Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Hürriyet Gazetesi Yazarı Sedat Ergin’in yazısı.

imam hatipler yükselişteEğitim Reformu Grubu’nun (ERG) önceki gün açıklanan 2011 yılı eğitim raporu, Türkiye’nin ilköğretimde okullulaşma sorununu büyük ölçüde çözüme kavuşturmuş olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Rapora göre, ilkokul çağına gelen çocukların okullulaşma oranı 2010-11 döneminde yüzde 98.41 iken, bu oran 2011-12 döneminde 98.67’ye ulaşmıştır. Önümüzdeki yıl Türkiye’nin bu oranda yüzde 99’u yakalaması muhtemel gözüküyor.

LİSEDE OKULLULAŞMA HÂLÂ SORUN

Ortaöğretime gelince, ERG, okullulaşmanın hâlâ sorunlu bir alan olarak karşımızda durduğuna dikkat çekiyor. Bu kategoride 2010-11 döneminde yüzde 66.07 olan okullulaşma oranı 2011-12’de sınırlı bir artışla 67.37’ye çıkmıştır.

Bununla birlikte, kız çocuklarının liseye geçişlerindeki artış oranı erkek öğrencilere göre daha anlamlıdır. Kız öğrenciler için 2011-12’de yüzde 63.86 olan bu oran geride bırakmakta olduğumuz öğretim döneminde yüzde 66.14’e çıkmıştır.

ERG raporunda yayımlanan bir harita ortaöğrenime erişimde bölgeler arasında çok büyük bir dengesizliğin ne yazık ki hâlâ sürdüğünü gösteriyor. Şöyle ki: İç Batı Anadolu, Trakya ve Doğu Karadeniz illerinin önemli bir bölümünde bu kademede okullulaşma yüzde 80’in üstündedir. Ege, Marmara ve İç Anadolu’da bu grupta okullulaşma genellikle yüzde 70-80 aralığında seyrediyor. Bunu, çoğu İç Anadolu ve Doğu Anadolu’da bulunan yüzde 50-70 aralığı içindeki iller izliyor. Güneydoğu’daki illerimizin çoğunluğunda ortaöğrenim yaşında olan çocukların okula kaydolma oranı yüzde 50’nin altındadır.

Kentlerden örnek vererek durumu açalım. Lise düzeyinde okullulaşma oranının en yüksek olduğu üç il Bilecik, Bolu ve Rize’dir. Oran sırasıyla yüzde 90.75, 90.28 ve 89.72’dir. Bu oran Muş, Ağrı ve Van’da ise yüzde 33.91, 32.13 ve 26.71’e düşüyor. Bu illerde kız çocuklarının liseye kaydolmalarında oran yüzde 30’un altındadır.

İMAM HATİPLER YÜZDE 7’YE ÇIKTI

ERG raporu, örgün eğitimde lise türlerinin ağırlıklarıyla ilgili önemli değişikliklerin yaşanmakta olduğuna da işaret ediyor.

Buradaki yönelişlerden birincisi, genel liselere devam eden öğrencilerin toplam içindeki ağırlığında 2010-11 ile 2011-12 dönemleri arasında kaydedilen düşüştür. Oran yüzde 29’dan yüzde 25’e düşmüştür. 

Bu farkın nereye yöneldiğine baktığımızda, önemli bir bölümünün fen ya da Anadolu liseleri gibi akademik seçicilik uygulayan liselere kaydığını görüyoruz. Bu kategorinin oranı da yüzde 21.4’ten 23.5’e çıkmıştır.

Mesleki ve teknik eğitimin ağırlığı ise yüzde 46.3’ten 48’e gelmiştir. Ancak buradaki artışın büyük bölümü tümü bu grup içinde yer alan imam hatip liselerine yönelmiştir. Bu liselere devam eden öğrencilerin geçen yıl yüzde 5.9 olan toplam içindeki oranı bu yıl yüzde 7’ye yükselmiştir.

EĞİTİMDE İKİLİ BİR YAPIYA DOĞRU MU?

Lise türlerinin ağırlıklarında AK Parti’nin iktidarda olduğu 10 yıl içinde meydana gelen değişikliklere baktığımızda, düz liselerin düzenli bir gerileme sürecinde olduğunu, buna karşılık diğer kategorilerdeki liselerin paylarını artırdığını görüyoruz.

Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, meslek liselerine devam eden öğrencilerin toplam içindeki oranı 10 yıl içinde yüzde 34.8’den (2002-2003) yüzde 48’e (2011-12) yükselmiştir. Genel liselerin oranı yüzde 51.9’dan yüzde 25’e inerken, akademik seçicilik uygulayan liselerin oranı yüzde 9.7’den yüzde 21.2’ye çıkmıştır. Özel liseler ise yüzde 2.3’ten yüzde 3.5’a varmış. 

Bu rakamlar bize en çarpıcı yönelişlerden birinin imam hatip liselerinde yaşandığını gösteriyor. Bu liselerin öğrenci sayısı AK Parti döneminde belirgin bir yükseliş eğrisi izliyor. Şöyle ki, bu liselerin 2002-03 döneminde 64 bin 534 öğrenciyle yüzde 2.6 olan payı, 2011-12 döneminde 268 bin 245 öğrenciyle yüzde 7’ye çıkmış.

Bu çerçevede 28 Şubat sonrasında orta bölümlerinin kapatılması ve katsayı uygulaması nedeniyle bu okullarda yaşanan düşüşün önemli ölçüde telafi edildiği, hatta üstüne çıkıldığı gözleniyor. Bu okullarda 1996-97 döneminde 180 bin 372 olan öğrenci sayısı, daha sonra düzenli bir düşüş göstererek 2002-03 döneminde 64 bine kadar inmişti. 

Katsayı uygulamasının kaldırılması ve yeni yasada imam hatiplerin orta bölümlerinin açılmasıyla birlikte bu oranın önümüzdeki yıllarda yukarı doğru tırmanma seyrini kuvvetlenerek sürdüreceğini tahmin edebiliriz. Bu durumda eğitim sistemi içinde biri din ağırlıklı olmak üzere ikili bir yapının iyice yerleşeceğini söylemek bir hata olmaz.

(Sedat Ergin-hürriyet)

> İmam hatiplerin yükselişi

Hürriyet Gazetesi Yazarı Sedat Ergin’in yazısı.

imam hatipler yükselişteEğitim Reformu Grubu’nun (ERG) önceki gün açıklanan 2011 yılı eğitim raporu, Türkiye’nin ilköğretimde okullulaşma sorununu büyük ölçüde çözüme kavuşturmuş olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Rapora göre, ilkokul çağına gelen çocukların okullulaşma oranı 2010-11 döneminde yüzde 98.41 iken, bu oran 2011-12 döneminde 98.67’ye ulaşmıştır. Önümüzdeki yıl Türkiye’nin bu oranda yüzde 99’u yakalaması muhtemel gözüküyor.

LİSEDE OKULLULAŞMA HÂLÂ SORUN

Ortaöğretime gelince, ERG, okullulaşmanın hâlâ sorunlu bir alan olarak karşımızda durduğuna dikkat çekiyor. Bu kategoride 2010-11 döneminde yüzde 66.07 olan okullulaşma oranı 2011-12’de sınırlı bir artışla 67.37’ye çıkmıştır.

