Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Geçtiğimiz günlerde ‘The Marmara Çamlıca Residence’ ı öğrenci yurdu yapan İstanbul Şehir Üniversitesi bu kez de kız öğrenci konukevine ek olarak bir villayı kız öğrenci yurdu yaptı
Özel üniversiteler arasındaki rekabet sınır tanımıyor. Öğrencilerine en iyi eğitim ve hizmeti sunmak için birbirleriyle yarışan üniversiteler sektörde aslan payını kapmak için hiçbir engel tanımıyor.
Bunun en son örneğini İstanbul Şehir Üniversitesi, kız öğrencilerine bir villa kiralayarak gösterdi
Geçtiğimiz aylarda kız öğrenci konukevi olarak The Marmara Çamlıca Residence’dan bina kiralayan İstanbul Şehir Üniversitesi, konukevine talebin beklenenden fazla olması sonucu ek bina arayışına girmişti. Bu arayış sonucu Üsküdar Burhaniye’de villa kiralandı. Söz konusu villada öğrenciler daire usulü kalacaklar.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Geçtiğimiz günlerde ‘The Marmara Çamlıca Residence’ ı öğrenci yurdu yapan İstanbul Şehir Üniversitesi bu kez de kız öğrenci konukevine ek olarak bir villayı kız öğrenci yurdu yaptı
Özel üniversiteler arasındaki rekabet sınır tanımıyor. Öğrencilerine en iyi eğitim ve hizmeti sunmak için birbirleriyle yarışan üniversiteler sektörde aslan payını kapmak için hiçbir engel tanımıyor.
Bunun en son örneğini İstanbul Şehir Üniversitesi, kız öğrencilerine bir villa kiralayarak gösterdi
Geçtiğimiz aylarda kız öğrenci konukevi olarak The Marmara Çamlıca Residence’dan bina kiralayan İstanbul Şehir Üniversitesi, konukevine talebin beklenenden fazla olması sonucu ek bina arayışına girmişti. Bu arayış sonucu Üsküdar Burhaniye’de villa kiralandı. Söz konusu villada öğrenciler daire usulü kalacaklar.
Son Güncelleme: Cuma, 05 Ekim 2012 09:52
Gösterim: 2200
Kürtçe eğitmen yetiştirecek Artuklu Üniversitesi, kontenjanı düşünce resti çekti..
Mardin Artuklu Üniversitesi, başından beri aktif biçimde yer aldığı Milli Eğitim 'in seçmeli Kürtçe dersinde, proje ortaklığından çekilme niyetinde.
Üniversitenin internet sitesindeki açıklamada, hem sürecin arka planı anlatıldı hem de çekilme gerekçesi ifade edildi. Buna göre üniversite, sürece katkı yapmak için, Seçmeli Kürtçe Dersi Tezsiz Yüksek Lisans Programı açtı ve 500 aday sınavla kesin kayıt yaptırdı, ancak burada istediği onayı alamadı. Ayrıca bunlardan pedagojik formasyonu olmayan 234 adaya pedagojik formasyon izni verilmedi. Üniversite de bunun üzerine proje ortaklığını 10 günlüğüne askıya aldı.
Kontenjan düşürüldü, formasyon onayı da verilmedi
Radikal'den Mehmet Ulaş'ın haberine göre, üniversitenin yayımladığı açıklamada şöyle denildi:
"Seçmeli Kürtçe adımını destekledik ve MEB ile yapılan protokol çerçevesinde iki ay gibi çok kısa bir süre içinde bu adımın hem programını hem de Kurmanca ve Zazaca ders kitabını hazırlayıp bakanlığa teslim ettik. Üniversitemizin Kürdoloji bölümü, MEB ve YÖK arasında yapılan görüşmeler neticesinde hazırlayacağımız ders kitabını okutmak üzere olabildiğince fazla sayıda öğretmen adayını tezsiz yüksek lisans programına almamız ve bunlardan pedagojik formasyonu olmayanlara üniversitemizin eğitim bilimleri bölümünün kadrolu altı öğretim elemanı tarafından formasyon dersleri verilmek üzere prensipte anlaşıldı. Bu paralelde programa 500 kişilik bir kontenjan için çıktığımız ilana 2528 gibi büyük bir başvuru oldu. Yaptığımız sınav neticesinde aldığımız 500 kişiden ilk 250 kişiyi birinci öğretime, sonraki 250 kişiyi de ikinci öğretime alma kararını YÖK'e bildirerek kesin kayıtlar sonuçlandırıldı.
