Milliyet Gazetesi Yazarı Meral Tamer, kızların eğitimi için belirlenen yeni yol haritasını yazdı.
Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı’nın fikir annesi olduğu, 100 bini aşkın üyesi bulunan 41 kadın STK ile aralarında benim gibi bireysel katılımcıların da bulunduğu Haklı Kadın Platformu (HKP), dün 1. yaşını kutladı.
HKP’nin 1. yıldönümü nedeniyle önceki gün Vuslat Hanım’ın ev sahipliğinde Hürriyet’te düzenlenen toplantıda, önce geçen 1 yılın muhasebesini yaptık; ardından da toplantıya katılanların önerileriyle önümüzdeki dönemin yol haritasını çizdik.
51 bin 500 üyeli Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu TKDF Başkanı Canan Güllü’den Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği KA.DER Başkanı Çiğdem Aydın’a, Kadın Girişimciler Derneği KAGİDER’in Başkanı Gülden Türktan’dan Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu Başkanı Şenay Önder ve iş kadını Leyla Alaton’a üyelerin toplantıda dile getirdikleri önerilerden öne çıkanları şöyle sıralayabiliriz:
Yeni yol haritamız
- Kız çocuklarının ilköğretimden sonra eve dönmelerine yol açacak 4+4+4 Eğitim Yasası’na karşı Türkiye çapında protesto eylemleri yapılması.
- 2014 yerel seçimlerinde her kademede daha fazla kadının seçilmesi için şimdiden çalışmalara başlanması.
- Cinsiyete duyarlı bütçe için toplumda farkındalık yaratacak faaliyetler.
HKP kurulduktan sonra ilk iş olarak, 3 ay sonraki 12 Haziran seçimlerinde daha çok kadına TBMM yolunu açmak üzere kolları sıvamak ve KA.DER’e destek vermek olmuştu. O dönemdeki çabalarımızın meyvelerini, 2 yıl öncesinden çalışmalarını başlatacağımız 2014 yerel seçimlerinde alacağımıza inanıyoruz. Yerel seçimler için adayların harcamaları gereken paranın, genel seçimlere oranla daha mütevazı olmasını da kadınlar lehine bir faktör olarak hesaba katıyoruz.
Ensestin fitili...
Bu 3 maddeye ilaveten toplantıda sadece TKDF Başkanı Canan Güllü’nün gündeme getirdiği, ülkemizin özellikle Doğu’sunda yaygın olan çok yakıcı bir konu vardı: ENSEST. Toplantı sonunda bu konu, HKP’nin öncelikli gündemine alınmadı; ama ben gazeteci sezgilerimle o nazik konunun fitilinin de önceki gün yakıldığını düşünüyorum.
Vuslat Hanım’ın inisiyatifiyle 7 yıl önce Türkiye’nin gündemine getirilen aile içi şiddet, bugün artık tabu olmaktan nasıl çıktıysa, ensesti de 3-5 yıl sonra konuşabilir, yargılayabilir ve cezalandırabilir hale geleceğimize ben inanıyorum. Bu önemli konuyu geniş olarak çarşamba günkü yazımda ele alacağım.
www.kizlarinegitimi.org
12 Haziran seçimleri öncesinde HKP olarak, tüm partilerin İstanbul milletvekili adaylarını biraraya getiren bir toplantı düzenlemiştik. O toplantıda “Türkiye’nin ilk kadın Spor Bakanı olmak istiyorum” diye çarpıcı bir söylemle karşımıza çıkan CHP adayı Yegâne Güley, yine bombayı patlattı.
Mutlaka görmüşsünüzdür. 10 gündür neredeyse bütün televizyon kanallarında, başrollerini Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in oynadığı “Kızlarımızı okutalım” reklamları dönüyor. Kamu spotu adı altında yayınlanan bu reklamlarla, 4+4+4’e gelen tepkilere karşı “Yok biz kızlarımızın okumasını herkesten çok istiyoruz” algısı yaratılmaya çalışılıyor.
Yegâne Hanım’ın itirazı, Eğitim Yasası şu anda Meclis’teyken ve hükümetin elinde kızların % 100 okula gitmelerini sağlama imkânı varken, bir STK gibi TV’de reklam yapması. Bu kamu spotlarını her gördüğünde “Hükümetin görevi yasa çıkartıp kızların okuma haklarının gasp edilmesini engellemektir” diye öfkelenirken, reklamların sonunda birkaç saniyeliğine görünen, küçücük yazılmış bir web sitesi adresi, onu çileden çıkartmış.
Çünkü www.kizlarinegitimi.org adresine girdiğinde ne görsün. Site bomboş. Toplantıda iPad’inden bize de gösterdi. Gerçekten de tek satır yazılı değildi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milliyet Gazetesi Yazarı Meral Tamer, kızların eğitimi için belirlenen yeni yol haritasını yazdı.
Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı’nın fikir annesi olduğu, 100 bini aşkın üyesi bulunan 41 kadın STK ile aralarında benim gibi bireysel katılımcıların da bulunduğu Haklı Kadın Platformu (HKP), dün 1. yaşını kutladı.
HKP’nin 1. yıldönümü nedeniyle önceki gün Vuslat Hanım’ın ev sahipliğinde Hürriyet’te düzenlenen toplantıda, önce geçen 1 yılın muhasebesini yaptık; ardından da toplantıya katılanların önerileriyle önümüzdeki dönemin yol haritasını çizdik.
51 bin 500 üyeli Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu TKDF Başkanı Canan Güllü’den Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği KA.DER Başkanı Çiğdem Aydın’a, Kadın Girişimciler Derneği KAGİDER’in Başkanı Gülden Türktan’dan Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu Başkanı Şenay Önder ve iş kadını Leyla Alaton’a üyelerin toplantıda dile getirdikleri önerilerden öne çıkanları şöyle sıralayabiliriz:
Yeni yol haritamız
- Kız çocuklarının ilköğretimden sonra eve dönmelerine yol açacak 4+4+4 Eğitim Yasası’na karşı Türkiye çapında protesto eylemleri yapılması.
- 2014 yerel seçimlerinde her kademede daha fazla kadının seçilmesi için şimdiden çalışmalara başlanması.
- Cinsiyete duyarlı bütçe için toplumda farkındalık yaratacak faaliyetler.
HKP kurulduktan sonra ilk iş olarak, 3 ay sonraki 12 Haziran seçimlerinde daha çok kadına TBMM yolunu açmak üzere kolları sıvamak ve KA.DER’e destek vermek olmuştu. O dönemdeki çabalarımızın meyvelerini, 2 yıl öncesinden çalışmalarını başlatacağımız 2014 yerel seçimlerinde alacağımıza inanıyoruz. Yerel seçimler için adayların harcamaları gereken paranın, genel seçimlere oranla daha mütevazı olmasını da kadınlar lehine bir faktör olarak hesaba katıyoruz.
Ensestin fitili...
Bu 3 maddeye ilaveten toplantıda sadece TKDF Başkanı Canan Güllü’nün gündeme getirdiği, ülkemizin özellikle Doğu’sunda yaygın olan çok yakıcı bir konu vardı: ENSEST. Toplantı sonunda bu konu, HKP’nin öncelikli gündemine alınmadı; ama ben gazeteci sezgilerimle o nazik konunun fitilinin de önceki gün yakıldığını düşünüyorum.
