Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Son yıllarda okullarda kazalar sonucu ölen öğrenciler ve öğretmenlerden gelen tepkiler üzerine CHP TBMM’de okul kazalarını araştırmak için komisyon kurulmasını talep etti. Son 2 yılda 15 çocuğun okul kazalarında hayatını kaybettiği biliniyor.
CHP, okullardaki fiziksel güvenlik eksiklikleri ve okul yönetimlerinin ihmalleri nedeniyle öğrencilerin ölmesine neden olan okul kazalarının araştırılması, önlenmesi ve sorumlularının belirlenerek cezalandırılması amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını talep etti. Genel Kurul’da oylanıp kabul edilmesi halinde kurulacak komisyon, okullardaki güvenlik risklerini araştıracak. Komisyonda, foseptik çukuruna düşerek can veren Umut Balık ile kırılan lavabonun parçasının boynunu kesmesi ile yaşamını yitiren Efe Boz’un ölümleri gündeme gelecek. CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter ile 24 CHP milletvekilinin imzasını taşıyan araştırma önergesi TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Okul kazalarına karşın önlem alınmaması durumunda yaşanları “okul cinayetleri” olarak değerlendirebileceklerini kaydeden Serter, “Milli Eğitim Bakanlığı’nı, göreve çağırıyoruz. Kusuru bulunan yönetici ve öğretmenler derhal açığa alınmalı, soruşturma yapılmalı, suçlular meslekten çıkarılmalı” dedi.
Önergenin gerekçesinde, okul yöneticilerinin ihmalleri nedeniyle öğrencilerin hayatlarını kaybetmelerine karşılık Milli Eğitim Bakanlığı’nın çözüm üretici ve kazaları önleyici bir yaklaşım sergilemediği savunuldu.
Kamuoyunda günlerce tartışıldı
Önergeye göre, yaşamlarını okul kazalarında yitiren bazı öğrenciler şöyle:
- Umut Balık: Uşak Eşme’de okuduğu yatılı okulun bahçesindeki düştüğü foseptik çukurunda boğularak yaşamını yitirdi.
- Efe Boz: 6 yaşındaki Efe, İstanbul Maltepe’deki anaokulunda, tuvalete gitmek istedi. Tuvalette ayağı kayan Efe, tutunduğu lavabonun kırılan parçasının boynunu kesmesi ile hayatını kaybetti.
- Mehmet Ali Yavuz: Okulundaki 23 Nisan provalarını izlemek isteyen Mehmet Ali’nin üzerine okulun bozuk olan demir kapısı düştü. Mehmet Ali, hastanede hayatını kaybetti.
- Onur Akgün: Okulda yapılan yangın tatbikatında ateşe tinerin dökülmesi sonucu ateş Onur’a sıçradı. Onur, 5 ay tedavi gördüğü hastanede can verdi.
(milliyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Son yıllarda okullarda kazalar sonucu ölen öğrenciler ve öğretmenlerden gelen tepkiler üzerine CHP TBMM’de okul kazalarını araştırmak için komisyon kurulmasını talep etti. Son 2 yılda 15 çocuğun okul kazalarında hayatını kaybettiği biliniyor.
CHP, okullardaki fiziksel güvenlik eksiklikleri ve okul yönetimlerinin ihmalleri nedeniyle öğrencilerin ölmesine neden olan okul kazalarının araştırılması, önlenmesi ve sorumlularının belirlenerek cezalandırılması amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını talep etti. Genel Kurul’da oylanıp kabul edilmesi halinde kurulacak komisyon, okullardaki güvenlik risklerini araştıracak. Komisyonda, foseptik çukuruna düşerek can veren Umut Balık ile kırılan lavabonun parçasının boynunu kesmesi ile yaşamını yitiren Efe Boz’un ölümleri gündeme gelecek. CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter ile 24 CHP milletvekilinin imzasını taşıyan araştırma önergesi TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Okul kazalarına karşın önlem alınmaması durumunda yaşanları “okul cinayetleri” olarak değerlendirebileceklerini kaydeden Serter, “Milli Eğitim Bakanlığı’nı, göreve çağırıyoruz. Kusuru bulunan yönetici ve öğretmenler derhal açığa alınmalı, soruşturma yapılmalı, suçlular meslekten çıkarılmalı” dedi.
Önergenin gerekçesinde, okul yöneticilerinin ihmalleri nedeniyle öğrencilerin hayatlarını kaybetmelerine karşılık Milli Eğitim Bakanlığı’nın çözüm üretici ve kazaları önleyici bir yaklaşım sergilemediği savunuldu.
Kamuoyunda günlerce tartışıldı
Önergeye göre, yaşamlarını okul kazalarında yitiren bazı öğrenciler şöyle:
- Umut Balık: Uşak Eşme’de okuduğu yatılı okulun bahçesindeki düştüğü foseptik çukurunda boğularak yaşamını yitirdi.
- Efe Boz: 6 yaşındaki Efe, İstanbul Maltepe’deki anaokulunda, tuvalete gitmek istedi. Tuvalette ayağı kayan Efe, tutunduğu lavabonun kırılan parçasının boynunu kesmesi ile hayatını kaybetti.
- Mehmet Ali Yavuz: Okulundaki 23 Nisan provalarını izlemek isteyen Mehmet Ali’nin üzerine okulun bozuk olan demir kapısı düştü. Mehmet Ali, hastanede hayatını kaybetti.
- Onur Akgün: Okulda yapılan yangın tatbikatında ateşe tinerin dökülmesi sonucu ateş Onur’a sıçradı. Onur, 5 ay tedavi gördüğü hastanede can verdi.
(milliyet)
Son Güncelleme: Cumartesi, 14 Nisan 2012 16:31
Gösterim: 1524
Bilkent Üniversitesi Marka Kulübü tarafından düzenlenen 3. Liderlik Forumu'na katılan Bakan Dinçer, ''Artık şimdiye kadar devletin çocuklarımıza neyi vermemiz gerektiğini öngördüğü yaklaşım tarzından, bundan sonra çocuklarımızın hangi tür bilgi ve yetenek potansiyeline sahip olduğu ve bunu nasıl açığa çıkaracağımıza ilişkin bir eğitim anlayışını kurgulamaya başlıyoruz'' dedi.
''Değişim ve Liderlik'' ile ilgili bir konuşma yapacağını ifade eden Dinçer, Türk kamu yönetiminin en önemli özelliğinin, yönetimi bugün için yapması olduğunu ifade ederek, bu anlayış tarzının ancak değişmeyen çevre içinde uygulanabileceğini söyledi.