İlk 500 kişi arasına girenlerden bir kısmı yurtiçinde, bir kısmı da yurtdışında çalıştıkları işlerini bile bırakarak kimisi tek başına, kimisi de ailece Mardin'e yerleşmiş bulunmaktadır. Ancak bize verilen haberde hem 500 kişilik talebimizin 250'ye indirgendiği hem de formasyon onayının verilmeyeceği bildirildi."
Sitedeki açıklamanın sonuç bölümünde, 500 adayın onaylanmaması ve 234 adaya pedagojik formasyon izni verilmemesi halinde, 10 günlük askı süresinden sonra süreçten tamamen çekilineceği dile getirildi.
Üniversite çekilirse ne olur?
Milli Eğitim Bakanlığı yaklaşık 21 bin öğrencinin Kürtçe seçmeli ders için talepte bulunduğunu açıkladı. Ancak bakanlık, müfredat, ders kitabı ve öğretmen eksikleri konusunda tatmin edici hiçbir açıklama yapmadı. Bakanlığın bu konuda üniversitelerle işbirliği yaptığı biliniyor. Mardin Artuklu Üniversitesi de bu sürecin başından beri en önemli ortaklarından.
Kendisi de Kürtçeye ilişkin açılım sürecinin ürünü olan Artuklu Üniversitesi , Kürtçeyi ilk kez akademiye taşıyan, 500 kişilik eğitmen kadrosuyla Kürtçe eğitim için nitelikli eğitmen yetiştirme konusunda iddialı. Akademi çevreleri, Artuklu'nun çekilmesi halinde sürecin aksayacağına kesin gözüyle bakıyor.
Kürtçe bölümleri olan diğer üniversiteler hem daha yeni hem de henüz çeşitli sorunlarla boğuşuyor.
(ensonhaber)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Kürtçe eğitmen yetiştirecek Artuklu Üniversitesi, kontenjanı düşünce resti çekti..
Mardin Artuklu Üniversitesi, başından beri aktif biçimde yer aldığı Milli Eğitim 'in seçmeli Kürtçe dersinde, proje ortaklığından çekilme niyetinde.
Üniversitenin internet sitesindeki açıklamada, hem sürecin arka planı anlatıldı hem de çekilme gerekçesi ifade edildi. Buna göre üniversite, sürece katkı yapmak için, Seçmeli Kürtçe Dersi Tezsiz Yüksek Lisans Programı açtı ve 500 aday sınavla kesin kayıt yaptırdı, ancak burada istediği onayı alamadı. Ayrıca bunlardan pedagojik formasyonu olmayan 234 adaya pedagojik formasyon izni verilmedi. Üniversite de bunun üzerine proje ortaklığını 10 günlüğüne askıya aldı.
Kontenjan düşürüldü, formasyon onayı da verilmedi
Radikal'den Mehmet Ulaş'ın haberine göre, üniversitenin yayımladığı açıklamada şöyle denildi:
"Seçmeli Kürtçe adımını destekledik ve MEB ile yapılan protokol çerçevesinde iki ay gibi çok kısa bir süre içinde bu adımın hem programını hem de Kurmanca ve Zazaca ders kitabını hazırlayıp bakanlığa teslim ettik. Üniversitemizin Kürdoloji bölümü, MEB ve YÖK arasında yapılan görüşmeler neticesinde hazırlayacağımız ders kitabını okutmak üzere olabildiğince fazla sayıda öğretmen adayını tezsiz yüksek lisans programına almamız ve bunlardan pedagojik formasyonu olmayanlara üniversitemizin eğitim bilimleri bölümünün kadrolu altı öğretim elemanı tarafından formasyon dersleri verilmek üzere prensipte anlaşıldı. Bu paralelde programa 500 kişilik bir kontenjan için çıktığımız ilana 2528 gibi büyük bir başvuru oldu. Yaptığımız sınav neticesinde aldığımız 500 kişiden ilk 250 kişiyi birinci öğretime, sonraki 250 kişiyi de ikinci öğretime alma kararını YÖK'e bildirerek kesin kayıtlar sonuçlandırıldı.
