Üç kız kardeş, babalarının izinde
- Ayrıntılar
- Kategori: EĞİTİM Dosyası
- Cumartesi, 15 Mart 2014 12:08 tarihinde oluşturuldu
Üç kız kardeşiyle babalarından devraldıkları bayrağı başarıyla taşıyorlar
Hangi çağda olursa olsun eğitimin bir birey için en önemli güç olduğunu söyleyen İstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Bahar Akıngüç Günver, kadının iş dünyasındaki konumunun değişmesi için önce toplumsal alandaki rolünün hak ettiği yere ulaşması gerektiğini belirtiyor.
İstanbul Kültür Üniversitesi’nin Mütevelli Heyet Başkanısınız ve üçüncü kuşak bir eğitimcisiniz. Dr. Bahar Akıngüç Günver’i daha yakından tanıyabilir miyiz?
Eğitimde ‘Kültür’ geleneğinin kurucusu Fahamettin Akıngüç ve Gül Akıngüç’ün 3’üncü çocuklarıyım. İlköğretimimi Kültür Koleji’nde, orta öğretimimi Robert Kolej’de yaptım. Boğaziçi Üniversitesi Matematik bölümünde başladığım lisans eğitimimi Ekonomi bölümünde tamamladım. Yüksek lisansımı California State Üniversitesi’nde eğitim yönetimi bölümünde, doktoramı ise İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Davranış Bilimleri bölümünde yaptım. 2005 yılında Harvard Üniversitesi Okul Liderliği sertifika programına katıldım. Profesyonel yaşama ilk adımı Kültür Koleji’nde Matematik Öğretmenliği ile attım. Kültür Fen Lisesi, Kültür Okulları Geliştirme Eğitim Merkezi‘nin (KÜGEM) kuruluş ve yürütme çalışmalarında yer aldım. Eğitim Yönetimi ve Aile İşletmeleri konularında eğitmenlik, Kültür Eğitim Kurumlarında Genel Müdürlük görevlerinde bulundum. 2008 yılından bu yana İstanbul Kültür Üniversitesi’nin Mütevelli Heyet Başkanlığı’nı yapıyorum.
Kız kardeşleriniz ve siz, dedenizin ve babanızın yolundan giderek eğitim alanında kariyerinize devam ediyorsunuz. Sizi eğitimci olmaya yönelten sebepler nelerdi?
Kariyerim; ilgi alanım ve içinde büyüdüğüm ortamın bir karması aslında. Sofralarında eğitimin konuşulduğu bir ailede büyüdüm. Babam Fahamettin Akıngüç, eğitim hizmetini tutkuyla sahiplenen ve ciddiyetle yöneten bir isim. Liderlik konusunda da rol model olarak etkileri tartışılmaz. Elbette yetiştiğim ortam bugünümü şekillendirdi. Ancak beni çocukluk ve gençlik ideallerimden vazgeçmek zorunda bırakan, kariyerimi yöneten bir baskı unsuruna asla dönüşmedi. Örneğin akademik eğitimimde matematiğe ve sayısal alana duyduğum ilgi belirleyici oldu. Boğaziçi Üniversitesi Matematik bölümündeyken takip ettiğim ekonomi dersleriyle rotam değişti. Ekonomiden lisansımı alarak mezun oldum. Bu süreçte de tüm seçmeli derslerimi eğitim fakültesinden aldım. Lisansın ardından yüksek lisans ve doktorada ise eğitim yönetimi ve işletmeyi seçtim. ‘Su, yatağını bulur’ sanırım bugün kariyerimi özetleyen atasözü. Çocuklarımın tercihlerine gelince… Eğitim alanına ilgi duymaları beni elbette mutlu eder, ancak son kararı verecek olan elbette ki onlar.
Üç kız kardeş ile birlikte bir kurumu yönetmek nasıl bir duygu?
Kültür Okulları bir aile işletmesi. Aile işletmesi kendi başına hassas bir konu. Kadın merkezi ya da kardeşlik ilişkisinden çok daha farklı dinamikler belirleyici. Ailenin duygusallığı ve işletmenin realiteleri var. Bu iki kutbun çok iyi dengelenmesi gerekiyor. Bu dengeyi sağlamak için de ailenin duygusallığını dengeleyen ve işletmenin gereklerini ön plana alan düzenlemelerimiz, prensiplerimiz var.
