Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Kaliteli, profesyonel ve üstün bir eğitim vermeyi misyon edinen İstanbul Arel Üniversitesi, kendi alanında yetkin, bilimsel araştırma konularında Türkiye’de ve dünyada söz sahibi öğretim üyelerinden oluşan bir kadro ile eğitim ve öğretim veriyor. Türkiye’nin en çok burslu öğrenci okutan üniversiteleri arasında yer alan üniversite, hem ülke içinde hem de uluslararası düzeyde araştırma fırsatları da sunuyor.
İstanbul Arel Üniversitesi, mezun öğrencilerini üniversitede yüksek lisans ve doktora programlarına katarak öğretim üyesi konumuna getiriyor. Kendi akademik kadrosunu yine kendi öğrencilerini yetiştirerek geleceğe hazırlayan üniversitede uluslararası bir eğitim anlayışı söz konusu.
Sefaköy ve Tepekent olmak üzere iki yerleşkeden oluşan üniversite, Fen-Edebiyat Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, iletişim Fakültesi, Sağlık Bilimleri Yüksekokulu, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu ve Yabancı Diller Yüksekokulu’nun yer aldığı Tepekent Yerleşkesi ile kampüs; Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü ve Meslek Yüksekokulu programlarının yer aldığı Sefaköy Yerleşkesi ile de bir şehir üniversitesi.
ÖĞRENCİLERİN YÜZDE 75’i BURSLU OKUYOR
İstanbul Arel Üniversitesi’ni diğer üniversitelerden ayıran en büyük özelliği ise öğrencilerine sağladığı burs imkanları. Başarılı öğrencilere %100, %50 ve %25 burs veriliyor ve burslar karşılıksız.
ÖSYS’de dereceye giren öğrencilere İstanbul Arel Üniversitesi’ni tercih edip yerleştirilmeleri ve kesin kayıt yaptırmaları halinde; onur ve özel bursları, başarı bursları ve spor bursları vb. burs imkanları sağlanıyor. Merkezi Yerleştirme ile Tam (%100), %50 ve %25 burslu programlara yerleştirilen öğrencilere sağlanan burslar lisans programları için; zorunlu hazırlık sınıfı yoksa 4 yıl, zorunlu hazırlık sınıfı dahil 5 yıl, önlisans programları için zorunlu hazırlık sınıfı yoksa 2 yıl, zorunlu hazırlık sınıfı dahil 3 yıl şeklinde uygulanıyor. Bu burslar disiplin cezası alınmaması kaydıyla geçerli olup, kayıt yenilenmeyen ve ders kaydı yapılmayan süreler, bu süreye dahil.
Dil puanı hariç olmak üzere; kayıt yaptırması, disiplin cezası almaması kaydıyla öğrenim süresi boyunca girdiği yıldan itibaren 9 ay süreyle;
- İlk 500 içerisinde yerleşenlere 900 TL
- 501 – 1.000 içerisinde yerleşenlere 660 TL
- 1,001 - 2,000 içerisinde yerleşenlere 550 TL
- 2,001 - 3,000 içerisinde yerleşenlere 330 TL
- 3,001 - 5,000 içerisinde yerleşenlere 300 TL
- 5,001 - 10,000 içerisinde yerleşenlere 250 TL
burs verilir. Verilen bu bursların devamı, öğrencinin ilk yıl hariç devam eden yıllarda, GNO’sunun en az 2.50 olması şartı aranır.
VİLLA ÖĞRENCİ EVLERİ, SAĞLIK HİZMETLERİ, KÜTÜPHANE VE ÜCRETSİZ SERVİS İMKANI
İstanbul Arel Üniversitesi’nde öğrenciler Tepekent Yerleşkesi’nde bulunan Villa Öğrenci Evleri’nde tek, iki ve üç öğrencinin güven ve konforla konaklayacağı 400 yatak kapasiteli öğrenci evlerinde konaklıyor.
Kablosuz internet erişimi, açık yüzme havuzu, halı saha, basketbol ve voleybol gibi sportif faaliyetlerden faydalanabiliyor. Tüm odalarda buzdolabı, ortak alanlarda ise televizyon mevcut.
Villa Öğrenci Evleri’nde ve üniversitede öğrencilere sağlık hizmeti 1 doktor ve 4 hemşire tarafından ücretsiz olarak yapılıyor.
Kütüphane hizmetleri için öğrenciler Sefaköy ve Tepekent Yerleşkelerinde bulunan 2.800 m2 kütüphane alanında 300 kişinin araştırma yapabilmesi için 35.000 ciltlik basılı eser ile 13210 e- kitap uygulaması ve 66 bilgisayarla hizmet veriliyor.
İstanbul Arel Üniversitesi’nde öğrencilerin yerleşkeler arası ulaşım ile metrobüs durağına ulaşımlarını sağlayan ücretsiz ring servis araçları uygulaması da mevcut.
Öğrenciler ayrıca üniversite bünyesinde bulunan yarı olimpik açık ve kapalı yüzme havuzu ile fitness ve aerobik salonlarından da ücretsiz yararlanabiliyor.
ÜCRETSİZ ÖZEL SERTİFİKA PROGRAMLARI VE KURSLAR
İstanbul Arel Üniversitesi bünyesinde Kariyer Merkezi (ARELKAM) bulunuyor. Kariyer Merkezi öğrencilere iş ve staj anlamında üniversitenin anlaşmalı olduğu 2500’ün üzerinde çözüm ortağı ile destek veriyor. Mezunlar ise; areliş web portalına güncel cvlerini bırakarak çözüm ortaklarının ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda mezun olduktan sonra iş imkanı bulabiliyor.
ARELKAM bünyesinde öğrencilere özel olarak hafta sonları İnsan Kaynakları Yönetimi, Girişimcilik ve Proje Yönetimi, Sağlık Sektöründe Kalite Yönetimi, Etkinlik ve Organizasyon Yönetimi ücretsiz sertifika programları düzenleniyor.
Her hafta iki seminer programı düzenleyen ARELKAM eğitmenleri özel sektörde aktif yöneticilik yapıyor. İş hayatına hazırlık için yoğun gayret gösteren ARELKAM öğrencilerine yalnızca staj ve iş imkanları sunmakla kalmıyor aynı zamanda kurumların taleplerini dikkate alarak çeşitli seminerler düzenliyor.
“DİPLOMA EKİNE ETİKETİ” ÖDÜLÜNE LAYIK GÖRÜLDÜ
İstanbul Arel Üniversitesi Türkiye’de az sayıda vakıf üniversitesinde bulunan Diploma Eki Etiketi, ödülüne layık görüldü. Avrupa Komisyonu tarafından yükseköğretim kurumlarına verilen, yükseköğretim kurumlarının kalitesini ve saygınlığını artıran, kurumlara uluslararası güvenilirlik sağlayan bir belge olan Diploma Eki Etiketi, sadece verildiği ülkede ne anlama geldiği bilinen diplomanın başka ülkeler tarafından da anlaşılmasına yardımcı olur. Diploma Eki, İstanbul Arel Üniversitesi’nden mezun olan tüm öğrencilere direkt ve ücretsiz olarak İngilizce veriliyor.
ERASMUS+ İLE BİR DÜNYA ÜNİVERSİTESİ
Erasmus+Programı kapsamında toplamda 92 üniversite ve 20 Avrupa ülkesi ile anlaşması bulunuyor. An itibariyle yeni üniversiteler ile anlaşmalar da gündemde. Ayrıca Erasmus+ Programı kapsamında partner ülkelerle (Kazakistan, Kırgızistan ve Azerbaycan) olan anlaşmaları da 4 üniversite ile yapıldı.
ULUSLARARASI ÖĞRENCİLERİN DE TERCİHİ
Uluslararası öğrenciler yoğunluklu olarak Orta Doğu, Kafkasya, Orta Asya ve Afrika ülkelerinden geliyorlar. Üniversite, Avrupa Yükseköğrenim Alanı dışında kalan bölgelerdeki üniversitelerle işbirliğine gidiyor; ayrıca bu bölgelerden gelen öğrencilerin kabulü konusunda çeşitli düzenlemeler yapıyor. İstanbul Arel Üniversitesi’nin Amerika, Kanada, Afrika, Orta Doğu, İran, Japonya ve Çin üniversiteleriyle işbirliği olanaklarının artırılması öncelikli hedefler arasında. Bununla birlikte “Yurt Dışından Öğrenci Kabul Esasları Yönergesi” hazırlanarak yurt dışından öğrenci kabulü konusu bir sistematiğe oturtulmuş ve çok çeşitli ülkelerden gelen öğrencilerin sayısında artan bir ivme sağlanmış bulunuyor.
ÖĞRENCİLER DANIŞMANLARLA HAYATA HAZIRLANIYOR
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Merkezi’nce tüm öğrencilere öğretim hayatı boyunca bireysel sorunlarda yönlendirme desteği veriliyor.Psikolojik Danışma, Rehberlik Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde üniversitede öğrencilerine bireysel, sosyal, eğitimsel ve mesleki alanlara yönelik psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri sunuluyor. Bu kapsamda bireysel görüşmeler, grup çalışmaları ve çeşitli konularda seminerler yapılıp, bültenler yayınlanıyor. Her öğrenci eğitim hayatı boyunca ücretsiz olarak PDR hizmetlerinden faydalanabiliyor.
KÜNYE
Kuruluş Tarihi: 2007
Kurucusu: Kemal Gözükara Eğitim ve Kültür Vakfı
Rektörü: Prof. Dr. Mehmet Çivi
Akademik Programlar: 5 Fakülte, 1 Meslek Yüksekokulu, 3 Yüksekokul, Sosyal Bilimler ve Fen Bilimleri Enstitüsü
Toplam Öğrenci Sayısı: 15584
Yabancı Dil Olanakları: Yabancı Diller Yüksekokulu ile İngilizce ağırlıklı dil eğitimi.
İletişim bilgileri:
Adres:
- Türkoba Mah. Erguvan Sok. No:26/ K Tepekent-Büyükçekmece/İstanbul
- Kemalpaşa Mah. Halkalı Cad. No:101 Sefaköy-Küçükçekmece/İstanbul
Tel: 0850 850 27 35
Web: www.arel.edu.tr
Üst Kategori: ROOT Kategori: EĞİTİM Dosyası
Kaliteli, profesyonel ve üstün bir eğitim vermeyi misyon edinen İstanbul Arel Üniversitesi, kendi alanında yetkin, bilimsel araştırma konularında Türkiye’de ve dünyada söz sahibi öğretim üyelerinden oluşan bir kadro ile eğitim ve öğretim veriyor. Türkiye’nin en çok burslu öğrenci okutan üniversiteleri arasında yer alan üniversite, hem ülke içinde hem de uluslararası düzeyde araştırma fırsatları da sunuyor.
İstanbul Arel Üniversitesi, mezun öğrencilerini üniversitede yüksek lisans ve doktora programlarına katarak öğretim üyesi konumuna getiriyor. Kendi akademik kadrosunu yine kendi öğrencilerini yetiştirerek geleceğe hazırlayan üniversitede uluslararası bir eğitim anlayışı söz konusu.
Sefaköy ve Tepekent olmak üzere iki yerleşkeden oluşan üniversite, Fen-Edebiyat Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, iletişim Fakültesi, Sağlık Bilimleri Yüksekokulu, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu ve Yabancı Diller Yüksekokulu’nun yer aldığı Tepekent Yerleşkesi ile kampüs; Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü ve Meslek Yüksekokulu programlarının yer aldığı Sefaköy Yerleşkesi ile de bir şehir üniversitesi.
ÖĞRENCİLERİN YÜZDE 75’i BURSLU OKUYOR
İstanbul Arel Üniversitesi’ni diğer üniversitelerden ayıran en büyük özelliği ise öğrencilerine sağladığı burs imkanları. Başarılı öğrencilere %100, %50 ve %25 burs veriliyor ve burslar karşılıksız.
ÖSYS’de dereceye giren öğrencilere İstanbul Arel Üniversitesi’ni tercih edip yerleştirilmeleri ve kesin kayıt yaptırmaları halinde; onur ve özel bursları, başarı bursları ve spor bursları vb. burs imkanları sağlanıyor. Merkezi Yerleştirme ile Tam (%100), %50 ve %25 burslu programlara yerleştirilen öğrencilere sağlanan burslar lisans programları için; zorunlu hazırlık sınıfı yoksa 4 yıl, zorunlu hazırlık sınıfı dahil 5 yıl, önlisans programları için zorunlu hazırlık sınıfı yoksa 2 yıl, zorunlu hazırlık sınıfı dahil 3 yıl şeklinde uygulanıyor. Bu burslar disiplin cezası alınmaması kaydıyla geçerli olup, kayıt yenilenmeyen ve ders kaydı yapılmayan süreler, bu süreye dahil.
Dil puanı hariç olmak üzere; kayıt yaptırması, disiplin cezası almaması kaydıyla öğrenim süresi boyunca girdiği yıldan itibaren 9 ay süreyle;
- İlk 500 içerisinde yerleşenlere 900 TL
- 501 – 1.000 içerisinde yerleşenlere 660 TL
- 1,001 - 2,000 içerisinde yerleşenlere 550 TL
- 2,001 - 3,000 içerisinde yerleşenlere 330 TL
- 3,001 - 5,000 içerisinde yerleşenlere 300 TL
- 5,001 - 10,000 içerisinde yerleşenlere 250 TL
burs verilir. Verilen bu bursların devamı, öğrencinin ilk yıl hariç devam eden yıllarda, GNO’sunun en az 2.50 olması şartı aranır.
VİLLA ÖĞRENCİ EVLERİ, SAĞLIK HİZMETLERİ, KÜTÜPHANE VE ÜCRETSİZ SERVİS İMKANI
İstanbul Arel Üniversitesi’nde öğrenciler Tepekent Yerleşkesi’nde bulunan Villa Öğrenci Evleri’nde tek, iki ve üç öğrencinin güven ve konforla konaklayacağı 400 yatak kapasiteli öğrenci evlerinde konaklıyor.
