Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Uzman Hipnoterapist & Psikolog Gani Eser ilkokula başlayan çocukların okuma ve yazmayı öğrenme süreçlerinde zorluk çekip, motivasyon sorunu yaşayan 1. sınıf çocuklarına velilerinin nasıl yardımcı olacağını çok basit yollarla açıkladı.
İlkokul birinci sınıfın hepimizin yaşamında özel bir yeri vardır. O güne kadar anlamsız birer sembol olarak gördüğümüz harflerin, sözcüklerin şifresini çözdüğümüz bir yolculuktur okuma yazma serüveni.
Küçük bedenleriyle yeni bir sosyal çevreye uyum sağlamaya çalışan çocuklar o güne kadar esnek kurallarla ve yüksek toleransla yaşamaya alışmışken katı kuralların olduğu dünyaya adım attıklarında bocalayabilirler.
Günümüzde sınıf öğretmenleri ilkokulun ilk haftasını bir geçiş süreci olarak görmeye ve çocukların okula alışabilmeleri için oyunlarla desteklemeye başladılar. Bu çok önemli bir gelişme. Aileden ayrılan çocuk öğretmeninde anne-baba şefkatini hissettiği zaman okulu da bir yuva olarak benimseyebilir. Tersine bir tutum hem çocuğun demoralize olmasına hem de öğretmenin daha fazla çabalamak zorunda kalmasına yol açacaktır.
Küçük elleriyle çizgileri, yuvarlakları yaparken ince motor gelişimleri birbirinden farklı seviyede olan çocukların aynı performansı göstermelerini beklemek nafile bir çabadır. 66 haftalık iken okula başlayan çocuk ile 67 haftalık çocuk arasında bile gelişim yönünden önemli bir fark vardır. Hal böyleyken farklı eğitim ve kültür seviyelerindeki ailelerden gelen çocuklar arasında gelişim farklılığı olması çok doğaldır.
Çocukların genel olarak konsantrasyon süresi yaşlarının iki katını geçmez. Yani 6 yaşındaki bir çocuğun odaklanma süresi maksimum 12 dakikadır. Öğretmenlerimiz bu konuda bilinçliler ancak ebeveynler bilgilendirilmezlerse boşuna bir çaba içinde olurlar.
Çocuk evde ödevini yaparken yanında olan anne ya da baba bir an önce bitmesi için çocuktan daha sabırsız davranabiliyorlar. Odaklanma sürelerinin yanında ince motor gelişimlerini de dikkate almayan ebeveynlerin hem hayal kırıklığı yaşamaları hem de çocuğun öğrenme isteğini baltalamaları kuvvetle muhtemeldir.
İki farklı motivasyon türü vardır. Ya acıdan kaçarız ya hazza yaklaşırız. Çocuklarda bu durum daha belirgindir. Kimi çocuk ödevini yapmazsa başına gelecek olumsuzluklar hatırlatıldığında motive olur, kimi çocuksa ödevini yaptığında alacağı ‘aferin’i düşünerek.
Bu yıl okula başlayan oğlumun ödevlerini yapma sürecinde karşılaştıklarımın da ışığında ebeveynlere tavsiyelerim;
Ödevini yapmaya bir türlü başlayamayan çocuğa herhangi bir şeye tam olarak yoğunlaştığı anda (örneğin çok sevdiği bir çizgi filmi izlerken) adıyla seslenin. Sizi duymadığından eminseniz “beş dakika sonra ödevini yapmak için derin bir istek duyacaksın” deyip yanından ayrılın. Trans halindeki çocuğunuz sizi duymasa da bilinçaltı bu iletiyi alacak ve beş dakika sonra ödevini yapmaya başlayacaktır.
Ders materyallerini birlikte hazırlayın. Ödevini bu kalemle mi yapmayı seviyorsun, yoksa diğeriyle mi?” diye sorarak işe başlayın.
Çocuğunuzun yaşına göre odaklanma süresini hesaplayınız. Bu süreyi geçtiğinizde dikkatinin dağılacağını bilerek kısa süreli molalar veriniz. Mola süreleri odaklanma süresinden uzun olmamalıdır.
Ödevini yapmayan, dersini çalışmayan çocuğunuza önce “yarın diğer arkadaşların ödevlerini yapıp okula gidecekler. Öğretmenin senin ödevini yapmadığını görecek. Arkadaşlarına “aferin derken kendini nasıl hissedeceksin?” diye sorun. Eğer tepkisiz kalıyorsa bir süre sonra “ödevini yaptığın zaman gece ne kadar huzurlu uyuyorsun değil mi? Öğretmenin sana aferin dediğinde nasıl hissediyorsun?” diye soruyu değiştirin.
Sevginizi her zaman hissettirin. Hatalarını görmezden gelin ve olumlu olan her davranış ve tutumunda övgünüzü esirgemeyin.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Rehberlik Haberleri
Uzman Hipnoterapist & Psikolog Gani Eser ilkokula başlayan çocukların okuma ve yazmayı öğrenme süreçlerinde zorluk çekip, motivasyon sorunu yaşayan 1. sınıf çocuklarına velilerinin nasıl yardımcı olacağını çok basit yollarla açıkladı.
İlkokul birinci sınıfın hepimizin yaşamında özel bir yeri vardır. O güne kadar anlamsız birer sembol olarak gördüğümüz harflerin, sözcüklerin şifresini çözdüğümüz bir yolculuktur okuma yazma serüveni.
Küçük bedenleriyle yeni bir sosyal çevreye uyum sağlamaya çalışan çocuklar o güne kadar esnek kurallarla ve yüksek toleransla yaşamaya alışmışken katı kuralların olduğu dünyaya adım attıklarında bocalayabilirler.