Vuslat Hanım’ın inisiyatifiyle 7 yıl önce Türkiye’nin gündemine getirilen aile içi şiddet, bugün artık tabu olmaktan nasıl çıktıysa, ensesti de 3-5 yıl sonra konuşabilir, yargılayabilir ve cezalandırabilir hale geleceğimize ben inanıyorum. Bu önemli konuyu geniş olarak çarşamba günkü yazımda ele alacağım.
www.kizlarinegitimi.org
12 Haziran seçimleri öncesinde HKP olarak, tüm partilerin İstanbul milletvekili adaylarını biraraya getiren bir toplantı düzenlemiştik. O toplantıda “Türkiye’nin ilk kadın Spor Bakanı olmak istiyorum” diye çarpıcı bir söylemle karşımıza çıkan CHP adayı Yegâne Güley, yine bombayı patlattı.
Mutlaka görmüşsünüzdür. 10 gündür neredeyse bütün televizyon kanallarında, başrollerini Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in oynadığı “Kızlarımızı okutalım” reklamları dönüyor. Kamu spotu adı altında yayınlanan bu reklamlarla, 4+4+4’e gelen tepkilere karşı “Yok biz kızlarımızın okumasını herkesten çok istiyoruz” algısı yaratılmaya çalışılıyor.
Yegâne Hanım’ın itirazı, Eğitim Yasası şu anda Meclis’teyken ve hükümetin elinde kızların % 100 okula gitmelerini sağlama imkânı varken, bir STK gibi TV’de reklam yapması. Bu kamu spotlarını her gördüğünde “Hükümetin görevi yasa çıkartıp kızların okuma haklarının gasp edilmesini engellemektir” diye öfkelenirken, reklamların sonunda birkaç saniyeliğine görünen, küçücük yazılmış bir web sitesi adresi, onu çileden çıkartmış.
Çünkü www.kizlarinegitimi.org adresine girdiğinde ne görsün. Site bomboş. Toplantıda iPad’inden bize de gösterdi. Gerçekten de tek satır yazılı değildi.
Son Güncelleme: Pazar, 18 Mart 2012 10:37
Gösterim: 3523
AK Parti Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel, 28 Şubat döneminin millete attığı en büyük kazıklardan birinin çıkartıldığını belirterek, "4+4+4 eğitim sistemi, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini belirleyecek bir yapılanmadır. Ancak bu konuyla ilgili CHP, MHP ve BDP üçü bir kardeş konuma geldi. Biz sonuna kadar mücadele ederek bu sistemi çıkaracağız" dedi. AK Parti Kayseri İl Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen nöbetçi vekil uygulamasında bu hafta Milletvekili Yaşar Karayel görev yaptı. Vatandaşların sorunlarını dinleyerek onlara çözüm yolu üreten Milletvekili Karayel, akşam saatlerine kadar yaklaşık 250 kişi ile görüştü.
Milletvekili Karayel, burada 18 Mart Çanakkale Zaferi ile Şehitler Günü nedeniyle bir açıklama yaptı. Karayel, "18 Mart tarihinde şanlı bir sayfada yer tutmuştur. Çanakkale, 250 bin vatan evladının kanının döküldüğü yerdir. Biz, vatan uğruna Çanakkale'de ölen şehitlerin kanları üzerinde kurulmuş bir devletin üzerinde yaşıyoruz. Çanakkale geçilseydi bugün Türkiye Cumhuriyeti olmayacaktı. Bir kez daha şehitlerimizi rahmetle minnetle ve şükranla anıyoruz" dedi.
4+4+4 kesintili ilköğretim, orta öğretim ve lise eğitim yapılanmasının Türkiye Cumhuriyeti'nin de geleceğini belirleyecek bir yapılanma olduğunu kaydeden Karayel, "28 Şubat döneminin en büyük milletimize atmış olduğu kazıklardan biri çıkartılıyor. Milletin çocukları yeniden devletin istediği şekilde değil, milletin istediği şekilde bir eğitime kavuşmuş olacak. Bunlar yapıldığı zaman bilgiye dayanan bir eğitim sistemine geçilmiş olacak. Çocuklarımız dershanelerden kurtarılmış olacak. 4+4+4 sistemine karşı CHP, MHP ve BDP üçü bir kardeş konuma geldi. CHP'nin zaten birinci görevi kürsü işgal etmek, anarşi çıkartmak ve bu tip demokratik kanunların geçmesini engelleme gayretleri var. Biz bunu sonuna kadar millet adına, milletin iradesi adına direnmeye devam edeceğiz ve bu sistemi çıkaracağız" diye konuştu.
Milletvekili Karayel, son olarak Afganistan'da şehit düşen 12 askerin ailelerine baş sağlığı dileyerek, "Yaşanan olay ruhumuzu kanattı. Çok büyük bir üzüntü içerisindeyiz. Milletimizin başı sağ olsun" dedi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
AK Parti Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel, 28 Şubat döneminin millete attığı en büyük kazıklardan birinin çıkartıldığını belirterek, "4+4+4 eğitim sistemi, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini belirleyecek bir yapılanmadır. Ancak bu konuyla ilgili CHP, MHP ve BDP üçü bir kardeş konuma geldi. Biz sonuna kadar mücadele ederek bu sistemi çıkaracağız" dedi. AK Parti Kayseri İl Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen nöbetçi vekil uygulamasında bu hafta Milletvekili Yaşar Karayel görev yaptı. Vatandaşların sorunlarını dinleyerek onlara çözüm yolu üreten Milletvekili Karayel, akşam saatlerine kadar yaklaşık 250 kişi ile görüştü.
Milletvekili Karayel, burada 18 Mart Çanakkale Zaferi ile Şehitler Günü nedeniyle bir açıklama yaptı. Karayel, "18 Mart tarihinde şanlı bir sayfada yer tutmuştur. Çanakkale, 250 bin vatan evladının kanının döküldüğü yerdir. Biz, vatan uğruna Çanakkale'de ölen şehitlerin kanları üzerinde kurulmuş bir devletin üzerinde yaşıyoruz. Çanakkale geçilseydi bugün Türkiye Cumhuriyeti olmayacaktı. Bir kez daha şehitlerimizi rahmetle minnetle ve şükranla anıyoruz" dedi.
4+4+4 kesintili ilköğretim, orta öğretim ve lise eğitim yapılanmasının Türkiye Cumhuriyeti'nin de geleceğini belirleyecek bir yapılanma olduğunu kaydeden Karayel, "28 Şubat döneminin en büyük milletimize atmış olduğu kazıklardan biri çıkartılıyor. Milletin çocukları yeniden devletin istediği şekilde değil, milletin istediği şekilde bir eğitime kavuşmuş olacak. Bunlar yapıldığı zaman bilgiye dayanan bir eğitim sistemine geçilmiş olacak. Çocuklarımız dershanelerden kurtarılmış olacak. 4+4+4 sistemine karşı CHP, MHP ve BDP üçü bir kardeş konuma geldi. CHP'nin zaten birinci görevi kürsü işgal etmek, anarşi çıkartmak ve bu tip demokratik kanunların geçmesini engelleme gayretleri var. Biz bunu sonuna kadar millet adına, milletin iradesi adına direnmeye devam edeceğiz ve bu sistemi çıkaracağız" diye konuştu.
Milletvekili Karayel, son olarak Afganistan'da şehit düşen 12 askerin ailelerine baş sağlığı dileyerek, "Yaşanan olay ruhumuzu kanattı. Çok büyük bir üzüntü içerisindeyiz. Milletimizin başı sağ olsun" dedi.
Son Güncelleme: Cumartesi, 17 Mart 2012 18:57
Gösterim: 1859
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Afganistan'daki kaza nedeniyle iptal ettiği gençlik kurultayına mesaj gönderdi.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Doğduğunuz, büyüdüğünüz, havasını soluduğunuz bu ülkelerde, birinci sınıf insan olarak yaşamak sizlerin ananızın ak sütü gibi helaldir'' dedi.
Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın düzenliği Gençlik ve Spor Çalıştayı başladı. Afganistan'da 12 Türk askerinin şehit olması nedeniyle Almanya gezisini iptal eden Başbakan Erdoğan, çalıştaya mesaj gönderdi.
Almanya'da Türk gençleriyle bir araya gelmek, kucaklaşmak, hasret gidermek ve hasbihal etmek niyetinde olduğunu, ancak Afganistan'da meydana gelen elim olay nedeniyle programını değiştirmek zorunda kaldığını belirten Erdoğan, mesajında şunları kaydetti:
''Bu elim hadise sebebiyle bugünkü programda bir araya gelememiş olsak da gönüllerimizin, kalplerimizin, hissiyatlarımızın daima bir olduğunu, bütün olduğunu biliyoruz.
Siz kıymetli gençlerimizden en önemli beklentim, bir büyük devletin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, tarihe yön vermiş büyük bir medeniyetin, bilime, sanata, kültüre çok büyük katkılar yapmış şanlı bir geçmişin evlatları olduğunuzu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmamanızdır.
Hiçbir zaman başınız öne eğik olmayacak, hiçbir zaman boynunuz yana düşük olmayacak, hiçbir zaman kendinizi yalnız hissetmeyeceksiniz. Çünkü sizin arkanızda, insanlık tarihinin en kudretli devletlerini, en zirve medeniyetlerini içinden çıkarmış bir millet var.
Daha da önemlisi, artık sizin arkanızda, dünyanın neresinde olursanız olun daima arkanızda olan, ister öğrenci, ister işçi, ister iş adamı ne amaçla orada bulunursanız bulunun ihtiyaç duyduğunuz an size elini uzatan, hakkınızı savunan, derdinize derman olmak için çalışan bir Türkiye var.''
Gençlere nasihat
Türkiye Cumhuriyeti'nin sadece kendi vatandaşlarının değil, Sana'dan Saraybosna'ya, Mogadişu'dan Bağdat'a, Şam'dan Gazze'ye kadar dünyadaki bütün mazlumlara kol kanaat geren, mağdurların elinden tutan, hakkı söyleyen, hakkı savunan ve hakkı tutup kaldıran bir Türkiye bulunduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, bu anlayışla, bu güvenle, bu inançla yolumuza devam edildiğinde aşılamayacak bir engel olmayacağını ifade etti.
Başbakan Erdoğan, mesajında şu ifadelere yer verdi:
''Sizler Avrupa'da asla ikinci sınıf insan değilsiniz, kendinizi asla bu şekilde hissetmeyin. Unutmayın ki sizlerin büyük dedelerinizin, atalarınız o topraklarda emeği var, hakkı var. Sizlerin babalarınızın, ağabeylerinizin o topraklarda emeği, alın teri var.
Doğduğunuz, büyüdüğünüz, havasını soluduğunuz bu ülkelerde, birinci sınıf insan olarak yaşamak sizlerin ananızın ak sütü gibi helaldir. Yeter ki siz kendinizi geliştirin, eğitimin en iyisini alın, iş hayatında en iyi yerlere talip olun, birliğinizi, beraberliğinizi, dayanışmanızı en üst seviyelerde tutun. Biz de bu konuda üzerimize düşen her şeyi yapmanın çabası içindeyiz.''
İki gün sürecek Avrupa Gençlik Kurultayı'na Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden gençler katılıyor
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Afganistan'daki kaza nedeniyle iptal ettiği gençlik kurultayına mesaj gönderdi.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Doğduğunuz, büyüdüğünüz, havasını soluduğunuz bu ülkelerde, birinci sınıf insan olarak yaşamak sizlerin ananızın ak sütü gibi helaldir'' dedi.
Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın düzenliği Gençlik ve Spor Çalıştayı başladı. Afganistan'da 12 Türk askerinin şehit olması nedeniyle Almanya gezisini iptal eden Başbakan Erdoğan, çalıştaya mesaj gönderdi.
Almanya'da Türk gençleriyle bir araya gelmek, kucaklaşmak, hasret gidermek ve hasbihal etmek niyetinde olduğunu, ancak Afganistan'da meydana gelen elim olay nedeniyle programını değiştirmek zorunda kaldığını belirten Erdoğan, mesajında şunları kaydetti:
''Bu elim hadise sebebiyle bugünkü programda bir araya gelememiş olsak da gönüllerimizin, kalplerimizin, hissiyatlarımızın daima bir olduğunu, bütün olduğunu biliyoruz.
Siz kıymetli gençlerimizden en önemli beklentim, bir büyük devletin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, tarihe yön vermiş büyük bir medeniyetin, bilime, sanata, kültüre çok büyük katkılar yapmış şanlı bir geçmişin evlatları olduğunuzu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmamanızdır.
Hiçbir zaman başınız öne eğik olmayacak, hiçbir zaman boynunuz yana düşük olmayacak, hiçbir zaman kendinizi yalnız hissetmeyeceksiniz. Çünkü sizin arkanızda, insanlık tarihinin en kudretli devletlerini, en zirve medeniyetlerini içinden çıkarmış bir millet var.
Daha da önemlisi, artık sizin arkanızda, dünyanın neresinde olursanız olun daima arkanızda olan, ister öğrenci, ister işçi, ister iş adamı ne amaçla orada bulunursanız bulunun ihtiyaç duyduğunuz an size elini uzatan, hakkınızı savunan, derdinize derman olmak için çalışan bir Türkiye var.''
Gençlere nasihat
Türkiye Cumhuriyeti'nin sadece kendi vatandaşlarının değil, Sana'dan Saraybosna'ya, Mogadişu'dan Bağdat'a, Şam'dan Gazze'ye kadar dünyadaki bütün mazlumlara kol kanaat geren, mağdurların elinden tutan, hakkı söyleyen, hakkı savunan ve hakkı tutup kaldıran bir Türkiye bulunduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, bu anlayışla, bu güvenle, bu inançla yolumuza devam edildiğinde aşılamayacak bir engel olmayacağını ifade etti.
Başbakan Erdoğan, mesajında şu ifadelere yer verdi:
''Sizler Avrupa'da asla ikinci sınıf insan değilsiniz, kendinizi asla bu şekilde hissetmeyin. Unutmayın ki sizlerin büyük dedelerinizin, atalarınız o topraklarda emeği var, hakkı var. Sizlerin babalarınızın, ağabeylerinizin o topraklarda emeği, alın teri var.
Doğduğunuz, büyüdüğünüz, havasını soluduğunuz bu ülkelerde, birinci sınıf insan olarak yaşamak sizlerin ananızın ak sütü gibi helaldir. Yeter ki siz kendinizi geliştirin, eğitimin en iyisini alın, iş hayatında en iyi yerlere talip olun, birliğinizi, beraberliğinizi, dayanışmanızı en üst seviyelerde tutun. Biz de bu konuda üzerimize düşen her şeyi yapmanın çabası içindeyiz.''
İki gün sürecek Avrupa Gençlik Kurultayı'na Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden gençler katılıyor
Son Güncelleme: Cumartesi, 17 Mart 2012 17:06
Gösterim: 2026
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 4+4+4 düzenlemesi için Başbakan Erdoğan'a çağrıda bulunduğunu belirterek, "Sayın Başbakana dedim ki, YÖK Başkanını davet edin, üniversitelerin eğitim fakültesi dekanlarını davet edin, dinleyin" dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ostim ve Sanayicileri İşadamları Derneği (OSİAD) 21. Olağan Genel Kurulu'na katıldı. Kılıçdaroğlu, yaptığı konuşmada, eğitimde '4+4+4 düzenlemesine ilişkin olarak, "Bir modeldir. Eğitim politikasıyla ilgili bir model nasıl belirlenir, çağdaş bir ülkede? Önce bu işin uzmanları araya gelirler, akademisyenler, öğretmenler konuşurlar. Pilot bölge olarak belli yerlerde denemeler yapılır. Eğer başarılı sonuç elde edilirse Türkiye genelinde yaygınlaştırılır" dedi.