Kablosuz internet erişimi, açık yüzme havuzu, halı saha, basketbol ve voleybol gibi sportif faaliyetlerden faydalanabiliyor. Tüm odalarda buzdolabı, ortak alanlarda ise televizyon mevcut.
Villa Öğrenci Evleri’nde ve üniversitede öğrencilere sağlık hizmeti 1 doktor ve 4 hemşire tarafından ücretsiz olarak yapılıyor.
Kütüphane hizmetleri için öğrenciler Sefaköy ve Tepekent Yerleşkelerinde bulunan 2.800 m2 kütüphane alanında 300 kişinin araştırma yapabilmesi için 35.000 ciltlik basılı eser ile 13210 e- kitap uygulaması ve 66 bilgisayarla hizmet veriliyor.
İstanbul Arel Üniversitesi’nde öğrencilerin yerleşkeler arası ulaşım ile metrobüs durağına ulaşımlarını sağlayan ücretsiz ring servis araçları uygulaması da mevcut.
Öğrenciler ayrıca üniversite bünyesinde bulunan yarı olimpik açık ve kapalı yüzme havuzu ile fitness ve aerobik salonlarından da ücretsiz yararlanabiliyor.
ÜCRETSİZ ÖZEL SERTİFİKA PROGRAMLARI VE KURSLAR
İstanbul Arel Üniversitesi bünyesinde Kariyer Merkezi (ARELKAM) bulunuyor. Kariyer Merkezi öğrencilere iş ve staj anlamında üniversitenin anlaşmalı olduğu 2500’ün üzerinde çözüm ortağı ile destek veriyor. Mezunlar ise; areliş web portalına güncel cvlerini bırakarak çözüm ortaklarının ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda mezun olduktan sonra iş imkanı bulabiliyor.
ARELKAM bünyesinde öğrencilere özel olarak hafta sonları İnsan Kaynakları Yönetimi, Girişimcilik ve Proje Yönetimi, Sağlık Sektöründe Kalite Yönetimi, Etkinlik ve Organizasyon Yönetimi ücretsiz sertifika programları düzenleniyor.
Her hafta iki seminer programı düzenleyen ARELKAM eğitmenleri özel sektörde aktif yöneticilik yapıyor. İş hayatına hazırlık için yoğun gayret gösteren ARELKAM öğrencilerine yalnızca staj ve iş imkanları sunmakla kalmıyor aynı zamanda kurumların taleplerini dikkate alarak çeşitli seminerler düzenliyor.
“DİPLOMA EKİNE ETİKETİ” ÖDÜLÜNE LAYIK GÖRÜLDÜ
İstanbul Arel Üniversitesi Türkiye’de az sayıda vakıf üniversitesinde bulunan Diploma Eki Etiketi, ödülüne layık görüldü. Avrupa Komisyonu tarafından yükseköğretim kurumlarına verilen, yükseköğretim kurumlarının kalitesini ve saygınlığını artıran, kurumlara uluslararası güvenilirlik sağlayan bir belge olan Diploma Eki Etiketi, sadece verildiği ülkede ne anlama geldiği bilinen diplomanın başka ülkeler tarafından da anlaşılmasına yardımcı olur. Diploma Eki, İstanbul Arel Üniversitesi’nden mezun olan tüm öğrencilere direkt ve ücretsiz olarak İngilizce veriliyor.
ERASMUS+ İLE BİR DÜNYA ÜNİVERSİTESİ
Erasmus+Programı kapsamında toplamda 92 üniversite ve 20 Avrupa ülkesi ile anlaşması bulunuyor. An itibariyle yeni üniversiteler ile anlaşmalar da gündemde. Ayrıca Erasmus+ Programı kapsamında partner ülkelerle (Kazakistan, Kırgızistan ve Azerbaycan) olan anlaşmaları da 4 üniversite ile yapıldı.
ULUSLARARASI ÖĞRENCİLERİN DE TERCİHİ
Uluslararası öğrenciler yoğunluklu olarak Orta Doğu, Kafkasya, Orta Asya ve Afrika ülkelerinden geliyorlar. Üniversite, Avrupa Yükseköğrenim Alanı dışında kalan bölgelerdeki üniversitelerle işbirliğine gidiyor; ayrıca bu bölgelerden gelen öğrencilerin kabulü konusunda çeşitli düzenlemeler yapıyor. İstanbul Arel Üniversitesi’nin Amerika, Kanada, Afrika, Orta Doğu, İran, Japonya ve Çin üniversiteleriyle işbirliği olanaklarının artırılması öncelikli hedefler arasında. Bununla birlikte “Yurt Dışından Öğrenci Kabul Esasları Yönergesi” hazırlanarak yurt dışından öğrenci kabulü konusu bir sistematiğe oturtulmuş ve çok çeşitli ülkelerden gelen öğrencilerin sayısında artan bir ivme sağlanmış bulunuyor.
ÖĞRENCİLER DANIŞMANLARLA HAYATA HAZIRLANIYOR
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Merkezi’nce tüm öğrencilere öğretim hayatı boyunca bireysel sorunlarda yönlendirme desteği veriliyor.Psikolojik Danışma, Rehberlik Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde üniversitede öğrencilerine bireysel, sosyal, eğitimsel ve mesleki alanlara yönelik psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri sunuluyor. Bu kapsamda bireysel görüşmeler, grup çalışmaları ve çeşitli konularda seminerler yapılıp, bültenler yayınlanıyor. Her öğrenci eğitim hayatı boyunca ücretsiz olarak PDR hizmetlerinden faydalanabiliyor.
KÜNYE
Kuruluş Tarihi: 2007
Kurucusu: Kemal Gözükara Eğitim ve Kültür Vakfı
Rektörü: Prof. Dr. Mehmet Çivi
Akademik Programlar: 5 Fakülte, 1 Meslek Yüksekokulu, 3 Yüksekokul, Sosyal Bilimler ve Fen Bilimleri Enstitüsü
Toplam Öğrenci Sayısı: 15584
Yabancı Dil Olanakları: Yabancı Diller Yüksekokulu ile İngilizce ağırlıklı dil eğitimi.
İletişim bilgileri:
Adres:
- Türkoba Mah. Erguvan Sok. No:26/ K Tepekent-Büyükçekmece/İstanbul
- Kemalpaşa Mah. Halkalı Cad. No:101 Sefaköy-Küçükçekmece/İstanbul
Tel: 0850 850 27 35
Web: www.arel.edu.tr
Son Güncelleme: Cuma, 03 Temmuz 2015 15:24
Gösterim: 5189
Lisans Yerleştirme Sınavlarının ardından öğrenciler için tercih dönemi başladı. Temmuzun ilk haftasından yapılacak tercihler için üniversite adaylarının kafasına takılan soruları ve tercihlerde dikkat edilmesi gerekenleri 'dogrutercih.com.tr' web sitesinin uzmanlarına sorduk.
Adaylar tercih listesini nasıl oluşturmalı? Puana mı yoksa sıralamaya göre mi tercih yapmalı?
Tercih listesi oluştururken birçok farklı etkeni değerlendirmeli ve çok dikkatli olunmalıdır. ÖSYM puanları oluştururken birçok faktörü göz önüne alır ve standart sapmalar belirler. Her testteki doğru yanlış sayıları, her sınava giren öğrenci sayısı gibi etkenler çerçevesinde oluşan standart sapmalarında hesaba katılarak oluşturulan puanlar bu nedenle her yıl farklılık gösterir. Bir önceki yıl aynı sıralamaya sahip olan adayın puanı farklı olabilmektedir. O nedenle tercih listeleri oluşturulurken sıralamayı dikkate almak daha akıllıca olacaktır.
Yeni açılan ve taban puanı olmayan bölümlere tercih listesinin neresinde yer vermeli?
Yeni açılan bölüm demek düşük puan ve sıralamaya ile kazanılabilecek bölüm demek değildir. Bu bölümlere tercih listelerinde yer verilirken, farklı bölümlerde benzer taban puana sahip diğer üniversitelerdeki yeni açılan bölümün muadilinin başarı sıraları, hangi üniversitede açıldığı, kontenjanı, yakın-benzer üniversitedeki durumu gibi birçok etkeni de hesaba katmak gerekmektedir. Yeni açılmış ve puanı yok diye tercih listesinin sonuna konulan bölümlere de yerleşme olasılığı düşük olacaktır. Tüm bu kriterlere göre değerlendirme yapılsa da, amaç doğru tercih listesi yapmak ise, yeni açılan bölümler de “istek sırasına göre” ilgili yere yerleştirilmelidir.
ADAY KAZANDIĞINDA SEVİNEMEYECEĞİ PROGRAMLARI LİSTEYE KOYMAMALI
Tercih listesi oluşturulurken hangi kriterler ele alınmalı? Üniversitelerin ve bölümlerin hangi özelliklerine dikkat edilmeli?
Tercih Listesi asla yukarıdan aşağı en büyük puandan en küçük puana sıralanmış rastgele bölümlerden oluşan bir “puan listesi” değildir. Yüksek puanlı bölüm iyi bölüm, iyi kariyer, yüksek maaşlı meslek demek değildir. Tercih edilen yalnızca bir üniversite bölümü gibi de olsa aslında yapılan şey kişinin hayatı boyunca sürdüreceği mesleği seçmektir. Bu nedenle Doğru Tercih, kişinin kendi kişisel özelliklerini, becerilerini, davranış şekillerini, hayallerini ve düşüncelerini ön plana alarak, üniversiteleri, bölümleri ve meslekleri de iyice araştırarak, sistemin gerektirdiği üzere elde ettiği farklı puan türlerine ait puan ve başarı sıralarını da hesaba katması ile oluşmalıdır. Son olarak aday tercih listesinde her bir yazdığı program için “Ben burayı kazanırsam sevinecek miyim?” diye kendine sormalı, kazandığında sevinemeyeceği programları listeye koymamalı, sıralama yaparken de bir alttaki programı daha çok istiyorsa onu altta bulundurmamalı.
Üniversite tercih ederken ise, spesifik bilgileri edinecek sorular sorarak araştırmalarında fayda vardır. Mezunların nerelerde ne işler yaptıkları (yüzdesel ve sayısal bilgilerle), kariyer hizmetlerini yılda kaç öğrenciye ne şekilde verdikleri, öğrencilerin kişisel gelişimleri için kulüp ve diğer etkinlik imkanlarını, fiziksel imkanları ve öğrencilerin bunlardan nasıl yararlandığını, kütüphanelerindeki kaynak sayısı ve detaylarını, öğrencilerin kaçının Erasmus ile değişime gittiğini, sınıf büyüklüklerini, eğitim & ders işleme sistemlerinin nasıl olduğunu, akademisyen kadrosunun tam zamanlı – yarı zamanlı bilgileri ve doktorasını aldıkları üniversiteleri, akademisyenlerin haftalık ders yükleri ve son olarak eğer vakıf üniversitesi ise eğitim ücretinin bu kriterlerle kıyaslanması yapılmalı.
Üniversiteyi yalnızca web sitesinde ve sosyal medyadan araştırmak yeterli olmayacaktır, ziyaret ederek yerinde görmek, akademisyen kadrosu ile ve özellikle öğrencileri ile görüşmeleri faydalı olacaktır.
Tercih aralığı en fazla kaç puan/sıra olabilir?
Sıralamaya bakarak karşılaştırma yapmaları daha sağlıklı olacaktır, kendi sıralarının yarısı ile 2 katı arasında alternatifleri çıkarıp, sonrasında bu çerçeveden daraltmalarında fayda vardır. Eğer sıralamaları YGS sıralaması ise ve 500.000’in altında ise, 100.000 – 200.000’lik yukarı – aşağı bakarak oluşturabilirler.
Ölü tercih nedir? Ölü tercih yapmak nasıl önlenir?
Ölü tercih olarak anılan tercih, adayların başarı sırası daha yüksek olan programları daha düşük olan programların altına yazmaları olarak tarif edilmektedir. Yani kimi uzmanlar derler ki, “zaten yukarı yazdığın daha düşük sıralamaya sahip yere yerleşeceksin, altına daha yüksek sıralamalı bir yeri yazarsan ölü tercih olur”. Ancak taban puan ve sıralamalar; kontenjanlardaki değişimler, adayların tercihleri ve talepleri, mesleklerin ve bölümlerin toplumdaki algısı, kimi meslek ve bölümlerin iş garantili olduğunun düşüncesi, ekonomik koşulların değişimi, yeni açılan üniversite ve bölümler gibi birçok etkene göre değişir. Dolayısıyla da geçen yılın taban puan ve başarı sıralamalarına bakarak tercihler için ölü ya da diri demek doğru değildir. Asıl ölü tercih, öğrencilerin bir alttaki tercihlerine yerleşmeleri durumunda daha memnun olacakken, daha yüksek sıralamalı bir programı onun üstüne yazmalarıdır.
İYİ BİR ÜNİVERSİTEDEN MEZUN OLMAK TEK BAŞINA YETERLİ DEĞİL
Meslek mi önemli yoksa üniversite mi? Günümüzde iyi bir üniversiteden mezun olmak iş bulmada yeterli mi?
İyi bir üniversiteden anladığımız üniversite sayısı 10’u geçmeyecekken, 180 üniversitenin milyonlarca mezun verdiği ve birçoğunun da iş bulabildiği bir Türkiye’de, üniversite önemli demek doğru olmayacaktır. Ancak “iyi” meslek diye bir şeyin de olduğuna inanmıyoruz, kişinin kendine uygun mesleği seçmesi ve geliştirmesi en önemli etkendir.
Günümüzde “iyi” veya “köklü” bir üniversiteden mezun olmak tek başına elbette yeterli değil. İş dünyası çok daha farklı kriterlerle değerlendiriyor ve alım yapıyor. Ayrıca her geçen gün değişen koşullar değerlendirildiğinde tek başına meslek de iş bulma konusunda önemli ve yeterli diyemeyiz.
Önemli olan, kişinin önce kendi özelliklerine uygun mesleği seçmesi, ancak sonrasında da bu alanda kendini sürekli günün ihtiyaçlarına göre geliştirmesi. Elbette üniversite seçiminde de bu “kendini geliştirme” imkânları önem kazanıyor. Gerek mezun olduktan sonra içinde bulunacağı network açısından, gerekse mezun olana kadar kendini o alanda geliştirmesi açısından sunduğu imkânları ile değerlendirmek önemli.
