Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Apaslan Dartan / Terakki Vakfı Okulları/Yönetici., PDR Uzmanı., Eğitim Danışmanı / Eğitim Gazetecileri Derneği YK üyesi, PDR İst. Şb. Bşk. (2012-2017)
Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk, ülkemizde 1920 yılından bugüne geçen 98 yılda 65. Milli Eğitim Bakanı olarak yakın bir tarihte (10.07.2018) göreve başladı. Onun son 30-40 yılda kendisinden önceki bakanlar içinde iktidarı ve muhalefetiyle, ilgili ilgisiz tüm paydaşlarda ortak bir duygu yaratan, birleştirici ve uzlaşmacı yapısıyla öne çıkan ilk bakan olduğunu görüyoruz.
Eğitimin içinden gelen geçmişi, devlet geleneğini bilmesi, özel sektör deneyimi ve akademisyen kimliği ile yakaladığı rüzgâr ve toplumun geniş bir kesiminden aldığı destek hem Milli Eğitim Bakanlığı için bir şanstır. Eğitim dünyası için de “4 Yapraklı Yonca Şansı” denilebilir. "Dört yapraklı yoncanın her yaprağının bir anlamı vardır deniliyor, inanç, umut, aşk, şans." Her birinin anlamı hayatını eğitim camiası içinde geçirmiş olan Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk’un şahsında geniş kitlelere iyi gelecek ve bir umut aşılamıştır.
Her öğretim yılı bir önceki eğitim ve öğretim yılında nelerin yapılıp nelerin yapılamadığının tartışıldığı birbirini tekrar eden kısır ve verimsiz tartışmalarla gündeme gelir. Bu yıl tatile denk gelen bir dönemde yeni hükümet sisteminin hayata geçirilmesi ile buna paralel nasıl bir milli eğitim bakanlığının oluşacağı önemliydi. MEB’in başına sürpriz bir isim olarak Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk’un atanması geçmişin tüm eksikliklerinin ve yanlışlarının bir anda unutulmasına gelecekle ilgili olarak da eğitim adına umutlu bir havanın oluşmasına neden oldu.
Ama zaman hızla akıyor ve geri gelmiyor ve hayat gerçekleri hep yüzümüze vuruyor. Sayın Bakanımızın da dile getirdiği gibi devasa bir topluluğun devasa da sorunları oluyor. İnsan olmanın mucizevi çözümlere yetmediğini zamana ihtiyaç duyulduğunu hem bizler hem de kendisi ifade ediyor.
Bugüne kadar hep bir, yapboz tahtası gibi ya da mehter marşı gibi iki ileri bir geri giden MEB politikaları aslında bir sorunlar yumağı. Bu sorunlar eğitimin hem iç dinamiğini hem de dış dinamiklerini olumsuz etkiliyor. Okullarımız ve milli eğitim yapımız içsel ve dışsal dört temel taş üzerine oturuyor. Öğretmen-öğrenci-veli iç dinamiği, bu yapıyı destekleyen yasa, kanun ve yönetmeliklerle belirlenen koruyan ve işlevsel kılan yasal hükümler, eğitim ve öğretim için gerekli tüm donanımların var olduğu fiziki olanaklar ise dördüncü ve kapsayıcı unsur olarak dış dinamiği “çatıyı” ifade ediyor.
Ana başlıklarıyla iç dinamikleri ve çatı dinamiği olarak eğitim dünyasının sorunlarına bakıldığında; okullaşma oranları, kız çocuklarının eğitime erişimi, mevsimlik işçi çocuklarının eğitimi, okul öncesi eğitimin zorunlu olması, ikili öğretim, ulusal ve uluslararası sınavlar, LGS-YKS, öğretmen yetiştirme, teknolojik donanım eksiklikleri, okul bütçeleri, atanamayan öğretmenler, öğretmenlerin hizmet içi eğitimleri, okulların güvenlik sorunları, depreme dayanıklılık durumları, psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerine bakış, ölçme ve değerlendirme hizmetleri, fiziki koşulların iyileştirilmesi gibi çok sık tekrarlanan sorunlar öncelikli olarak karşımıza çıkıyor.
Bunun yanında yeni öğretim yılında kamuoyunda en çok tartışılan konunun ulusal sınavların bugünkü hali olacağı kesin gibi duruyor. Ama temelde öğrenci odaklı ve öğretmen niteliği ile ilgili olan eğitim sorununun öncelikli olarak ele alınacağı izlenimini de bakanımızın konuşmalarından anlıyoruz. Öğrenciye dokunan ve onu gören-geliştiren bir yapıda doğal olarak öğretmenlerin bilgi ve becerilerinin artırılması pedagojik ve psikolojik bilgi birikimlerinin artırılmasına öncelik verileceğini düşünüyorum.
Bu çerçevede yukarıda belirtiğim dördüncü unsur olan ana çatının sağlam oluşturulması durumunda esas olanın, öğretmen yeterliliklerinin geliştirilmesi ile okul aile işbirliğinin sağlanması olduğunu düşünüyorum. En büyük sorunlardan biri bu bağın kopukluğudur. Okul öncesi ve İlkokulda kısmen geliştirilebilen bu ilişki ve iletişim ağı ortaokul ve lise düzeyine geldiğinde neredeyse kopma noktasına geliyor.
Yeni bakanımız Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk’un tüm bu sorunlara bir bilen ve bir gören olarak vakıf olması önemlidir. Ona tanınan zaman ülkemizin eğitim sistemimizin iyileştirilmesine tanınan zaman demek olacaktır. Hızlı ve kararlı adımlar atarken eğitim camiasının önemli paydaşlarından destek almak görüşlerine başvurmak işini hem kolaylaştıracak hem de çok sesliliğe verdiği önemi gerçek kılacaktır.
2018-2019 eğitim ve öğretim yılının ülkemizin geleceği gençler, onları yetiştiren öğretmenlerimiz ve de tüm eğitim camiası için başarılı geçmesini dilerim.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Alparslan Dartan
Apaslan Dartan / Terakki Vakfı Okulları/Yönetici., PDR Uzmanı., Eğitim Danışmanı / Eğitim Gazetecileri Derneği YK üyesi, PDR İst. Şb. Bşk. (2012-2017)
Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk, ülkemizde 1920 yılından bugüne geçen 98 yılda 65. Milli Eğitim Bakanı olarak yakın bir tarihte (10.07.2018) göreve başladı. Onun son 30-40 yılda kendisinden önceki bakanlar içinde iktidarı ve muhalefetiyle, ilgili ilgisiz tüm paydaşlarda ortak bir duygu yaratan, birleştirici ve uzlaşmacı yapısıyla öne çıkan ilk bakan olduğunu görüyoruz.
Eğitimin içinden gelen geçmişi, devlet geleneğini bilmesi, özel sektör deneyimi ve akademisyen kimliği ile yakaladığı rüzgâr ve toplumun geniş bir kesiminden aldığı destek hem Milli Eğitim Bakanlığı için bir şanstır. Eğitim dünyası için de “4 Yapraklı Yonca Şansı” denilebilir. "Dört yapraklı yoncanın her yaprağının bir anlamı vardır deniliyor, inanç, umut, aşk, şans." Her birinin anlamı hayatını eğitim camiası içinde geçirmiş olan Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk’un şahsında geniş kitlelere iyi gelecek ve bir umut aşılamıştır.
Her öğretim yılı bir önceki eğitim ve öğretim yılında nelerin yapılıp nelerin yapılamadığının tartışıldığı birbirini tekrar eden kısır ve verimsiz tartışmalarla gündeme gelir. Bu yıl tatile denk gelen bir dönemde yeni hükümet sisteminin hayata geçirilmesi ile buna paralel nasıl bir milli eğitim bakanlığının oluşacağı önemliydi. MEB’in başına sürpriz bir isim olarak Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk’un atanması geçmişin tüm eksikliklerinin ve yanlışlarının bir anda unutulmasına gelecekle ilgili olarak da eğitim adına umutlu bir havanın oluşmasına neden oldu.
Ama zaman hızla akıyor ve geri gelmiyor ve hayat gerçekleri hep yüzümüze vuruyor. Sayın Bakanımızın da dile getirdiği gibi devasa bir topluluğun devasa da sorunları oluyor. İnsan olmanın mucizevi çözümlere yetmediğini zamana ihtiyaç duyulduğunu hem bizler hem de kendisi ifade ediyor.
Bugüne kadar hep bir, yapboz tahtası gibi ya da mehter marşı gibi iki ileri bir geri giden MEB politikaları aslında bir sorunlar yumağı. Bu sorunlar eğitimin hem iç dinamiğini hem de dış dinamiklerini olumsuz etkiliyor. Okullarımız ve milli eğitim yapımız içsel ve dışsal dört temel taş üzerine oturuyor. Öğretmen-öğrenci-veli iç dinamiği, bu yapıyı destekleyen yasa, kanun ve yönetmeliklerle belirlenen koruyan ve işlevsel kılan yasal hükümler, eğitim ve öğretim için gerekli tüm donanımların var olduğu fiziki olanaklar ise dördüncü ve kapsayıcı unsur olarak dış dinamiği “çatıyı” ifade ediyor.
Ana başlıklarıyla iç dinamikleri ve çatı dinamiği olarak eğitim dünyasının sorunlarına bakıldığında; okullaşma oranları, kız çocuklarının eğitime erişimi, mevsimlik işçi çocuklarının eğitimi, okul öncesi eğitimin zorunlu olması, ikili öğretim, ulusal ve uluslararası sınavlar, LGS-YKS, öğretmen yetiştirme, teknolojik donanım eksiklikleri, okul bütçeleri, atanamayan öğretmenler, öğretmenlerin hizmet içi eğitimleri, okulların güvenlik sorunları, depreme dayanıklılık durumları, psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerine bakış, ölçme ve değerlendirme hizmetleri, fiziki koşulların iyileştirilmesi gibi çok sık tekrarlanan sorunlar öncelikli olarak karşımıza çıkıyor.
Bunun yanında yeni öğretim yılında kamuoyunda en çok tartışılan konunun ulusal sınavların bugünkü hali olacağı kesin gibi duruyor. Ama temelde öğrenci odaklı ve öğretmen niteliği ile ilgili olan eğitim sorununun öncelikli olarak ele alınacağı izlenimini de bakanımızın konuşmalarından anlıyoruz. Öğrenciye dokunan ve onu gören-geliştiren bir yapıda doğal olarak öğretmenlerin bilgi ve becerilerinin artırılması pedagojik ve psikolojik bilgi birikimlerinin artırılmasına öncelik verileceğini düşünüyorum.
Bu çerçevede yukarıda belirtiğim dördüncü unsur olan ana çatının sağlam oluşturulması durumunda esas olanın, öğretmen yeterliliklerinin geliştirilmesi ile okul aile işbirliğinin sağlanması olduğunu düşünüyorum. En büyük sorunlardan biri bu bağın kopukluğudur. Okul öncesi ve İlkokulda kısmen geliştirilebilen bu ilişki ve iletişim ağı ortaokul ve lise düzeyine geldiğinde neredeyse kopma noktasına geliyor.
Yeni bakanımız Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk’un tüm bu sorunlara bir bilen ve bir gören olarak vakıf olması önemlidir. Ona tanınan zaman ülkemizin eğitim sistemimizin iyileştirilmesine tanınan zaman demek olacaktır. Hızlı ve kararlı adımlar atarken eğitim camiasının önemli paydaşlarından destek almak görüşlerine başvurmak işini hem kolaylaştıracak hem de çok sesliliğe verdiği önemi gerçek kılacaktır.
2018-2019 eğitim ve öğretim yılının ülkemizin geleceği gençler, onları yetiştiren öğretmenlerimiz ve de tüm eğitim camiası için başarılı geçmesini dilerim.