Kılıçdaroğlu, 8 yıllık kesintisiz eğitimin 1960'larda konuşulmaya başladığına dikkati çekerek, bu uygulamanın milli eğitim şuralarında kabul edildiğini, daha sonra pilot okulların seçildiğini ve sonucun başarılı olmasıyla bu eğitimin kabul gördüğünü anlattı.
Kılıçdaroğlu, "Şimdi geriye gidiyoruz, 4+4 olsun, kesintisiz eğitimi ikiye böleceğiz. Neden? İlk dörtten sonra öğrenci mesleğini seçsin diye. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun şu sorunun yanıtını bana verin. Üniversiteye giden çok sayıda insan var. Çocuk üniversiteye giderken bile 'baba ben tercihimi nasıl yapacağım' diyor. Şimdi biz ilkokul 4. sınıftaki çocuğa diyoruz ki 'sen tercihini yap'. Nasıl bilecek bu çocuk, onun bütün hayatını karartıyorsun. Bırak biraz yaşı ilerlesin, ilköğretim 8. sınıfı
bitirsin ondan sonra yönlendirmenin kapısını açın" şeklinde konuştu. Başbakan Erdoğan'ın çağrıda bulunan Kılıçdaroğlu, "Sayın Başbakana dedim ki, YÖK Başkanını davet edin, üniversitelerin eğitim fakültesi dekanlarını davet edin, dinleyin" dedi. Kılıçdaroğlu, 4+4+4 eğitim düzenlemesinin, 'Türkiye gelişmesin, Türkiye büyümesin' demek olduğunu ifade etti.
Kılıçdaroğlu, konuşmasında şunları kaydetti: "Kur politikasının yanlışlığını defalarca söyledik. Bir ülke üretmiyorsa, istihdam yaratmıyorsa o ülke her zaman sorunludur. Gücümüzü biliyorum, gücümüzün daha da güçlü olması gerektiğini biliyorum. Bizi sanmayın ki şöyle veya böyle politikalarla yönetiyorlar. Dışarıdan geldi vesaire falan. Şu anda Türkiye'de sıcak para 111 milyar dolar, kaynağı bilinmeyen para da 12 milyar dolar. Bir devlet düşünün, 12 milyar dolar ekonomide dönüyor ama kimse kaynağını bilmiyor. Sonra da size diyorlar ki verginizi ödüyor musunuz? 1 milyar dolar olsa, 2 milyar dolar olsa anlarız da 12 milyar dolar kaynağı belli olmayan para var."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 4+4+4 düzenlemesi için Başbakan Erdoğan'a çağrıda bulunduğunu belirterek, "Sayın Başbakana dedim ki, YÖK Başkanını davet edin, üniversitelerin eğitim fakültesi dekanlarını davet edin, dinleyin" dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ostim ve Sanayicileri İşadamları Derneği (OSİAD) 21. Olağan Genel Kurulu'na katıldı. Kılıçdaroğlu, yaptığı konuşmada, eğitimde '4+4+4 düzenlemesine ilişkin olarak, "Bir modeldir. Eğitim politikasıyla ilgili bir model nasıl belirlenir, çağdaş bir ülkede? Önce bu işin uzmanları araya gelirler, akademisyenler, öğretmenler konuşurlar. Pilot bölge olarak belli yerlerde denemeler yapılır. Eğer başarılı sonuç elde edilirse Türkiye genelinde yaygınlaştırılır" dedi.
Kılıçdaroğlu, 8 yıllık kesintisiz eğitimin 1960'larda konuşulmaya başladığına dikkati çekerek, bu uygulamanın milli eğitim şuralarında kabul edildiğini, daha sonra pilot okulların seçildiğini ve sonucun başarılı olmasıyla bu eğitimin kabul gördüğünü anlattı.
Kılıçdaroğlu, "Şimdi geriye gidiyoruz, 4+4 olsun, kesintisiz eğitimi ikiye böleceğiz. Neden? İlk dörtten sonra öğrenci mesleğini seçsin diye. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun şu sorunun yanıtını bana verin. Üniversiteye giden çok sayıda insan var. Çocuk üniversiteye giderken bile 'baba ben tercihimi nasıl yapacağım' diyor. Şimdi biz ilkokul 4. sınıftaki çocuğa diyoruz ki 'sen tercihini yap'. Nasıl bilecek bu çocuk, onun bütün hayatını karartıyorsun. Bırak biraz yaşı ilerlesin, ilköğretim 8. sınıfı
bitirsin ondan sonra yönlendirmenin kapısını açın" şeklinde konuştu. Başbakan Erdoğan'ın çağrıda bulunan Kılıçdaroğlu, "Sayın Başbakana dedim ki, YÖK Başkanını davet edin, üniversitelerin eğitim fakültesi dekanlarını davet edin, dinleyin" dedi. Kılıçdaroğlu, 4+4+4 eğitim düzenlemesinin, 'Türkiye gelişmesin, Türkiye büyümesin' demek olduğunu ifade etti.
Kılıçdaroğlu, konuşmasında şunları kaydetti: "Kur politikasının yanlışlığını defalarca söyledik. Bir ülke üretmiyorsa, istihdam yaratmıyorsa o ülke her zaman sorunludur. Gücümüzü biliyorum, gücümüzün daha da güçlü olması gerektiğini biliyorum. Bizi sanmayın ki şöyle veya böyle politikalarla yönetiyorlar. Dışarıdan geldi vesaire falan. Şu anda Türkiye'de sıcak para 111 milyar dolar, kaynağı bilinmeyen para da 12 milyar dolar. Bir devlet düşünün, 12 milyar dolar ekonomide dönüyor ama kimse kaynağını bilmiyor. Sonra da size diyorlar ki verginizi ödüyor musunuz? 1 milyar dolar olsa, 2 milyar dolar olsa anlarız da 12 milyar dolar kaynağı belli olmayan para var."