Üniversite adayları hangi mesleğin kendilerine uygun olduğunu nasıl anlayabilirler?
Bunun için birkaç aşamalı bir yöntem önerebiliriz. Bunun için gençlerin önce kendilerini tanımaları gerekmektedir. Kendini tanımak için çeşitli envanterler uygulamalarında ve sonuçlarını alanında uzman kişilere yorumlaması için yardım almalarında fayda vardır. Bu konuda Rehber Öğretmenlerinden yardım alabilirler.
Bu aşamadan sonra, çıkacak alternatif mesleklere ulaşabilecekleri bölüm alternatiflerini çıkarmaları ve bölümleri tanımak için de üniversitelerin ders programlarını okumalarında fayda vardır. Ders programlarını ve ders isimlerini okudukça eleme yapacaklardır.
Alternatifi daha da azalttıktan sonra, kendilerine uygun mesleği bulabilmek için, o işi yapan birinin yanında en az bir tam gün vakit geçirmelerinde fayda var. Eğer bir tam gün vakit geçiremiyorlarsa, o işi yapan birini bulmalı ve danışmalılar. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken konu, mesleğini severek yapan kişilere danışmalarıdır.
Kamuda ve özel sektörde en çok hangi mesleklere ihtiyaç var? İşsizlik oranının en yüksek olduğu meslekler ve gelecek vaat eden meslekler hangileri?
Bu konuda bugünün koşulları ile bir şey söylemek çok da doğru olmayacaktır, çünkü önemli olan bu yıl üniversiteye giren gençlerin mezun olacakları 4 veya 5 yıl sonrası. 4 ya da 5 yıl sonrası için şu meslekler gelecek vaat ediyor demek, kamuda iş imkanı var olan bölümleri işaret etmek, bu amaçla girip şartlar değiştiğinde işsiz kalabilecek gençlerin vebalini almak olacaktır.
Önemli olan kendine uygun mesleği yapmak ve kendini sürekli geliştirmektir, bu durumda iş bulmak daha da kolay olacaktır. İş bulmayı meslek adına yüklemek, atanma garantisi beklemek, bir süre sonra hayal kırıklığına sürükleyebilmektedir.
Örneğin bir dönem iş garantili görülen öğretmenlik bölümü mezunları bir anda atanma problemi ile karşı karşıya kaldılar. Bugün benzer bir durumun 2 yıllık Sağlık Meslek Yüksekokulu bölümleri için talep ve arz patlaması ile görüyoruz, ancak ileride olası bir atanmama durumunda bu gençler de sıkıntı yaşayabilirler.
Diğer yandan işsizlik oranının yüksek olduğu söylenen Kimya ve Kimya Mühendisliği alanında onlarca şirket eleman arıyor, bunun için kimyakariyerim.com adında bir site bile kuruldu. Diğer yandan yine iş bulma imkanının zor olduğu konuşulan Türk Dili Edebiyatı mezunları web sitelerinde editörlük yapabiliyor, Gazetecilik mezunları aynı şekilde internet sitelerinde editörlük yapabiliyor ya da sosyal medya alanında çalışabiliyor, Medya bölümü mezunları kısa reklam filmleri çekebiliyor, Tarih bölümü mezunları Turizm sektöründe iş bulabiliyor. En yaygın işsiz mezun ağı olduğu söylenen işletme mezunlarına ise bütün KOBİ’lerin ihtiyacı var.
Dolayısıyla bu soruya cevap kişinin kendine uygun mesleği seçmesi ve kendini geliştirmesi ile iş bulma imkanlarını geliştirebileceği şeklinde verilebilir.
ÜNİVERSİTE ADAYLARININ REHBERİ DOĞRU TERCİH
Doğru Tercih Projesi, İstanbul Kültür Üniversitesi'nin yürüttüğü bir sosyal sorumluluk projesi. Doğru Tercih Projesi’nin amacı; üniversite adaylarını, rehber öğretmenleri, bu konu ilgilenen branş öğretmenlerini, velileri ve diğer tüm ilgilileri, üniversite yaşamı, meslekler ve üniversiteye yerleşme sistemi konusunda aydınlatmak... Adaylar sitedeki tüm uygulamalardan ücretsiz olarak faydalanabiliyor, tüm yazılar ve haberleri ücretsiz okuyabiliyor, meslekler, bölümler ve üniversiteler hakkında bilgilere ücretsiz ulaşıyor ve tercih listeleri oluşturabiliyor. Adayların tercih listelerini kayıt edebilmeleri için ise siteye üye olmaları gerekiyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: EĞİTİM Dosyası
Lisans Yerleştirme Sınavlarının ardından öğrenciler için tercih dönemi başladı. Temmuzun ilk haftasından yapılacak tercihler için üniversite adaylarının kafasına takılan soruları ve tercihlerde dikkat edilmesi gerekenleri 'dogrutercih.com.tr' web sitesinin uzmanlarına sorduk.
Adaylar tercih listesini nasıl oluşturmalı? Puana mı yoksa sıralamaya göre mi tercih yapmalı?
Tercih listesi oluştururken birçok farklı etkeni değerlendirmeli ve çok dikkatli olunmalıdır. ÖSYM puanları oluştururken birçok faktörü göz önüne alır ve standart sapmalar belirler. Her testteki doğru yanlış sayıları, her sınava giren öğrenci sayısı gibi etkenler çerçevesinde oluşan standart sapmalarında hesaba katılarak oluşturulan puanlar bu nedenle her yıl farklılık gösterir. Bir önceki yıl aynı sıralamaya sahip olan adayın puanı farklı olabilmektedir. O nedenle tercih listeleri oluşturulurken sıralamayı dikkate almak daha akıllıca olacaktır.
Yeni açılan ve taban puanı olmayan bölümlere tercih listesinin neresinde yer vermeli?
Yeni açılan bölüm demek düşük puan ve sıralamaya ile kazanılabilecek bölüm demek değildir. Bu bölümlere tercih listelerinde yer verilirken, farklı bölümlerde benzer taban puana sahip diğer üniversitelerdeki yeni açılan bölümün muadilinin başarı sıraları, hangi üniversitede açıldığı, kontenjanı, yakın-benzer üniversitedeki durumu gibi birçok etkeni de hesaba katmak gerekmektedir. Yeni açılmış ve puanı yok diye tercih listesinin sonuna konulan bölümlere de yerleşme olasılığı düşük olacaktır. Tüm bu kriterlere göre değerlendirme yapılsa da, amaç doğru tercih listesi yapmak ise, yeni açılan bölümler de “istek sırasına göre” ilgili yere yerleştirilmelidir.
ADAY KAZANDIĞINDA SEVİNEMEYECEĞİ PROGRAMLARI LİSTEYE KOYMAMALI
Tercih listesi oluşturulurken hangi kriterler ele alınmalı? Üniversitelerin ve bölümlerin hangi özelliklerine dikkat edilmeli?
Tercih Listesi asla yukarıdan aşağı en büyük puandan en küçük puana sıralanmış rastgele bölümlerden oluşan bir “puan listesi” değildir. Yüksek puanlı bölüm iyi bölüm, iyi kariyer, yüksek maaşlı meslek demek değildir. Tercih edilen yalnızca bir üniversite bölümü gibi de olsa aslında yapılan şey kişinin hayatı boyunca sürdüreceği mesleği seçmektir. Bu nedenle Doğru Tercih, kişinin kendi kişisel özelliklerini, becerilerini, davranış şekillerini, hayallerini ve düşüncelerini ön plana alarak, üniversiteleri, bölümleri ve meslekleri de iyice araştırarak, sistemin gerektirdiği üzere elde ettiği farklı puan türlerine ait puan ve başarı sıralarını da hesaba katması ile oluşmalıdır. Son olarak aday tercih listesinde her bir yazdığı program için “Ben burayı kazanırsam sevinecek miyim?” diye kendine sormalı, kazandığında sevinemeyeceği programları listeye koymamalı, sıralama yaparken de bir alttaki programı daha çok istiyorsa onu altta bulundurmamalı.
Üniversite tercih ederken ise, spesifik bilgileri edinecek sorular sorarak araştırmalarında fayda vardır. Mezunların nerelerde ne işler yaptıkları (yüzdesel ve sayısal bilgilerle), kariyer hizmetlerini yılda kaç öğrenciye ne şekilde verdikleri, öğrencilerin kişisel gelişimleri için kulüp ve diğer etkinlik imkanlarını, fiziksel imkanları ve öğrencilerin bunlardan nasıl yararlandığını, kütüphanelerindeki kaynak sayısı ve detaylarını, öğrencilerin kaçının Erasmus ile değişime gittiğini, sınıf büyüklüklerini, eğitim & ders işleme sistemlerinin nasıl olduğunu, akademisyen kadrosunun tam zamanlı – yarı zamanlı bilgileri ve doktorasını aldıkları üniversiteleri, akademisyenlerin haftalık ders yükleri ve son olarak eğer vakıf üniversitesi ise eğitim ücretinin bu kriterlerle kıyaslanması yapılmalı.
Üniversiteyi yalnızca web sitesinde ve sosyal medyadan araştırmak yeterli olmayacaktır, ziyaret ederek yerinde görmek, akademisyen kadrosu ile ve özellikle öğrencileri ile görüşmeleri faydalı olacaktır.
Tercih aralığı en fazla kaç puan/sıra olabilir?
Sıralamaya bakarak karşılaştırma yapmaları daha sağlıklı olacaktır, kendi sıralarının yarısı ile 2 katı arasında alternatifleri çıkarıp, sonrasında bu çerçeveden daraltmalarında fayda vardır. Eğer sıralamaları YGS sıralaması ise ve 500.000’in altında ise, 100.000 – 200.000’lik yukarı – aşağı bakarak oluşturabilirler.
Ölü tercih nedir? Ölü tercih yapmak nasıl önlenir?
Ölü tercih olarak anılan tercih, adayların başarı sırası daha yüksek olan programları daha düşük olan programların altına yazmaları olarak tarif edilmektedir. Yani kimi uzmanlar derler ki, “zaten yukarı yazdığın daha düşük sıralamaya sahip yere yerleşeceksin, altına daha yüksek sıralamalı bir yeri yazarsan ölü tercih olur”. Ancak taban puan ve sıralamalar; kontenjanlardaki değişimler, adayların tercihleri ve talepleri, mesleklerin ve bölümlerin toplumdaki algısı, kimi meslek ve bölümlerin iş garantili olduğunun düşüncesi, ekonomik koşulların değişimi, yeni açılan üniversite ve bölümler gibi birçok etkene göre değişir. Dolayısıyla da geçen yılın taban puan ve başarı sıralamalarına bakarak tercihler için ölü ya da diri demek doğru değildir. Asıl ölü tercih, öğrencilerin bir alttaki tercihlerine yerleşmeleri durumunda daha memnun olacakken, daha yüksek sıralamalı bir programı onun üstüne yazmalarıdır.
İYİ BİR ÜNİVERSİTEDEN MEZUN OLMAK TEK BAŞINA YETERLİ DEĞİL
Meslek mi önemli yoksa üniversite mi? Günümüzde iyi bir üniversiteden mezun olmak iş bulmada yeterli mi?
İyi bir üniversiteden anladığımız üniversite sayısı 10’u geçmeyecekken, 180 üniversitenin milyonlarca mezun verdiği ve birçoğunun da iş bulabildiği bir Türkiye’de, üniversite önemli demek doğru olmayacaktır. Ancak “iyi” meslek diye bir şeyin de olduğuna inanmıyoruz, kişinin kendine uygun mesleği seçmesi ve geliştirmesi en önemli etkendir.
Günümüzde “iyi” veya “köklü” bir üniversiteden mezun olmak tek başına elbette yeterli değil. İş dünyası çok daha farklı kriterlerle değerlendiriyor ve alım yapıyor. Ayrıca her geçen gün değişen koşullar değerlendirildiğinde tek başına meslek de iş bulma konusunda önemli ve yeterli diyemeyiz.
Önemli olan, kişinin önce kendi özelliklerine uygun mesleği seçmesi, ancak sonrasında da bu alanda kendini sürekli günün ihtiyaçlarına göre geliştirmesi. Elbette üniversite seçiminde de bu “kendini geliştirme” imkânları önem kazanıyor. Gerek mezun olduktan sonra içinde bulunacağı network açısından, gerekse mezun olana kadar kendini o alanda geliştirmesi açısından sunduğu imkânları ile değerlendirmek önemli.
Üniversite adayları hangi mesleğin kendilerine uygun olduğunu nasıl anlayabilirler?
Bunun için birkaç aşamalı bir yöntem önerebiliriz. Bunun için gençlerin önce kendilerini tanımaları gerekmektedir. Kendini tanımak için çeşitli envanterler uygulamalarında ve sonuçlarını alanında uzman kişilere yorumlaması için yardım almalarında fayda vardır. Bu konuda Rehber Öğretmenlerinden yardım alabilirler.
Bu aşamadan sonra, çıkacak alternatif mesleklere ulaşabilecekleri bölüm alternatiflerini çıkarmaları ve bölümleri tanımak için de üniversitelerin ders programlarını okumalarında fayda vardır. Ders programlarını ve ders isimlerini okudukça eleme yapacaklardır.
Alternatifi daha da azalttıktan sonra, kendilerine uygun mesleği bulabilmek için, o işi yapan birinin yanında en az bir tam gün vakit geçirmelerinde fayda var. Eğer bir tam gün vakit geçiremiyorlarsa, o işi yapan birini bulmalı ve danışmalılar. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken konu, mesleğini severek yapan kişilere danışmalarıdır.
Kamuda ve özel sektörde en çok hangi mesleklere ihtiyaç var? İşsizlik oranının en yüksek olduğu meslekler ve gelecek vaat eden meslekler hangileri?