Günümüzde sınıf öğretmenleri ilkokulun ilk haftasını bir geçiş süreci olarak görmeye ve çocukların okula alışabilmeleri için oyunlarla desteklemeye başladılar. Bu çok önemli bir gelişme. Aileden ayrılan çocuk öğretmeninde anne-baba şefkatini hissettiği zaman okulu da bir yuva olarak benimseyebilir. Tersine bir tutum hem çocuğun demoralize olmasına hem de öğretmenin daha fazla çabalamak zorunda kalmasına yol açacaktır.
Küçük elleriyle çizgileri, yuvarlakları yaparken ince motor gelişimleri birbirinden farklı seviyede olan çocukların aynı performansı göstermelerini beklemek nafile bir çabadır. 66 haftalık iken okula başlayan çocuk ile 67 haftalık çocuk arasında bile gelişim yönünden önemli bir fark vardır. Hal böyleyken farklı eğitim ve kültür seviyelerindeki ailelerden gelen çocuklar arasında gelişim farklılığı olması çok doğaldır.
Çocukların genel olarak konsantrasyon süresi yaşlarının iki katını geçmez. Yani 6 yaşındaki bir çocuğun odaklanma süresi maksimum 12 dakikadır. Öğretmenlerimiz bu konuda bilinçliler ancak ebeveynler bilgilendirilmezlerse boşuna bir çaba içinde olurlar.
Çocuk evde ödevini yaparken yanında olan anne ya da baba bir an önce bitmesi için çocuktan daha sabırsız davranabiliyorlar. Odaklanma sürelerinin yanında ince motor gelişimlerini de dikkate almayan ebeveynlerin hem hayal kırıklığı yaşamaları hem de çocuğun öğrenme isteğini baltalamaları kuvvetle muhtemeldir.
İki farklı motivasyon türü vardır. Ya acıdan kaçarız ya hazza yaklaşırız. Çocuklarda bu durum daha belirgindir. Kimi çocuk ödevini yapmazsa başına gelecek olumsuzluklar hatırlatıldığında motive olur, kimi çocuksa ödevini yaptığında alacağı ‘aferin’i düşünerek.
Bu yıl okula başlayan oğlumun ödevlerini yapma sürecinde karşılaştıklarımın da ışığında ebeveynlere tavsiyelerim;
Ödevini yapmaya bir türlü başlayamayan çocuğa herhangi bir şeye tam olarak yoğunlaştığı anda (örneğin çok sevdiği bir çizgi filmi izlerken) adıyla seslenin. Sizi duymadığından eminseniz “beş dakika sonra ödevini yapmak için derin bir istek duyacaksın” deyip yanından ayrılın. Trans halindeki çocuğunuz sizi duymasa da bilinçaltı bu iletiyi alacak ve beş dakika sonra ödevini yapmaya başlayacaktır.
Ders materyallerini birlikte hazırlayın. Ödevini bu kalemle mi yapmayı seviyorsun, yoksa diğeriyle mi?” diye sorarak işe başlayın.
Çocuğunuzun yaşına göre odaklanma süresini hesaplayınız. Bu süreyi geçtiğinizde dikkatinin dağılacağını bilerek kısa süreli molalar veriniz. Mola süreleri odaklanma süresinden uzun olmamalıdır.
Ödevini yapmayan, dersini çalışmayan çocuğunuza önce “yarın diğer arkadaşların ödevlerini yapıp okula gidecekler. Öğretmenin senin ödevini yapmadığını görecek. Arkadaşlarına “aferin derken kendini nasıl hissedeceksin?” diye sorun. Eğer tepkisiz kalıyorsa bir süre sonra “ödevini yaptığın zaman gece ne kadar huzurlu uyuyorsun değil mi? Öğretmenin sana aferin dediğinde nasıl hissediyorsun?” diye soruyu değiştirin.
Sevginizi her zaman hissettirin. Hatalarını görmezden gelin ve olumlu olan her davranış ve tutumunda övgünüzü esirgemeyin.
Son Güncelleme: Cuma, 13 Kasım 2015 16:59
Gösterim: 2036
TEOG sınavlarına sayılı günler kala öğrencilerden çok velilerin heyecanı artıyor. Eğitim Uzmanı Hatice Yılmaz, velilerin sınava girecek çocuklarının çalışmalarını nasıl desteklemeleri gerektiğini ve bu çalışmaları nasıl doğru denetleyebileceklerini anlattı.
25-26 Kasım tarihlerinde yapılacak birinci TEOG sınavlarına sayılı günler kala öğrencilerden çok velilerin heyecanı artıyor. Velilere düşen görevin bu heyecanı kontrol altına alarak çocuklarının çalışmalarını desteklemek ve denetlemek olduğunu belirten Oğuzkaan Koleji Yönetim Kurulu Üyesi ve Eğitim Uzmanı Hatice Yılmaz, “Sınavlar yaklaştıkça öğrencilerin değil, velilerin heyecanı artar. Sınav günü geldiğinde ise velinin heyecanı en üst düzeye çıktığından ister istemez öğrenci de heyecanlanır. Hele de çocuk okul binasına girdiğinde velilerin sınava verdiği tepkiler enteresan görüntüler oluşturur. Kiminin dudakları kıpır kıpır dua okur, kimin gözleri dolu dolu olur, kimi de sınıfa girmiş sırasına oturmuş çocuğunu görmek için çeşitli bahaneler üretir. Sanki sınav sonucu sürprizmiş veya sınav sonucu her şeymiş gibi. Çocukların gelecekteki yaşam kalitesi, öğrencilik yıllarında aldıkları eğitimin kalitesine bağlı olduğu bilinen bir gerçek olduğundan velilerin heyecanını anlamak mümkün. Ancak çocuğunun okulu, öğretmenleri ile düzenli ve onun evde yaptığı çalışmaları, sınavlarda aldığı sonuçları yakından izleyen veli için çocuğunun sınav sonucu sürpriz olmayacaktır” dedi.
Yılmaz, velilerin sınava girecek çocuklarının çalışmalarını nasıl desteklemeleri gerektiğini ve bu çalışmaları nasıl doğru denetleyebileceklerini de anlattı:
Çocuğunuzun Çalışmalarını Desteklemek İçin;
- Ona evde ders çalışabileceği bağımsız bir oda veya sabit bir yer belirleyiniz.