Bununla birlikte, kız çocuklarının liseye geçişlerindeki artış oranı erkek öğrencilere göre daha anlamlıdır. Kız öğrenciler için 2011-12’de yüzde 63.86 olan bu oran geride bırakmakta olduğumuz öğretim döneminde yüzde 66.14’e çıkmıştır.

ERG raporunda yayımlanan bir harita ortaöğrenime erişimde bölgeler arasında çok büyük bir dengesizliğin ne yazık ki hâlâ sürdüğünü gösteriyor. Şöyle ki: İç Batı Anadolu, Trakya ve Doğu Karadeniz illerinin önemli bir bölümünde bu kademede okullulaşma yüzde 80’in üstündedir. Ege, Marmara ve İç Anadolu’da bu grupta okullulaşma genellikle yüzde 70-80 aralığında seyrediyor. Bunu, çoğu İç Anadolu ve Doğu Anadolu’da bulunan yüzde 50-70 aralığı içindeki iller izliyor. Güneydoğu’daki illerimizin çoğunluğunda ortaöğrenim yaşında olan çocukların okula kaydolma oranı yüzde 50’nin altındadır.

Kentlerden örnek vererek durumu açalım. Lise düzeyinde okullulaşma oranının en yüksek olduğu üç il Bilecik, Bolu ve Rize’dir. Oran sırasıyla yüzde 90.75, 90.28 ve 89.72’dir. Bu oran Muş, Ağrı ve Van’da ise yüzde 33.91, 32.13 ve 26.71’e düşüyor. Bu illerde kız çocuklarının liseye kaydolmalarında oran yüzde 30’un altındadır.

İMAM HATİPLER YÜZDE 7’YE ÇIKTI

ERG raporu, örgün eğitimde lise türlerinin ağırlıklarıyla ilgili önemli değişikliklerin yaşanmakta olduğuna da işaret ediyor.

Buradaki yönelişlerden birincisi, genel liselere devam eden öğrencilerin toplam içindeki ağırlığında 2010-11 ile 2011-12 dönemleri arasında kaydedilen düşüştür. Oran yüzde 29’dan yüzde 25’e düşmüştür. 

Bu farkın nereye yöneldiğine baktığımızda, önemli bir bölümünün fen ya da Anadolu liseleri gibi akademik seçicilik uygulayan liselere kaydığını görüyoruz. Bu kategorinin oranı da yüzde 21.4’ten 23.5’e çıkmıştır.

Mesleki ve teknik eğitimin ağırlığı ise yüzde 46.3’ten 48’e gelmiştir. Ancak buradaki artışın büyük bölümü tümü bu grup içinde yer alan imam hatip liselerine yönelmiştir. Bu liselere devam eden öğrencilerin geçen yıl yüzde 5.9 olan toplam içindeki oranı bu yıl yüzde 7’ye yükselmiştir.

EĞİTİMDE İKİLİ BİR YAPIYA DOĞRU MU?

Lise türlerinin ağırlıklarında AK Parti’nin iktidarda olduğu 10 yıl içinde meydana gelen değişikliklere baktığımızda, düz liselerin düzenli bir gerileme sürecinde olduğunu, buna karşılık diğer kategorilerdeki liselerin paylarını artırdığını görüyoruz.

Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, meslek liselerine devam eden öğrencilerin toplam içindeki oranı 10 yıl içinde yüzde 34.8’den (2002-2003) yüzde 48’e (2011-12) yükselmiştir. Genel liselerin oranı yüzde 51.9’dan yüzde 25’e inerken, akademik seçicilik uygulayan liselerin oranı yüzde 9.7’den yüzde 21.2’ye çıkmıştır. Özel liseler ise yüzde 2.3’ten yüzde 3.5’a varmış. 

Bu rakamlar bize en çarpıcı yönelişlerden birinin imam hatip liselerinde yaşandığını gösteriyor. Bu liselerin öğrenci sayısı AK Parti döneminde belirgin bir yükseliş eğrisi izliyor. Şöyle ki, bu liselerin 2002-03 döneminde 64 bin 534 öğrenciyle yüzde 2.6 olan payı, 2011-12 döneminde 268 bin 245 öğrenciyle yüzde 7’ye çıkmış.

Bu çerçevede 28 Şubat sonrasında orta bölümlerinin kapatılması ve katsayı uygulaması nedeniyle bu okullarda yaşanan düşüşün önemli ölçüde telafi edildiği, hatta üstüne çıkıldığı gözleniyor. Bu okullarda 1996-97 döneminde 180 bin 372 olan öğrenci sayısı, daha sonra düzenli bir düşüş göstererek 2002-03 döneminde 64 bine kadar inmişti. 

Katsayı uygulamasının kaldırılması ve yeni yasada imam hatiplerin orta bölümlerinin açılmasıyla birlikte bu oranın önümüzdeki yıllarda yukarı doğru tırmanma seyrini kuvvetlenerek sürdüreceğini tahmin edebiliriz. Bu durumda eğitim sistemi içinde biri din ağırlıklı olmak üzere ikili bir yapının iyice yerleşeceğini söylemek bir hata olmaz.

(Sedat Ergin-hürriyet)

Son Güncelleme: Pazar, 10 Haziran 2012 09:53

Gösterim: 2412

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, kıdem tazminatını fonlu sisteme çevireceklerini aylık bazda çalışma yaptıklarını belirtti.

kıdem tazminatı değişiyorÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, milyonlarca çalışanın en önemli sorunlarından biri olan kıdem tazminatıyla ilgili düzenlemede sona yaklaşıldığını açıkladı. Kıdem tazminatında geriye dönük hakkın kaybolmayacağını vurgulayan Çelik, kıdem tazminatını, fonlu sisteme dönüştürme konusunda kararlılıklarının sürdüğünü, şu anda bu konunun çalışma aşamasında olduğunu söyledi. Çelik, tazminatlar için belirlenecek oranlar konusunda da tarafların görüşlerinin alınacağını vurguladı.

Kıdem tazminatı bu haliyle sürdürülemez

Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) konuğu olan Çelik, kıdem tazminatında çalışanların sadece yüzde 10’luk kısmının faydalandığı bir yapının sürdürülemeyeceğini söyledi. Çelik ‘işgücü piyasamızı katılaştıran, verimliliği azaltan en önemli sorun olan kıdem tazminatı sisteminin bugünkü şartlarda sürdürülebilir olmadığını belirterek, kıdem tazminatı konusuna fonlu sistemle çözüm bulacaklarının altını çizdi. Yıllık değil aylık kıdem tazminatı formülü üzerinde çalıştıklarını söyleyen Çelik “Geçen yıl 12 milyon çalışan bir yılı doldurmadan işinden ayrılmış. Bu, insanların kıdem tazminatı almadıkları anlamına geliyor. Kıdem tazminatını çalışanların yüzde 10’luk bölümü hak ediyor. Bunların içinde de tazminat alamayanlar var. Biz bir ay bile çalışsa kıdem tazminatını işçinin hesabına yatıracak bir sistem için çalışıyoruz” dedi.