Ful Akıngüç Över, Lale Akıngüç Sevgen ve ben Kültür Okulları içinde farklı pozisyonlardayız. Eğitim hizmetini en iyi şekilde sunmak, Kültür markasını hakkıyla temsil edebilmek temel hedefimiz. Bu noktada ortak bir hedef için çalışmak elbette çok anlamlı.
Ülkemizde kadın idareci olmanın birçok zorluğu var. Özellikle kadın yöneticiler eğitim alanında ne gibi zorluklar yaşıyor?
Bugün bulunduğum nokta; 3’üncü kuşak olarak devraldığım bir pozisyon. Dolayısıyla kadın idareci olarak yaşadığım süreçleri daha yumuşak geçirdiğimi söylemeliyim. Ancak yönetim basamağında bulunmanın kendine özgü zorlukları var. Kendi pozisyonum için söylemek gerekirse bir aile işletmesinin yönetiminde en önemli konu aile duygusallığı ve işletme mantığıyla arasında bir denge kurabilmek. Eğitim alanında çalışan bir kadın yönetici olarak durumu değerlendirmek gerekirse… Bizim seslendiğimiz kitle gençler. Değerleri, iletişim, öğrenme teknikleri bütünüyle farklı bir kuşağa hizmet veriyoruz. Düşünce özgürlük ister, eğitimse belli bir disiplin. Bu iki mekanizmayı aynı anda çalıştırabilmek işimizin zorlu kısmı. Kurumsal mükemmeliyet sağlanmadan nitelikli eğitim hizmeti verebilmek mümkün değil. Çalışan mutluluğu sağlanmadan, eğitim ortamında dinamik ve mutlu bir atmosfer oluşturmak mümkün değil. Bu noktada hem kurumsal işleyişimizi hem de eğitim niteliğimizin standartlarını korumak gerekiyor. Eğitim yöneticiliği demek güvenliği, etik değerleri, eğitim hizmetini, fiziksel ortamı optimum düzeyde sunabilmek demek. Dolayısıyla işimizin en önemli zorluğu dengeyi kurmak ve yürütmekte yatıyor.
EĞİTİM BİREY İÇİN EN ÖNEMLİ GÜÇTÜR
Kadının toplumdaki ve iş dünyasındaki konumunun değişmesi sizce neye bağlı? Bu değişimde eğitimin rolü ne derece önemli?
Hangi çağda olursa olsun eğitim birey için en önemli güçtür. Kadının iş dünyasındaki konumu için önce toplumsal alandaki rolü hak ettiği yere ulaşmalı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki kadın milletvekili oranı 1935 yılında %4,5’miş. 78 yıl sonra 2013 yılında ise bu oran %14,4'e yükselmiş. 9,9’luk bir yol alınmış. Türkiye'de 2013 yılında kadın bakan sayısı 1. Mecliste temsil oranımız buysa toplumdaki yansımamızdan ne bekleyebiliriz ya da ne beklemeliyiz? Kadının temsil ve karar mekanizmalarındaki rolü; özgüvenle artar, özgüven birey olabilmenin en önemli koşulu ve yalnızca eğitimle mümkün. Eğitimin rolü ve önemi bir istatistikte daha belirgin biçimde ortaya çıkıyor. 2011 yılında yapılan Konut Araştırmasına göre 15 ve daha yukarı yaşta ve en az bir evlilik yapmış okur-yazar olmayan kadınların %74,9’unun 4 ve daha fazla çocuk doğurduğu belirtiliyor. Lise veya dengi okul mezunu kadınların %4,8’i 4 ve daha fazla çocuk doğurmuş. Yükseköğretim mezunlarının %1,9’u ise 4 ve daha fazla çocuk doğurmuş. Eğitim düzeyi düştükçe, doğum kontrolü azalıyor. Eğitim düzeyi düştükçe toplumun en kötüsü de kadının kendine biçtiği rol, doğurganlıktan ibaret oluyor. Bu noktada elbette ilk ve tek çözüm eğitim.
Kadınların eğitim dünyasındaki yerini genel anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?
Anaokulundan üniversiteye tüm kademeleri içeren bir eğitim kurumları zinciriyiz. Bu perspektiften bakarsak okullaşma istatistiklerinde kadın oranının ilköğretimden yükseköğretime doğru yaşadığı düşüş bizi düşündürüyor. Öğrenci bazında Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine baktığımızda okur-yazarlık oranı kadınlarda %92,2 iken erkeklerde %.98,3. 2011-2012 öğretim yılında ilköğretimde okullaşma %98,6, ortaöğretimde okullaşma oranı %66,1, yükseköğrenimde okullaşma oranı % 35,4. Bu bir domino etkisi; eğer kadın eğitimde ilk önce öğrenci olarak var olamazsa, kadının yeri yaşamın her alanında onarılmaya muhtaç kalır.