Son Güncelleme: Salı, 18 Eylül 2018 10:57
Gösterim: 937
Alpaslan Dartan / Terakki Vakfı Okulları/Yönetici., PDR Uzmanı., Eğitim Danışmanı / Eğitim Gazetecileri Derneği YK üyesi, PDR İst. Şb. Bşk. (2012-2017)
30 yıllık meslek hayatımın 29 yılını özel okullarda farklı kademelerde öğretmenlik ve yöneticilik yaparak geçirdim. Son yıllarda hızla artan özel okulların sayısı, değişen veli profili ve eğitimin geleceğine ilişkin öngörüler bize eğitimle ilgili hızlı, kararlı ve doğru adımlar atmamız gerektiğini söylüyor.
Çocuğun eğitim hayatının yanında sosyal hayatını da şekillendirecek bir karar aşaması olan okul secimi evresinde günümüzün ebeveynleri kendilerine ve okul yöneticilerine sırayla aşağıdaki soruları sormaktadırlar;
Okulunuzun eğitim yaklaşımı nedir?
Okulunuza nasıl öğrenci alıyorsunuz?
Taban puanınız nedir?
Kaç öğrenci alacaksınız?
Okulun liseye giriş ve üniversiteye yerleştirme başarısı nedir? Ne tür çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz?
Bursluluk sınavınız var mı? Var ise burs oranlarınız nedir?
Yabancı dil olarak hangi dilleri okutuyorsunuz?
Okulunuzun ücreti nedir?
Bu ücrete neler dâhildir? Vb…
Bugün ülkemizde giderek bozulan eğitim sistemi ile özellikle büyük şehirlerde artan kaliteli eğitim sorunu, eğitim sistemine bütünsel bir gözle bakılmasını ve dönüşümü zorunlu kılıyor. Yukarıdaki sorulara bakıldığında özel okulların vizyon ve misyonunu merak eden, öğrencilerini 21. Yüzyıl becerileri ile donatıp donatamadığına bakan ya da bunu sorgulayan velilerin azınlıkta olduğunu görüyorum.
Eğitim dünyası bugünden yarına kazandırılması gerekli 21. yüzyıl temel becerilerinin neler olduğunu ve nasıl kazandırılacağını tartışırken, uzmanlar eğitim alanındaki dönüşümün, sorumluluk ve uyarlanabilirlik, iletişim becerileri, yaratıcılık ve entelektüel merak, eleştirel düşünme, bilgi ve medya okuryazarlığı becerileri, problemi tanımlama, formüle etme ve çözme, öz-yönelim ve sosyal sorumluluk gibi becerilerin kazandırılabilmesi ile başarılabileceğini söylüyorlar.
Günümüzü ve geleceğimizi şekillendiren dinamiklerin geleneksel dinamiklerden çok daha farklı olduğunu ve daha da farklılaşacağını da gözden kaçırıyoruz. Geleceğin dinamikleri Maker Hareketi, Kendin Yap (D.I.Y.), STEM, İnovasyon ve Girişimcilik eko-sistemi üzerine kurgulanırken bunu tamamlayan ve bu döngünün gelişmesini, büyümesini ve sürdürülebilir olmasını sağlayan nitelikli insan gücü kaynağını yetiştiremiyoruz. Ama görebiliyoruz ki Elektronik, Kodlama, Robotik, 3 Boyutlu Tasarım ve Üretim, Maker, STEM, İnovasyon ve Girişimcilik, Endüstri 4.0 çağı, hayatımızı, dünyamızı değiştirecek.
Okul Seçimi ve 21. Yüzyıl Temel Becerileri
Okul seçimi konusunda yukarıda sözü edilen geleceğin dünyası ile aşağıda yer kriterlerin her birini bir eğitim kurumunda bulabilmek de neredeyse olanaksızdır.
Her çocuk her okulda yapamaz. Kimi çocuk için sıkı disiplinli, akademik olarak öğrenciyi zorlayan ve destekleyen okullar tercih nedeni olabilirken kimi çocuk için de daha rahat, sosyal yönü geliştiren okullar daha uygun seçenekler olabilmektedir. Kimi çocuklar sınava ve başarıya odaklı okul öncelikli iken kimi okullar için iyi bir eğitim ve yabancı dil ön plana çıkabilmektedir. Bu nedenle hedef Çocuğa uygun Okul arayışı olmalıdır.
İyi öğretmenler, İyi okul kavramı içerisinde de pek çok değişkenin yanında okul gibi okul ve öğretim kadrosunun yeterliliği ön plana çıkıyor. Kurumsal kültüre sahip eğitim kurumları deneyimli eğitim kadrosunun değerini bilir ve kadro istikrarına önem verir. Öğretmenlerinin tümünün gerekli eğitim birikimine ve lisans ya da lisansüstü derecesine sahip olmalarını önemser ve en önemlisi de yukarıda sözü edilen eğitime destek birimlerin varlığının bütün okul iklimine sağladığı katkıyı görür ve yüceltir.
Yabancı dil eğitimi, Özellikle özel okul arayışında olan anne babaların tercihlerini etkileyen en önemli unsurlardan birisi çocuklarına okuma ve yazma düzeyinde yabancı dil becerisinin kazandırılmasıdır. Günümüzde artık 2. hatta 3. bir yabancı dilin öğretilmesi önemli bir ihtiyaca dönüşmüştür.
Uluslararası işbirlikleri, Bir okulun eğitimini uluslararası kriterler doğrultusunda işbirliklerine açıyor olması ve denetim süreçleriyle beraber farklı organizasyonların akreditasyonuna da sahip olması önemlidir. Özellikle okul öncesi ve İlkokul yılları tüm dünyada kabul gören ve evrensel bir eğitim programı olan PYP gibi bir program ile destekleniyorsa önemli bir tercih nedenidir. [(ECIS (Avrupa Uluslararası Okullar Birliği), Uluslararası Bakalorya Organizasyonu (International Baccalaureate Organization –IBO) v.b].
Eğitim teknolojilerinin kullanımı, Özel okullar ile devlet okulları arasında hem program hem de eğitim araç gereçlerinin donanımı bakımından çok büyük farklılıklar bulunmaktadır. Teknolojik sınıf donanımları, internet bağlantısı, akıllı tahta kullanımı gibi pek çok araç gereç eğitim ortamında öğrenme ve öğretme sürecini olumlu etkilemektedir.
Sosyal etkinlikler, pek çok yaşanmış başarı öyküsünün bir yerinde okul yıllarında gerçekleştirilen sosyal ve sportif aktivite mutlaka yer alır. Okul, öğrenciyi akademik yönden geliştirmeyi hedeflerken spordan sanata her alanda beslemeli ve geliştirmelidir.
Üst öğrenime hazırlık, bir üst programa hazırlık çalışmalarının profesyonelce yürütülmesi, akademik ve sosyal alanlarda danışmanlık hizmetlerinin bulunması, Ortaöğretime ve Yükseköğretime yönelik rehberlik hizmetlerinin kalitesi de okul seçiminde dikkat edilecek kriterler arasında yer almalıdır. Özellikle MEB ve ÖSYM’nin her yıl yayınladığı veriler bir okulun öğrencilerinin Lise ya da Üniversite sınavlarında gösterdiği başarılar hakkında bilgi vermektedir. Titiz bir araştırma okulların verdiği bilgileri doğrulamak adına yeterli olacaktır.
Veli okul işbirliği, Veli ile doğru şekilde ve doğru zamanda kurulan iletişim ve işbirliği kurulması bir okulun önemli artılarındandır. Sınırlarını ve sorumluluklarını bilerek gerçekleştirilecek bilgi alışverişleri öğrenci başarısını artıracak, güven ortamını pekiştirecek özelliklerdir. Gerektiği kadar açık ve şeffaf eğitim kurumu sorumlulukların eşit paylaşımını da beraberinde getirir.
Öğrenme Süreçlerini Destekleyen Birimler;
Psikolojik Danışma Hizmetleri, Bunların en başında çocukların sosyal ve duygusal süreçlerini destekleyen ve Psikolojik Danışma ve Rehberlik Servisleri gelmektedir. Okullarda yarım yüzyılı aşkın süredir kendine yer bulan Psikolojik Danışma ve Rehberlik (PDR) hizmetlerinin eğitim sistemine getirdiği tüm kazanımlarla okul sisteminin önemli bir parçası haline gelmiştir. PDR hizmetleri özeldir ve tam da bu özellikleriyle okullarda güvenlik supabı işlevi görürler.
Günümüzde eğitim kurumları her geçen gün yeni sorun alanlarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu nedenle okul psikolojik danışmanlarının görevleri hali hazırda oldukça zorlayıcıdır. Okullarda yaygın ve ciddi sorunlar arasında yer almaya başlayan uyuşturucu kullanımı ve bağımlılık, şiddet, akran baskısı ve zorbalık, çocukluk ve ergenlik sorunları, cinsel istismar gibi psiko-sosyal müdahale gerektiren durumlar bu hizmeti öne çıkaran önemli sorun alanlarıdır. Bu sorun alanlarına etkili ve önleyici tedbirler sunma PDR uzmanlarının sayısı, alan mezunu olmaları, deneyimleri ile de doğru orantılıdır.
Program Geliştirme ve Ölçme ve Değerlendirme, Öğrenme süreçlerinin tasarlanması, planlanması, programa uygun öğrenme materyallerinin ve ölçme araçlarının geliştirilmesi, öğrenme sonuçlarının değerlendirilip öğretim programlarının düzenlenmesi süreci iyi ve nitelikli okul kavramı çerçevesinde üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.
Yaş dönemine uygun ölçme ve değerlendirme araçları geliştirme ve kullanma becerisi, araç geliştirme atölyeleri ve uygulama sonrası paylaşımlar, okul öncesinde ve ilkokulda eğitim teknolojilerinin kullanımı, program içeriklerinin oluşturması, otantik ölçme değerlendirme araçları geliştirme ve kullanma becerisi, üst düzey zihinsel becerilerin ölçülmesi ve bu becerileri ölçecek soru yazma çalışmaları ancak ve ancak okullarda Program Geliştirme ve Ölçme ve Değerlendirme, alan uzmanlarının varlığıyla mümkündür.
Eğitim Teknolojilerinin Kullanımı, özel okullar ile devlet okulları arasında hem program hem de eğitim araç gereçlerinin donanımı bakımından çok farklılıklar bulunmaktadır. Teknolojik sınıf donanımları, internet bağlantısı, akıllı tahta kullanımı gibi pek çok araç gereç eğitim ortamında öğrenme ve öğretme sürecini olumlu etkilemektedir.
Kütüphane kullanımı, teknolojinin gelişmesi ile zaman ve mekân sınırlarını zorlamaktadır. Bir yayına ulaşmak, aranılan bir kaynağa evden ulaşabilmek artık zor değil. Kitap, dergi, süreli yayınların sayısı ve yayınlarının ulaştığı kitle, bir okulun eğitime bakışını gösterir. Kütüphanelerde kullanıcılar, dijital ortama aktarılan güncel kütüphane kayıtlarına ve elektronik veri tabanlarına internet üzerinden online erişim sağlayabilir, doğru ve güvenilir bilgiye erişebilirler. Bu kapsamda Kütüphaneler okul sisteminin de en önemli parçalarından biri durumuna gelmişlerdir.
Sağlık Birimi, Nüfusun yaklaşık 1/6’sını oluşturan çocukların sağlık hizmetlerini almaları gereken önemli kurumların başında gelen okullar, erken fark edilen büyüme-gelişme bozukluklarının önüne geçmek, bu dönemde alınacak koruyucu önlemler, okul ortamında olası kazaların önlenebilmesi için tedbirlerin alınabilmesi güvenli okul-sağlıklı okul hizmeti kapsamında mümkündür.
