Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Milli Eğitim Bakanı Avcı, "Ben özellikle 'eğitim mahallesi' kelimesini kullanıyorum, 'eğitim kampüsü' sözünü biraz yadırgıyoruz. Kampüs kamptan geliyor. Kamp da Almanca'da savaş demek" dedi.
nabi_avci_kampusMilli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, eğitim kampüsleri yerine özellikle eğitim mahallesi kelimesini kullandığını belirterek, "Eğitim kampüsü sözünü biraz yadırgıyoruz. Kampüs kamptan geliyor. Kamp da Almanca'da savaş demek, kavga demek. Dolayısıyla kamp kelimesi aslında ordugah anlamına geliyor" dedi.
Çeşitli açılış törenlerine katılmak üzere Ardahan'ın Göle ilçesine gelen Avcı, kendisini karşılayanlarla tek tek tokalaştı. Bu sırada elini öpmek isteyen bir vatandaşa izin vermeyen Avcı'ya, yöresel kıyafetli çocuklar tarafından çiçek takdim edildi.
Bedirhan Bey Anadolu İmam Hatip Lisesi Spor Salonu'nda düzenlenen açılış töreninde, öğrenciler tarafından ilahi dinletisi ve semazen gösterisi yapıldı.
Gösteriyi izleyen Bakan Avcı, burada yaptığı konuşmada, birçok programa katılarak hem eğitim camiasını yakından takip ettiklerini hem de yurdun dört bir köşesinden öğretmen, öğrenci ve vatandaşlarla bir araya gelerek, sohbet etme fırsatı yakaladıklarını ifade etti.
Bazen toplantıların yorucu da olabildiğini anlatan Avcı, "Ne zaman bir okul açılışına, bir eğitim kurumu açılışına, bir pansiyon açılışına, bir spor salonu açılışına gitsek gerçekten dinleniyoruz" diye konuştu.
"Eğitim kampüsü sözünü biraz yadırgıyoruz"
Brüksel'de eğitimle ilgili uluslararası bir programa katılacağını ve onun için programı sıkıştırmak zorunda kaldıklarını belirten Avcı, şunları kaydetti:
"Ben özellikle eğitim mahallesi kelimesini kullanıyorum. Eğitim kampüsü sözünü biraz yadırgıyoruz. Kampüs kamptan geliyor. Kamp da Almanca'da savaş demek, kavga demek. Dolayısıyla kamp kelimesi aslında ordugah anlamına geliyor. Yani savaşa hazırlanan ordunun konakladığı yer, kamp. Savaş ve çatışma çatısında olan bir kelime. Ben doğrusu bilmiyordum, yakın zamanda öğrendim. Mahalle kelimesinin kökünde de şöyle bir anlam varmış, onu yeni öğrendim. Kervan bir yerden bir yere göç ederken, tabii arada konaklıyor veya bir süre kalacakları yaylakta, denkleri çözüyorlar. Denklerin bağlarını çözüp açıyorlar."
Avcı, "Yani denkleri hallediyorlar, halletmek çözmek manasına geliyor. Denklerin halledildiği yer mahalle. Denklerin açılıp, çözülüp halledildiği yer. Eğitim de hep çözümlerle problemlerin çözümüyle bilginin açılımıyla alakalı olduğu için bilhassa bu tür toplu eğitim alanlarına 'eğitim mahallesi' demek bana daha sevimli geliyor" şeklinde konuştu.
İlahi dinletisinde selam veren öğrencinin sesinin kendisini Hisarlı Ahmet'i hatırlattığını dile getiren Avcı, "Hisarlı Ahmet Afyonkarahisarlı. Onun için adı Hisarlı Ahmet çok güzel sala okuyan, ağıt sanatçısıdır. Allah onu da rahmet eylesin. Öğrencimizin salası da beni çok duygulandırdı, hem öğrencimize hem onu yetiştiren öğretmenine teşekkür ediyorum" ifadesini kullandı.
Kız ve erkek öğrenciler ayrı ayrı olmak üzere 500 öğrencinin pansiyonda kaldığını vurgulayan Avcı, imam hatip lisesine ismi verilen Bedirhan Bey'in kim olduğunu bütün öğrencilerin iyi öğrenmesini istedi.
Avcı, şehit üsteğmen olarak bilinen Bedirhan Bey'in aynı zamanda öğretmen, muallim kökenli olduğunu, Ermeni Taşnak Çeteleri'nin zulmüne karşı çok genç yaşta direnişi örgütleyen ve pek çok köyü katliamdan kurtaran yiğit bir öğretmen ve asker olduğunu vurguladı.
Bir dahaki gelişinde sosyal bilimler lisesinin açılışını yapmak istediğini vurgulayan Avcı, "Orhan Atalay Bey, kadirşinaslık gösterdi. 'Nabi Avcı Sosyal Bilimler Lisesi yapılacak' dedi. Biz prensip olarak görevdeki bakanlarımızın adlarını, bilhassa kendi bakanlıklarına bağlı kurumlara verilmesini çok doğru bulmuyoruz onun için çok ünlü uluslararası sosyal bilimci Prof. Dr. Nilifer Göle'nin isminin verilmesi çok yakışır. Vefa borcumuzu yerine getirmiş oluruz" diye konuştu.
Konuşmasının ardından öğretmen ve öğrencilerle tek tek sohbet eden Avcı, içerisinde Bedirhan Bey Anadolu İmam Hatip Lisesi, 300 öğrenci kapasiteli kız öğrenci yurdu, 200 öğrenci kapasiteli erkek öğrenci yurdu, spor salonu ile iş adamı Nurettin Yılmaz tarafından yaptırılan Nurettin Yılmaz Anadolu Meslek Lisesi'nin bulunduğu eğitim kampüsünün açılışını yaptı.
Okulun toplantı salonunda öğretmenlerle bir araya gelen ve basına kapalı gerçekleştirilen toplantının ardından Avcı, bir sınıfı ziyaret ederek, öğrencilerle fotoğraf çektirdi.