Devletin ve özel sektörün kadınlarla ilgili çalışmalarını yeterli buluyor musunuz?
Şiddeti önleme, mobbing, girişimciliğe destek, eğitim ve yaşam kalitesine yönelik kamu ve özel sektörde çeşitli girişimler var. Sürekliliği olan, geri bildirimleri değerlendirilen, ölçülebilen çalışmaların hepsi elbette ki takdire değer. Ancak yeterlilik, kadınlarla birlikte erkeklerin de bilinçlendirildiği projelerle sağlanabilir. Yalnızca kadınların eğitildiği, ancak kadın haklarına ve gelişimine inanmayan erkek zihniyetinin egemen olduğu bir toplumda bu çalışmalar daima yetersiz kalacaktır.
Yeni mezun olan kadın öğretmenlere ve eğitim sektöründeki genç kadın girişimcilere tavsiyeleriniz neler olur?
Eğitim, düşüncede ve eylemde dinamik olmayı gerektiren bir alan. Değişime direnç bu alanda çalışan bireylerin önündeki en büyük engel. Bu nedenle, dinamizmi sağlayan ve değişime direnci kıran en önemli araç eğitim. Bilgiye ve eğitime yatırımı ihmal etmemelerini öneririm.
‘HİZMET EDEN LİDERLİK’ İLKESİ YÖNETİM ANLAYIŞIMIN OLMAZSA OLMAZI
Kurumunuzu yönetirken nelere dikkat ediyorsunuz? Nasıl bir yönetim modeli benimsiyorsunuz?
Her şeyden önce yönetiminde bulunduğum kurumun devamını ve gelişimini sağlamakla mükellefim. Dolayısıyla pozisyonumun önceliği, aile duygusallığıyla işletmenin rasyonel yapısı arasındaki dengeyi sağlamak. Kurucu ailenin üyesi olarak hem işletmeye hem de aileye karşı sorumluluklarımı yerine getirmeyi önemsiyorum. Dolayısıyla gelişmeyi destekleyen evrensel yönetim modellerini referans alıyorum. ‘Hizmet eden liderlik’ ilkesi yönetim anlayışımın olmazsa olmazı. Yönetici olarak demokratik ve şeffaf iletişimin hâkim olduğu kurumsal atmosferi önemsiyorum. Çalışanlarımla fikir paylaşımı da benimsediğim yönetim ilkeleri arasında. Çünkü eğitim yönetiminde başarı ancak inisiyatif kullanabilen, üretme motivasyonu optimum düzeyde olan bireylerden oluşan takımlarla mümkün. Eğitim ya da kurumsal yönetim boyutunda ise hümanizm benim için temel felsefe. Empati duygumu koşullar ne olursa olsun korumaya özen gösteriyorum. Bu başlık altında düşünce ve inanç farklılıklarına saygı, eşitlik, olaylara ve durumlara çok yönlü bakış açısı, gücün ve başarı duygusunun olumlu ve yapıcı yönde kullanımı, emeğe değer benim yönetim anlayışımın temellerini oluşturuyor.
Ful Akıngüç Över, Lale Akıngüç Sevgen ve ben Kültür Okulları içinde farklı pozisyonlardayız. Eğitim hizmetini en iyi şekilde sunmak, Kültür markasını hakkıyla temsil edebilmek temel hedefimiz. Bu noktada ortak bir hedef için çalışmak elbette çok anlamlı.
YASAL UYARI:
Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
İLGİLİ HABERLER
-
Oyuncakların Eğitsel Değeri: Oyun ve Öğrenme Arasındaki Bağlantı
-
Ana kucağından Anaokuluna
-
Dilek Yetkin Akademi’nin mottosu hem geleneksel hem modern eğitim
-
AÇEV’den İLK İŞ BABALIK kampanyası
-
21. Yüzyılın İhtiyacı: Maker Çocuklar
-
MEB’de okullaşma rekoru okul öncesinde
-
Okul öncesi okullaşmada yüzde 300 artış oldu
-
Bin anaokulunda satranç eğitimi verilecek
-
Okul öncesine gidemeyen çocuklara yaz okulu