Yönetim kurgulanırken, gelecekteki 5-10 yılın düşünülerek vizyon belirlenmesinin önemine işaret eden Dinçer, gelecek yönelimli bürokrasinin, üretilen projeleri takdir edeceğini söyledi
‘Evrimsel değişim, devrimsel değişim şart’
4+4+4 meselesini kamuoyuyla paylaşırken, dünya ile Türkiye arasında stratejik bir açıklık oluştuğunu, bu açıklığı kapatmanın yolunun da bu sistemden geçtiğini izah etmeye çalıştığını kaydeden Dinçer, ''Dış dünya değişiyor ama siz değişmiyorsanız aranızda çok ciddi mesafeler oluşmaya başlar. O mesafeyi kapatmanın çaresi nedir diye bakıldığında iki yöntem var, birincisi evrimsel değişimdir, ikincisi devrimsel değişimdir'' diye konuştu.
Temel stratejilerde değişimin, devrimsel değişiklikle sağlanacağına dikkati çeken Dinçer, ''Teknik olarak devrimsel değişim demek mevcut denge durumunda olan bir yapıyı yeni, sizin tanımladığınız ideal bir denge durumuna getirecek değişimi başarmaktır. Değişimi planlı bir şekilde yapmaktır'' diye konuştu.
‘Değişimin yönetilmesi için yönetimin değişimi şart’
Yeni kamu yönetiminde vatandaşla, onun hak ve özgürlüklerinin esas olduğunu belirten Dinçer, kamu yararının vatandaşların haklarını korumak üzerine kurgulandığını anlattı. Dinçer, ''Kamu idaresinin amacı ekonomik refahı artırmak, huzur ve güveni sağlamak, vatandaşlarımızın yaşam kalitesini geliştirmek ve temel insan hak ve özgürlüklerini kullanması önündeki engelleri kaldırmaktır'' dedi.
Milli eğitim sisteminde paradigma değişikliğine gidildiğini ifade eden Dinçer, ''Artık şimdiye kadar devletin çocuklarımıza neyi vermemiz gerektiğini öngördüğü yaklaşım tarzından, bundan sonra çocuklarımızın hangi tür bilgi ve yetenek potansiyeline sahip olduğu ve bunu nasıl açığa çıkaracağımıza ilişkin bir eğitim anlayışını kurgulamaya başlıyoruz. Bu yapı içerisinde bizim ortaya koyduğumuzu çabanın nasıl eleştirildiğini ve nasıl ciddi bir direnişle karşılaştığını hatırlamanızda yarar var'' diye konuştu.
Dinçer, değişimin yönetilmesi için ''yönetimin değişmesinin şart olduğunu'' dile getirdi.
Bakan Dinçer, Milli Eğitim Bakanlığı'nın yeniden yapılandırılmasına ilişkin de öğrencilere bilgi verdi.
‘Eğitim sistemi yaratıcılığı teşvik etmiyor’
Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar da Türkiye'deki eğitim sisteminin ilkokuldan başlayarak yaratıcılığı teşvik etmediğini belirterek, ''Bütün okullar aynı şeyleri okutuyor. Biraz farklılık olunca eğitim müfettişleri bozuk atıyor'' dedi.
Yaratıcılık için çeşitliliğin gerekli olduğunu ifade eden Atalar, ''Gençlerin değişik şeyleri deneyip başarısız olmaları için fırsatlar yaratmalıyız ki bazıları da başarılı olsun. Siz gençlerden cesaretle yenilikler yapmanızı, başarısız olmaktan korkmamanızı bekliyoruz'' diye konuştu.
Konuşmaların ardından, Milli Eğitim Bakanı Dinçer ile Bilkent Üniversitesi Rektörü Atalar'a plaket takdim edildi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Bilkent Üniversitesi Marka Kulübü tarafından düzenlenen 3. Liderlik Forumu'na katılan Bakan Dinçer, ''Artık şimdiye kadar devletin çocuklarımıza neyi vermemiz gerektiğini öngördüğü yaklaşım tarzından, bundan sonra çocuklarımızın hangi tür bilgi ve yetenek potansiyeline sahip olduğu ve bunu nasıl açığa çıkaracağımıza ilişkin bir eğitim anlayışını kurgulamaya başlıyoruz'' dedi.
''Değişim ve Liderlik'' ile ilgili bir konuşma yapacağını ifade eden Dinçer, Türk kamu yönetiminin en önemli özelliğinin, yönetimi bugün için yapması olduğunu ifade ederek, bu anlayış tarzının ancak değişmeyen çevre içinde uygulanabileceğini söyledi.
Yönetim kurgulanırken, gelecekteki 5-10 yılın düşünülerek vizyon belirlenmesinin önemine işaret eden Dinçer, gelecek yönelimli bürokrasinin, üretilen projeleri takdir edeceğini söyledi
‘Evrimsel değişim, devrimsel değişim şart’
4+4+4 meselesini kamuoyuyla paylaşırken, dünya ile Türkiye arasında stratejik bir açıklık oluştuğunu, bu açıklığı kapatmanın yolunun da bu sistemden geçtiğini izah etmeye çalıştığını kaydeden Dinçer, ''Dış dünya değişiyor ama siz değişmiyorsanız aranızda çok ciddi mesafeler oluşmaya başlar. O mesafeyi kapatmanın çaresi nedir diye bakıldığında iki yöntem var, birincisi evrimsel değişimdir, ikincisi devrimsel değişimdir'' diye konuştu.
Temel stratejilerde değişimin, devrimsel değişiklikle sağlanacağına dikkati çeken Dinçer, ''Teknik olarak devrimsel değişim demek mevcut denge durumunda olan bir yapıyı yeni, sizin tanımladığınız ideal bir denge durumuna getirecek değişimi başarmaktır. Değişimi planlı bir şekilde yapmaktır'' diye konuştu.
‘Değişimin yönetilmesi için yönetimin değişimi şart’
Yeni kamu yönetiminde vatandaşla, onun hak ve özgürlüklerinin esas olduğunu belirten Dinçer, kamu yararının vatandaşların haklarını korumak üzerine kurgulandığını anlattı. Dinçer, ''Kamu idaresinin amacı ekonomik refahı artırmak, huzur ve güveni sağlamak, vatandaşlarımızın yaşam kalitesini geliştirmek ve temel insan hak ve özgürlüklerini kullanması önündeki engelleri kaldırmaktır'' dedi.