- Günlük yaşam programınızı öğrencinizin sınava hazırlandığını dikkate alarak düzenleyiniz.
- Öğrencinizin haftalık çalışma programı oluşturmasını isteyiniz ve çalışmalarını denetlemek için programın bir örneğini de siz alınız.
- Çocuğunuzun çalışmasına saygı gösteriniz.
- Dersleri rahatlıkla algılayabilmesi için belirli saatte uyuması gerekir. Düzenli uyumasını sağlayınız.
- Beslenmesine dikkat ediniz, düzenli beslenmesini sağlayınız.
- Çalışmaya başlayabilmesi için destekleyiniz, televizyonun veya müziğin sesini kısınız.
- Çalışmaya başlama konusunda isteksiz olduğunda onunla yapması gereken çalışmanın detayları üzerine konuşarak duygusal olarak çalışmaya yönelmesini sağlayabilirsiniz.
- Çalışma programını düzenli uygulayan çocuğunuzu söz ve davranışlarınızla takdir ederek onurlandırınız.
- Başarısızlık durumunda ‘çok zeki ama çalışmıyor’ diyerek öğrencinin duygusal kaosa düşmesine neden olmayınız. Bu söz öğrencinin ‘bende bir eksiklik var ama farkında değil’ diye düşünmesine neden olur.
- Çocuklarınızın yeteneklerinin farkında olunuz. Onlardan çok yüksek ya da çok düşük beklenti içinde olmayınız.
- Başarının anahtarı ‘kendine güvenmektir’ Ancak siz çocuğunuza güvenirseniz oda kendine güvenmeyi öğrenir ve başarır. Unutmayın çocuğunuzun daha iyi bir öğretmen alternatifi var ancak daha iyi bir anne baba alternatifi yoktur.
Çocuğunuzun Yaptığı Çalışmaları Doğru Denetleyebilmek İçin;
- Öğrencinizin birinci ve ikinci TEOG’da hangi ünite, konu ve kazanımlardan sorumlu olduğunu bilmek için Talim ve Terbiye Kurulu’nun sayfasından ilgili çizelgeyi bilgisayarınıza indiriniz. Her hafta bu çizelgeleri inceleyerek çocuğunuzun işleyeceği konu ve konularla ilgili kazanımların farkında olunuz. Ödev kontrolünü bu bilgilerin ışığı altında yapınız.
- Öğrendiği konularla ilgili bilgilerini pekiştirmek için çocuğunuzun değişik kaynaklardan soru çözmesini sağlayınız. Ayrıca işlediğiniz her konu ile ilgili MEB’in odsgm.meb.gov.tr/kurslar/ internet sitesinde yayınlanan örnek soruların çözülmesi için gerekli yönlendirmeyi yapınız.
- Düzenli aralıklarla çocuğunuzun okuluna uğrayıp öğretmenleri ile görüşünüz. Onu takip ettiğinizi, önemsediğinizi hissetmesi daha düzenli çalışmasını sağlayacaktır.
- Evde çözdüğü testlerin sonucunda kaç hata yaptığını değil kaç soruya doğru cevap verdiğini sorunuz.
- Yaptığı yanlışların doğrusunu öğrendiği sürece öğrencinin başarısı da yükselecektir. Bu nedenle kendisini zorlayan testler çözmek öğrencilerin gelişimine katkı sağlar.
- Çocuğun yaptığı çalışmayı yakından izlemek ve gerektiğinde desteklemek velinin daha az kaygı duymasını veya heyecanlanmasını engelleyecektir. Dolayısıyla kendi kaygısını sınava girecek çocuğuna da bulaştırmayacaktır. Zira bu yaş grubundaki çocukların kaygı kaynağı anne ve babalarıdır.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Rehberlik Haberleri
TEOG sınavlarına sayılı günler kala öğrencilerden çok velilerin heyecanı artıyor. Eğitim Uzmanı Hatice Yılmaz, velilerin sınava girecek çocuklarının çalışmalarını nasıl desteklemeleri gerektiğini ve bu çalışmaları nasıl doğru denetleyebileceklerini anlattı.
25-26 Kasım tarihlerinde yapılacak birinci TEOG sınavlarına sayılı günler kala öğrencilerden çok velilerin heyecanı artıyor. Velilere düşen görevin bu heyecanı kontrol altına alarak çocuklarının çalışmalarını desteklemek ve denetlemek olduğunu belirten Oğuzkaan Koleji Yönetim Kurulu Üyesi ve Eğitim Uzmanı Hatice Yılmaz, “Sınavlar yaklaştıkça öğrencilerin değil, velilerin heyecanı artar. Sınav günü geldiğinde ise velinin heyecanı en üst düzeye çıktığından ister istemez öğrenci de heyecanlanır. Hele de çocuk okul binasına girdiğinde velilerin sınava verdiği tepkiler enteresan görüntüler oluşturur. Kiminin dudakları kıpır kıpır dua okur, kimin gözleri dolu dolu olur, kimi de sınıfa girmiş sırasına oturmuş çocuğunu görmek için çeşitli bahaneler üretir. Sanki sınav sonucu sürprizmiş veya sınav sonucu her şeymiş gibi. Çocukların gelecekteki yaşam kalitesi, öğrencilik yıllarında aldıkları eğitimin kalitesine bağlı olduğu bilinen bir gerçek olduğundan velilerin heyecanını anlamak mümkün. Ancak çocuğunun okulu, öğretmenleri ile düzenli ve onun evde yaptığı çalışmaları, sınavlarda aldığı sonuçları yakından izleyen veli için çocuğunun sınav sonucu sürpriz olmayacaktır” dedi.