Bu konuda bugünün koşulları ile bir şey söylemek çok da doğru olmayacaktır, çünkü önemli olan bu yıl üniversiteye giren gençlerin mezun olacakları 4 veya 5 yıl sonrası. 4 ya da 5 yıl sonrası için şu meslekler gelecek vaat ediyor demek, kamuda iş imkanı var olan bölümleri işaret etmek, bu amaçla girip şartlar değiştiğinde işsiz kalabilecek gençlerin vebalini almak olacaktır.
Önemli olan kendine uygun mesleği yapmak ve kendini sürekli geliştirmektir, bu durumda iş bulmak daha da kolay olacaktır. İş bulmayı meslek adına yüklemek, atanma garantisi beklemek, bir süre sonra hayal kırıklığına sürükleyebilmektedir.
Örneğin bir dönem iş garantili görülen öğretmenlik bölümü mezunları bir anda atanma problemi ile karşı karşıya kaldılar. Bugün benzer bir durumun 2 yıllık Sağlık Meslek Yüksekokulu bölümleri için talep ve arz patlaması ile görüyoruz, ancak ileride olası bir atanmama durumunda bu gençler de sıkıntı yaşayabilirler.
Diğer yandan işsizlik oranının yüksek olduğu söylenen Kimya ve Kimya Mühendisliği alanında onlarca şirket eleman arıyor, bunun için kimyakariyerim.com adında bir site bile kuruldu. Diğer yandan yine iş bulma imkanının zor olduğu konuşulan Türk Dili Edebiyatı mezunları web sitelerinde editörlük yapabiliyor, Gazetecilik mezunları aynı şekilde internet sitelerinde editörlük yapabiliyor ya da sosyal medya alanında çalışabiliyor, Medya bölümü mezunları kısa reklam filmleri çekebiliyor, Tarih bölümü mezunları Turizm sektöründe iş bulabiliyor. En yaygın işsiz mezun ağı olduğu söylenen işletme mezunlarına ise bütün KOBİ’lerin ihtiyacı var.
Dolayısıyla bu soruya cevap kişinin kendine uygun mesleği seçmesi ve kendini geliştirmesi ile iş bulma imkanlarını geliştirebileceği şeklinde verilebilir.
ÜNİVERSİTE ADAYLARININ REHBERİ DOĞRU TERCİH
Doğru Tercih Projesi, İstanbul Kültür Üniversitesi'nin yürüttüğü bir sosyal sorumluluk projesi. Doğru Tercih Projesi’nin amacı; üniversite adaylarını, rehber öğretmenleri, bu konu ilgilenen branş öğretmenlerini, velileri ve diğer tüm ilgilileri, üniversite yaşamı, meslekler ve üniversiteye yerleşme sistemi konusunda aydınlatmak... Adaylar sitedeki tüm uygulamalardan ücretsiz olarak faydalanabiliyor, tüm yazılar ve haberleri ücretsiz okuyabiliyor, meslekler, bölümler ve üniversiteler hakkında bilgilere ücretsiz ulaşıyor ve tercih listeleri oluşturabiliyor. Adayların tercih listelerini kayıt edebilmeleri için ise siteye üye olmaları gerekiyor.
Son Güncelleme: Cuma, 03 Temmuz 2015 14:16
Gösterim: 3612
Üstünlerin eğitimlerindeki büyük farklılıklardan birinin de müfredatın onların ihtiyaçlarınca zenginleştirilmesi gerekliliği olduğunu söyleyen TÜZDER Genel Müdürü Tunahan Coşkun, “Normal gelişim düzeyi itibari ile hazırlanmış olan müfredatlar bu çocuklar için genel olarak yüzeysel ve yetersiz kalır, eğitimciler tarafından müfredatın içi detay ve ayrıntı bilgilerle, başka yaklaşımlarla zenginleştirilmelidir” diyor.
Öncelikle TÜZDER hakkında bilgi alabilir miyiz? Kurulduğunuz günden bugüne hangi çalışmalara imza attınız?
2008 yılında faaliyetlerine başlayan TÜZDER (Tüm Üstün Zekâlılar Derneği), üstün zekâlı ve üstün yetenekli çocukların tespit edilerek okul öncesi dönemden başlayıp yükseköğretim sonuna kadar aile, toplum ve eğitim ortamlarında desteklenmesini, geliştirilmesini, eğitimlerinin zenginleştirilmesini, sosyo-kültürel etkinliklere katılımlarının sağlanmasını amaç edinmiş, Türkiye’nin eğitim alanında önde gelen sivil toplum örgütüdür.
İlhamını Enderun’dan ve Gulamhane’lerden alan TÜZDER, yetenek ve nitelikleriyle farklı olan çocuklarımıza farklı bir bakış açısı, farklı ve özgün bir eğitim ortamı sunma gayretindedir.
Kurulduğumuz günden beri üstün zekâlı çocuklarla ilgili birçok çalışmaya, farklı ve özgün projelere imza atan derneğimiz, ENDERUN ve Yüzümüzü Güldürecek 100 Çocuk Projesi ile 235 üstün zekâlı ve dahi çocuğa farklı oranlarda burslar sağlayarak onların gelişimlerine uygun eğitim almalarını sağlamıştır. Türkiye’de bir ilk olan Dahiler ve Üstün Zekâlılar Günü’nü tescilleyerek bu çocuklarla ilgili bir farkındalık günü oluşturmuş ve ilk yıl Yıldız Teknik Üniversitesi ile bu yıl İstanbul Teknik Üniversitesi ile günün anlam ve önemi ile ilgili uluslararası etkinlikler düzenlemiştir. 2015 yılında ise program yine uluslararası camiadan farklı katılımcılar ile 28 Mart 2015 kutlanacaktır. TÜZDER kurulduğu günden beri tanılaması yapılan çocuklarla ilgili içinde aile eğitimleri, psikolog desteği ve 4-12 yaş arası katılımcı grupları ile TÜZDER Özel Atölye faaliyetlerine devam etmektedir. Yine TÜZDER olarak baştan beri hep söylediğimiz öğretmen eğitimi önemli faaliyetlerimizden bir tanesidir. Bu anlamda TÜZDER bünyesinde Zekâ ve Akıl Oyunları Eğitimi, Zihin Haritaları ve Hafıza Teknikleri Eğitimi, Anlayarak Hızlı Okuma Eğitimi gibi farklı başlık ve konularda 3 binden fazla öğretmenin eğitimini seçkin üniversitelerle yapmış olduğumuz protokoller ile devam ettirmekteyiz. Yine alanın önde gelen kurum ve kuruluşlarla projeler geliştirerek farkındalık oluşturma ve destek faaliyetlerine devam etmektedir.
ZEKANIN ÖLÇÜMÜ ÇOCUKTAN ÇOCUĞA DEĞİŞİR
Üstün zekâlı çocuklar nasıl anlaşılır? Bir çocuğun üstün zekâlı olup olmadığı kaç yaşından itibaren anlaşılabilir?
Bir Amerikalı eğitimci olan Joseph Renzulli, üstün zekâya en doğru tanımlardan birini getirmiştir. Şöyle ki; üstün bir bireyin, akranları arasında ‘genel yetenek’ (zekâ testleri), ‘üretkenlik’ (özgünlük ve esneklik), ‘motivasyon’ (sebat ve dikkati sürdürebilme) becerilerinde belirli bir ileriliğe sahip olması gerekir. Doğru bir sınıflama, bu üç özelliğin objektif bir değerlendirmesi sonucunda belirlenebilir.
Bir bireyin üstün zekâya sahip olup olmadığını belirlemek için yapılması gereken ilk şey, objektif bir zekâ testi uygulamasıdır. Zekâ testleri, test eğitimini tamamlamış psikologlar ve psikolojik danışmanlar tarafından uygulanabilir. Bu testler ülkemizde Stanford Binet, WISC-R ve CAS isimleriyle bilinir.
Zekânın ölçümü çocuktan çocuğa değişir. Esas olarak zekâ düzeyinin 2 yaşından itibaren ölçülmesi mümkündür. Fakat bunu doğru anlayabilmek için zekânın ölçümünü ve yorumunu sağlayan ölçeklerin yapısına bakmakta fayda vardır.
Anneler ve babalar çocukları biraz hızlı yürümeye, konuşmaya başladığında ya da akıllı telefonun kilidini açtığında ‘galiba üstün zekâlı’ diyerek tepki veriyor. Aileleri, çocuklarının üstün zekâlı olduğunu düşündürtmesi konusunda en çok ne yanıltıyor? Mesela hiperaktivite ile üstün zekâlı olmak arasında belli özellikler var mı?
Çocukların telefon ve bilgisayar kullanımındaki, kavrayış hızları, astronomi, bilimsel deneyler ve dinozorlara olan ilgi ve merakları, fazla ve ilginç sorular sormaları, sözcük kullanımındaki fonksiyonaliteleri, aşırı hareketlilikleri; aileleri, çocuklarının üstün olabileceği konusunda şüphelenmeye sevk edebiliyor. Fakat doğru bir saptama, ancak objektif bir zekâ testi ve eşliğinde, testöre verilecek doğru ve yansız bir anamnez (çocuğun ve ailenin geçmiş öyküsü) ile mümkün olur. Ancak bilinmelidir ki; yukarıdaki özelliklere sahip her çocuk üstündür anlamına gelmez. ‘Bizim çocuğumuz çok hareketli, yerinde durmuyor, sürekli araştırıyor.’ şeklinde ifadeye sahip ailelerin çocukları, bazen üstün tanısı da alabilir. Ancak burada ‘DEHB’ olarak bilinen, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğundan da şüphelenilmeli, test uygulamasının yanında, bir çocuk psikiyatristinin tetkiki de gerekli görülmelidir.
Üstün zekâlı çocukların eğitimi nasıl olmalı?
Üstünlerin eğitimlerindeki büyük farklılıklardan bir diğeri de müfredatın onların ihtiyaçlarınca zenginleştirilmesi gerekliliğidir. Normal gelişim düzeyi itibari ile hazırlanmış olan müfredatlar bu çocuklar için genel olarak yüzeysel ve yetersiz kalır, eğitimciler tarafından müfredatın içi detay ve ayrıntı bilgilerle, başka yaklaşımlarla zenginleştirilmelidir. Yine bununla beraber çocukların ilgi ve yeteneklerini geliştirmek adına eğitimi genel manada da zenginleştirebilmek gerekir ki bu çalışmalar günümüzde atölye çalışmaları ile anılmaya başlandı. Bu çalışmalarda çocuklar bilim-deney, astronomi ve uzay bilimi, sıra dışı düşünme, drama, görsel sanatlar, gastronomi, genetik, zekâ oyunları gibi farklı konularda çalışmalara devam ediyorlar.
ÜSTÜN ZEKALI ÇOCUĞA UYGUN EĞİTİM VERİLMEZSE PROBLEM OLUR
Bu çocukların eğitimleri uygun okullarda yapılmazsa sonuçları neler olur?
Uygun okul ifadesi ile aynı anda uygun öğretmen ifadesini de düşünmek durumundayız. Çünkü uygun okul (imkanlarıyla yeterli) ama uygun olmayan öğretmen olursa ya da evet uygun öğretmen ama uygun olmayan okul olursa, her iki durumda da ne yazık ki ciddi olumsuzluklar yaşanabilir. Konu eğitim ve bireyin başarısı olunca birçok değişken bir arada değerlendirilmek durumundadır. Yani çocuğun ailesi, okulu ve sosyal çevresi ile onun hayatında etkili olan insanları beraber düşünmek gerekir. Ama diğer durumları makul kabul ederek konuyu okul üzerine odaklarsak, uygun bir okul ortamında eğitim verilmezse bu çocuklar devletinin başına bir problem olarak çıkabilir ya da yetenek ve beceri düzeyleri azalmış, özünde lider ruhlu olmasına rağmen özgüvenini yitirmiş, ürkek, kendisini toplumdan soyutlamış ya da soyutlatılmış bir birey olarak da karşımıza gelebilir. Tabi ki bu söylediklerimiz telaşa neden olmamalıdır. Her özel eğitim almayan çocuk bu duruma gelecek diye bir şey yok; ama bu şekilde sonuçlanması ya da sonuçlanmaması öncelikle anne babanın tutum ve yaklaşımlarıyla şekillenir.
Üstün zekâlı çocukların eğitiminde en büyük farklılıklar neler?
Akran zenginliği, zihinsel doygunluk ve beceri odaklı eğitim. Öncelikle akran zenginliğinin sağlanması, bunun bir iki ana nedeni; bireyin yetişmesi sadece zihinsel bir durum değil hatta daha birey sosyal bir varlık olduğundan duygusal ve sosyal gelişim yaşamda mutlu olmak için daha büyük bir mesele. Üstün zekâlı çocukların bazıları yaşadıkları deneyimler sonucu kendisini toplumdan üstte görüp zarar verici bir özgüvene sahip olabiliyorlar ya da toplumdan farklı olduklarını düşünüp kendilerinde kusur var zannediyorlar. Eğer doğru şekilde bu özel çocuklar bir araya getirilirse daha sağlıklı bir duygusal ve sosyal gelişim sağlanabilir. Zihinsel doygunluk ve beceri odaklı eğitim ise üstün zekâlılığın eğitime aktarımında en önemli faktördür.
ÜSTÜN ÇOCUKLARA ÖZEL İMTİYAZLAR TANIMAMALIYIZ
Bu çocukların okulda aldıkları eğitim yeterli mi yoksa ailelerin de dikkat etmesi gereken belli maddeler var mı?
Üstün çocuklara üstünlüklerinden dolayı özel imtiyazlar tanımamalıyız. Yeterli değildir ancak ilerleme kaydeden çalışmaları son zamanlarda görmekteyiz. Eğitim maalesef öğretimle karıştırıldığı için problemler peşi sıra gelir.