Son Güncelleme: Cumartesi, 17 Mart 2012 17:52
Gösterim: 1938
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, son günlerde gündemde tartışılan 4+4+4 eğitim sisteminden, Diyanet’in varlığına ilişkin tartışmalara kadar gündemdeki pek çok tartışmalı konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
“Kuran Kursları, örgün din eğitiminin bir alternatifi değildir…”
Meclis Milli Eğitim Komisyonunda geçtiğimiz günlerde kabul edilen 4+4+4 tartışmalarının din eğitimi üzerinden yürüyor olmasının kendisini üzdüğünü belirten Diyanet İşleri Başkanı Görmez, bu konuda ilkesel bir tavır içinde oldukları vurgulayarak “yaygın din eğitimi müesseselerimizi asla örgün din eğitiminin alternatifi olarak görmüyoruz” dedi. Türkiye’de eğitim tartışmalarının her fırsatta din eğitimi üzerinden yapılır olmasını da değerlendiren Diyanet İşleri Başkanı Görmez, bu tartışmaların bir “hayrı” da beraberinde getirdiğine dikkat çekerek şöyle konuştu; “Yakın tarihimize baktığımızda ne zaman biz temel eğitim
meselemizi konuşmaya başlarsak temel eğitimi bırakıyoruz, din eğitimini burada nereye koyacağız diye bir tartışma başlatılıyor. Cumhuriyetin başında bu tartışmayı çok yaptık. Medreseleri kapattık. İstanbul’daki büyük medreselerdeki öğrencilerin hepsini götürdük Darülfünun Fakültesine kaydettik. Sonra da Darülfünun Fakültesini kapattık ve kapatırken de tarihe şöyle bir not düştük. “Öğrenci bulunamadığı için kapandı.” Aslında öyle değildi. Bu tartışmayı 60’da tekrarlamışız. 71’de 12 Mart muhtırasından sonra yaptığımız ilk iş, din eğitimini yeniden düzenlemek olmuş. İmam hatiplerin orta kısımları o zaman kapandı. 12 Eylül’de aynı tartışma… 28 Şubat’ta aynı tartışma… Şimdi de aynı tartışma… Biz bütün bu tartışmalardan ve yaşananlardan iki şey çıkardık. Çok zengin bir müktesebat kazandık. Bugün Rusya, oradaki Müslümanların din eğitimini nasıl vereceğini araştırmak için Türkiye’ye geliyor. Endonezya, Türkiye’deki din eğitimi modelini almak için heyetler üstüne heyetler gönderiyor. Pakistan çırpınıyor adeta. Gelin bizde okullar açın diyor.”“Bir çocuk rahatlıkla hem temel eğitimine devam edip hem de bir sene içinde hafız olabilecek…”
Yeni eğitim sisteminin imam hatip okulları ve hafızlık müessessine yansımalarını da değerlendiren Diyanet İşleri Başkanı Görmez, imam hatiplerin orta okullarının yeniden açılacak olmasının din görevlilerinin kalitesini artıracağını belirtti.
Başkan Görmez şunları söyledi; “Şu anda mevcut haliyle yani sekiz yıllık kesintisiz eğitimde üç yıllık dört yıllık bir imam hatip müfredatıyla her hangi bir camimizin mihrabını bir gencimize teslim etmemiz mümkün değildir. Bu noktada ortaokulların yeniden açılacak olması bir kazanım olacaktır. Bizim zorlanacağımız Anadolu’nun geleneğinde tarih boyunca var olan hafızlık müessesesidir. Biz şimdi zaten hafızlık sistemini tamamen değiştiriyoruz. Bir sene içerisinde çocuk rahatlıkla hafız olabilir. Yani bir sene dediğim iki yaz bir kış oluyor. Çok rahatlıkla onu bitirir. Bu vesileyle hem temel eğitiminden mahrum kalmamış olur. Ama zaten ikinci kademeden sonra zannediyorum bir de açık öğretim imkânı verilecek.”
“Kuran öğreniminin yeni eğitim modelinde seçmeli ders olarak okutulması büyük bir zenginlik olacaktır… Bu, insanın en tabii hakkıdır…”
İslam dünyasında fen ilimleri ile din ilimlerinin birlikte öğretildiği çok nadir okullar olduğunu belirten Başkan Görmez, yeni eğitim modelinde seçmeli ve isteğe bağlı derslerin varlığının da büyük bir zenginlik olacağını kaydetti. Başkan Görmez şu ifadeleri kullandı; “Milli Eğitim Bakanlığımız ne düşünür ben bilemem. Ben Diyanet İşleri Başkanı olarak çok rahatlıkla sürekli bu talepte bulunacağım. Ayrıca isteğe bağlı velisinin izniyle Kur’an öğrenme, reşit ise kendisinin talebi ile. Bu, insanın en tabi hakkıdır. Din eğitiminde önemli olan şey evrensel insan haklarına riayettir. Ona riayet ettikten sonra bu hakları özgür bir şekilde kullanabilmeli diye düşünüyorum.”
“Yüzyıllık gönül kırgınlıklarımızı tedavi edecek en büyük ilaç, hepimizin yüreğinde saklı olan imanda mevcut…”
Bu yıl ki Kutlu Doğum haftasının ana temasının “Hazreti Peygamber, Kardeşlik ahlakı ve kardeşlik hukuku” olacağını söyleyen Diyanet İşleri Başkanı Görmez, temanın neden kardeşlik vurgusu üzerine seçildiğini şöyle anlattı; “Biz aslında kardeşlik derken sadece Kürt Türk kardeşliği, Çerkez Laz kardeşliğini değil. İslam kardeşliğini kastediyoruz. Kardeşliği bir edebiyat konusu olmaktan, bir retorik konusu olmaktan kurtarmamız lazım. Bu hem bir ahlak konusu hem de bir hukuk konusu. Hukuk derken de ben manevi hukuku kast ediyorum. Yüzyıllık gönül kırgınlıklarımız var bu ülkede. Yaralar açtık. Bunu telafi etmemiz lazım. Bunu telafi edecek en büyük ilacın hepimizin yüreğinde sakladığı imanda mevcut olduğunu düşünüyoruz. Hazreti Peygamberden hareketle bir kardeşliği yeniden inşa etmek, yeniden ihya etmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Öyle bir hal aldı ki “Sen benim kardeşimsin” dediğimiz de bile insanlar rahatsız olmaya başladılar. Çünkü bir retorik olarak algılanmaya başladı. Hazreti Peygamber öyle yapmıyor. Hazreti Peygamber Mekke’yi fethetmiş. Kendisine savaş açmış, kendisini yerinden yurdundan etmiş, her türlü zorluğu sıkıntıyı önüne çıkarmış insanlara ne diyor biliyor musunuz? “Ey Mekkeliler! Bugün beni kerim bir kardeş olarak göreceksiniz.” “Siz benim kardeşimsiniz, ben sizi affettim.” demiyor. “Bugün benim sizin için ne kadar kerim bir kardeş olduğumu göreceksiniz.”
“iyilik sever bir kardeş olarak göreceksiniz.” Bize ilham veren Hazreti Peygamberin bu tavrı olmuştur. Dolayısıyla bu tavrı güncellemek istiyoruz. Bu çağa taşımak istiyoruz.”
“Artık, Kürtçe vaaz konusundaki tartışmaları abes sayacak kadar ileri bir noktada olmamız gerekiyor…”
Kürtçe vaaz konusuna da açıklık getiren Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, konunun artık tartışılmayacak kadar ileri bir noktada olunması gerektiğini söyledi. Her dilin Allah’ın bir ayeti olduğunu vurgulayan Başkan Görmez, “benim dilim ne kadar muhteremse, kardeşimin dili de o kadar
muhteremdir” diye konuştu. Başkan Görmez şöyle devam etti;“Açıkça ifade ediyorum. Bana bir görev veriliyor. “Hakkâri’nin köyünde sen imamlık yapacaksın.” Ben oraya vardım. Benim görevim ne? Yasaların bana verdiği görev din konusunda toplumu aydınlatmak. Allah’ın verdiği görev ne? Allah’ın verdiği
görev o insanlara din-i mübin-i İslam’ı tebliğ etmek. O insanlar benim dilimi anlamıyorlarsa, ben o görevi nasıl yerine getireceğim. Dolayısıyla onların anlayabileceği bir dil ve üslûp ile anlatmak zorundayım zaten. Bunun için zaten fiili olarak ahlakın güzelliğini, kardeşliği anlattıktan sonra, mühim olan içeriktir. Mühim olan hangi dil veya hangi kalıpla anlattığımız değil. Zaten bizim görevlilerimiz vaazlarda Kürtçe biliyorsa, vatandaşa rahatlıkla Kürtçe konuşuyorlar.”