Taşeron işçilerin sorununu çözeceğiz

Taşeron işçilerin sıkıntılarının da giderileceğini belirten Çelik, bunun için İş Kanunu’nda değişiklik yapılacağını söyledi. Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’nın da Meclis’te 5’inci sırada olduğunu söyleyen Çelik, sendikal örgütlenmenin de yüzde 60’larda göründüğünü, ölen-kalan herkesin kayıtlı olduğunu belirtti. Çelik “10 milyon 300 binin içerisinde kayıttan düşmeyen çok ölü var. 51 sendika sahte üyelerle barajı aşıyor. Ancak, gerçek 880 bin üyeye gelince, yüzde 1 barajını 13 sendika aşamıyor” dedi.

(star)

> Milyonlarca çalışanı sevindirecek haber

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, kıdem tazminatını fonlu sisteme çevireceklerini aylık bazda çalışma yaptıklarını belirtti.

kıdem tazminatı değişiyorÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, milyonlarca çalışanın en önemli sorunlarından biri olan kıdem tazminatıyla ilgili düzenlemede sona yaklaşıldığını açıkladı. Kıdem tazminatında geriye dönük hakkın kaybolmayacağını vurgulayan Çelik, kıdem tazminatını, fonlu sisteme dönüştürme konusunda kararlılıklarının sürdüğünü, şu anda bu konunun çalışma aşamasında olduğunu söyledi. Çelik, tazminatlar için belirlenecek oranlar konusunda da tarafların görüşlerinin alınacağını vurguladı.

Kıdem tazminatı bu haliyle sürdürülemez

Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) konuğu olan Çelik, kıdem tazminatında çalışanların sadece yüzde 10’luk kısmının faydalandığı bir yapının sürdürülemeyeceğini söyledi. Çelik ‘işgücü piyasamızı katılaştıran, verimliliği azaltan en önemli sorun olan kıdem tazminatı sisteminin bugünkü şartlarda sürdürülebilir olmadığını belirterek, kıdem tazminatı konusuna fonlu sistemle çözüm bulacaklarının altını çizdi. Yıllık değil aylık kıdem tazminatı formülü üzerinde çalıştıklarını söyleyen Çelik “Geçen yıl 12 milyon çalışan bir yılı doldurmadan işinden ayrılmış. Bu, insanların kıdem tazminatı almadıkları anlamına geliyor. Kıdem tazminatını çalışanların yüzde 10’luk bölümü hak ediyor. Bunların içinde de tazminat alamayanlar var. Biz bir ay bile çalışsa kıdem tazminatını işçinin hesabına yatıracak bir sistem için çalışıyoruz” dedi.

Taşeron işçilerin sorununu çözeceğiz

Taşeron işçilerin sıkıntılarının da giderileceğini belirten Çelik, bunun için İş Kanunu’nda değişiklik yapılacağını söyledi. Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’nın da Meclis’te 5’inci sırada olduğunu söyleyen Çelik, sendikal örgütlenmenin de yüzde 60’larda göründüğünü, ölen-kalan herkesin kayıtlı olduğunu belirtti. Çelik “10 milyon 300 binin içerisinde kayıttan düşmeyen çok ölü var. 51 sendika sahte üyelerle barajı aşıyor. Ancak, gerçek 880 bin üyeye gelince, yüzde 1 barajını 13 sendika aşamıyor” dedi.

(star)

Son Güncelleme: Cuma, 08 Haziran 2012 10:28

Gösterim: 1683

Eğitim-bir-sen öğretmenlere saygı yürüyüşü düzenledi.

öğretmenlere saygı yürüyüşüMedeniyetimizi inşa ve yeniden ihya etmenin öncüsü olan öğretmenlere yapılan haksızlığın ifşası için, öğretmene saygının deforme edilmesine karşı çıkmak için binlerce öğretmenimizle sessizce yürüdük. Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, öğretmene saygı yürüyüşünde yaptığı konuşmada, “Bu yürüyüş, çocuğuyla, genciyle yirmi milyonu aşan bir kitleye doğrudan olmak üzere her vatandaşa hizmet sunan; mezrasından köyüne, kasabasından şehrine ülkenin farklı yerlerinde sayısı 60 bine ulaşan okulların kapısını her sabah daha iyi bir gelecek için özveriyle açan öğretmenlerimizin bütün Türkiye’ye yönelttikleri ‘saygı görmek hakkım’ haykırışıdır” dedi.

Üyelerimiz, İstanbul İstiklal Caddesi’nde Tünel’den başlayarak Taksim Meydanı’na kadar ‘Susarak anlattım sana her şeyi’ afişi eşliğinde sessizce yürüdü. Yürüyüş boyunca karanfil dağıtan öğretmenlere halk alkışlarıyla destek verdi. Taksim Meydanı’nda binlerce öğretmene seslenen Ahmet Gündoğdu, dünyanın diğer ülkelerinde daha az çalışıp daha fazla ücret alan öğretmenlerin aksine ülkemizde öğretmenlerin daha çok çalışıp daha az ücret aldıklarının bilinmesini istedi. Öğretmenler, ‘Öğretmenlik aşkımız, saygı görmek hakkımız’, ‘Bütçe diye yakınma, onuruma dokunma’, ‘Hak, Hukuk, Adalet KHK Rezalet’ sloganlarıyla Gündoğdu’ya eşlik etti.

İlme, irfana, âlime ve arife hürmeti esas alan bir medeniyetin bakiyesi olan Türkiye’de; öğretmenlere, yürüttükleri kutsal mesleğin maddi karşılığının hakkıyla ödenmemesi yanında manevi karşılığı olan “saygının” bile çok görüldüğü günleri yaşadıklarını belirten Ahmet Gündoğdu, “Eğitim konusu açıldığında “eğitim en önemli meselemiz” diyerek mangalda kül bırakmayanlar, yaptıklarıyla, söyledikleriyle, öğretmene ve öğretim elemanlarına emeğinin karşılığını vermemekle öğretmeni ve emeğini değersizleştirdiklerinin, öğretmenlik mesleğinin itibarına irtifa kaybettirdiklerinin artık farkına varmalıdır” ifadelerini kullandı.

Gündoğdu, saygının bile çok görüldüğü öğretmen; öğrencilerinden “daha iyi bir gelecek”, “daha güçlü Türkiye”, “daha adil bir ülke” hedeflerinde sorumluluk almalarını istenemeyeceğini, kendisi saygıya muhtaç hale getirilen öğretmenler, öğrencilerine “insana ve haklarına saygı duymayı” ve “insan onurunu esas almayı” öğretemeyeceğini kaydetti. Öğretmenin saygıyı fazlasıyla hak ettiğini belirten Gündoğdu, “Ancak saygının kendisine çok görüldüğünü; yediden yetmişe her biri öğrencisi olan topluma, “Annenize, babanıza ve büyüklerinize saygıda kusur etmeyin” diye nasıl seslenecek” dedi.