Kaynakça. (*)
http://geleceknesilogrenme.blogspot.com/2015/06/21-yy-becerileri-nedir.html
Üst Kategori: ROOT Kategori: Alparslan Dartan
Alpaslan Dartan / Terakki Vakfı Okulları/Yönetici., PDR Uzmanı., Eğitim Danışmanı / Eğitim Gazetecileri Derneği YK üyesi, PDR İst. Şb. Bşk. (2012-2017)
30 yıllık meslek hayatımın 29 yılını özel okullarda farklı kademelerde öğretmenlik ve yöneticilik yaparak geçirdim. Son yıllarda hızla artan özel okulların sayısı, değişen veli profili ve eğitimin geleceğine ilişkin öngörüler bize eğitimle ilgili hızlı, kararlı ve doğru adımlar atmamız gerektiğini söylüyor.
Çocuğun eğitim hayatının yanında sosyal hayatını da şekillendirecek bir karar aşaması olan okul secimi evresinde günümüzün ebeveynleri kendilerine ve okul yöneticilerine sırayla aşağıdaki soruları sormaktadırlar;
Okulunuzun eğitim yaklaşımı nedir?
Okulunuza nasıl öğrenci alıyorsunuz?
Taban puanınız nedir?
Kaç öğrenci alacaksınız?
Okulun liseye giriş ve üniversiteye yerleştirme başarısı nedir? Ne tür çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz?
Bursluluk sınavınız var mı? Var ise burs oranlarınız nedir?
Yabancı dil olarak hangi dilleri okutuyorsunuz?
Okulunuzun ücreti nedir?
Bu ücrete neler dâhildir? Vb…
Bugün ülkemizde giderek bozulan eğitim sistemi ile özellikle büyük şehirlerde artan kaliteli eğitim sorunu, eğitim sistemine bütünsel bir gözle bakılmasını ve dönüşümü zorunlu kılıyor. Yukarıdaki sorulara bakıldığında özel okulların vizyon ve misyonunu merak eden, öğrencilerini 21. Yüzyıl becerileri ile donatıp donatamadığına bakan ya da bunu sorgulayan velilerin azınlıkta olduğunu görüyorum.
Eğitim dünyası bugünden yarına kazandırılması gerekli 21. yüzyıl temel becerilerinin neler olduğunu ve nasıl kazandırılacağını tartışırken, uzmanlar eğitim alanındaki dönüşümün, sorumluluk ve uyarlanabilirlik, iletişim becerileri, yaratıcılık ve entelektüel merak, eleştirel düşünme, bilgi ve medya okuryazarlığı becerileri, problemi tanımlama, formüle etme ve çözme, öz-yönelim ve sosyal sorumluluk gibi becerilerin kazandırılabilmesi ile başarılabileceğini söylüyorlar.
Günümüzü ve geleceğimizi şekillendiren dinamiklerin geleneksel dinamiklerden çok daha farklı olduğunu ve daha da farklılaşacağını da gözden kaçırıyoruz. Geleceğin dinamikleri Maker Hareketi, Kendin Yap (D.I.Y.), STEM, İnovasyon ve Girişimcilik eko-sistemi üzerine kurgulanırken bunu tamamlayan ve bu döngünün gelişmesini, büyümesini ve sürdürülebilir olmasını sağlayan nitelikli insan gücü kaynağını yetiştiremiyoruz. Ama görebiliyoruz ki Elektronik, Kodlama, Robotik, 3 Boyutlu Tasarım ve Üretim, Maker, STEM, İnovasyon ve Girişimcilik, Endüstri 4.0 çağı, hayatımızı, dünyamızı değiştirecek.
Okul Seçimi ve 21. Yüzyıl Temel Becerileri
Okul seçimi konusunda yukarıda sözü edilen geleceğin dünyası ile aşağıda yer kriterlerin her birini bir eğitim kurumunda bulabilmek de neredeyse olanaksızdır.
Her çocuk her okulda yapamaz. Kimi çocuk için sıkı disiplinli, akademik olarak öğrenciyi zorlayan ve destekleyen okullar tercih nedeni olabilirken kimi çocuk için de daha rahat, sosyal yönü geliştiren okullar daha uygun seçenekler olabilmektedir. Kimi çocuklar sınava ve başarıya odaklı okul öncelikli iken kimi okullar için iyi bir eğitim ve yabancı dil ön plana çıkabilmektedir. Bu nedenle hedef Çocuğa uygun Okul arayışı olmalıdır.
İyi öğretmenler, İyi okul kavramı içerisinde de pek çok değişkenin yanında okul gibi okul ve öğretim kadrosunun yeterliliği ön plana çıkıyor. Kurumsal kültüre sahip eğitim kurumları deneyimli eğitim kadrosunun değerini bilir ve kadro istikrarına önem verir. Öğretmenlerinin tümünün gerekli eğitim birikimine ve lisans ya da lisansüstü derecesine sahip olmalarını önemser ve en önemlisi de yukarıda sözü edilen eğitime destek birimlerin varlığının bütün okul iklimine sağladığı katkıyı görür ve yüceltir.
Yabancı dil eğitimi, Özellikle özel okul arayışında olan anne babaların tercihlerini etkileyen en önemli unsurlardan birisi çocuklarına okuma ve yazma düzeyinde yabancı dil becerisinin kazandırılmasıdır. Günümüzde artık 2. hatta 3. bir yabancı dilin öğretilmesi önemli bir ihtiyaca dönüşmüştür.
Uluslararası işbirlikleri, Bir okulun eğitimini uluslararası kriterler doğrultusunda işbirliklerine açıyor olması ve denetim süreçleriyle beraber farklı organizasyonların akreditasyonuna da sahip olması önemlidir. Özellikle okul öncesi ve İlkokul yılları tüm dünyada kabul gören ve evrensel bir eğitim programı olan PYP gibi bir program ile destekleniyorsa önemli bir tercih nedenidir. [(ECIS (Avrupa Uluslararası Okullar Birliği), Uluslararası Bakalorya Organizasyonu (International Baccalaureate Organization –IBO) v.b].
Eğitim teknolojilerinin kullanımı, Özel okullar ile devlet okulları arasında hem program hem de eğitim araç gereçlerinin donanımı bakımından çok büyük farklılıklar bulunmaktadır. Teknolojik sınıf donanımları, internet bağlantısı, akıllı tahta kullanımı gibi pek çok araç gereç eğitim ortamında öğrenme ve öğretme sürecini olumlu etkilemektedir.
Sosyal etkinlikler, pek çok yaşanmış başarı öyküsünün bir yerinde okul yıllarında gerçekleştirilen sosyal ve sportif aktivite mutlaka yer alır. Okul, öğrenciyi akademik yönden geliştirmeyi hedeflerken spordan sanata her alanda beslemeli ve geliştirmelidir.
Üst öğrenime hazırlık, bir üst programa hazırlık çalışmalarının profesyonelce yürütülmesi, akademik ve sosyal alanlarda danışmanlık hizmetlerinin bulunması, Ortaöğretime ve Yükseköğretime yönelik rehberlik hizmetlerinin kalitesi de okul seçiminde dikkat edilecek kriterler arasında yer almalıdır. Özellikle MEB ve ÖSYM’nin her yıl yayınladığı veriler bir okulun öğrencilerinin Lise ya da Üniversite sınavlarında gösterdiği başarılar hakkında bilgi vermektedir. Titiz bir araştırma okulların verdiği bilgileri doğrulamak adına yeterli olacaktır.
Veli okul işbirliği, Veli ile doğru şekilde ve doğru zamanda kurulan iletişim ve işbirliği kurulması bir okulun önemli artılarındandır. Sınırlarını ve sorumluluklarını bilerek gerçekleştirilecek bilgi alışverişleri öğrenci başarısını artıracak, güven ortamını pekiştirecek özelliklerdir. Gerektiği kadar açık ve şeffaf eğitim kurumu sorumlulukların eşit paylaşımını da beraberinde getirir.
Öğrenme Süreçlerini Destekleyen Birimler;
Psikolojik Danışma Hizmetleri, Bunların en başında çocukların sosyal ve duygusal süreçlerini destekleyen ve Psikolojik Danışma ve Rehberlik Servisleri gelmektedir. Okullarda yarım yüzyılı aşkın süredir kendine yer bulan Psikolojik Danışma ve Rehberlik (PDR) hizmetlerinin eğitim sistemine getirdiği tüm kazanımlarla okul sisteminin önemli bir parçası haline gelmiştir. PDR hizmetleri özeldir ve tam da bu özellikleriyle okullarda güvenlik supabı işlevi görürler.
Günümüzde eğitim kurumları her geçen gün yeni sorun alanlarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu nedenle okul psikolojik danışmanlarının görevleri hali hazırda oldukça zorlayıcıdır. Okullarda yaygın ve ciddi sorunlar arasında yer almaya başlayan uyuşturucu kullanımı ve bağımlılık, şiddet, akran baskısı ve zorbalık, çocukluk ve ergenlik sorunları, cinsel istismar gibi psiko-sosyal müdahale gerektiren durumlar bu hizmeti öne çıkaran önemli sorun alanlarıdır. Bu sorun alanlarına etkili ve önleyici tedbirler sunma PDR uzmanlarının sayısı, alan mezunu olmaları, deneyimleri ile de doğru orantılıdır.
Program Geliştirme ve Ölçme ve Değerlendirme, Öğrenme süreçlerinin tasarlanması, planlanması, programa uygun öğrenme materyallerinin ve ölçme araçlarının geliştirilmesi, öğrenme sonuçlarının değerlendirilip öğretim programlarının düzenlenmesi süreci iyi ve nitelikli okul kavramı çerçevesinde üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.
Yaş dönemine uygun ölçme ve değerlendirme araçları geliştirme ve kullanma becerisi, araç geliştirme atölyeleri ve uygulama sonrası paylaşımlar, okul öncesinde ve ilkokulda eğitim teknolojilerinin kullanımı, program içeriklerinin oluşturması, otantik ölçme değerlendirme araçları geliştirme ve kullanma becerisi, üst düzey zihinsel becerilerin ölçülmesi ve bu becerileri ölçecek soru yazma çalışmaları ancak ve ancak okullarda Program Geliştirme ve Ölçme ve Değerlendirme, alan uzmanlarının varlığıyla mümkündür.
Eğitim Teknolojilerinin Kullanımı, özel okullar ile devlet okulları arasında hem program hem de eğitim araç gereçlerinin donanımı bakımından çok farklılıklar bulunmaktadır. Teknolojik sınıf donanımları, internet bağlantısı, akıllı tahta kullanımı gibi pek çok araç gereç eğitim ortamında öğrenme ve öğretme sürecini olumlu etkilemektedir.
Kütüphane kullanımı, teknolojinin gelişmesi ile zaman ve mekân sınırlarını zorlamaktadır. Bir yayına ulaşmak, aranılan bir kaynağa evden ulaşabilmek artık zor değil. Kitap, dergi, süreli yayınların sayısı ve yayınlarının ulaştığı kitle, bir okulun eğitime bakışını gösterir. Kütüphanelerde kullanıcılar, dijital ortama aktarılan güncel kütüphane kayıtlarına ve elektronik veri tabanlarına internet üzerinden online erişim sağlayabilir, doğru ve güvenilir bilgiye erişebilirler. Bu kapsamda Kütüphaneler okul sisteminin de en önemli parçalarından biri durumuna gelmişlerdir.
Sağlık Birimi, Nüfusun yaklaşık 1/6’sını oluşturan çocukların sağlık hizmetlerini almaları gereken önemli kurumların başında gelen okullar, erken fark edilen büyüme-gelişme bozukluklarının önüne geçmek, bu dönemde alınacak koruyucu önlemler, okul ortamında olası kazaların önlenebilmesi için tedbirlerin alınabilmesi güvenli okul-sağlıklı okul hizmeti kapsamında mümkündür.
