Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Muhteşem Yüzyıl dizisindeki Şehzade Mustafa rolüyle milyonların gönlüne taht kuran ünlü oyuncu Mehmet Günsür: İtalyan Lisesini kazanmak en büyük hayalimdi. İşte ünlü oyuncunun hayat hikayesi…
Muhteşem Yüzyıl dizisindeki Şehzade Mustafa rolüyle milyonların gönlüne taht kurdu Mehmet Günsür. Aslında çocuk yaşta kameralar karşısına geçmiş olsa da Hamam filmine kadar oyunculuğa dair bir kariyer planlamayan ve bu alanda 25 yaşına kadar eğitim almayan Günsür, üniversiteden mezun olduktan sonra tesadüflerin onu tekrar oyunculuğa yönelttiğini söylüyor.
1975 yılında Tatar kökenli bir ailenin ikinci çocuğu olarak İstanbul'da dünyaya gelen Mehmet Günsür’ün bütün aile fertleri akademisyen. Annesi Sibel Hanım, Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda öğretim üyesi, babası Teoman Bey ise bir kuantum fizikçisi… Modern bale koreografı olan ablası Zeynep Günsür de aynı zamanda bir öğretim görevlisi… Mehmet Günsür, bir röportajında çocukluğuna dair hafızasında kalanları şöyle anlatıyor: “Olağanüstü güzel bir çocukluk, güneş hatırlıyorum, ferah, büyük bir ev hatırlıyorum, deniz manzarası hatırlıyorum. Hisarüstü'nde geçti çocukluğum. Annem Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim görevlisiydi, ablam da Boğaziçi'nde öğrenciydi.”
Ailede bu kadar eğitimci varken Mehmet Günsür’ün kariyer planlarında bambaşka bir alan müzik ve spor yer alıyormuş o zamanlar. Dört yaşından itibaren tenisle, yüzmeyle ve kayakla uğraşan Günsür, profesyonel tenisçi bile olmuş. Ancak devam edememiş tenise. Oyunculuk ile tanışması ise yedi yaşındayken oynadığı Sana reklamıyla başlamış ve onu TRT'de 1988 yılında yayınlanan “Geçmiş Zaman Mimozoları” adlı dizi izlemiş. Burada evin gözlüklü küçük oğlu Sabih'i canlandıran Günsür, her ne kadar oyunculuğun tadını almış olsa da o dönemde müzik tutkusu bunun önüne geçmiş.
İTALYAN LİSESİNİ KAZANMAK EN BÜYÜK HAYALİMDİ
Çocukken ailece kayağa İtalya’ya gittiklerinde sevmiş İtalya’yı ve İtalyancayı… Bu sebeple en büyük hayali olmuş İtalyan Lisesi’nde okumak. Sonrasında bu hayalini gerçekleştirmiş ve İtalyan Lisesindeki eğitim hayatı başlamış. Günsür, o günlere dair şunları söylüyor: “Diğer okulları bilemem ama bizim bütün hocalarımız dünyayı gezmeyi seçmiş insanlardı. İtalyan hükümeti bir sınav açıyor, o sınavı kazanırsan dünyayı gezerek hocalık yapıyorsun, bizimkiler de öyle tiplerdi. Felsefe hocamız İstanbul'a gelmeden 4 sene Fas'ta çölde çadırda hocalık yapmıştı. İki tane resim dersimiz vardı, tiyatro dersimiz vardı, olağanüstü bir müzik hocamız vardı, tabii o yıllarda, kaçmaz, rock grubu da kurduk...”
Liseden mezun olduktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Reklamcılık bölümünden mezun olan Mehmet Günsür, reklamcılık mesleğini hiç yapmamış. Dört yıl Taksim’de Roxy isimli mekanda dokuz masalık küçük bir lokantayı işletmiş. Aynı zamanda The Dawn isimli müzik grubuyla Kemancı, Flatline gibi yerlerde sahne alıyormuş.
HAYATININ DÖNÜM NOKTASI, “HAMAM” FİLMİ
Mehmet Günsür, Hamam filminin figürasyonunu yapan bir arkadaşının aracılığıyla seçmelere katılmış. Deneme çekiminin ardından role kabul edilmiş ve Ferzan Özpetek'in yönetmenliğindeki bu filmle adını geniş kitlelere duyurmuş.
Filmin ardından yalnızca oyunculuğa yönelme kararı aldığını söyleyen Günsür’ün Ferzan Özpetek tanışma hikayesi de bir hayli ilginç. “İsmim Mehmet ama herkes bana Memo der” diye elini uzatan Günsür. Ferzan Özpetek’in yüzündeki şaşkınlığın nedenini senaryoyu okuyunca anlamış. Filmdeki karakterin repliğiymiş bu: “İsmim Mehmet ama herkes bana Memo der”.
“Sürekli başka biri olmak dünyanın en eğlenceli şeylerinden biri. Ben bir anlatıcıyım, kendimi öyle hissediyorum. Hayatı anlatmanın en acayip yönlerinden biri de oyuncu olmak...” diyen Günsür, bu kadar farklı uğraş ve meslekten sonra oyunculukta karar kılma sebebini açıklıyor.
Kendini pozitif, sabırlı ve iyi niyetli olarak tarif eden Günsür, “Kendimi mutlu edecek şeyler her zaman buldum hayatta. Bardağın dolu tarafını görmek de olabilir bu ya da bardak epey boşsa bile sonuçta hayat devam ediyor ve seni mutlu eden başka güzelliklerin, sana yaşattığı güzel duyguların o bardağı görüşünü etkilemesi de olabilir. Eğer bir yerde yeterli pozitiviteyi bulamıyorsam, başka yerlere bakıyorum bulmak için ve bir yerde mutlaka buluyorum” diyor.
2006 yılında İtalyan Belgesel Yönetmeni Katerina Mongio ile evlenen Mehmet Günsür, üç çocuk babası ve İtalya’da yaşıyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Röportaj
Muhteşem Yüzyıl dizisindeki Şehzade Mustafa rolüyle milyonların gönlüne taht kuran ünlü oyuncu Mehmet Günsür: İtalyan Lisesini kazanmak en büyük hayalimdi. İşte ünlü oyuncunun hayat hikayesi…
Muhteşem Yüzyıl dizisindeki Şehzade Mustafa rolüyle milyonların gönlüne taht kurdu Mehmet Günsür. Aslında çocuk yaşta kameralar karşısına geçmiş olsa da Hamam filmine kadar oyunculuğa dair bir kariyer planlamayan ve bu alanda 25 yaşına kadar eğitim almayan Günsür, üniversiteden mezun olduktan sonra tesadüflerin onu tekrar oyunculuğa yönelttiğini söylüyor.
1975 yılında Tatar kökenli bir ailenin ikinci çocuğu olarak İstanbul'da dünyaya gelen Mehmet Günsür’ün bütün aile fertleri akademisyen. Annesi Sibel Hanım, Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda öğretim üyesi, babası Teoman Bey ise bir kuantum fizikçisi… Modern bale koreografı olan ablası Zeynep Günsür de aynı zamanda bir öğretim görevlisi… Mehmet Günsür, bir röportajında çocukluğuna dair hafızasında kalanları şöyle anlatıyor: “Olağanüstü güzel bir çocukluk, güneş hatırlıyorum, ferah, büyük bir ev hatırlıyorum, deniz manzarası hatırlıyorum. Hisarüstü'nde geçti çocukluğum. Annem Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim görevlisiydi, ablam da Boğaziçi'nde öğrenciydi.”
Ailede bu kadar eğitimci varken Mehmet Günsür’ün kariyer planlarında bambaşka bir alan müzik ve spor yer alıyormuş o zamanlar. Dört yaşından itibaren tenisle, yüzmeyle ve kayakla uğraşan Günsür, profesyonel tenisçi bile olmuş. Ancak devam edememiş tenise. Oyunculuk ile tanışması ise yedi yaşındayken oynadığı Sana reklamıyla başlamış ve onu TRT'de 1988 yılında yayınlanan “Geçmiş Zaman Mimozoları” adlı dizi izlemiş. Burada evin gözlüklü küçük oğlu Sabih'i canlandıran Günsür, her ne kadar oyunculuğun tadını almış olsa da o dönemde müzik tutkusu bunun önüne geçmiş.
İTALYAN LİSESİNİ KAZANMAK EN BÜYÜK HAYALİMDİ
Çocukken ailece kayağa İtalya’ya gittiklerinde sevmiş İtalya’yı ve İtalyancayı… Bu sebeple en büyük hayali olmuş İtalyan Lisesi’nde okumak. Sonrasında bu hayalini gerçekleştirmiş ve İtalyan Lisesindeki eğitim hayatı başlamış. Günsür, o günlere dair şunları söylüyor: “Diğer okulları bilemem ama bizim bütün hocalarımız dünyayı gezmeyi seçmiş insanlardı. İtalyan hükümeti bir sınav açıyor, o sınavı kazanırsan dünyayı gezerek hocalık yapıyorsun, bizimkiler de öyle tiplerdi. Felsefe hocamız İstanbul'a gelmeden 4 sene Fas'ta çölde çadırda hocalık yapmıştı. İki tane resim dersimiz vardı, tiyatro dersimiz vardı, olağanüstü bir müzik hocamız vardı, tabii o yıllarda, kaçmaz, rock grubu da kurduk...”
Liseden mezun olduktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Reklamcılık bölümünden mezun olan Mehmet Günsür, reklamcılık mesleğini hiç yapmamış. Dört yıl Taksim’de Roxy isimli mekanda dokuz masalık küçük bir lokantayı işletmiş. Aynı zamanda The Dawn isimli müzik grubuyla Kemancı, Flatline gibi yerlerde sahne alıyormuş.
HAYATININ DÖNÜM NOKTASI, “HAMAM” FİLMİ
Mehmet Günsür, Hamam filminin figürasyonunu yapan bir arkadaşının aracılığıyla seçmelere katılmış. Deneme çekiminin ardından role kabul edilmiş ve Ferzan Özpetek'in yönetmenliğindeki bu filmle adını geniş kitlelere duyurmuş.
Filmin ardından yalnızca oyunculuğa yönelme kararı aldığını söyleyen Günsür’ün Ferzan Özpetek tanışma hikayesi de bir hayli ilginç. “İsmim Mehmet ama herkes bana Memo der” diye elini uzatan Günsür. Ferzan Özpetek’in yüzündeki şaşkınlığın nedenini senaryoyu okuyunca anlamış. Filmdeki karakterin repliğiymiş bu: “İsmim Mehmet ama herkes bana Memo der”.
“Sürekli başka biri olmak dünyanın en eğlenceli şeylerinden biri. Ben bir anlatıcıyım, kendimi öyle hissediyorum. Hayatı anlatmanın en acayip yönlerinden biri de oyuncu olmak...” diyen Günsür, bu kadar farklı uğraş ve meslekten sonra oyunculukta karar kılma sebebini açıklıyor.
