere varabileceğimize inanıyorum.”
15. YIL MESAJI
DÜŞÜNCE VE İFADE PLATFORMU
Eğitim sektöründe hizmet veren tüm markalar için Artı Eğitim bir düşünce ve ifade platformu. Sektör özelinde eğitim kurumlarının kendilerini ifade edebilecekleri ve en önemlisi de eğitim hizmetleri anlamında birbirlerinden haberdar olabilmelerini sağlayan bir medya olarak 15 yıldır ayakta kalmak, zoru başarmaktır. Artı Eğitim bu anlamda zoru başarmış bir yayın. 15 yılda emeği geçen tüm kalemleri ve eğitim emekçilerini kutluyor, başarıların devamını diliyorum.
Son Güncelleme: Perşembe, 24 Ekim 2019 13:12
Gösterim: 1432
Eğitim hayatında 11 yılı geride bırakan Altınbaş Üniversitesi, 12’inci yılına düzenlenen bir törenle başladı. 2019-2020 akademik yılı açılış töreninde Türkiye’de bir ilk olan Öğrenci Ombudsmanlığı biriminin de açılışı yapıldı.
Üniversitenin Mahmutbey Yerleşkesi’nde düzenlenen törene, Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, Altınbaş Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Ali Altınbaş, Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan, Bağcılar Kaymakamı Mustafa Eldivan, Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı, Bulgaristan Ayrımcılığa Karşı Koruma Komisyonu Başkanı Doç. Dr. Ana Dzhumalieva, Altınbaş Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyeleri, Mehmet Altınbaş Eğitim ve Kültür Vakfı Üyeleri, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
Türkiye’de bir ilk olan ‘Öğrenci Ombudsmanlığı’ biriminin de açılışını yaptıklarını belirten Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan, “Öğrencilerimizin bu birimden aldıkları hizmetin kalitesi bizim gururumuz olacaktır. Hedefimiz, ombudsmandan gelecek geri bildirimler sayesinde kalıcı çözümler üretmek ve bu yolla başvuruların nedenini ortadan kaldırmaktır” dedi.
Üniversiteler yükseldikçe, Türkiye de yükselecek
Altınbaş Üniversitesi 2019-2020 akademik yılı açılış dersini, “Adalet, Ombudsmanlık ve Üniversiteler” başlığı altında gerçekleştiren Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, konuşmasında Anayasal bir kurum olan Kamu Denetleme Kurumu hakkında bilgiler verdi. Kamu Denetleme Kurumu’nun hiçbir kişi veya kurumdan talimat, emir ve tavsiye almamasının yapılan çalışmaların adil ve bağımsız olmasına imkan sağladığını vurgulayan Malkoç, Türkiye’nin 2023, 2053 ve 2071 hedeflerine güçlü üniversitelerle ulaşabileceğini söyledi. Malkoç, Türk üniversitelerinin dünya sıralamalarındaki yeri yükseldikçe, Türkiye’nin de dünya ülkeleri arasında yükseleceğini belirtti.
“Türkiye üniversiteler sayesinde bambaşka bir konuma gelecek”
Altınbaş Üniversitesi’nin başarılarını yakından takip ettiğini ifade eden Malkoç, “Üniversiteler bulundukları ülkenin kılavuzudur. Başarıları ülkenin kabiliyetini ortaya koyar. Türkiye’de de son yıllarda üniversiteler konusunda fevkalade bir atılım oldu. 81 ilde üniversite var. Vakıf üniversiteleri ile beraber üniversite sayımız 207’ye yükseldi” dedi. Türkiye’de Altınbaş Üniversitesi ile bir ilk olan Öğrenci Ombudsmanlığı biriminin diğer üniversitelere de örnek olacağını kaydeden Şeref Malkoç, “İlk defa bir üniversitede Öğrenci Ombudsmanlık birimi açıldı. Bunun için Altınbaş Üniversitesi’ni ve emeği geçenleri tebrik ediyorum. Bizim Türkiye çapındaki 207 üniversitede de Ombudsmanlık Öğrenci Topluluğu kurma niyetimiz var” diye konuştu. Malkoç, Ombudsmanlık faaliyetlerinin toplum için olan yararını anlatarak, deneyimlerini paylaştı.