Kaynakça. (*)
http://geleceknesilogrenme.blogspot.com/2015/06/21-yy-becerileri-nedir.html
Son Güncelleme: Perşembe, 28 Haziran 2018 11:50
Gösterim: 1163
Alpaslan Dartan / Terakki Vakfı Okulları/Yönetici., PDR Uzmanı., Eğitim Danışmanı / Eğitim Gazetecileri Derneği Kurucu YK üyesi, PDR İst. Şb. Bşk. (2012-2017)MEB Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürü Sayın Bayram Çetin, Liselere Giriş Sınavına ilişkin yaptığı açıklamada belirlenen yaklaşık 600 okul için yapılacak sınava ilişkin genel bilgiler ve sınavın zorluk derecesi hakkında bilgiler verdi.
Sayın Çetin, Özel Okullar Derneğinin “Türkiye’de ve Dünyada: Değerlendirme Sistemlerinin Eğitime Etkisi” temasıyla 30 Ocak – 2 Şubat 2018 tarihleri arasında Antalya’da düzenlediği XVII. Geleneksel Antalya Eğitim Sempozyumunun 2. Gününde bir sunum gerçekleştirdi.
Sayın Çetin, sınavın zorluk derecesini de içerisine alan genel bilgiler verirken açıklamalarında kamuoyunun sınava ve yerleştirmelere ilişkin merak ettiği bazı önemli konuların henüz netlik kazanmadığını da dolaylı olarak dile getirdi.
Geçen yıl Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) merkezi sınavların birincisinde yaklaşık bin, ikincisinde 17 bin öğrencinin tüm soruları doğru cevaplaması üzerine Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Sayın Yusuf Tekin, "Bu durum şaşırtıcı değil" açıklamasında bulunmuştu. Tekin ayrıca, "Normal sınavda nasıl 100 alan öğrencimiz varsa, burada da var. TEOG'da 665 birinci oldu, her iki dönemde bütün testleri doğru yaptılar." Diyerek sınav sonuçlarına farklı bir bakış açısı getirmişti.
TEOG’un kaldırılması ile ilk amaçlananın sınava giren öğrenci sayısının %10-20’lere çekilmesi iken hem Milli Eğitim Bakanı Sayın İsmet Sezgin’in hem de bakanlık bürokratlarının dile getirdiği gibi bu yıl 8. Sınıf düzeyinde sınava katılımın neredeyse %90’ları aşacağı öngörülmektedir. Bu nedenle neredeyse tüm öğrencilerin gireceği bir sınavda seçili 600 okula girebilmenin sınavını da zorlaştırma ihtiyacı duyulduğu anlaşılıyor.
Bir yıl ara ile sistemin temelden değiştirilmesi, sınav zorluğunun bir yıl ara ile birbirine taban tabana zıt özelliklere sahip olacağının belirtilmesi, özellikle de sınavsız ve adrese dayalı okul tercihi gibi pek çok konuya, eğitimciler tarafından olumlu yaklaşılsa da tercih ve yerleştirme döneminin nasıl olacağı sorusunun yarattığı endişeler az değil.
Özellikle sınava ilişkin henüz kılavuzun yayınlanamamış olması, 400’ e yakın Fen ve Sosyal Bilimler Lisesi varken bu 600 okul içerisine diğer hangi okulların gireceğinin kamuoyunca henüz bilinmemesi, sınava girecek öğrencilerin, velilerin sözel ve sayısal soruların ağırlıklarının ne olacağını bilmemeleri, 3 yanlışın 1 doğruyu götürüp götürmeyeceği gibi belirsizlikler ortada iken bakanlığın bir an önce bilgilendirmelerde bulunması gerekir diye düşünüyorum.
MEB Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürü Sayın Bayram Çetin’e bu sorular da soruldu, ancak zaman içerisinde açıklanacağı söylenerek sorular tam yanıtlanmadı.
Sayın Çetin’in açıklamalarının en bilinenleri soruların kapsadığı sınıf düzeyi (8. Sınıf), soru sayıları (90 Soru-sözel ve sayısal olmak üzere), sınav süresi (135 dk), sınav aralarında zamanı belirsiz olsa da bir ara verileceği ve soruların zorluk dereceleri (sınav sınava girenlerin en üst düzeydekileri seçebilecek oranda %90 lık gibi bir zorluk derecesine sahip olacağı) ile ilgili bilgiler idi.
Açıklamanın en dikkat çekici bölümlerinden birisi de okuma ve okuduğunu anlama konusunun sorulacak olan 90 soru için de çok önemli olduğu idi. Her soru türünde de geçerli olacağı anlaşılan bu konuda kendini geliştirmeyen bir öğrencinin çok uzun cümle ve paragraflardan oluşan soruları çözmesinin zor olacağı açıklandı. Bu da ayrıca tartışılır bir konudur, okuma becerisi öyle kısa zamanda elde edilecek bir beceri değildir.
Geçen yıl ikinci dönem yapılan TEOG’da 17 bin öğrencinin tam yapmasının konuşulduğu bir ortamda bu yıl bizleri neredeyse %60-70 ‘i için çok zor olacak ve bu sınavda “0” alacak öğrencilerin sayılarının konuşulacağı öngörüsü ürkütücü değil mi?
Sınava girecek öğrencilerin sayısı yaklaşık bir milyon iki yüz bin öğrenci bu öğrencilerin yaklaşık %10’u 1200 öğrenci eder. 1200 öğrencinin yerleşiminde ismi henüz açıklanmamış 600 okuldan söz ediliyor. Bu okulların da yaklaşık 400’e yakınının Fen ve Sosyal Bilimler Liselerinden oluşacağı düşünülürse 600 okulun bu adaylara yetecek sayıda olmadığını düşünüyorum.
Tercih süreci ile ilgili Çember modelli üzerine herhangi bir açıklamada bulunmayan Sayın Çetin, Kılavuz çıktığında (bir ay içerisinde yayınlanacağı bilgisi verildi) pek çok konunun açıklığa kavuşacağını puanlamanın da önceki yıllarda olduğu gibi 500 üzerinden yapılmasının planlandığını söyledi.
Öğrencilerin kendi okullarından başka okullarda sınava gireceği de bu toplantıda açıklandı, bu nedenle bunun TEOG’da olduğu gibi sınav stresini azaltan değil artıran bir unsur olacaktır. Ayrıca adrese dayalı yerleştirmede öğrencinin oturduğu yer, tercihi, ortaokulu birer kriter ancak bunların yanına başka kriterler de eklenebilir (okul başarısı da gündeme gelebilir) denildi.
Tüm bu açıklamalardan, sınava ilişkin henüz her ayrıntının netleşmediğini zaman içerisinde bunların yerine oturacağını düşünebiliriz. Ancak sınav gerçeği her aday üzerinde az çok stres ve kaygı yaratır, bu kaygıyı azaltmanın en iyi yolu da daha çok bilgiyi netleştirmek ve paydaşlarla paylaşmaktan geçer. Ben de herkes gibi sınavın kendisi ve sınav sonrası okullara yerleştirme sürecinin sancısız ve sorunsuz geçmesini diliyorum.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Alparslan Dartan
Alpaslan Dartan / Terakki Vakfı Okulları/Yönetici., PDR Uzmanı., Eğitim Danışmanı / Eğitim Gazetecileri Derneği Kurucu YK üyesi, PDR İst. Şb. Bşk. (2012-2017)MEB Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürü Sayın Bayram Çetin, Liselere Giriş Sınavına ilişkin yaptığı açıklamada belirlenen yaklaşık 600 okul için yapılacak sınava ilişkin genel bilgiler ve sınavın zorluk derecesi hakkında bilgiler verdi.
Sayın Çetin, Özel Okullar Derneğinin “Türkiye’de ve Dünyada: Değerlendirme Sistemlerinin Eğitime Etkisi” temasıyla 30 Ocak – 2 Şubat 2018 tarihleri arasında Antalya’da düzenlediği XVII. Geleneksel Antalya Eğitim Sempozyumunun 2. Gününde bir sunum gerçekleştirdi.
Sayın Çetin, sınavın zorluk derecesini de içerisine alan genel bilgiler verirken açıklamalarında kamuoyunun sınava ve yerleştirmelere ilişkin merak ettiği bazı önemli konuların henüz netlik kazanmadığını da dolaylı olarak dile getirdi.
Geçen yıl Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) merkezi sınavların birincisinde yaklaşık bin, ikincisinde 17 bin öğrencinin tüm soruları doğru cevaplaması üzerine Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Sayın Yusuf Tekin, "Bu durum şaşırtıcı değil" açıklamasında bulunmuştu. Tekin ayrıca, "Normal sınavda nasıl 100 alan öğrencimiz varsa, burada da var. TEOG'da 665 birinci oldu, her iki dönemde bütün testleri doğru yaptılar." Diyerek sınav sonuçlarına farklı bir bakış açısı getirmişti.
TEOG’un kaldırılması ile ilk amaçlananın sınava giren öğrenci sayısının %10-20’lere çekilmesi iken hem Milli Eğitim Bakanı Sayın İsmet Sezgin’in hem de bakanlık bürokratlarının dile getirdiği gibi bu yıl 8. Sınıf düzeyinde sınava katılımın neredeyse %90’ları aşacağı öngörülmektedir. Bu nedenle neredeyse tüm öğrencilerin gireceği bir sınavda seçili 600 okula girebilmenin sınavını da zorlaştırma ihtiyacı duyulduğu anlaşılıyor.
Bir yıl ara ile sistemin temelden değiştirilmesi, sınav zorluğunun bir yıl ara ile birbirine taban tabana zıt özelliklere sahip olacağının belirtilmesi, özellikle de sınavsız ve adrese dayalı okul tercihi gibi pek çok konuya, eğitimciler tarafından olumlu yaklaşılsa da tercih ve yerleştirme döneminin nasıl olacağı sorusunun yarattığı endişeler az değil.
Özellikle sınava ilişkin henüz kılavuzun yayınlanamamış olması, 400’ e yakın Fen ve Sosyal Bilimler Lisesi varken bu 600 okul içerisine diğer hangi okulların gireceğinin kamuoyunca henüz bilinmemesi, sınava girecek öğrencilerin, velilerin sözel ve sayısal soruların ağırlıklarının ne olacağını bilmemeleri, 3 yanlışın 1 doğruyu götürüp götürmeyeceği gibi belirsizlikler ortada iken bakanlığın bir an önce bilgilendirmelerde bulunması gerekir diye düşünüyorum.
MEB Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürü Sayın Bayram Çetin’e bu sorular da soruldu, ancak zaman içerisinde açıklanacağı söylenerek sorular tam yanıtlanmadı.
Sayın Çetin’in açıklamalarının en bilinenleri soruların kapsadığı sınıf düzeyi (8. Sınıf), soru sayıları (90 Soru-sözel ve sayısal olmak üzere), sınav süresi (135 dk), sınav aralarında zamanı belirsiz olsa da bir ara verileceği ve soruların zorluk dereceleri (sınav sınava girenlerin en üst düzeydekileri seçebilecek oranda %90 lık gibi bir zorluk derecesine sahip olacağı) ile ilgili bilgiler idi.
Açıklamanın en dikkat çekici bölümlerinden birisi de okuma ve okuduğunu anlama konusunun sorulacak olan 90 soru için de çok önemli olduğu idi. Her soru türünde de geçerli olacağı anlaşılan bu konuda kendini geliştirmeyen bir öğrencinin çok uzun cümle ve paragraflardan oluşan soruları çözmesinin zor olacağı açıklandı. Bu da ayrıca tartışılır bir konudur, okuma becerisi öyle kısa zamanda elde edilecek bir beceri değildir.
Geçen yıl ikinci dönem yapılan TEOG’da 17 bin öğrencinin tam yapmasının konuşulduğu bir ortamda bu yıl bizleri neredeyse %60-70 ‘i için çok zor olacak ve bu sınavda “0” alacak öğrencilerin sayılarının konuşulacağı öngörüsü ürkütücü değil mi?