> Bakan Avcı: Kampüs yerine mahalleyi tercih ediyorum

Milli Eğitim Bakanı Avcı, "Ben özellikle 'eğitim mahallesi' kelimesini kullanıyorum, 'eğitim kampüsü' sözünü biraz yadırgıyoruz. Kampüs kamptan geliyor. Kamp da Almanca'da savaş demek" dedi.
nabi_avci_kampusMilli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, eğitim kampüsleri yerine özellikle eğitim mahallesi kelimesini kullandığını belirterek, "Eğitim kampüsü sözünü biraz yadırgıyoruz. Kampüs kamptan geliyor. Kamp da Almanca'da savaş demek, kavga demek. Dolayısıyla kamp kelimesi aslında ordugah anlamına geliyor" dedi.
Çeşitli açılış törenlerine katılmak üzere Ardahan'ın Göle ilçesine gelen Avcı, kendisini karşılayanlarla tek tek tokalaştı. Bu sırada elini öpmek isteyen bir vatandaşa izin vermeyen Avcı'ya, yöresel kıyafetli çocuklar tarafından çiçek takdim edildi.
Bedirhan Bey Anadolu İmam Hatip Lisesi Spor Salonu'nda düzenlenen açılış töreninde, öğrenciler tarafından ilahi dinletisi ve semazen gösterisi yapıldı.
Gösteriyi izleyen Bakan Avcı, burada yaptığı konuşmada, birçok programa katılarak hem eğitim camiasını yakından takip ettiklerini hem de yurdun dört bir köşesinden öğretmen, öğrenci ve vatandaşlarla bir araya gelerek, sohbet etme fırsatı yakaladıklarını ifade etti.
Bazen toplantıların yorucu da olabildiğini anlatan Avcı, "Ne zaman bir okul açılışına, bir eğitim kurumu açılışına, bir pansiyon açılışına, bir spor salonu açılışına gitsek gerçekten dinleniyoruz" diye konuştu.
"Eğitim kampüsü sözünü biraz yadırgıyoruz"
Brüksel'de eğitimle ilgili uluslararası bir programa katılacağını ve onun için programı sıkıştırmak zorunda kaldıklarını belirten Avcı, şunları kaydetti:
"Ben özellikle eğitim mahallesi kelimesini kullanıyorum. Eğitim kampüsü sözünü biraz yadırgıyoruz. Kampüs kamptan geliyor. Kamp da Almanca'da savaş demek, kavga demek. Dolayısıyla kamp kelimesi aslında ordugah anlamına geliyor. Yani savaşa hazırlanan ordunun konakladığı yer, kamp. Savaş ve çatışma çatısında olan bir kelime. Ben doğrusu bilmiyordum, yakın zamanda öğrendim. Mahalle kelimesinin kökünde de şöyle bir anlam varmış, onu yeni öğrendim. Kervan bir yerden bir yere göç ederken, tabii arada konaklıyor veya bir süre kalacakları yaylakta, denkleri çözüyorlar. Denklerin bağlarını çözüp açıyorlar."
Avcı, "Yani denkleri hallediyorlar, halletmek çözmek manasına geliyor. Denklerin halledildiği yer mahalle. Denklerin açılıp, çözülüp halledildiği yer. Eğitim de hep çözümlerle problemlerin çözümüyle bilginin açılımıyla alakalı olduğu için bilhassa bu tür toplu eğitim alanlarına 'eğitim mahallesi' demek bana daha sevimli geliyor" şeklinde konuştu.
İlahi dinletisinde selam veren öğrencinin sesinin kendisini Hisarlı Ahmet'i hatırlattığını dile getiren Avcı, "Hisarlı Ahmet Afyonkarahisarlı. Onun için adı Hisarlı Ahmet çok güzel sala okuyan, ağıt sanatçısıdır. Allah onu da rahmet eylesin. Öğrencimizin salası da beni çok duygulandırdı, hem öğrencimize hem onu yetiştiren öğretmenine teşekkür ediyorum" ifadesini kullandı.
Kız ve erkek öğrenciler ayrı ayrı olmak üzere 500 öğrencinin pansiyonda kaldığını vurgulayan Avcı, imam hatip lisesine ismi verilen Bedirhan Bey'in kim olduğunu bütün öğrencilerin iyi öğrenmesini istedi.
Avcı, şehit üsteğmen olarak bilinen Bedirhan Bey'in aynı zamanda öğretmen, muallim kökenli olduğunu, Ermeni Taşnak Çeteleri'nin zulmüne karşı çok genç yaşta direnişi örgütleyen ve pek çok köyü katliamdan kurtaran yiğit bir öğretmen ve asker olduğunu vurguladı.
Bir dahaki gelişinde sosyal bilimler lisesinin açılışını yapmak istediğini vurgulayan Avcı, "Orhan Atalay Bey, kadirşinaslık gösterdi. 'Nabi Avcı Sosyal Bilimler Lisesi yapılacak' dedi. Biz prensip olarak görevdeki bakanlarımızın adlarını, bilhassa kendi bakanlıklarına bağlı kurumlara verilmesini çok doğru bulmuyoruz onun için çok ünlü uluslararası sosyal bilimci Prof. Dr. Nilifer Göle'nin isminin verilmesi çok yakışır. Vefa borcumuzu yerine getirmiş oluruz" diye konuştu.
Konuşmasının ardından öğretmen ve öğrencilerle tek tek sohbet eden Avcı, içerisinde Bedirhan Bey Anadolu İmam Hatip Lisesi, 300 öğrenci kapasiteli kız öğrenci yurdu, 200 öğrenci kapasiteli erkek öğrenci yurdu, spor salonu ile iş adamı Nurettin Yılmaz tarafından yaptırılan Nurettin Yılmaz Anadolu Meslek Lisesi'nin bulunduğu eğitim kampüsünün açılışını yaptı.
Okulun toplantı salonunda öğretmenlerle bir araya gelen ve basına kapalı gerçekleştirilen toplantının ardından Avcı, bir sınıfı ziyaret ederek, öğrencilerle fotoğraf çektirdi.