“Uluslararası öğrenci sıralamasında birinci”
Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan da Altınbaş Üniversitesi’nin Türkiye’nin dünya üniversitesi olmak hedefine doğru ve kararlı adımlarla ilerlediğini söyleyerek, “Türkiye’nin dünya üniversitesi nasıl olunur? Türkiye’de üniversite sınavını kazanarak aramıza katılan öğrencilerimizle dünyanın dört bir yanından üniversite öğrencilerini bir araya getirmek ve tüm öğrencilere Atatürk’ün attığı temeller üzerinde yükselen Türkiye Cumhuriyeti’nin bir üniversitesinde aldıkları kaliteli eğitimin nişanesi olan diplomaları ile yine dünyanın dört bir yanında meslek icra edebilme imkanı sunmakla olur. Altınbaş Üniversitesi bunu yapmaktadır” diye konuştu. Toplam öğrenci sayısına oranla en fazla uluslararası öğrenci bulunduran üniversitenin Altınbaş Üniversitesi olduğunu belirten Erhan, “Bugün devletimizin biz yüksek öğretim kurumlarına hedef olarak belirlediği 350 bin uluslararası öğrenciye ulaşabilmek için canla başla çalışan üniversitemiz, toplam 10 bin 250 öğrencisi içinde 90 ülkede 3 bin 250 uluslararası öğrenci bulunduran bin üniversite haline gelmiştir. Altınbaş Üniversitesi toplam öğrenci sayısı içinde en fazla uluslararası öğrenci bulundurarak bu sıralamada birinci sırada gelmektedir” ifadelerini kullandı.
“Amacımız kalıcı çözümler üretmek”
Altınbaş Üniversitesi’nin, kurum çalışanları ve öğrenciler arasında çözüm odaklı bir iletişim dilinin kurulması ve yaşanan sorunların ya da beklenti ve taleplerin hızlıca yanıt bulmasını amaçlayan Öğrenci Ombudsmanlığı uygulamasını hayata geçirdiğini kaydeden Çağrı Erhan, bunun Türkiye’de bir ilk olduğunu belirterek, “Çalışmalarına Haziran ayında başlanan öğrenci ombudsmanlığımız, öğrencilerden gelen her türlü başvuruyu en geç 72 saat içerisinde cevaplandırmakta ve bunların büyük bir bölümünü de sonuçlandırmaktadır. Gerek Türk gerek uluslararası öğrencilerimizin bu birimden aldıkları hizmetin kalitesi bizim gururumuz olacaktır. Ama elbette hedefimiz ombudsmandan gelecek geri bildirimler sayesinde bizim belki de farkında olmadığımız, aksamakta olan bazı birim, işlem ve düzenlemelerimiz var ise onlara kalıcı çözümler üretmek ve bu yolla başvuruların nedenini ortadan kaldırmaktır” diye konuştu.
Konuşmaların ardından idari ve akademik kadro ile EVA Team, TEDx Altınbaş Kulübü ve Altınbaş Üniversitesi Yelken Kulübü’ne ödülleri takdim edildi. Protokol heyeti, törenin ardından Altınbaş Üniversitesi Öğrenci Ombudsmanlığı biriminin açılışını yaptı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Eğitim hayatında 11 yılı geride bırakan Altınbaş Üniversitesi, 12’inci yılına düzenlenen bir törenle başladı. 2019-2020 akademik yılı açılış töreninde Türkiye’de bir ilk olan Öğrenci Ombudsmanlığı biriminin de açılışı yapıldı.
Üniversitenin Mahmutbey Yerleşkesi’nde düzenlenen törene, Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, Altınbaş Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Ali Altınbaş, Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan, Bağcılar Kaymakamı Mustafa Eldivan, Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı, Bulgaristan Ayrımcılığa Karşı Koruma Komisyonu Başkanı Doç. Dr. Ana Dzhumalieva, Altınbaş Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyeleri, Mehmet Altınbaş Eğitim ve Kültür Vakfı Üyeleri, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
Türkiye’de bir ilk olan ‘Öğrenci Ombudsmanlığı’ biriminin de açılışını yaptıklarını belirten Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan, “Öğrencilerimizin bu birimden aldıkları hizmetin kalitesi bizim gururumuz olacaktır. Hedefimiz, ombudsmandan gelecek geri bildirimler sayesinde kalıcı çözümler üretmek ve bu yolla başvuruların nedenini ortadan kaldırmaktır” dedi.
Üniversiteler yükseldikçe, Türkiye de yükselecek
Altınbaş Üniversitesi 2019-2020 akademik yılı açılış dersini, “Adalet, Ombudsmanlık ve Üniversiteler” başlığı altında gerçekleştiren Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, konuşmasında Anayasal bir kurum olan Kamu Denetleme Kurumu hakkında bilgiler verdi. Kamu Denetleme Kurumu’nun hiçbir kişi veya kurumdan talimat, emir ve tavsiye almamasının yapılan çalışmaların adil ve bağımsız olmasına imkan sağladığını vurgulayan Malkoç, Türkiye’nin 2023, 2053 ve 2071 hedeflerine güçlü üniversitelerle ulaşabileceğini söyledi. Malkoç, Türk üniversitelerinin dünya sıralamalarındaki yeri yükseldikçe, Türkiye’nin de dünya ülkeleri arasında yükseleceğini belirtti.