İlk 500 kişi arasına girenlerden bir kısmı yurtiçinde, bir kısmı da yurtdışında çalıştıkları işlerini bile bırakarak kimisi tek başına, kimisi de ailece Mardin'e yerleşmiş bulunmaktadır. Ancak bize verilen haberde hem 500 kişilik talebimizin 250'ye indirgendiği hem de formasyon onayının verilmeyeceği bildirildi."
Sitedeki açıklamanın sonuç bölümünde, 500 adayın onaylanmaması ve 234 adaya pedagojik formasyon izni verilmemesi halinde, 10 günlük askı süresinden sonra süreçten tamamen çekilineceği dile getirildi.
Üniversite çekilirse ne olur?
Milli Eğitim Bakanlığı yaklaşık 21 bin öğrencinin Kürtçe seçmeli ders için talepte bulunduğunu açıkladı. Ancak bakanlık, müfredat, ders kitabı ve öğretmen eksikleri konusunda tatmin edici hiçbir açıklama yapmadı. Bakanlığın bu konuda üniversitelerle işbirliği yaptığı biliniyor. Mardin Artuklu Üniversitesi de bu sürecin başından beri en önemli ortaklarından.
Kendisi de Kürtçeye ilişkin açılım sürecinin ürünü olan Artuklu Üniversitesi , Kürtçeyi ilk kez akademiye taşıyan, 500 kişilik eğitmen kadrosuyla Kürtçe eğitim için nitelikli eğitmen yetiştirme konusunda iddialı. Akademi çevreleri, Artuklu'nun çekilmesi halinde sürecin aksayacağına kesin gözüyle bakıyor.
Kürtçe bölümleri olan diğer üniversiteler hem daha yeni hem de henüz çeşitli sorunlarla boğuşuyor.
(ensonhaber)
Son Güncelleme: Pazar, 30 Eylül 2012 09:58
Gösterim: 4045
Merkezi Yerleştirme, üniversiteleri 5 yılda 3 milyar zarara uğrattı
5 yıl içinde 335 bin öğrencinin kontenjan olmasına rağmen üniversitelere yerleştirilememesi devlet ve vakıf üniversitelerini yaklaşık 3 milyar TL zarara uğrattı.
Sonbaharla birlikte üniversitelerde kayıtlar tamamlandı ve dersler başladı. Ancak bu sene yine 100 binden fazla öğrenci, üniversitelerde kontenjan olmasına rağmen açıkta kaldı. Üniversiteye girişte baraj olarak belirlenen 180 puanın üzerinde bu puan alan yüz binlerce aday varken hem devlet, hem de vakıf üniversitelerinde 87 bin 736 kişilik kontenjan boş kaldı. Kayıt olmayan öğrenci sayısı ise 100 bini geçti.
Konu ile ilgili açıklama yapan Vakıf Üniversiteleri Birliği Başkanı Rifat Sarıcaoğlu, "Yükseköğretimde yerleştirmenin merkezi sistem ile yapılıyor olması bu duruma yol açıyor. ÖSYM’nin hem seçme, hem de yerleştirmeyi yapmaya devam etmesi durumunda bu durum değişmeyecek" dedi. Sarıcaoğlu, her yıl on binlerce üniversite adayının hazırlık döneminde sarf ettiği işgücü ve zaman, ailelerin yaptığı eğitim harcamaları bir yana kontenjanların boş kalmasından dolayı ekonomide her yıl büyük bir kayıp yaşadığına dikkat çekti. Son beş yılda devlet üniversitelerinde 237 bin 560, vakıf üniversitelerinde 97 bin 9 olmak üzere toplam 334 bin 569 kontenjanın dolmadığını anlatan Rifat Sarıcaoğlu; bu boş kontenjanların ekonomiye 3 milyar liraya yakın bir toplamın boşa harcandığını vurguladı. Bir üniversite öğrencisinin devlet üniversitelerinde ortalama 7 bin lira, vakıf üniversitelerinde ise 12 bin liraya yakın maliyeti olduğunun altını çizen Sarıcaoğlu, yerleştirmenin merkezi sistem tarafından yapılmaya devam etmesi halinde ekonominin yaşayacağı kaybın her geçen sene artacağını söyledi.