Anne babaların yapması gereken en önemli şey onların diğerlerinden farklı olmadığını sadece belirli özelliklerinin daha fazla geliştiğini kabul etmektir. Normal çocukların sergilemiş olduğu her davranışı üstün çocukların da gösterebileceğini asla unutmamalıyız. Onların ihtiyaçlarını karşılayabilecek ortamlar oluşturarak mutlaka profesyonel bir yardım almalıyız. Çocuğumuza dengeli bir yaşam alanı oluşturarak onu bütün yönlerden gelişebileceği etkinliklere dâhil etmeliyiz. Üstün çocukların en önemli özelliklerinden biri de meraktır. Bazen yetişkinler çocuklarının sorularını yanıtlamakta zorlanabilirler. Böyle durumlarda çocuğa karşı tepkisiz kalmak yerine, çocuklarının gereksinimini karşılayacak başka çözüm yolları bulmalıdırlar. Örneğin, kitaplardan, ansiklopedilerden ve uzman kişilerden faydalanmak gibi. Çocuklarımıza tutarlı bir disiplin uygulamalıyız.
Üst Kategori: ROOT Kategori: EĞİTİM Dosyası
Üstünlerin eğitimlerindeki büyük farklılıklardan birinin de müfredatın onların ihtiyaçlarınca zenginleştirilmesi gerekliliği olduğunu söyleyen TÜZDER Genel Müdürü Tunahan Coşkun, “Normal gelişim düzeyi itibari ile hazırlanmış olan müfredatlar bu çocuklar için genel olarak yüzeysel ve yetersiz kalır, eğitimciler tarafından müfredatın içi detay ve ayrıntı bilgilerle, başka yaklaşımlarla zenginleştirilmelidir” diyor.
Öncelikle TÜZDER hakkında bilgi alabilir miyiz? Kurulduğunuz günden bugüne hangi çalışmalara imza attınız?
2008 yılında faaliyetlerine başlayan TÜZDER (Tüm Üstün Zekâlılar Derneği), üstün zekâlı ve üstün yetenekli çocukların tespit edilerek okul öncesi dönemden başlayıp yükseköğretim sonuna kadar aile, toplum ve eğitim ortamlarında desteklenmesini, geliştirilmesini, eğitimlerinin zenginleştirilmesini, sosyo-kültürel etkinliklere katılımlarının sağlanmasını amaç edinmiş, Türkiye’nin eğitim alanında önde gelen sivil toplum örgütüdür.
İlhamını Enderun’dan ve Gulamhane’lerden alan TÜZDER, yetenek ve nitelikleriyle farklı olan çocuklarımıza farklı bir bakış açısı, farklı ve özgün bir eğitim ortamı sunma gayretindedir.
Kurulduğumuz günden beri üstün zekâlı çocuklarla ilgili birçok çalışmaya, farklı ve özgün projelere imza atan derneğimiz, ENDERUN ve Yüzümüzü Güldürecek 100 Çocuk Projesi ile 235 üstün zekâlı ve dahi çocuğa farklı oranlarda burslar sağlayarak onların gelişimlerine uygun eğitim almalarını sağlamıştır. Türkiye’de bir ilk olan Dahiler ve Üstün Zekâlılar Günü’nü tescilleyerek bu çocuklarla ilgili bir farkındalık günü oluşturmuş ve ilk yıl Yıldız Teknik Üniversitesi ile bu yıl İstanbul Teknik Üniversitesi ile günün anlam ve önemi ile ilgili uluslararası etkinlikler düzenlemiştir. 2015 yılında ise program yine uluslararası camiadan farklı katılımcılar ile 28 Mart 2015 kutlanacaktır. TÜZDER kurulduğu günden beri tanılaması yapılan çocuklarla ilgili içinde aile eğitimleri, psikolog desteği ve 4-12 yaş arası katılımcı grupları ile TÜZDER Özel Atölye faaliyetlerine devam etmektedir. Yine TÜZDER olarak baştan beri hep söylediğimiz öğretmen eğitimi önemli faaliyetlerimizden bir tanesidir. Bu anlamda TÜZDER bünyesinde Zekâ ve Akıl Oyunları Eğitimi, Zihin Haritaları ve Hafıza Teknikleri Eğitimi, Anlayarak Hızlı Okuma Eğitimi gibi farklı başlık ve konularda 3 binden fazla öğretmenin eğitimini seçkin üniversitelerle yapmış olduğumuz protokoller ile devam ettirmekteyiz. Yine alanın önde gelen kurum ve kuruluşlarla projeler geliştirerek farkındalık oluşturma ve destek faaliyetlerine devam etmektedir.
ZEKANIN ÖLÇÜMÜ ÇOCUKTAN ÇOCUĞA DEĞİŞİR
Üstün zekâlı çocuklar nasıl anlaşılır? Bir çocuğun üstün zekâlı olup olmadığı kaç yaşından itibaren anlaşılabilir?
Bir Amerikalı eğitimci olan Joseph Renzulli, üstün zekâya en doğru tanımlardan birini getirmiştir. Şöyle ki; üstün bir bireyin, akranları arasında ‘genel yetenek’ (zekâ testleri), ‘üretkenlik’ (özgünlük ve esneklik), ‘motivasyon’ (sebat ve dikkati sürdürebilme) becerilerinde belirli bir ileriliğe sahip olması gerekir. Doğru bir sınıflama, bu üç özelliğin objektif bir değerlendirmesi sonucunda belirlenebilir.
Bir bireyin üstün zekâya sahip olup olmadığını belirlemek için yapılması gereken ilk şey, objektif bir zekâ testi uygulamasıdır. Zekâ testleri, test eğitimini tamamlamış psikologlar ve psikolojik danışmanlar tarafından uygulanabilir. Bu testler ülkemizde Stanford Binet, WISC-R ve CAS isimleriyle bilinir.
Zekânın ölçümü çocuktan çocuğa değişir. Esas olarak zekâ düzeyinin 2 yaşından itibaren ölçülmesi mümkündür. Fakat bunu doğru anlayabilmek için zekânın ölçümünü ve yorumunu sağlayan ölçeklerin yapısına bakmakta fayda vardır.
Anneler ve babalar çocukları biraz hızlı yürümeye, konuşmaya başladığında ya da akıllı telefonun kilidini açtığında ‘galiba üstün zekâlı’ diyerek tepki veriyor. Aileleri, çocuklarının üstün zekâlı olduğunu düşündürtmesi konusunda en çok ne yanıltıyor? Mesela hiperaktivite ile üstün zekâlı olmak arasında belli özellikler var mı?
Çocukların telefon ve bilgisayar kullanımındaki, kavrayış hızları, astronomi, bilimsel deneyler ve dinozorlara olan ilgi ve merakları, fazla ve ilginç sorular sormaları, sözcük kullanımındaki fonksiyonaliteleri, aşırı hareketlilikleri; aileleri, çocuklarının üstün olabileceği konusunda şüphelenmeye sevk edebiliyor. Fakat doğru bir saptama, ancak objektif bir zekâ testi ve eşliğinde, testöre verilecek doğru ve yansız bir anamnez (çocuğun ve ailenin geçmiş öyküsü) ile mümkün olur. Ancak bilinmelidir ki; yukarıdaki özelliklere sahip her çocuk üstündür anlamına gelmez. ‘Bizim çocuğumuz çok hareketli, yerinde durmuyor, sürekli araştırıyor.’ şeklinde ifadeye sahip ailelerin çocukları, bazen üstün tanısı da alabilir. Ancak burada ‘DEHB’ olarak bilinen, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğundan da şüphelenilmeli, test uygulamasının yanında, bir çocuk psikiyatristinin tetkiki de gerekli görülmelidir.
Üstün zekâlı çocukların eğitimi nasıl olmalı?
Üstünlerin eğitimlerindeki büyük farklılıklardan bir diğeri de müfredatın onların ihtiyaçlarınca zenginleştirilmesi gerekliliğidir. Normal gelişim düzeyi itibari ile hazırlanmış olan müfredatlar bu çocuklar için genel olarak yüzeysel ve yetersiz kalır, eğitimciler tarafından müfredatın içi detay ve ayrıntı bilgilerle, başka yaklaşımlarla zenginleştirilmelidir. Yine bununla beraber çocukların ilgi ve yeteneklerini geliştirmek adına eğitimi genel manada da zenginleştirebilmek gerekir ki bu çalışmalar günümüzde atölye çalışmaları ile anılmaya başlandı. Bu çalışmalarda çocuklar bilim-deney, astronomi ve uzay bilimi, sıra dışı düşünme, drama, görsel sanatlar, gastronomi, genetik, zekâ oyunları gibi farklı konularda çalışmalara devam ediyorlar.
ÜSTÜN ZEKALI ÇOCUĞA UYGUN EĞİTİM VERİLMEZSE PROBLEM OLUR
Bu çocukların eğitimleri uygun okullarda yapılmazsa sonuçları neler olur?
Uygun okul ifadesi ile aynı anda uygun öğretmen ifadesini de düşünmek durumundayız. Çünkü uygun okul (imkanlarıyla yeterli) ama uygun olmayan öğretmen olursa ya da evet uygun öğretmen ama uygun olmayan okul olursa, her iki durumda da ne yazık ki ciddi olumsuzluklar yaşanabilir. Konu eğitim ve bireyin başarısı olunca birçok değişken bir arada değerlendirilmek durumundadır. Yani çocuğun ailesi, okulu ve sosyal çevresi ile onun hayatında etkili olan insanları beraber düşünmek gerekir. Ama diğer durumları makul kabul ederek konuyu okul üzerine odaklarsak, uygun bir okul ortamında eğitim verilmezse bu çocuklar devletinin başına bir problem olarak çıkabilir ya da yetenek ve beceri düzeyleri azalmış, özünde lider ruhlu olmasına rağmen özgüvenini yitirmiş, ürkek, kendisini toplumdan soyutlamış ya da soyutlatılmış bir birey olarak da karşımıza gelebilir. Tabi ki bu söylediklerimiz telaşa neden olmamalıdır. Her özel eğitim almayan çocuk bu duruma gelecek diye bir şey yok; ama bu şekilde sonuçlanması ya da sonuçlanmaması öncelikle anne babanın tutum ve yaklaşımlarıyla şekillenir.
Üstün zekâlı çocukların eğitiminde en büyük farklılıklar neler?
Akran zenginliği, zihinsel doygunluk ve beceri odaklı eğitim. Öncelikle akran zenginliğinin sağlanması, bunun bir iki ana nedeni; bireyin yetişmesi sadece zihinsel bir durum değil hatta daha birey sosyal bir varlık olduğundan duygusal ve sosyal gelişim yaşamda mutlu olmak için daha büyük bir mesele. Üstün zekâlı çocukların bazıları yaşadıkları deneyimler sonucu kendisini toplumdan üstte görüp zarar verici bir özgüvene sahip olabiliyorlar ya da toplumdan farklı olduklarını düşünüp kendilerinde kusur var zannediyorlar. Eğer doğru şekilde bu özel çocuklar bir araya getirilirse daha sağlıklı bir duygusal ve sosyal gelişim sağlanabilir. Zihinsel doygunluk ve beceri odaklı eğitim ise üstün zekâlılığın eğitime aktarımında en önemli faktördür.
ÜSTÜN ÇOCUKLARA ÖZEL İMTİYAZLAR TANIMAMALIYIZ
Bu çocukların okulda aldıkları eğitim yeterli mi yoksa ailelerin de dikkat etmesi gereken belli maddeler var mı?
Üstün çocuklara üstünlüklerinden dolayı özel imtiyazlar tanımamalıyız. Yeterli değildir ancak ilerleme kaydeden çalışmaları son zamanlarda görmekteyiz. Eğitim maalesef öğretimle karıştırıldığı için problemler peşi sıra gelir.
Anne babaların yapması gereken en önemli şey onların diğerlerinden farklı olmadığını sadece belirli özelliklerinin daha fazla geliştiğini kabul etmektir. Normal çocukların sergilemiş olduğu her davranışı üstün çocukların da gösterebileceğini asla unutmamalıyız. Onların ihtiyaçlarını karşılayabilecek ortamlar oluşturarak mutlaka profesyonel bir yardım almalıyız. Çocuğumuza dengeli bir yaşam alanı oluşturarak onu bütün yönlerden gelişebileceği etkinliklere dâhil etmeliyiz. Üstün çocukların en önemli özelliklerinden biri de meraktır. Bazen yetişkinler çocuklarının sorularını yanıtlamakta zorlanabilirler. Böyle durumlarda çocuğa karşı tepkisiz kalmak yerine, çocuklarının gereksinimini karşılayacak başka çözüm yolları bulmalıdırlar. Örneğin, kitaplardan, ansiklopedilerden ve uzman kişilerden faydalanmak gibi. Çocuklarımıza tutarlı bir disiplin uygulamalıyız.
Son Güncelleme: Perşembe, 18 Aralık 2014 10:57
Gösterim: 23025
Doğanın ve çevrenin korunmasına özel bir önem veren Doğa Koleji, bu doğrultuda projeler üretiyor ve bu konuda yürütülen projelere destek vermekten kaçınmıyor.
Doğanın ve çevrenin korunmasına özel bir önem verdiklerini belirten Doğa Koleji Kurumsal İletişim Direktörü Esra Çabukcan, bu doğrultuda yürütülen projelere destek vermekten hiçbir zaman kaçınmadıklarını söylüyor. “Sosyal sorumluluk yaklaşımımızı eğitim felsefemizin bir parçası haline getirerek, yaşadığı dünyaya ve çevreye duyarlı bir nesil yetişmesi için çalışıyoruz” diyen Çabukcan, bu projeler sayesinde öğrencilerden, çalışanlara Doğa Koleji bünyesindeki herkesin enerji tasarrufu, ekolojik ayak izi, çevreye saygı ve geri dönüşüm gibi konularda oldukça duyarlı olduğunu vurguluyor.
Kurumsal sosyal sorumluluk projelerine ilişkin çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
Doğa Koleji olarak, kurulduğumuz günden bu yana çevre projelerinde, WWF-Türkiye, Greenpeace, Deniz Temiz TURMEPA, TEMA gibi Türkiye’nin ve dünyanın saygın kuruluşlarıyla işbirliği yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz. Doğaya karşı sorumluluğumuzu bilerek, sorumluluk sahibi nesiller yetiştirmek amacıyla WWF-Türkiye ile işbirliğimizi, çok kapsamlı bir proje ile sürdürdük. Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin verilerine göre Türkiye’de küresel ölçekte tehlike altındaki türlerin sayısı 134. Geçen sene bu sayı 179’a ulaştı. Son 30-40 yılda, Türkiye’deki pek çok doğal yaşam alanı, geri dönülemez biçimde tahrip edildi. Ayrıca, yaşanabilir bir dünya için alınması gereken önlemlere destek olma amacıyla elimizi biz de taşın altına koyduk.