Milli eğitim sisteminde paradigma değişikliğine gidildiğini ifade eden Dinçer, ''Artık şimdiye kadar devletin çocuklarımıza neyi vermemiz gerektiğini öngördüğü yaklaşım tarzından, bundan sonra çocuklarımızın hangi tür bilgi ve yetenek potansiyeline sahip olduğu ve bunu nasıl açığa çıkaracağımıza ilişkin bir eğitim anlayışını kurgulamaya başlıyoruz. Bu yapı içerisinde bizim ortaya koyduğumuzu çabanın nasıl eleştirildiğini ve nasıl ciddi bir direnişle karşılaştığını hatırlamanızda yarar var'' diye konuştu.
Dinçer, değişimin yönetilmesi için ''yönetimin değişmesinin şart olduğunu'' dile getirdi.
Bakan Dinçer, Milli Eğitim Bakanlığı'nın yeniden yapılandırılmasına ilişkin de öğrencilere bilgi verdi.
‘Eğitim sistemi yaratıcılığı teşvik etmiyor’
Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar da Türkiye'deki eğitim sisteminin ilkokuldan başlayarak yaratıcılığı teşvik etmediğini belirterek, ''Bütün okullar aynı şeyleri okutuyor. Biraz farklılık olunca eğitim müfettişleri bozuk atıyor'' dedi.
Yaratıcılık için çeşitliliğin gerekli olduğunu ifade eden Atalar, ''Gençlerin değişik şeyleri deneyip başarısız olmaları için fırsatlar yaratmalıyız ki bazıları da başarılı olsun. Siz gençlerden cesaretle yenilikler yapmanızı, başarısız olmaktan korkmamanızı bekliyoruz'' diye konuştu.
Konuşmaların ardından, Milli Eğitim Bakanı Dinçer ile Bilkent Üniversitesi Rektörü Atalar'a plaket takdim edildi.
Son Güncelleme: Cumartesi, 14 Nisan 2012 15:44
Gösterim: 1746
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Bilkent Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada Seviye Belirleme Sınavı (SBS) ile ilgili müjde verdi. Artık SBS ile öğrenci seçilmeyecek dedi.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Seviye Belirleme Sınavı'nı (SBS) kaldırmak istediklerini belirterek, ''Daha doğrusu SBS'yi seçme esaslı yapmak istemiyoruz. SBS'yi öğrencinin bilgi ve becerilerini ölçmek için ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın niteliğini değerlendirmek için yapmak istiyoruz'' dedi.
Bakan Dinçer, Bilkent Üniversitesi Marka Kulübü'nün düzenlediği ''3. Liderlik Forumu''na katıldı.
Konuşmasının ardından, foruma katılan üniversite öğrencilerinin sorularını yanıtlayan Bakan Dinçer, bir öğrencinin ''Konuşmanızda değişimden bahsettiniz, sizin siyasi hayatınızda en önemli değişim nedir? Siyasi hayatınızda da olabilir, Milli Görüş hareketiyle ilgili de olabilir'' demesi üzerine, kendisinin Milli Görüş hareketinde hiç olmadığını, doğrudan doğruya siyasete AK Parti'de atıldığını söyledi.
Dinçer, hayatında çok değişiklik yaşadığını belirterek, bir üniversitede sıradan, kendi halinde bir hocayken Başbakanlık Müsteşarı, milletvekili, Çalışma Bakanı, Milli Eğitim Bakanı görevlerine getirildiğini anımsattı. Dinçer, ''Bundan daha büyük değişiklik olur mu insanın hayatında'' dedi.
"Randevu sistemi getireceğiz''
Dinçer, ''YGS'nin yıl içinde 3 kere yapılacağına ilişkin bir açıklamanız oldu. Bu konudaki çalışmalar ne yönde'' sorusuna, Türkiye'de öğrenciyi seçmek için sınav yapıldığını ancak dünyada esas amacın bu olmadığını ifade etti.
SBS ve YGS'nin öğrenciyi seçmek için yapıldığını, bunun nedeninin de eğitim sistemindeki kalite farklılıklarından kaynaklandığını belirten Dinçer, ''SBS'nin önümüzdeki iki, üç yıllık süre içerisinde kaldırmayı planlıyoruz diye sıklıkla açıklama yapıyorum. Evet, biz SBS'yi kaldırmak istiyoruz. Daha doğrusu SBS'yi seçme esaslı yapmak istemiyoruz. SBS'yi öğrencinin bilgi ve becerilerini ölçmek için ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın niteliğini değerlendirmek için yapmak istiyoruz'' dedi.
Türkiye'de dershaneye gitmenin ve sınava girmenin toplumsal bir harekete dönüştüğünü dile getiren Dinçer, tüm dünyada da çeşitli sınavlar yapıldığını söyledi. Dinçer, ''Tüm dünyada TOEFL diye yabancı dil sınavı yapılıyor. Hiç bu sınavların toplumda büyük bir gerginliğe sebebiyet verdiğini, birilerinin bu sınav için kriz geçirdiğini gördünüz mü hiç?'' diye konuştu.
Bakan Dinçer, şöyle devam etti:
''Bütün toplumu bir günde birkaç saatlik bir sınava almayı düşünmüyorum. YGS'de biz öğrenciyi birden çok sınava almayacağız, sınavı birden çok yapacağız. İsteyen öğrenci istediği sınava girecek. Tıpkı TOEFL'da olduğu gibi. Randevu sistemi getireceğiz. Öğrenci gidecek, birbirine eşdeğer olan bu sınavlara katılacak. Diyelim haziranda hazır değilse eylülde girecek, eylülde düşük not aldıysa şubatta girecek. Hangisinde başarılı puan aldıysa onu kullanabilecek. Bu bizim toplumumuzu bir güne endekslemekten uzaklaştıracak diye bakıyorum. Çocuklarımızın üzerindeki stresi azaltacak, dershanelere olan talebi de azaltacak. Kabul sistemiyle öğrenci almak için bizim mevcut altyapımız henüz yeterli değil. Zaman içinde inşallah.''
4 + 4 + 4 sistemiyle ilgili soru
Bakan Dinçer, bir başka öğrencinin '4 + 4 + 4 gibi yeni bir sisteme geçilecek. Bu sistem içinde son 4 sene boyunca öğrencilere trafik eğitimi vermek mümkün mü?'' sorusu üzerine, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasını kapsayan 4 4 4 düzenlemesine ilişkin bilgi verdi.