“Camiyle cemevini birbirine alternatif olarak göstermek bizim inanç bütünlüğümüzü bozar…”
Alevi vatandaşların cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasına ilişkin talebini de değerlendiren Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Cemevlerinin varlıklarını sürdürmesi, inkişaf ettirmeleri, hukukî bir statü kazanmalarında herhangi bir sorun yok. Ancak bütün tarihi, bütün kültürü, bütün kaynakları, hatta nefesleri, sözleri, deyişleri dahi dikkate aldığımızda camiyle cemevini birbirine alternatif olarak asla göstermemeliyiz. O bizim inanç bütünlüğümüzü bozar” dedi.
Aleviliğin İslam’ın içinde farklı bir yorum olduğunu ve bunun da yüz yıllardır böyle süre geldiğini anlatan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Diyanet olarak bizim, Alevi vatandaşların burasını ibadet mekanı olarak tanıyın dediği mekanı, ibadet mekanı tanımak veya tanımamak gibi bir haddimiz yok” ifadelerini kullandı. Ancak konunun bilimselliğine dikkat çekerek şöyle devam etti; “Eğer dünyanın herhangi bir yerinde bir inanç gurubu neye taparsa tapsın, neye inanırsa inansın, ben bu mekânı kendim, kendi inancıma göre ibadethane olarak kabul ettim derse, buna hiç kimsenin bir şey diyeceği yoktur. Ama eğer bunu söyleyen insanların, Müslüman olduklarında zerre kadar şüphemiz yoksa, eğer İslam’ın farklı bir yorumu olarak varlıklarını sürdürmeyi bin yıldır iftiharla ifade ediyorlarsa, eğer bunu söyleyen topluluk Hak, Muhammed, Ali çerçevesinde bir inanç dünyası oluşturmuşlarsa, eğer bunu söyleyen topluluk ehl-i beyt yolunu takip ettiklerini ifade ediyorlarsa, Hz. Aliyyül Murtaza, Hz. Fatime’tüz-Zehra, İmam Hüseyin, Hz. Hasan, 12 İmam… Bunların yolunu takip ettiklerine inanıyorlarsa, kelimelerimi özenle seçiyorum, eğer bunu söyleyen topluluk, 4 kapı 40 makamı kendine erkan edinmişlerse, eğer bunları söyleyen topluluğun tarihi ve kültürünü ifade eden yüzlerce eser günümüze kadar gelmişse, eğer bunları söyleyen topluluğun binlerce sözü, nefesi var ise o zaman bu iddia ile karşımıza çıkan insanlara deriz ki: “Bu bir bilgi konusudur. Bu artık sizin şahsi görüşünüz olmaktan çıkmış, bilimsel bir konudur”. Dolayısıyla bir inancın 1400 yıllık tarihinde İslam’ın dışında bir mabet olarak tanımlanmamışsa bugün de böyle tanımlamak mümkün olmaz.”
Son günlerde entelektüel çevreler tarafından tartışılan yeni Anayasada Diyanet’in rolü, kız çocuklarının genç yaşta evlendirilmesi ve 28 Şubat’ta Diyanet’te yaşananlara da değinen Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in konuşmasından başlıklar şöyle;“Her mihrap görevlimiz en az bu tartışmaları yapan entelektüeller kadar vesayete karşıdır…”
“Diyanet’in varlığını yokluğunu tartışmak dini bir mesele değildir. Nitekim yakınlarda platformlar düzenlendi. Bence anahtar kavram vesayettir. Eğer vesayet üzerinden gideceksek zaten Diyanet İşleri Başkanlığında çalışan hiçbir mihrap görevlisi de vesayeti istemez. Her birimiz en az entelektüel dostlarımız kadar her türlü vesayete karşıyız. Ama vesayet adı altında Diyanet’i ortada bırakmak doğru değil. Sosyolojik bir gerçekliği görünmüyor en azından. Ama farklı yasa çalışmalarında, zannediyorum 15-16 farklı yasa taslağı çıktı, farklı
kurumlardan, farklı sivil toplum örgütlerinden. Biz bunların hepsini topladık. Çalıştık arkadaşlarımızla. Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakanımıza, Sayın Meclis Başkanımıza, ana muhalefet liderine bunları götürdük. Paylaştık. Bu dönemde belki birkaç önemli adım atılabilir. Bunlardan bir tanesi sizin dediğiniz gibi yarı özerklik. Kamu tüzel kişiliği yok. Kamu tüzel kişiliği konuşulmalı. Yani düşünebiliyor musunuz? Diyanet bir camiye sahip değil. Herkes caminin sahibini Diyanet zannediyor. Hayır. Bütün camiler hazinenindir. Diyanet’in bir camiye sahip olmak yetkisi bile yok yani. Neden? Çünkü kamu tüzel kişiliği yoktur. Vakıflarla olan ilişkiler düşünülebilir. Bunlar üzerinde zaten hem fikir, düşünce adamları, hem anayasa hazırlayıcıları, hem de biz Başkanlık olarak çeşitli öneriler üzerinde çalışıyoruz.“
“Bir babanın kızına yapacağı en büyük zulüm onu küçükken rızasını almadan evlendirmektir…”
Bu başlı başına nikah akdini de yok sayan bir şeydir. Nikah akdinde biliyorsunuz, iki taraflı bir rıza vardır. İki taraflı bir rıza esastır. Bir hanım kızımız koşarak gelir Peygamberimize “Babam beni zorla kardeşinin oğluna veriyor efendim” der. Resul-i Ekrem’de babasını çağırır derki; “Bu kızı zorla evlendiremezsin” “Peki” der o da. Bunun üzerine kız der ki; “Efendim, şimdi ben amcamın oğluna varabilirim”. Hz Peygamber diyor ki; “Kızım madem varacaktın neden babanı şikayet etmeye geldin” “Babalar bu konudaki yetkilerini öğrensinler diye geldim ya Rasulallah” diye cevap veriyor. Kızınızı razı olmadığı erkeğe vermeyin ve asla küçük yaşta evlendirmeyin. Bir babanın kızına yapacağı en büyük zulüm onu küçükken rızasını almadan evlendirmektir.”
“28 Şubat, Diyanet çalışanlarının özgüvenini ortadan kaldırmıştır…”
“Bütün kurumlar nasıl bir süreçten geçtiyse Diyanet de öyle bir süreçten geçti. Doğrusu nev-i şahsına münhasır bir hizmet yürüttüğü için etkilenmemiştir, yıpratılmamıştır, yıpranmamıştır demeyi çok isterdim. Bilhassa o zaman tedavüle çok farklı bir şekilde sokulan irtica kavramı, yasaların Diyanet’e verdiği görevi yerine getirmeyi dahi zorlaştırmıştır. Çok abartılı, mübalağalı kontrol sistemi, her şeyi merkezden planlama çalışmaları aslında bütün ara dönemlerde yani hem 1960’da, 71’de, 80’de ve 28 Şubat’ta Diyanet İşleri Başkanlığı’nda çalışanların özgüvenini ortadan kaldırmıştır. Ama bütün bunlar Diyanet’in kurumsal hafızasında arızi kabul edilmiştir ve bir müddet sonra tamamen normale dönmüştür.”
