"Türkiye’nin en iddialı okulunu kuruyoruz"
- Ayrıntılar
- Kategori: Spot
- Pazartesi, 25 Nisan 2022 11:41 tarihinde oluşturuldu
Yıldız Teknik Üniversitesi’nin bir kolej açma fikri nasıl doğdu, buna hangi ihtiyaçlar sebep oldu?
Prof. Dr. Tamer Yılmaz: Bu sene Yıldız Teknik Üniversitesi’nin 111. kuruluş yıl dönümü. Öncelikle üç tane 1’in yan yana gelmesinin tesadüf olmadığına inanan biriyim. YTÜ’ye 1987 yılında öğrenci olarak girdim, 35 yıldır kurumdayım. Son 2 yıldır rektörlük görevini yürütüyorum. Öncesinde de YTÜ’de 5 yıl rektör yardımcılığı görevinde bulundum. Yaklaşık 15 yıldır üniversite yöneticiliği yapmaktayım. Bu süreçte, bir üniversitenin eğitim-öğretim, AR-GE ve sosyal sorumluluk projeleri yapmak gibi 3 temel misyonunun olduğunu gözlemleme fırsatım oldu.
Burada yükseköğretim hizmeti veriyoruz. Ancak bunu yaparken K12 ve yükseköğretim diye eğitim-öğretimi ikiye ayırmanın doğru olmadığını ve bunun bir bütün halinde gerçekleştirilmesi gereken bir konu olduğuna inanıyorum. Bu gerçekten hareketle biz anaokulundan doktoraya kadar uzanacak süreçte akademik bir seviyede bilgi biriktirip topluma yayma görevini sunmayı üniversitemizin hem AR-GE, hem eğitim öğretim hem de sosyal sorumluluk görevi olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye’nin en iyi teknoparkına sahibiz, bütün yazılımlar, donanımlar burada yapılıyor. 40 bin öğrencinin bulunduğu, ülkenin en iyi kampüsüne sahibiz. 1200 dönümlük bir arazi üzerindeyiz ve dünyada da 107. sıradayız. Böyle bir alandan beslenecek bir okulu düşünebiliyor musunuz? Başka bir dünya, başka bir evreni konuşuyor olabiliriz. Sadece derslere girerek üniversiteli olunmaz, sadece derslere girerek K12’li de olunmaz ve ilkokul da okunmaz. O evrenin içinde bulunmak en büyük eğitimdir. Dünya artık bu yöne gidiyor.
Üniversitemizin bünyesi içinde Eğitim Fakültesi var. Eğitim Fakültesinde yetişecek öğretmen okula büyük bir katkı sunacak, aynı zamda burada yetişecek öğretmen adayları içinde okul uygulama alanı olarak büyük bir fırsat sunacaktır.
Ayrıca beceri odaklı öğretimin ön planda olduğu bir öğretim modeli kurguluyoruz. Örneğin pandemi döneminde kurumsal okullar bile çok sancılı süreçler yaşadı. Yeni duruma adapte olmak amacıyla sözkonusu kurumları bir çırpıda dönüştürmek hiç de kolay değildir. Biz ise bu olağanüstü koşulları biliyoruz ve bu okulla geçişimizi gerçekleştiriyor olmamız bizi diğer kurumlardan farklı kılıyor. Öğrencilerin niteliğini değerlendirdiğimizde, buz dağının üzerinde gözüken şey akademik yetkinliktir. Akademik yetkinlik önemlidir ancak buzdağının altında olan ve öğrenci için önemli olan nitelik yaşamsal becerilere sahip olup olmamasıdır. Pandemi koşullarında deneyimledik, akademik yetkinliklerden çok sorumluluk alma, problem çözme, takım çalışması, özdüzenleme becerisi olan öğrenciler kendi öğrenme sürecini daha güçlü yönetebildi. Biz de bu becerileri geliştirme üzerine kurgulu bir eğitim ortamını oluşturmayı hedefliyoruz...
YTÜ’de güçlü bir Eğitim Fakültesi olması bu kararınızda büyük bir role sahip olduğunu söyleyebilirmiyiz?
