Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ''Üniversitelerin ODTÜ'de yaşanan olayları sadece Başbakan'ın gözüyle görmelerini, onun söylemiyle dilendirmelerini kabul etmiyoruz. Onlar üniversitelerin görüşleri değil, AKP'nin atadığı rektörlerin kendi görüşleridir'' dedi.

Kılıçdaroğlu, Hilton Otel'de gazete, televizyon ve haber ajanslarının temsilcileriyle kahvaltılı toplantıda bir araya gelerek, sorularını yanıtladı.

ODTÜ yerleşkesinde yaşanan olaylar ve ardından yapılan açıklamalar hatırlatılarak, ''cepheleşme endişesi görüyor musunuz-'' sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, dünyanın bütün çağdaş demokrasilerinde haksızlığa ilk tepkiyi verenlerin çıkar beklentisi olmayan gençler olduğunu söyledi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) karalarında ifade ettiği ifade özgürlüğüne ilişkin tanımı okuyan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

''Elbette ki şiddete karşıyız. Şiddet olmamalı. Ama gençlerin slogan atma, pankart açma gibi özgürlüklerini şiddet olarak gören bir anlayışa da karşıyız. Üniversitelerin ODTÜ'de yaşanan olayları sadece Başbakan'ın gözüyle görmelerini, onun söylemiyle dilendirmelerini de kabul etmiyoruz. Onlar üniversitelerin görüşleri değil, AKP'nin atadığı rektörlerin kendi görüşleridir.''

Üniversitelerin sadece yöneticilerden oluşmadığını belirten Kılıçdaroğlu, ''O nedenle önce üniversitenin ne olduğunu bilmesi gerekiyor Sayın Başbakan'ın. Slogana karşı biber gazı, polis copu bunları devreye koyarsanız orantısız güç kullanıyorsunuz demektir. Bazı üniversite yöneticilerinin bunları görmeyerek sadece öğrencileri görmelerini doğru bulmuyoruz'' diye konuştu.

Eğer bir ülkenin başbakanı üniversite kampüsüne 2 bin 500 polisle giriyorsa burada olayların çıkmasının şaşırtıcı olmadığını savunan Kılıçdaroğlu, ''Siz bir düşman ülkesine mi giriyorsunuz- Üniversiteye giriyorsunuz'' değerlendirmesinde bulundu.

Asla şiddetten yana olmadıklarını, ancak üniversitelerin ODTÜ'de yaşananları tek taraflı, Başbakan'ın gözünden görmesini kabul edemediklerini vurgulayarak, ''olaya bu şekilde yaklaşan akademisyenlere üniversite hocası demenin de doğru olmadığını'' söyledi.




''Gazetecilerin telefonları dinlendi''

Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın çalışma odasında bulunan dinleme cihazına ilişkin soruları da yanıtladı.

Yasa dışı dinlemenin herkesin ortak tepki vermesi gereken bir suç olduğunu vurulayan Kılıçdaroğlu, ancak dinlemeyi yasal hale getiren uygulamalar olduğunu ileri sürdü.

Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

''Eğer siz bazı gazetecileri dinlemek için sahte isimlerle yargıdan karar çıkarıyorsanız bu daha vahim bir suçtur. Türkiye'de bazı gazetecilerin telefonları sahte isimler kullanılarak dinlendi. Dinlemeden şikayet eden Sayın Başbakan, buna ne tür bir tepki verdi- Yargıcı kandıran kamu görevlileriyle ilgili bugüne kadar AKP Hükümeti ne yaptı- Eğer siz yasa dışı dinlemeye, yasal yönlerden kılıf hazırlayıp bir şekilde yargıcın önüne götürüp karar aldırıyorsanız buna hepimizin tepki göstermesi lazım. Yasa dışı dinlemeler bir ülkenin başbakanını dinleme noktasına gelmişse o da vahim bir olaydır. Orada devletin bütün sırları tartışılır, görüşülür. Sayın Başbakan'ın etrafındaki kişiler kimdir, nasıl olmuştur- Bunu herhalde Sayın Başbakan'ın çıkıp açıklaması gerekir.''

''Nedir derin devlet''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisine yönelik dinleme konusunu olaydan bir yıl sonra ve katıldığı bir televizyon programında gündeme getirmesine dikkati çeken Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

''Dinlemeleri Sayın Başbakan, derin devlete bağladı. Derin devleti hala sonlandıramadığını ifade etti. Önce Sayın Başbakan, derin devlet konusundaki düşüncesini netleştirmesi gerekiyor. Derin devlet nedir sorusunu yanıtlaması gerekiyor.

Eğer derin devlet, devletin bütün sırlarının yasal ortamda görüşülmesi yasal kurumlarda tartışılması ise bu her ülkede var. Bunun odağında da bizde Milli Güvenlik Kurulu var. Ama siz devletin gücünü kullanarak yasa dışı organizasyonlara destek veriyorsanız ve bunu derin devlet olarak adlandırıyorsanız bu doğru değil. Buna hepimizin karşı çıkması gerekir. Susurluk olayı derin devletin yasa dışı ile işbirliğidir. Bizim karşı çıktığımız nokta budur.

Sayın Başbakan ile ilgili dinlemeyi hangi derin devlet yaptı- Yasal olan mı yaptı, yasa dışı olan mı yaptı- Yasa dışı olanı yapıyorsa o zaman yasal derin devletle yasa dışı organizasyonlar hangi koşullarda bir araya geldiler. Kim bunları bir araya getirdi. Yanıtlaması gereken Sayın Başbakan'dır. Bunları bilmemiz gerekir.''