Kendini pozitif, sabırlı ve iyi niyetli olarak tarif eden Günsür, “Kendimi mutlu edecek şeyler her zaman buldum hayatta. Bardağın dolu tarafını görmek de olabilir bu ya da bardak epey boşsa bile sonuçta hayat devam ediyor ve seni mutlu eden başka güzelliklerin, sana yaşattığı güzel duyguların o bardağı görüşünü etkilemesi de olabilir. Eğer bir yerde yeterli pozitiviteyi bulamıyorsam, başka yerlere bakıyorum bulmak için ve bir yerde mutlaka buluyorum” diyor.
2006 yılında İtalyan Belgesel Yönetmeni Katerina Mongio ile evlenen Mehmet Günsür, üç çocuk babası ve İtalya’da yaşıyor.
Son Güncelleme: Çarşamba, 12 Mart 2014 09:59
Gösterim: 6026
İŞKUR Genel Müdürü Nusret Yazıcı, Türkiye’de eğitim kademelerine göre toplam işsizliğin en yoğun olduğu grupların ortaokul ve lise mezunları grubunun olduğunu, eğitim düzeyi yükseldikçe işgücüne katılım oranının da yükseldiğini belirtti.
Türkiye’deki iş gücü piyasasının kilit kurumu olan Türkiye İş Kurumu (İŞKUR), işçi ve işveren arasında köprü kuruyor. Globalleşen dünyada eğitimli ve kalifiye işgücünün en önemli rekabet unsurlarından biri haline geldiğini belirten İŞKUR Genel Müdürü Nusret Yazıcı, iş dünyasını İŞKUR’un deneyimlerinden daha fazla yararlanmaya davet ediyor.
İŞKUR'a kayıtlı işsizlerin eğitim durumları hakkında bilgi verebilir misiniz?
Kayıtlı işsiz; çalışma çağında ve gücünde olan, çalışmak isteyen, Kuruma başvurduğunda asgari ücret düzeyinde gelir getirici bir işi olmayan, Kurum tarafından henüz kendisine iş bulunamayan aktif kayıtlardaki kişilerdir. 2013 yılı Kasım sonu itibariyle İŞKUR istatistiklerine bakacak olursak; 2 milyon 546 bin 824 kişi toplam kayıtlı işsiz bulunmaktadır. Bu sayıyı öğrenim durumlarına göre incelersek, önemli bir oranın ilköğretim mezunlarında olduğunu görüyoruz. İŞKUR’a kayıtlı işsizlerin %46,4’ü ilköğretim mezunu olup, 1 milyon 182 bin 374 kişiye tekabül etmektedir. İlköğretim mezunlarını ortaöğretim mezunları takip etmektedir. Toplam kayıtlı işsizlerin %29,1’i ortaöğretim mezunu olup 740 bin 80 kişidir. Kayıtlı işsizlerde lisans mezunlarının ağırlığı ise %9,9 olmakla beraber 251 bin 534 kişidir. Bununla beraber ön lisans mezunları da lisans mezunlarıyla aynı seviyede denilebilir. Ön lisans mezunlarının kayıtlı işsizler içindeki oranı %9,6, sayısı ise 244 bin 544 kişidir. Kayıtlı işsizlerin öğrenim durumlarına göre dağılımı konusunda yukarıda bahsedilen dört öğrenim durumu öne çıkmaktadır. Buna karşın okur yazar olmayan, okur yazar, yüksek lisans ve doktora mezunlarının İŞKUR’a kayıtlı işsizler içerisinde çok fazla bir ağırlığı bulunmamaktadır. Kayıtlı işsizler içinde okur yazar olmayanlar %1,9 (48 bin 157), okur yazarlar %2,7 (69 bin 896), yüksek lisans mezunları %0,4 (9 bin 865) ve doktora mezunları ise %0,1 (374) oranı ile yer almaktadır.
Eğitim ile istihdam arasındaki ilişkiyi açıklayabilir misiniz?
Eğitimin, işgücü piyasasına insan kaynağı yetiştirmek, insan kaynaklarını iyileştirmek, yeni uzmanlık ve meslek okullarına ilişkin eğitim birimleri açmak, yeni teknolojilerin üretilmesine katkıda bulunmak, bilgi üretmek ve bilgiyi kullanmak, işverenlerle ilişkilerini geliştirerek onların mesleki ve teknik eğitime duyarlılığını sağlamak gibi birçok görevi vardır. Eğitim ve eğitim sonucunda kazanılan bilgi toplumsal yaşamın şekillenmesinde önemli bir yere sahiptir. Eğitim ve bilimdeki ilerleme gelişmiş ülkelerde yaşanan dönüşümlerin temelini oluşturur. Üretim ve üretim teknolojilerinin gelişmesi ile beraber bilgi ve becerilerle donatılmış nitelikli işgücünün önemi daha da artmıştır. İşsizliğe karşı mücadele ve istihdamı artırma çabaları işgücünün eğitim durumu ya da sahip olduğu niteliklere bağlı olarak belirlenebilir. Dünyada hız kazanan globalleşme süreci ile ekonomiler birbirlerine bağımlı hale gelmişler, rekabet artmış ve kalite ön plana çıkmıştır. Bu nedenle eğitimli ve kalifiye işgücü en önemli rekabet unsurlarından biri haline gelmiştir. Türkiye’de eğitim ile istihdam arasındaki ilişkiye baktığımızda işgücüne katılım oranlarının eğitimin yapısıyla ilgili olduğu görülmektedir. Ülkemizde eğitim kademelerine göre toplam işsizliğin en yoğun olduğu gruplar ortaokul ve lise mezunları dediğimiz gruplardır. Bireyin elde ettiği eğitim, hem ekonomik faaliyetlerin niteliğini hem de işgücüne katılım oranını etkileyen bir faktördür. Eğitim düzeyi yükseldikçe işgücüne katılım oranının da yükseldiği görülmektedir. Ülkemizde 2012 yılında lise ve altı eğitim alan bireylerin işgücüne katılım yüzde 47,6, lise mezunu olanların işgücüne katılım oranı yüzde 51,9, Mesleki veya teknik lise mezunu olanların işgücüne katılım oranı yüzde 64,6 ve Yükseköğretim mezunu olanların işgücüne katılım oranı ise yüzde 79,1’dir. Bu rakamlara baktığımızda eğitim oranı yükseldikçe işgücüne katılım oranının da yükseldiği ve dolayısıyla istihdamın da arttığı görülmektedir. Yüksek işsizlik oranının en önemli nedenlerinden biri işgücünün gerekli yeterliliklere sahip olmamasıdır. Özellikle meslek sahibi olmayan işsizlerin işgücü piyasasında istihdamlarında sorunlar yaşanmaktadır. Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) kişilerin istihdam edilebilirliğinin artırılması, işgücü piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelikli elemanların yetiştirilmesi, kendi işlerini kurmasına yardımcı olması amacı ile aktif işgücü programları (AİP) düzenlenmektedir. Aktif işgücü piyasası programları kapsamındaki faaliyetler, İŞKUR’un sunduğu tüm hizmetler arasında önemli yere sahiptir. Bu çerçevede; Mesleki Eğitim Kursları, Girişimcilik Eğitim Programları, İşbaşı Eğitim Programları, Engellilere yönelik kurslar, Hükümlü/Eski Hükümlülere yönelik kurslar yürütülmektedir. Aktif işgücü piyasası programları çerçevesinde 2013 yılı ekim ayı sonu itibari ile toplamda 191 bin 804 kişiye mesleki eğitim verilmiştir.
İŞKUR olarak üniversitelerle ortak çalışmalar yürütüyor musunuz? Verilen mesleki eğitimler iş dünyasının ihtiyaçlarını karşılıyor mu?
Türkiye İş Kurumu olarak üniversitelerle işbirliği veya hizmet alımı yolu ile ortak çalışmalar yapmaktayız. 2013 Ekim ayı itibariyle yüklenici dağılımına baktığımızda üniversiteler yüzde 5,8’lik bir paya sahiptir. Bu konuda özel sektör işyerleri yüzde 55,2 ile en büyük paya sahiptir. Verilen mesleki eğitimler iş dünyasının yani işverenin talepleri doğrultusunda verildiğinden ihtiyaçları karşılamada yeterli olmaktadır. Zaten açılan kurslara baktığımızda yüzde 55,2’sinin özel işyerleri tarafından açıldığını görmekteyiz. Özel işyerleri de kendi ihtiyaçları neyse hangi nitelikte işgücüne ihtiyacı varsa o nitelikte eleman yetiştirmektedir. Dolayısıyla da ihtiyaçlar tam olarak karşılanmaktadır.
4 BİN İŞ VE MESLEK DANIŞMANI İSTİHDAM EDİLDİ
İş ve meslek danışmanlığı hizmeti hakkında bilgi verebilir misiniz? Bu hizmet kapsamında ne gibi faaliyetler yürütüyorsunuz?
İş ve meslek danışmanlığı; meslek seçimi aşamasında bulunan, iş bulmada/seçmede güçlükleri olan, mesleki uyum problemleri bulunan, mesleki becerilerini geliştirmek ve mesleğini/işini değiştirmek isteyen kişilere yönelik sunulan hizmetleri ifade etmektedir. Bu hizmetle; kişisel özellikler ile mesleklerin gerektirdiği nitelikleri, şartları ve iş piyasasının gereksinim duyduğu iş/meslekleri karşılaştırarak, bireyin istek ve durumuna en uygun iş/mesleği seçmesi, seçtiği iş/meslekle ilgili eğitim imkânlarından yararlanması, işe yerleştirilmesi ve işe uyumunun sağlanması ile ilgili sorunların çözümüne sistemli olarak yardım etmek amaçlanmaktadır. İş ve Meslek Danışmanlığı hizmetine verilen önemin bir sonucu olarak 2012 ve 2013 yıllarında İŞKUR bünyesinde kademeli olarak 4 bin İş ve Meslek Danışmanı istihdam edilmiştir. İş ve Meslek Danışmanlarının hizmet etkinliğini artırmak amacıyla her bir danışmana iş arayan, işveren ve okul portföyü atanmış olup, Danışmanların bu hizmeti portföy yönetimi yoluyla sunmaları, böylece her işsizin, işverenin ve okulun bir danışmanı olması sağlanmıştır. Kariyer planlarını yaparken öğrencilere yardımcı olmak amacıyla hazırlanan ve 700 bin adet basılan Meslek Seçimine Destek Dergisi tüm ortaokul ve liselere gönderilmiştir. Bunun yanı sıra 48 üniversitede oluşturulmuş İŞKUR İrtibat Noktaları ile bireysel/ grup halinde öğrencilere yüz yüze danışmanlık hizmeti verilmekte ve öğrencilere işgücü piyasası, Kurum faaliyetleri, iş arama becerileri, işverenle mülakat/görüşme teknikleri, özgeçmiş hazırlama, Avrupa Birliği düzleminde iş arama ile “europass cv oluşturma” gibi konularda bilgilendirme faaliyetlerinde bulunulmaktadır.
İşverenler eleman temininde İŞKUR'un deneyiminden yeterli düzeyde yararlanıyor mu?