Son Güncelleme: Çarşamba, 10 Aralık 2014 17:53

Gösterim: 1106

TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı İşler, "Harf inkılabının olduğu günden önce kullanılan dil de Türkçe'dir" dedi.
bakan_islerTBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı Emrullah İşler, liselerde Osmanlıca dersi konusunda, "Arap alfabesinin benimsenip, Latin alfabesinin atılması" gibi bir şeyin söz konusu olmadığını belirtti.
İşler, AA muhabirine, Milli Eğitim Şurası'nda alınan liselerde Osmanlı Türkçesi okutulmasına yönelik tavsiye kararıyla ilgili tartışmalarına ilişkin açıklamalarda bulundu.
İşler, "Osmanlıca" isimlendirmesine terim olarak karşı çıktığını ve bunun yanlış anlamalara yol açtığını düşündüğünü ifade ederek, "Osmanlıca" diye bir dil olmadığını, buna Osmanlı dönemi Türkçesi denilebileceğini söyledi.
İşler, şunları kaydetti:
"İstiklal Savaşı'nı yürütenlerin kullandığı Türkçe o dönemde konuşulan Türkçe'dir. 'Osmanlıca' dediğimiz zaman adeta bazılarında farklı ve yabancı bir dil, Arapça, Farsça öğreniliyormuş gibi bir algı oluşturuluyor. Halbuki bu böyle değil. Osmanlıca bundan 86 yıl önce Harf inkılabı yapılmadan önce okunan, yazılan Türkçe'ye verilen addır. Bu isimlendirmenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Buna bir isim koyacaksak Osmanlı dönemi Türkçesi diyebiliriz."
İşler, konunun yanlış zeminde tartışıldığını, olaya ideolojik argümanlarla karşı çıkılmasının da son derece manidar olduğunu söyledi.
Özellikle bazı CHP'li milletvekillerinin açıklamalarına değinen İşler, şöyle devam etti:
"Osmanlı dönemindeki Türkçe Arap alfabesiyle yazılıyordu, bugün Latin alfabesini kullanıyoruz. Geçmişte atalarımız bin yıla yakın Arap alfabesini kullanmışlar. Türkçe'yi Kiril ya da Hint alfabeleriyle de yazabiliriz. Alfabe bir araçtır, esas olan dilin okunması yazılmasıdır. Harf inkılabının olduğu günden önce kullanılan dil de Türkçe'dir inkılaptan sonra Latin alfabesiyle yazıya geçirilen dil de aynıdır. Sadece semboller değişmiştir. Birisi soldan, diğeri sağdan yazılıyor.
Bizim bin yıllık bu yazıyla yazılmış bir kültürümüz, birikimimiz, medeniyetimiz var. Bunlarla Harf inkılabıyla birlikte bir yerde bağımız koptu. Ama artık aradan 86 yıl geçtikten sonra bunun gerçek anlamda bir ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bizim gençlerimiz neden Yahya Kemal Beyatlı, Mehmet Akif Ersoy ya da başka düşünürlerimizin yazdığı eserleri orijinal yazıyla okuyamasın. Bunun okunmasını ben bir zenginlik olarak görüyorum."
"Neresi ideolojiktir?"
İşler, katıldığı bir programdaki konuşmasından dolayı bir CHP milletvekilinin AK Parti'nin olaya ideolojik yaklaştığını söylediğini ifade ederek, "Türkçenin sağdan yazılmış haliyle okunmasının, öğretilmesinin neresi ideolojiktir? Mustafa Kemal Nutuk'u sağdan yazmıştı, ideolojik mi davrandı? Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı'nın orijinalini sağdan Arap alfabesiyle yazmıştı, ideolojik miydi? Bu sığ yaklaşımlardan artık ülkemizin kurtulması lazım" diye konuştu.
"Arap alfabesinin benimsenip, Latin alfabesinin atılması" gibi bir şeyin söz konusu olmadığını vurgulayan İşler, "Ama bunu bir zenginlik olarak görüp, kütüphanelerimizdeki belgelerin gençlerimiz tarafından okunmamasını büyük bir eksik olarak değerlendiriyorum" dedi.

> Bakan: Osmanlıca Harf inkılabından önceki Türkçe’dir

TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı İşler, "Harf inkılabının olduğu günden önce kullanılan dil de Türkçe'dir" dedi.
bakan_islerTBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı Emrullah İşler, liselerde Osmanlıca dersi konusunda, "Arap alfabesinin benimsenip, Latin alfabesinin atılması" gibi bir şeyin söz konusu olmadığını belirtti.
İşler, AA muhabirine, Milli Eğitim Şurası'nda alınan liselerde Osmanlı Türkçesi okutulmasına yönelik tavsiye kararıyla ilgili tartışmalarına ilişkin açıklamalarda bulundu.
İşler, "Osmanlıca" isimlendirmesine terim olarak karşı çıktığını ve bunun yanlış anlamalara yol açtığını düşündüğünü ifade ederek, "Osmanlıca" diye bir dil olmadığını, buna Osmanlı dönemi Türkçesi denilebileceğini söyledi.
İşler, şunları kaydetti:
"İstiklal Savaşı'nı yürütenlerin kullandığı Türkçe o dönemde konuşulan Türkçe'dir. 'Osmanlıca' dediğimiz zaman adeta bazılarında farklı ve yabancı bir dil, Arapça, Farsça öğreniliyormuş gibi bir algı oluşturuluyor. Halbuki bu böyle değil. Osmanlıca bundan 86 yıl önce Harf inkılabı yapılmadan önce okunan, yazılan Türkçe'ye verilen addır. Bu isimlendirmenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Buna bir isim koyacaksak Osmanlı dönemi Türkçesi diyebiliriz."
İşler, konunun yanlış zeminde tartışıldığını, olaya ideolojik argümanlarla karşı çıkılmasının da son derece manidar olduğunu söyledi.
Özellikle bazı CHP'li milletvekillerinin açıklamalarına değinen İşler, şöyle devam etti:
"Osmanlı dönemindeki Türkçe Arap alfabesiyle yazılıyordu, bugün Latin alfabesini kullanıyoruz. Geçmişte atalarımız bin yıla yakın Arap alfabesini kullanmışlar. Türkçe'yi Kiril ya da Hint alfabeleriyle de yazabiliriz. Alfabe bir araçtır, esas olan dilin okunması yazılmasıdır. Harf inkılabının olduğu günden önce kullanılan dil de Türkçe'dir inkılaptan sonra Latin alfabesiyle yazıya geçirilen dil de aynıdır. Sadece semboller değişmiştir. Birisi soldan, diğeri sağdan yazılıyor.
Bizim bin yıllık bu yazıyla yazılmış bir kültürümüz, birikimimiz, medeniyetimiz var. Bunlarla Harf inkılabıyla birlikte bir yerde bağımız koptu. Ama artık aradan 86 yıl geçtikten sonra bunun gerçek anlamda bir ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bizim gençlerimiz neden Yahya Kemal Beyatlı, Mehmet Akif Ersoy ya da başka düşünürlerimizin yazdığı eserleri orijinal yazıyla okuyamasın. Bunun okunmasını ben bir zenginlik olarak görüyorum."
"Neresi ideolojiktir?"
İşler, katıldığı bir programdaki konuşmasından dolayı bir CHP milletvekilinin AK Parti'nin olaya ideolojik yaklaştığını söylediğini ifade ederek, "Türkçenin sağdan yazılmış haliyle okunmasının, öğretilmesinin neresi ideolojiktir? Mustafa Kemal Nutuk'u sağdan yazmıştı, ideolojik mi davrandı? Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı'nın orijinalini sağdan Arap alfabesiyle yazmıştı, ideolojik miydi? Bu sığ yaklaşımlardan artık ülkemizin kurtulması lazım" diye konuştu.
"Arap alfabesinin benimsenip, Latin alfabesinin atılması" gibi bir şeyin söz konusu olmadığını vurgulayan İşler, "Ama bunu bir zenginlik olarak görüp, kütüphanelerimizdeki belgelerin gençlerimiz tarafından okunmamasını büyük bir eksik olarak değerlendiriyorum" dedi.