Kılıçdaroğlu, kendilerinin dinlenip dinlenmediğine ilişkin soruyu yanıtlarken ise ''Bize gelen bilgiler, devletin resmi kurumlarının CHP'nin yöneticilerini, grup başkanvekillerini dinlediği yönündeydi. Ama Hükümet kanadından 'hayır siz dinlenmiyorsunuz' diye bir tepki gelmedi. Sessizliğin de ikrar olduğunu hepimiz biliyoruz'' dedi.

Eski Genel Başkan ve Antalya milletvekili Deniz Baykal'a ait yasa dışı kaydedilen görüntülerin sorumlularının hala bulunmadığının hatırlatılması ve bir gelişme olup olmadığının sorulması üzerine de Kılıçdaroğlu, sorunun muhatabının Başbakan Erdoğan olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu, ''Devleti yöneten o. Eğer ben başbakan olsaydım bu olayı çoktan açıklığa kavuşturmuş olurdum. Komplo yapanların hepsini yargının önüne çıkarmış olurdum'' ifadelerini kullandı.

''Etme, bulma dünyasıdır, Başbakan'ı da bulur''

Kılıçdaroğlu, yasa dışı dinleme ve görüntü kaydı olaylarının zamanlamasına işaret edilerek, ''Bu olayları siyaseti organize etme durumu olarak görme ihtimali var mı-'' sorusunu yanıtlarken ise bu tür olayların vahimliğine dikkati çekti.

Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

''Demokratik bir ülkede siyasal iktidarların bu tür olayların üzerine kararlılıkla gitmeleri ve sorunu çözmeleri gerekir. Failleri tutup yargının önüne çıkarmaları gerekir. Bu oldu mu- Olmadı. Eğer bir olay iktidara dokununca tepki verilir, iktidara dokunmayınca ondan yararlanılırsa yani çifte standart uygulanırsa bundan sonuç alamazsınız. Türkiye'de bizim yaşadığımız olay dinlemeler konusunda, iktidarın uyguladığı çifte standarttır. Kendisi dinlenince rahatsız oluyor, başkaları dinlenince oh oluyor. Bu olmaz. Sonunda etme, bulma dünyasıdır, gelir Sayın Başbakan'ı da bulur.''

Dinleme konusunda devletin ilgili kurumlarının harekete geçmesi ve sorumluların mutlaka bulunması gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

''Olay yaklaşık bir yıl önce gerçekleşmiş ve bugüne kadar aydınlanmamışsa bunun sorumlusunu bulmamız gerekiyor. Bu başka bir Uluderedir. Bir ülkenin başbakanı dinleniyor, Başbakan kendisinin dinlendiğini bir yıl sonra katıldığı bir televizyon programında açıklıyor. Bunu da getirip derin devlete bağlıyor. Yabancı ülkelere bağlamıyor.''

Başbakan Erdoğan'ın yüksek düzeyde güvenlik önlemleriyle korunduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, bütün bu önlemlere rağmen birileri Başbakan'ı dinliyorsa ve Başbakan bundan haberdar oluyorsa failleri de çıkarması gerektiğini söyledi.

> Kılıçdaroğlu’ndan üniversitelere sert eleştiri

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ''Üniversitelerin ODTÜ'de yaşanan olayları sadece Başbakan'ın gözüyle görmelerini, onun söylemiyle dilendirmelerini kabul etmiyoruz. Onlar üniversitelerin görüşleri değil, AKP'nin atadığı rektörlerin kendi görüşleridir'' dedi.

Kılıçdaroğlu, Hilton Otel'de gazete, televizyon ve haber ajanslarının temsilcileriyle kahvaltılı toplantıda bir araya gelerek, sorularını yanıtladı.

ODTÜ yerleşkesinde yaşanan olaylar ve ardından yapılan açıklamalar hatırlatılarak, ''cepheleşme endişesi görüyor musunuz-'' sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, dünyanın bütün çağdaş demokrasilerinde haksızlığa ilk tepkiyi verenlerin çıkar beklentisi olmayan gençler olduğunu söyledi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) karalarında ifade ettiği ifade özgürlüğüne ilişkin tanımı okuyan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

''Elbette ki şiddete karşıyız. Şiddet olmamalı. Ama gençlerin slogan atma, pankart açma gibi özgürlüklerini şiddet olarak gören bir anlayışa da karşıyız. Üniversitelerin ODTÜ'de yaşanan olayları sadece Başbakan'ın gözüyle görmelerini, onun söylemiyle dilendirmelerini de kabul etmiyoruz. Onlar üniversitelerin görüşleri değil, AKP'nin atadığı rektörlerin kendi görüşleridir.''

Üniversitelerin sadece yöneticilerden oluşmadığını belirten Kılıçdaroğlu, ''O nedenle önce üniversitenin ne olduğunu bilmesi gerekiyor Sayın Başbakan'ın. Slogana karşı biber gazı, polis copu bunları devreye koyarsanız orantısız güç kullanıyorsunuz demektir. Bazı üniversite yöneticilerinin bunları görmeyerek sadece öğrencileri görmelerini doğru bulmuyoruz'' diye konuştu.