Ne yazık ki, işverenler eleman temininde İŞKUR'un deneyiminden yeterli düzeyde yararlanmamaktadır. İşverenlerin sunmuş olduğumuz hizmetlerden daha fazla yararlanması amacıyla yoğun çalışmalar yürütüyor, teşvikler veriyoruz. İŞKUR işverenlerden 2012 yılında 991 bin 804 açık iş talebi almış, 2013 yılında ise Kasım ayı sonuna itibariyle 1 milyon 353 bin 472 açık iş sayısına ulaşmıştır. Kurumumuz 2012 yılında 556 bin 587 kişiyi işe yerleştirmiş, bu yıl ise Kasım ayı sonu itibariyle 569 bin 201’i özel sektörde olmak üzere 630 bin 587 kişiyi iş sahibi yaparak hedeflerinin üzerine çıkmayı başarmıştır. İŞKUR’un temel amaçlarından biri de işgücü piyasasının ihtiyaçları doğrultusunda istihdam hizmetlerini çeşitlendirmek ve işe yerleştirmede aktif rol oynamaktır. İŞKUR bu amaçla her yıl bir önceki yıla göre; özel sektörde işe yerleştirilen kişilerin sayısını %20, Kurumdan talep edilen açık işgücü sayısını ise en az yüzde10 oranında artırmayı hedeflemekte ve işverenlerin sunulan hizmetlerden yeterli düzeyde yararlanması için yürütülen çalışmalara hız vermektedir.
İŞKUR'un düzenlediği Mesleki Eğitim Kursları (Yıllar İtibari İle)
|
2004 |
2005 |
2006 |
2007 |
2008 |
2009 |
2010 |
2011 |
2012 |
2013* |
Kurs sayısı |
97 |
278 |
622 |
1.085 |
1.888 |
7.897 |
3.120 |
6.985 |
9.631 |
4.927 |
Kursiyer sayısı |
1.641 |
5.518 |
12.424 |
19.604 |
32.206 |
166.713 |
154.034 |
140.415 |
206.946 |
110.995 |
Erkek |
914 |
4.143 |
8.603 |
13.505 |
20.508 |
85.756 |
72.140 |
68.678 |
93.451 |
49.665 |
Kadın |
727 |
1.375 |
3.823 |
6.099 |
11.698 |
80.957 |
81.894 |
71.737 |
113.495 |
61.330 |
ÖĞRENİM DURUMLARINA GÖRE İŞSİZLERİN ORANI
2013 Kasım sonu itibariyle İŞKUR’a kayıtlı 2 milyon 546 bin 824 işsizin; %46,4’ü ilköğretim mezunu %29,1’i ortaöğretim mezunu %9,’u lisans mezunu %0,4 yüksek lisans mezunu %0,1 doktora mezunu %1,9 okur yazar olmayan %2,7 okur yazar İstihdamın artırılması, iş dünyasının ihtiyaçlarını karşılayacak iş gücünün oluşturulması için çalışmalar yürüten İŞKUR, düzenledikleri mesleki eğitimlerle de on binlerce işsizi kalifiye işgücü haline getirmeye çalışıyor. 2012 yılı sonu itibari ile 206 bin 946 kişi, 2013 yılı ekim ayı sonu itibariyle ise 110 bin 995 kişi mesleki eğitim kurslarına katıldı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Röportaj
İŞKUR Genel Müdürü Nusret Yazıcı, Türkiye’de eğitim kademelerine göre toplam işsizliğin en yoğun olduğu grupların ortaokul ve lise mezunları grubunun olduğunu, eğitim düzeyi yükseldikçe işgücüne katılım oranının da yükseldiğini belirtti.
Türkiye’deki iş gücü piyasasının kilit kurumu olan Türkiye İş Kurumu (İŞKUR), işçi ve işveren arasında köprü kuruyor. Globalleşen dünyada eğitimli ve kalifiye işgücünün en önemli rekabet unsurlarından biri haline geldiğini belirten İŞKUR Genel Müdürü Nusret Yazıcı, iş dünyasını İŞKUR’un deneyimlerinden daha fazla yararlanmaya davet ediyor.
İŞKUR'a kayıtlı işsizlerin eğitim durumları hakkında bilgi verebilir misiniz?
Kayıtlı işsiz; çalışma çağında ve gücünde olan, çalışmak isteyen, Kuruma başvurduğunda asgari ücret düzeyinde gelir getirici bir işi olmayan, Kurum tarafından henüz kendisine iş bulunamayan aktif kayıtlardaki kişilerdir. 2013 yılı Kasım sonu itibariyle İŞKUR istatistiklerine bakacak olursak; 2 milyon 546 bin 824 kişi toplam kayıtlı işsiz bulunmaktadır. Bu sayıyı öğrenim durumlarına göre incelersek, önemli bir oranın ilköğretim mezunlarında olduğunu görüyoruz. İŞKUR’a kayıtlı işsizlerin %46,4’ü ilköğretim mezunu olup, 1 milyon 182 bin 374 kişiye tekabül etmektedir. İlköğretim mezunlarını ortaöğretim mezunları takip etmektedir. Toplam kayıtlı işsizlerin %29,1’i ortaöğretim mezunu olup 740 bin 80 kişidir. Kayıtlı işsizlerde lisans mezunlarının ağırlığı ise %9,9 olmakla beraber 251 bin 534 kişidir. Bununla beraber ön lisans mezunları da lisans mezunlarıyla aynı seviyede denilebilir. Ön lisans mezunlarının kayıtlı işsizler içindeki oranı %9,6, sayısı ise 244 bin 544 kişidir. Kayıtlı işsizlerin öğrenim durumlarına göre dağılımı konusunda yukarıda bahsedilen dört öğrenim durumu öne çıkmaktadır. Buna karşın okur yazar olmayan, okur yazar, yüksek lisans ve doktora mezunlarının İŞKUR’a kayıtlı işsizler içerisinde çok fazla bir ağırlığı bulunmamaktadır. Kayıtlı işsizler içinde okur yazar olmayanlar %1,9 (48 bin 157), okur yazarlar %2,7 (69 bin 896), yüksek lisans mezunları %0,4 (9 bin 865) ve doktora mezunları ise %0,1 (374) oranı ile yer almaktadır.
Eğitim ile istihdam arasındaki ilişkiyi açıklayabilir misiniz?
Eğitimin, işgücü piyasasına insan kaynağı yetiştirmek, insan kaynaklarını iyileştirmek, yeni uzmanlık ve meslek okullarına ilişkin eğitim birimleri açmak, yeni teknolojilerin üretilmesine katkıda bulunmak, bilgi üretmek ve bilgiyi kullanmak, işverenlerle ilişkilerini geliştirerek onların mesleki ve teknik eğitime duyarlılığını sağlamak gibi birçok görevi vardır. Eğitim ve eğitim sonucunda kazanılan bilgi toplumsal yaşamın şekillenmesinde önemli bir yere sahiptir. Eğitim ve bilimdeki ilerleme gelişmiş ülkelerde yaşanan dönüşümlerin temelini oluşturur. Üretim ve üretim teknolojilerinin gelişmesi ile beraber bilgi ve becerilerle donatılmış nitelikli işgücünün önemi daha da artmıştır. İşsizliğe karşı mücadele ve istihdamı artırma çabaları işgücünün eğitim durumu ya da sahip olduğu niteliklere bağlı olarak belirlenebilir. Dünyada hız kazanan globalleşme süreci ile ekonomiler birbirlerine bağımlı hale gelmişler, rekabet artmış ve kalite ön plana çıkmıştır. Bu nedenle eğitimli ve kalifiye işgücü en önemli rekabet unsurlarından biri haline gelmiştir. Türkiye’de eğitim ile istihdam arasındaki ilişkiye baktığımızda işgücüne katılım oranlarının eğitimin yapısıyla ilgili olduğu görülmektedir. Ülkemizde eğitim kademelerine göre toplam işsizliğin en yoğun olduğu gruplar ortaokul ve lise mezunları dediğimiz gruplardır. Bireyin elde ettiği eğitim, hem ekonomik faaliyetlerin niteliğini hem de işgücüne katılım oranını etkileyen bir faktördür. Eğitim düzeyi yükseldikçe işgücüne katılım oranının da yükseldiği görülmektedir. Ülkemizde 2012 yılında lise ve altı eğitim alan bireylerin işgücüne katılım yüzde 47,6, lise mezunu olanların işgücüne katılım oranı yüzde 51,9, Mesleki veya teknik lise mezunu olanların işgücüne katılım oranı yüzde 64,6 ve Yükseköğretim mezunu olanların işgücüne katılım oranı ise yüzde 79,1’dir. Bu rakamlara baktığımızda eğitim oranı yükseldikçe işgücüne katılım oranının da yükseldiği ve dolayısıyla istihdamın da arttığı görülmektedir. Yüksek işsizlik oranının en önemli nedenlerinden biri işgücünün gerekli yeterliliklere sahip olmamasıdır. Özellikle meslek sahibi olmayan işsizlerin işgücü piyasasında istihdamlarında sorunlar yaşanmaktadır. Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) kişilerin istihdam edilebilirliğinin artırılması, işgücü piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelikli elemanların yetiştirilmesi, kendi işlerini kurmasına yardımcı olması amacı ile aktif işgücü programları (AİP) düzenlenmektedir. Aktif işgücü piyasası programları kapsamındaki faaliyetler, İŞKUR’un sunduğu tüm hizmetler arasında önemli yere sahiptir. Bu çerçevede; Mesleki Eğitim Kursları, Girişimcilik Eğitim Programları, İşbaşı Eğitim Programları, Engellilere yönelik kurslar, Hükümlü/Eski Hükümlülere yönelik kurslar yürütülmektedir. Aktif işgücü piyasası programları çerçevesinde 2013 yılı ekim ayı sonu itibari ile toplamda 191 bin 804 kişiye mesleki eğitim verilmiştir.
İŞKUR olarak üniversitelerle ortak çalışmalar yürütüyor musunuz? Verilen mesleki eğitimler iş dünyasının ihtiyaçlarını karşılıyor mu?
Türkiye İş Kurumu olarak üniversitelerle işbirliği veya hizmet alımı yolu ile ortak çalışmalar yapmaktayız. 2013 Ekim ayı itibariyle yüklenici dağılımına baktığımızda üniversiteler yüzde 5,8’lik bir paya sahiptir. Bu konuda özel sektör işyerleri yüzde 55,2 ile en büyük paya sahiptir. Verilen mesleki eğitimler iş dünyasının yani işverenin talepleri doğrultusunda verildiğinden ihtiyaçları karşılamada yeterli olmaktadır. Zaten açılan kurslara baktığımızda yüzde 55,2’sinin özel işyerleri tarafından açıldığını görmekteyiz. Özel işyerleri de kendi ihtiyaçları neyse hangi nitelikte işgücüne ihtiyacı varsa o nitelikte eleman yetiştirmektedir. Dolayısıyla da ihtiyaçlar tam olarak karşılanmaktadır.
4 BİN İŞ VE MESLEK DANIŞMANI İSTİHDAM EDİLDİ
İş ve meslek danışmanlığı hizmeti hakkında bilgi verebilir misiniz? Bu hizmet kapsamında ne gibi faaliyetler yürütüyorsunuz?