Her alanda eğitim veren bölümlerimiz var. Bir okulun niteliği öğretmeninin niteliği kadardır. Yıldız Teknik Üniversitesi olarak günümüz öğrenci ihtiyaçlarına cevap verecek öğretmenler yetiştirme konusunda iddialıyız. Aynı zamanda eğitimin farklı alanlarına bilgi üreten yüksek lisans doktora programlarımız var. Buralarda üretilen eğitim alanındaki ulusal ve uluslararası düzeydeki bilimsel çalışmalar bize büyük kaynak oluşturuyor. Diğer taraftan okulu kurgularken eğitim ve öğretim sürecinde bilgisine ve tecrübesine danışabileceğimiz alanlarında yetkin bir akademin kadromuzun olması bizim için büyük bir şans.
20 ARAMA KONFERANSI GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Akademik danışma kurulunuz nasıl bir çalışma yürüttü?
Okul açma fikrimiz iki yıl önce netleşti. Öncelikle Eğitim Fakültesi Dekan ve Dekan Yardımcıları, farklı Anabilim Dalı Başkanları, özellikle K12 üzerinde alan tecrübesi olan hocalarımızla toplantılarımız oldu. Halen de düzenli aralıklarla bu toplantılara devam ediyoruz. Daha sonra K12 alanında önde gelen kanaat önderleri ile görüştük. Üniversitemizin farklı fakültelerinde görev yapan öğretim üyelerimizle disiplinlerarası bakış açımızı zenginleştirmek için toplantılar gerçekleştirdik. Bu süreçte tüm paydaşlarımızla nasıl bir okul olabileceğimizi tartıştık ve modelimizin ne olması gerektiği üzerinde durduk. İki yılda sadece benim başkanlığını yaptığım 15-20 arama konferansı ve çalıştay düzenledik. Ancak Eğitim Fakültemizde görev yapan Sertel Hocam benim sağ kolum gibidir ve bu işte daha fazla rol alıyor. Kendisinin başkanlığında halen hem iç paydaşlarımız hem de dış paydaşlarımızla danışma kurulu toplantılarımız devam ediyor.
Özellikle Fakültemiz başta olmak üzere yüksek lisans ve doktora tez çalışmalarında ülkemiz ihtiyaçlarına uygun, uygulanabilir ve evrensel bir bakış açısını geliştirmeye dönük öğretim nasıl olmalı? Öğretmen nasıl yetiştirilmeli? Etkili okul yönetimi nasıl gerçekleşmelidir? Öğrenci bireysel farklılığı nasıl desteklenmeli? vb. konuları üzerinde çalışmalar gerçekleştiriliyor. Söz konusu çalışmalardan çıkan sonuçlar bizim öğretim modelimizi oluşturmakta önemli veri sunuyor.
Teknoparka özellikle vurgu yapıyorsunuz. Güçlü bir teknopark okula nasıl bir fayda sağlayacak?
Teknopark güçlü bir mali destek verecek. Bildiğiniz üzere teknoparkımız üretim potansiyeli olarak bölgesel önemli bir özellik kazandı. ABD’deki Silikon Vadisi’nde kuluçka merkezimiz, Dubai’de ise şubemiz var. Özbekistan’da bir şube açıyoruz, Paris ya da Berlin’de de bir şube açacağız. Teknoparklarda teknoloji üretiliyor ama en önemli katkısı girişimciliği besliyor olmasında. Dünyada artık bu model liselere yayılmış durumda, buna K12’lerde başlıyor. Anaokulunda girişimcilik dersi anlatılıyor. Türkiye’de ise bunu en iyi Yıldız Teknik Üniversitesi olarak biz biliyoruz. Teknoparka da bir alan açıyorum ve oradaki genç beyinlerin bu teknolojiyle doğrudan temasını sağlıyorum. Dolayısıyla teknopark mali destek verirken aynı zamanda bir kültür oluşturacak, burada oluşturduğumuz kültür okulumuza yayılacak ve burada öğrenim gören öğrenci bu kimlikle yetişecek.
YTÜ Vakfı ve YTÜ Teknoparkı okullarında okuyan öğrenciler girişimciliği uygulamalı olarak öğrenmiş olacaklar. Bu sistemde öğretmenlerimiz de orayla entegre olacaklar. Teknoparkımızın işi AR-GE yapmak olduğu için bizim okulumuz da AR-GE yapmak zorunda olacak. Başka kurumlarda hiçbir K12’nin teknoloji yapmak gibi bir zorunluluğu olmadığı halde bizim okulumuzda teknoloji üretmek şart olacak. En büyük avantajı da bu olacak.