Eğer bir ülkenin başbakanı üniversite kampüsüne 2 bin 500 polisle giriyorsa burada olayların çıkmasının şaşırtıcı olmadığını savunan Kılıçdaroğlu, ''Siz bir düşman ülkesine mi giriyorsunuz- Üniversiteye giriyorsunuz'' değerlendirmesinde bulundu.

Asla şiddetten yana olmadıklarını, ancak üniversitelerin ODTÜ'de yaşananları tek taraflı, Başbakan'ın gözünden görmesini kabul edemediklerini vurgulayarak, ''olaya bu şekilde yaklaşan akademisyenlere üniversite hocası demenin de doğru olmadığını'' söyledi.




''Gazetecilerin telefonları dinlendi''

Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın çalışma odasında bulunan dinleme cihazına ilişkin soruları da yanıtladı.

Yasa dışı dinlemenin herkesin ortak tepki vermesi gereken bir suç olduğunu vurulayan Kılıçdaroğlu, ancak dinlemeyi yasal hale getiren uygulamalar olduğunu ileri sürdü.

Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

''Eğer siz bazı gazetecileri dinlemek için sahte isimlerle yargıdan karar çıkarıyorsanız bu daha vahim bir suçtur. Türkiye'de bazı gazetecilerin telefonları sahte isimler kullanılarak dinlendi. Dinlemeden şikayet eden Sayın Başbakan, buna ne tür bir tepki verdi- Yargıcı kandıran kamu görevlileriyle ilgili bugüne kadar AKP Hükümeti ne yaptı- Eğer siz yasa dışı dinlemeye, yasal yönlerden kılıf hazırlayıp bir şekilde yargıcın önüne götürüp karar aldırıyorsanız buna hepimizin tepki göstermesi lazım. Yasa dışı dinlemeler bir ülkenin başbakanını dinleme noktasına gelmişse o da vahim bir olaydır. Orada devletin bütün sırları tartışılır, görüşülür. Sayın Başbakan'ın etrafındaki kişiler kimdir, nasıl olmuştur- Bunu herhalde Sayın Başbakan'ın çıkıp açıklaması gerekir.''

''Nedir derin devlet''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisine yönelik dinleme konusunu olaydan bir yıl sonra ve katıldığı bir televizyon programında gündeme getirmesine dikkati çeken Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

''Dinlemeleri Sayın Başbakan, derin devlete bağladı. Derin devleti hala sonlandıramadığını ifade etti. Önce Sayın Başbakan, derin devlet konusundaki düşüncesini netleştirmesi gerekiyor. Derin devlet nedir sorusunu yanıtlaması gerekiyor.

Eğer derin devlet, devletin bütün sırlarının yasal ortamda görüşülmesi yasal kurumlarda tartışılması ise bu her ülkede var. Bunun odağında da bizde Milli Güvenlik Kurulu var. Ama siz devletin gücünü kullanarak yasa dışı organizasyonlara destek veriyorsanız ve bunu derin devlet olarak adlandırıyorsanız bu doğru değil. Buna hepimizin karşı çıkması gerekir. Susurluk olayı derin devletin yasa dışı ile işbirliğidir. Bizim karşı çıktığımız nokta budur.

Sayın Başbakan ile ilgili dinlemeyi hangi derin devlet yaptı- Yasal olan mı yaptı, yasa dışı olan mı yaptı- Yasa dışı olanı yapıyorsa o zaman yasal derin devletle yasa dışı organizasyonlar hangi koşullarda bir araya geldiler. Kim bunları bir araya getirdi. Yanıtlaması gereken Sayın Başbakan'dır. Bunları bilmemiz gerekir.''

Kılıçdaroğlu, kendilerinin dinlenip dinlenmediğine ilişkin soruyu yanıtlarken ise ''Bize gelen bilgiler, devletin resmi kurumlarının CHP'nin yöneticilerini, grup başkanvekillerini dinlediği yönündeydi. Ama Hükümet kanadından 'hayır siz dinlenmiyorsunuz' diye bir tepki gelmedi. Sessizliğin de ikrar olduğunu hepimiz biliyoruz'' dedi.

Eski Genel Başkan ve Antalya milletvekili Deniz Baykal'a ait yasa dışı kaydedilen görüntülerin sorumlularının hala bulunmadığının hatırlatılması ve bir gelişme olup olmadığının sorulması üzerine de Kılıçdaroğlu, sorunun muhatabının Başbakan Erdoğan olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu, ''Devleti yöneten o. Eğer ben başbakan olsaydım bu olayı çoktan açıklığa kavuşturmuş olurdum. Komplo yapanların hepsini yargının önüne çıkarmış olurdum'' ifadelerini kullandı.

''Etme, bulma dünyasıdır, Başbakan'ı da bulur''

Kılıçdaroğlu, yasa dışı dinleme ve görüntü kaydı olaylarının zamanlamasına işaret edilerek, ''Bu olayları siyaseti organize etme durumu olarak görme ihtimali var mı-'' sorusunu yanıtlarken ise bu tür olayların vahimliğine dikkati çekti.

Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

''Demokratik bir ülkede siyasal iktidarların bu tür olayların üzerine kararlılıkla gitmeleri ve sorunu çözmeleri gerekir. Failleri tutup yargının önüne çıkarmaları gerekir. Bu oldu mu- Olmadı. Eğer bir olay iktidara dokununca tepki verilir, iktidara dokunmayınca ondan yararlanılırsa yani çifte standart uygulanırsa bundan sonuç alamazsınız. Türkiye'de bizim yaşadığımız olay dinlemeler konusunda, iktidarın uyguladığı çifte standarttır. Kendisi dinlenince rahatsız oluyor, başkaları dinlenince oh oluyor. Bu olmaz. Sonunda etme, bulma dünyasıdır, gelir Sayın Başbakan'ı da bulur.''

Dinleme konusunda devletin ilgili kurumlarının harekete geçmesi ve sorumluların mutlaka bulunması gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

''Olay yaklaşık bir yıl önce gerçekleşmiş ve bugüne kadar aydınlanmamışsa bunun sorumlusunu bulmamız gerekiyor. Bu başka bir Uluderedir. Bir ülkenin başbakanı dinleniyor, Başbakan kendisinin dinlendiğini bir yıl sonra katıldığı bir televizyon programında açıklıyor. Bunu da getirip derin devlete bağlıyor. Yabancı ülkelere bağlamıyor.''

Başbakan Erdoğan'ın yüksek düzeyde güvenlik önlemleriyle korunduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, bütün bu önlemlere rağmen birileri Başbakan'ı dinliyorsa ve Başbakan bundan haberdar oluyorsa failleri de çıkarması gerektiğini söyledi.

Son Güncelleme: Çarşamba, 26 Aralık 2012 12:10

Gösterim: 1346

Tokat’ta atletizm antrenörü Abdullah Yılmaz, sabah uyanamadıkları için antrenmana geç kalan sporculara mesaj vermek için onları mezarlığa götürerek, “Öldükten sonra uyuyacak çok vaktiniz olacak” dedi

Tokat Belediye Plevnespor ve Gençlik Spor Kulüplerine atlet yetiştiren antrenör Abdullah Yılmaz, sabahları uyanamadıkları için antrenmanlara geç kalan sporcularına mesaj vermek amacıyla Erenler Mezarlığı'nın yolunu tuttu. Bir minibüsle sporcuları mezarlığa götüren Yılmaz, kabristanların arasında öğrencilerine farklı bir ders verdi.

Yılmaz, sporcuları sabah uyanamadıkları için antrenman yapmadıklarını, süreklik olmayınca da başarını yakalanamadığını belirterek, “Öldükten sonra uyuyacak çok vakitleri olacağını özellikle söylemek istedim. İdealleri için sabah akşam antrenman yapmaları gerektiğini bu yüzden ibret olması, mezarlıkta bunun sonunda ölüm olduğunu, hayat boyunca yaşadığımız süre içerisinde başarı yapacaksak fedakarlıklar yapmak gerekiyor. En basit fedakarlık her zaman kalktığımız saatten bir saat erken kalmanın bu başarıya götüreceği için mezarlığa getirdim” dedi.

Yabancı bir yazarın kitabından benzer bir uygulamadan etkilenerek böyle bir fikrin aklına geldiğini ifade eden Yılmaz, sporcuların idmanlarına düzenli gelmeleri için böyle bir uygulama yaptığı sözlerine ekledi. Genç atletlerden Damla Ağıt, bu uygulamanın hepsi için faydalı olacağını düşündüğünü ifade ederek, “Ölümü düşününce şuan buraya gelince hayatın değerini anladım. Yarından itibaren çift antrenmana başlayacağım tekrar. Sabahları erken kalkıyordum, okulum olduğu için biraz zorlanıyordum. Okulda artık bahane değilmiş burayı görünce, tekrar çalışacağım” diye konuştu.

> Böyle spor eğitimi görülmedi!

Tokat’ta atletizm antrenörü Abdullah Yılmaz, sabah uyanamadıkları için antrenmana geç kalan sporculara mesaj vermek için onları mezarlığa götürerek, “Öldükten sonra uyuyacak çok vaktiniz olacak” dedi

Tokat Belediye Plevnespor ve Gençlik Spor Kulüplerine atlet yetiştiren antrenör Abdullah Yılmaz, sabahları uyanamadıkları için antrenmanlara geç kalan sporcularına mesaj vermek amacıyla Erenler Mezarlığı'nın yolunu tuttu. Bir minibüsle sporcuları mezarlığa götüren Yılmaz, kabristanların arasında öğrencilerine farklı bir ders verdi.

Yılmaz, sporcuları sabah uyanamadıkları için antrenman yapmadıklarını, süreklik olmayınca da başarını yakalanamadığını belirterek, “Öldükten sonra uyuyacak çok vakitleri olacağını özellikle söylemek istedim. İdealleri için sabah akşam antrenman yapmaları gerektiğini bu yüzden ibret olması, mezarlıkta bunun sonunda ölüm olduğunu, hayat boyunca yaşadığımız süre içerisinde başarı yapacaksak fedakarlıklar yapmak gerekiyor. En basit fedakarlık her zaman kalktığımız saatten bir saat erken kalmanın bu başarıya götüreceği için mezarlığa getirdim” dedi.

Yabancı bir yazarın kitabından benzer bir uygulamadan etkilenerek böyle bir fikrin aklına geldiğini ifade eden Yılmaz, sporcuların idmanlarına düzenli gelmeleri için böyle bir uygulama yaptığı sözlerine ekledi. Genç atletlerden Damla Ağıt, bu uygulamanın hepsi için faydalı olacağını düşündüğünü ifade ederek, “Ölümü düşününce şuan buraya gelince hayatın değerini anladım. Yarından itibaren çift antrenmana başlayacağım tekrar. Sabahları erken kalkıyordum, okulum olduğu için biraz zorlanıyordum. Okulda artık bahane değilmiş burayı görünce, tekrar çalışacağım” diye konuştu.