Dünya ile Türkiye arasında eğitim açısından bir karşılaştırma yapıldığında farklılıklar olduğunu belirten Dinçer, gelişmiş ülkelerde ortalama eğitimin 11-12 yıl olduğunu kaydetti. Türkiye'de ise bu sürenin 6-6.5 yıl olduğunu dile getiren Dinçer, Türkiye'de ortaokul 2'den terklerin söz konusu olduğunu söyledi.
AB'nin 2020'ye kadar nüfusunun en az yüzde 80'inin lise mezunu olması için çabaladığını bildiren Dinçer, Türkiye'de ise bu oranın yüzde 28 olduğunu, çağ nüfusunun yüzde 33'ünün üniversitede okuduğunu belirtti.
Türkiye'de eğitimin zorunlu olarak 12 yıla çıkarılarak çocukların 18 yaşına kadar eğitileceğini anlatan Dinçer, böylesine hedefler ortaya konulurken kamuoyunda kız çocuklarının okumayacağına ilişkin propagandalar yapıldığını dile getirdi.
Bu sistemin kız çocuklarının okullaşmasının önünde bir engel teşkil etmeyeceğini vurgulayan Dinçer, kız çocuklarının okullaşmasına ilişkin en iyi performansın AK Parti tarafından ortaya konulduğuna dikkati çekti.
Kesintisiz eğitimin dünyayla uyumlu olmadığını savunan Dinçer, eğitimin kademeleştirilmesinde ülke şartlarının çocukların özelliklerinin ve müfredatın içeriğinin önemli olduğunu işaret etti.
Dinçer, mevcut sistemde seçimlik derslerin uygulandığını, bunun 5'inci sınıftan itibaren yapıldığını, bundan sonra da seçimlik derslerin olacağını, ortaokulda öğrencinin tercihine, lisede ise yeteneğine göre ders seçimi yapılmasını tercih ettiklerini söyledi.
Seçimlik dersleri artıracaklarını ve daha sistematik hale getireceklerini anlatan Dinçer, mevcut eğitim sisteminde trafik dersinin zorunlu olarak verildiğini hatırlattı. Türkiye'de ehliyetin çok kolay verildiğini düşünmediğini belirten Dinçer, önemli olanın ehliyetin kolay verilmesi değil, bunun ölçülmesi olduğunu kaydetti.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Bilkent Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada Seviye Belirleme Sınavı (SBS) ile ilgili müjde verdi. Artık SBS ile öğrenci seçilmeyecek dedi.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Seviye Belirleme Sınavı'nı (SBS) kaldırmak istediklerini belirterek, ''Daha doğrusu SBS'yi seçme esaslı yapmak istemiyoruz. SBS'yi öğrencinin bilgi ve becerilerini ölçmek için ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın niteliğini değerlendirmek için yapmak istiyoruz'' dedi.
Bakan Dinçer, Bilkent Üniversitesi Marka Kulübü'nün düzenlediği ''3. Liderlik Forumu''na katıldı.
Konuşmasının ardından, foruma katılan üniversite öğrencilerinin sorularını yanıtlayan Bakan Dinçer, bir öğrencinin ''Konuşmanızda değişimden bahsettiniz, sizin siyasi hayatınızda en önemli değişim nedir? Siyasi hayatınızda da olabilir, Milli Görüş hareketiyle ilgili de olabilir'' demesi üzerine, kendisinin Milli Görüş hareketinde hiç olmadığını, doğrudan doğruya siyasete AK Parti'de atıldığını söyledi.
Dinçer, hayatında çok değişiklik yaşadığını belirterek, bir üniversitede sıradan, kendi halinde bir hocayken Başbakanlık Müsteşarı, milletvekili, Çalışma Bakanı, Milli Eğitim Bakanı görevlerine getirildiğini anımsattı. Dinçer, ''Bundan daha büyük değişiklik olur mu insanın hayatında'' dedi.
"Randevu sistemi getireceğiz''
Dinçer, ''YGS'nin yıl içinde 3 kere yapılacağına ilişkin bir açıklamanız oldu. Bu konudaki çalışmalar ne yönde'' sorusuna, Türkiye'de öğrenciyi seçmek için sınav yapıldığını ancak dünyada esas amacın bu olmadığını ifade etti.
SBS ve YGS'nin öğrenciyi seçmek için yapıldığını, bunun nedeninin de eğitim sistemindeki kalite farklılıklarından kaynaklandığını belirten Dinçer, ''SBS'nin önümüzdeki iki, üç yıllık süre içerisinde kaldırmayı planlıyoruz diye sıklıkla açıklama yapıyorum. Evet, biz SBS'yi kaldırmak istiyoruz. Daha doğrusu SBS'yi seçme esaslı yapmak istemiyoruz. SBS'yi öğrencinin bilgi ve becerilerini ölçmek için ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın niteliğini değerlendirmek için yapmak istiyoruz'' dedi.
Türkiye'de dershaneye gitmenin ve sınava girmenin toplumsal bir harekete dönüştüğünü dile getiren Dinçer, tüm dünyada da çeşitli sınavlar yapıldığını söyledi. Dinçer, ''Tüm dünyada TOEFL diye yabancı dil sınavı yapılıyor. Hiç bu sınavların toplumda büyük bir gerginliğe sebebiyet verdiğini, birilerinin bu sınav için kriz geçirdiğini gördünüz mü hiç?'' diye konuştu.
Bakan Dinçer, şöyle devam etti:
''Bütün toplumu bir günde birkaç saatlik bir sınava almayı düşünmüyorum. YGS'de biz öğrenciyi birden çok sınava almayacağız, sınavı birden çok yapacağız. İsteyen öğrenci istediği sınava girecek. Tıpkı TOEFL'da olduğu gibi. Randevu sistemi getireceğiz. Öğrenci gidecek, birbirine eşdeğer olan bu sınavlara katılacak. Diyelim haziranda hazır değilse eylülde girecek, eylülde düşük not aldıysa şubatta girecek. Hangisinde başarılı puan aldıysa onu kullanabilecek. Bu bizim toplumumuzu bir güne endekslemekten uzaklaştıracak diye bakıyorum. Çocuklarımızın üzerindeki stresi azaltacak, dershanelere olan talebi de azaltacak. Kabul sistemiyle öğrenci almak için bizim mevcut altyapımız henüz yeterli değil. Zaman içinde inşallah.''
4 + 4 + 4 sistemiyle ilgili soru
Bakan Dinçer, bir başka öğrencinin '4 + 4 + 4 gibi yeni bir sisteme geçilecek. Bu sistem içinde son 4 sene boyunca öğrencilere trafik eğitimi vermek mümkün mü?'' sorusu üzerine, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasını kapsayan 4 4 4 düzenlemesine ilişkin bilgi verdi.