Teknoparkımızda 11 bin personel çalışıyor. Hepsinin şirketleri teknolojik değer üretiyor ve bunları ihraç ediyor. Bu kişileri mütevazı olarak yaşayan süper beyinler olarak tanımlayabilirim. Dolayısıyla burayı Türkiye’nin Silikon Vadisi’ne benzetebiliriz. Şuanda bu okul projesiyle Silikon Vadisi olarak tanımladığım bu teknoparka bir tohum atıyorum, çünkü oradan beslenecek. Çok kısa bir süre içinde bunun yansımalarını göreceğimize inanıyorum.
Bildiğiniz gibi çocuklar için teknoloji kullanımı sıkça tartışılan konuların başında geliyor. Biz ise burada teknoloji kullanımını değil, teknoloji üretimi aşamasına geçmekten bahsediyoruz. Yani başka bir içeriği ve müfredatı konuşmaya başlıyoruz. Okullar aslında öğrenciye iPad verelim mi vermeyelim mi ya da ekrana geçelim mi geçirmeyelim mi derken, burada eğitim kadrosu olarak bu durumu doğru bir şekilde analiz ederek çocuğun eline üretebileceği teknoloji sunmayı amaçlıyoruz. Teknolojiyi başrole koymuyor, çocuğu başrole koyuyoruz. Çocuk aslında o teknolojiyi kullanarak geleceği tasarlıyor. Dolayısıyla teknolojinin üretildiği vadide öğrenci olmak demek, teknolojinin üretimine katkıda bulunmak anlamına geliyor. Bunu farkında olmadan adeta doğal bir refleksle yapıyor. Alt yapısı kuvvetli ancak teknoloji kültürü içinde doğmuş ‘Post Covid’ bir okul olacağız.
Yabancı dille ilgili okulunuzun yaklaşımları ve uygulamaları nasıl olacak?
Tüm kademelerde yabancı dil eğitimi bizim için çok önemlidir. Anaokulunda çift dille eğitim yapılacak, Türkçe ve İngilizce öğretmenlerimiz bütün gün öğrencilerle yan yana olacak. Öğrenci anaokulundan ilkokula geçtiğinde yoğunlaştırılmış yabancı dil eğitimi alacak. Yine bizim kendi ekosistemimizde Fransızca bölümümüz mevcut. Dolayısıyla ilkokuldan itibaren ikinci yabancı dili müfredatımıza alacağız.
ZİNCİR OKUL OLMAYACAĞIZ!
Bu girişiminizin kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri nelerdir?
Öncelikle bu okuldan ticari bir beklentimiz yok, yani buradan para kazanmayacağız. Tam tersine buraya para harcayacağız. İkinci olarak, bir model oluşturmak suretiyle Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden biri olarak bu konuda da iddia sahibi olmayı hedefliyoruz. İddialı bir K12 modelini oluşturmayı amaçlıyoruz. Bununla birlikte K12 modelimizi örnek alarak kendi kurumlarında uygulamak isteyenlere destek olabiliriz. Gelecekte ise topluma gerçekten faydalı olabileceğini hissettiğimiz ve bu modeli sağlıklı yürütebileceğimiz bir iklim oluşursa belki İstanbul’un Anadolu yakasında bir kolej daha açmayı düşünebiliriz.
Bizim zincir okul olma gibi bir hedefimiz asla yok. Bunun yerine oluşturacağımız sistemi günden güne iyileştirmenin daha doğru olacağı kanaatindeyim. Nihayetinde bu okulda öğretmen yetiştirmeyi, burada bir kültür oluşturmayı, buradan başka yerlere giden öğretmenlerimizin bu kültürü beraberinde taşımasını ve YTÜ’den mezun olan bir öğrencinin kampüsümüzde ya da başka bir yerde burada almış olduğu eğitimi ve kültürü yaymasını amaçlıyoruz.
Fiyat politikanızı neye göre belirliyorsunuz?
Ailelerimizi destekleyecek şekilde bir fiyat politikası ortaya koyduk. Kamusal bir hizmet sunarken bunun sürdürülebilirliğini de sağlayacak bir fiyat olmalıydı. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum.
YÜZDE 60 BURS VERİLECEK
Bu kapsamda burs politikanız nasıl olacak?