Son Güncelleme: Çarşamba, 26 Aralık 2012 10:21

Gösterim: 1203

Yine bir okulun önündeki çöp konteynerlerinde Atatürk portresi, İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe panoları bulundu.

Muğla’nın Dalaman İlçesi’ndeki bir çöp konteynerinde bulunan Atatürk portresi, İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe panoları bulundu. Öztaş Anadolu Lisesi’ne ait olduğu belirlenen panolarla ilgili adli ve idari soruşturma başlatıldı.Dalaman’da saat 17.30 sıralarında, Havalimanı Yolu üzerindeki çöp konteynerinde yoldan geçenler, 10 Atatürk portresi ile İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe panosu buldu. Büyük şaşkınlık yaşayan vatandaşlar, durumu Dalaman İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bildirip, sorumlular hakkında şikayetçi oldu. Vatandaşlar, CHP Dalaman İlçe Teşkilatı’nı telefonla arayıp, konuyla ilgili bilgi verip, tepkilerini dile getirdi. CHP Dalaman İlçe Başkanı Erol Ertunç, CHP Dalaman Kadın Kolları Başkanı Ülkü Yeşiltuna ve bazı partililer olay yerine gelip, duyarlı vatandaşlarla birlikte çöpteki panoları çıkarıp, evlerine götürdü. Çöp konteynerine 20 metre mesafedeki Öztaş Anadolu Lisesi’ne ait olduğu sanılan panolarla ilgili polis adli soruşturma başlattı.

CHP Dalaman İlçe Teşkilatı Başkanı Erol Ertunç, okul müdür yardımcısıyla yaptıkları görüşmede, panoları temizlik çalışması sonrasında müstahdemin çöpe attığını öğrendiklerini belirterek, "Durumu öğrenir öğrenmez okul idaresi, duruma tepki gösterip, çöpteki panoların bir kısmını toplatmış. Ama, tamamını alamadan vatandaşlar görmüş" dedi.

Dalaman İlçe Milli Eğitim Müdürü Metin Engin de konuyla ilgili idari soruşturma başlattıklarını belirterek, "Çöpe atılan Atatürk portreleri ile İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe panoları miadını doldurmuş. Bu nedenle kullanılmayıp, imha edilmesi gerekiyordu. Ancak, imhanın çöpe atılarak yapılmaması gerekiyordu. Bu konuda hizmetlilerin bilinçsizliği söz konusu olduğundan bu konuda hassasiyet göstermeyen ilgililer hakkında gereken neyse yapılacak" dedi.

> Atatürk portreleri çöpten çıktı

Yine bir okulun önündeki çöp konteynerlerinde Atatürk portresi, İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe panoları bulundu.

Muğla’nın Dalaman İlçesi’ndeki bir çöp konteynerinde bulunan Atatürk portresi, İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe panoları bulundu. Öztaş Anadolu Lisesi’ne ait olduğu belirlenen panolarla ilgili adli ve idari soruşturma başlatıldı.Dalaman’da saat 17.30 sıralarında, Havalimanı Yolu üzerindeki çöp konteynerinde yoldan geçenler, 10 Atatürk portresi ile İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe panosu buldu. Büyük şaşkınlık yaşayan vatandaşlar, durumu Dalaman İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bildirip, sorumlular hakkında şikayetçi oldu. Vatandaşlar, CHP Dalaman İlçe Teşkilatı’nı telefonla arayıp, konuyla ilgili bilgi verip, tepkilerini dile getirdi. CHP Dalaman İlçe Başkanı Erol Ertunç, CHP Dalaman Kadın Kolları Başkanı Ülkü Yeşiltuna ve bazı partililer olay yerine gelip, duyarlı vatandaşlarla birlikte çöpteki panoları çıkarıp, evlerine götürdü. Çöp konteynerine 20 metre mesafedeki Öztaş Anadolu Lisesi’ne ait olduğu sanılan panolarla ilgili polis adli soruşturma başlattı.

CHP Dalaman İlçe Teşkilatı Başkanı Erol Ertunç, okul müdür yardımcısıyla yaptıkları görüşmede, panoları temizlik çalışması sonrasında müstahdemin çöpe attığını öğrendiklerini belirterek, "Durumu öğrenir öğrenmez okul idaresi, duruma tepki gösterip, çöpteki panoların bir kısmını toplatmış. Ama, tamamını alamadan vatandaşlar görmüş" dedi.

Dalaman İlçe Milli Eğitim Müdürü Metin Engin de konuyla ilgili idari soruşturma başlattıklarını belirterek, "Çöpe atılan Atatürk portreleri ile İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe panoları miadını doldurmuş. Bu nedenle kullanılmayıp, imha edilmesi gerekiyordu. Ancak, imhanın çöpe atılarak yapılmaması gerekiyordu. Bu konuda hizmetlilerin bilinçsizliği söz konusu olduğundan bu konuda hassasiyet göstermeyen ilgililer hakkında gereken neyse yapılacak" dedi.