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, son günlerde gündemde tartışılan 4+4+4 eğitim sisteminden, Diyanet’in varlığına ilişkin tartışmalara kadar gündemdeki pek çok tartışmalı konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
“Kuran Kursları, örgün din eğitiminin bir alternatifi değildir…”
Meclis Milli Eğitim Komisyonunda geçtiğimiz günlerde kabul edilen 4+4+4 tartışmalarının din eğitimi üzerinden yürüyor olmasının kendisini üzdüğünü belirten Diyanet İşleri Başkanı Görmez, bu konuda ilkesel bir tavır içinde oldukları vurgulayarak “yaygın din eğitimi müesseselerimizi asla örgün din eğitiminin alternatifi olarak görmüyoruz” dedi. Türkiye’de eğitim tartışmalarının her fırsatta din eğitimi üzerinden yapılır olmasını da değerlendiren Diyanet İşleri Başkanı Görmez, bu tartışmaların bir “hayrı” da beraberinde getirdiğine dikkat çekerek şöyle konuştu; “Yakın tarihimize baktığımızda ne zaman biz temel eğitim
meselemizi konuşmaya başlarsak temel eğitimi bırakıyoruz, din eğitimini burada nereye koyacağız diye bir tartışma başlatılıyor. Cumhuriyetin başında bu tartışmayı çok yaptık. Medreseleri kapattık. İstanbul’daki büyük medreselerdeki öğrencilerin hepsini götürdük Darülfünun Fakültesine kaydettik. Sonra da Darülfünun Fakültesini kapattık ve kapatırken de tarihe şöyle bir not düştük. “Öğrenci bulunamadığı için kapandı.” Aslında öyle değildi. Bu tartışmayı 60’da tekrarlamışız. 71’de 12 Mart muhtırasından sonra yaptığımız ilk iş, din eğitimini yeniden düzenlemek olmuş. İmam hatiplerin orta kısımları o zaman kapandı. 12 Eylül’de aynı tartışma… 28 Şubat’ta aynı tartışma… Şimdi de aynı tartışma… Biz bütün bu tartışmalardan ve yaşananlardan iki şey çıkardık. Çok zengin bir müktesebat kazandık. Bugün Rusya, oradaki Müslümanların din eğitimini nasıl vereceğini araştırmak için Türkiye’ye geliyor. Endonezya, Türkiye’deki din eğitimi modelini almak için heyetler üstüne heyetler gönderiyor. Pakistan çırpınıyor adeta. Gelin bizde okullar açın diyor.”“Bir çocuk rahatlıkla hem temel eğitimine devam edip hem de bir sene içinde hafız olabilecek…”
Yeni eğitim sisteminin imam hatip okulları ve hafızlık müessessine yansımalarını da değerlendiren Diyanet İşleri Başkanı Görmez, imam hatiplerin orta okullarının yeniden açılacak olmasının din görevlilerinin kalitesini artıracağını belirtti.
Başkan Görmez şunları söyledi; “Şu anda mevcut haliyle yani sekiz yıllık kesintisiz eğitimde üç yıllık dört yıllık bir imam hatip müfredatıyla her hangi bir camimizin mihrabını bir gencimize teslim etmemiz mümkün değildir. Bu noktada ortaokulların yeniden açılacak olması bir kazanım olacaktır. Bizim zorlanacağımız Anadolu’nun geleneğinde tarih boyunca var olan hafızlık müessesesidir. Biz şimdi zaten hafızlık sistemini tamamen değiştiriyoruz. Bir sene içerisinde çocuk rahatlıkla hafız olabilir. Yani bir sene dediğim iki yaz bir kış oluyor. Çok rahatlıkla onu bitirir. Bu vesileyle hem temel eğitiminden mahrum kalmamış olur. Ama zaten ikinci kademeden sonra zannediyorum bir de açık öğretim imkânı verilecek.”
“Kuran öğreniminin yeni eğitim modelinde seçmeli ders olarak okutulması büyük bir zenginlik olacaktır… Bu, insanın en tabii hakkıdır…”
İslam dünyasında fen ilimleri ile din ilimlerinin birlikte öğretildiği çok nadir okullar olduğunu belirten Başkan Görmez, yeni eğitim modelinde seçmeli ve isteğe bağlı derslerin varlığının da büyük bir zenginlik olacağını kaydetti. Başkan Görmez şu ifadeleri kullandı; “Milli Eğitim Bakanlığımız ne düşünür ben bilemem. Ben Diyanet İşleri Başkanı olarak çok rahatlıkla sürekli bu talepte bulunacağım. Ayrıca isteğe bağlı velisinin izniyle Kur’an öğrenme, reşit ise kendisinin talebi ile. Bu, insanın en tabi hakkıdır. Din eğitiminde önemli olan şey evrensel insan haklarına riayettir. Ona riayet ettikten sonra bu hakları özgür bir şekilde kullanabilmeli diye düşünüyorum.”
“Yüzyıllık gönül kırgınlıklarımızı tedavi edecek en büyük ilaç, hepimizin yüreğinde saklı olan imanda mevcut…”
Bu yıl ki Kutlu Doğum haftasının ana temasının “Hazreti Peygamber, Kardeşlik ahlakı ve kardeşlik hukuku” olacağını söyleyen Diyanet İşleri Başkanı Görmez, temanın neden kardeşlik vurgusu üzerine seçildiğini şöyle anlattı; “Biz aslında kardeşlik derken sadece Kürt Türk kardeşliği, Çerkez Laz kardeşliğini değil. İslam kardeşliğini kastediyoruz. Kardeşliği bir edebiyat konusu olmaktan, bir retorik konusu olmaktan kurtarmamız lazım. Bu hem bir ahlak konusu hem de bir hukuk konusu. Hukuk derken de ben manevi hukuku kast ediyorum. Yüzyıllık gönül kırgınlıklarımız var bu ülkede. Yaralar açtık. Bunu telafi etmemiz lazım. Bunu telafi edecek en büyük ilacın hepimizin yüreğinde sakladığı imanda mevcut olduğunu düşünüyoruz. Hazreti Peygamberden hareketle bir kardeşliği yeniden inşa etmek, yeniden ihya etmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Öyle bir hal aldı ki “Sen benim kardeşimsin” dediğimiz de bile insanlar rahatsız olmaya başladılar. Çünkü bir retorik olarak algılanmaya başladı. Hazreti Peygamber öyle yapmıyor. Hazreti Peygamber Mekke’yi fethetmiş. Kendisine savaş açmış, kendisini yerinden yurdundan etmiş, her türlü zorluğu sıkıntıyı önüne çıkarmış insanlara ne diyor biliyor musunuz? “Ey Mekkeliler! Bugün beni kerim bir kardeş olarak göreceksiniz.” “Siz benim kardeşimsiniz, ben sizi affettim.” demiyor. “Bugün benim sizin için ne kadar kerim bir kardeş olduğumu göreceksiniz.”
“iyilik sever bir kardeş olarak göreceksiniz.” Bize ilham veren Hazreti Peygamberin bu tavrı olmuştur. Dolayısıyla bu tavrı güncellemek istiyoruz. Bu çağa taşımak istiyoruz.”
“Artık, Kürtçe vaaz konusundaki tartışmaları abes sayacak kadar ileri bir noktada olmamız gerekiyor…”
Kürtçe vaaz konusuna da açıklık getiren Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, konunun artık tartışılmayacak kadar ileri bir noktada olunması gerektiğini söyledi. Her dilin Allah’ın bir ayeti olduğunu vurgulayan Başkan Görmez, “benim dilim ne kadar muhteremse, kardeşimin dili de o kadar
muhteremdir” diye konuştu. Başkan Görmez şöyle devam etti;“Açıkça ifade ediyorum. Bana bir görev veriliyor. “Hakkâri’nin köyünde sen imamlık yapacaksın.” Ben oraya vardım. Benim görevim ne? Yasaların bana verdiği görev din konusunda toplumu aydınlatmak. Allah’ın verdiği görev ne? Allah’ın verdiği
görev o insanlara din-i mübin-i İslam’ı tebliğ etmek. O insanlar benim dilimi anlamıyorlarsa, ben o görevi nasıl yerine getireceğim. Dolayısıyla onların anlayabileceği bir dil ve üslûp ile anlatmak zorundayım zaten. Bunun için zaten fiili olarak ahlakın güzelliğini, kardeşliği anlattıktan sonra, mühim olan içeriktir. Mühim olan hangi dil veya hangi kalıpla anlattığımız değil. Zaten bizim görevlilerimiz vaazlarda Kürtçe biliyorsa, vatandaşa rahatlıkla Kürtçe konuşuyorlar.”