Birlik Başkanı Rifat Sarıcaoğlu; ÖSYM’nin üniversiteye gidecek öğrencileri seçme görevini sürdürebileceğini ama boş kontenjanların önüne geçilebilmesi için yerleştirme görevinin ÖSYM’den alınıp üniversitelerin kendilerine verilmesi gerektiğini belirtti.(hürriyeteğitim)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Merkezi Yerleştirme, üniversiteleri 5 yılda 3 milyar zarara uğrattı
5 yıl içinde 335 bin öğrencinin kontenjan olmasına rağmen üniversitelere yerleştirilememesi devlet ve vakıf üniversitelerini yaklaşık 3 milyar TL zarara uğrattı.
Sonbaharla birlikte üniversitelerde kayıtlar tamamlandı ve dersler başladı. Ancak bu sene yine 100 binden fazla öğrenci, üniversitelerde kontenjan olmasına rağmen açıkta kaldı. Üniversiteye girişte baraj olarak belirlenen 180 puanın üzerinde bu puan alan yüz binlerce aday varken hem devlet, hem de vakıf üniversitelerinde 87 bin 736 kişilik kontenjan boş kaldı. Kayıt olmayan öğrenci sayısı ise 100 bini geçti.
Konu ile ilgili açıklama yapan Vakıf Üniversiteleri Birliği Başkanı Rifat Sarıcaoğlu, "Yükseköğretimde yerleştirmenin merkezi sistem ile yapılıyor olması bu duruma yol açıyor. ÖSYM’nin hem seçme, hem de yerleştirmeyi yapmaya devam etmesi durumunda bu durum değişmeyecek" dedi. Sarıcaoğlu, her yıl on binlerce üniversite adayının hazırlık döneminde sarf ettiği işgücü ve zaman, ailelerin yaptığı eğitim harcamaları bir yana kontenjanların boş kalmasından dolayı ekonomide her yıl büyük bir kayıp yaşadığına dikkat çekti. Son beş yılda devlet üniversitelerinde 237 bin 560, vakıf üniversitelerinde 97 bin 9 olmak üzere toplam 334 bin 569 kontenjanın dolmadığını anlatan Rifat Sarıcaoğlu; bu boş kontenjanların ekonomiye 3 milyar liraya yakın bir toplamın boşa harcandığını vurguladı. Bir üniversite öğrencisinin devlet üniversitelerinde ortalama 7 bin lira, vakıf üniversitelerinde ise 12 bin liraya yakın maliyeti olduğunun altını çizen Sarıcaoğlu, yerleştirmenin merkezi sistem tarafından yapılmaya devam etmesi halinde ekonominin yaşayacağı kaybın her geçen sene artacağını söyledi.
Birlik Başkanı Rifat Sarıcaoğlu; ÖSYM’nin üniversiteye gidecek öğrencileri seçme görevini sürdürebileceğini ama boş kontenjanların önüne geçilebilmesi için yerleştirme görevinin ÖSYM’den alınıp üniversitelerin kendilerine verilmesi gerektiğini belirtti.(hürriyeteğitim)
Son Güncelleme: Çarşamba, 26 Eylül 2012 10:14
Gösterim: 2191
Boğaziçi Üniversitesi'nde seri hayvan katliamları yaşandı. Son kurban, öğrencilerin 'Bezgin' adlı kedisi oldu. Kampüsü mesken tutan cani ise aranıyor
Dünyanın en saygın okulları arasında yer alan Boğaziçi Üniversitesi'nde "seri caninin" dolaştığı ortaya çıktı. Skandalın geçmişi ise 2008 yılına dayandı. 4 yıl önce Güney Kampüs'te yakılarak öldürülmüş 4 kedi yavrusu bulundu. Yine aynı yıl, 3 kedinin üzerine tuğla atılarak öldürüldüğü tespit edildi.