Yıldız Teknik Üniversitesi’nin kaynaklarını kullandığımız için ilk olarak burslarımızı öğretim üyelerimiz için vereceğiz. Aynı şekilde teknoparkta çalışanlarımız da burslarımızdan yararlanacak. Bursların yüksek oranlarda ve kademeli olmasını istiyoruz. Yüzde 60’lara varan yoğun bir burs vermeye çalışıyoruz. Okulumuzun ilk yılı olduğu için bizimle birlikte olanlara yani kurucu olarak tarif ettiğimiz öğrencilerimize de sadece bu yıla özgü bir burs daha verebiliriz. Bunungayet adil olduğunu düşünüyoruz.
TARİHİ OSMANLI FIRINI OKUL OLUYOR
Hangi kademelere öğrenci kabul edeceksiniz?
Bu sene ilkokulu açıyoruz. Gelecek yıl ortaokul bir sonraki yıl liseyi açacağız. Binamız muhteşem bir yapı, eski Osmanlı fırını. 5 bin metrekare kapalı alanı var. Bu kampüs tarihi bir mekan ve ilkokulumuz anasınıfından başlayarak tarihi bir mekanda öğretimi gerçekleştirecek. Bu yüzden eğitimin yapıldığı yerin tarihi de yansıtıyor olması çok kıymetli. Ortaokul ve lisemiz ise modern bir mimariye sahip bir binada olacak.
Yeni binanızda YTÜ’nün geçmiş tarihini ve kültürünü yansıtacak unsurlar da olacak mı?
Elbette olacak zaten mimarımız felsefesini yeni binamızı tasarlarken hem üniversitemizin markasını hem de 111 yıllık köklü geçmişini ortaya koymayı hedefliyor. Okulumuzda tarihten beslenen yenilikçi bir yaklaşımın mutlaka olmasını istiyoruz. Binanın çok fazla görünür olmasından ziyade orada okuyan çocukların doğanın içinde yaşadıklarını hissetmelerini arzuladık.
Uluslararası programlar açısından baktığınızda okulunuzun eğitiminde neler göreceğiz?
IB programlarını çerçeve olarak almayı planlıyoruz. Başlangıçta öğrenci grubumuz için PYP-IB programlarıyla başlayacağız. Bunun yanı sıra farklı okulların çalışabildiği çeşitli sertifikasyonlar var. Bunların içinde çevre duyarlılığı, sürdürülebilirlik, geleceğe ilişkin değerleri okulda öğrenmeye dair sertifikasyon programları öne çıkıyor. Biz bunun için uluslararası çerçevede iyi okulların öğrencilerine geleceğin yeterliliğini kazandıracağı bazı sertifikasyonları da koymayı planlıyoruz.
Nasıl bir öğretmen profiliniz olacak?
Okul tabanlı bir öğretim programı modeli oluşturacağız. Öğretmenlerimizin motivasyonunu ve yetkinliğini geliştirmeye dönük bir model geliştirmeyi hedefliyoruz. Deneyimli ama öğrenen topluluğu içinde okulun önemli bir parçası olduğunun farkında olan, meraklı, öğrenmeye devam eden ve heyecanlı bir öğretmen profili oluşturmayı amaçlıyoruz. Bunu şöyle de tarif edebiliriz: Öğretmenlerimiz fiziksel olarak çocukla hareket edebilecek ve mental olarak çocuğa geleceğin becerilerini kazandırabilecek esneklikte olup ayrıca sosyo-duygusal ilişkiler bakımından da çocuğa sağlıklı bir iletişim ortamı sunabilecek profilde olmalı.
HEM YAŞAM HEM SINAV BAŞARISI
Türkiye’de eğitim camiasının olmazsa olmaz unsurlarından biri de sınavlarda elde edilen başarı... Okulunuzun bu konudaki stratejisi ne olacak?
Zor bir soru. Tabii ki başarımızın yüksek olması çok önemli. Ancak sınavlar bazı şeyleri ölçemez. Mesela dürüstlüğü, çalışkanlığı, iş birliğini, nezaketi, yaratıcılığı ve insani değerleri sınavlarla ölçemezsiniz. Bunu hocalarıma ve öğrencilerime de söylüyorum. Bu yüzden bizim bu sınavlarda görülmeyen şeyleri verdiğimizden emin olmamız lazım. Bir öğrencinin ders notları düşük olabilir ancak onun taşıdığı insani değerler ve burada edindiği kültürün bizim nezdimizde çok değerli olduğunu söylemek isterim. Ama günün sonunda sınavla ölçüp değerlendiren bir mekanizmanın içindeyiz. Bu durum ülkemizde olduğu kadar dünyada da geçerli. K12’den yani YTÜ okullarından mezun olan bir çocuğun üniversite sınavlarında başarılı olacağını bilmesi ve buna inanması bizim için çok önemli. Gelecek yıllarda okulumuzdan mezun olan öğrencilerimizin ülkemizin en iyi üniversitelerini tercih ettiklerini ve orada okuduklarını göreceksiniz.