“Camiyle cemevini birbirine alternatif olarak göstermek bizim inanç bütünlüğümüzü bozar…”
Alevi vatandaşların cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasına ilişkin talebini de değerlendiren Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Cemevlerinin varlıklarını sürdürmesi, inkişaf ettirmeleri, hukukî bir statü kazanmalarında herhangi bir sorun yok. Ancak bütün tarihi, bütün kültürü, bütün kaynakları, hatta nefesleri, sözleri, deyişleri dahi dikkate aldığımızda camiyle cemevini birbirine alternatif olarak asla göstermemeliyiz. O bizim inanç bütünlüğümüzü bozar” dedi.
Aleviliğin İslam’ın içinde farklı bir yorum olduğunu ve bunun da yüz yıllardır böyle süre geldiğini anlatan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Diyanet olarak bizim, Alevi vatandaşların burasını ibadet mekanı olarak tanıyın dediği mekanı, ibadet mekanı tanımak veya tanımamak gibi bir haddimiz yok” ifadelerini kullandı. Ancak konunun bilimselliğine dikkat çekerek şöyle devam etti; “Eğer dünyanın herhangi bir yerinde bir inanç gurubu neye taparsa tapsın, neye inanırsa inansın, ben bu mekânı kendim, kendi inancıma göre ibadethane olarak kabul ettim derse, buna hiç kimsenin bir şey diyeceği yoktur. Ama eğer bunu söyleyen insanların, Müslüman olduklarında zerre kadar şüphemiz yoksa, eğer İslam’ın farklı bir yorumu olarak varlıklarını sürdürmeyi bin yıldır iftiharla ifade ediyorlarsa, eğer bunu söyleyen topluluk Hak, Muhammed, Ali çerçevesinde bir inanç dünyası oluşturmuşlarsa, eğer bunu söyleyen topluluk ehl-i beyt yolunu takip ettiklerini ifade ediyorlarsa, Hz. Aliyyül Murtaza, Hz. Fatime’tüz-Zehra, İmam Hüseyin, Hz. Hasan, 12 İmam… Bunların yolunu takip ettiklerine inanıyorlarsa, kelimelerimi özenle seçiyorum, eğer bunu söyleyen topluluk, 4 kapı 40 makamı kendine erkan edinmişlerse, eğer bunları söyleyen topluluğun tarihi ve kültürünü ifade eden yüzlerce eser günümüze kadar gelmişse, eğer bunları söyleyen topluluğun binlerce sözü, nefesi var ise o zaman bu iddia ile karşımıza çıkan insanlara deriz ki: “Bu bir bilgi konusudur. Bu artık sizin şahsi görüşünüz olmaktan çıkmış, bilimsel bir konudur”. Dolayısıyla bir inancın 1400 yıllık tarihinde İslam’ın dışında bir mabet olarak tanımlanmamışsa bugün de böyle tanımlamak mümkün olmaz.”
Son günlerde entelektüel çevreler tarafından tartışılan yeni Anayasada Diyanet’in rolü, kız çocuklarının genç yaşta evlendirilmesi ve 28 Şubat’ta Diyanet’te yaşananlara da değinen Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in konuşmasından başlıklar şöyle;“Her mihrap görevlimiz en az bu tartışmaları yapan entelektüeller kadar vesayete karşıdır…”
“Diyanet’in varlığını yokluğunu tartışmak dini bir mesele değildir. Nitekim yakınlarda platformlar düzenlendi. Bence anahtar kavram vesayettir. Eğer vesayet üzerinden gideceksek zaten Diyanet İşleri Başkanlığında çalışan hiçbir mihrap görevlisi de vesayeti istemez. Her birimiz en az entelektüel dostlarımız kadar her türlü vesayete karşıyız. Ama vesayet adı altında Diyanet’i ortada bırakmak doğru değil. Sosyolojik bir gerçekliği görünmüyor en azından. Ama farklı yasa çalışmalarında, zannediyorum 15-16 farklı yasa taslağı çıktı, farklı
kurumlardan, farklı sivil toplum örgütlerinden. Biz bunların hepsini topladık. Çalıştık arkadaşlarımızla. Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakanımıza, Sayın Meclis Başkanımıza, ana muhalefet liderine bunları götürdük. Paylaştık. Bu dönemde belki birkaç önemli adım atılabilir. Bunlardan bir tanesi sizin dediğiniz gibi yarı özerklik. Kamu tüzel kişiliği yok. Kamu tüzel kişiliği konuşulmalı. Yani düşünebiliyor musunuz? Diyanet bir camiye sahip değil. Herkes caminin sahibini Diyanet zannediyor. Hayır. Bütün camiler hazinenindir. Diyanet’in bir camiye sahip olmak yetkisi bile yok yani. Neden? Çünkü kamu tüzel kişiliği yoktur. Vakıflarla olan ilişkiler düşünülebilir. Bunlar üzerinde zaten hem fikir, düşünce adamları, hem anayasa hazırlayıcıları, hem de biz Başkanlık olarak çeşitli öneriler üzerinde çalışıyoruz.“
“Bir babanın kızına yapacağı en büyük zulüm onu küçükken rızasını almadan evlendirmektir…”
Bu başlı başına nikah akdini de yok sayan bir şeydir. Nikah akdinde biliyorsunuz, iki taraflı bir rıza vardır. İki taraflı bir rıza esastır. Bir hanım kızımız koşarak gelir Peygamberimize “Babam beni zorla kardeşinin oğluna veriyor efendim” der. Resul-i Ekrem’de babasını çağırır derki; “Bu kızı zorla evlendiremezsin” “Peki” der o da. Bunun üzerine kız der ki; “Efendim, şimdi ben amcamın oğluna varabilirim”. Hz Peygamber diyor ki; “Kızım madem varacaktın neden babanı şikayet etmeye geldin” “Babalar bu konudaki yetkilerini öğrensinler diye geldim ya Rasulallah” diye cevap veriyor. Kızınızı razı olmadığı erkeğe vermeyin ve asla küçük yaşta evlendirmeyin. Bir babanın kızına yapacağı en büyük zulüm onu küçükken rızasını almadan evlendirmektir.”
“28 Şubat, Diyanet çalışanlarının özgüvenini ortadan kaldırmıştır…”
“Bütün kurumlar nasıl bir süreçten geçtiyse Diyanet de öyle bir süreçten geçti. Doğrusu nev-i şahsına münhasır bir hizmet yürüttüğü için etkilenmemiştir, yıpratılmamıştır, yıpranmamıştır demeyi çok isterdim. Bilhassa o zaman tedavüle çok farklı bir şekilde sokulan irtica kavramı, yasaların Diyanet’e verdiği görevi yerine getirmeyi dahi zorlaştırmıştır. Çok abartılı, mübalağalı kontrol sistemi, her şeyi merkezden planlama çalışmaları aslında bütün ara dönemlerde yani hem 1960’da, 71’de, 80’de ve 28 Şubat’ta Diyanet İşleri Başkanlığı’nda çalışanların özgüvenini ortadan kaldırmıştır. Ama bütün bunlar Diyanet’in kurumsal hafızasında arızi kabul edilmiştir ve bir müddet sonra tamamen normale dönmüştür.”
Son Güncelleme: Cumartesi, 17 Mart 2012 14:36
Gösterim: 1857