Kayıplar arttı
2010 yılında ise bir öğrenci, Güney Kampüs'teki bir bankanın ATM'sinin içinde derisi yüzülmüş bir kedi ölüsü buldu. Şoka giren üniversiteli, durumu rektörlüğe ve eski genel sekreter Yasemin Kahya'ya haber verdi. Bankadan görüntü talep edilmesine rağmen, konuyla ilgili takipsizlik kararı verildi.
Olayın ardından 3 öğrenci rektörlüge giderek, ölü buldukları kediyi ATM'ye attıklarını itiraf etti. Ancak kimseye ceza verilmedi. Kedi ve köpek kayıplarının ise ardı arkası kesilmedi. Birkaç hafta önce, Hisar Kampüs'te "Okulda cani var" tezini destekleyen bir vahşet daha meydana geldi.
Cani alarmı...
Öğrencilerin beslediği "Bezgin" adlı kedi, kesilip iç organları çıkartılmış halde bulundu. Öğrenciler, ölü kediyi veterinere götürdü. Talebeler, kediyle ilgili otopsi istedi. Rapor sonucunda, kedinin insan eliyle kesici bir aletle kesildiği belirtildi. Öğrenciler daha sonra konuyu rektörlüğe bildirdi. Öğrenciler, kameraların incelenip, cani ya da canilerin bulunmasını talep etti.
'Bezgin' kaza geçirmiş
Boğaziçi Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Bürosu, "okulda kedi katliamının" yaşanmadığını açıkladı. Bezgin'in üniversite dışında bir aracın altında kaldığı, yaralı olarak getirildiği okulda da öldüğü belirtildi.
İşkencenin nedeni zevkmiş
Boğaziçili öğrenciler hayvan katliamlarıyla ilgili konuştu: "Daha önce okulda çok sayıda ölü kedi ve köpek bulundu. Yemeklerine zehir katılarak öldürüldüğü söylentileri yayıldı. Açılan soruşturmalar ise gizli tutuldu. Koruluk kısmında, defalarca ölü hayvanlara rastladık. Bunu da öğrenci ve görevlilerin zevk için yaptıkları iddia edildi."
(takvim)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Boğaziçi Üniversitesi'nde seri hayvan katliamları yaşandı. Son kurban, öğrencilerin 'Bezgin' adlı kedisi oldu. Kampüsü mesken tutan cani ise aranıyor
Dünyanın en saygın okulları arasında yer alan Boğaziçi Üniversitesi'nde "seri caninin" dolaştığı ortaya çıktı. Skandalın geçmişi ise 2008 yılına dayandı. 4 yıl önce Güney Kampüs'te yakılarak öldürülmüş 4 kedi yavrusu bulundu. Yine aynı yıl, 3 kedinin üzerine tuğla atılarak öldürüldüğü tespit edildi.
Kayıplar arttı
2010 yılında ise bir öğrenci, Güney Kampüs'teki bir bankanın ATM'sinin içinde derisi yüzülmüş bir kedi ölüsü buldu. Şoka giren üniversiteli, durumu rektörlüğe ve eski genel sekreter Yasemin Kahya'ya haber verdi. Bankadan görüntü talep edilmesine rağmen, konuyla ilgili takipsizlik kararı verildi.
Olayın ardından 3 öğrenci rektörlüge giderek, ölü buldukları kediyi ATM'ye attıklarını itiraf etti. Ancak kimseye ceza verilmedi. Kedi ve köpek kayıplarının ise ardı arkası kesilmedi. Birkaç hafta önce, Hisar Kampüs'te "Okulda cani var" tezini destekleyen bir vahşet daha meydana geldi.
Cani alarmı...
Öğrencilerin beslediği "Bezgin" adlı kedi, kesilip iç organları çıkartılmış halde bulundu. Öğrenciler, ölü kediyi veterinere götürdü. Talebeler, kediyle ilgili otopsi istedi. Rapor sonucunda, kedinin insan eliyle kesici bir aletle kesildiği belirtildi. Öğrenciler daha sonra konuyu rektörlüğe bildirdi. Öğrenciler, kameraların incelenip, cani ya da canilerin bulunmasını talep etti.