Aslına bakılırsa bu çerçeveyi amaç ve araç olarak tanımlayabiliriz. Yıldız Teknik Üniversitesi okullarının amacı sadece öğrencilerinin sınavda başarılı olması değildir. Evet öğrencilerimiz sınavlarda başarılı olmalı, zaten onların emeklerinin karşılığını alması noktasında bizler de kendimizi sorumlu hissediyoruz. Ancak okulumuz için sınav en üst seviyedeki başarı değil sadece bir araçtır. Çünkü öğrencilerimizin bu sistem içinde ilerleyebilmesi için bu sınavda başarılı olmaları gerekmektedir. Okulumuzun asıl amacı ise öğrencimizi hayata hazırlamaktır ve bu misyon sınavın da üzerindedir.
Diğer taraftan velilerin okullardan mezun öğrencilerin genellikle hangi üniversitelere girdiğini merak etmeleri anlaşılır bir durum. Ancak bir eğitim kurumu çocuğu potansiyeli doğrultusunda yetiştirebiliyorsa çok değerli. Sınav odaklı kurumlarda başarılı çocukların yanında bir de heba olan çocuklar var. Bu gerçekten son derece üzücü bir durum. Özellikle çocuk yeniden telafi fırsat bulamıyorsa büyük bir hayalkırıklığı kaçınılmaz oluyor. Bu yüzden YTÜ okulları olarak farklı öğretim etkinlikleriyle öğrencilerimizin potansiyel gücünü ortaya çıkarmayı ve bu yoldan ilerlemesine olanak sağlamayı kendimize hedef edindik. Bu süreçte de doğru rehberlik yapacağız.
Bu okul fikri oluşup gelişirken yurt içinden ve yurt dışından etkilendiğiniz okullar oldu mu?
Türkiye’nin önemli eğitim kurumlarında 15 yıldır yöneticilik yaptığım için K12 konusuna ciddi biçimde kafa yordum. Türkiye’de beni çok etkileyen bir okul modeli söyleyemiyorum. Çünkü onların hepsinden çok daha fazla iddialıyım. Yanlış anlaşılmasın bu iddialı oluşumu bir birikimin sonucu olarak söylüyorum. Üniversitemizde ciddi bir potansiyele sahibiz. Aynı şekilde ekibim de öyle. Üniversite okulları da dahil Türkiye’de bizim yapmak istediğimizi başaran herhangi bir kurum olduğunu düşünmüyorum. Ya anaokulunda iyiler ya da lise tarafında. Yani bütüncül ve bizim gerçekleştirmek istediğimiz biçimde bir eğitim anlayışı göremiyorum. YTÜ’nün bu büyük potansiyelini maksimum seviyede ortaya çıkaracak, örnek olacak ve kendi modeliyle fark yaratacak bir okul yaratmak istiyorum. Bu bağlamda hiçbir okulla rekabet içine girmeyi değil de kendimle rekabet etmek isterim.