Doğa Koleji olarak son 2 yıldır WWF-Türkiye’nin nesli tehlike altındaki türlerin korunması için yürüttüğü Türkiye’nin Canı Kampanyası’nda WWF Türkiye’nin yanında yer aldık. Avrupa’nın Devleri; Akkuyruklu Kartal ve Kuğular, Ağaçbaşı Turbalıkları, Muş’taki Toy ve Telli Turnalar, Aydın’daki Tepeli Pelikanları koruma altına almak için çalışmalar gerçekleştirdik.
WWF Türkiye’nin her yıl 21 Mart tarihinde gerçekleştirdiği Dünya Saati projesine de tüm kampüslerimizde 1 saat boyunca tüm ışıkları kapatarak destek verdik. Bu yıl ise sokak hayvanları yararına düzenlediğimiz “Gözümüz Yollarda Kaldı” kurumsal sosyal sorumluluk projemizi HAÇİKO ile birlikte yürütüyoruz. Doğa Koleji olarak bu projeyi 2014 yılı itibariyle başlatmış bulunuyoruz. Şu an için kurumsal olarak 1 TON MAMA desteğini HAÇİKO (Hayvanları Çaresizlikten ve İlgisizlikten Koruma) Derneği’ne sunduk. Mamalar, Türkiye’de en çok ihtiyacı olan 5 farklı bölgedeki hayvan bakım evlerine dağıtıldı. (Kars, Ardahan, Eskişehir, İstanbul, Sakarya) Kış ayları boyunca Doğa Koleji olarak öğrencilerimizle barınak ziyaretleri gerçekleştirdik. Öğrencilerimiz, soğuk havalarda sokaktaki canlar için mama, polar, su desteğinde bulundu. Takipçilerimizin milyonları aştığı sosyal medya hesaplarımızdan sokaktaki canlar için kamuoyunda farkındalık yarattık. Ünlü isimlerin kamera karşısına geçtiği sokaktaki canları koruma, kollama, sahiplenme ve iyi davranmaya teşvik edecek, Doğa Koleji’nin sponsor olduğu kamu spotu çekildi. Mayıs ayı içerisinde Doğa Koleji öğrencileri hayvan bakım evlerini yeniledi. Türkiye’nin dört bir yanında ihtiyacı olan barınaklardaki yaşam alanları elden geçirildi. Boya ve tamir işleri yapıldı. Bütün bir yıl boyunca hayvan bakım evlerine mama, temel ihtiyaç, ilaç yardımları yapılmaya devam edecek.
Ayrıca Doğa Konseptli Eğitim Modeli ile çevre konusunda gelecek nesillere çevre bilincini aşılamak misyonuyla hareket eden ediyoruz. Her yıl 22 Mart Dünya Su Günü’nü birbirinden renkli etkinliklerin yer aldığı büyük bir organizasyonla kutluyoruz.
Dünya’nın en büyük çevre sorunlarından olan “Susuzluk” a karşı bilinçlendirme ve kamuoyu oluşturmak adına Doğa Koleji’nin Türkiye genelindeki tüm kampüslerindeki öğrencilerimizin katıldığı çok etkili bir aktivite düzenliyoruz.
Doğa Koleji’nde sosyal sorumluluk projelerine nasıl karar veriliyor ve hangi süreçler işletiliyor?
Topluma olan sorumluluğumuzu kurulduğumuz günden bu yana; eğitim, kültür – sanat, spor gibi farklı alanlarda desteklediğimiz projeler ile yerine getirmekteyiz. Doğa Koleji’nin çevreye olan yaklaşımı kurumsal bir stratejiye sadık kalıyor. Doğanın ve çevrenin korunmasına özel bir önem veren Doğa Koleji, bu doğrultuda yürütülen projelere destek vermekten hiçbir zaman kaçınmadı. Bazı projeler, öğrencilerimizin ya da öğretmenlerimiz aracılığıyla bize ulaşan hayata geçirdiğimiz, bazıları ise Türkiye genelinde yürütülen ve bizim de dâhil olduğumuz sosyal sorumluluk projeleridir. Doğa Koleji olarak paydaşlarımızın beklentilerini tüm iş yapış süreçlerimize yansıttığımız gibi desteklediğimiz sosyal sorumluluk ve sponsorluk projelerimizi de bu beklentiler doğrultusunda oluşturuyoruz.
YAŞADIĞI DÜNYAYA VE ÇEVREYE DUYARLI BİR NESİL YETİŞMESİ İÇİN ÇALIŞIYORUZ
Gerçekleştirdiğiniz projelerde öğrenciler nasıl yer alıyor? Sosyal sorumluluk projelerinin çocuklara etkileri hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Öğrencilerimizi ve velilerimizi sosyal ve çevresel duyarlılığa dâhil eden bir yaklaşıma sahibiz. Sosyal sorumluluk yaklaşımımızı eğitim felsefemizin bir parçası haline getirerek, yaşadığı dünyaya ve çevreye duyarlı bir nesil yetişmesi için çalışıyoruz. Bu projeler sayesinde öğrencilerimizden, çalışanlarımıza Doğa Koleji bünyesindeki herkes enerji tasarrufu, ekolojik ayak izi, çevreye saygı ve geri dönüşüm gibi konularda oldukça duyarlı. Öğrencilerimiz özellikle kendileri projeler geliştirerek bize neler yapabileceğimiz konusunda danışıyorlar. Bu bizi, hem mutlu ediyor, hem de gururlandırıyor. Demek ki doğru şeyler yapmışız ve öğrencilerimiz böyle bir vizyon kazanmış diye düşünüyoruz.
Öğrencilerinizi sosyal sorumluluk projelerine teşvik etmek ve farkındalık yaratmak için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Biliyorsunuz bizim Doğa Konseptli bir eğitim modelimiz var. Bu model ile öğrencilerimiz ekoloji dersinde tohum ekip, onun gelişip sebze – meyveye dönüşmesine tanıklık ediyorlar. Bu süreç içerisinde de ektikleri tohumun nasıl bitki olduğunu, hangi coğrafya da yetiştiğini, insan sağlığına önemini öğreniyorlar. Ürün yetiştirmenin tadına varırken, doğanın ne kadar büyük bir nimet olduğunun da farkına varıyorlar. Öğrencilerimiz ürün yetiştirmenin yanı sıra artıkları değerlendirmeyi de ihmal etmiyorlar. Yemeklerden arta kalan atıkları toplayıp “Kırmızı Kaliforniya Solucanı Projesi” ile bu türdeki solucanları besleyerek çoğaltıyor ve onlardan elde edilen organik gübre ile de organik tarıma katkı sağlıyorlar. Böylelikle en ufak canlının bile hayatta önemli bir görevi olduğunu kavrıyor. Bu anlayış şekliyle doğanın kendi ekolojik sistemine de katkı sağlayan öğrenciler bir de yürüttüğümüz sosyal sorumluluk projelerinde bizzat görev alarak, sosyal sorumluluk projelerinin ne kadar önemli olduğunu öğreniyorlar. Bu şekilde yetişen nesillerin doğaya saygı duymaması, çevre bilincini hissetmemesi, tüm insanlığa karşı sorumlu olmaması zaten düşünülemez.
DOĞA KOLEJİ’NDEN SOKAK HAYVANLARI İÇİN ANLAMLI PROJE
Daha önce HAÇİKO ile Türkiye’nin farklı bölgelerindeki barınaklara 1 TON mama yardımı yapan Doğa Koleji şimdi de sokaktaki canlar için kamu spotuna imza attı.
Ömür Gedik'in kurucusu ve başkanı olduğu HAÇİKO Derneği, Doğa Koleji ile birlikte toplumu sokak hayvanları konusunda bilinçlendirmek amacıyla geçtiğimiz hafta sonu bir kamu spotu çektiler. Sokaktaki canlar için farkındalık yaratacak bu duygusal kısa film için ünlü isimler kamera karşısına geçti.
Anlamlı projenin yönetmenliğini Çakallarla Dans serisi, Aşk Geliyorum Demez, Aşk Tutulması, Arkadaşım Max gibi filmlerin yönetmeni Murat Şeker gönüllü olarak yaptı.
Ekranların gözde yakışıklı oyuncusu Barış Kılıç ve sevilen güzel oyuncu İnci Türkay da projede gönüllü olarak yer aldılar.
Ayrıca Yetenek Sizsiniz yarışmasının birincisi olan Akıllı Köpek Max ve sokak köpeği "Kızım" da kamu spotunda rol aldı.
Kamu spotu kapsamında; sokaklarda yaşam savaşı veren sokak hayvanlarına dikkat çekip, sokaklarda barınacak yerlerinin olmadığı ve yaşamlarını ufak dokunuşlarla değiştirilebileceği anlatılıp, farkındalık yaratmak amaçlanıyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: EĞİTİM Dosyası
Doğanın ve çevrenin korunmasına özel bir önem veren Doğa Koleji, bu doğrultuda projeler üretiyor ve bu konuda yürütülen projelere destek vermekten kaçınmıyor.
Doğanın ve çevrenin korunmasına özel bir önem verdiklerini belirten Doğa Koleji Kurumsal İletişim Direktörü Esra Çabukcan, bu doğrultuda yürütülen projelere destek vermekten hiçbir zaman kaçınmadıklarını söylüyor. “Sosyal sorumluluk yaklaşımımızı eğitim felsefemizin bir parçası haline getirerek, yaşadığı dünyaya ve çevreye duyarlı bir nesil yetişmesi için çalışıyoruz” diyen Çabukcan, bu projeler sayesinde öğrencilerden, çalışanlara Doğa Koleji bünyesindeki herkesin enerji tasarrufu, ekolojik ayak izi, çevreye saygı ve geri dönüşüm gibi konularda oldukça duyarlı olduğunu vurguluyor.
Kurumsal sosyal sorumluluk projelerine ilişkin çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
Doğa Koleji olarak, kurulduğumuz günden bu yana çevre projelerinde, WWF-Türkiye, Greenpeace, Deniz Temiz TURMEPA, TEMA gibi Türkiye’nin ve dünyanın saygın kuruluşlarıyla işbirliği yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz. Doğaya karşı sorumluluğumuzu bilerek, sorumluluk sahibi nesiller yetiştirmek amacıyla WWF-Türkiye ile işbirliğimizi, çok kapsamlı bir proje ile sürdürdük. Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin verilerine göre Türkiye’de küresel ölçekte tehlike altındaki türlerin sayısı 134. Geçen sene bu sayı 179’a ulaştı. Son 30-40 yılda, Türkiye’deki pek çok doğal yaşam alanı, geri dönülemez biçimde tahrip edildi. Ayrıca, yaşanabilir bir dünya için alınması gereken önlemlere destek olma amacıyla elimizi biz de taşın altına koyduk.
Doğa Koleji olarak son 2 yıldır WWF-Türkiye’nin nesli tehlike altındaki türlerin korunması için yürüttüğü Türkiye’nin Canı Kampanyası’nda WWF Türkiye’nin yanında yer aldık. Avrupa’nın Devleri; Akkuyruklu Kartal ve Kuğular, Ağaçbaşı Turbalıkları, Muş’taki Toy ve Telli Turnalar, Aydın’daki Tepeli Pelikanları koruma altına almak için çalışmalar gerçekleştirdik.
WWF Türkiye’nin her yıl 21 Mart tarihinde gerçekleştirdiği Dünya Saati projesine de tüm kampüslerimizde 1 saat boyunca tüm ışıkları kapatarak destek verdik. Bu yıl ise sokak hayvanları yararına düzenlediğimiz “Gözümüz Yollarda Kaldı” kurumsal sosyal sorumluluk projemizi HAÇİKO ile birlikte yürütüyoruz. Doğa Koleji olarak bu projeyi 2014 yılı itibariyle başlatmış bulunuyoruz. Şu an için kurumsal olarak 1 TON MAMA desteğini HAÇİKO (Hayvanları Çaresizlikten ve İlgisizlikten Koruma) Derneği’ne sunduk. Mamalar, Türkiye’de en çok ihtiyacı olan 5 farklı bölgedeki hayvan bakım evlerine dağıtıldı. (Kars, Ardahan, Eskişehir, İstanbul, Sakarya) Kış ayları boyunca Doğa Koleji olarak öğrencilerimizle barınak ziyaretleri gerçekleştirdik. Öğrencilerimiz, soğuk havalarda sokaktaki canlar için mama, polar, su desteğinde bulundu. Takipçilerimizin milyonları aştığı sosyal medya hesaplarımızdan sokaktaki canlar için kamuoyunda farkındalık yarattık. Ünlü isimlerin kamera karşısına geçtiği sokaktaki canları koruma, kollama, sahiplenme ve iyi davranmaya teşvik edecek, Doğa Koleji’nin sponsor olduğu kamu spotu çekildi. Mayıs ayı içerisinde Doğa Koleji öğrencileri hayvan bakım evlerini yeniledi. Türkiye’nin dört bir yanında ihtiyacı olan barınaklardaki yaşam alanları elden geçirildi. Boya ve tamir işleri yapıldı. Bütün bir yıl boyunca hayvan bakım evlerine mama, temel ihtiyaç, ilaç yardımları yapılmaya devam edecek.
Ayrıca Doğa Konseptli Eğitim Modeli ile çevre konusunda gelecek nesillere çevre bilincini aşılamak misyonuyla hareket eden ediyoruz. Her yıl 22 Mart Dünya Su Günü’nü birbirinden renkli etkinliklerin yer aldığı büyük bir organizasyonla kutluyoruz.
Dünya’nın en büyük çevre sorunlarından olan “Susuzluk” a karşı bilinçlendirme ve kamuoyu oluşturmak adına Doğa Koleji’nin Türkiye genelindeki tüm kampüslerindeki öğrencilerimizin katıldığı çok etkili bir aktivite düzenliyoruz.