Dünya ile Türkiye arasında eğitim açısından bir karşılaştırma yapıldığında farklılıklar olduğunu belirten Dinçer, gelişmiş ülkelerde ortalama eğitimin 11-12 yıl olduğunu kaydetti. Türkiye'de ise bu sürenin 6-6.5 yıl olduğunu dile getiren Dinçer, Türkiye'de ortaokul 2'den terklerin söz konusu olduğunu söyledi.
AB'nin 2020'ye kadar nüfusunun en az yüzde 80'inin lise mezunu olması için çabaladığını bildiren Dinçer, Türkiye'de ise bu oranın yüzde 28 olduğunu, çağ nüfusunun yüzde 33'ünün üniversitede okuduğunu belirtti.
Türkiye'de eğitimin zorunlu olarak 12 yıla çıkarılarak çocukların 18 yaşına kadar eğitileceğini anlatan Dinçer, böylesine hedefler ortaya konulurken kamuoyunda kız çocuklarının okumayacağına ilişkin propagandalar yapıldığını dile getirdi.
Bu sistemin kız çocuklarının okullaşmasının önünde bir engel teşkil etmeyeceğini vurgulayan Dinçer, kız çocuklarının okullaşmasına ilişkin en iyi performansın AK Parti tarafından ortaya konulduğuna dikkati çekti.
Kesintisiz eğitimin dünyayla uyumlu olmadığını savunan Dinçer, eğitimin kademeleştirilmesinde ülke şartlarının çocukların özelliklerinin ve müfredatın içeriğinin önemli olduğunu işaret etti.
Dinçer, mevcut sistemde seçimlik derslerin uygulandığını, bunun 5'inci sınıftan itibaren yapıldığını, bundan sonra da seçimlik derslerin olacağını, ortaokulda öğrencinin tercihine, lisede ise yeteneğine göre ders seçimi yapılmasını tercih ettiklerini söyledi.
Seçimlik dersleri artıracaklarını ve daha sistematik hale getireceklerini anlatan Dinçer, mevcut eğitim sisteminde trafik dersinin zorunlu olarak verildiğini hatırlattı. Türkiye'de ehliyetin çok kolay verildiğini düşünmediğini belirten Dinçer, önemli olanın ehliyetin kolay verilmesi değil, bunun ölçülmesi olduğunu kaydetti.
Son Güncelleme: Cumartesi, 14 Nisan 2012 16:50
Gösterim: 2033
Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Orhan Erdem: Aileler çocuğunun, Kur'an-ı, Peygamberimizin hayatını ve ahlaklı bir yaşamı bilmesini istiyor. Bu bir toplumun talebiydi ve bu talebi bu günün TBMM'si gerçekleştirdi.
Erdem, Türkiye İmam-Hatipliler Vakfı'nın (TİMAV) Konya'da düzenlediği ''Türkiye'de Din Öğretimi Forumu''ndaki konuşmasında, Türkiye'nin demokrasileşme adına önemli bir süreçten geçtiğini belirtti.
Her ailenin çocuğunun dinini bilmesini istediğini dile getiren Erdem, şöyle devam etti: ''İhtilal kalıntılarından, son dönemde yaşadığımız 28 Şubat utanç hareketlerinden hızla kurtuluyoruz. 4+4+4 eğitim sistemi ve bunun içerisinde Kur'an-ı Kerim ve Peygamberimizin hayatının da seçmeli ders olarak kanunla belirlenmesiyle belki hayal bile edemeyeceğimiz eğitim dönemine geçiyoruz. Her aile çocuğunun dinini bilmesini istiyor, bundan doğal bir şey yoktur. Aileler çocuğunun, Kur'an-ı, Peygamberimizin hayatını ve ahlaklı bir yaşamı bilmesini istiyor. Bu bir toplumun talebiydi ve bu talebi bu günün TBMM'si gerçekleştirdi.''
TİMAV Genel Başkanı Abdullah Ecevit Öksüz ise Türkiye'de eğitim öğretim hayatına dair bir çok güzelliğe şahit olduklarını söyledi. Bu güzellikler arasında Cumhuriyet tarihinin en önemli inkılapları arasında yer alabilecek gelişmelerin de olduğunu ve bunları memnuniyetle karşıladıklarını anlatan Öksüz, şunları kaydetti: ''Özellikle 28 Şubat döneminden başlayarak neredeyse bugünlere kadar gelen hatta 28 Şubat sürecine gelmeden önceki dönemlerde de Türkiye'de özellikle inanan insanlar olarak başörtüsü problemine dair, dinin ve inançların yaşanması adına zor zamanlar yaşadık ama bu zulümler baki olmadı.''
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Orhan Erdem: Aileler çocuğunun, Kur'an-ı, Peygamberimizin hayatını ve ahlaklı bir yaşamı bilmesini istiyor. Bu bir toplumun talebiydi ve bu talebi bu günün TBMM'si gerçekleştirdi.
Erdem, Türkiye İmam-Hatipliler Vakfı'nın (TİMAV) Konya'da düzenlediği ''Türkiye'de Din Öğretimi Forumu''ndaki konuşmasında, Türkiye'nin demokrasileşme adına önemli bir süreçten geçtiğini belirtti.
Her ailenin çocuğunun dinini bilmesini istediğini dile getiren Erdem, şöyle devam etti: ''İhtilal kalıntılarından, son dönemde yaşadığımız 28 Şubat utanç hareketlerinden hızla kurtuluyoruz. 4+4+4 eğitim sistemi ve bunun içerisinde Kur'an-ı Kerim ve Peygamberimizin hayatının da seçmeli ders olarak kanunla belirlenmesiyle belki hayal bile edemeyeceğimiz eğitim dönemine geçiyoruz. Her aile çocuğunun dinini bilmesini istiyor, bundan doğal bir şey yoktur. Aileler çocuğunun, Kur'an-ı, Peygamberimizin hayatını ve ahlaklı bir yaşamı bilmesini istiyor. Bu bir toplumun talebiydi ve bu talebi bu günün TBMM'si gerçekleştirdi.''
TİMAV Genel Başkanı Abdullah Ecevit Öksüz ise Türkiye'de eğitim öğretim hayatına dair bir çok güzelliğe şahit olduklarını söyledi. Bu güzellikler arasında Cumhuriyet tarihinin en önemli inkılapları arasında yer alabilecek gelişmelerin de olduğunu ve bunları memnuniyetle karşıladıklarını anlatan Öksüz, şunları kaydetti: ''Özellikle 28 Şubat döneminden başlayarak neredeyse bugünlere kadar gelen hatta 28 Şubat sürecine gelmeden önceki dönemlerde de Türkiye'de özellikle inanan insanlar olarak başörtüsü problemine dair, dinin ve inançların yaşanması adına zor zamanlar yaşadık ama bu zulümler baki olmadı.''