Son Güncelleme: Çarşamba, 26 Aralık 2012 09:04

Gösterim: 1325

Yalçın Doğan, Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde ODTÜ’de yaşanan olaylar sonrası açıklamalar yapan üniversitelerin tutumunu eleştirdi

İstanbul Üniversitesi’nin efsanevi rektörü Ord. Prof. Sıddık Sami Onar öğrencilerini kurtarmak için polis tarafından yerlerde sürüklenirken Türkiye’deki bütün üniversiteler tek bir ses oluyor. Hepsi birden eyleme katılan öğrencileri savunurken, Sıddık Sami Onar’ın yanında yer alıyor. Elli yıl önce.

Üniversiteyi polis bastığında, öğrencileri coptan geçirip, emniyete götürmek istediğinde, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ve öğretim üyeleri bir bütün halinde öğrencilerin yanında yer alıyor, polisi ve siyasal iktidarı eleştiriyor. Türkiye’deki bütün üniversiteler bu eleştiriye destek veriyor. Kırk yıl önce.

Hatta, 12 Eylül askeri darbesinin ürünü olan YÖK kurulduktan sonra bile, üniversiteler uzun süre özgürlüklerini titizlikle koruyor, siyasal iktidarlarla aralarına mesafe koymaya özen gösteriyor. Otuz yıl önce, yirmi yıl önce.

Üniversitelerin “emrin olur Sayın Başbakanım” el pençe divan vaziyetinin tarihçesi on yıldan daha az.

Üniversitelere cımbızla seçilen rektörlerin, aldıkları oya göre değil, iktidara hangisi daha yakın olabilir, mantığına göre atanmaları işte bugünler için.

ODTÜ VE GÜL

ODTÜ’deki protesto eyleminde polisin orantısız güç kullanmasını ODTÜ Yönetimi eleştiriyor ve öğrencilerin protesto hakkını savunuyor. Yıllar sonra ilk kez, üniversiteye yakışan cesur bir çıkış. Orada kalmayacağı belli.

ODTÜ yönetimi ve öğretim üyeleri öğrencilerin protesto hakkını savunan bir bildiri yayınlayacak, emre amade YÖK bunun peşine düşmeyecek, soruşturma açmayacak, güldürme beni.

YÖK “akademik özgürlük” gibi büyük laflara yer verdiği açıklamasında ODTÜ ile ilgili harekata geçiyor. Öğrencilere ve ODTÜ öğretim üyelerine “ben size gösteririm” diyor. Bağlı bulundukları makamlar “onlara hadlerini bildirin” talimatını veriyor.

Oysa, son yıllarda üniversiteler öyle suskun ki, sonunda bu suskunluk, emre amade rektörleri atayan Cumhurbaşkanı Gül’ü bile rahatsız ediyor, geçenlerde    “üniversitelerin suskunluğunu” dile getirmek zorunda hissediyor. Gül kendi seçiminden kendisi rahatsız oluyor.

AYIPTIR AYIP

YÖK’ten beklenir, tamam, asıl sürprizi başka üniversiteler yapıyor.

İTÜ, Hacettepe, İstanbul Üniversitesi, Galatasaray, Yıldız Teknik, Marmara, Mimar Sinan ile bazı Anadolu üniversitelerinin yer aldığı bir gurup ODTÜ’yü kınıyor. Emre amade vaziyeti sekmiyor.

Bunlar üniversite, bunlar özgür düşünmeyi, bunlar analitik düşünmeyi öğretecekler. Özgür insanlar yetiştirecekler öyle mi?

Üniversite tarihine bunlar nasıl geçeceklerini akıllarından geçiriyorlar mı? Bugün işleri tıkırında, yarın tarihin karşısına nasıl çıkacaklar?

Bir zamanlar, askeri vesayet döneminde çıkan bir söz vardı, durumdan vazife çıkarmak. Onu askerler yapardı.

Şimdi çeşitli sivil toplum kuruluşları, bazı sendikalar ve bazı üniversiteler durumdan vazife çıkartıyor ve iktidara selam duruyor.

Hele de, üniversiteler, yazık.

Zorla Din Dersi

İlk ortaya atıldığında, din ve ahlak dersleri sözüm ona, seçmeli. Uygulamaya bakıldığında, seçmeli görünüyor.

Ancak, orada kalmıyor. Aradan kısa süre geçiyor, ÖSYM’den açıklama geliyor. “Üniversiteye giriş sınavlarında din ve ahlak derslerinden de sorular olacak”.

Bunun pratikteki anlamı açık. Madem, oradan da soru var, bu durumda seçmeli din dersi ister istemez zorunlu hale geliyor. ÖSYM sınavlarında bir, iki puanla üniversiteye girmek ya da açıkta kalmak mümkün olduğuna göre, o bir kaç puan için öğrenciler din ve ahlak derslerini de almak zorunda.

Sonuç tıpkı resmi açıklamalardaki gibi, “dindar ve muhafazakar gençlik yetiştirmek” projesinin ciddi bir adımı.

> Durumdan vazife çıkaran üniversiteler

Yalçın Doğan, Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde ODTÜ’de yaşanan olaylar sonrası açıklamalar yapan üniversitelerin tutumunu eleştirdi

İstanbul Üniversitesi’nin efsanevi rektörü Ord. Prof. Sıddık Sami Onar öğrencilerini kurtarmak için polis tarafından yerlerde sürüklenirken Türkiye’deki bütün üniversiteler tek bir ses oluyor. Hepsi birden eyleme katılan öğrencileri savunurken, Sıddık Sami Onar’ın yanında yer alıyor. Elli yıl önce.