Doğa Koleji’nde sosyal sorumluluk projelerine nasıl karar veriliyor ve hangi süreçler işletiliyor?
Topluma olan sorumluluğumuzu kurulduğumuz günden bu yana; eğitim, kültür – sanat, spor gibi farklı alanlarda desteklediğimiz projeler ile yerine getirmekteyiz. Doğa Koleji’nin çevreye olan yaklaşımı kurumsal bir stratejiye sadık kalıyor. Doğanın ve çevrenin korunmasına özel bir önem veren Doğa Koleji, bu doğrultuda yürütülen projelere destek vermekten hiçbir zaman kaçınmadı. Bazı projeler, öğrencilerimizin ya da öğretmenlerimiz aracılığıyla bize ulaşan hayata geçirdiğimiz, bazıları ise Türkiye genelinde yürütülen ve bizim de dâhil olduğumuz sosyal sorumluluk projeleridir. Doğa Koleji olarak paydaşlarımızın beklentilerini tüm iş yapış süreçlerimize yansıttığımız gibi desteklediğimiz sosyal sorumluluk ve sponsorluk projelerimizi de bu beklentiler doğrultusunda oluşturuyoruz.
YAŞADIĞI DÜNYAYA VE ÇEVREYE DUYARLI BİR NESİL YETİŞMESİ İÇİN ÇALIŞIYORUZ
Gerçekleştirdiğiniz projelerde öğrenciler nasıl yer alıyor? Sosyal sorumluluk projelerinin çocuklara etkileri hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Öğrencilerimizi ve velilerimizi sosyal ve çevresel duyarlılığa dâhil eden bir yaklaşıma sahibiz. Sosyal sorumluluk yaklaşımımızı eğitim felsefemizin bir parçası haline getirerek, yaşadığı dünyaya ve çevreye duyarlı bir nesil yetişmesi için çalışıyoruz. Bu projeler sayesinde öğrencilerimizden, çalışanlarımıza Doğa Koleji bünyesindeki herkes enerji tasarrufu, ekolojik ayak izi, çevreye saygı ve geri dönüşüm gibi konularda oldukça duyarlı. Öğrencilerimiz özellikle kendileri projeler geliştirerek bize neler yapabileceğimiz konusunda danışıyorlar. Bu bizi, hem mutlu ediyor, hem de gururlandırıyor. Demek ki doğru şeyler yapmışız ve öğrencilerimiz böyle bir vizyon kazanmış diye düşünüyoruz.
Öğrencilerinizi sosyal sorumluluk projelerine teşvik etmek ve farkındalık yaratmak için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Biliyorsunuz bizim Doğa Konseptli bir eğitim modelimiz var. Bu model ile öğrencilerimiz ekoloji dersinde tohum ekip, onun gelişip sebze – meyveye dönüşmesine tanıklık ediyorlar. Bu süreç içerisinde de ektikleri tohumun nasıl bitki olduğunu, hangi coğrafya da yetiştiğini, insan sağlığına önemini öğreniyorlar. Ürün yetiştirmenin tadına varırken, doğanın ne kadar büyük bir nimet olduğunun da farkına varıyorlar. Öğrencilerimiz ürün yetiştirmenin yanı sıra artıkları değerlendirmeyi de ihmal etmiyorlar. Yemeklerden arta kalan atıkları toplayıp “Kırmızı Kaliforniya Solucanı Projesi” ile bu türdeki solucanları besleyerek çoğaltıyor ve onlardan elde edilen organik gübre ile de organik tarıma katkı sağlıyorlar. Böylelikle en ufak canlının bile hayatta önemli bir görevi olduğunu kavrıyor. Bu anlayış şekliyle doğanın kendi ekolojik sistemine de katkı sağlayan öğrenciler bir de yürüttüğümüz sosyal sorumluluk projelerinde bizzat görev alarak, sosyal sorumluluk projelerinin ne kadar önemli olduğunu öğreniyorlar. Bu şekilde yetişen nesillerin doğaya saygı duymaması, çevre bilincini hissetmemesi, tüm insanlığa karşı sorumlu olmaması zaten düşünülemez.
DOĞA KOLEJİ’NDEN SOKAK HAYVANLARI İÇİN ANLAMLI PROJE
Daha önce HAÇİKO ile Türkiye’nin farklı bölgelerindeki barınaklara 1 TON mama yardımı yapan Doğa Koleji şimdi de sokaktaki canlar için kamu spotuna imza attı.
Ömür Gedik'in kurucusu ve başkanı olduğu HAÇİKO Derneği, Doğa Koleji ile birlikte toplumu sokak hayvanları konusunda bilinçlendirmek amacıyla geçtiğimiz hafta sonu bir kamu spotu çektiler. Sokaktaki canlar için farkındalık yaratacak bu duygusal kısa film için ünlü isimler kamera karşısına geçti.
Anlamlı projenin yönetmenliğini Çakallarla Dans serisi, Aşk Geliyorum Demez, Aşk Tutulması, Arkadaşım Max gibi filmlerin yönetmeni Murat Şeker gönüllü olarak yaptı.
Ekranların gözde yakışıklı oyuncusu Barış Kılıç ve sevilen güzel oyuncu İnci Türkay da projede gönüllü olarak yer aldılar.
Ayrıca Yetenek Sizsiniz yarışmasının birincisi olan Akıllı Köpek Max ve sokak köpeği "Kızım" da kamu spotunda rol aldı.
Kamu spotu kapsamında; sokaklarda yaşam savaşı veren sokak hayvanlarına dikkat çekip, sokaklarda barınacak yerlerinin olmadığı ve yaşamlarını ufak dokunuşlarla değiştirilebileceği anlatılıp, farkındalık yaratmak amaçlanıyor.
Son Güncelleme: Salı, 16 Haziran 2015 11:31
Gösterim: 8517
Kökleri derinde bir eğitim çınarı: Vefa Lisesi
Adını bulunduğu Vefa semtinden alan, Mekteb-i Mülkiye'ye şimdiki adıyla Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne öğrenci yetiştirmek amacıyla 1872 yılında kurulan Vefa Lisesi, geçmişten günümüze öyle öğrenciler yetiştirdi ki o isimlerin her biri kendi alanında büyük başarılara imza attı. İşte Vefa Lisesi'nin vefalı öğrencileri....
Vefa Lisesi, 1872 yılında Mekteb-i Mülkiye’nin bünyesinde Cağaloğlu’ndaki bugün Eminönü Halk Eğitim Merkezi olarak kullanılan binada “Der-saadet İdadi-i Mülkiye-i Şahane” adıyla öğretime başlıyor. Okulun kurulma amacı Mekteb-i Mülkiye'ye yani Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne öğrenci yetiştirmek. Daha sonra 1873 yılında ilk sivil lise olan Darül Maarif İdadisi ile 1877 yılında birleşerek Mekteb-i Mülkiye İdadisi adını alıyor. Bir müddet sonra idadiler, Osmanlı Devleti coğrafyasına yayılınca, her biri bulundukları ilin adıyla anılmaya başlıyor. Bunun üzerine, Mektebi Mülkiye İdadisi’nin adı, Dersaadet İdadi-i Mülki-i Şahanesi’ne dönüşüyor. 1894 tarihinde Maarif Nezaretince 4400 Osmanlı altınına satın alınarak, bugün eğitim-öğretim faaliyetini sürdürdüğü Vefa semtindeki Sadrazam Şirvenizade Mütercim Rüştü Paşa Konağı’na taşınan okul, buraya taşındıktan bir müddet sonra adı değişiyor ve Vefa İdadi-i Mülk-i Şahanesi oluyor. Okul 1911 yılında ise bazı idadilerle birlikte Vefa Mekteb-i Sultanisi adını alıyor.
Cumhuriyet’in ilanından sonra 1924’te bütün sultanilerin ve idadilerin adı liseye dönüştürülünce okulun adı, Vefa Erkek Lisesi oluyor. Bu arada uzun süren savaşlarda genç nüfusun azalması sonucu bazı liseler gibi Vefa Erkek Lisesi de 1925 yılında ortaokula dönüştürülmüş ve Kadırga’daki Eczacılık Okulu binasına taşınarak Vefa Orta Mektebi adını almış. Bu duruma üzülen Vefalılar, 1933 yılında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Vefa mezunu Kemal Gedeleç’in de katkılarıyla okullarının Vefa’daki eski mekanında Vefa Lisesi olarak öğretimine devamını sağlamışlar.
Anadolu Liselerinin yaygınlaşması üzerine Vefa Lisesi de, 1989-1990 öğretim yılında statü değişikliği yaparak Vefa Anadolu Lisesi adını almış. Okulun adı daha sonra mezunlarının, kuruluşlarının ve öğretmenler kurulunun isteğinin Bakanlıkça uygun görülmesi üzerine 2001-2002 öğretim yılında tarihi adı olan Vefa Lisesi’ne dönüştürülmüş.
2005-2006 öğretim yılında Anadolu liselerinin dört yıl süreli okullar haline gelmesi üzerine okulun yabancı dil ağırlıklı eğitiminin aksayacağı düşüncesiyle okul statüsünün (Hazırlık+4 yıl) toplam beş yıl öğretim süreli Anadolu Lisesi olma girişimi bakanlıkça kabul görmüş ve okul 2006-2007 öğretim yılından itibaren bu statüye kavuşmuş. Şu an da 1+4 sistemiyle eğitim yapan beş yıllık bir eğitim kurumu...
MARŞLAR SÖYLEYEREK BÜTÜN OKUL SAVAŞA GİDİYOR
1912’de Balkan Savaşı patlak vermiş, düşman Çatalca’ya kadar ilerlemiş, İstanbul’dan göçler başlamış ve başşehri kaybetmek dahi an meselesi olmuştu. Beliren bu vahim durum üzerine Vefa Sultanisi öğrencileri, bir toplantı düzenleyerek maarif yetkililerine gönüllü olarak vatan hizmetine katılmak istediklerini bildirmişler. Bu karara öğretmenlerde katılmış ve okulda eli silah tutan herkes gönüllü olarak cepheye gitmiş. 1915-1916 eğitim döneminde öğrenciler ve öğretmenler, asker üniforması giyerek ve okulun bahçesinde toplanıp marşlar söyleyerek Şehzadebaşı’na çıkmışlardı. Meydanda toplanan İstanbullular, henüz oyun çağında olan bu çocukların, cepheye koşma konusunda gözlerindeki azim ve kararlığı izliyorlardı. Vefalılar coşkun alkışlarla ve dualarla savaşa uğurlanmışlar ve tabii yine gidenlerin çoğunda görüldüğü üzere bunlar da geri dönememişlerdi.
VEFA’DA EĞİTİMİN TEMELİNİ BİLİM, SEVGİ VE HOŞGÖRÜ OLUŞTURUYOR
Vefa Lisesi’nde yatılı öğrenci olarak okuduğunu, mezun olduktan sonra da okulla ilişkisini koparmadığını söyleyen Vefalılar Derneği Başkanı İsmail Hakkı Baliç, “Vefa Lisesi’nde öğrenciliğim bittikten sonra “etüt ağabeyliği” yaptım. Üniversiteyi bitirene kadar devam ettim etüt ağabeyliği yapmaya. Üniversite sonrası da liseyle bağım kopmadı, hizmetlerime devam ediyorum. Mezunlar Derneği ve Vefa Lisesi Eğitim Vakfı Olarak, eğitim seviyesinin yükselmesi amacıyla öğrencilerimize burs sağlıyoruz, okulun ekipman ihtiyacını gideriyoruz. Şu an da Vefa Lisesi, her anlamda eğitime hazır vaziyette… Özel okul seviyesine yakın fiziki imkanlara sahip. Tabii ki sadece fiziki imkanlar yeterli olmuyor. Eğitimin yükselmesi için kaliteli öğretmenleri de elde tutmak lazım” dedi.
Vefa Lisesi’nde kendi döneminde verilen eğitimle şimdiki eğitimi de kıyaslayan İsmail Hakkı Baliç, kendi okuduğu yıllarda tam gün eğitim yapıldığını ve dersler bittikten sonra da öğrencilerin etüt çalışmalarına katılabildiğini ifade etti. Ayrıca öğrencilerin sosyal faaliyetlere daha fazla zaman ayırabildiğini belirten Baliç, “Bizim zamanımızda yarış atı gibi sınav kazanmak için koşturmuyordu öğrenciler. Sinema, tiyatro gibi etkinliklere daha fazla gidiyorlardı. Mesela biz, öğrencilik dönemizde bando ve birtakım enstrümanlarımızı alır, Vefaspor’un maçını izlemeye giderdik” diye konuştu.
İsmail Hakkı Baliç, Vefa Lisesi’nde bilim, sevgi ve hoşgörünün hep beraber olduğu ve onların birlikte yoğrulduğu bir sistemle öğrencilerin yetiştirildiğini ifade ederek, lisenin eğitimde benimsediği temel ilkeleri şöyle sıralıyor: “İnsana ve öğrenciye öncelik vermek, yükseköğretimde gerekli temel becerileri kazandırmak, ulusun mutluluğunun bireysel mutluluğun üstünde olduğunu benimsetmek, Atatürkçü düşünce sistemini ve demokratik yaşamı özümsetmek, “bilim, sevgi ve hoşgörü” yü hayat felsefesi olarak öğretmek, katılımcı ve paylaşımcı takım ruhunu yerleştirmek, özgür ve bilimsel düşünceyi ön plana çıkartmak, öğrenmeyi öğretmek ve bilgiyi kullandırtmak, kalite ve verimliliği yaşamın amacı haline getirmek.”
VEFA MARŞI
Biz Vefa Lisesi öğrencileri
Bilgi ordusunun gönüllü eri
Kalbi sevgi dolu, fikri ileri
Aydınlatacağız yurtta her yeri
Senin için ilim, irfan, şeref, şan
Senin için her şey, ey güzel vatan
Kalbimizde bu hür, mukaddes toprak
Elimizde ecdat, ruhu al bayrak
Nesil nesil, alev alev yanarak
Vefalılar sana geliyorlar bak
Senin için ilim, irfan, şeref, şan
Senin için her şey, ey güzel vatan
Vefa Marşı, 1953 yılında okulun edebiyat öğretmeni merhume Behice Kaplan tarafından yazılmış, okulun müzik öğretmeni merhum Şahap Öktem tarafından bestelenmiştir.