‘Öğretmenlerin Gönlünü Fetih Projesi’ Neden Akıllara Gelmiyor

Ahmet Gündoğdu bugün gelinen noktada ülkemizin artık temel sorunlarından birisi öğretmenlere, öğretim elamanlarına ve emeklerine saygı sorunu olduğunu kaydederek, “Sınıfları akıllı tahtayla, öğrencileri tablet bilgisayarla donatmayı hedefleyen Fatih Projesinin hayata geçirildiği ülkemizde, sınıf ve öğrenci kavramlarına varlık ve anlam kazandıran öğretmenler için “öğretmenlerin gönlünü fetih projesi” neden akıllara gelmiyor. Bu tablonun sorumlusu, eğitim sistemine ve eğitim hizmetine öğretmenlerle birlikte el ele kalite kazandırması gereken Milli Eğitim Bakanı’dır. Görevi devraldığı günden bu yana beyan ve açıklamalarıyla “bilgisi yetersiz”, “çalışması isteksiz”, “hizmeti verimsiz” öğretmen kitlesi algısı üretmiştir. Yetinmemiş, yanlış bilgilendirmeyle öğretmenlerin “haftada 15 saat çalışıp yılda iki ay tatil yapan gereksiz kamu görevlileri” konumunda gösterilmesine de kapı aralamıştır. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, bu tavırlarıyla bir anlamda “hak isteyen ve saygı bekleyen öğretmenler ve sendikaları olmasa Milli Eğitim Bakanlığını ne güzel yönetirim” demektedir” diye konuştu.

Milli Eğitim Bakanı’nın icraatlarını eleştiren Gündoğdu, Milli Eğitim Bakanı’nın söylemlerinde, genelgelerinde, kısaca bütün iş ve işlemlerinde, okul yöneticilerini, öğretmenleri ve eğitim çalışanlarını hedef göstermek için harcadığı zamanı, öğretmenler ve diğer eğitim çalışanlarının mesleki saygınlığını korumak ve mali haklarını artırmak, eğitim çalışanlarının yetkili sendikası Eğitim-Bir-Sen’in bu yöndeki taleplerini karşılamak için harcasaydı bugün eylem değil şölen yapıyor olacaklarını söyledi.  Bakan Dinçer’in okul yöneticilerini öğrenci velilerine, öğretmenleri öğrencilere ve tüm topluma hedef gösterme anlayışını terk etmesini isteyen Gündoğdu,  “Kuruluşundan bu yana iş bırakma eylemi yapmayan Eğitim-Bir-Sen, Milli Eğitim Bakanın kabul edilemez üslubu, Maliye Bakanının ek ödeme adaletsizliğini gidermeme inadı nedeniyle başlayan sürecin sonunda iş bırakma eylemi yapmak zorunda kalmıştır. Sayın Başbakanın eksik bilgilere dayanan öğretmenlerin çalışma ve izin sürelerine yönelik beyanları, öğretmenleri derinden üzmüştür. Milli Eğitim Bakanı Dinçer’den ümidini zaten kesen öğretmenler, Sayın Başbakanımızdan incinen yüreklerini, kırılan kalplerini onore edecek ve azalan motivasyonlarını yeniden artıracak yeni bir açıklama bekliyorlar. Eğitim çalışanlarının yetkili sendikası olarak, biz de Sayın Başbakanın bu yönde bir açıklamayı en kısa sürede yapması gerektiğine inanıyoruz” şeklinde konuştu.

Emeğimizin Karşılığını İstemekten ve Mesleğimizin Saygınlığını Korumaktan Yılmayacağız

Ahmet Gündoğdu, bu yürüyüşün, medeniyetimizi inşa ve yeniden ihya etmenin öncüsü olan öğretmenlere yapılan haksızlığın ifşası ve öğretmene saygının deforme edilmesine karşı çıkışı olduğunu kaydetti. Gündoğdu, “Bu yürüyüş, çocuğuyla, genciyle yirmi milyonu aşan bir kitleye doğrudan olmak üzere her vatandaşa hizmet sunan; mezrasından-köyüne, kasabasından-şehrine ülkenin farklı yerlerinde sayısı 60 bine ulaşan okulların kapısını her sabah daha iyi bir gelecek için özveriyle açan öğretmenlerimizin bütün Türkiye’ye yönelttikleri “saygı görmek hakkım” haykırışıdır” ifadelerini kullandı.

Öğretmene karşı haksızlıklara bordro yakmadan iş bırakmaya kadar uzanan bir eylem süreciyle tepki gösterdiklerini söyleyen Gündoğdu, “Toplu sözleşme sürecini takip eden taraflı-tarafsız herkes, öğretmenlere yapılan haksızlığı sona erdirecek tekliflerle masaya oturduğumuzu kabul ediyor. Kamu İşveren Heyetinin ve Kamu İşveren Heyeti temsilcileri aracılığıyla da Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun, tekliflerimize evet demeyerek bu haksızlığın devam etmesine göz yumduğu herkesin malumudur. Kamuoyunun yakından bildiği gibi eşit işe eşit ücret kapsamında hazırlandığı iddia edilen 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, öğretmenleri ve akademisyenleri yok saymıştır. Öğretmene ve öğretim görevlilerine benzerin yok, bütçeye maliyeti yüksek olur diyerek ek ödeme verilmemiştir. Öğretmenlerin ve öğretim elemanlarının emeğinin karşılığı olan ekmeği talep ettikleri için mesleğinin karşılığı olan saygıdan mahrum edilmek istenmesine direneceğiz ve izin vermeyeceğiz. Emeğimizin karşılığını istemekten yorulmayacağız, mesleğimizin saygınlığını korumaktan yılmayacağız. Bütçe disiplinini bozar bahanesiyle ek ödeme artışı verilmemesine olan tepkimizi de, bütçeye maliyeti sıfır olan, öğretmene saygı talebimizi de aynı anda, her yerde ve büyük bir kararlılıkla seslendirmeye devam edeceğiz. Çünkü, öğreticisine saygı duymayan bir toplumun, öğrendikleriyle iyiye, doğruya ve güzele yol almasının imkansız olduğunu biliyoruz. Çünkü, öğretmenliğin peygamberlik mesleği olduğunu salık veren bir medeniyetin mensuplarıyız. Çünkü, kendisine bir harf öğretene kırk yıl köle olmayı taahhüt eden ilim kapısı Hz. Ali’nin idrakinin örnek alınması gerektiğine inanıyoruz” dedi.

“Üzülmeyiniz, Alimlerin Atının Ayağından Sıçrayan Çamur Bizim İçin Süstür, Şereftir’’

Öğretmene ve âlime saygı konusunda Yavuz Sultan Selim ve Fatih Sultan Mehmet’ten örnekler veren Ahmet Gündoğdu,” Zamanın âlimlerinden İbn-i Kemalin atının ayağından kaftanına çamur sıçrayan Yavuz Sultan Selim Han’ın “Üzülmeyiniz, âlimlerin atının ayağından sıçrayan çamur bizim için süstür, şereftir. Vasiyet ediyorum, bu çamurlu kaftan, ben vefat ettikten sonra kabrimin üzerine örtülsün” sözleriyle âlime, arife, öğretene ve öğretmene saygı konusunda bize yol gösteriyor. İstanbul’un fethinden sonra padişah olduğunu sanıp kendisine çiçek vermek isteyen ahaliyi “padişah ben değilim odur” diyerek kendisine yönelten Akşemsettin’i işaret eden Fatih Sultan Mehmet’in “padişah benim ama o da benim hocamdır” sözleri âlime hürmet, arife ihtiram, öğreticisine saygı konusunda bugünün yöneticilerine ne yapmaları gerektiğini işaret ediyor” diye konuştu.