Sınava girecek öğrencilerin sayısı yaklaşık bir milyon iki yüz bin öğrenci bu öğrencilerin yaklaşık %10’u 1200 öğrenci eder. 1200 öğrencinin yerleşiminde ismi henüz açıklanmamış 600 okuldan söz ediliyor. Bu okulların da yaklaşık 400’e yakınının Fen ve Sosyal Bilimler Liselerinden oluşacağı düşünülürse 600 okulun bu adaylara yetecek sayıda olmadığını düşünüyorum.
Tercih süreci ile ilgili Çember modelli üzerine herhangi bir açıklamada bulunmayan Sayın Çetin, Kılavuz çıktığında (bir ay içerisinde yayınlanacağı bilgisi verildi) pek çok konunun açıklığa kavuşacağını puanlamanın da önceki yıllarda olduğu gibi 500 üzerinden yapılmasının planlandığını söyledi.
Öğrencilerin kendi okullarından başka okullarda sınava gireceği de bu toplantıda açıklandı, bu nedenle bunun TEOG’da olduğu gibi sınav stresini azaltan değil artıran bir unsur olacaktır. Ayrıca adrese dayalı yerleştirmede öğrencinin oturduğu yer, tercihi, ortaokulu birer kriter ancak bunların yanına başka kriterler de eklenebilir (okul başarısı da gündeme gelebilir) denildi.
Tüm bu açıklamalardan, sınava ilişkin henüz her ayrıntının netleşmediğini zaman içerisinde bunların yerine oturacağını düşünebiliriz. Ancak sınav gerçeği her aday üzerinde az çok stres ve kaygı yaratır, bu kaygıyı azaltmanın en iyi yolu da daha çok bilgiyi netleştirmek ve paydaşlarla paylaşmaktan geçer. Ben de herkes gibi sınavın kendisi ve sınav sonrası okullara yerleştirme sürecinin sancısız ve sorunsuz geçmesini diliyorum.
Son Güncelleme: Salı, 13 Mart 2018 16:45
Gösterim: 2467
Alpaslan Dartan / Terakki Vakfı Okulları/Yönetici., PDR Uzmanı., Eğitim Danışmanı / Eğitim Gazetecileri Derneği Kurucu YK üyesi, PDR İst. Şb. Bşk. (2012-2017)
Eğitim paradigmalarının bir günde değişime uğrayabildiği ülkemizde son 4 yılda ikinci kez şansa dönüşen fırsatlarla özel okul yöneticilerinin yüzü gülüyor. Özel okullar için ilk piyango dershanelerin kapatılmasını öngören yasanın kabulü ve uygulamanın gerçekleştiği ilk yıl (2014) pek çok yeni özel okulun açılması ve mevcutları dâhil yine pek çok okulun öğrenci sayılarının beklenmedik biçimde artışı idi. Özel okullar için ikinci piyango ise TEOG’un kaldırılarak ortaöğretime sınavsız yerleştirmenin getirilmesi oldu. Bu yıl 126 bin 510 öğrenci için yapılacak seçme işlemi nedeniyle geride kalacak olan yaklaşık Bir Milyon 100 bin öğrencinin nasıl ve hangi koşullarda ne tür bir liseye gidileceğinin belirsizliğinin özel okullara yönelimi artıracağını düşünüyorum.
2014 yılından 2018 yılına yapılan bu iki önemli ve radikal değişiklik özel okul sayısının ve öğrencisinin artmasına neden olurken bunu destekleyen üçüncü önemli adım da yine Millî Eğitim Bakanlığının, 4 yıl önce gündeme getirdiği özel okullarda okumak isteyen öğrencilere yönelik eğitim ve öğretim desteğidir. Bu sayede pek çok orta gelir düzeyindeki potansiyel veli kitlesi de özel okul tercihine yönelmiştir.
Özel okul ve özel okulda okuyan öğrenci sayısının artışı maalesef nitelik artışını beraberinde getirmiyor. Bilakis eğitimin kalitesini olumsuz etkileyen bir görünüm gittikçe artıyor. Asgari ücretlerle çalıştırılan genç ve tecrübesiz öğretmenler, alan dışı atamaların kabul görmesi, eğitim araç ve gereçlerinin olmaması, fiziksel olanakların yetersizliği ve güvenli okul kavramından gittikçe uzaklaşılması, eğitim ve öğretim programlarının geliştirilememesi, ölçme ve değerlendirme süreçlerinden yoksunluk ve öğretmenin hizmet içi eğitimlerine yeterince eğinilmemesi ve öğrenci ruh sağlığı hizmetlerinin geriliği kalitesiz bir büyümeyi beraberinde getiriyor.
Sınava Başvuru Kılavuzu Yayınlandı
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), sınavla öğrenci alacak liselerin listesini ve sınava başvuru kılavuzunu yayınladı. Merkezi sınavlara katılım isteğe bağlı oldu. Katılmak isteyenler, başvurularını 11-18 Nisan arasında elektronik ortam üzerinden öğrenim gördükleri okullarda yaptılar. Sınava başvuran yaklaşık Bir Milyona yakın öğrencinin sınava giriş belgeleri 22 Mayıs’ta yayınlanacak. Sınava başvurmayan öğrenciler, adrese dayalı kayıt sistemiyle Liselere yerleşecekler. Sınav 2 Haziran 2018 tarihinde saat 10.00’da gerçekleştirilecek, sonuçları ise 22 Haziran’da açıklanacak.
MEB’in Öngörüleri İlk Yıl Tutmadı / 996 Bin Öğrenci Sınava Başvurdu
MEB’in sınav kaygısı, tüm öğrencilerin sınava zorunlu giriyor olması, nitelikli okul sayısının azlığı ve okul türleri arasında bölgesel eşitsizlikler nedeniyle TEOG’un kaldırılması yönünde attığı adım (600 civarında bir okul için 50 ile 100 bin civarında öğrencinin sınava gireceği öngörülüyordu) sınavsız geçişin başladığı bu ilk yıl gerçekleşmedi. Sınavla öğrenci alınacağı açıklanan okul sayısı tüm Fen ve Sosyal Bilimler Liselerinin dâhil edilmesiyle 600’den 1366’ya çıkarıldı öğrenci sayısı da yaklaşık Bir Milyon (996 bin) öğrenciye ulaştı. Geçen yıl TEOG’a giren öğrenci sayısı Bir Milyon 200 bin öğrenciydi.
Öğrenci Kontenjanı: 1.367 Okula Toplam 126 Bin 510 Öğrenci
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 1 milyona yakın ortaokul 8’inci sınıf öğrencisinin merakla beklediği ‘Merkezi Sınavla Öğrenci Alan Ortaöğretim Kurumları’nın listesini de yayınladı. Buna göre, 1.367 okula toplam 126 bin 510 öğrenci bu okullara yerleştirilecek. Aralarında Ankara Fen, Atatürk Fen, Kabataş Erkek, Galatasaray liselerinin olduğu fen, sosyal bilimler liseleriyle, özel program ve proje uygulayan toplam 1.366 ortaöğretim kurumu merkezi sınavla öğrenci alacak. Bu kapsamda İstanbul’da 225, Ankara’da 82, İzmir’de ise 62 lise bulunuyor.
Türkiye genelindeki 2 bin 434 resmi Anadolu lisesinden ise 222’si sınavla alacak. Bu okullar belirlenirken, kriter olarak köklü lise veya proje okul olup olmaması ve geçen yılın taban puanları dikkate alındı. Sınavla alacak okul türlerinden diğer ikisi de mesleki ve teknik Anadolu liseleri ve Anadolu imam-hatip liseleri. Geriye kalan 64 bin lise ise adrese dayalı kayıt sistemiyle öğrenci alacak. Mega şehir İstanbul’da milyonun üzerinde öğrenci var iken 225 okulda 772 derslikte toplam 23.160 öğrenci için kontenjan ayrılması hiç yeterli değil.
Ayrıca listeler incelendiğinde adı daha önce hiç duyulmamış liselerin adlarının listede yer aldığı görülürken pek çok başarılı ve nitelikli okul listelerde yer almadı. 34 İlde ise sınavla alacak Anadolu Lisesi bulunmuyor.
Sınav Kaygısına Devam
OKS, SBS ve LGS gibi geçmişi hatırlatan Lise giriş sınavlarında sınav kaygısını tetikleyen başka okullarda sınava girme durumu yeniden gündeme geldi. Özellikle çocukların kendi okullarında sınava girmeleri kaygı sürecini epey azaltmış iken bu yıl bu konuda geri adım atılmış oldu.
Sınavdan Çok Yerleştirme Sisteminin Önem Kazandığı Bir Süreç
İlk yılı olması nedeniyle yaşanacak bazı aksaklıklarına rağmen sınavdan daha ziyade yerleştirme sisteminin önem kazandığı bir sürece gireceğiz. Doğru tasarlanmış iyi tanımlanmış bir sistem zamanla oluşursa sınava giren öğrenci sayısı azalacak, özel okulların eğitimdeki payının artması sonucunda da devletin eğitim sistemini daha sağlıklı yönetebilmesini mümkün olabilecektir.
Resmi Ortaöğretim Kurumlarının Kayıtları Sıkıntı Olur Mu?
Yıllar içerisinde özel okul yöneticilerinin çektikleri kayıt sıkıntılarını bu öğretim yılında Milli Eğitime bağlı resmi ortaöğretim kurum yöneticileri çekecek gibi görünüyor. Önceki yıllarda tercih ve kayıt takvimindeki çakışmalar nedeniyle yaşanan sıkıntılar son iki yılda özel okullarının kayıt takviminin öne çekmesi aşılmıştı. Ancak bu yıl yerleştirme işlemleri ile ilgili henüz herhangi bir açıklamanın yapılmamış olması İl ve İlçeler düzeyinde Bakanlığa bağlı resmi ortaöğretim kurumlarda kayıt karmaşasına yol açması oldukça yüksek ihtimal duruyor.
Adrese Dayalı Sistem İşleyecek Mi?
Sınava girmek istemeyen ya da sınavla öğrenci alan herhangi bir liseye yerleşemeyen öğrenciler direkt bölgelerindeki okullar arasından, adrese dayalı sistemle en az 2, en fazla 5 okul tercih edebilecek. Bakanlık yetkilileri, sistem açıklandığından bu yana hiçbir öğrencinin istemediği bir okul türüne yerleştirilmeyeceğini, eğitim bölgelerinin bu durum gözetilerek yapılacağını vurguluyor. Eğitim bölgelerinin içinde her türden okul olacağı belirtiliyor.
Sınavın İçeriği ve Puan Hesabı Değişti Mi?
MEB’in kılavuzuna göre sınavda öğrencilere çoktan seçmeli 90 soru yöneltilecek. Sınavın birinci bölümü 50 soruluk sözel alandan oluşacak ve 75 dakika sürecek. İkinci bölümü ise 40 soruluk sayısal alandan oluşacak ve öğrencilere 60 dakika süre tanınacak. Sorular 8’inci sınıf müfredatından sorulacak. Sözel bölümde öğrencilere, 8’inci sınıf Türkçe dersinden 20, din kültürü ve ahlak bilgisi, T.C inkılap tarihi ve Atatürkçülük, yabancı dil derslerinden 10’ar olmak üzere 50 soru; sayısalda ise matematik ve fen bilimleri derslerinden 20’şer olmak üzere toplam 40 soru yöneltilecek. Sınavın birinci bölümü 09.30’da başlayacak 10.45’te bitecek. 45 Dakikalık aranın ardından saat 11.30 da ikinci oturum başlayacak. Verilecek olan arada öğrenciler sınava girdikleri okullardan ayrılamayacaklar. Sınavda soruların puan hesaplamalarında Türkçe-Matematik ve Fen Bilimleri derslerinin katsayılarının diğer testlere göre neredeyse %75 oranında yüksek olması da bir yılda yapılan önemli bir değişiklik. Bu içeriğe yansır ise beklendiği gibi öğrencileri zor bir sınav bekliyor olacaktır.
Kaynaklar.