İş ve meslek danışmanlığı; meslek seçimi aşamasında bulunan, iş bulmada/seçmede güçlükleri olan, mesleki uyum problemleri bulunan, mesleki becerilerini geliştirmek ve mesleğini/işini değiştirmek isteyen kişilere yönelik sunulan hizmetleri ifade etmektedir. Bu hizmetle; kişisel özellikler ile mesleklerin gerektirdiği nitelikleri, şartları ve iş piyasasının gereksinim duyduğu iş/meslekleri karşılaştırarak, bireyin istek ve durumuna en uygun iş/mesleği seçmesi, seçtiği iş/meslekle ilgili eğitim imkânlarından yararlanması, işe yerleştirilmesi ve işe uyumunun sağlanması ile ilgili sorunların çözümüne sistemli olarak yardım etmek amaçlanmaktadır. İş ve Meslek Danışmanlığı hizmetine verilen önemin bir sonucu olarak 2012 ve 2013 yıllarında İŞKUR bünyesinde kademeli olarak 4 bin İş ve Meslek Danışmanı istihdam edilmiştir. İş ve Meslek Danışmanlarının hizmet etkinliğini artırmak amacıyla her bir danışmana iş arayan, işveren ve okul portföyü atanmış olup, Danışmanların bu hizmeti portföy yönetimi yoluyla sunmaları, böylece her işsizin, işverenin ve okulun bir danışmanı olması sağlanmıştır. Kariyer planlarını yaparken öğrencilere yardımcı olmak amacıyla hazırlanan ve 700 bin adet basılan Meslek Seçimine Destek Dergisi tüm ortaokul ve liselere gönderilmiştir. Bunun yanı sıra 48 üniversitede oluşturulmuş İŞKUR İrtibat Noktaları ile bireysel/ grup halinde öğrencilere yüz yüze danışmanlık hizmeti verilmekte ve öğrencilere işgücü piyasası, Kurum faaliyetleri, iş arama becerileri, işverenle mülakat/görüşme teknikleri, özgeçmiş hazırlama, Avrupa Birliği düzleminde iş arama ile “europass cv oluşturma” gibi konularda bilgilendirme faaliyetlerinde bulunulmaktadır.
İşverenler eleman temininde İŞKUR'un deneyiminden yeterli düzeyde yararlanıyor mu?
Ne yazık ki, işverenler eleman temininde İŞKUR'un deneyiminden yeterli düzeyde yararlanmamaktadır. İşverenlerin sunmuş olduğumuz hizmetlerden daha fazla yararlanması amacıyla yoğun çalışmalar yürütüyor, teşvikler veriyoruz. İŞKUR işverenlerden 2012 yılında 991 bin 804 açık iş talebi almış, 2013 yılında ise Kasım ayı sonuna itibariyle 1 milyon 353 bin 472 açık iş sayısına ulaşmıştır. Kurumumuz 2012 yılında 556 bin 587 kişiyi işe yerleştirmiş, bu yıl ise Kasım ayı sonu itibariyle 569 bin 201’i özel sektörde olmak üzere 630 bin 587 kişiyi iş sahibi yaparak hedeflerinin üzerine çıkmayı başarmıştır. İŞKUR’un temel amaçlarından biri de işgücü piyasasının ihtiyaçları doğrultusunda istihdam hizmetlerini çeşitlendirmek ve işe yerleştirmede aktif rol oynamaktır. İŞKUR bu amaçla her yıl bir önceki yıla göre; özel sektörde işe yerleştirilen kişilerin sayısını %20, Kurumdan talep edilen açık işgücü sayısını ise en az yüzde10 oranında artırmayı hedeflemekte ve işverenlerin sunulan hizmetlerden yeterli düzeyde yararlanması için yürütülen çalışmalara hız vermektedir.
İŞKUR'un düzenlediği Mesleki Eğitim Kursları (Yıllar İtibari İle)
|
2004 |
2005 |
2006 |
2007 |
2008 |
2009 |
2010 |
2011 |
2012 |
2013* |
Kurs sayısı |
97 |
278 |
622 |
1.085 |
1.888 |
7.897 |
3.120 |
6.985 |
9.631 |
4.927 |
Kursiyer sayısı |
1.641 |
5.518 |
12.424 |
19.604 |
32.206 |
166.713 |
154.034 |
140.415 |
206.946 |
110.995 |
Erkek |
914 |
4.143 |
8.603 |
13.505 |
20.508 |
85.756 |
72.140 |
68.678 |
93.451 |
49.665 |
Kadın |
727 |
1.375 |
3.823 |
6.099 |
11.698 |
80.957 |
81.894 |
71.737 |
113.495 |
61.330 |
ÖĞRENİM DURUMLARINA GÖRE İŞSİZLERİN ORANI
2013 Kasım sonu itibariyle İŞKUR’a kayıtlı 2 milyon 546 bin 824 işsizin; %46,4’ü ilköğretim mezunu %29,1’i ortaöğretim mezunu %9,’u lisans mezunu %0,4 yüksek lisans mezunu %0,1 doktora mezunu %1,9 okur yazar olmayan %2,7 okur yazar İstihdamın artırılması, iş dünyasının ihtiyaçlarını karşılayacak iş gücünün oluşturulması için çalışmalar yürüten İŞKUR, düzenledikleri mesleki eğitimlerle de on binlerce işsizi kalifiye işgücü haline getirmeye çalışıyor. 2012 yılı sonu itibari ile 206 bin 946 kişi, 2013 yılı ekim ayı sonu itibariyle ise 110 bin 995 kişi mesleki eğitim kurslarına katıldı.
Son Güncelleme: Pazartesi, 20 Ocak 2014 09:18
Gösterim: 3512
TÜZDER Başkanı Tunahan Coşkun, üstün zekâlı çocukların toplum ve eğitim hayatında pek çok problemle karşı karşıya kaldığını söylüyor. Özellikle okul ortamında anlaşılamayan bu çocukların öğretmenleri tarafından dikkat eksikliği var, ilgisiz, asosyal gibi ifadelerle yaftalanabildiğini dile getiriyor.
TÜZDER (Tüm Üstün Zekâlılar Derneği), 2006 yılında fikirleri ortaya atılmış ve alt yapı çalışmaları başlamış, ancak 2011 yılından itibaren sahada aktif hizmet vermeye başlamış. Dernek, üstün zekâlı ve üstün yetenekli bireylerin tespiti ve okul öncesi dönemden başlayıp yükseköğretim sonuna kadar aile, toplum ve eğitim ortamlarında desteklenmesini, geliştirilmesini, eğitimlerinin zenginleştirilmesini, sosyo-kültürel etkinliklere katılımlarının sağlanmasını amaçlıyor.
TÜZDER’in kurulduğu günden beri üstün zekâlı çocuklarla ilgili sahada hizmet veren en aktif kuruluşlardan biri olduğunu söyleyen TÜZDER Başkanı Tunahan Coşkun, “Derneğimiz, yapmış olduğu birçok çalışma ile üstün zekâlı ve dahi çocukların eğitiminde çığır açmaya devam etmektedir. Bu çalışmaları özetlemek gerekirse geçen yıl ilk defa kutladığımız 30 Mart Dahiler ve Üstün Zekâlılar Günü etkinliği Tüm Üstün Zekâlılar Derneği’nin (TÜZDER), Yıldız Teknik Üniversitesi ile birlikte düzenlediği, Boğazhisar Eğitim Kurumları ve Hisar Intercontinental Hospital’ın katkılarıyla şekillenen program “Geleceğimiz için Dahiler ve Üstün Zekâlıların Geleceği ” konusuyla kutladık. Ülkelerin geleceklerine yön veren üstün zekâlı ve dahi çocuklarında artık bir günü var. Bu etkinlikle ve 30 Mart tarihinde kutlamaya devam edeceğiz.” dedi.
Üstün zekâlı çocuklarla ilgili değerlendirme çalışmaları yaptıklarını kaydeden Coşkun sözlerine şöyle devam etti: “ 2012 yılında Boğazhisar Eğitim Kurumları ile birlikte gerçekleştirdiğimiz Enderun Projesi ile 50 üstün zekâlı ve dahi çocuğa tam zamanlı eğitim bursu sağlayarak onlara uygun eğitim fırsatı sunduk. 2013 yılında ise Enderun Projesinin devamı niteliğinde olan 100 çocuk projesi ile yine üstün zekâlı ve dahi çocuklara tam zamanlı eğitim fırsatı oluşturduk. Bu projelerin takibini üstün zekâlı çocuklara eğitim ortamı sunan ve müfredatını bu yönde zenginleştiren, Türkiye’de ilk defa üstünlere yönelik Gelişim Atölyelerini inşa eden Boğazhisar Eğitim Kurumları ile birlikte yürütmekteyiz.”
ÜSTÜN ZEKÂLI ÇOCUKLARI ÖĞRETMENLERİ FARK EDEMİYOR
Tunahan Coşkun, üstün zekâlı çocukların toplum ve eğitim hayatında pek çok problemle karşı karşıya kaldığını söylüyor. Özellikle okul ortamında anlaşılamayan bu çocukların öğretmenleri tarafından dikkat eksikliği var, ilgisiz, asosyal gibi ifadelerle yaftalanabildiğini dile getiriyor. Bu konuda öncelikle ailelerin birtakım çalışmalar yapması gerektiğini vurgulayan Coşkun, “Aileler çocuklarının doğru bir şekilde tanılamalarını yaptırmalılar ve akabinde uygun eğitim ortamlarına dâhil etmeliler. Üstün zekâlı çocukların yaşadıkları en büyük problemlerden bir tanesi akran yönünden problem yaşamalarıdır. Bu noktada aileler çocuklarını üstün zekâlı çocukların bulunduğu ortamlara yani özel atölyelere dâhil etmeliler.” diyerek ailelerin üstün zekâlı çocuklarının sorunlarına çözüm getirmek için yapması gerekenlerden bahsetti.
Boğazhisar Eğitim Kurumlarında olduğu gibi zenginleştirilmiş bir eğitim müfredatı, üstün zekalıların ilgilerini çekecek Astronomi ve Gök Bilimi, Genetik, Zekâ ve Akıl Oyunları, Yazarlık, Gastronomi vb. atölye programları, bireysel takip sistemi var ise üstün zekâlıların normal zekâlı çocuklarla birlikte aynı sınıfta eğitim görmesinin problem yaratmayacağını ifade eden Coşkun, “Bütün bu çalışmalardan yoksun salt eğitimin verildiği ortamlarda karma eğitim çok büyük problemlere yol açmaktadır. Bize gelen tanılanmış 3000 civarındaki çocuk üzerinde fazlaca görme fırsatımız oldu.” diye konuştu.
“Üstün zekâlıların eğitim programında müfredat ve program kadar etkili olan hususlardan bir tanesinin de öğretmen tutum ve davranışlarıdır.” diyen Tunahan Coşkun, üstün zekâlı çocuklara eğitim veren öğretmenlerde bulunması gereken özellikleri şöyle sıralıyor: “Üstünlerin öğretmenleri duygusal ve empatik yönden onları anlayabilmelidir. Yenilikleri takip etmeli ve onları uyarlayabilmelidir. Alana ait donanımlı bir bilgiye sahip olmalı ki bu çocukları rahatça anlayabilsin. Esnek bir sınıf ortamı oluşturarak farklı eğitim yöntem ve tekniklerini kullanabilmeli. Farklılaştırma ve zenginleştirme konularında bilgi sahibi olmalı ve onları aktif olarak kullanabilmelidir.”