SÜRDÜRÜLEBİLİLİKTE HEDEFİMİZ İLK 50
Prof. Dr. Tamer Yılmaz: Kampüsümüz sürdürülebilir bir kampüstür. Dünyada üniversiteler arasında şu anda 107. sıradayız. Hedefimiz ilk 50’ye girmek ve bunu başaracağız. Birleşmiş Milletler’in 17 adet sürdürülebilir kalkınma amacı var. Bunların içinde yoksulluğa son, açlığa son, sağlıklı ve kaliteli yaşamdan sonra dördüncü sırada nitelikli eğitim bulunuyor. Nitelikli eğitim doğumdan ölüme kadar süren bir amaçtır. BM’nin diğer sürdürülebilir kalkınma amaçları arasında; toplumsal cinsiyet eşitliği, temiz su sanitasyonu, erişilebilir temiz enerji, insana yakışır iş ve ekonomik büyüme, sanayi ve alt yapı, eşitsizliklerin azaltılması, sürdürülebilir şehirler ve topluluklar, sorumlu üretim ve tüketim, iklim eylemi, sudaki yaşam, karasal yaşam, barış – adalet, güçlü kurumlar ve amaçlar için ortaklıklar yapılması bulunuyor. Bu sürdürülebilirlik ilkeleri haricinde herhangi bir aksiyonda bulunmak bugün mümkün gibi gözükse de yakın gelecekte artık mümkün olmayacak.Ülkemizde birkaç üniversite bunu yapıyor, tek markası olan üniversite ise biziz. Markamızın adı GreenStars. Üniversite olarak diğer kurumları sürdürülebilirlik açısından denetliyoruz ve puanlıyoruz. Yani akredite ediyoruz. Dolayısıyla sürdürülebilirlik çerçevesinde nitelikli eğitim konusu, ekosistemimiz içinde zaten yapmamız gereken bir iş. Bunu şimdi de K12’ye taşıyacağız. Kısacası sürdürülebilirlik içinde doğan bir YTÜ okullarından bahsediyoruz.
ÖZEL OKULCULUĞA FARKLI BAKIŞ GETİRECEĞİZ
Üniversitenizin çok güçlü bir yapıya ve tarihe sahip olduğunu düşünerek YTÜ kolej projesini başlatıyorsunuz. Peki özel okulculuk sektöründe hangi eksiklikleri görüyorsunuz?
Öncelikle bu projemizle Türkiye’deki özel okulculuk sistemine de farklı bir bakış açısı getireceğimize inanıyorum. Bunların başında da sahiplik farklılığı olacak. Yani benim okulumun sahibi YTÜ Vakfı ve Teknopark olacak. İkisinin de sahibi Yıldız Teknik Üniversitesi’dir. Üniversitemizin 111 yıllık birimi olan AR-GE kısmı teknoparkta, sosyal sorumluluk kısmı ise Vakfımız’da oluştu. Şu anda ise sosyal sorumluluk ve teknoloji kısımlarımızı birleştirerek müthiş bir sahiplik modeli inşa edeceğiz. Bu okulun vizyonu biraz da sahibinin ve kurucularının iradelerinin vizyonuyla gelişti. Bu vizyonun amacı para kazanmak olmayacak. Sadece 550 şirketimizin ürettiği büyük teknolojiyle koleji besleyeceğiz. Teknoloji şirketlerimizin bütün birikimini ve teknik bilgiyi okula aktaracağız.
Bakış açımızda ikinci olarak üniversitemizin bütün birikimini bu projeye yönlendirmek var. Üniversitemizin öğrencileri orada staj yaparken, mezunlarımız ise iş fırsatı yakalayacak. Kısacası tamamen organik bir ilişki ortamı yaratacağız. Akademik danışma kurulumuz ve akademisyenlerimiz ait oldukları kurumun birer parçası olduklarının duygusunu yaşayacaklar. Bunun büyük bir fark yaratacağına ve büyük bir ilgi uyandıracağına yürekten inanıyorum.
Prof. Dr. Tamer Yılmaz: Türkçe, Matematik, İngilizce ve Yazılım… Öğrencilerimizin bu 4 dili muhteşem şekilde konuşmasını ve kullanıyor olmasını hedefliyoruz. Bu dört dil ile yanındaki arkadaşıyla haberleşen, konuşan, iletişim kuran bir nesil yetişecek. Çocuklarımız anaokulundan post doktoraya kadar devam edecek bir sistemin parçası olacaklar.
Prof. Dr. Tamer Yılmaz: Klasik bir okulda odalar ya da ofisler kişilere tahsis edilmiştir. Biz ise okulumuzu oluştururken o odaların kişilere değil fikirlere ait olmasını planladık. Dolayısıyla her bir ofise ortak çalışma alanı ve demografik ortamlar adını verdik. Bir öğrenci grubu kendi çalışmalarını yürütürken ya da fikir geliştirirken o çalışma alanını kullanabilirken, bir müdür ya da öğretmenlerimiz de öğrencileriyle birlikte orayı bir atölye olarak kullanabiliyor. Yani mekanların kişilere zimmetli yerler olmayıp, kapıları açık, fikirlerin geliştirildiği ve davetkar alanlar olmasını istiyoruz.
YASAL UYARI:
Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.