Üniversiteyi polis bastığında, öğrencileri coptan geçirip, emniyete götürmek istediğinde, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ve öğretim üyeleri bir bütün halinde öğrencilerin yanında yer alıyor, polisi ve siyasal iktidarı eleştiriyor. Türkiye’deki bütün üniversiteler bu eleştiriye destek veriyor. Kırk yıl önce.

Hatta, 12 Eylül askeri darbesinin ürünü olan YÖK kurulduktan sonra bile, üniversiteler uzun süre özgürlüklerini titizlikle koruyor, siyasal iktidarlarla aralarına mesafe koymaya özen gösteriyor. Otuz yıl önce, yirmi yıl önce.

Üniversitelerin “emrin olur Sayın Başbakanım” el pençe divan vaziyetinin tarihçesi on yıldan daha az.

Üniversitelere cımbızla seçilen rektörlerin, aldıkları oya göre değil, iktidara hangisi daha yakın olabilir, mantığına göre atanmaları işte bugünler için.

ODTÜ VE GÜL

ODTÜ’deki protesto eyleminde polisin orantısız güç kullanmasını ODTÜ Yönetimi eleştiriyor ve öğrencilerin protesto hakkını savunuyor. Yıllar sonra ilk kez, üniversiteye yakışan cesur bir çıkış. Orada kalmayacağı belli.

ODTÜ yönetimi ve öğretim üyeleri öğrencilerin protesto hakkını savunan bir bildiri yayınlayacak, emre amade YÖK bunun peşine düşmeyecek, soruşturma açmayacak, güldürme beni.

YÖK “akademik özgürlük” gibi büyük laflara yer verdiği açıklamasında ODTÜ ile ilgili harekata geçiyor. Öğrencilere ve ODTÜ öğretim üyelerine “ben size gösteririm” diyor. Bağlı bulundukları makamlar “onlara hadlerini bildirin” talimatını veriyor.

Oysa, son yıllarda üniversiteler öyle suskun ki, sonunda bu suskunluk, emre amade rektörleri atayan Cumhurbaşkanı Gül’ü bile rahatsız ediyor, geçenlerde    “üniversitelerin suskunluğunu” dile getirmek zorunda hissediyor. Gül kendi seçiminden kendisi rahatsız oluyor.

AYIPTIR AYIP

YÖK’ten beklenir, tamam, asıl sürprizi başka üniversiteler yapıyor.

İTÜ, Hacettepe, İstanbul Üniversitesi, Galatasaray, Yıldız Teknik, Marmara, Mimar Sinan ile bazı Anadolu üniversitelerinin yer aldığı bir gurup ODTÜ’yü kınıyor. Emre amade vaziyeti sekmiyor.

Bunlar üniversite, bunlar özgür düşünmeyi, bunlar analitik düşünmeyi öğretecekler. Özgür insanlar yetiştirecekler öyle mi?

Üniversite tarihine bunlar nasıl geçeceklerini akıllarından geçiriyorlar mı? Bugün işleri tıkırında, yarın tarihin karşısına nasıl çıkacaklar?

Bir zamanlar, askeri vesayet döneminde çıkan bir söz vardı, durumdan vazife çıkarmak. Onu askerler yapardı.

Şimdi çeşitli sivil toplum kuruluşları, bazı sendikalar ve bazı üniversiteler durumdan vazife çıkartıyor ve iktidara selam duruyor.

Hele de, üniversiteler, yazık.

Zorla Din Dersi

İlk ortaya atıldığında, din ve ahlak dersleri sözüm ona, seçmeli. Uygulamaya bakıldığında, seçmeli görünüyor.

Ancak, orada kalmıyor. Aradan kısa süre geçiyor, ÖSYM’den açıklama geliyor. “Üniversiteye giriş sınavlarında din ve ahlak derslerinden de sorular olacak”.

Bunun pratikteki anlamı açık. Madem, oradan da soru var, bu durumda seçmeli din dersi ister istemez zorunlu hale geliyor. ÖSYM sınavlarında bir, iki puanla üniversiteye girmek ya da açıkta kalmak mümkün olduğuna göre, o bir kaç puan için öğrenciler din ve ahlak derslerini de almak zorunda.

Sonuç tıpkı resmi açıklamalardaki gibi, “dindar ve muhafazakar gençlik yetiştirmek” projesinin ciddi bir adımı.

Son Güncelleme: Çarşamba, 26 Aralık 2012 09:30

Gösterim: 1731

Başbakan Erdoğan, ODTÜ'deki olaylarla ilgili, "Eleştiri gücünü şiddetten alıyorsa onu sahiplenen kim olursa olsun, ben bir başbakan olarak onun karşısına dikilirim" dedi.

Erdoğan, Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde yaşanan olaylara ilişkin tepkileri ise şöyle değerlendirdi:

"Eleştiri hiçbir zaman gücünü şiddetten almamalıdır. Eğer bir eleştiri gücünü şiddetten alıyorsa onu sahiplenen kim olursa olsun ben bir başbakan olarak onun karşısına dikilirim. Bu ister rektör olsun, ister akademisyen olsun.