Son Güncelleme: Çarşamba, 10 Aralık 2014 14:30

Gösterim: 1014

Eğitim sisteminde köklü bir geleneğe ve geçmişe sahip olan Milli Eğitim Şuraları'nda, en fazla karar alınan konu, yüzde 17 ile öğretmenlik mesleğine ilişkin oldu.

sura_mebEğitime ışık tutacak kararların alındığı Milli Eğitim Şuraları'nın 19'uncusu geçtiğimiz hafta Antalya'da yapıldı. 19. Milli Eğitim Şurası'nda yaklaşık 200 öneri gündeme getirilirken, bunlardan 185'i tavsiye kararına dönüştü. Tavsiye kararlarının 49'u öğretim programları ve haftalık ders çizelgelerine, 42'si öğretmen niteliğine, 47'şer karar ise okul güvenliği ve eğitim yöneticilerin niteliğinin artırılmasına ilişkin oldu.

Milli Eğitim Bakanılığının bugüne kadar yapılan 18 şuraya ilişkin yaptığı inceleme raporuna göre ise bugüne kadar yapılan şuralar incelendiğinde, en fazla karar alınan konu yüzde 17 ile öğretmenlik mesleğine ilişkin oldu. Öğretmenliğe ilişkin bu kararları müfredat ve altyapı konuları izledi.
Öğretmenliği, yüzde 16 ile müfredat, yüzde 11'le altyapı, yüzde 10'la ilköğretim, yüzde 10'la mesleki eğitim, yüzde 9'la hayat boyu, yüzde 8'le ortaöğretim, yüzde 7 ile merkez teşkilatı, yüzde 4'le okul öncesi eğitim, yüzde 3'le yükseköğretim, yüzde 3'le rehberlik, yüzde 2 ile de özel eğitim kararları izledi.
İlk karar köy okullarıydı
MEB kaynaklarından derlenen bilgilere göre, eğitimle ilgili görüşleri tartışmak, geliştirmek ve politikaları oluşturmak amacıyla gerçekleştirilen Milli Eğitim Şuraları'nın ilki, 1921 yılında Heyet-i İlmiye tarafından Maarif Kongresi adıyla düzenlendi.
Bugünkü adıyla Milli Eğitim Şuraları'nın yapıldığı 1939'a kadar yapılan kongrelerin gündemini, dönemin eğitimle ilgili istatistiki bilgilerinin tespiti, o zamana kadar uygulanan ilköğretim programlarının ve orta dereceli okul programlarının niteliği ve yapısının değerlendirilmesi oluşturdu. Şurada alınan ilk karar ise köy okullarının iyileştirilmesi yönünde verildi. Yüksekokul ve fakültelerin MEB'e bağlanmasına karar verilen şurada, alınan diğer önemli karar ise okul ders kitaplarının devlet sistemi (tek tip kitap) uygulaması olmuştu.
Ahlak eğitimi ilk kez 2. şurada kabul edildi
Bakanlık tarafından 1943'te toplanan 2. Milli Eğitim Şurası'nda ise 4 karar alındı. Bunlardan biri okullarda ahlak terbiyesinin geliştirilmesi yönündeydi. Buna göre, şurada her dereceli okulların içinde ve dışında ahlak eğitimi için tedbirlerin alınması kararı benimsenmişti. Bütün eğitim kurumlarında anadili eğitim çalışmalarının arttırılması, ders kitaplarında milli tarihe yer verilmesi de alınan diğer şura kararlarıydı.
1946'da toplanan 3. Eğitim Şurası'nın ana gündem maddelerinden biri erkek sanat ortaokulları ve enstitüleri program ve yönetmeliği, bir diğeri ise kız enstitüleri program ve yönetmeliğinin oluşturulmasıydı.
Liselerin dört yıl olması gündemdeydi
4. Milli Eğitim Şurası'nda ise yeni ortaokul programı projesinin incelenmesi ve lise ders konularının dört yıllık teşkilata göre tespiti gibi konular gündemi oluştururdu. Şurada öğretmen yetiştiren kurumların ihtiyaçlara göre düzenlenmesi ve bu kurumların programlarında gerekli değişikliklerin yapılması yönünde kararlar alındı.
1953'de toplanan 5. Milli Eğitim Şurası'nda ise korunmaya muhtaç ve özel eğitime muhtaç çocuklar, çeşitli mevzuat düzenlemeleri gündem konuları olarak belirlendi.
1957'de toplanan 6. şurada da kız teknik ve erkek teknik öğretimin programlarının düzenlenmesi, çıraklık okullarının açılması, bu kurumlarda yabancı dil saatlerinin arttırılması kararları alındı.
Özel okulların desteklenmesi ilk kez 7. şurada
1962'de yılında gerçekleştirilen 7. Milli Eğitim Şurası'nda ise lise ve dengi meslek okullarında fakültelere girişte sınav sistemi ve imam hatip okullarının yapısıyla ilgili düzenlemeler yapıldı. Özel okulların desteklenmesi de yine bu şuranın kararları arasında yerini aldı.
1970 yılındaki 8. Milli Eğitim Şurası'nda ise ilk karar "Türk eğitim sisteminin yapısı biri diğerine dayalı İlköğretim, Ortaöğretim ve Yüksek öğretim olmak üzere üç öğretim derecesinden oluşur" yönündeydi.