ÖĞRETMEN VE AİLELER İÇİN EĞİTİM DÜZENLİYORUZ
Üstün zekâlı çocukların ailelerine yönelik pek çok başlık altında eğitimler düzenlediklerini de söyleyen Tunahan Coşkun, İstanbul Aydın Üniversitesiyle birlikte öğretmenler ve aileler için ‘’Zekâ ve Akıl Oyunları Eğitmenliği’’ eğitimi düzenlediklerini belirtti. Bu eğitimin TÜZDER’in en çok önem verdiği eğitimlerden bir tanesi olduğunu dile getiren Coşkun, “üstün zekâlı çocuklar için farklılaştırılmış eğitim programları düzenlemekteyiz. Yine bu dönem başlayacak olan 2 Aralık- 29 Aralık tarihleri arasında başvuruları olacak ve sınırlı kontenjanı olan atölye çalışmalarımız bulunuyor. İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) ile İstanbul’un Avrupa Yakasında yer alan ve Sosyo-ekonomik bakımından dezavantajlı olan pilot ilçelerden tespit edilen üstün zekâlı çocuklarının eğitimi, bu çocukların ailesi ve öğretmenlerinin konuya yönelik bilinç düzeylerinin arttırılması ve gerekli alt yapı (atölye) hizmetlerinin oluşturularak toplumsal hayata aktif katkı sağlayan bireyler olmalarını sağlamayı hedefleyen bir proje çalışmasına da TÜZDER olarak imza attık. ” diye konuştu.
Coşkun, TÜZDER’in üstün zekâlı çocuklara hizmet veren kurumlara yönelik kurumsal danışmanlık faaliyetlerini yürüttüğünü de sözlerine ekledi.
ÜSTÜNLERİN EĞİTİMİ DEVLET POLİTİKASI OLMALI
TÜZDER Başkanı Tunahan Coşkun, son yıllarda yapılan çalışmalarla birlikte üstün zekâlıların eğitimi ile ilgili ciddi bir ivme kazanıldığını ancak bu çalışmaların yeterli olmadığını vurguluyor. Coşkun, “Özel sektör anlamında üstünlerin eğitimine dair çalışmalar olabilir ancak devlet bünyesinde yapılacak çalışmalar bu anlamda çok büyük önem taşımaktadır. Özellikle Üstün Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planına göre yapılacak çalışmalar büyük önem taşımaktadır. Bu plan ile üstünlerin eğitiminin bir devlet politikası haline gelmesi önemlidir. Çünkü ülkelerin ve milletlerin geleceği bu çocuklarların elinde şekillenecektir. Dünyada söz sahibi ülkelerin uygulamalarına baktığımızda üstünlerin eğitimi bir devlet politikası olarak sürdürülmektedir. Geçmişten beri yapılan portatif çalışmalar ile yol alınmış olsa bile kalıcı bir yol haritası maalesef çizilememiştir. Açılacak üç okul ancak dahi çocukların eğitim almasına karşılık gelebilir çünkü ülkemizde 2011 verilerine göre on bin sekiz yüz yedi üstün zekâlı çocuk bulunmaktadır. Kaldı ki tahmin edilen üstün zekâlı çocuk sayısı altı yüz kırk sekiz bin civarı. Dolayısıyla dahi çocuklar için yeterli ancak üstün zekâlılar için pek mümkün gözükmüyor.” dedi.
ZEKÂ GELİŞTİRİLEBİLİR
Coşkun, zekâ ve yeteneğin birbirinden farklı kavramlar olduğunu belirterek, “Üstün zekâlı olmak üstün yetenekli olmak değildir ya da tam tersi. Yani çok iyi piyano çalıyor ya da resim yapıyor olmanız üstün zekâlı olacağınız anlamına gelmiyor.” diyor.
Zekâ gelişebildiği gibi körelmesinin de mümkün olabildiğini söyleyen Coşkun şunları söylüyor: “TÜZDER bünyesinde yapılan bir çok tanılamada daha önce yapılmış zekâ testlerinde çocukların zekâ puanlarında düşüşler gözlemlenmiştir. Bunun yanında artış da mümkündür. Bununla ilgili yurt dışında yapılmış araştırmalar var. Ülkemizde ise geçen yıl ‟TÜZDER, İstanbul Aydın Üniversitesi ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliğiyle 3 devlet okulunda ve bir anaokulunda yürütülen proje kapsamında ilkokul 1. Sınıflara ve anaokuluna devam eden 80 öğrenciye uygulanan Zekâ ve Akıl oyunları atölye çalışmalarının öğrencilerin yetenek ve zekâ skorlarında ilerlemelere neden olduğu tespit edildi. Araştırma sonucunda zekâ ve akıl oyunları atölye çalışmasına katılan her öğrencinin farklı kazanımlar elde ettiği görüldü. Ön test ve son test değerlendirmelerinde tüm değişkenler dikkate alındığında: öğrencilerde Sözel alanda ortalama 6,8; Performans alanında ortalama 7,5 ve Tüm puan alanında ortalama 8 puan artışı olduğu gözlendi.”
ÜSTÜN ZEKÂLI ÇOCUK BEBEKKEN AŞIRI HAREKETLİ OLUYOR
Üstün zekâlı çocukların bebeklikten itibaren aşırı hareketlilik gösterdiğini ifade eden Coşkun, üstün zekâlı çocukların diğer özellikleri hakkında şu bilgileri verdi: “Anne-babayı erken tanıma ve gülerek bunu belli etme. Hassas bir bünyeye sahip olma; etiket, battaniye gibi ürünlere reaksiyon gösterme. Erken konuşmaya başlama; örneğin yaşıtları iki kelimeli cümleleri iki yaşında söyleyebilirken onlar bir yaşında söyleyebilirler. Kendi başlarına okumayı öğrenebilir; ancak yazma konusunda bu kadar başarılı olamazlar çünkü kas gelişimleri aynı hızda devam etmez. Kelime hazineleri geniştir; kolay ezberleyip, ezberledikleri şeyleri hafızalarında uzun süre saklayabilirler. Karşısındaki insanların duygu ve düşüncelerini kolayca tahmin edebilirler. Liderlik yetenekleri üst düzeydedir. Rutin işlerden çabuk sıkılırlar ve işleri kendi bildikleri gibi yaparlar. Aşırı duygusal olabilirler. Kendilerinden daha büyük çocuklarla vakit geçirmek isterler. Kitaplara ve görme alanındaki nesnelere karşı aşırı ilgi duyarlar.”
ÜSTÜN ZEKÂLI ÇOCUĞA SAHİP AİLELERİN DİKKAT ETMESİ GEREKENLER
TÜZDER Başkanı Tunahan Coşkun, üstün zekâlı çocukların eğitiminde ailelerin dikkat etmesi gerekenleri üç maddede şöyle açıklıyor:
1) Akran zenginliği yani üstün çocukların kendisi gibi çocuklarla bir arada olması.
2) Zihinsel doygunluk bu genel ve özel alanlarda çocuklara donanımlı bir eğitim fırsatı sunulması.
3) Beceri odaklı eğitim; Çocuğun ilgi ve istidadına göre eğitim atölyeleri sunmak. Bütün bunları yanı sıra üstünlerin eğitiminde çocuğu anlamak ve çocuk olduğunu unutmamak en temek esaslardan birisi olmalıdır. Üstün olmak her şeyi muhteşem bir şekilde başarmak anlamına gelmez. Yine öğretmenlerin de üstün zekâlılarla ilgili bir eğitim geçmişinin olmasına dikkat edilmelidir.
TÜZDER Başkanı Tunahan Coşkun, “Üstün zekâlı çocuklar için farklılaştırılmış eğitim programları düzenlemekteyiz. Yine bu dönem başlayacak olan 2 Aralık- 29 Aralık tarihleri arasında başvuruları olacak ve sınırlı kontenjanı olan atölye çalışmalarımız bulunuyor.” diyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Röportaj
TÜZDER Başkanı Tunahan Coşkun, üstün zekâlı çocukların toplum ve eğitim hayatında pek çok problemle karşı karşıya kaldığını söylüyor. Özellikle okul ortamında anlaşılamayan bu çocukların öğretmenleri tarafından dikkat eksikliği var, ilgisiz, asosyal gibi ifadelerle yaftalanabildiğini dile getiriyor.
TÜZDER (Tüm Üstün Zekâlılar Derneği), 2006 yılında fikirleri ortaya atılmış ve alt yapı çalışmaları başlamış, ancak 2011 yılından itibaren sahada aktif hizmet vermeye başlamış. Dernek, üstün zekâlı ve üstün yetenekli bireylerin tespiti ve okul öncesi dönemden başlayıp yükseköğretim sonuna kadar aile, toplum ve eğitim ortamlarında desteklenmesini, geliştirilmesini, eğitimlerinin zenginleştirilmesini, sosyo-kültürel etkinliklere katılımlarının sağlanmasını amaçlıyor.
TÜZDER’in kurulduğu günden beri üstün zekâlı çocuklarla ilgili sahada hizmet veren en aktif kuruluşlardan biri olduğunu söyleyen TÜZDER Başkanı Tunahan Coşkun, “Derneğimiz, yapmış olduğu birçok çalışma ile üstün zekâlı ve dahi çocukların eğitiminde çığır açmaya devam etmektedir. Bu çalışmaları özetlemek gerekirse geçen yıl ilk defa kutladığımız 30 Mart Dahiler ve Üstün Zekâlılar Günü etkinliği Tüm Üstün Zekâlılar Derneği’nin (TÜZDER), Yıldız Teknik Üniversitesi ile birlikte düzenlediği, Boğazhisar Eğitim Kurumları ve Hisar Intercontinental Hospital’ın katkılarıyla şekillenen program “Geleceğimiz için Dahiler ve Üstün Zekâlıların Geleceği ” konusuyla kutladık. Ülkelerin geleceklerine yön veren üstün zekâlı ve dahi çocuklarında artık bir günü var. Bu etkinlikle ve 30 Mart tarihinde kutlamaya devam edeceğiz.” dedi.
Üstün zekâlı çocuklarla ilgili değerlendirme çalışmaları yaptıklarını kaydeden Coşkun sözlerine şöyle devam etti: “ 2012 yılında Boğazhisar Eğitim Kurumları ile birlikte gerçekleştirdiğimiz Enderun Projesi ile 50 üstün zekâlı ve dahi çocuğa tam zamanlı eğitim bursu sağlayarak onlara uygun eğitim fırsatı sunduk. 2013 yılında ise Enderun Projesinin devamı niteliğinde olan 100 çocuk projesi ile yine üstün zekâlı ve dahi çocuklara tam zamanlı eğitim fırsatı oluşturduk. Bu projelerin takibini üstün zekâlı çocuklara eğitim ortamı sunan ve müfredatını bu yönde zenginleştiren, Türkiye’de ilk defa üstünlere yönelik Gelişim Atölyelerini inşa eden Boğazhisar Eğitim Kurumları ile birlikte yürütmekteyiz.”