'Bezgin' kaza geçirmiş
Boğaziçi Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Bürosu, "okulda kedi katliamının" yaşanmadığını açıkladı. Bezgin'in üniversite dışında bir aracın altında kaldığı, yaralı olarak getirildiği okulda da öldüğü belirtildi.
İşkencenin nedeni zevkmiş
Boğaziçili öğrenciler hayvan katliamlarıyla ilgili konuştu: "Daha önce okulda çok sayıda ölü kedi ve köpek bulundu. Yemeklerine zehir katılarak öldürüldüğü söylentileri yayıldı. Açılan soruşturmalar ise gizli tutuldu. Koruluk kısmında, defalarca ölü hayvanlara rastladık. Bunu da öğrenci ve görevlilerin zevk için yaptıkları iddia edildi."
(takvim)
Son Güncelleme: Cumartesi, 29 Eylül 2012 09:27
Gösterim: 2442
YÖK Kanun Taslağı’nın içeriği yavaş yavaş belli olmaya başladı. YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya’nın kendi çalışmaları ile oluşturduğu ve ilk olarak Üniversitelerarası Kurul ile paylaştığı taslağın ayrıntılarını YÖK Üyesi Prof. Dr. Beril Dedeoğlu Hürriyet’e anlattı.
“Öncelikli hedefimiz kendi içine kapalı bir sistem yerine küresel rekabeti esas alan üniversite modeli istiyoruz” diyen Prof. Dr. Dedeoğlu şu bilgileri verdi:
Özerk ve özgür
“Üniversitelerin olabildiğince özerk ve özgür bir yapıya kavuşturulması hedefleniyor. İyi işleyen, teamüllerini oluşturmuş üniversitelerin özerk olmasında yarar var. Bu konuda büyük çoğunluk görüş birliğine vardı. Ona göre düzenlemeler yapmayı öngörüyoruz. Üniversiteleri devlet, vakıf ve özel olarak ayırmayı düşündük. Tabii bunun için Anayasa’nın değişmesi gerekiyor. Ama biz çalışmalarımızı Anayasa’nın değişip, değişmemesini esas alarak yapmıyoruz. Olması gerekeni söylüyoruz. Şu anda bunlar yazılı taslak olarak bile değil. Üzerinde düşündüğümüz, tartıştığımız konular. Bizim üzerinde düşündüğümüz özel üniversiteler anonim şirketi olarak kurulabilecek. Şirketlerin kendi eğitim kurumlarını açabilmesiyle ilgili. Örneğin bir tekstil firması moda tasarımı ve tekstil üzerine bir yükseköğretim kurumu açabilecek. Muhtemelen az sayıda öğrencisi olacak ve belli bir alanda uzman yetiştirecek. İş çevresinden bu yönde gelen talepler var. Vakıf da kurmak istemiyorlar.
Model tek olmayacak
Devlet üniversitelerinin yönetim modelinin de tek olmayacağı bir yapı düşünülüyor. ODTÜ, Boğaziçi, Hacettepe gibi isim yapmış üniversitelerin kendi kuracağı karar alma mekanizmaları olacak. YÖK’ün yetkileri üniversitelerin karar alma mekanizmalarına devredilecek. YÖK sadece koordinasyon ve mevzuat denetiminden sorumlu olacak. Devlet üniversitelerinde anabilim dalları başkanlarının seçimle işe geldiği, aşağıdan yukarı bu teamülün oluşmaya çalıştığı üniversiteler olmalı diye düşünüyoruz. Yeni kurulan üniversitelerin ise, iki dönem mezun verene ve kadrolarını oluşturana kadar devlet himayesinde gelişsin istiyoruz.
Araştırma bölümleri
Üzerinde düşünülen modele göre bilimsel açıdan üniversitelerin standartları saptanacak. Diyelim ki 100 üzerinden bir üniversitenin başarısı hesaplanacak. Belli bir puanın üzerinde faaliyet ve aktivite gösteren bölümler, araştırma bölümü olabilecek. Hatta birçok araştırma bölümü olan üniversiteler de araştırma üniversitesi haline gelebilecek. Bu da mali destek anlamına gelen bir şey. Dolayısıyla teşvik edici yönü de var.