Ortaöğretimin yapısının da birinci devre ortaöğretim ve ikinci devre ortaöğretim olmak üzere iki devre olacağı da benimsendi. İkinci devrenin çeşitli programlarına yöneltmenin "yol gösterici" nitelikte olduğu, "zorlayıcı" olmadığına vurgu yapılan bir başka karar da alındı.
1974'deki 9. Milli Eğitim Şurası'nda ise din bilgisi dersinin isteğe bağlı olarak 6 ve 7. sınıflarda haftada birer saat okutulması tavsiye edildi. Temel eğitim ve ortaöğretim din bilgisi programlarının gözden geçirilmesi ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği yapılması yönündeki görüş de benimsendi.
Öğrencilere çok ucuz fiyatlarla veya tamamen ücretsiz olarak ilkokul ve ortaokul kitapları vermek için başlatılan tek kitap uygulamasının sürdürülmesi de alınan kararlar arasında bulunuyor.
1981'de 10. Milli Eğitim Şurası'nda ise ana sınıflarının başlangıçta zorunlu olmayan ancak daha sonra zorunlu kılınacak bir düzey olarak alınması kararı benimsendi. 1982'de 11. Milli Eğitim Şurası'nda ise öğretmenlik mesleğine yatkın kişilerin öğretmen olması yönünde bir mekanizma oluşturulması karara bağlandı. Öğretmenlerin hayat şartlarının sürekli incelenmesi, iyileştirilmesine yönelik tedbirlerin alınması ve çeşitli konularda öğretmenlere maddi yardımların yapılması da benimsenen kararlar arasında yer aldı.
1986'daki 12. Milli Eğitim Şurası'nda ise liselerin bünyesinde bulunan ortaokulların tamamen ilköğretim bünyesine alınması benimsenirken, ilköğretime başlama yaşı da 72 ay olarak belirlendi. Uzaktan eğitimin de görüşüldüğü şurada, yükseköğretime geçişte uygulanan sınavın tedrici olarak kaldırılması da benimsenen kararlar arasındaydı.
Şurada televizyonun mümkün olduğunca bütün kanallarıyla eğitimde kullanılması yönünde bir karar da öne çıktı. Ayrıca, bilgisayarlı eğitime geçilebilmesi için gerekli altyapı çalışmalarına başlanılması da ilk kez bu şurada ele alınan konular arasına girdi.
1900'lü yılların şuraları
1990 yılındaki 13. şura kararlarında ise yaygın eğitim konusunda halkın motive edilmesine vurgu yapıldı. Yaygın eğitim ile örgün eğitim arasında denkliğin sağlanarak birbiri arasında geçiş yapılabilmesi de gündeme alınan kararlar arasına girdi.
1993'deki 14. Milli Eğitim Şurası'nda görevi başında şehit edilen öğretmenlerin ailelerine yapılmakta olan yardımın arttırılması ve çocuklarının her türlü eğitim öğretim giderlerinin karşılanması için gerekli çalışmaların başlatılması ve sonuçlandırılması da gündem konuları arasında öne çıktı.
1996'daki 15. Milli Eğitim Şurası'nda da anadolu öğretmen ve öğretmen liselerinin, eğitim fakültelerinin esas kaynağını oluşturması kararı alındı.
1999'da 16. Milli Eğitim Şurası'nda öğretmenlerin mesleki yönden geliştirilmeleri için iş dünyasına yakın işbirliği sağlayacak tedbirlerin alınması tavsiye edildi.
2006'daki 17. şurada da okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi için çalışmalara başlanması yönündeki karar çıktı. Ağırlıklı ortaöğretim başarı puanının kaldırılması ve sanal hareketlilikte okulların kendilerine ait web sitesinin hazırlanması yönündeki karar da kabul edildi. Türkiye dışında yaşayan çocukların, bulundukları ülke okullarında Türk dili, kültür ve inançlarına yönelik eğitimleri etkin bir şekilde sürdürülmesi gerektiğine de vurgu yapıldı.
4+4+4 eğitim sistemi ve değerleri belirlemeye yönelik çalışmalar şura kararıydı.
2010 Kasım’ında gerçekleştirilen 18. Milli Eğitim Şurasının en çok konuşulan kararı ise zorunlu eğitimin bir yıl okul öncesi eğitim 4 yıl, temel eğitim 4 yıl yönlendirme ve ortaöğretime hazırlık eğitimi 4 yıl ortaöğretim olmak üzere farklı ortamlarda eğitim almaya fırsat verecek şekilde 13 yıl olacak şekilde düzenlenmesi gerektiği yönündeki karar oldu. Geçen hafta yapılan 19. Milli Eğitim Şurası'nda tartışılan değerler eğitimine ilişkin bu şurada da kararlar alandı. Buna göre, Bakanlık çocukların ve gençlerin sahip olduğu değerleri belirlemeye yönelik ülke çapında alan araştırma yapması ve bu araştırmanın her 4 yılda bir güncellenmesi ve ödüllendirme kriterlerinde, değerler eğitimi açısından örnek davranışlar sergileyen öğrencilere yönelik düzenlemeler yapılması kararları alındı.