Genel Başkan Ahmet Gündoğdu, sözlerini şöyle tamamladı: “Emeğimizin karşılığı olan haklarımızı istiyoruz. Mesleğimizin gereği olan saygıyı talep ediyoruz.  Okuldan daha fazlası evde olmak üzere mesai mefhumu gözetmeden çalıştığımızın bilinmesini istiyoruz. Bu milletin çocuklarını geleceğe hazırlamak adına kendi çocuklarımızı ihmal ettiğimizin unutulmamasını bekliyoruz. Dünyanın diğer ülkelerinde daha az çalışıp daha fazla ücret alan öğretmenlerin aksine daha çok çalışıp daha az ücret aldığımızın bilinmesini istiyoruz. Öğretmenlere yönelik şiddete, öğretmene sahip çıkılmasını istiyoruz. Öğretmene yönelik başörtüsü yasağı başta olmak üzere eğitim sisteminin yasaklardan temizlenmesini istiyoruz. Eşinden ve çocuğundan ayrı kalması önemsenmeyen binlerce öğretmenin, her sabah ülkemin çocuklarına yeni ufuklar için günaydın dediğinin farkında olunmasını istiyoruz. Öğrencilerin yaz tatili süresi ile öğretmenlerin izin süresinin aynı olmadığının bilinmesini istiyoruz.  Aynı anda kimi yerde 30 kimi yerde 60 kişiye kamu hizmeti sunan ikinci bir kamu görevlisi olmadığının görülmesini istiyoruz.  Haklarımızın verilmemesine ve hak ettiğimiz saygının yanlış bilgilerle örselenmesine sessiz kalmamayı öğrencilerimize olan sorumluluğumuz olarak görüyoruz. Hakkımız olan ek ödemenin verilmemesini gündemden düşürmek için ortaya konan beyanların, yapılan açıklamaların kastı aşan ifadeler olduğunun kabul edilmesini istiyoruz. Sözlerime son verirken, Türkiye’nin 2012-2013 eğitim-öğretim yılı vizyonunun, öğretmenin emeğinin karşılığının ve öğretmenlik mesleğine saygının her geçen gün daha arttırılması olması gerektiğini ifade ediyor, yürüyüşümüze destek veren bütün öğretmenlerimize Eğitim-Bir-Sen adına teşekkür ediyorum”

(eğitim-bir-sen)

> Öğretmene saygı için on binler sokaklardaydı

Eğitim-bir-sen öğretmenlere saygı yürüyüşü düzenledi.

öğretmenlere saygı yürüyüşüMedeniyetimizi inşa ve yeniden ihya etmenin öncüsü olan öğretmenlere yapılan haksızlığın ifşası için, öğretmene saygının deforme edilmesine karşı çıkmak için binlerce öğretmenimizle sessizce yürüdük. Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, öğretmene saygı yürüyüşünde yaptığı konuşmada, “Bu yürüyüş, çocuğuyla, genciyle yirmi milyonu aşan bir kitleye doğrudan olmak üzere her vatandaşa hizmet sunan; mezrasından köyüne, kasabasından şehrine ülkenin farklı yerlerinde sayısı 60 bine ulaşan okulların kapısını her sabah daha iyi bir gelecek için özveriyle açan öğretmenlerimizin bütün Türkiye’ye yönelttikleri ‘saygı görmek hakkım’ haykırışıdır” dedi.

Üyelerimiz, İstanbul İstiklal Caddesi’nde Tünel’den başlayarak Taksim Meydanı’na kadar ‘Susarak anlattım sana her şeyi’ afişi eşliğinde sessizce yürüdü. Yürüyüş boyunca karanfil dağıtan öğretmenlere halk alkışlarıyla destek verdi. Taksim Meydanı’nda binlerce öğretmene seslenen Ahmet Gündoğdu, dünyanın diğer ülkelerinde daha az çalışıp daha fazla ücret alan öğretmenlerin aksine ülkemizde öğretmenlerin daha çok çalışıp daha az ücret aldıklarının bilinmesini istedi. Öğretmenler, ‘Öğretmenlik aşkımız, saygı görmek hakkımız’, ‘Bütçe diye yakınma, onuruma dokunma’, ‘Hak, Hukuk, Adalet KHK Rezalet’ sloganlarıyla Gündoğdu’ya eşlik etti.

İlme, irfana, âlime ve arife hürmeti esas alan bir medeniyetin bakiyesi olan Türkiye’de; öğretmenlere, yürüttükleri kutsal mesleğin maddi karşılığının hakkıyla ödenmemesi yanında manevi karşılığı olan “saygının” bile çok görüldüğü günleri yaşadıklarını belirten Ahmet Gündoğdu, “Eğitim konusu açıldığında “eğitim en önemli meselemiz” diyerek mangalda kül bırakmayanlar, yaptıklarıyla, söyledikleriyle, öğretmene ve öğretim elemanlarına emeğinin karşılığını vermemekle öğretmeni ve emeğini değersizleştirdiklerinin, öğretmenlik mesleğinin itibarına irtifa kaybettirdiklerinin artık farkına varmalıdır” ifadelerini kullandı.

Gündoğdu, saygının bile çok görüldüğü öğretmen; öğrencilerinden “daha iyi bir gelecek”, “daha güçlü Türkiye”, “daha adil bir ülke” hedeflerinde sorumluluk almalarını istenemeyeceğini, kendisi saygıya muhtaç hale getirilen öğretmenler, öğrencilerine “insana ve haklarına saygı duymayı” ve “insan onurunu esas almayı” öğretemeyeceğini kaydetti. Öğretmenin saygıyı fazlasıyla hak ettiğini belirten Gündoğdu, “Ancak saygının kendisine çok görüldüğünü; yediden yetmişe her biri öğrencisi olan topluma, “Annenize, babanıza ve büyüklerinize saygıda kusur etmeyin” diye nasıl seslenecek” dedi.

‘Öğretmenlerin Gönlünü Fetih Projesi’ Neden Akıllara Gelmiyor

Ahmet Gündoğdu bugün gelinen noktada ülkemizin artık temel sorunlarından birisi öğretmenlere, öğretim elamanlarına ve emeklerine saygı sorunu olduğunu kaydederek, “Sınıfları akıllı tahtayla, öğrencileri tablet bilgisayarla donatmayı hedefleyen Fatih Projesinin hayata geçirildiği ülkemizde, sınıf ve öğrenci kavramlarına varlık ve anlam kazandıran öğretmenler için “öğretmenlerin gönlünü fetih projesi” neden akıllara gelmiyor. Bu tablonun sorumlusu, eğitim sistemine ve eğitim hizmetine öğretmenlerle birlikte el ele kalite kazandırması gereken Milli Eğitim Bakanı’dır. Görevi devraldığı günden bu yana beyan ve açıklamalarıyla “bilgisi yetersiz”, “çalışması isteksiz”, “hizmeti verimsiz” öğretmen kitlesi algısı üretmiştir. Yetinmemiş, yanlış bilgilendirmeyle öğretmenlerin “haftada 15 saat çalışıp yılda iki ay tatil yapan gereksiz kamu görevlileri” konumunda gösterilmesine de kapı aralamıştır. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, bu tavırlarıyla bir anlamda “hak isteyen ve saygı bekleyen öğretmenler ve sendikaları olmasa Milli Eğitim Bakanlığını ne güzel yönetirim” demektedir” diye konuştu.