Öğrencilerin yönetime katılması ile ilgili iki şey düşündük. Bunlardan biri Üniversite Konseyi Başkanı’nın karar alma mekanizmalarında yer alması. İkincisi de eski mezunlardan temsilci olması. Mezunlar derneği olan üniversiteler var. Buralardan temsilci seçilebilir. Eskiden yapılan hataların tekrarlanmaması için böyle bir geri dönüşe ihtiyaç olduğu farkedildi. Her kurumun mezunlar derneği olmayabilir ama zamanla oluşturabilirler. Rektörlerin yetkilerini dengeleyecek kurumların kuruluşların içindeki senatoların, yönetim kurullarının daha geniş katılımla yetki sahibi olması öngörülüyor. Rektörlerin yetkileri biraz daha sınırlandırılmış olacak ve senato da yönetim kuruluna karşı sorumlu olacak.
Akademisyenler açısından illa devlet memuriyeti olmamasını düşündük. Yani akademisyen üniversiteye girdi yardımcı doçent ve profesör oldu, ardından emekliye ayrıldı... Böyle olmasın istedik. İsteyenlerin sözleşmeli ve performansa dayalı olarak da çalışabileceği bir model düşünüyoruz. Ama devlet memuriyeti de devam edecek. Birinde devlet ve iş garantisi olacak. Diğerinde daha yüksek ücret alabilecek. İnsanlar kendi tercihini yapacak.
Sanayi ilişkisi
Gelişmiş üniversiteler mütevelli heyete benzer heyetler kurabilecek ve bu heyete iş çevresinden isimleri dahil edebilecek. Çünkü, piyasanın yönlendirmesi önemli. Ancak rektörün mutlaka profesör olması esası var. Rektör üniversitenin içinden olacak. Yetkiyi kimlerle nasıl paylaşacağı ve o pozisyona nasıl geleceğiyle ilgili yöntemler düşünülüyor. Kendini ispat etmiş üniversiteler bir tür mütevelli heyet oluşturabilir. O heyet, rektörünü seçebilir. Oluşturmamış olanlar belki anabilim dallarının kendi içinde yapılan seçim sistemleriyle olabilir. En çok tartışılan model bu. Yeni kurulmuş üniversiteye de atanır. Bir ilin en çok vergi veren ve üniversiteyle ilgilenen kişisi kasap olabilir. Bu kişi de mütevelli heyete girebilir. Ama direkt rektör olarak atanması söz konusu değil.”(hürriyeteğitim)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
YÖK Kanun Taslağı’nın içeriği yavaş yavaş belli olmaya başladı. YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya’nın kendi çalışmaları ile oluşturduğu ve ilk olarak Üniversitelerarası Kurul ile paylaştığı taslağın ayrıntılarını YÖK Üyesi Prof. Dr. Beril Dedeoğlu Hürriyet’e anlattı.
“Öncelikli hedefimiz kendi içine kapalı bir sistem yerine küresel rekabeti esas alan üniversite modeli istiyoruz” diyen Prof. Dr. Dedeoğlu şu bilgileri verdi:
Özerk ve özgür
“Üniversitelerin olabildiğince özerk ve özgür bir yapıya kavuşturulması hedefleniyor. İyi işleyen, teamüllerini oluşturmuş üniversitelerin özerk olmasında yarar var. Bu konuda büyük çoğunluk görüş birliğine vardı. Ona göre düzenlemeler yapmayı öngörüyoruz. Üniversiteleri devlet, vakıf ve özel olarak ayırmayı düşündük. Tabii bunun için Anayasa’nın değişmesi gerekiyor. Ama biz çalışmalarımızı Anayasa’nın değişip, değişmemesini esas alarak yapmıyoruz. Olması gerekeni söylüyoruz. Şu anda bunlar yazılı taslak olarak bile değil. Üzerinde düşündüğümüz, tartıştığımız konular. Bizim üzerinde düşündüğümüz özel üniversiteler anonim şirketi olarak kurulabilecek. Şirketlerin kendi eğitim kurumlarını açabilmesiyle ilgili. Örneğin bir tekstil firması moda tasarımı ve tekstil üzerine bir yükseköğretim kurumu açabilecek. Muhtemelen az sayıda öğrencisi olacak ve belli bir alanda uzman yetiştirecek. İş çevresinden bu yönde gelen talepler var. Vakıf da kurmak istemiyorlar.