Yılmaz, velilerin sınava girecek çocuklarının çalışmalarını nasıl desteklemeleri gerektiğini ve bu çalışmaları nasıl doğru denetleyebileceklerini de anlattı:
Çocuğunuzun Çalışmalarını Desteklemek İçin;
- Ona evde ders çalışabileceği bağımsız bir oda veya sabit bir yer belirleyiniz.
- Günlük yaşam programınızı öğrencinizin sınava hazırlandığını dikkate alarak düzenleyiniz.
- Öğrencinizin haftalık çalışma programı oluşturmasını isteyiniz ve çalışmalarını denetlemek için programın bir örneğini de siz alınız.
- Çocuğunuzun çalışmasına saygı gösteriniz.
- Dersleri rahatlıkla algılayabilmesi için belirli saatte uyuması gerekir. Düzenli uyumasını sağlayınız.
- Beslenmesine dikkat ediniz, düzenli beslenmesini sağlayınız.
- Çalışmaya başlayabilmesi için destekleyiniz, televizyonun veya müziğin sesini kısınız.
- Çalışmaya başlama konusunda isteksiz olduğunda onunla yapması gereken çalışmanın detayları üzerine konuşarak duygusal olarak çalışmaya yönelmesini sağlayabilirsiniz.
- Çalışma programını düzenli uygulayan çocuğunuzu söz ve davranışlarınızla takdir ederek onurlandırınız.
- Başarısızlık durumunda ‘çok zeki ama çalışmıyor’ diyerek öğrencinin duygusal kaosa düşmesine neden olmayınız. Bu söz öğrencinin ‘bende bir eksiklik var ama farkında değil’ diye düşünmesine neden olur.
- Çocuklarınızın yeteneklerinin farkında olunuz. Onlardan çok yüksek ya da çok düşük beklenti içinde olmayınız.
- Başarının anahtarı ‘kendine güvenmektir’ Ancak siz çocuğunuza güvenirseniz oda kendine güvenmeyi öğrenir ve başarır. Unutmayın çocuğunuzun daha iyi bir öğretmen alternatifi var ancak daha iyi bir anne baba alternatifi yoktur.
Çocuğunuzun Yaptığı Çalışmaları Doğru Denetleyebilmek İçin;
- Öğrencinizin birinci ve ikinci TEOG’da hangi ünite, konu ve kazanımlardan sorumlu olduğunu bilmek için Talim ve Terbiye Kurulu’nun sayfasından ilgili çizelgeyi bilgisayarınıza indiriniz. Her hafta bu çizelgeleri inceleyerek çocuğunuzun işleyeceği konu ve konularla ilgili kazanımların farkında olunuz. Ödev kontrolünü bu bilgilerin ışığı altında yapınız.
- Öğrendiği konularla ilgili bilgilerini pekiştirmek için çocuğunuzun değişik kaynaklardan soru çözmesini sağlayınız. Ayrıca işlediğiniz her konu ile ilgili MEB’in odsgm.meb.gov.tr/kurslar/ internet sitesinde yayınlanan örnek soruların çözülmesi için gerekli yönlendirmeyi yapınız.
- Düzenli aralıklarla çocuğunuzun okuluna uğrayıp öğretmenleri ile görüşünüz. Onu takip ettiğinizi, önemsediğinizi hissetmesi daha düzenli çalışmasını sağlayacaktır.
- Evde çözdüğü testlerin sonucunda kaç hata yaptığını değil kaç soruya doğru cevap verdiğini sorunuz.
- Yaptığı yanlışların doğrusunu öğrendiği sürece öğrencinin başarısı da yükselecektir. Bu nedenle kendisini zorlayan testler çözmek öğrencilerin gelişimine katkı sağlar.
- Çocuğun yaptığı çalışmayı yakından izlemek ve gerektiğinde desteklemek velinin daha az kaygı duymasını veya heyecanlanmasını engelleyecektir. Dolayısıyla kendi kaygısını sınava girecek çocuğuna da bulaştırmayacaktır. Zira bu yaş grubundaki çocukların kaygı kaynağı anne ve babalarıdır.
Son Güncelleme: Çarşamba, 11 Kasım 2015 10:49
Gösterim: 1288
Eğitim kademeleri arasındaki geçişte en büyük kırılmanın ilkokuldan ortaokula geçişte yaşandığına işaret eden Hatice Yılmaz, bu kırılmanın sebeplerine değinerek çocuğu 5. sınıfa başlayan anne babalara önerilerde bulundu.
Uzun bir tatil döneminin ardından kısa bir süre önce yeni eğitim öğretim yılı başladı. Öğrenciler okula ve derslere konsantre olmaya çalışırken 5. sınıflar için bu süreç daha da zor geçebilir.
Oğuzkaan Koleji Yönetim Kurulu Üyesi Hatice Yılmaz, 30 yıllık eğitim deneyimine dayanarak, eğitim kademeleri arasındaki geçişte en büyük kırılmanın ilkokuldan ortaokula geçişte yaşandığına işaret etti. ‘Bunca yıllık tecrübelerim bana gösterdi ki ilkokuldan ortaokula geçişte öğrenciler kırılma yaşayıp zorlanabiliyor’ dedi. Bu kırılmanın sebeplerine değinerek çocuğu 5. sınıfa başlayan anne babalara da önerilerde bulundu:
Öğrenme becerisinin iki temel etkeni en aktif şekilde ilkokulda uygulanır
İlkokula başlayan çocuk dört yıl boyunca tek öğretmenin yönlendirmesine, ilgisine alışır. İlkokul öğretmenlerinin büyük bir çoğunluğu, ana kucağından aldığı çocukların, okuma yazmayı öğrenmesine, yeteneklerini sergilemeye başlamasına ve gözünün önünde gelişip büyümesine şahitlik eder. Genellikle ilkokul yılları boyunca öğrencilerle öğretmenleri birbirlerine sevgi bağları ile bağlanır, bakışarak anlaşır. İlkokul öğretmeninin öğretimle ilgili görevi çocuklara okuma yazmayı öğretmek, okuma alışkanlığı kazandırmak, matematiksel işlem becerisi kazandırmaktır. Eğitimle ilgili görevleri ise çocuğun içinde bulunduğu toplumla ve arkadaşları ile doğru ilişkiler kurması, çevreye duyarlı olması, düzenli çalışma alışkanlığı edinmesi, sosyal, sportif alanlarda yaptığı çalışmalarla kendisini ifade etmesini sağlamaktır. Öğrenme becerisinin iki temel etkeni en aktif şekilde ilkokulda uygulanır. Birinci etken öğrenci ile öğretmen arasında kurulmuş olan sevgiye dayalı iletişimdir. İkinci etken ise öğretmenin bugün verdiği ödevin yarın kontrol edileceği bilinciyle öğrenci tarafından günü gününe yapılmasıdır.