Son Güncelleme: Cumartesi, 14 Nisan 2012 15:05
Gösterim: 2130
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, yeni anayasada internetin toplumsal etkilerini dikkate alan düzenlemelerin olması gerektiğini söyledi. Yıldırım, ''Toplumsal yaşamı etkileyip, ezberleri bozan internet dediğimiz iletişim aracı mutlaka yeni anayasada kendine yer bulmalıdır'' dedi.
ICT Media Dergisi'nce düzenlenen Yeni Anayasa'da Bilişim ve Haberleşme Sempozyumu, TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım'ın katılımıyla Büyük Abant Otel'de başladı.
Sempozyumun açılışında konuşan Bakan Yıldırım, sempozyumda yeni anayasada haberleşme özgürlüğü, haberleşmenin gizliliği, insanların özel yaşamlarının teminat altına alınması ve insanların bilgi edinmesinin önünde engel bırakılmaması gibi en temel vatandaşlık haklarının yeni anayasada nasıl yer alacağının değerlendirileceğine dikkati çekti.
‘İnternet çekirdek ailenin yeni üyesi oldu’
Her şeyin bilişimle içi içe olduğunu belirten Yıldırım, çekirdek aileyi ''ana, baba ve çocuklar'' olarak öğrendiklerini, son yıllarda ''internetin'' de çekirdek ailenin bireyi haline geldiğini kaydetti. Yıldırım, şöyle konuştu:
''Yeni aile bireyimizin yaşamımızın her kesimini önemli ölçüde etkilediğini görüyoruz. Alışkanlıklarımızı, iş yapma şeklimizi birbirimizle ve başka ailelerle ilişkilerimizi yeniden düzenleme ihtiyacını ortaya koydu. Gerçek hayatın gece-gündüz ayrımı dışında sanal hayat, 24 saatlik bir günden bahsediyoruz. Kapalı aile sisteminden küresel bir aileye her an haberleşmekte, iş yapmakta olduğu bir dünyaya geçiyoruz. Bu denli toplumsal yaşamı etkileyip ezberleri bozan internet dediğimiz iletişim aracı, mutlaka yeni anayasada kendine yer bulmalıdır diye düşünüyorum.''
İnternetin toplumsal ve bireysel yaşamı bu denli etkilemediği bir dönemde yapılan 1982 Anayasasında internete yer verilmediğini hatırlatan Yıldırım, yeni anayasada iletişim araçlarındaki gelişmeleri mutlaka dikkate alması ve yeni kavramlara yer vermesi gerektiğini söyledi.
‘Ülkeye yaraşır, bir anayasa’
Bilişim sektöründeki gelişmelere bağlı olarak yasal düzenlemeler yapıldığını anlatan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Anayasadan önce, anayasayı esas alan gelişmeleri dikkate alacak temel yasalardaki düzenlemeleri birer birer gerçekleştirdik. Bunlar toplumsal ihtiyaçların bizi düzenleme yapmaya zorladığını gösteriyor. Eğer bu düzenlemeyi yapamazsak sektörün gelişmesine, toplumsal ihtiyacı karşılamakta zorlanırdık. Bunları yaparken vatandaş devlet ilişkilerini düzenleyen anayasada kapsamlı bir şey yapamadık.
Halen 80 darbesinden sonra hayatımıza giren bütün kesimlerin memnuniyetsizliğini ifade ettiği anayasayla yaşamak mecburiyetindeyiz. Şimdi yeni anayasanın toplumsal bütün talepleri, vatandaş devlet ilişkilerini vatandaşların kendi aralarındaki ilişkilerini doğru şekilde yapmanın zamanı gelmiştir.
12 Haziran seçimlerinden önce bütün partiler seçim kampanyalarında yeni anayasayı vaatlerinin en başına almıştı. Bu da toplumsal anlamda tam bir mutabakat olduğunun tam bir göstergesiydi. Bunu esas alarak oluşan yüzde 90'ın üzerinde temsile sahip parlamentoya çok tarihi bir görev düşüyor. Bu da ülkeye yaraşır, geleceği teminat altına alacak bir anayasa kazandırılmalıdır. Herkesin gayreti bunun içindir.''
‘Eskiden eleştiriyorduk şimdi 'e'leştiriyoruz’
Yeni anayasa çalışmalarında görüşlerin sunulmasında internetin büyük bir imkan sağladığına dikkati çeken Yıldırım, internetin hayatın her alanında önemli değişikliklere neden olduğunu ifade etti. ''e-devlet, e-ticaret, e-eğitim'' uygulamalarını örnek gösteren Yıldırım, ''Eskiden eleştiriyorduk şimdi 'e'leştiriyoruz'' diye espri yaptı.
Birçok ülkede haberleşmenin temel hak ve ödevler başlığında düzenlemeler yapıldığını belirten Yıldırım, yeni anayasada haberleşme hürriyeti başlığında olması gerekenleri şöyle sıraladı:
''Bunu yaparken her şeyden önce kişilerin her türlü mahremiyeti teminat altına alınmalı. Konut güvenliği sağlanmalı. Posta, telgraf telefon ve internet üzerinden yapılan haberleşmelerin gizliliği teminat altına alınmalı. Fikir, düşünce ve ifade hakkı bilgi iletişimi araçlarıyla yapılıyor.
Bu hakların da teminat altına alınması gerekiyor. Burada mutlaka kısıtlama da olacak. Modern anayasalarda da görüyoruz, bütün özgürlük alanları düzenlenirken, yaygın olmamak kaydıyla, kısıtlamalar da olabiliyor. Hukuktaki temel kural, 'hürriyetlerin sınırı başkasının hürriyetinin başladığı yerde bitmesidir.' Bu temel ilkeyi ihlal etmeden kişilerin mahrem bilgilerinin anayasada korunması lazım. Yapılacak düzenlemeler belli altyapı türlerini tanımlamadan önümüzdeki yıllardaki ihtiyaçları karşılayacak genellikte olmalıdır.''
‘Yarının savaşları siber ortamda olacak’
Açılışta konuşan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkanı Tayfun Acarer de, bilişimin yerinin diğer sektörlerden çok farklı bir öneme sahip olduğunu bildirdi. Bilişim sektörünün bir sektör değil, yaşam şekli haline geldiğini ifade eden Acarer, ''Sektörümüz ben dahil kimsenin tahmin edemediği bir yere geldi'' dedi.