> Dünden bugüne Şura kararlarında ilk sıra öğüretmenlerin

Eğitim sisteminde köklü bir geleneğe ve geçmişe sahip olan Milli Eğitim Şuraları'nda, en fazla karar alınan konu, yüzde 17 ile öğretmenlik mesleğine ilişkin oldu.

sura_mebEğitime ışık tutacak kararların alındığı Milli Eğitim Şuraları'nın 19'uncusu geçtiğimiz hafta Antalya'da yapıldı. 19. Milli Eğitim Şurası'nda yaklaşık 200 öneri gündeme getirilirken, bunlardan 185'i tavsiye kararına dönüştü. Tavsiye kararlarının 49'u öğretim programları ve haftalık ders çizelgelerine, 42'si öğretmen niteliğine, 47'şer karar ise okul güvenliği ve eğitim yöneticilerin niteliğinin artırılmasına ilişkin oldu.

Milli Eğitim Bakanılığının bugüne kadar yapılan 18 şuraya ilişkin yaptığı inceleme raporuna göre ise bugüne kadar yapılan şuralar incelendiğinde, en fazla karar alınan konu yüzde 17 ile öğretmenlik mesleğine ilişkin oldu. Öğretmenliğe ilişkin bu kararları müfredat ve altyapı konuları izledi.
Öğretmenliği, yüzde 16 ile müfredat, yüzde 11'le altyapı, yüzde 10'la ilköğretim, yüzde 10'la mesleki eğitim, yüzde 9'la hayat boyu, yüzde 8'le ortaöğretim, yüzde 7 ile merkez teşkilatı, yüzde 4'le okul öncesi eğitim, yüzde 3'le yükseköğretim, yüzde 3'le rehberlik, yüzde 2 ile de özel eğitim kararları izledi.
İlk karar köy okullarıydı
MEB kaynaklarından derlenen bilgilere göre, eğitimle ilgili görüşleri tartışmak, geliştirmek ve politikaları oluşturmak amacıyla gerçekleştirilen Milli Eğitim Şuraları'nın ilki, 1921 yılında Heyet-i İlmiye tarafından Maarif Kongresi adıyla düzenlendi.
Bugünkü adıyla Milli Eğitim Şuraları'nın yapıldığı 1939'a kadar yapılan kongrelerin gündemini, dönemin eğitimle ilgili istatistiki bilgilerinin tespiti, o zamana kadar uygulanan ilköğretim programlarının ve orta dereceli okul programlarının niteliği ve yapısının değerlendirilmesi oluşturdu. Şurada alınan ilk karar ise köy okullarının iyileştirilmesi yönünde verildi. Yüksekokul ve fakültelerin MEB'e bağlanmasına karar verilen şurada, alınan diğer önemli karar ise okul ders kitaplarının devlet sistemi (tek tip kitap) uygulaması olmuştu.
Ahlak eğitimi ilk kez 2. şurada kabul edildi
Bakanlık tarafından 1943'te toplanan 2. Milli Eğitim Şurası'nda ise 4 karar alındı. Bunlardan biri okullarda ahlak terbiyesinin geliştirilmesi yönündeydi. Buna göre, şurada her dereceli okulların içinde ve dışında ahlak eğitimi için tedbirlerin alınması kararı benimsenmişti. Bütün eğitim kurumlarında anadili eğitim çalışmalarının arttırılması, ders kitaplarında milli tarihe yer verilmesi de alınan diğer şura kararlarıydı.
1946'da toplanan 3. Eğitim Şurası'nın ana gündem maddelerinden biri erkek sanat ortaokulları ve enstitüleri program ve yönetmeliği, bir diğeri ise kız enstitüleri program ve yönetmeliğinin oluşturulmasıydı.
Liselerin dört yıl olması gündemdeydi
4. Milli Eğitim Şurası'nda ise yeni ortaokul programı projesinin incelenmesi ve lise ders konularının dört yıllık teşkilata göre tespiti gibi konular gündemi oluştururdu. Şurada öğretmen yetiştiren kurumların ihtiyaçlara göre düzenlenmesi ve bu kurumların programlarında gerekli değişikliklerin yapılması yönünde kararlar alındı.
1953'de toplanan 5. Milli Eğitim Şurası'nda ise korunmaya muhtaç ve özel eğitime muhtaç çocuklar, çeşitli mevzuat düzenlemeleri gündem konuları olarak belirlendi.
1957'de toplanan 6. şurada da kız teknik ve erkek teknik öğretimin programlarının düzenlenmesi, çıraklık okullarının açılması, bu kurumlarda yabancı dil saatlerinin arttırılması kararları alındı.
Özel okulların desteklenmesi ilk kez 7. şurada
1962'de yılında gerçekleştirilen 7. Milli Eğitim Şurası'nda ise lise ve dengi meslek okullarında fakültelere girişte sınav sistemi ve imam hatip okullarının yapısıyla ilgili düzenlemeler yapıldı. Özel okulların desteklenmesi de yine bu şuranın kararları arasında yerini aldı.
1970 yılındaki 8. Milli Eğitim Şurası'nda ise ilk karar "Türk eğitim sisteminin yapısı biri diğerine dayalı İlköğretim, Ortaöğretim ve Yüksek öğretim olmak üzere üç öğretim derecesinden oluşur" yönündeydi.
Ortaöğretimin yapısının da birinci devre ortaöğretim ve ikinci devre ortaöğretim olmak üzere iki devre olacağı da benimsendi. İkinci devrenin çeşitli programlarına yöneltmenin "yol gösterici" nitelikte olduğu, "zorlayıcı" olmadığına vurgu yapılan bir başka karar da alındı.
1974'deki 9. Milli Eğitim Şurası'nda ise din bilgisi dersinin isteğe bağlı olarak 6 ve 7. sınıflarda haftada birer saat okutulması tavsiye edildi. Temel eğitim ve ortaöğretim din bilgisi programlarının gözden geçirilmesi ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği yapılması yönündeki görüş de benimsendi.
Öğrencilere çok ucuz fiyatlarla veya tamamen ücretsiz olarak ilkokul ve ortaokul kitapları vermek için başlatılan tek kitap uygulamasının sürdürülmesi de alınan kararlar arasında bulunuyor.
1981'de 10. Milli Eğitim Şurası'nda ise ana sınıflarının başlangıçta zorunlu olmayan ancak daha sonra zorunlu kılınacak bir düzey olarak alınması kararı benimsendi. 1982'de 11. Milli Eğitim Şurası'nda ise öğretmenlik mesleğine yatkın kişilerin öğretmen olması yönünde bir mekanizma oluşturulması karara bağlandı. Öğretmenlerin hayat şartlarının sürekli incelenmesi, iyileştirilmesine yönelik tedbirlerin alınması ve çeşitli konularda öğretmenlere maddi yardımların yapılması da benimsenen kararlar arasında yer aldı.
1986'daki 12. Milli Eğitim Şurası'nda ise liselerin bünyesinde bulunan ortaokulların tamamen ilköğretim bünyesine alınması benimsenirken, ilköğretime başlama yaşı da 72 ay olarak belirlendi. Uzaktan eğitimin de görüşüldüğü şurada, yükseköğretime geçişte uygulanan sınavın tedrici olarak kaldırılması da benimsenen kararlar arasındaydı.
Şurada televizyonun mümkün olduğunca bütün kanallarıyla eğitimde kullanılması yönünde bir karar da öne çıktı. Ayrıca, bilgisayarlı eğitime geçilebilmesi için gerekli altyapı çalışmalarına başlanılması da ilk kez bu şurada ele alınan konular arasına girdi.
1900'lü yılların şuraları
1990 yılındaki 13. şura kararlarında ise yaygın eğitim konusunda halkın motive edilmesine vurgu yapıldı. Yaygın eğitim ile örgün eğitim arasında denkliğin sağlanarak birbiri arasında geçiş yapılabilmesi de gündeme alınan kararlar arasına girdi.
1993'deki 14. Milli Eğitim Şurası'nda görevi başında şehit edilen öğretmenlerin ailelerine yapılmakta olan yardımın arttırılması ve çocuklarının her türlü eğitim öğretim giderlerinin karşılanması için gerekli çalışmaların başlatılması ve sonuçlandırılması da gündem konuları arasında öne çıktı.
1996'daki 15. Milli Eğitim Şurası'nda da anadolu öğretmen ve öğretmen liselerinin, eğitim fakültelerinin esas kaynağını oluşturması kararı alındı.
1999'da 16. Milli Eğitim Şurası'nda öğretmenlerin mesleki yönden geliştirilmeleri için iş dünyasına yakın işbirliği sağlayacak tedbirlerin alınması tavsiye edildi.
2006'daki 17. şurada da okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi için çalışmalara başlanması yönündeki karar çıktı. Ağırlıklı ortaöğretim başarı puanının kaldırılması ve sanal hareketlilikte okulların kendilerine ait web sitesinin hazırlanması yönündeki karar da kabul edildi. Türkiye dışında yaşayan çocukların, bulundukları ülke okullarında Türk dili, kültür ve inançlarına yönelik eğitimleri etkin bir şekilde sürdürülmesi gerektiğine de vurgu yapıldı.
4+4+4 eğitim sistemi ve değerleri belirlemeye yönelik çalışmalar şura kararıydı.
2010 Kasım’ında gerçekleştirilen 18. Milli Eğitim Şurasının en çok konuşulan kararı ise zorunlu eğitimin bir yıl okul öncesi eğitim 4 yıl, temel eğitim 4 yıl yönlendirme ve ortaöğretime hazırlık eğitimi 4 yıl ortaöğretim olmak üzere farklı ortamlarda eğitim almaya fırsat verecek şekilde 13 yıl olacak şekilde düzenlenmesi gerektiği yönündeki karar oldu. Geçen hafta yapılan 19. Milli Eğitim Şurası'nda tartışılan değerler eğitimine ilişkin bu şurada da kararlar alandı. Buna göre, Bakanlık çocukların ve gençlerin sahip olduğu değerleri belirlemeye yönelik ülke çapında alan araştırma yapması ve bu araştırmanın her 4 yılda bir güncellenmesi ve ödüllendirme kriterlerinde, değerler eğitimi açısından örnek davranışlar sergileyen öğrencilere yönelik düzenlemeler yapılması kararları alındı.