Milli Eğitim Bakanı’nın icraatlarını eleştiren Gündoğdu, Milli Eğitim Bakanı’nın söylemlerinde, genelgelerinde, kısaca bütün iş ve işlemlerinde, okul yöneticilerini, öğretmenleri ve eğitim çalışanlarını hedef göstermek için harcadığı zamanı, öğretmenler ve diğer eğitim çalışanlarının mesleki saygınlığını korumak ve mali haklarını artırmak, eğitim çalışanlarının yetkili sendikası Eğitim-Bir-Sen’in bu yöndeki taleplerini karşılamak için harcasaydı bugün eylem değil şölen yapıyor olacaklarını söyledi.  Bakan Dinçer’in okul yöneticilerini öğrenci velilerine, öğretmenleri öğrencilere ve tüm topluma hedef gösterme anlayışını terk etmesini isteyen Gündoğdu,  “Kuruluşundan bu yana iş bırakma eylemi yapmayan Eğitim-Bir-Sen, Milli Eğitim Bakanın kabul edilemez üslubu, Maliye Bakanının ek ödeme adaletsizliğini gidermeme inadı nedeniyle başlayan sürecin sonunda iş bırakma eylemi yapmak zorunda kalmıştır. Sayın Başbakanın eksik bilgilere dayanan öğretmenlerin çalışma ve izin sürelerine yönelik beyanları, öğretmenleri derinden üzmüştür. Milli Eğitim Bakanı Dinçer’den ümidini zaten kesen öğretmenler, Sayın Başbakanımızdan incinen yüreklerini, kırılan kalplerini onore edecek ve azalan motivasyonlarını yeniden artıracak yeni bir açıklama bekliyorlar. Eğitim çalışanlarının yetkili sendikası olarak, biz de Sayın Başbakanın bu yönde bir açıklamayı en kısa sürede yapması gerektiğine inanıyoruz” şeklinde konuştu.

Emeğimizin Karşılığını İstemekten ve Mesleğimizin Saygınlığını Korumaktan Yılmayacağız

Ahmet Gündoğdu, bu yürüyüşün, medeniyetimizi inşa ve yeniden ihya etmenin öncüsü olan öğretmenlere yapılan haksızlığın ifşası ve öğretmene saygının deforme edilmesine karşı çıkışı olduğunu kaydetti. Gündoğdu, “Bu yürüyüş, çocuğuyla, genciyle yirmi milyonu aşan bir kitleye doğrudan olmak üzere her vatandaşa hizmet sunan; mezrasından-köyüne, kasabasından-şehrine ülkenin farklı yerlerinde sayısı 60 bine ulaşan okulların kapısını her sabah daha iyi bir gelecek için özveriyle açan öğretmenlerimizin bütün Türkiye’ye yönelttikleri “saygı görmek hakkım” haykırışıdır” ifadelerini kullandı.

Öğretmene karşı haksızlıklara bordro yakmadan iş bırakmaya kadar uzanan bir eylem süreciyle tepki gösterdiklerini söyleyen Gündoğdu, “Toplu sözleşme sürecini takip eden taraflı-tarafsız herkes, öğretmenlere yapılan haksızlığı sona erdirecek tekliflerle masaya oturduğumuzu kabul ediyor. Kamu İşveren Heyetinin ve Kamu İşveren Heyeti temsilcileri aracılığıyla da Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun, tekliflerimize evet demeyerek bu haksızlığın devam etmesine göz yumduğu herkesin malumudur. Kamuoyunun yakından bildiği gibi eşit işe eşit ücret kapsamında hazırlandığı iddia edilen 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, öğretmenleri ve akademisyenleri yok saymıştır. Öğretmene ve öğretim görevlilerine benzerin yok, bütçeye maliyeti yüksek olur diyerek ek ödeme verilmemiştir. Öğretmenlerin ve öğretim elemanlarının emeğinin karşılığı olan ekmeği talep ettikleri için mesleğinin karşılığı olan saygıdan mahrum edilmek istenmesine direneceğiz ve izin vermeyeceğiz. Emeğimizin karşılığını istemekten yorulmayacağız, mesleğimizin saygınlığını korumaktan yılmayacağız. Bütçe disiplinini bozar bahanesiyle ek ödeme artışı verilmemesine olan tepkimizi de, bütçeye maliyeti sıfır olan, öğretmene saygı talebimizi de aynı anda, her yerde ve büyük bir kararlılıkla seslendirmeye devam edeceğiz. Çünkü, öğreticisine saygı duymayan bir toplumun, öğrendikleriyle iyiye, doğruya ve güzele yol almasının imkansız olduğunu biliyoruz. Çünkü, öğretmenliğin peygamberlik mesleği olduğunu salık veren bir medeniyetin mensuplarıyız. Çünkü, kendisine bir harf öğretene kırk yıl köle olmayı taahhüt eden ilim kapısı Hz. Ali’nin idrakinin örnek alınması gerektiğine inanıyoruz” dedi.

“Üzülmeyiniz, Alimlerin Atının Ayağından Sıçrayan Çamur Bizim İçin Süstür, Şereftir’’

Öğretmene ve âlime saygı konusunda Yavuz Sultan Selim ve Fatih Sultan Mehmet’ten örnekler veren Ahmet Gündoğdu,” Zamanın âlimlerinden İbn-i Kemalin atının ayağından kaftanına çamur sıçrayan Yavuz Sultan Selim Han’ın “Üzülmeyiniz, âlimlerin atının ayağından sıçrayan çamur bizim için süstür, şereftir. Vasiyet ediyorum, bu çamurlu kaftan, ben vefat ettikten sonra kabrimin üzerine örtülsün” sözleriyle âlime, arife, öğretene ve öğretmene saygı konusunda bize yol gösteriyor. İstanbul’un fethinden sonra padişah olduğunu sanıp kendisine çiçek vermek isteyen ahaliyi “padişah ben değilim odur” diyerek kendisine yönelten Akşemsettin’i işaret eden Fatih Sultan Mehmet’in “padişah benim ama o da benim hocamdır” sözleri âlime hürmet, arife ihtiram, öğreticisine saygı konusunda bugünün yöneticilerine ne yapmaları gerektiğini işaret ediyor” diye konuştu.