Sektördeki gelişmelerle ilgili bilgi veren Acarer, yeni anayasada bu gelişmeleri destekleyecek düzenlemede olması gerekenleri şöyle sıraladı:
''Bir, sektöründeki ses gelirleri sadece sabitte değil mobilde de düşüyor. Son iki yılda toplam mobil gelirlerdeki ses payı yüzde 75'ten 65'e düştü. Mobil internette 15'ten 25'e çıktı. Yeni anayasanın bunu desteklemesi lazım.
İki, data trafiği 15 kat arttı. Hızla sabit ve mobil altyapıyı genişletmemiz gerekiyor. Yoksa gururla lanse ettiğimiz konumumuz bir süre sonra geriye düşecektir. Bunları yerel otoritelerin inisiyatifinden çıkarmamız lazım.
Üç, e-ticaret yaygınlaşıyor. 23 milyar liralık hacme ulaştı. 2023'te toplam ticaretimizin yüzde 90'ı e-ticaret olacak.
Dört, bilgi ve kişisel verilerin güvenliği önemli. Ancak suç aracı haline gelen iletim teçhizatlarının yasal çerçeve içinde izlenmesi kaydıyla sübjektif yaklaşımlarla engellenmemesi lazım. Aksi takdirde geçmişteki gibi birçok faili meçhul olay olur.
Beş, 2050 yılında üretimin tamamı ya Çin'de ya da makinelerce yapılacak. Çinlilerle ilgili düşünceye katılmamakla beraber makinelerin olacağına inanıyorum. Yeni anayasamız cihazlar arasındaki iletişimin önünü açmalı. Bu konuda Türkiye'nin yapacağı yazılım ve donanıma destek olmalı.
Altı, yarının savaşları siber ortamda olacak. Milyarlarca dolarlık tesisler birkaç yüz dolara ortadan kaldırılabilecektir. Yeni anayasamızda buna dikkat edilmelidir.
Yedi, önümüzdeki yüzyılda nesillerini koruyabilen ülkeler varlıklarını etkinleştirebilecek. İnternetin içeriğinin güvenliği önem arz etmektedir. Bu konudaki çalışmalar desteklenmelidir.''
‘Bilgiye erişim en önemli haktır’
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Altaş ise bilişime haklarının verilmesi gerektiğini bildirdi. 1961 ve 1982 Anayasalarını ''vesayet anayasaları'' olarak nitelendiren Altaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Sivil anayasa çalışmaları içinde en önemli adımlardan biri haberleşme konularında yapılacak düzenlemeler olacaktır. Haberleşmeyle ilgili en temel şey bilgiye erişim hakkıdır. Bilgiye erişim en önemli haktır. Özellikle kişisel bilgilerin toplanması ve kullanılması kişisel hak ve özgürlüklerle çatışmaktadır. Kişilerin huzurlu bir biçimde toplumda yaşatılması sağlanmalıdır.''
Altaş, sempozyumdan çıkacak sonuçları yeni anayasa için birkaç maddelik öneri olarak sunacaklarını bildirdi.
Sempozyumda Telekomünikasyon İletişim Başkanı Fethi Şimşek, Haberleşme Genel Müdürü Atila Çelik bilişim sektöründeki gelişmeler ve yasal düzenlemeler hakkında birer sunum yaptı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, yeni anayasada internetin toplumsal etkilerini dikkate alan düzenlemelerin olması gerektiğini söyledi. Yıldırım, ''Toplumsal yaşamı etkileyip, ezberleri bozan internet dediğimiz iletişim aracı mutlaka yeni anayasada kendine yer bulmalıdır'' dedi.
ICT Media Dergisi'nce düzenlenen Yeni Anayasa'da Bilişim ve Haberleşme Sempozyumu, TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım'ın katılımıyla Büyük Abant Otel'de başladı.
Sempozyumun açılışında konuşan Bakan Yıldırım, sempozyumda yeni anayasada haberleşme özgürlüğü, haberleşmenin gizliliği, insanların özel yaşamlarının teminat altına alınması ve insanların bilgi edinmesinin önünde engel bırakılmaması gibi en temel vatandaşlık haklarının yeni anayasada nasıl yer alacağının değerlendirileceğine dikkati çekti.
‘İnternet çekirdek ailenin yeni üyesi oldu’
Her şeyin bilişimle içi içe olduğunu belirten Yıldırım, çekirdek aileyi ''ana, baba ve çocuklar'' olarak öğrendiklerini, son yıllarda ''internetin'' de çekirdek ailenin bireyi haline geldiğini kaydetti. Yıldırım, şöyle konuştu:
''Yeni aile bireyimizin yaşamımızın her kesimini önemli ölçüde etkilediğini görüyoruz. Alışkanlıklarımızı, iş yapma şeklimizi birbirimizle ve başka ailelerle ilişkilerimizi yeniden düzenleme ihtiyacını ortaya koydu. Gerçek hayatın gece-gündüz ayrımı dışında sanal hayat, 24 saatlik bir günden bahsediyoruz. Kapalı aile sisteminden küresel bir aileye her an haberleşmekte, iş yapmakta olduğu bir dünyaya geçiyoruz. Bu denli toplumsal yaşamı etkileyip ezberleri bozan internet dediğimiz iletişim aracı, mutlaka yeni anayasada kendine yer bulmalıdır diye düşünüyorum.''
İnternetin toplumsal ve bireysel yaşamı bu denli etkilemediği bir dönemde yapılan 1982 Anayasasında internete yer verilmediğini hatırlatan Yıldırım, yeni anayasada iletişim araçlarındaki gelişmeleri mutlaka dikkate alması ve yeni kavramlara yer vermesi gerektiğini söyledi.
‘Ülkeye yaraşır, bir anayasa’
Bilişim sektöründeki gelişmelere bağlı olarak yasal düzenlemeler yapıldığını anlatan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Anayasadan önce, anayasayı esas alan gelişmeleri dikkate alacak temel yasalardaki düzenlemeleri birer birer gerçekleştirdik. Bunlar toplumsal ihtiyaçların bizi düzenleme yapmaya zorladığını gösteriyor. Eğer bu düzenlemeyi yapamazsak sektörün gelişmesine, toplumsal ihtiyacı karşılamakta zorlanırdık. Bunları yaparken vatandaş devlet ilişkilerini düzenleyen anayasada kapsamlı bir şey yapamadık.