Ortaokula geçişte başarı düşüşleri yaşanıyor
Ortaokula başlayan öğrenci için en büyük değişim sorumlu olduğu tek öğretmenden, kendisini tanımayan ve yeterince sorumluluk hissetmediği çoklu öğretmenli sisteme geçiştir. Çok öğretmenli sistemde öğrenci dersine yeni giren, tanımadığı öğretmenlerden öğrenmeye, onların isteklerini yerine getirmeye hevesli olmaz. Ortaokulların dersine giren branş öğretmeni ise okulda çok sayıda öğrencinin dersine girmek zorunda olduğundan öğrencilerini daha yakından tanımaya ve onların kişisel özelliklerini keşfetmeye zaman bulamaz. Dolayısıyla öğrencileri ile ilişkileri sınırlı olmak zorunda kalır, aralarında yeterli sevgi köprüsü kurulamaz. Çocuk herhangi bir nedenle ilişki kurduğu ve kendisini sevdiğini düşündüğü öğretmenin dersini çalışmaya istekli, ilişki kuramadığı öğretmenin dersine çalışmaya isteksiz davranır. Ayrıca öğretmenlerin verdiği ödevleri verildiği gün değil, gerekli olduğu gün yapan öğrenciler için öğrenme işlemi gerçekleşmez ve ilk başarı düşüşleri yaşanmaya başlar. MEB’in 2005-2008 yıllarında 4. 5. 6. 7. ve 8. sınıf öğrencileri için yaptığı öğrenci başarılarını belirleme sınavlarında da ortaokula geçişte yaşanan başarı düşüşleri net olarak görülmektedir. Sürekli çocuğunu başarılı görmeye alışmış veliler için çocuğunun başarısız olduğunu görmek velinin telaşlanmasına neden olur. Bu süreçte velinin gösterdiği tepki ya çocuğun çalışmalarını destekleyici olup başarılı olmasına ya da kendinden ümidi kesip başarısız olmasına neden olur.
Çocuğu 5. sınıfa başlayan anne ve babalara öneriler
- Ortaokula başlayan çocuğunuzdan ilk günden haftalık ders programı doğrultusunda günlük çalışma programı oluşturmasını isteyiniz. Program oluşturmakta güçlük çeken çocuğunuza siz de destek olunuz.
- Günlük çalışma programı oluşturulurken sırasıyla günü tekrarı, ödevler ve ertesi gün işlenecek derslere hazırlık için yeterli süreleri ayırınız. (Bu sıralama öğrenmenin pekişmesi için gerekli sıralamadır.)
- Öğrencinizin yaptığı programın bir örneğini de siz alarak onun çalışma programına uyup uymadığını denetleyin ve gerektiğinde uyarınız.
- Öğrencinizin çalışma alışkanlığı edinmesi için 21 gün kuralını uygulayınız. 21 gün süreyle aynı saatlerde aynı işi yapan insan o işte alışkanlık edinir ve düzenli olarak yapmaya başlar.
- Çocuğunuzun öğretmenleri ile düzenli aralıklarla görüşmeye özen gösteriniz ve onların önerilerini uygulayınız.
- Öğrenciniz her hangi bir sınavda başarısız olduğunda ona büyük bir kabahat işlemiş gibi davranmayınız, başarısızlığının nedenlerini sorgulamasını sağlayınız. Düzenli çalışmadığı için başarısız olmuşsa çalışması için gerekli denetiminizi artırınız. Çalıştığı halde başarısız olmuşsa ona nasıl yardımcı olabileceğinizi sorunuz.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Rehberlik Haberleri
Eğitim kademeleri arasındaki geçişte en büyük kırılmanın ilkokuldan ortaokula geçişte yaşandığına işaret eden Hatice Yılmaz, bu kırılmanın sebeplerine değinerek çocuğu 5. sınıfa başlayan anne babalara önerilerde bulundu.
Uzun bir tatil döneminin ardından kısa bir süre önce yeni eğitim öğretim yılı başladı. Öğrenciler okula ve derslere konsantre olmaya çalışırken 5. sınıflar için bu süreç daha da zor geçebilir.