Genel Başkan Ahmet Gündoğdu, sözlerini şöyle tamamladı: “Emeğimizin karşılığı olan haklarımızı istiyoruz. Mesleğimizin gereği olan saygıyı talep ediyoruz.  Okuldan daha fazlası evde olmak üzere mesai mefhumu gözetmeden çalıştığımızın bilinmesini istiyoruz. Bu milletin çocuklarını geleceğe hazırlamak adına kendi çocuklarımızı ihmal ettiğimizin unutulmamasını bekliyoruz. Dünyanın diğer ülkelerinde daha az çalışıp daha fazla ücret alan öğretmenlerin aksine daha çok çalışıp daha az ücret aldığımızın bilinmesini istiyoruz. Öğretmenlere yönelik şiddete, öğretmene sahip çıkılmasını istiyoruz. Öğretmene yönelik başörtüsü yasağı başta olmak üzere eğitim sisteminin yasaklardan temizlenmesini istiyoruz. Eşinden ve çocuğundan ayrı kalması önemsenmeyen binlerce öğretmenin, her sabah ülkemin çocuklarına yeni ufuklar için günaydın dediğinin farkında olunmasını istiyoruz. Öğrencilerin yaz tatili süresi ile öğretmenlerin izin süresinin aynı olmadığının bilinmesini istiyoruz.  Aynı anda kimi yerde 30 kimi yerde 60 kişiye kamu hizmeti sunan ikinci bir kamu görevlisi olmadığının görülmesini istiyoruz.  Haklarımızın verilmemesine ve hak ettiğimiz saygının yanlış bilgilerle örselenmesine sessiz kalmamayı öğrencilerimize olan sorumluluğumuz olarak görüyoruz. Hakkımız olan ek ödemenin verilmemesini gündemden düşürmek için ortaya konan beyanların, yapılan açıklamaların kastı aşan ifadeler olduğunun kabul edilmesini istiyoruz. Sözlerime son verirken, Türkiye’nin 2012-2013 eğitim-öğretim yılı vizyonunun, öğretmenin emeğinin karşılığının ve öğretmenlik mesleğine saygının her geçen gün daha arttırılması olması gerektiğini ifade ediyor, yürüyüşümüze destek veren bütün öğretmenlerimize Eğitim-Bir-Sen adına teşekkür ediyorum”

(eğitim-bir-sen)

Son Güncelleme: Cuma, 08 Haziran 2012 09:22

Gösterim: 2298

'Roman açılımı'nda parasız eğitim parkartı açan öğrencilere 8 yıl 5 ay 20'şer gün hapis cezası verildi.

Öğrencilere har başına 3.5 ay hapis cezasıBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ın konuşması sırasında “Parasız eğitim istiyoruz, alacağız” yazan pankart açan Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer’e 8 yıl 5 ay 20’şer gün hapis cezası verildi. İki gencin arkadaşı Utku Aykar da ‘örgüt propagandası’ suçlamasıyla 2 yıl 2 ay 20 gün hapisle cezalandırıldı. 19 ay tutuklu kaldıktan sonra 6 Ekim 2001’de tahliye edilen iki genç, Yargıtay’ın kararı onaması halinde 56 ay daha cezaevinde kalabilir.

Gençlik Dernekleri Federasyonu üyesi Ferhat Tüzel, Berna Yılmaz ve Utku Aykar, 14 Mart 2010’da İstanbul’da yapılan Roman Kurultayı’nda pankart açınca tartaklanarak gözaltına alındı ve ‘yasadışı örgüt üyeliği’ savıyla tutuklandı.

Anayasal hak

10. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın 25 Mayıs 2011’de görülen duruşmasında Savcı Kasım İlimoğlu, şu gerekçeyle beraat istedi:

“Anayasada düşünceyi açıklama özgürlüğü ile gösteri ve yürüyüş düzenleme hakkı ayrıntılı olarak anlatılıyor. Silahsız ve saldırısız toplantı ve yürüyüşler önceden izin almadan yapılabiliyor. Sivil toplum örgütlerinin ülkemizde sıkça görülen kötüye kullanılmaları ve yönlendirilmeleri konusunda bireyi koruyacak önlemlerin ve iyiyi kötüden ayıracak ölçütlerin devlet tarafından alınması gerekir. Kapatma ve yasaklama kararı bulunmayan dernek ve sivil toplum örgütlerinin eylemlerine katılan sanıklara sırf katılımlarından dolayı ceza sorumluluğu yüklenemez.”

Bu mütalaaya rağmen iki genç tahliye edilmediği gibi, Savcı İlimoğlu özel yetkisi kaldırılarak Büyükçekmece Adliyesi’nde görevlendirildi. Ve iki genç ancak, 19 ay tutuklu kaldıktan sonra 6 Ekim 2011’de serbest bırakıldı. İlimoğlu’nun yerine atanan Savcı Adem Özcan mütalaayı değiştirerek, “Bu sanıklar terör örgütü üyeleridir” dedi ve 15 yıl hapis cezası istedi.

‘Canavar’ tartışması

Davanın son duruşması ise dün görüldü. Duruşmada, avukat Taylan Tanay ile üye hâkim Aytekin Ozanlı tartıştı. Tanay’ın, “Başbakan, ‘Bu mahkemeler canavara dönüştü’ dedi. Gerçekten de canavara dönüştü” sözüne hâkim Ozanlı, “Biz canavar mıyız?” diye çıkıştı. Tanay da “Başbakan’ın bir tespitini aktardım” diye yanıt verdi. Tanay, karar sonrası yaptığı açıklamada ise “Bu kararı ileri demokrasinin yansıması olarak görüyoruz. Anayasal haklarını kullanmanın cezası, 8 yıl 5 ay hapis” dedi. 

Giden savcı: Görevimiz ceza vermek değil

Radikal, Ferhat ve Berna için beraat istedikten sonra görev yeri değiştirilen savcı Kasım İlimoğlu’na kararla ilgili görüşünü sordu. İlimoğlu, mütalaasının arkasında durduğunu belirtti. Dosya kendisindeyken, soruşturmanın genişletilmesi ve bir gizli tanığın dinlenmesi yönündeki taleplerinin de, tahliye ve beraat talepleri gibi geri çevrildiğini anımsatan İlimoğlu, “İddia makamının amacı, gerçeğe ulaşmaktır, sanığı cezalandırmak değildir” dedi.

Mütalaasının ceza hukuku, AİHM içtihadı ve anayasa hukuku açısından doğru bir mütalaa olduğunu belirten İlimoğlu şöyle devam etti:

‘Hukukun özü yok olur’

“Mahkemenin bir konuyu tartışması ayrı, mahkûmiyet ayrıdır. İddianameyle düzenlenmesi gereken delillerin dışında, (karar için) çok daha ciddi delillerin olması gerekir. Hukukun burada yaratılması lazım. Hukuku yaratan mahkemelerdir. Türkiye’de terör var. Molotofkokteylleriyle yananlar var. Fakat bununla mücadelenin, insan haklarının, hukukun temel unsurlarının korunması, temel hakların etkin şekilde korunmasıyla yapılması gerekir. Bu, teröre karşı müsamahalı davranılması değildir. Terör ve terör odaklarıya mücadele edilmesi gerekir. Ama usul kurallarının etkin uygulanması gerekir. Bununla mücadele ayrı bir şey, demokratik hak ve özgürlüklerin ihlali ayrı şeydir. Son derece hassas, anayasal hakların özüne dokunulmayacak şekilde mücadele gerekir. Aksi takdirde hukukun özünü yok etme sonucu doğabilir.”

İlimoğlu, mahkeme kararına doğrudan girmezken, “Mütalaam, dosyanın incelenmesiyle verilmiştir. Bahsettiğim çerçevede terörle, odaklarıyla mücadelede doğru çözüm, verdiğim mütalaadır. Sivil toplumun kendi iradesi ve düşüncelerini yansıtabilmesi lazım” dedi.

İlk savcı beraat istemişti ama...

Savcı Kasım İlimoğlu, Mayıs 2011’deki mütalaasında, ‘sivil toplum örgütü eylemine katılmanın tek başına suç oluşturmayacağını’ savunarak, Berna ve Ferhat için beraat ve tahliye istemiş, ancak hemen ardından görev yeri değiştirilmişti.