1. http://www.meb.gov.tr/sinavlar/dokumanlar/2018/MERKEZI_SINAV_BASVURU_VE_UYGULAMA_KILAVUZU.pdf
2. http://www.egitimreformugirisimi.org/egitime-5-dakika-lgs/
3. http://www.egitimreformugirisimi.org/yeni-liselere-gecis-sistemi-neler-getiriyor/
Üst Kategori: ROOT Kategori: Alparslan Dartan
Alpaslan Dartan / Terakki Vakfı Okulları/Yönetici., PDR Uzmanı., Eğitim Danışmanı / Eğitim Gazetecileri Derneği Kurucu YK üyesi, PDR İst. Şb. Bşk. (2012-2017)
Eğitim paradigmalarının bir günde değişime uğrayabildiği ülkemizde son 4 yılda ikinci kez şansa dönüşen fırsatlarla özel okul yöneticilerinin yüzü gülüyor. Özel okullar için ilk piyango dershanelerin kapatılmasını öngören yasanın kabulü ve uygulamanın gerçekleştiği ilk yıl (2014) pek çok yeni özel okulun açılması ve mevcutları dâhil yine pek çok okulun öğrenci sayılarının beklenmedik biçimde artışı idi. Özel okullar için ikinci piyango ise TEOG’un kaldırılarak ortaöğretime sınavsız yerleştirmenin getirilmesi oldu. Bu yıl 126 bin 510 öğrenci için yapılacak seçme işlemi nedeniyle geride kalacak olan yaklaşık Bir Milyon 100 bin öğrencinin nasıl ve hangi koşullarda ne tür bir liseye gidileceğinin belirsizliğinin özel okullara yönelimi artıracağını düşünüyorum.
2014 yılından 2018 yılına yapılan bu iki önemli ve radikal değişiklik özel okul sayısının ve öğrencisinin artmasına neden olurken bunu destekleyen üçüncü önemli adım da yine Millî Eğitim Bakanlığının, 4 yıl önce gündeme getirdiği özel okullarda okumak isteyen öğrencilere yönelik eğitim ve öğretim desteğidir. Bu sayede pek çok orta gelir düzeyindeki potansiyel veli kitlesi de özel okul tercihine yönelmiştir.
Özel okul ve özel okulda okuyan öğrenci sayısının artışı maalesef nitelik artışını beraberinde getirmiyor. Bilakis eğitimin kalitesini olumsuz etkileyen bir görünüm gittikçe artıyor. Asgari ücretlerle çalıştırılan genç ve tecrübesiz öğretmenler, alan dışı atamaların kabul görmesi, eğitim araç ve gereçlerinin olmaması, fiziksel olanakların yetersizliği ve güvenli okul kavramından gittikçe uzaklaşılması, eğitim ve öğretim programlarının geliştirilememesi, ölçme ve değerlendirme süreçlerinden yoksunluk ve öğretmenin hizmet içi eğitimlerine yeterince eğinilmemesi ve öğrenci ruh sağlığı hizmetlerinin geriliği kalitesiz bir büyümeyi beraberinde getiriyor.
Sınava Başvuru Kılavuzu Yayınlandı
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), sınavla öğrenci alacak liselerin listesini ve sınava başvuru kılavuzunu yayınladı. Merkezi sınavlara katılım isteğe bağlı oldu. Katılmak isteyenler, başvurularını 11-18 Nisan arasında elektronik ortam üzerinden öğrenim gördükleri okullarda yaptılar. Sınava başvuran yaklaşık Bir Milyona yakın öğrencinin sınava giriş belgeleri 22 Mayıs’ta yayınlanacak. Sınava başvurmayan öğrenciler, adrese dayalı kayıt sistemiyle Liselere yerleşecekler. Sınav 2 Haziran 2018 tarihinde saat 10.00’da gerçekleştirilecek, sonuçları ise 22 Haziran’da açıklanacak.
MEB’in Öngörüleri İlk Yıl Tutmadı / 996 Bin Öğrenci Sınava Başvurdu
MEB’in sınav kaygısı, tüm öğrencilerin sınava zorunlu giriyor olması, nitelikli okul sayısının azlığı ve okul türleri arasında bölgesel eşitsizlikler nedeniyle TEOG’un kaldırılması yönünde attığı adım (600 civarında bir okul için 50 ile 100 bin civarında öğrencinin sınava gireceği öngörülüyordu) sınavsız geçişin başladığı bu ilk yıl gerçekleşmedi. Sınavla öğrenci alınacağı açıklanan okul sayısı tüm Fen ve Sosyal Bilimler Liselerinin dâhil edilmesiyle 600’den 1366’ya çıkarıldı öğrenci sayısı da yaklaşık Bir Milyon (996 bin) öğrenciye ulaştı. Geçen yıl TEOG’a giren öğrenci sayısı Bir Milyon 200 bin öğrenciydi.
Öğrenci Kontenjanı: 1.367 Okula Toplam 126 Bin 510 Öğrenci
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 1 milyona yakın ortaokul 8’inci sınıf öğrencisinin merakla beklediği ‘Merkezi Sınavla Öğrenci Alan Ortaöğretim Kurumları’nın listesini de yayınladı. Buna göre, 1.367 okula toplam 126 bin 510 öğrenci bu okullara yerleştirilecek. Aralarında Ankara Fen, Atatürk Fen, Kabataş Erkek, Galatasaray liselerinin olduğu fen, sosyal bilimler liseleriyle, özel program ve proje uygulayan toplam 1.366 ortaöğretim kurumu merkezi sınavla öğrenci alacak. Bu kapsamda İstanbul’da 225, Ankara’da 82, İzmir’de ise 62 lise bulunuyor.
Türkiye genelindeki 2 bin 434 resmi Anadolu lisesinden ise 222’si sınavla alacak. Bu okullar belirlenirken, kriter olarak köklü lise veya proje okul olup olmaması ve geçen yılın taban puanları dikkate alındı. Sınavla alacak okul türlerinden diğer ikisi de mesleki ve teknik Anadolu liseleri ve Anadolu imam-hatip liseleri. Geriye kalan 64 bin lise ise adrese dayalı kayıt sistemiyle öğrenci alacak. Mega şehir İstanbul’da milyonun üzerinde öğrenci var iken 225 okulda 772 derslikte toplam 23.160 öğrenci için kontenjan ayrılması hiç yeterli değil.
Ayrıca listeler incelendiğinde adı daha önce hiç duyulmamış liselerin adlarının listede yer aldığı görülürken pek çok başarılı ve nitelikli okul listelerde yer almadı. 34 İlde ise sınavla alacak Anadolu Lisesi bulunmuyor.
Sınav Kaygısına Devam
OKS, SBS ve LGS gibi geçmişi hatırlatan Lise giriş sınavlarında sınav kaygısını tetikleyen başka okullarda sınava girme durumu yeniden gündeme geldi. Özellikle çocukların kendi okullarında sınava girmeleri kaygı sürecini epey azaltmış iken bu yıl bu konuda geri adım atılmış oldu.
Sınavdan Çok Yerleştirme Sisteminin Önem Kazandığı Bir Süreç
İlk yılı olması nedeniyle yaşanacak bazı aksaklıklarına rağmen sınavdan daha ziyade yerleştirme sisteminin önem kazandığı bir sürece gireceğiz. Doğru tasarlanmış iyi tanımlanmış bir sistem zamanla oluşursa sınava giren öğrenci sayısı azalacak, özel okulların eğitimdeki payının artması sonucunda da devletin eğitim sistemini daha sağlıklı yönetebilmesini mümkün olabilecektir.
Resmi Ortaöğretim Kurumlarının Kayıtları Sıkıntı Olur Mu?
Yıllar içerisinde özel okul yöneticilerinin çektikleri kayıt sıkıntılarını bu öğretim yılında Milli Eğitime bağlı resmi ortaöğretim kurum yöneticileri çekecek gibi görünüyor. Önceki yıllarda tercih ve kayıt takvimindeki çakışmalar nedeniyle yaşanan sıkıntılar son iki yılda özel okullarının kayıt takviminin öne çekmesi aşılmıştı. Ancak bu yıl yerleştirme işlemleri ile ilgili henüz herhangi bir açıklamanın yapılmamış olması İl ve İlçeler düzeyinde Bakanlığa bağlı resmi ortaöğretim kurumlarda kayıt karmaşasına yol açması oldukça yüksek ihtimal duruyor.
Adrese Dayalı Sistem İşleyecek Mi?
Sınava girmek istemeyen ya da sınavla öğrenci alan herhangi bir liseye yerleşemeyen öğrenciler direkt bölgelerindeki okullar arasından, adrese dayalı sistemle en az 2, en fazla 5 okul tercih edebilecek. Bakanlık yetkilileri, sistem açıklandığından bu yana hiçbir öğrencinin istemediği bir okul türüne yerleştirilmeyeceğini, eğitim bölgelerinin bu durum gözetilerek yapılacağını vurguluyor. Eğitim bölgelerinin içinde her türden okul olacağı belirtiliyor.
Sınavın İçeriği ve Puan Hesabı Değişti Mi?
MEB’in kılavuzuna göre sınavda öğrencilere çoktan seçmeli 90 soru yöneltilecek. Sınavın birinci bölümü 50 soruluk sözel alandan oluşacak ve 75 dakika sürecek. İkinci bölümü ise 40 soruluk sayısal alandan oluşacak ve öğrencilere 60 dakika süre tanınacak. Sorular 8’inci sınıf müfredatından sorulacak. Sözel bölümde öğrencilere, 8’inci sınıf Türkçe dersinden 20, din kültürü ve ahlak bilgisi, T.C inkılap tarihi ve Atatürkçülük, yabancı dil derslerinden 10’ar olmak üzere 50 soru; sayısalda ise matematik ve fen bilimleri derslerinden 20’şer olmak üzere toplam 40 soru yöneltilecek. Sınavın birinci bölümü 09.30’da başlayacak 10.45’te bitecek. 45 Dakikalık aranın ardından saat 11.30 da ikinci oturum başlayacak. Verilecek olan arada öğrenciler sınava girdikleri okullardan ayrılamayacaklar. Sınavda soruların puan hesaplamalarında Türkçe-Matematik ve Fen Bilimleri derslerinin katsayılarının diğer testlere göre neredeyse %75 oranında yüksek olması da bir yılda yapılan önemli bir değişiklik. Bu içeriğe yansır ise beklendiği gibi öğrencileri zor bir sınav bekliyor olacaktır.
Kaynaklar.
1. http://www.meb.gov.tr/sinavlar/dokumanlar/2018/MERKEZI_SINAV_BASVURU_VE_UYGULAMA_KILAVUZU.pdf
2. http://www.egitimreformugirisimi.org/egitime-5-dakika-lgs/
3. http://www.egitimreformugirisimi.org/yeni-liselere-gecis-sistemi-neler-getiriyor/
Son Güncelleme: Pazartesi, 28 May 2018 15:33
Gösterim: 1125
Alpaslan Dartan / Türk PDR Derneği İstanbul Şube Başkanı
İçinde bulunduğumuz üçüncü milenyumun yıllarında, dünya her zamankinden daha hızlı bir değişim geçirmektedir. Bir yandan teknolojinin hayatımıza getirdiği kolaylıklar ve değişimin olumlu etkileri, diğer yandan toplumun hemen hemen her kesiminin ruhsal durumunu tehdit eden krizler adeta iç içe yaşanmaktadır. Çocuklar, ergenler ve yetişkinler kişisel, aile, eğitim, kariyer ve sosyal alanda başarılı olmak için bir birbirleriye yarışırken diğer yandan gelişimlerini olumsuz etkileyen durumlarla sürekli olarak karşı karşıya kalmaktadırlar. Çeşitli küresel, bölgesel ve kültürel konular her yaştan bireyin yaşamını önemli oranda etkilemektedir.