VEFALI MEZUNLARDAN BİR DEMET
Ülkemizin en eski okullarından birisi olan ve Türkiye'de ilk Türkçe eğitim yapan lise olma özelliğini taşıyan Vefa Lisesi’nden pek çok ünlü ve önemli isim mezun oldu. İşte bu isimlerden bazıları:
AKADEMİSYENLER
Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal
Prof. Dr. Toktamış Ateş
Prof. Dr. Sabahattin Zaim
Ordinaryüs Prof. Dr. Süheyl Ünver
Ord. Prof. Naci Bengisu
Prof. Dr. Sezai Bedrettin Tümay
EĞİTİM VE FİKİR ADAMLARI
Hasan Ali Yücel
Dr. Abdülhak Adnan Adıvar
Dr.Rüstem Eyüboğlu
Nurullah Dal
İsmail Hakkı Baltacıoğlu
Prof. Dr. Oktar Türel
EDEBİYATÇILAR
Mehmet Akif Ersoy
Yahya Kemal Beyatlı
Peyami Safa
Yusuf Ziya Ortaç
Faruk Nafız Çamlıbel
Ahmet Şuayb
SANATÇILAR
Gazanfer Özcan
Kemal Sunal
Şener Şen
Müjdat Gezen
Erol Büyükburç
Elif Naci
BASIN-YAYIN MENSUPLARI
Uğur Dündar
Bülent Özveren
Ahmet Altan
Sadettin Teksoy
İslam Çupi
Orhan Ertanhan
POLİTİKACILAR
Şemseddin Günaltay
Mustafa Abdülhalik Renda
Ord. Prof. Abdülhak Kemal Yörük
Hasan Basri Aktan
İŞ ADAMLARI
Vefa Küçük
Nejat Ekrem Basmacı
Dr. Vasıf Topçu
Yusuf Öztiryaki
HEKİMLER
Salim Ahmet Çalışkan
Mustafa Kemal Gavuzoğlu
Talha Yücel
Mehmet Ali Kavcar
Sedat Ongun
Necdet Ejder
“1876 yılından bu yana Vefa semtinde meşhur Vefa Bozası'nı üreten Vefa Bozacısı, Vefa Lisesi'nin oldukça yakınında bulunmaktadır. Vefa Lisesi mezunları da, öğrencilik dönemlerini anmak için okullarında toplanmak üzere belirledikleri geleneksel mezunlar gününe Boza Günü adını vermişlerdir. Boza Günü'nde ziyaretçilere Vefa Bozası ikram edilir. Boza Günü, her Mayıs ayının ilk pazar günü düzenlenir.”
Üst Kategori: ROOT Kategori: EĞİTİM Dosyası
Kökleri derinde bir eğitim çınarı: Vefa Lisesi
Adını bulunduğu Vefa semtinden alan, Mekteb-i Mülkiye'ye şimdiki adıyla Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne öğrenci yetiştirmek amacıyla 1872 yılında kurulan Vefa Lisesi, geçmişten günümüze öyle öğrenciler yetiştirdi ki o isimlerin her biri kendi alanında büyük başarılara imza attı. İşte Vefa Lisesi'nin vefalı öğrencileri....
Vefa Lisesi, 1872 yılında Mekteb-i Mülkiye’nin bünyesinde Cağaloğlu’ndaki bugün Eminönü Halk Eğitim Merkezi olarak kullanılan binada “Der-saadet İdadi-i Mülkiye-i Şahane” adıyla öğretime başlıyor. Okulun kurulma amacı Mekteb-i Mülkiye'ye yani Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne öğrenci yetiştirmek. Daha sonra 1873 yılında ilk sivil lise olan Darül Maarif İdadisi ile 1877 yılında birleşerek Mekteb-i Mülkiye İdadisi adını alıyor. Bir müddet sonra idadiler, Osmanlı Devleti coğrafyasına yayılınca, her biri bulundukları ilin adıyla anılmaya başlıyor. Bunun üzerine, Mektebi Mülkiye İdadisi’nin adı, Dersaadet İdadi-i Mülki-i Şahanesi’ne dönüşüyor. 1894 tarihinde Maarif Nezaretince 4400 Osmanlı altınına satın alınarak, bugün eğitim-öğretim faaliyetini sürdürdüğü Vefa semtindeki Sadrazam Şirvenizade Mütercim Rüştü Paşa Konağı’na taşınan okul, buraya taşındıktan bir müddet sonra adı değişiyor ve Vefa İdadi-i Mülk-i Şahanesi oluyor. Okul 1911 yılında ise bazı idadilerle birlikte Vefa Mekteb-i Sultanisi adını alıyor.
Cumhuriyet’in ilanından sonra 1924’te bütün sultanilerin ve idadilerin adı liseye dönüştürülünce okulun adı, Vefa Erkek Lisesi oluyor. Bu arada uzun süren savaşlarda genç nüfusun azalması sonucu bazı liseler gibi Vefa Erkek Lisesi de 1925 yılında ortaokula dönüştürülmüş ve Kadırga’daki Eczacılık Okulu binasına taşınarak Vefa Orta Mektebi adını almış. Bu duruma üzülen Vefalılar, 1933 yılında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Vefa mezunu Kemal Gedeleç’in de katkılarıyla okullarının Vefa’daki eski mekanında Vefa Lisesi olarak öğretimine devamını sağlamışlar.
Anadolu Liselerinin yaygınlaşması üzerine Vefa Lisesi de, 1989-1990 öğretim yılında statü değişikliği yaparak Vefa Anadolu Lisesi adını almış. Okulun adı daha sonra mezunlarının, kuruluşlarının ve öğretmenler kurulunun isteğinin Bakanlıkça uygun görülmesi üzerine 2001-2002 öğretim yılında tarihi adı olan Vefa Lisesi’ne dönüştürülmüş.
2005-2006 öğretim yılında Anadolu liselerinin dört yıl süreli okullar haline gelmesi üzerine okulun yabancı dil ağırlıklı eğitiminin aksayacağı düşüncesiyle okul statüsünün (Hazırlık+4 yıl) toplam beş yıl öğretim süreli Anadolu Lisesi olma girişimi bakanlıkça kabul görmüş ve okul 2006-2007 öğretim yılından itibaren bu statüye kavuşmuş. Şu an da 1+4 sistemiyle eğitim yapan beş yıllık bir eğitim kurumu...
MARŞLAR SÖYLEYEREK BÜTÜN OKUL SAVAŞA GİDİYOR
1912’de Balkan Savaşı patlak vermiş, düşman Çatalca’ya kadar ilerlemiş, İstanbul’dan göçler başlamış ve başşehri kaybetmek dahi an meselesi olmuştu. Beliren bu vahim durum üzerine Vefa Sultanisi öğrencileri, bir toplantı düzenleyerek maarif yetkililerine gönüllü olarak vatan hizmetine katılmak istediklerini bildirmişler. Bu karara öğretmenlerde katılmış ve okulda eli silah tutan herkes gönüllü olarak cepheye gitmiş. 1915-1916 eğitim döneminde öğrenciler ve öğretmenler, asker üniforması giyerek ve okulun bahçesinde toplanıp marşlar söyleyerek Şehzadebaşı’na çıkmışlardı. Meydanda toplanan İstanbullular, henüz oyun çağında olan bu çocukların, cepheye koşma konusunda gözlerindeki azim ve kararlığı izliyorlardı. Vefalılar coşkun alkışlarla ve dualarla savaşa uğurlanmışlar ve tabii yine gidenlerin çoğunda görüldüğü üzere bunlar da geri dönememişlerdi.
VEFA’DA EĞİTİMİN TEMELİNİ BİLİM, SEVGİ VE HOŞGÖRÜ OLUŞTURUYOR
Vefa Lisesi’nde yatılı öğrenci olarak okuduğunu, mezun olduktan sonra da okulla ilişkisini koparmadığını söyleyen Vefalılar Derneği Başkanı İsmail Hakkı Baliç, “Vefa Lisesi’nde öğrenciliğim bittikten sonra “etüt ağabeyliği” yaptım. Üniversiteyi bitirene kadar devam ettim etüt ağabeyliği yapmaya. Üniversite sonrası da liseyle bağım kopmadı, hizmetlerime devam ediyorum. Mezunlar Derneği ve Vefa Lisesi Eğitim Vakfı Olarak, eğitim seviyesinin yükselmesi amacıyla öğrencilerimize burs sağlıyoruz, okulun ekipman ihtiyacını gideriyoruz. Şu an da Vefa Lisesi, her anlamda eğitime hazır vaziyette… Özel okul seviyesine yakın fiziki imkanlara sahip. Tabii ki sadece fiziki imkanlar yeterli olmuyor. Eğitimin yükselmesi için kaliteli öğretmenleri de elde tutmak lazım” dedi.
Vefa Lisesi’nde kendi döneminde verilen eğitimle şimdiki eğitimi de kıyaslayan İsmail Hakkı Baliç, kendi okuduğu yıllarda tam gün eğitim yapıldığını ve dersler bittikten sonra da öğrencilerin etüt çalışmalarına katılabildiğini ifade etti. Ayrıca öğrencilerin sosyal faaliyetlere daha fazla zaman ayırabildiğini belirten Baliç, “Bizim zamanımızda yarış atı gibi sınav kazanmak için koşturmuyordu öğrenciler. Sinema, tiyatro gibi etkinliklere daha fazla gidiyorlardı. Mesela biz, öğrencilik dönemizde bando ve birtakım enstrümanlarımızı alır, Vefaspor’un maçını izlemeye giderdik” diye konuştu.
İsmail Hakkı Baliç, Vefa Lisesi’nde bilim, sevgi ve hoşgörünün hep beraber olduğu ve onların birlikte yoğrulduğu bir sistemle öğrencilerin yetiştirildiğini ifade ederek, lisenin eğitimde benimsediği temel ilkeleri şöyle sıralıyor: “İnsana ve öğrenciye öncelik vermek, yükseköğretimde gerekli temel becerileri kazandırmak, ulusun mutluluğunun bireysel mutluluğun üstünde olduğunu benimsetmek, Atatürkçü düşünce sistemini ve demokratik yaşamı özümsetmek, “bilim, sevgi ve hoşgörü” yü hayat felsefesi olarak öğretmek, katılımcı ve paylaşımcı takım ruhunu yerleştirmek, özgür ve bilimsel düşünceyi ön plana çıkartmak, öğrenmeyi öğretmek ve bilgiyi kullandırtmak, kalite ve verimliliği yaşamın amacı haline getirmek.”
VEFA MARŞI
Biz Vefa Lisesi öğrencileri
Bilgi ordusunun gönüllü eri
Kalbi sevgi dolu, fikri ileri
Aydınlatacağız yurtta her yeri
Senin için ilim, irfan, şeref, şan
Senin için her şey, ey güzel vatan
Kalbimizde bu hür, mukaddes toprak
Elimizde ecdat, ruhu al bayrak
Nesil nesil, alev alev yanarak
Vefalılar sana geliyorlar bak
Senin için ilim, irfan, şeref, şan
Senin için her şey, ey güzel vatan
Vefa Marşı, 1953 yılında okulun edebiyat öğretmeni merhume Behice Kaplan tarafından yazılmış, okulun müzik öğretmeni merhum Şahap Öktem tarafından bestelenmiştir.
VEFALI MEZUNLARDAN BİR DEMET
Ülkemizin en eski okullarından birisi olan ve Türkiye'de ilk Türkçe eğitim yapan lise olma özelliğini taşıyan Vefa Lisesi’nden pek çok ünlü ve önemli isim mezun oldu. İşte bu isimlerden bazıları:
AKADEMİSYENLER
Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal
Prof. Dr. Toktamış Ateş
Prof. Dr. Sabahattin Zaim
Ordinaryüs Prof. Dr. Süheyl Ünver
Ord. Prof. Naci Bengisu
Prof. Dr. Sezai Bedrettin Tümay
EĞİTİM VE FİKİR ADAMLARI
Hasan Ali Yücel
Dr. Abdülhak Adnan Adıvar
Dr.Rüstem Eyüboğlu
Nurullah Dal
İsmail Hakkı Baltacıoğlu
Prof. Dr. Oktar Türel
EDEBİYATÇILAR
Mehmet Akif Ersoy
Yahya Kemal Beyatlı
Peyami Safa
Yusuf Ziya Ortaç
Faruk Nafız Çamlıbel
Ahmet Şuayb
SANATÇILAR
Gazanfer Özcan
Kemal Sunal
Şener Şen
Müjdat Gezen
Erol Büyükburç
Elif Naci
BASIN-YAYIN MENSUPLARI
Uğur Dündar
Bülent Özveren
Ahmet Altan
Sadettin Teksoy
İslam Çupi
Orhan Ertanhan
POLİTİKACILAR
Şemseddin Günaltay
Mustafa Abdülhalik Renda
Ord. Prof. Abdülhak Kemal Yörük
Hasan Basri Aktan
İŞ ADAMLARI
Vefa Küçük
Nejat Ekrem Basmacı
Dr. Vasıf Topçu
Yusuf Öztiryaki
HEKİMLER
Salim Ahmet Çalışkan
Mustafa Kemal Gavuzoğlu
Talha Yücel
Mehmet Ali Kavcar
Sedat Ongun
Necdet Ejder
“1876 yılından bu yana Vefa semtinde meşhur Vefa Bozası'nı üreten Vefa Bozacısı, Vefa Lisesi'nin oldukça yakınında bulunmaktadır. Vefa Lisesi mezunları da, öğrencilik dönemlerini anmak için okullarında toplanmak üzere belirledikleri geleneksel mezunlar gününe Boza Günü adını vermişlerdir. Boza Günü'nde ziyaretçilere Vefa Bozası ikram edilir. Boza Günü, her Mayıs ayının ilk pazar günü düzenlenir.”
Son Güncelleme: Cuma, 24 Ekim 2014 12:32
Gösterim: 8602