(radikal)

> Öğrencilere harf başına 3.5 ay hapis cezası

'Roman açılımı'nda parasız eğitim parkartı açan öğrencilere 8 yıl 5 ay 20'şer gün hapis cezası verildi.

Öğrencilere har başına 3.5 ay hapis cezasıBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ın konuşması sırasında “Parasız eğitim istiyoruz, alacağız” yazan pankart açan Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer’e 8 yıl 5 ay 20’şer gün hapis cezası verildi. İki gencin arkadaşı Utku Aykar da ‘örgüt propagandası’ suçlamasıyla 2 yıl 2 ay 20 gün hapisle cezalandırıldı. 19 ay tutuklu kaldıktan sonra 6 Ekim 2001’de tahliye edilen iki genç, Yargıtay’ın kararı onaması halinde 56 ay daha cezaevinde kalabilir.

Gençlik Dernekleri Federasyonu üyesi Ferhat Tüzel, Berna Yılmaz ve Utku Aykar, 14 Mart 2010’da İstanbul’da yapılan Roman Kurultayı’nda pankart açınca tartaklanarak gözaltına alındı ve ‘yasadışı örgüt üyeliği’ savıyla tutuklandı.

Anayasal hak

10. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın 25 Mayıs 2011’de görülen duruşmasında Savcı Kasım İlimoğlu, şu gerekçeyle beraat istedi:

“Anayasada düşünceyi açıklama özgürlüğü ile gösteri ve yürüyüş düzenleme hakkı ayrıntılı olarak anlatılıyor. Silahsız ve saldırısız toplantı ve yürüyüşler önceden izin almadan yapılabiliyor. Sivil toplum örgütlerinin ülkemizde sıkça görülen kötüye kullanılmaları ve yönlendirilmeleri konusunda bireyi koruyacak önlemlerin ve iyiyi kötüden ayıracak ölçütlerin devlet tarafından alınması gerekir. Kapatma ve yasaklama kararı bulunmayan dernek ve sivil toplum örgütlerinin eylemlerine katılan sanıklara sırf katılımlarından dolayı ceza sorumluluğu yüklenemez.”

Bu mütalaaya rağmen iki genç tahliye edilmediği gibi, Savcı İlimoğlu özel yetkisi kaldırılarak Büyükçekmece Adliyesi’nde görevlendirildi. Ve iki genç ancak, 19 ay tutuklu kaldıktan sonra 6 Ekim 2011’de serbest bırakıldı. İlimoğlu’nun yerine atanan Savcı Adem Özcan mütalaayı değiştirerek, “Bu sanıklar terör örgütü üyeleridir” dedi ve 15 yıl hapis cezası istedi.

‘Canavar’ tartışması

Davanın son duruşması ise dün görüldü. Duruşmada, avukat Taylan Tanay ile üye hâkim Aytekin Ozanlı tartıştı. Tanay’ın, “Başbakan, ‘Bu mahkemeler canavara dönüştü’ dedi. Gerçekten de canavara dönüştü” sözüne hâkim Ozanlı, “Biz canavar mıyız?” diye çıkıştı. Tanay da “Başbakan’ın bir tespitini aktardım” diye yanıt verdi. Tanay, karar sonrası yaptığı açıklamada ise “Bu kararı ileri demokrasinin yansıması olarak görüyoruz. Anayasal haklarını kullanmanın cezası, 8 yıl 5 ay hapis” dedi. 

Giden savcı: Görevimiz ceza vermek değil

Radikal, Ferhat ve Berna için beraat istedikten sonra görev yeri değiştirilen savcı Kasım İlimoğlu’na kararla ilgili görüşünü sordu. İlimoğlu, mütalaasının arkasında durduğunu belirtti. Dosya kendisindeyken, soruşturmanın genişletilmesi ve bir gizli tanığın dinlenmesi yönündeki taleplerinin de, tahliye ve beraat talepleri gibi geri çevrildiğini anımsatan İlimoğlu, “İddia makamının amacı, gerçeğe ulaşmaktır, sanığı cezalandırmak değildir” dedi.

Mütalaasının ceza hukuku, AİHM içtihadı ve anayasa hukuku açısından doğru bir mütalaa olduğunu belirten İlimoğlu şöyle devam etti:

‘Hukukun özü yok olur’

“Mahkemenin bir konuyu tartışması ayrı, mahkûmiyet ayrıdır. İddianameyle düzenlenmesi gereken delillerin dışında, (karar için) çok daha ciddi delillerin olması gerekir. Hukukun burada yaratılması lazım. Hukuku yaratan mahkemelerdir. Türkiye’de terör var. Molotofkokteylleriyle yananlar var. Fakat bununla mücadelenin, insan haklarının, hukukun temel unsurlarının korunması, temel hakların etkin şekilde korunmasıyla yapılması gerekir. Bu, teröre karşı müsamahalı davranılması değildir. Terör ve terör odaklarıya mücadele edilmesi gerekir. Ama usul kurallarının etkin uygulanması gerekir. Bununla mücadele ayrı bir şey, demokratik hak ve özgürlüklerin ihlali ayrı şeydir. Son derece hassas, anayasal hakların özüne dokunulmayacak şekilde mücadele gerekir. Aksi takdirde hukukun özünü yok etme sonucu doğabilir.”

İlimoğlu, mahkeme kararına doğrudan girmezken, “Mütalaam, dosyanın incelenmesiyle verilmiştir. Bahsettiğim çerçevede terörle, odaklarıyla mücadelede doğru çözüm, verdiğim mütalaadır. Sivil toplumun kendi iradesi ve düşüncelerini yansıtabilmesi lazım” dedi.

İlk savcı beraat istemişti ama...

Savcı Kasım İlimoğlu, Mayıs 2011’deki mütalaasında, ‘sivil toplum örgütü eylemine katılmanın tek başına suç oluşturmayacağını’ savunarak, Berna ve Ferhat için beraat ve tahliye istemiş, ancak hemen ardından görev yeri değiştirilmişti.

(radikal)

Son Güncelleme: Cuma, 08 Haziran 2012 10:03

Gösterim: 1908

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 2012/1 yerleştirmelerinde, kamu kurum ve kuruluşlarınca toplam 17 bin 387 kadro ve pozisyon için yerleştirme talebinde bulunulduğunu bildirdi.

17 bin memur alınacakÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 2012/1 yerleştirmelerinde, kamu kurum ve kuruluşlarınca toplam 17 bin 387 kadro ve pozisyon için yerleştirme talebinde bulunulduğunu bildirdi.

> 17 bin memur alımı yapılacak

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 2012/1 yerleştirmelerinde, kamu kurum ve kuruluşlarınca toplam 17 bin 387 kadro ve pozisyon için yerleştirme talebinde bulunulduğunu bildirdi.

17 bin memur alınacakÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 2012/1 yerleştirmelerinde, kamu kurum ve kuruluşlarınca toplam 17 bin 387 kadro ve pozisyon için yerleştirme talebinde bulunulduğunu bildirdi.

Son Güncelleme: Cuma, 08 Haziran 2012 09:06

Gösterim: 1706


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.