Halen 80 darbesinden sonra hayatımıza giren bütün kesimlerin memnuniyetsizliğini ifade ettiği anayasayla yaşamak mecburiyetindeyiz. Şimdi yeni anayasanın toplumsal bütün talepleri, vatandaş devlet ilişkilerini vatandaşların kendi aralarındaki ilişkilerini doğru şekilde yapmanın zamanı gelmiştir.
12 Haziran seçimlerinden önce bütün partiler seçim kampanyalarında yeni anayasayı vaatlerinin en başına almıştı. Bu da toplumsal anlamda tam bir mutabakat olduğunun tam bir göstergesiydi. Bunu esas alarak oluşan yüzde 90'ın üzerinde temsile sahip parlamentoya çok tarihi bir görev düşüyor. Bu da ülkeye yaraşır, geleceği teminat altına alacak bir anayasa kazandırılmalıdır. Herkesin gayreti bunun içindir.''
‘Eskiden eleştiriyorduk şimdi 'e'leştiriyoruz’
Yeni anayasa çalışmalarında görüşlerin sunulmasında internetin büyük bir imkan sağladığına dikkati çeken Yıldırım, internetin hayatın her alanında önemli değişikliklere neden olduğunu ifade etti. ''e-devlet, e-ticaret, e-eğitim'' uygulamalarını örnek gösteren Yıldırım, ''Eskiden eleştiriyorduk şimdi 'e'leştiriyoruz'' diye espri yaptı.
Birçok ülkede haberleşmenin temel hak ve ödevler başlığında düzenlemeler yapıldığını belirten Yıldırım, yeni anayasada haberleşme hürriyeti başlığında olması gerekenleri şöyle sıraladı:
''Bunu yaparken her şeyden önce kişilerin her türlü mahremiyeti teminat altına alınmalı. Konut güvenliği sağlanmalı. Posta, telgraf telefon ve internet üzerinden yapılan haberleşmelerin gizliliği teminat altına alınmalı. Fikir, düşünce ve ifade hakkı bilgi iletişimi araçlarıyla yapılıyor.
Bu hakların da teminat altına alınması gerekiyor. Burada mutlaka kısıtlama da olacak. Modern anayasalarda da görüyoruz, bütün özgürlük alanları düzenlenirken, yaygın olmamak kaydıyla, kısıtlamalar da olabiliyor. Hukuktaki temel kural, 'hürriyetlerin sınırı başkasının hürriyetinin başladığı yerde bitmesidir.' Bu temel ilkeyi ihlal etmeden kişilerin mahrem bilgilerinin anayasada korunması lazım. Yapılacak düzenlemeler belli altyapı türlerini tanımlamadan önümüzdeki yıllardaki ihtiyaçları karşılayacak genellikte olmalıdır.''
‘Yarının savaşları siber ortamda olacak’
Açılışta konuşan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkanı Tayfun Acarer de, bilişimin yerinin diğer sektörlerden çok farklı bir öneme sahip olduğunu bildirdi. Bilişim sektörünün bir sektör değil, yaşam şekli haline geldiğini ifade eden Acarer, ''Sektörümüz ben dahil kimsenin tahmin edemediği bir yere geldi'' dedi.
Sektördeki gelişmelerle ilgili bilgi veren Acarer, yeni anayasada bu gelişmeleri destekleyecek düzenlemede olması gerekenleri şöyle sıraladı:
''Bir, sektöründeki ses gelirleri sadece sabitte değil mobilde de düşüyor. Son iki yılda toplam mobil gelirlerdeki ses payı yüzde 75'ten 65'e düştü. Mobil internette 15'ten 25'e çıktı. Yeni anayasanın bunu desteklemesi lazım.
İki, data trafiği 15 kat arttı. Hızla sabit ve mobil altyapıyı genişletmemiz gerekiyor. Yoksa gururla lanse ettiğimiz konumumuz bir süre sonra geriye düşecektir. Bunları yerel otoritelerin inisiyatifinden çıkarmamız lazım.
Üç, e-ticaret yaygınlaşıyor. 23 milyar liralık hacme ulaştı. 2023'te toplam ticaretimizin yüzde 90'ı e-ticaret olacak.
Dört, bilgi ve kişisel verilerin güvenliği önemli. Ancak suç aracı haline gelen iletim teçhizatlarının yasal çerçeve içinde izlenmesi kaydıyla sübjektif yaklaşımlarla engellenmemesi lazım. Aksi takdirde geçmişteki gibi birçok faili meçhul olay olur.
Beş, 2050 yılında üretimin tamamı ya Çin'de ya da makinelerce yapılacak. Çinlilerle ilgili düşünceye katılmamakla beraber makinelerin olacağına inanıyorum. Yeni anayasamız cihazlar arasındaki iletişimin önünü açmalı. Bu konuda Türkiye'nin yapacağı yazılım ve donanıma destek olmalı.
Altı, yarının savaşları siber ortamda olacak. Milyarlarca dolarlık tesisler birkaç yüz dolara ortadan kaldırılabilecektir. Yeni anayasamızda buna dikkat edilmelidir.
Yedi, önümüzdeki yüzyılda nesillerini koruyabilen ülkeler varlıklarını etkinleştirebilecek. İnternetin içeriğinin güvenliği önem arz etmektedir. Bu konudaki çalışmalar desteklenmelidir.''
‘Bilgiye erişim en önemli haktır’
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Altaş ise bilişime haklarının verilmesi gerektiğini bildirdi. 1961 ve 1982 Anayasalarını ''vesayet anayasaları'' olarak nitelendiren Altaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Sivil anayasa çalışmaları içinde en önemli adımlardan biri haberleşme konularında yapılacak düzenlemeler olacaktır. Haberleşmeyle ilgili en temel şey bilgiye erişim hakkıdır. Bilgiye erişim en önemli haktır. Özellikle kişisel bilgilerin toplanması ve kullanılması kişisel hak ve özgürlüklerle çatışmaktadır. Kişilerin huzurlu bir biçimde toplumda yaşatılması sağlanmalıdır.''
Altaş, sempozyumdan çıkacak sonuçları yeni anayasa için birkaç maddelik öneri olarak sunacaklarını bildirdi.
Sempozyumda Telekomünikasyon İletişim Başkanı Fethi Şimşek, Haberleşme Genel Müdürü Atila Çelik bilişim sektöründeki gelişmeler ve yasal düzenlemeler hakkında birer sunum yaptı.
Son Güncelleme: Cumartesi, 14 Nisan 2012 13:25
Gösterim: 1965