ÜSTÜN ZEKÂLI ÇOCUKLARI ÖĞRETMENLERİ FARK EDEMİYOR
Tunahan Coşkun, üstün zekâlı çocukların toplum ve eğitim hayatında pek çok problemle karşı karşıya kaldığını söylüyor. Özellikle okul ortamında anlaşılamayan bu çocukların öğretmenleri tarafından dikkat eksikliği var, ilgisiz, asosyal gibi ifadelerle yaftalanabildiğini dile getiriyor. Bu konuda öncelikle ailelerin birtakım çalışmalar yapması gerektiğini vurgulayan Coşkun, “Aileler çocuklarının doğru bir şekilde tanılamalarını yaptırmalılar ve akabinde uygun eğitim ortamlarına dâhil etmeliler. Üstün zekâlı çocukların yaşadıkları en büyük problemlerden bir tanesi akran yönünden problem yaşamalarıdır. Bu noktada aileler çocuklarını üstün zekâlı çocukların bulunduğu ortamlara yani özel atölyelere dâhil etmeliler.” diyerek ailelerin üstün zekâlı çocuklarının sorunlarına çözüm getirmek için yapması gerekenlerden bahsetti.
Boğazhisar Eğitim Kurumlarında olduğu gibi zenginleştirilmiş bir eğitim müfredatı, üstün zekalıların ilgilerini çekecek Astronomi ve Gök Bilimi, Genetik, Zekâ ve Akıl Oyunları, Yazarlık, Gastronomi vb. atölye programları, bireysel takip sistemi var ise üstün zekâlıların normal zekâlı çocuklarla birlikte aynı sınıfta eğitim görmesinin problem yaratmayacağını ifade eden Coşkun, “Bütün bu çalışmalardan yoksun salt eğitimin verildiği ortamlarda karma eğitim çok büyük problemlere yol açmaktadır. Bize gelen tanılanmış 3000 civarındaki çocuk üzerinde fazlaca görme fırsatımız oldu.” diye konuştu.
“Üstün zekâlıların eğitim programında müfredat ve program kadar etkili olan hususlardan bir tanesinin de öğretmen tutum ve davranışlarıdır.” diyen Tunahan Coşkun, üstün zekâlı çocuklara eğitim veren öğretmenlerde bulunması gereken özellikleri şöyle sıralıyor: “Üstünlerin öğretmenleri duygusal ve empatik yönden onları anlayabilmelidir. Yenilikleri takip etmeli ve onları uyarlayabilmelidir. Alana ait donanımlı bir bilgiye sahip olmalı ki bu çocukları rahatça anlayabilsin. Esnek bir sınıf ortamı oluşturarak farklı eğitim yöntem ve tekniklerini kullanabilmeli. Farklılaştırma ve zenginleştirme konularında bilgi sahibi olmalı ve onları aktif olarak kullanabilmelidir.”
ÖĞRETMEN VE AİLELER İÇİN EĞİTİM DÜZENLİYORUZ
Üstün zekâlı çocukların ailelerine yönelik pek çok başlık altında eğitimler düzenlediklerini de söyleyen Tunahan Coşkun, İstanbul Aydın Üniversitesiyle birlikte öğretmenler ve aileler için ‘’Zekâ ve Akıl Oyunları Eğitmenliği’’ eğitimi düzenlediklerini belirtti. Bu eğitimin TÜZDER’in en çok önem verdiği eğitimlerden bir tanesi olduğunu dile getiren Coşkun, “üstün zekâlı çocuklar için farklılaştırılmış eğitim programları düzenlemekteyiz. Yine bu dönem başlayacak olan 2 Aralık- 29 Aralık tarihleri arasında başvuruları olacak ve sınırlı kontenjanı olan atölye çalışmalarımız bulunuyor. İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) ile İstanbul’un Avrupa Yakasında yer alan ve Sosyo-ekonomik bakımından dezavantajlı olan pilot ilçelerden tespit edilen üstün zekâlı çocuklarının eğitimi, bu çocukların ailesi ve öğretmenlerinin konuya yönelik bilinç düzeylerinin arttırılması ve gerekli alt yapı (atölye) hizmetlerinin oluşturularak toplumsal hayata aktif katkı sağlayan bireyler olmalarını sağlamayı hedefleyen bir proje çalışmasına da TÜZDER olarak imza attık. ” diye konuştu.
Coşkun, TÜZDER’in üstün zekâlı çocuklara hizmet veren kurumlara yönelik kurumsal danışmanlık faaliyetlerini yürüttüğünü de sözlerine ekledi.
ÜSTÜNLERİN EĞİTİMİ DEVLET POLİTİKASI OLMALI
TÜZDER Başkanı Tunahan Coşkun, son yıllarda yapılan çalışmalarla birlikte üstün zekâlıların eğitimi ile ilgili ciddi bir ivme kazanıldığını ancak bu çalışmaların yeterli olmadığını vurguluyor. Coşkun, “Özel sektör anlamında üstünlerin eğitimine dair çalışmalar olabilir ancak devlet bünyesinde yapılacak çalışmalar bu anlamda çok büyük önem taşımaktadır. Özellikle Üstün Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planına göre yapılacak çalışmalar büyük önem taşımaktadır. Bu plan ile üstünlerin eğitiminin bir devlet politikası haline gelmesi önemlidir. Çünkü ülkelerin ve milletlerin geleceği bu çocuklarların elinde şekillenecektir. Dünyada söz sahibi ülkelerin uygulamalarına baktığımızda üstünlerin eğitimi bir devlet politikası olarak sürdürülmektedir. Geçmişten beri yapılan portatif çalışmalar ile yol alınmış olsa bile kalıcı bir yol haritası maalesef çizilememiştir. Açılacak üç okul ancak dahi çocukların eğitim almasına karşılık gelebilir çünkü ülkemizde 2011 verilerine göre on bin sekiz yüz yedi üstün zekâlı çocuk bulunmaktadır. Kaldı ki tahmin edilen üstün zekâlı çocuk sayısı altı yüz kırk sekiz bin civarı. Dolayısıyla dahi çocuklar için yeterli ancak üstün zekâlılar için pek mümkün gözükmüyor.” dedi.
ZEKÂ GELİŞTİRİLEBİLİR
Coşkun, zekâ ve yeteneğin birbirinden farklı kavramlar olduğunu belirterek, “Üstün zekâlı olmak üstün yetenekli olmak değildir ya da tam tersi. Yani çok iyi piyano çalıyor ya da resim yapıyor olmanız üstün zekâlı olacağınız anlamına gelmiyor.” diyor.
Zekâ gelişebildiği gibi körelmesinin de mümkün olabildiğini söyleyen Coşkun şunları söylüyor: “TÜZDER bünyesinde yapılan bir çok tanılamada daha önce yapılmış zekâ testlerinde çocukların zekâ puanlarında düşüşler gözlemlenmiştir. Bunun yanında artış da mümkündür. Bununla ilgili yurt dışında yapılmış araştırmalar var. Ülkemizde ise geçen yıl ‟TÜZDER, İstanbul Aydın Üniversitesi ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliğiyle 3 devlet okulunda ve bir anaokulunda yürütülen proje kapsamında ilkokul 1. Sınıflara ve anaokuluna devam eden 80 öğrenciye uygulanan Zekâ ve Akıl oyunları atölye çalışmalarının öğrencilerin yetenek ve zekâ skorlarında ilerlemelere neden olduğu tespit edildi. Araştırma sonucunda zekâ ve akıl oyunları atölye çalışmasına katılan her öğrencinin farklı kazanımlar elde ettiği görüldü. Ön test ve son test değerlendirmelerinde tüm değişkenler dikkate alındığında: öğrencilerde Sözel alanda ortalama 6,8; Performans alanında ortalama 7,5 ve Tüm puan alanında ortalama 8 puan artışı olduğu gözlendi.”
ÜSTÜN ZEKÂLI ÇOCUK BEBEKKEN AŞIRI HAREKETLİ OLUYOR
Üstün zekâlı çocukların bebeklikten itibaren aşırı hareketlilik gösterdiğini ifade eden Coşkun, üstün zekâlı çocukların diğer özellikleri hakkında şu bilgileri verdi: “Anne-babayı erken tanıma ve gülerek bunu belli etme. Hassas bir bünyeye sahip olma; etiket, battaniye gibi ürünlere reaksiyon gösterme. Erken konuşmaya başlama; örneğin yaşıtları iki kelimeli cümleleri iki yaşında söyleyebilirken onlar bir yaşında söyleyebilirler. Kendi başlarına okumayı öğrenebilir; ancak yazma konusunda bu kadar başarılı olamazlar çünkü kas gelişimleri aynı hızda devam etmez. Kelime hazineleri geniştir; kolay ezberleyip, ezberledikleri şeyleri hafızalarında uzun süre saklayabilirler. Karşısındaki insanların duygu ve düşüncelerini kolayca tahmin edebilirler. Liderlik yetenekleri üst düzeydedir. Rutin işlerden çabuk sıkılırlar ve işleri kendi bildikleri gibi yaparlar. Aşırı duygusal olabilirler. Kendilerinden daha büyük çocuklarla vakit geçirmek isterler. Kitaplara ve görme alanındaki nesnelere karşı aşırı ilgi duyarlar.”
ÜSTÜN ZEKÂLI ÇOCUĞA SAHİP AİLELERİN DİKKAT ETMESİ GEREKENLER
TÜZDER Başkanı Tunahan Coşkun, üstün zekâlı çocukların eğitiminde ailelerin dikkat etmesi gerekenleri üç maddede şöyle açıklıyor:
1) Akran zenginliği yani üstün çocukların kendisi gibi çocuklarla bir arada olması.
2) Zihinsel doygunluk bu genel ve özel alanlarda çocuklara donanımlı bir eğitim fırsatı sunulması.
3) Beceri odaklı eğitim; Çocuğun ilgi ve istidadına göre eğitim atölyeleri sunmak. Bütün bunları yanı sıra üstünlerin eğitiminde çocuğu anlamak ve çocuk olduğunu unutmamak en temek esaslardan birisi olmalıdır. Üstün olmak her şeyi muhteşem bir şekilde başarmak anlamına gelmez. Yine öğretmenlerin de üstün zekâlılarla ilgili bir eğitim geçmişinin olmasına dikkat edilmelidir.
TÜZDER Başkanı Tunahan Coşkun, “Üstün zekâlı çocuklar için farklılaştırılmış eğitim programları düzenlemekteyiz. Yine bu dönem başlayacak olan 2 Aralık- 29 Aralık tarihleri arasında başvuruları olacak ve sınırlı kontenjanı olan atölye çalışmalarımız bulunuyor.” diyor.
Son Güncelleme: Cumartesi, 21 Aralık 2013 09:33
Gösterim: 6159
Okulun haylaz ve isyankarı Cem Ceminay: Bütün yıl yatar sınav öncesi kampa girerdim
Güler yüzü ve dilinden düşürmediği Canım Türkiye’m sloganıyla tanığımız sevilen radyocu Cem Ceminay, üniversitedeki pazarlama hocasının ailesini ikna etmesiyle Amerika’da yüksek lisans eğitimi almış ve buradaki eğitimini MS derecesiyle bitirmiş. Radyoculuğun çocukluk hayali ve aşkı olduğunu söyleyen Ceminay, “Amerika’da 14 yıl kadar satış ve pazarlama alanında çalıştıktan sonra Türkiye’ye özel radyoların açılmasıyla birlikte radyo sahibi olabilmek için döndüm” diyor.