Oğuzkaan Koleji Yönetim Kurulu Üyesi Hatice Yılmaz, 30 yıllık eğitim deneyimine dayanarak, eğitim kademeleri arasındaki geçişte en büyük kırılmanın ilkokuldan ortaokula geçişte yaşandığına işaret etti. ‘Bunca yıllık tecrübelerim bana gösterdi ki ilkokuldan ortaokula geçişte öğrenciler kırılma yaşayıp zorlanabiliyor’ dedi. Bu kırılmanın sebeplerine değinerek çocuğu 5. sınıfa başlayan anne babalara da önerilerde bulundu:
Öğrenme becerisinin iki temel etkeni en aktif şekilde ilkokulda uygulanır
İlkokula başlayan çocuk dört yıl boyunca tek öğretmenin yönlendirmesine, ilgisine alışır. İlkokul öğretmenlerinin büyük bir çoğunluğu, ana kucağından aldığı çocukların, okuma yazmayı öğrenmesine, yeteneklerini sergilemeye başlamasına ve gözünün önünde gelişip büyümesine şahitlik eder. Genellikle ilkokul yılları boyunca öğrencilerle öğretmenleri birbirlerine sevgi bağları ile bağlanır, bakışarak anlaşır. İlkokul öğretmeninin öğretimle ilgili görevi çocuklara okuma yazmayı öğretmek, okuma alışkanlığı kazandırmak, matematiksel işlem becerisi kazandırmaktır. Eğitimle ilgili görevleri ise çocuğun içinde bulunduğu toplumla ve arkadaşları ile doğru ilişkiler kurması, çevreye duyarlı olması, düzenli çalışma alışkanlığı edinmesi, sosyal, sportif alanlarda yaptığı çalışmalarla kendisini ifade etmesini sağlamaktır. Öğrenme becerisinin iki temel etkeni en aktif şekilde ilkokulda uygulanır. Birinci etken öğrenci ile öğretmen arasında kurulmuş olan sevgiye dayalı iletişimdir. İkinci etken ise öğretmenin bugün verdiği ödevin yarın kontrol edileceği bilinciyle öğrenci tarafından günü gününe yapılmasıdır.
Ortaokula geçişte başarı düşüşleri yaşanıyor
Ortaokula başlayan öğrenci için en büyük değişim sorumlu olduğu tek öğretmenden, kendisini tanımayan ve yeterince sorumluluk hissetmediği çoklu öğretmenli sisteme geçiştir. Çok öğretmenli sistemde öğrenci dersine yeni giren, tanımadığı öğretmenlerden öğrenmeye, onların isteklerini yerine getirmeye hevesli olmaz. Ortaokulların dersine giren branş öğretmeni ise okulda çok sayıda öğrencinin dersine girmek zorunda olduğundan öğrencilerini daha yakından tanımaya ve onların kişisel özelliklerini keşfetmeye zaman bulamaz. Dolayısıyla öğrencileri ile ilişkileri sınırlı olmak zorunda kalır, aralarında yeterli sevgi köprüsü kurulamaz. Çocuk herhangi bir nedenle ilişki kurduğu ve kendisini sevdiğini düşündüğü öğretmenin dersini çalışmaya istekli, ilişki kuramadığı öğretmenin dersine çalışmaya isteksiz davranır. Ayrıca öğretmenlerin verdiği ödevleri verildiği gün değil, gerekli olduğu gün yapan öğrenciler için öğrenme işlemi gerçekleşmez ve ilk başarı düşüşleri yaşanmaya başlar. MEB’in 2005-2008 yıllarında 4. 5. 6. 7. ve 8. sınıf öğrencileri için yaptığı öğrenci başarılarını belirleme sınavlarında da ortaokula geçişte yaşanan başarı düşüşleri net olarak görülmektedir. Sürekli çocuğunu başarılı görmeye alışmış veliler için çocuğunun başarısız olduğunu görmek velinin telaşlanmasına neden olur. Bu süreçte velinin gösterdiği tepki ya çocuğun çalışmalarını destekleyici olup başarılı olmasına ya da kendinden ümidi kesip başarısız olmasına neden olur.
Çocuğu 5. sınıfa başlayan anne ve babalara öneriler
- Ortaokula başlayan çocuğunuzdan ilk günden haftalık ders programı doğrultusunda günlük çalışma programı oluşturmasını isteyiniz. Program oluşturmakta güçlük çeken çocuğunuza siz de destek olunuz.
- Günlük çalışma programı oluşturulurken sırasıyla günü tekrarı, ödevler ve ertesi gün işlenecek derslere hazırlık için yeterli süreleri ayırınız. (Bu sıralama öğrenmenin pekişmesi için gerekli sıralamadır.)
- Öğrencinizin yaptığı programın bir örneğini de siz alarak onun çalışma programına uyup uymadığını denetleyin ve gerektiğinde uyarınız.
- Öğrencinizin çalışma alışkanlığı edinmesi için 21 gün kuralını uygulayınız. 21 gün süreyle aynı saatlerde aynı işi yapan insan o işte alışkanlık edinir ve düzenli olarak yapmaya başlar.
- Çocuğunuzun öğretmenleri ile düzenli aralıklarla görüşmeye özen gösteriniz ve onların önerilerini uygulayınız.
- Öğrenciniz her hangi bir sınavda başarısız olduğunda ona büyük bir kabahat işlemiş gibi davranmayınız, başarısızlığının nedenlerini sorgulamasını sağlayınız. Düzenli çalışmadığı için başarısız olmuşsa çalışması için gerekli denetiminizi artırınız. Çalıştığı halde başarısız olmuşsa ona nasıl yardımcı olabileceğinizi sorunuz.
Son Güncelleme: Perşembe, 08 Ekim 2015 12:26
Gösterim: 1363
Marmara Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sayar, yetişme döneminde akran zorbalığına maruz kalanların yetişkinliğinde bu travmanın izlerini taşıyabildiğini belirtti.
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kemal Sayar, yetişme döneminde "akran zorbalığı"na maruz kalan çocukların yetişkinliğinde bu travmanın izlerini taşıyabildiğini belirterek, öğretmenlerin ve ailelerin çok dikkatli olması, okullarda "merhamet eğitimi" verilmesi gerektiğini söyledi.
Sayar, akran zorbalığının sadece eğitimin kalitesini düşürüp, okullarda huzuru bozmadığını, çocukların ve gençlerin ruhsal ve bedensel sağlığını bozarak, gelişimlerine engel olduğunu aktardı.