Küreselleşme, ekonominin yapısal değişimi, iklimin değişimi, değişen aile yapısı, çok kültürlülük gibi alanlarda meydana gelen çarpıcı değişimler, etkisini birey ve grupların sosyal ve psikolojik yaşamlarında da hissettirmektedir.
Psikolojik danışmanlar bu gibi zorluklarla yüz yüze gelen birey ya da gruplara yardım etmede önemli bir yere sahiptir. İçinde bulunduğumuz 21.Yüzyılda, toplumsal ihtiyaçlar ve bireysel gereksinimler psikolojik desteğe ve psikolojik danışmanlara belki de her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyma noktasındadırlar.
Bu nedenle ülkemizde okul psikolojik danışma hizmetlerinin geçmişini ve bugününü anlamaya çalışmak kadar geleceğini de okumaya çalışmak önemli görünmektedir.
Türk Eğitim Sisteminin genel amaçlan çerçevesinde eğitimde rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri temelde; öğrencilerin kendilerini gerçekleştirmelerine, eğitim sürecinden yetenek ve özelliklerine göre en üst düzeyde yararlanmalarına ve gizilgüçlerini en uygun şekilde kullanmalarına ve geliştirmelerine yönelik bir hizmet olarak kendine yer bulmuştur.
Okullarda öğrencilere yönelik olarak düzenlenen her türlü rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri de bu amaçlar doğrultusunda bütünleştirilerek verilmektedir. Bu bağlamda;
- Her öğrenciye, kendine özgü yetenek, ilgi, meslekî değer, başarı ve motivasyonu oranında eğitim-öğretim uygulamalarıyla uyum sağlaması, özelliklerine ve gelişimine uygun programlara yönelmesi için Eğitsel Rehberlik hizmeti;
- Eğitim sürecinde her öğrenciye; meslekî tercih yapması, kendine uygun mesleğe yönelmesi, iş yaşamına ve mesleğe hazırlanması için gerekli rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri kapsamında Meslekî Rehberlik hizmeti;
- Öğrencinin bireysel ve sosyal gelişimini desteklemek, duygusal sorunlarında yardımcı olmak üzere psikolojik danışmaya ağırlıklı rehberlik ve psikolojik danışma hizmeti;
- Eğitsel, meslekî ve bireysel rehberlik hizmetlerinin sistemli, sağlıklı ve öğrencinin özellik ve gereksinimlerine uygun şekilde verilebilmesi için bireyi tanımaya yönelik rehberlik ve psikolojik danışma hizmeti;
- Eğitsel ve mesleki rehberlik ile öğrencilerin bireysel ve sosyal gelişimlerine yönelik olarak da grupla rehberlik etkinlikleri düzenlenmektedir.
1960 lı yıllardan bu güne eğitimiz sistemimiz içerisinde kendisine yer bulan PDR hizmetleri ve psikolojik danışmanlar, okul yönetiminden, öğretmene, öğrencisinden velisine sistemin tüm paydaşlarına destek veren bir alan uzmanına dönüşmüştür.
Zaman zaman kimlik sorunu yaşamış, zaman zaman yöneticiler ve öğretmenler tarafından kabul edilmemiş hatta red edilmiş olmasına rağmen zamanın ve ihtiyaçların çeşitlenmesi ile uzmanlık alanına ilişkin duyulan ihtiyaçlar PDR mezunu Psikolojik Danışmanların mevcut ve olası sorunların çözümünde varlıklarını kabul ettirmesinde oldukça etkin olmuştur.
Bugün hızla değişen toplumsal dinamikler okul ortamlarında mevcut bireysel ya da kitlesel sorun çeşitliliğini artırmaktadır. Kriz yönetimleri, cinsel istismar, şiddet, öz kıyım ya da bağımlılık türü problemlerin hem toplumsal hayatta hem de okul ortamlarında giderek artması okullarda PDR hizmetlerinin önemini artırmakta ve psikolojik danışman olarak hizmet ağımızı genişletmektedir.
Bu çerçevede alan uzmanlarına ve uzmanların mesleki yetkinliklerinin kullanımına ihtiyaç artarken Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Genel Müdürlüğü’nün, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Hizmetleri Yönetmeliğini yeniden yazdığı bilgisi kamuoyu ile paylaşılmıştır.
Okul Sistemini Ve Okul Psikolojik Destek Hizmetlerinin Temelden Sarsacak Olan Bu Yönetmelik Değişikliğinin Düşünülmesi Bile Milli Eğitim Sisteminin Temel Yapı Taşının Çökmesi Demektir.
Mesleğimizin ilerletilerek geleceğe taşınması için zaman zaman yönetmelik değişimleri gerekebilir, ancak bu değişikliklerin ilgili dernek ve üniversite birimlerinin uzmanlık görüşlerinin, alanda çalışan uygulamacıların deneyim birikiminin ve ilgili tüm toplum kesimlerinin geribildirimlerinin katkısıyla, yani katılımla yapılması esastır. Üzülerek görüyoruz ki Yönetmelik değişiminde böyle bir yol izlenmemiştir. Yeni yönetmelik çalışmasıyla ilgili herhangi gerek derneğimiz gerek sahada çalışan psikolojik danışmanlar ve gerekse alan akademisyenlerinin bir katkısı istenmemiştir.
Eğitim sistemimizin temel unsurlarından olan Okullarda Öğrenci Kişilik Hizmetleri kapsamındaki Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetlerinin bilimsel temelleri ve aşağıdaki ilkeleri korunmalıdır:
- Gizlilik
- Gönüllülük
- Güven ilişkisi
- Demokratik insancıl anlayış
- Bireysellik
- Hizmetteçin gerekli olan eşitlik anlayışı.
Rehberlik ve Psikolojik Danışma, Öğretmenlik, Özel Eğitim ve Sosyal Çalışma alanları ayrı bilim alanlarıdır ve ayrı eğitimleri vardır. Bu nedenle, yeni yönetmeliklerde bu alan uzmanlığını özellikle görevler açısından ayrıştıran değişimler yapılmalıdır. Eğitim ortamında çalışan öğretmen, yönetici ve psikolojik danışmanın eşit çalışma süresiyle yükümlü olması, ancak görevler arasında geçirimlilik olmaması gereklidir.
Örneğin, okul psikolojik danışmanın kimlik karmaşasına yol açan “rehber öğretmen” sıfatı bırakılmalıdır. Kendisi disiplinle ilgili süreçlerde sorumlu tutulmamalıdır. Aynı şekilde, öğretimle ilgili görevlerden uzak tutulmalı, yönetsel yapılanması da Özel Eğitim alanından ayrıştırılmalıdır. Okul psikolojik danışmanının kendi alanında öğrenciye hizmet sunabilmesi için elzem olan yansızlık ancak böyle korunabilir.
Ulusal Meslek Standardı (UMS) bir mesleğin başarı ile icra edilebilmesi için Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından kabul edilen gerekli bilgi, beceri, tavır ve tutumların neler olduğunu gösteren asgari normdur. Standardı yayımlanan mesleğe ilişkin yeterlilik seviyesi Avrupa Birliği tarafından benimsenen yeterlilik seviyelerine ve Avrupa Yeterlilik Çerçevesine (AYÇ) uygun olarak belirlenmektedir. Ülkemiz iş piyasasnda şu anda var olan ve gelecekte gereksinim duyulacak birçok meslekî yeterlilik Türkiye Yeterlilik Çalışması kapsamında yer alacaktır. Meslek Standartlarımız (Psikolojik Danışman, Okul Psikolojik Danışmanı ve Kariyer Psikolojik Danışmanı) 1.11.2017 tarihinde Resmi Gazetede yayınlandı. Mesleğimiz adına önemli bir kazanım elde edilmiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı kendi temsilcilerinin de bulunduğu bu komisyondan geçen yeterlilik tanımını dikkate alarak kadro ünvanı sorununu çözmesi ve yönetmeliğin sistemsel sorun yaratacak noktalarını yeniden değerlendirmesi önemli bir adım olacaktır. Bu çerçevede okul psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerinin, okul içindeki birimlerle işbirliği halinde ve okul dışındaki kaynaklara gönderme yaparak kriz durumlarında destekleyici rolü korunmalıdır. Ancak okul psikolojik danışmanlığı yalnızca sorunlu öğrencilere değil, tüm öğrencilere açık olmaya devam etmelidir. Bunun için de, öğrencilerin bütüncül olarak akademik, mesleki, sosyal ve psikolojik dâhil çok yönlü gelişimlerini desteklemeye yönelik hizmetler sürdürülmelidir.
Bu hizmetler, okulöncesinden başlayarak, üniversite dâhil tüm öğrencilik yaşamı boyunca sürekli olmasına yönelik gelişme sağlamayı amaçlamaktadır. Yeni Yönetmelikte bu gibi farklı gelişimsel dönemlere odaklanmayı sağlayabilecek eğitsel fırsatlara yer açılmasını dilemekteyiz. Okul psikolojik danışmanının görevleri hali hazırda oldukça zorlayıcıdır. Zira günümüzde eğitim kurumları her geçen gün yeni sorun alanlarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Eğitim kurumlarında yaygın ve ciddi sorunlar arasında yer almaya başlayan uyuşturucu kullanımı ve bağımlılık, şiddet, akran baskısı ve zorbalık, çocukluk ve ergenlik sorunları, cinsel istismar gibi psiko-sosyal müdahale gerektiren durumlar vardır. Okul psikolojik danışmanlarının bu konularda etkin çalışabilmeleri için meslek içi eğitim ve süpervizyon (gözetim) olanaklarına gereksinimleri vardır. Yeni Yönetmelikte bu gibi gereksinimlerini karşılama konusunun ele alınmış olmasını diliyoruz.
Yürürlükte olan Millî Eğitim Bakanlığı Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yönetmeliği 2001 yılında hazırlanmıştır. Eksiklerine karşın rehberlik ilke ve yöntemleri açısından işlevseldir. Örneğin, Madde 55’e göre, eğitim-öğretim kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma servislerinde görevli psikolojik danışmanlara yönetim ve büro işleri, ders, nöbet ve sınav gibi öğretmenlik işleri; yani rehberlik ve psikolojik danışmanın hizmet alanlarıyla ilişkisiz konularda görev verilemez.
Okul psikolojik danışmanının hem rehber hem de psikolojik danışman görevlerini sürdürmeleri esastır. Hali hazırda, örneğin, civardaki okullara yapılan ek görevlendirmelerle, zaten ağır olan sorumluluklarını etkili olarak yerine getirmeleri oldukça güç durumdadır. Yeni Yönetmelikte, bu gibi unsurları ortadan kaldıracak koruyucu çerçevenin düşünülmüş olmasını dilemekteyiz.
Yönetmelik değişimleri, onlardan etkilenecek öğrenciler, veliler, öğretmenler, yöneticiler, akademisyenler dâhil toplumun her kesimini ilgilendirmektedir. Çocuk ve gençlerimizin sağlıklı gelişimleri için, okul rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini yukarıda özetlenen mesleki çerçevede ele alan Yönetmelik değişimlerine destek vermeyi görevimiz bilmekteyiz.
Kaynakça
- http://www.pdr.org.tr/upload/pdralaninintarihcesi.pdf
- http://www.turkpdristanbul.com/psikolojik-danisma-ve-rehberlik-hizmetleri-yonetmeligi-ile-ilgili-aciklama/
- http://mevzuat.meb.gov.tr/html/68.html
Üst Kategori: ROOT Kategori: Alparslan Dartan
Alpaslan Dartan / Türk PDR Derneği İstanbul Şube Başkanı
İçinde bulunduğumuz üçüncü milenyumun yıllarında, dünya her zamankinden daha hızlı bir değişim geçirmektedir. Bir yandan teknolojinin hayatımıza getirdiği kolaylıklar ve değişimin olumlu etkileri, diğer yandan toplumun hemen hemen her kesiminin ruhsal durumunu tehdit eden krizler adeta iç içe yaşanmaktadır. Çocuklar, ergenler ve yetişkinler kişisel, aile, eğitim, kariyer ve sosyal alanda başarılı olmak için bir birbirleriye yarışırken diğer yandan gelişimlerini olumsuz etkileyen durumlarla sürekli olarak karşı karşıya kalmaktadırlar. Çeşitli küresel, bölgesel ve kültürel konular her yaştan bireyin yaşamını önemli oranda etkilemektedir.