Son Güncelleme: Çarşamba, 10 Aralık 2014 12:09

Gösterim: 1428

İstanbul Üniversitesi'nde karşıt görüşlü öğrenciler arasında çıkan kavgada 7 kişi yaralandı, 12 kişi ise gözaltına alındı.

iuSabah saatlerinde, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde karşıt görüşlü öğrenciler arasında sözlü tartışma çıktı. Tartışmanın büyümesi üzerinde iki gruptaki öğrenciler kavgaya tutuştu. Taşlı, sopalı kavgada 7 kişi çeşitli yerlerinden yaralandı. Bunun üzerine olay yerine polis ve ambulans ekipleri sevk edildi. Sağlık ekipleri üniversite kampüsüne girerek yaralıları ambulansla çevredeki hastanelere götürdü.

> İstanbul Üniversitesi’nde 12 gözaltı

İstanbul Üniversitesi'nde karşıt görüşlü öğrenciler arasında çıkan kavgada 7 kişi yaralandı, 12 kişi ise gözaltına alındı.

iuSabah saatlerinde, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde karşıt görüşlü öğrenciler arasında sözlü tartışma çıktı. Tartışmanın büyümesi üzerinde iki gruptaki öğrenciler kavgaya tutuştu. Taşlı, sopalı kavgada 7 kişi çeşitli yerlerinden yaralandı. Bunun üzerine olay yerine polis ve ambulans ekipleri sevk edildi. Sağlık ekipleri üniversite kampüsüne girerek yaralıları ambulansla çevredeki hastanelere götürdü.