Çocukların günümüzde güçlü olanın haklı olduğu bir dünyaya doğduğuna işaret eden Sayar, şunları belirtti:
"Çocuklar bir başkasına boyun eğdirerek daha başarılı ve güçlü olduklarını hissetmeye başlıyor. Bu, içinde yaşadığımız kültürün bir neticesi olarak ortaya çıkıyor. Akran zorbalığında daha zayıf, daha farklı ve ezik olarak görülen çocuklara bir grup başka çocuğun ruhsal açıdan yıldırma taktiği uygulaması mümkün. Eziyet eder, kötü söz söyler, başka insanların önünde aşağılayabilirler. Bu tarz bir travmanın ömür boyu süren etkileri olabilir. Yetişme döneminde akran zorbalığına maruz kalmış insan, yetişkinliğinde bu travmanın izlerini taşıyabiliyor. Dolayısıyla okulların ve ailelerin çok dikkatli olması gerekiyor."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Rehberlik Haberleri
Marmara Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sayar, yetişme döneminde akran zorbalığına maruz kalanların yetişkinliğinde bu travmanın izlerini taşıyabildiğini belirtti.
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kemal Sayar, yetişme döneminde "akran zorbalığı"na maruz kalan çocukların yetişkinliğinde bu travmanın izlerini taşıyabildiğini belirterek, öğretmenlerin ve ailelerin çok dikkatli olması, okullarda "merhamet eğitimi" verilmesi gerektiğini söyledi.
Sayar, akran zorbalığının sadece eğitimin kalitesini düşürüp, okullarda huzuru bozmadığını, çocukların ve gençlerin ruhsal ve bedensel sağlığını bozarak, gelişimlerine engel olduğunu aktardı.
Çocukların günümüzde güçlü olanın haklı olduğu bir dünyaya doğduğuna işaret eden Sayar, şunları belirtti:
"Çocuklar bir başkasına boyun eğdirerek daha başarılı ve güçlü olduklarını hissetmeye başlıyor. Bu, içinde yaşadığımız kültürün bir neticesi olarak ortaya çıkıyor. Akran zorbalığında daha zayıf, daha farklı ve ezik olarak görülen çocuklara bir grup başka çocuğun ruhsal açıdan yıldırma taktiği uygulaması mümkün. Eziyet eder, kötü söz söyler, başka insanların önünde aşağılayabilirler. Bu tarz bir travmanın ömür boyu süren etkileri olabilir. Yetişme döneminde akran zorbalığına maruz kalmış insan, yetişkinliğinde bu travmanın izlerini taşıyabiliyor. Dolayısıyla okulların ve ailelerin çok dikkatli olması gerekiyor."
Son Güncelleme: Salı, 10 Kasım 2015 14:26
Gösterim: 1787
Bartın Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Firdevs Güneş, kitap seçiminin çocuğun geleceğine yön verdiğini belirterek, çocukların, pasifleştiren kitapları sürekli tercih etmesi ve okumasının; düşünme, anlama, sorgulama, araştırma, keşfetme, işbirliği yapma, problem çözme, karar verme ve girişimcilik gibi becerilerinin gelişimine engel olacağını söyledi.
Güneş, çocukluk yıllarında edinilen okuma becerisinin kazanılmasında eğitiminin büyük rolü olduğuna dikkati çekti.
Okumanın; çocukların okudukları bir yazıyı anlaması, bunlar üzerinde düşünmesi, eleştirmesi, günlük hayatla ilişkilendirmesi, bireysel ve sosyal değerlerini, dünya görüşünü geliştirmesi, olayları incelemesi ve değerlendirmesi açısından önemine işaret eden Güneş, bu amaçların gerçekleşmesi ve okuma becerilerinin geliştirilmesinde çocuk kitaplarının büyük rolü bulunduğunu belirtti.
Güneş, her kitabın bu amaçları gerçekleştirecek nitelikte olmadığını vurgulayarak, "Bu nedenle çocuğun geleceğine ve geleceğin çocuklarına yön verecek kitapları seçerken, bazı ilkelere dikkat edilmeli. Bu ilkelerin başında ders programlarında öğrencilere kazandırılacak temel beceriler gelmekte" değerlendirmesinde bulundu.
Okuma ilgisi önemli bir faktör
Öğrencilerin okuması için seçilecek çocuk kitaplarının Türkçe'yi doğru, etkili ve güzel kullanma, eleştirel, yaratıcı düşünme, iletişim kurma, problem çözme, araştırma, bilgi teknolojilerini kullanma, girişimcilik, karar verme, kişisel ve sosyal değerlere önem verme becerileri geliştirecek özellikte olmasına dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Güneş, kitap seçiminde dikkate alınacak ikinci ilkenin ise okuma ilgisi olduğunu ifade etti.
Güneş, bir öğrencinin okuduğu kitaptan ne öğrenip öğrenmediğinin, zekasından çok okuma ilgisine bağlı bulunduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"İlgiye dönük bir kitap daha kolay anlaşılmakta ve daha kolay okunmakta. Buradan hareketle kitap seçerken öğrencilerin okuma ilgilerine ve niteliğine dikkat edilmeli. Bu süreçte öğrencileri heyecanlandıran kitaplar seçilerek, onların hem iyi okuyucu olmalarına hem de okuma ilgilerini geliştirmelerine katkı sağlanmalı. Ayrıca öğrencilerin kişilik ve beceri geliştirme, çevreyi ve dünyayı anlama ilgilerine yönelik kitaplar seçilmeli. İlk ve ortaokul düzeyinde görülen bu okuma ilgileri, çoğu zaman birbiri ile iç içedir. Aileler ve öğretmenler bu ilgileri doğru belirlemeli ve buna göre kitap seçmelidir."
Öğrenciyi pasifleştiren kitaplar
Okuma ilgisi kadar bunun niteliğinin de önemli olduğunu belirten Güneş, öğrencilerde görülen okuma ilgisinin niteliğinin hareket veya konu ağırlıklı, somut veya soyut, öğrenciyi aktifleştiren veya pasifleştiren türde olduğunu aktardı.