Küreselleşme, ekonominin yapısal değişimi, iklimin değişimi, değişen aile yapısı, çok kültürlülük gibi alanlarda meydana gelen çarpıcı değişimler, etkisini birey ve grupların sosyal ve psikolojik yaşamlarında da hissettirmektedir.
Psikolojik danışmanlar bu gibi zorluklarla yüz yüze gelen birey ya da gruplara yardım etmede önemli bir yere sahiptir. İçinde bulunduğumuz 21.Yüzyılda, toplumsal ihtiyaçlar ve bireysel gereksinimler psikolojik desteğe ve psikolojik danışmanlara belki de her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyma noktasındadırlar.
Bu nedenle ülkemizde okul psikolojik danışma hizmetlerinin geçmişini ve bugününü anlamaya çalışmak kadar geleceğini de okumaya çalışmak önemli görünmektedir.
Türk Eğitim Sisteminin genel amaçlan çerçevesinde eğitimde rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri temelde; öğrencilerin kendilerini gerçekleştirmelerine, eğitim sürecinden yetenek ve özelliklerine göre en üst düzeyde yararlanmalarına ve gizilgüçlerini en uygun şekilde kullanmalarına ve geliştirmelerine yönelik bir hizmet olarak kendine yer bulmuştur.
Okullarda öğrencilere yönelik olarak düzenlenen her türlü rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri de bu amaçlar doğrultusunda bütünleştirilerek verilmektedir. Bu bağlamda;
- Her öğrenciye, kendine özgü yetenek, ilgi, meslekî değer, başarı ve motivasyonu oranında eğitim-öğretim uygulamalarıyla uyum sağlaması, özelliklerine ve gelişimine uygun programlara yönelmesi için Eğitsel Rehberlik hizmeti;
- Eğitim sürecinde her öğrenciye; meslekî tercih yapması, kendine uygun mesleğe yönelmesi, iş yaşamına ve mesleğe hazırlanması için gerekli rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri kapsamında Meslekî Rehberlik hizmeti;
- Öğrencinin bireysel ve sosyal gelişimini desteklemek, duygusal sorunlarında yardımcı olmak üzere psikolojik danışmaya ağırlıklı rehberlik ve psikolojik danışma hizmeti;
- Eğitsel, meslekî ve bireysel rehberlik hizmetlerinin sistemli, sağlıklı ve öğrencinin özellik ve gereksinimlerine uygun şekilde verilebilmesi için bireyi tanımaya yönelik rehberlik ve psikolojik danışma hizmeti;
- Eğitsel ve mesleki rehberlik ile öğrencilerin bireysel ve sosyal gelişimlerine yönelik olarak da grupla rehberlik etkinlikleri düzenlenmektedir.
1960 lı yıllardan bu güne eğitimiz sistemimiz içerisinde kendisine yer bulan PDR hizmetleri ve psikolojik danışmanlar, okul yönetiminden, öğretmene, öğrencisinden velisine sistemin tüm paydaşlarına destek veren bir alan uzmanına dönüşmüştür.
Zaman zaman kimlik sorunu yaşamış, zaman zaman yöneticiler ve öğretmenler tarafından kabul edilmemiş hatta red edilmiş olmasına rağmen zamanın ve ihtiyaçların çeşitlenmesi ile uzmanlık alanına ilişkin duyulan ihtiyaçlar PDR mezunu Psikolojik Danışmanların mevcut ve olası sorunların çözümünde varlıklarını kabul ettirmesinde oldukça etkin olmuştur.
Bugün hızla değişen toplumsal dinamikler okul ortamlarında mevcut bireysel ya da kitlesel sorun çeşitliliğini artırmaktadır. Kriz yönetimleri, cinsel istismar, şiddet, öz kıyım ya da bağımlılık türü problemlerin hem toplumsal hayatta hem de okul ortamlarında giderek artması okullarda PDR hizmetlerinin önemini artırmakta ve psikolojik danışman olarak hizmet ağımızı genişletmektedir.
Bu çerçevede alan uzmanlarına ve uzmanların mesleki yetkinliklerinin kullanımına ihtiyaç artarken Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Genel Müdürlüğü’nün, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Hizmetleri Yönetmeliğini yeniden yazdığı bilgisi kamuoyu ile paylaşılmıştır.
Okul Sistemini Ve Okul Psikolojik Destek Hizmetlerinin Temelden Sarsacak Olan Bu Yönetmelik Değişikliğinin Düşünülmesi Bile Milli Eğitim Sisteminin Temel Yapı Taşının Çökmesi Demektir.
Mesleğimizin ilerletilerek geleceğe taşınması için zaman zaman yönetmelik değişimleri gerekebilir, ancak bu değişikliklerin ilgili dernek ve üniversite birimlerinin uzmanlık görüşlerinin, alanda çalışan uygulamacıların deneyim birikiminin ve ilgili tüm toplum kesimlerinin geribildirimlerinin katkısıyla, yani katılımla yapılması esastır. Üzülerek görüyoruz ki Yönetmelik değişiminde böyle bir yol izlenmemiştir. Yeni yönetmelik çalışmasıyla ilgili herhangi gerek derneğimiz gerek sahada çalışan psikolojik danışmanlar ve gerekse alan akademisyenlerinin bir katkısı istenmemiştir.
Eğitim sistemimizin temel unsurlarından olan Okullarda Öğrenci Kişilik Hizmetleri kapsamındaki Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetlerinin bilimsel temelleri ve aşağıdaki ilkeleri korunmalıdır:
- Gizlilik
- Gönüllülük
- Güven ilişkisi
- Demokratik insancıl anlayış
- Bireysellik
- Hizmetteçin gerekli olan eşitlik anlayışı.
Rehberlik ve Psikolojik Danışma, Öğretmenlik, Özel Eğitim ve Sosyal Çalışma alanları ayrı bilim alanlarıdır ve ayrı eğitimleri vardır. Bu nedenle, yeni yönetmeliklerde bu alan uzmanlığını özellikle görevler açısından ayrıştıran değişimler yapılmalıdır. Eğitim ortamında çalışan öğretmen, yönetici ve psikolojik danışmanın eşit çalışma süresiyle yükümlü olması, ancak görevler arasında geçirimlilik olmaması gereklidir.
Örneğin, okul psikolojik danışmanın kimlik karmaşasına yol açan “rehber öğretmen” sıfatı bırakılmalıdır. Kendisi disiplinle ilgili süreçlerde sorumlu tutulmamalıdır. Aynı şekilde, öğretimle ilgili görevlerden uzak tutulmalı, yönetsel yapılanması da Özel Eğitim alanından ayrıştırılmalıdır. Okul psikolojik danışmanının kendi alanında öğrenciye hizmet sunabilmesi için elzem olan yansızlık ancak böyle korunabilir.
Ulusal Meslek Standardı (UMS) bir mesleğin başarı ile icra edilebilmesi için Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından kabul edilen gerekli bilgi, beceri, tavır ve tutumların neler olduğunu gösteren asgari normdur. Standardı yayımlanan mesleğe ilişkin yeterlilik seviyesi Avrupa Birliği tarafından benimsenen yeterlilik seviyelerine ve Avrupa Yeterlilik Çerçevesine (AYÇ) uygun olarak belirlenmektedir. Ülkemiz iş piyasasnda şu anda var olan ve gelecekte gereksinim duyulacak birçok meslekî yeterlilik Türkiye Yeterlilik Çalışması kapsamında yer alacaktır. Meslek Standartlarımız (Psikolojik Danışman, Okul Psikolojik Danışmanı ve Kariyer Psikolojik Danışmanı) 1.11.2017 tarihinde Resmi Gazetede yayınlandı. Mesleğimiz adına önemli bir kazanım elde edilmiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı kendi temsilcilerinin de bulunduğu bu komisyondan geçen yeterlilik tanımını dikkate alarak kadro ünvanı sorununu çözmesi ve yönetmeliğin sistemsel sorun yaratacak noktalarını yeniden değerlendirmesi önemli bir adım olacaktır. Bu çerçevede okul psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerinin, okul içindeki birimlerle işbirliği halinde ve okul dışındaki kaynaklara gönderme yaparak kriz durumlarında destekleyici rolü korunmalıdır. Ancak okul psikolojik danışmanlığı yalnızca sorunlu öğrencilere değil, tüm öğrencilere açık olmaya devam etmelidir. Bunun için de, öğrencilerin bütüncül olarak akademik, mesleki, sosyal ve psikolojik dâhil çok yönlü gelişimlerini desteklemeye yönelik hizmetler sürdürülmelidir.
Bu hizmetler, okulöncesinden başlayarak, üniversite dâhil tüm öğrencilik yaşamı boyunca sürekli olmasına yönelik gelişme sağlamayı amaçlamaktadır. Yeni Yönetmelikte bu gibi farklı gelişimsel dönemlere odaklanmayı sağlayabilecek eğitsel fırsatlara yer açılmasını dilemekteyiz. Okul psikolojik danışmanının görevleri hali hazırda oldukça zorlayıcıdır. Zira günümüzde eğitim kurumları her geçen gün yeni sorun alanlarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Eğitim kurumlarında yaygın ve ciddi sorunlar arasında yer almaya başlayan uyuşturucu kullanımı ve bağımlılık, şiddet, akran baskısı ve zorbalık, çocukluk ve ergenlik sorunları, cinsel istismar gibi psiko-sosyal müdahale gerektiren durumlar vardır. Okul psikolojik danışmanlarının bu konularda etkin çalışabilmeleri için meslek içi eğitim ve süpervizyon (gözetim) olanaklarına gereksinimleri vardır. Yeni Yönetmelikte bu gibi gereksinimlerini karşılama konusunun ele alınmış olmasını diliyoruz.
Yürürlükte olan Millî Eğitim Bakanlığı Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yönetmeliği 2001 yılında hazırlanmıştır. Eksiklerine karşın rehberlik ilke ve yöntemleri açısından işlevseldir. Örneğin, Madde 55’e göre, eğitim-öğretim kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma servislerinde görevli psikolojik danışmanlara yönetim ve büro işleri, ders, nöbet ve sınav gibi öğretmenlik işleri; yani rehberlik ve psikolojik danışmanın hizmet alanlarıyla ilişkisiz konularda görev verilemez.
Okul psikolojik danışmanının hem rehber hem de psikolojik danışman görevlerini sürdürmeleri esastır. Hali hazırda, örneğin, civardaki okullara yapılan ek görevlendirmelerle, zaten ağır olan sorumluluklarını etkili olarak yerine getirmeleri oldukça güç durumdadır. Yeni Yönetmelikte, bu gibi unsurları ortadan kaldıracak koruyucu çerçevenin düşünülmüş olmasını dilemekteyiz.
Yönetmelik değişimleri, onlardan etkilenecek öğrenciler, veliler, öğretmenler, yöneticiler, akademisyenler dâhil toplumun her kesimini ilgilendirmektedir. Çocuk ve gençlerimizin sağlıklı gelişimleri için, okul rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini yukarıda özetlenen mesleki çerçevede ele alan Yönetmelik değişimlerine destek vermeyi görevimiz bilmekteyiz.
Kaynakça
- http://www.pdr.org.tr/upload/pdralaninintarihcesi.pdf
- http://www.turkpdristanbul.com/psikolojik-danisma-ve-rehberlik-hizmetleri-yonetmeligi-ile-ilgili-aciklama/
- http://mevzuat.meb.gov.tr/html/68.html
Son Güncelleme: Cuma, 24 Kasım 2017 10:38
Gösterim: 3452