Türkiye’nin dinlediği Cem Ceminay’ı biz de sizden dinleyebilir miyiz?
Hayatı, yaşamayı, doğayı ve insanları severim. İçim dışım birdir. Yalan söyleyemem ve yalandan nefret ederim. Yaşam sloganım sevgi, saygı, birlik, beraberlik ve barıştır. Siyaseti sevmem anlamam. Irkçılığa, din, dil ve renk ayırımına karşıyım. Başkalarının işine karışmayı sevmem. Özgür bir ruha sahibim. Ancak ilişkilerde tek eşli olunmasının çok daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum.
Çocukluk döneminiz nasıl geçti? Nasıl bir ailede büyüdünüz?
İyi bir aile terbiyesiyle büyütüldüm. Annem ve babam bana doğru ve yanlışları göstermek için ellerinden geleni yaptılar. Babam doktordu. Annem ise ev kadını ve gönüllü Kızılay çalışanı. İkisinin çok iyi kalpli ve yardımsever insanlar olması beni son derece olumlu yönde etkiledi.
Eğitim serüveninizden bahsedelim biraz. Hangi okullarda okudunuz? Nasıl bir öğrenciydiniz? En sevdiğiniz dersler hangileriydi? En sevdiğiniz öğretmenleriniz kimlerdi?
İlkokulu Şişli Terakki’de okudum. Daha sonra İngiliz Erkek Lisesi, Kültür Koleji, Galatasaray İktisadi Ticari İlimler Akademisi ve West Coast University, Los Angeles bunu takip etti. İşletme ve Pazarlama dalında master yaptım. MS derecesi aldım. Çok iyi bir öğrenci olduğum söylenemez. Orta sonda iki kez sınıfta kaldım. Haylaz ve isyankardım. Matematik dersinden nefret ederdim. Türkçe ve Edebiyat derslerini severdim. Edebiyat bölümündeydim. Üniversite’de bütün yıl yatar, sınav öncesi kampa girerdim. Sorunsuz mezun oldum. Lisansüstü eğitimim ise oldukça keyifli ve rahat geçti. Master programındaki konuların çoğunu üniversitede öğrenmiştik. Beni en çok etkileyen öğretmenim üniversitedeki pazarlama hocam Sıtkı Karahan oldu. Müthiş bir ikna gücüne sahipti. Amerika’ya gitmem onun sayesinde oldu. Annemleri ikna etti yoksa İngiltere’ye gidiyordum.
Bütün öğretmenlere saygım sonsuz ama benden çok çektiklerini itiraf etmeliyim.
Amerika’daki yüksek lisans eğitiminizin ardından satış ve pazarlama alanında çalıştınız. Radyoculuğa yönelmeniz nasıl oldu?
Radyoculuk çocukluk hayalim ve aşkımdı. Amerika’da çeşitli işlerde satış ve pazarlama dalında çalıştım. Başarılı bir satıcıydım. Yazarkasadan müzik sistemlerine kadar çok farklı ürünler sattım. Amerika’da 14 yıl kadar satış ve pazarlama alanında çalıştıktan sonra Türkiye’ye özel radyoların açılmasıyla birlikte radyo sahibi olabilmek için döndüm. Ancak bir radyoda programcı olarak çalışmaya başladım ve ismimi bir marka haline getirmeyi başardım. İkizler Burcu olduğumdan hayatımın her döneminde kariyer planlarım hep değişken ve esnek olmuştur.
RADYO VE TELEVİZYONUN GELECEĞİ İNTERNETTE
2012 yılında kurduğunuz Radio Ceminay isimli bir internet radyonuz var. İnternet radyosu kurma fikri nasıl ortaya çıktı? Radyoculuğun geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Radyo ve televizyonun geleceğini internette görüyorum. Maliyeti ucuz ve dinlemesi, izlemesi çok daha kolay. Araçlarda internet olup trafikte internet radyoları dinleme imkanı bulduklarında FM frekansı kalmayacak diye düşünüyorum. Şu anda Saran Medya Gurubu’na ait Radyo Slow Time’da hafta içi her sabah 07.00-10.00 arası Showtime programı yapıyorum.15 Eylül 2013’de başladık ve çok iyi gidiyor.
Türkiye’nin en başarılı radyocularından birisiniz. Radyoculukta başarılı olmanın kriterleri nelerdir?
Her işte olduğu gibi yaptığın işi sevmek, çalışmak ve sürekli kendini geliştirmek. Radyo işitsel bir medya olduğu için sesini iyi kullanmak.
Sizi en çok güldüren, en meşhur telefon şakanızı ve meslek hayatınızda unutamadığınız bir anınızı anlatabilir misiniz?
En meşhur telefon şakam küfürbaz emlakçı Metin şakasıdır. Her yerde her yaş gurubundan insan beni görünce bu şakayı sorar ve merak eder. Meslek hayatında unutamadığım anı ise Sakıp Sabancı’nın hayatını iki dakika içinde özetlediğimde gözlerinden dökülen yaşlardı.
HAYATA PESİMİST BAKANLARDAN DEĞİLİM
Güler yüzlü ve enerjik kişiliğiniz ile tanınıyorsunuz? Gündelik hayatınızda sizi üzen, kıran olaylarla nasıl başa çıkıyorsunuz?
Güler yüzlü olmanın mutluluk getirdiğine inanıyorum. Hayata asla pesimist bakanlardan değilim. Bu tür insanlardan uzak dururum. Beni olumsuz yönde etkileyen kötümser tiplerle işim olmaz. Beni üzen ve kıran ortamları ve kişileri hayatımdan silerim.
Boş vakitlerinizi nasıl değerlendirirsiniz? Nelerden hoşlanırsınız, ne tarz müzikler dinlersiniz?
Boş vakitlerimde briç oynamayı, pilates yapmayı ve film izlemeyi seviyorum. Seyahat etmeyi ve yeni yerler keşfetmeyi çok severim. Yerine ve keyfime göre her tür müziği dinlerim. Hepsi de hoşuma gider. Nerede ne zaman veya kimlerle olduğuma bağlı.
TÜRKİYE ve ABD’NİN EĞİTİMDE FARKLARI
Türkiye’de üniversiteli olmak ve Amerika’da üniversiteli olmak arasında ne gibi farklar var?
İki ülke arasında eğitim çok farklı. Burada rahatsız orda rahat. Burada stresli orada keyifli. Bizde zorla okuyorlar. Orda isteyen okuyor. Öğrenci açısından Amerika’da üniversite hayatının bizdekinden çok daha zevkli olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca orda istediğin, burada kazandığın branşı okuyorsun. Yani okumaya niyeti olmayanı onlar zorlamıyor biz ite kaka okutuyoruz ve laf olsun diye mezun ediyoruz.
İşletme ve Pazarlama dalında master yaptım. MS derecesi aldım. Çok iyi bir öğrenci olduğum söylenemez. Orta sonda iki kez sınıfta kaldım. Haylaz ve isyankardım.Matematik dersinden nefret ederdim. Türkçe ve Edebiyat derslerini severdim. Edebiyat bölümündeydim. Üniversite’de bütün yıl yatar, sınav öncesi kampa girerdim. Sorunsuz mezun oldum. Lisansüstü eğitimim ise oldukça keyifli ve rahat geçti.
Öğrenci açısından Amerika’da üniversite hayatının bizdekinden çok daha zevkli olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca orda istediğin, burada kazandığın branşı okuyorsun. Yani okumaya niyeti olmayanı onlar zorlamıyor biz ite kaka okutuyoruz ve laf olsun diye mezun ediyoruz.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Röportaj
Okulun haylaz ve isyankarı Cem Ceminay: Bütün yıl yatar sınav öncesi kampa girerdim
Güler yüzü ve dilinden düşürmediği Canım Türkiye’m sloganıyla tanığımız sevilen radyocu Cem Ceminay, üniversitedeki pazarlama hocasının ailesini ikna etmesiyle Amerika’da yüksek lisans eğitimi almış ve buradaki eğitimini MS derecesiyle bitirmiş. Radyoculuğun çocukluk hayali ve aşkı olduğunu söyleyen Ceminay, “Amerika’da 14 yıl kadar satış ve pazarlama alanında çalıştıktan sonra Türkiye’ye özel radyoların açılmasıyla birlikte radyo sahibi olabilmek için döndüm” diyor.
Türkiye’nin dinlediği Cem Ceminay’ı biz de sizden dinleyebilir miyiz?
Hayatı, yaşamayı, doğayı ve insanları severim. İçim dışım birdir. Yalan söyleyemem ve yalandan nefret ederim. Yaşam sloganım sevgi, saygı, birlik, beraberlik ve barıştır. Siyaseti sevmem anlamam. Irkçılığa, din, dil ve renk ayırımına karşıyım. Başkalarının işine karışmayı sevmem. Özgür bir ruha sahibim. Ancak ilişkilerde tek eşli olunmasının çok daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum.
Çocukluk döneminiz nasıl geçti? Nasıl bir ailede büyüdünüz?
İyi bir aile terbiyesiyle büyütüldüm. Annem ve babam bana doğru ve yanlışları göstermek için ellerinden geleni yaptılar. Babam doktordu. Annem ise ev kadını ve gönüllü Kızılay çalışanı. İkisinin çok iyi kalpli ve yardımsever insanlar olması beni son derece olumlu yönde etkiledi.
Eğitim serüveninizden bahsedelim biraz. Hangi okullarda okudunuz? Nasıl bir öğrenciydiniz? En sevdiğiniz dersler hangileriydi? En sevdiğiniz öğretmenleriniz kimlerdi?
İlkokulu Şişli Terakki’de okudum. Daha sonra İngiliz Erkek Lisesi, Kültür Koleji, Galatasaray İktisadi Ticari İlimler Akademisi ve West Coast University, Los Angeles bunu takip etti. İşletme ve Pazarlama dalında master yaptım. MS derecesi aldım. Çok iyi bir öğrenci olduğum söylenemez. Orta sonda iki kez sınıfta kaldım. Haylaz ve isyankardım. Matematik dersinden nefret ederdim. Türkçe ve Edebiyat derslerini severdim. Edebiyat bölümündeydim. Üniversite’de bütün yıl yatar, sınav öncesi kampa girerdim. Sorunsuz mezun oldum. Lisansüstü eğitimim ise oldukça keyifli ve rahat geçti. Master programındaki konuların çoğunu üniversitede öğrenmiştik. Beni en çok etkileyen öğretmenim üniversitedeki pazarlama hocam Sıtkı Karahan oldu. Müthiş bir ikna gücüne sahipti. Amerika’ya gitmem onun sayesinde oldu. Annemleri ikna etti yoksa İngiltere’ye gidiyordum.
Bütün öğretmenlere saygım sonsuz ama benden çok çektiklerini itiraf etmeliyim.
Amerika’daki yüksek lisans eğitiminizin ardından satış ve pazarlama alanında çalıştınız. Radyoculuğa yönelmeniz nasıl oldu?