Aktifleştiren ilgilerin öğrenciyi harekete geçirerek ilgilendiği konularda araştırma yapma ve bilgi toplamaya yönlendirdiğine işaret eden Güneş, şunları kaydetti:
"Böyle durumlarda öğrenci büyük heyecan duymakta ve sürekli çaba göstermektedir. Pasifleştiren ilgiler ise öğrenciyi tutsak alan, kendinden geçiren, büyüleyen ve gerçek dünyadan uzaklaştıran ilgilerdir. Kitap seçimi çocuğun geleceğine yön vermede önemlidir. Bu anlamda çocukların, pasifleştiren kitapları sürekli tercih etmesi ve okuması düşünme, anlama, sorgulama, araştırma, keşfetme, işbirliği yapma, problem çözme, karar verme, girişimcilik gibi becerilerinin gelişimine engel olmaktadır. Bu kitapların sürekli okunması öğrencileri erken yaşlarda kolay para kazanma yolları, kısa sürede zengin olma, üretmeden, düşünmeden ve çabalamadan isteklerini elde etme anlayışına yöneltmektedir."
Güneş, öğrencilerin düşünme, anlama, sorgulama gibi zihinsel becerileri geliştirilerek söz konusu kitaplardan olumsuz etkilenmesinin önlenmesi için aileler ve öğretmenlerin kitap seçimine dikkat etmesi gerektiğini de ifade etti.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Rehberlik Haberleri
Bartın Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Firdevs Güneş, kitap seçiminin çocuğun geleceğine yön verdiğini belirterek, çocukların, pasifleştiren kitapları sürekli tercih etmesi ve okumasının; düşünme, anlama, sorgulama, araştırma, keşfetme, işbirliği yapma, problem çözme, karar verme ve girişimcilik gibi becerilerinin gelişimine engel olacağını söyledi.
Güneş, çocukluk yıllarında edinilen okuma becerisinin kazanılmasında eğitiminin büyük rolü olduğuna dikkati çekti.
Okumanın; çocukların okudukları bir yazıyı anlaması, bunlar üzerinde düşünmesi, eleştirmesi, günlük hayatla ilişkilendirmesi, bireysel ve sosyal değerlerini, dünya görüşünü geliştirmesi, olayları incelemesi ve değerlendirmesi açısından önemine işaret eden Güneş, bu amaçların gerçekleşmesi ve okuma becerilerinin geliştirilmesinde çocuk kitaplarının büyük rolü bulunduğunu belirtti.
Güneş, her kitabın bu amaçları gerçekleştirecek nitelikte olmadığını vurgulayarak, "Bu nedenle çocuğun geleceğine ve geleceğin çocuklarına yön verecek kitapları seçerken, bazı ilkelere dikkat edilmeli. Bu ilkelerin başında ders programlarında öğrencilere kazandırılacak temel beceriler gelmekte" değerlendirmesinde bulundu.
Okuma ilgisi önemli bir faktör
Öğrencilerin okuması için seçilecek çocuk kitaplarının Türkçe'yi doğru, etkili ve güzel kullanma, eleştirel, yaratıcı düşünme, iletişim kurma, problem çözme, araştırma, bilgi teknolojilerini kullanma, girişimcilik, karar verme, kişisel ve sosyal değerlere önem verme becerileri geliştirecek özellikte olmasına dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Güneş, kitap seçiminde dikkate alınacak ikinci ilkenin ise okuma ilgisi olduğunu ifade etti.
Güneş, bir öğrencinin okuduğu kitaptan ne öğrenip öğrenmediğinin, zekasından çok okuma ilgisine bağlı bulunduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"İlgiye dönük bir kitap daha kolay anlaşılmakta ve daha kolay okunmakta. Buradan hareketle kitap seçerken öğrencilerin okuma ilgilerine ve niteliğine dikkat edilmeli. Bu süreçte öğrencileri heyecanlandıran kitaplar seçilerek, onların hem iyi okuyucu olmalarına hem de okuma ilgilerini geliştirmelerine katkı sağlanmalı. Ayrıca öğrencilerin kişilik ve beceri geliştirme, çevreyi ve dünyayı anlama ilgilerine yönelik kitaplar seçilmeli. İlk ve ortaokul düzeyinde görülen bu okuma ilgileri, çoğu zaman birbiri ile iç içedir. Aileler ve öğretmenler bu ilgileri doğru belirlemeli ve buna göre kitap seçmelidir."
Öğrenciyi pasifleştiren kitaplar
Okuma ilgisi kadar bunun niteliğinin de önemli olduğunu belirten Güneş, öğrencilerde görülen okuma ilgisinin niteliğinin hareket veya konu ağırlıklı, somut veya soyut, öğrenciyi aktifleştiren veya pasifleştiren türde olduğunu aktardı.
Aktifleştiren ilgilerin öğrenciyi harekete geçirerek ilgilendiği konularda araştırma yapma ve bilgi toplamaya yönlendirdiğine işaret eden Güneş, şunları kaydetti:
"Böyle durumlarda öğrenci büyük heyecan duymakta ve sürekli çaba göstermektedir. Pasifleştiren ilgiler ise öğrenciyi tutsak alan, kendinden geçiren, büyüleyen ve gerçek dünyadan uzaklaştıran ilgilerdir. Kitap seçimi çocuğun geleceğine yön vermede önemlidir. Bu anlamda çocukların, pasifleştiren kitapları sürekli tercih etmesi ve okuması düşünme, anlama, sorgulama, araştırma, keşfetme, işbirliği yapma, problem çözme, karar verme, girişimcilik gibi becerilerinin gelişimine engel olmaktadır. Bu kitapların sürekli okunması öğrencileri erken yaşlarda kolay para kazanma yolları, kısa sürede zengin olma, üretmeden, düşünmeden ve çabalamadan isteklerini elde etme anlayışına yöneltmektedir."
Güneş, öğrencilerin düşünme, anlama, sorgulama gibi zihinsel becerileri geliştirilerek söz konusu kitaplardan olumsuz etkilenmesinin önlenmesi için aileler ve öğretmenlerin kitap seçimine dikkat etmesi gerektiğini de ifade etti.
Son Güncelleme: Çarşamba, 07 Ekim 2015 12:04
Gösterim: 993