Şimdi bir öğrenci üniversitenin kampüsünü bir terör alanına çeviriyorsa, orayı terörize ediyorsa ve sadece o üniversitenin mensupları değil, farklı üniversitelerden de oraya gelenlerle birlikte böyle bir eylemi gerçekleştiriyorlarsa hiç kimse kalkıp bunları samimi havada bir protesto, bu şekilde bir eylem olarak değerlendiremez. Yani bunu söyleyen profesörler veya doçentler veya şu, bu. Bana göre o mesleği bıraksınlar onlar aynen onlara katılmak suretiyle şiddetten gücünü alan kişiler olarak meydanlara düşsünler"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Tunus Başbakanı Hammadi el-Cibali, Başbakanlık Merkez Bina'da gerçekleştirdikleri baş başa ve heyetler arası görüşmelerin ardından ortak basın toplantısı düzenleyerek, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Başbakan Erdoğan, katıldığı bir televizyon programında ofisinde dinleme cihazı bulunduğu yönündeki ifadelerinin anımsatılması üzerine, "Mevcut programdaki böcek konusunu isterseniz devam ettirmeyelim, çünkü ikiden şu an üçe çıkmış. Herhalde artarak da devam edecek..Hatırlarsanız o programda bir şey söyledim derin devletle. Bunu tamamen sildik, bitirdik, yok ettik böyle bir iddianın içerisinde olmam mümkün değil. Çünkü, dünya da hiçbir ülkenin, devletin derin devleti kendi bünyesinde bitirdiğine, temizlediğine bir siyasetçi olarak ben inanmıyorum"

Türk halkı Tunus'un yanında

Konuşmasında Türk halkının, Tunus'un demokrasi mücadelesinde yanında yer almaya devam edeceğini de belirten Başbakan Erdoğan, "Tunus'un başarısını Türkiye'nin başarısı olarak görüyoruz" dedi.

Tunus Başbakanı Cibali de Türkiye ile Tunus arasındaki ilişkilerde daha önce benzeri görülmemiş bir iyileşme olduğunu ifade ederek, ''Sadece Türkiye-Tunus değil, Türk-Arap ilişkilerini de geliştirmek için çalışmalıyız" şeklinde konuştu.

Başbakan Erdoğan, daha sonra Cibali onuruna Başbakanlık Resim Konutu'nda yemek verdi.

> Başbakan’dan ikinci ODTÜ açıklaması

Başbakan Erdoğan, ODTÜ'deki olaylarla ilgili, "Eleştiri gücünü şiddetten alıyorsa onu sahiplenen kim olursa olsun, ben bir başbakan olarak onun karşısına dikilirim" dedi.

Erdoğan, Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde yaşanan olaylara ilişkin tepkileri ise şöyle değerlendirdi:

"Eleştiri hiçbir zaman gücünü şiddetten almamalıdır. Eğer bir eleştiri gücünü şiddetten alıyorsa onu sahiplenen kim olursa olsun ben bir başbakan olarak onun karşısına dikilirim. Bu ister rektör olsun, ister akademisyen olsun.

Şimdi bir öğrenci üniversitenin kampüsünü bir terör alanına çeviriyorsa, orayı terörize ediyorsa ve sadece o üniversitenin mensupları değil, farklı üniversitelerden de oraya gelenlerle birlikte böyle bir eylemi gerçekleştiriyorlarsa hiç kimse kalkıp bunları samimi havada bir protesto, bu şekilde bir eylem olarak değerlendiremez. Yani bunu söyleyen profesörler veya doçentler veya şu, bu. Bana göre o mesleği bıraksınlar onlar aynen onlara katılmak suretiyle şiddetten gücünü alan kişiler olarak meydanlara düşsünler"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Tunus Başbakanı Hammadi el-Cibali, Başbakanlık Merkez Bina'da gerçekleştirdikleri baş başa ve heyetler arası görüşmelerin ardından ortak basın toplantısı düzenleyerek, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Başbakan Erdoğan, katıldığı bir televizyon programında ofisinde dinleme cihazı bulunduğu yönündeki ifadelerinin anımsatılması üzerine, "Mevcut programdaki böcek konusunu isterseniz devam ettirmeyelim, çünkü ikiden şu an üçe çıkmış. Herhalde artarak da devam edecek..Hatırlarsanız o programda bir şey söyledim derin devletle. Bunu tamamen sildik, bitirdik, yok ettik böyle bir iddianın içerisinde olmam mümkün değil. Çünkü, dünya da hiçbir ülkenin, devletin derin devleti kendi bünyesinde bitirdiğine, temizlediğine bir siyasetçi olarak ben inanmıyorum"

Türk halkı Tunus'un yanında

Konuşmasında Türk halkının, Tunus'un demokrasi mücadelesinde yanında yer almaya devam edeceğini de belirten Başbakan Erdoğan, "Tunus'un başarısını Türkiye'nin başarısı olarak görüyoruz" dedi.

Tunus Başbakanı Cibali de Türkiye ile Tunus arasındaki ilişkilerde daha önce benzeri görülmemiş bir iyileşme olduğunu ifade ederek, ''Sadece Türkiye-Tunus değil, Türk-Arap ilişkilerini de geliştirmek için çalışmalıyız" şeklinde konuştu.

Başbakan Erdoğan, daha sonra Cibali onuruna Başbakanlık Resim Konutu'nda yemek verdi.

Son Güncelleme: Çarşamba, 26 Aralık 2012 09:44

Gösterim: 1274


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.