“Türkiye üniversiteler sayesinde bambaşka bir konuma gelecek”
Altınbaş Üniversitesi’nin başarılarını yakından takip ettiğini ifade eden Malkoç, “Üniversiteler bulundukları ülkenin kılavuzudur. Başarıları ülkenin kabiliyetini ortaya koyar. Türkiye’de de son yıllarda üniversiteler konusunda fevkalade bir atılım oldu. 81 ilde üniversite var. Vakıf üniversiteleri ile beraber üniversite sayımız 207’ye yükseldi” dedi. Türkiye’de Altınbaş Üniversitesi ile bir ilk olan Öğrenci Ombudsmanlığı biriminin diğer üniversitelere de örnek olacağını kaydeden Şeref Malkoç, “İlk defa bir üniversitede Öğrenci Ombudsmanlık birimi açıldı. Bunun için Altınbaş Üniversitesi’ni ve emeği geçenleri tebrik ediyorum. Bizim Türkiye çapındaki 207 üniversitede de Ombudsmanlık Öğrenci Topluluğu kurma niyetimiz var” diye konuştu. Malkoç, Ombudsmanlık faaliyetlerinin toplum için olan yararını anlatarak, deneyimlerini paylaştı.
“Uluslararası öğrenci sıralamasında birinci”
Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan da Altınbaş Üniversitesi’nin Türkiye’nin dünya üniversitesi olmak hedefine doğru ve kararlı adımlarla ilerlediğini söyleyerek, “Türkiye’nin dünya üniversitesi nasıl olunur? Türkiye’de üniversite sınavını kazanarak aramıza katılan öğrencilerimizle dünyanın dört bir yanından üniversite öğrencilerini bir araya getirmek ve tüm öğrencilere Atatürk’ün attığı temeller üzerinde yükselen Türkiye Cumhuriyeti’nin bir üniversitesinde aldıkları kaliteli eğitimin nişanesi olan diplomaları ile yine dünyanın dört bir yanında meslek icra edebilme imkanı sunmakla olur. Altınbaş Üniversitesi bunu yapmaktadır” diye konuştu. Toplam öğrenci sayısına oranla en fazla uluslararası öğrenci bulunduran üniversitenin Altınbaş Üniversitesi olduğunu belirten Erhan, “Bugün devletimizin biz yüksek öğretim kurumlarına hedef olarak belirlediği 350 bin uluslararası öğrenciye ulaşabilmek için canla başla çalışan üniversitemiz, toplam 10 bin 250 öğrencisi içinde 90 ülkede 3 bin 250 uluslararası öğrenci bulunduran bin üniversite haline gelmiştir. Altınbaş Üniversitesi toplam öğrenci sayısı içinde en fazla uluslararası öğrenci bulundurarak bu sıralamada birinci sırada gelmektedir” ifadelerini kullandı.
“Amacımız kalıcı çözümler üretmek”
Altınbaş Üniversitesi’nin, kurum çalışanları ve öğrenciler arasında çözüm odaklı bir iletişim dilinin kurulması ve yaşanan sorunların ya da beklenti ve taleplerin hızlıca yanıt bulmasını amaçlayan Öğrenci Ombudsmanlığı uygulamasını hayata geçirdiğini kaydeden Çağrı Erhan, bunun Türkiye’de bir ilk olduğunu belirterek, “Çalışmalarına Haziran ayında başlanan öğrenci ombudsmanlığımız, öğrencilerden gelen her türlü başvuruyu en geç 72 saat içerisinde cevaplandırmakta ve bunların büyük bir bölümünü de sonuçlandırmaktadır. Gerek Türk gerek uluslararası öğrencilerimizin bu birimden aldıkları hizmetin kalitesi bizim gururumuz olacaktır. Ama elbette hedefimiz ombudsmandan gelecek geri bildirimler sayesinde bizim belki de farkında olmadığımız, aksamakta olan bazı birim, işlem ve düzenlemelerimiz var ise onlara kalıcı çözümler üretmek ve bu yolla başvuruların nedenini ortadan kaldırmaktır” diye konuştu.
Konuşmaların ardından idari ve akademik kadro ile EVA Team, TEDx Altınbaş Kulübü ve Altınbaş Üniversitesi Yelken Kulübü’ne ödülleri takdim edildi. Protokol heyeti, törenin ardından Altınbaş Üniversitesi Öğrenci Ombudsmanlığı biriminin açılışını yaptı.
Son Güncelleme: Cuma, 04 Ekim 2019 10:54
Gösterim: 1133