Son Güncelleme: Çarşamba, 10 Aralık 2014 14:16

Gösterim: 881

AK Parti'li milletvekillerince hazırlanan teklife göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi armasının belirlenmesi için TBMM'de komisyon oluşturulacak.
bayrak_armaAK Parti Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Armağan Uslu ve arkadaşlarının imzasıyla TBMM Başkanlığı'na sunulan kanun teklifine göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi armasının belirlenmesi amacıyla TBMM'de 12 üyeden oluşan komisyon kurulacak.
Siyasi parti grupları tarafından kanunun yayımını takip eden 15 gün içinde TBMM Başkanlığı'na komisyon üyeliği için üçer aday bildirilecek. Komisyon üyelerinin seçimi, siyasi parti grupları tarafından önerilen adayların Genel Kurul'da işaret oyu ile onaylanması ile gerçekleşecek.
Komisyonun görev süresi 3 ay olacak. Bu sürenin ilk 2 ayı resmi armanın belirlenmesi amacıyla yapılacak ön hazırlık çalışmalarına ayrılacak. Son bir aylık sürede komisyonca belirlenecek yeterli sayıda uzmandan oluşan çalışma grubu tarafından armanın tasarımı tamamlanacak.
Gerektiğinde armanın tasarımına ayrılan çalışma süresi, bir ayı geçmemek üzere uzatılabilecek. Komisyon gerektiğinde uzmanlık alanları itibarıyla alt komisyonlar kurarak çalışabilecek.
Komisyon, göreviyle ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden bilgi isteyebilecek, belge alabilecek.
Arma tasarımının Komisyonca kabul edilmesi halinde resmi arma önerisi bir rapora bağlanacak. Daha sonra resmi arma önerisi TBMM Genel Kurulu'nda görüşülecek ve kabul edilmesi halinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi arması belirlenmiş olacak.
Komisyonca özel ihtisas gerektiren konularda hizmet satın alma işleri Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın Başkanlık Divanı'nca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde gerçekleştirilecek.
203 devletten 201'inin resmi arması var
Teklifin gerekçesinde, devlet armalarının her ülke için, o ülkenin bayrağından sonra sahip olduğu en temel sembollerinden ve ülkelerin saygınlığına katkı sağlayan unsurlar arasında yer aldığı belirtildi. Uluslararası sistemde yer alan 203 devletten, Türkiye Cumhuriyeti ve Dominik Cumhuriyeti dışındaki geri kalan 201 devletle ilgili yasal düzenlemelerle belirlenmiş ulusal bayraklarının yanı sıra ulusal armalar mevcut olduğuna işaret edildi.
Osmanlı İmparatorluğu'nca kullanılan Osmanlı armasının saltanatın ilgası ve cumhuriyetin ilanı ile kaldırıldığı, 1927 yılında "Türkiye Arması" tesisi yönünde çalışmalar yapıldığı, ancak sebebi açıklanmaksızın resmileştirilmediği kaydedildi.
Gerekçede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin armasının belirlenmesinin, devletin kurumsal kişiliğine katkı sağlayacağı ifade edildi.

> Türkiye’nin de resmi arması olacak

AK Parti'li milletvekillerince hazırlanan teklife göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi armasının belirlenmesi için TBMM'de komisyon oluşturulacak.
bayrak_armaAK Parti Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Armağan Uslu ve arkadaşlarının imzasıyla TBMM Başkanlığı'na sunulan kanun teklifine göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi armasının belirlenmesi amacıyla TBMM'de 12 üyeden oluşan komisyon kurulacak.
Siyasi parti grupları tarafından kanunun yayımını takip eden 15 gün içinde TBMM Başkanlığı'na komisyon üyeliği için üçer aday bildirilecek. Komisyon üyelerinin seçimi, siyasi parti grupları tarafından önerilen adayların Genel Kurul'da işaret oyu ile onaylanması ile gerçekleşecek.
Komisyonun görev süresi 3 ay olacak. Bu sürenin ilk 2 ayı resmi armanın belirlenmesi amacıyla yapılacak ön hazırlık çalışmalarına ayrılacak. Son bir aylık sürede komisyonca belirlenecek yeterli sayıda uzmandan oluşan çalışma grubu tarafından armanın tasarımı tamamlanacak.
Gerektiğinde armanın tasarımına ayrılan çalışma süresi, bir ayı geçmemek üzere uzatılabilecek. Komisyon gerektiğinde uzmanlık alanları itibarıyla alt komisyonlar kurarak çalışabilecek.
Komisyon, göreviyle ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden bilgi isteyebilecek, belge alabilecek.
Arma tasarımının Komisyonca kabul edilmesi halinde resmi arma önerisi bir rapora bağlanacak. Daha sonra resmi arma önerisi TBMM Genel Kurulu'nda görüşülecek ve kabul edilmesi halinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi arması belirlenmiş olacak.
Komisyonca özel ihtisas gerektiren konularda hizmet satın alma işleri Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın Başkanlık Divanı'nca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde gerçekleştirilecek.
203 devletten 201'inin resmi arması var
Teklifin gerekçesinde, devlet armalarının her ülke için, o ülkenin bayrağından sonra sahip olduğu en temel sembollerinden ve ülkelerin saygınlığına katkı sağlayan unsurlar arasında yer aldığı belirtildi. Uluslararası sistemde yer alan 203 devletten, Türkiye Cumhuriyeti ve Dominik Cumhuriyeti dışındaki geri kalan 201 devletle ilgili yasal düzenlemelerle belirlenmiş ulusal bayraklarının yanı sıra ulusal armalar mevcut olduğuna işaret edildi.
Osmanlı İmparatorluğu'nca kullanılan Osmanlı armasının saltanatın ilgası ve cumhuriyetin ilanı ile kaldırıldığı, 1927 yılında "Türkiye Arması" tesisi yönünde çalışmalar yapıldığı, ancak sebebi açıklanmaksızın resmileştirilmediği kaydedildi.
Gerekçede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin armasının belirlenmesinin, devletin kurumsal kişiliğine katkı sağlayacağı ifade edildi.

Son Güncelleme: Çarşamba, 10 Aralık 2014 11:34

Gösterim: 1605


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.