Model tek olmayacak
Devlet üniversitelerinin yönetim modelinin de tek olmayacağı bir yapı düşünülüyor. ODTÜ, Boğaziçi, Hacettepe gibi isim yapmış üniversitelerin kendi kuracağı karar alma mekanizmaları olacak. YÖK’ün yetkileri üniversitelerin karar alma mekanizmalarına devredilecek. YÖK sadece koordinasyon ve mevzuat denetiminden sorumlu olacak. Devlet üniversitelerinde anabilim dalları başkanlarının seçimle işe geldiği, aşağıdan yukarı bu teamülün oluşmaya çalıştığı üniversiteler olmalı diye düşünüyoruz. Yeni kurulan üniversitelerin ise, iki dönem mezun verene ve kadrolarını oluşturana kadar devlet himayesinde gelişsin istiyoruz.
Araştırma bölümleri
Üzerinde düşünülen modele göre bilimsel açıdan üniversitelerin standartları saptanacak. Diyelim ki 100 üzerinden bir üniversitenin başarısı hesaplanacak. Belli bir puanın üzerinde faaliyet ve aktivite gösteren bölümler, araştırma bölümü olabilecek. Hatta birçok araştırma bölümü olan üniversiteler de araştırma üniversitesi haline gelebilecek. Bu da mali destek anlamına gelen bir şey. Dolayısıyla teşvik edici yönü de var.
Öğrencilerin yönetime katılması ile ilgili iki şey düşündük. Bunlardan biri Üniversite Konseyi Başkanı’nın karar alma mekanizmalarında yer alması. İkincisi de eski mezunlardan temsilci olması. Mezunlar derneği olan üniversiteler var. Buralardan temsilci seçilebilir. Eskiden yapılan hataların tekrarlanmaması için böyle bir geri dönüşe ihtiyaç olduğu farkedildi. Her kurumun mezunlar derneği olmayabilir ama zamanla oluşturabilirler. Rektörlerin yetkilerini dengeleyecek kurumların kuruluşların içindeki senatoların, yönetim kurullarının daha geniş katılımla yetki sahibi olması öngörülüyor. Rektörlerin yetkileri biraz daha sınırlandırılmış olacak ve senato da yönetim kuruluna karşı sorumlu olacak.
Akademisyenler açısından illa devlet memuriyeti olmamasını düşündük. Yani akademisyen üniversiteye girdi yardımcı doçent ve profesör oldu, ardından emekliye ayrıldı... Böyle olmasın istedik. İsteyenlerin sözleşmeli ve performansa dayalı olarak da çalışabileceği bir model düşünüyoruz. Ama devlet memuriyeti de devam edecek. Birinde devlet ve iş garantisi olacak. Diğerinde daha yüksek ücret alabilecek. İnsanlar kendi tercihini yapacak.
Sanayi ilişkisi
Gelişmiş üniversiteler mütevelli heyete benzer heyetler kurabilecek ve bu heyete iş çevresinden isimleri dahil edebilecek. Çünkü, piyasanın yönlendirmesi önemli. Ancak rektörün mutlaka profesör olması esası var. Rektör üniversitenin içinden olacak. Yetkiyi kimlerle nasıl paylaşacağı ve o pozisyona nasıl geleceğiyle ilgili yöntemler düşünülüyor. Kendini ispat etmiş üniversiteler bir tür mütevelli heyet oluşturabilir. O heyet, rektörünü seçebilir. Oluşturmamış olanlar belki anabilim dallarının kendi içinde yapılan seçim sistemleriyle olabilir. En çok tartışılan model bu. Yeni kurulmuş üniversiteye de atanır. Bir ilin en çok vergi veren ve üniversiteyle ilgilenen kişisi kasap olabilir. Bu kişi de mütevelli heyete girebilir. Ama direkt rektör olarak atanması söz konusu değil.”(hürriyeteğitim)
Son Güncelleme: Salı, 25 Eylül 2012 11:37
Gösterim: 2107