Radyoculuk çocukluk hayalim ve aşkımdı. Amerika’da çeşitli işlerde satış ve pazarlama dalında çalıştım. Başarılı bir satıcıydım. Yazarkasadan müzik sistemlerine kadar çok farklı ürünler sattım. Amerika’da 14 yıl kadar satış ve pazarlama alanında çalıştıktan sonra Türkiye’ye özel radyoların açılmasıyla birlikte radyo sahibi olabilmek için döndüm. Ancak bir radyoda programcı olarak çalışmaya başladım ve ismimi bir marka haline getirmeyi başardım. İkizler Burcu olduğumdan hayatımın her döneminde kariyer planlarım hep değişken ve esnek olmuştur.
RADYO VE TELEVİZYONUN GELECEĞİ İNTERNETTE
2012 yılında kurduğunuz Radio Ceminay isimli bir internet radyonuz var. İnternet radyosu kurma fikri nasıl ortaya çıktı? Radyoculuğun geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Radyo ve televizyonun geleceğini internette görüyorum. Maliyeti ucuz ve dinlemesi, izlemesi çok daha kolay. Araçlarda internet olup trafikte internet radyoları dinleme imkanı bulduklarında FM frekansı kalmayacak diye düşünüyorum. Şu anda Saran Medya Gurubu’na ait Radyo Slow Time’da hafta içi her sabah 07.00-10.00 arası Showtime programı yapıyorum.15 Eylül 2013’de başladık ve çok iyi gidiyor.
Türkiye’nin en başarılı radyocularından birisiniz. Radyoculukta başarılı olmanın kriterleri nelerdir?
Her işte olduğu gibi yaptığın işi sevmek, çalışmak ve sürekli kendini geliştirmek. Radyo işitsel bir medya olduğu için sesini iyi kullanmak.
Sizi en çok güldüren, en meşhur telefon şakanızı ve meslek hayatınızda unutamadığınız bir anınızı anlatabilir misiniz?
En meşhur telefon şakam küfürbaz emlakçı Metin şakasıdır. Her yerde her yaş gurubundan insan beni görünce bu şakayı sorar ve merak eder. Meslek hayatında unutamadığım anı ise Sakıp Sabancı’nın hayatını iki dakika içinde özetlediğimde gözlerinden dökülen yaşlardı.
HAYATA PESİMİST BAKANLARDAN DEĞİLİM
Güler yüzlü ve enerjik kişiliğiniz ile tanınıyorsunuz? Gündelik hayatınızda sizi üzen, kıran olaylarla nasıl başa çıkıyorsunuz?
Güler yüzlü olmanın mutluluk getirdiğine inanıyorum. Hayata asla pesimist bakanlardan değilim. Bu tür insanlardan uzak dururum. Beni olumsuz yönde etkileyen kötümser tiplerle işim olmaz. Beni üzen ve kıran ortamları ve kişileri hayatımdan silerim.
Boş vakitlerinizi nasıl değerlendirirsiniz? Nelerden hoşlanırsınız, ne tarz müzikler dinlersiniz?
Boş vakitlerimde briç oynamayı, pilates yapmayı ve film izlemeyi seviyorum. Seyahat etmeyi ve yeni yerler keşfetmeyi çok severim. Yerine ve keyfime göre her tür müziği dinlerim. Hepsi de hoşuma gider. Nerede ne zaman veya kimlerle olduğuma bağlı.
TÜRKİYE ve ABD’NİN EĞİTİMDE FARKLARI
Türkiye’de üniversiteli olmak ve Amerika’da üniversiteli olmak arasında ne gibi farklar var?
İki ülke arasında eğitim çok farklı. Burada rahatsız orda rahat. Burada stresli orada keyifli. Bizde zorla okuyorlar. Orda isteyen okuyor. Öğrenci açısından Amerika’da üniversite hayatının bizdekinden çok daha zevkli olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca orda istediğin, burada kazandığın branşı okuyorsun. Yani okumaya niyeti olmayanı onlar zorlamıyor biz ite kaka okutuyoruz ve laf olsun diye mezun ediyoruz.
İşletme ve Pazarlama dalında master yaptım. MS derecesi aldım. Çok iyi bir öğrenci olduğum söylenemez. Orta sonda iki kez sınıfta kaldım. Haylaz ve isyankardım.Matematik dersinden nefret ederdim. Türkçe ve Edebiyat derslerini severdim. Edebiyat bölümündeydim. Üniversite’de bütün yıl yatar, sınav öncesi kampa girerdim. Sorunsuz mezun oldum. Lisansüstü eğitimim ise oldukça keyifli ve rahat geçti.
Öğrenci açısından Amerika’da üniversite hayatının bizdekinden çok daha zevkli olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca orda istediğin, burada kazandığın branşı okuyorsun. Yani okumaya niyeti olmayanı onlar zorlamıyor biz ite kaka okutuyoruz ve laf olsun diye mezun ediyoruz.
Son Güncelleme: Pazar, 19 Ocak 2014 08:08
Gösterim: 3298
İstanbul Üniversitesi, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Üstün Zekâlılar Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Serap Emir, “Üstün zekalı ve üstün yeteneklilerin eğitimindeki başarı, öğretmenlerin niteliğine bağlı” diyor.
İstanbul Üniversitesi, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Üstün Zekâlılar Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Serap Emir'le Üstün zekalı ve üstün yeteneklilerin eğitimini konuştuk
Üstün Zekâlılar Öğretmenliği bölümü hakkında bilgi alabilir miyiz? Üniversitenizde ne zaman kuruldu, bu alanda her yıl kaç mezun veriyorsunuz?
Türkiye’de ilk kez 2002-2003 öğretim yılında, İstanbul Üniversitesi, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi’nde Üstün Zekâlılar Eğitimi Anabilim Dalı Prof. Dr. Ümit Davaslıgil’in çaba ve gayretleriyle kurulmuş olup, eğitim ve öğretim faaliyetlerine başlamıştır. Anabilim dalımızda 5 öğretim üyesi, 1 öğretim görevlisi ve 3 araştırma görevlisi görev yapmaktadır. Ekim 2002’de Ana Bilim Dalımızda, ‘Üstün Zekâlılar Öğretmenliği’ adı altında lisans programı, 2003-2004 eğitim öğretim yılından itibaren Yüksek Lisans, 2006-2007 yılından itibaren de Doktora Programına öğrenci alınmaya başlanmıştır. İlk kurulduğu yıllarda yılda 25 mezun vermekteydik. Daha sonra YÖK tarafından kontenjanımız artırılmış olup her yıl anabilim dalımızdan 40 öğrenci mezun olmaktadır.
Türkiye’de başka hangi üniversitelerde Üstün Zekâlılar Öğretmenliği alanında eğitim veriliyor?
Türkiye’de İstanbul üniversitesi ve Maltepe üniversitesinde 4 yıllık lisans düzeyinde öğretmen yetiştirmeye yönelik programlar bulunmaktadır. İstanbul Üniversitesi ve Anadolu üniversitesinde lisansüstü düzeyde öğretim yapılmaktadır.
Üstün zekâlı ve üstün yetenekli çocukların eğitiminde öğretmenin rolü nedir? Neden bu alanda özel eğitim almış öğretmenlere ihtiyaç var?
Üstün yetenekli çocuklar eğer uygun imkanlarla eğitilmezse, gerekli önlemler alınmazsa çok ciddi sonuçlarla karşı karşıya kalınabilir. Bu nedenle öğrenme güçlüğü çekenler kadar, üstün zekâlı çocukların eğitiminde de ayrı bir program uygulamak zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü öğrenme güç ve yeteneği üstün olan çocuklar için yetersiz bir öğrenme programı uygulamak sadece onları olumsuz davranışlara yöneltmekle kalmaz, hem çocukların sınıftan dışlanmasına, öğrenme merak ve ilgisinin azalmasına sebebiyet verecektir. Toplum için çok değerli ve önemli olan üstün zekalı ve üstün yetenekli kişilerin, topluma kazandırılması dikkatli ve iyi tasarlanmış bir eğitimle mümkündür. Bu alandaki başarı ise, bu hizmetli sağlayacak olan personelin, dolayısıyla da öğretmenlerin niteliğine bağlıdır.
İHTİYAÇLARI KARŞILANMAZSA MUTSUZ OLURLAR
Üstün zekâlı ve yetenekli çocuklara eğitim veren öğretmenlerin yaşadığı sorunlar neler olmaktadır? Bu çocuklara eğitim verilirken dikkat edilmesi gereken noktaları paylaşır mısınız?
Üstün zekâlı ve yetenekli öğrencilerin ihtiyaçları karşılanmazsa sınıf içerisinde mutsuzluklar yaşar. Çünkü çocuklar geleneksel okullarda ve normal sınıflarda, çok soru sormaları, kuralları, yöntemleri sorgulamaları ve çalışmalarını herkesten önce bitirmeleri nedeniyle, problemli bir çocuk durumuna gelebilirler ya da tamamen öğrenme istekleri kırılarak sınıfın başarısız öğrencisi durumuna gelebilirler. Hatta derslerde sıkıldıkları için düzeni bozan, ya da tam aksi duruma tepki göstermeden az çabayla başarılı olan, ama gerçek potansiyellerinden daha düşük performans gösteren bireyler haline gelebilirler. Bütün bunlara dayanarak öğretmenlerin bu çocukların ihtiyaçlarına cevap verebilmeleri için şu noktalara dikkat etmesi gerekir. Öğrencileri teşvik etmek ve hareket serbestliği sağlamaktır. Üstün zekâlıların, aşırı merak, yüksek motivasyon araştırma, orijinal fikirler üretme, duyarlılık, problem çözme ve yaşıtlarından daha önce öğrenme yetenekleri göz önüne alındığında, teşvik edici ve hareket serbestliği sağlamalıdır. Öğrencilerin yeteneklerini geliştirmek ve yetenekli öğrencilere uygun eğitimi vermek farklı şeylerdir. Yetenekli öğrenciler değişik ilgi alanlarına; öğrenme hızlarına ve derinliklerine uygun öğrenim yaşantılarına gereksinim duyarlar. Bu çocuklara uygulanacak programlar ezberleme ve bilgi edinmenin ötesinde düşünme becerilerini geliştirme ve edindikleri bilgiyi işleme fırsatı sağlamalıdır. Üstün yetenekli bireylerin yetenek, ilgi ve ihtiyaçlarını karşılamak için büyük görev öğretmenlere düşmektedir. Bu çocuklara öğretmenlik yapacak kişilerin, öncelikle üstün yetenekliler, gelişim ve karakteristik özellikleri, tipleri, yaş grupları ve yeteneklerine göre ihtiyaçlarını bilmesi gerekmektedir. Buna yönelik program hazırlayıp uygulamalıdır. Üst düzey düşünme becerilerinin gelişimine ve uygulamasına olanak tanımalı, bilgiyi keşfedebilmeye, bilginin önemli bir değer olduğunu anlamaya olanak tanımalıdır. Bireyin kendini anlamasına ve diğer kişilerle, kurumlarla iletişim kurma becerisini geliştirebilmelerine uygun fırsatlar sağlamalıdır. Diğer kişilerle, ilişki kurma becerisini geliştirebilmelerine katkı vermelidir.
HER YÜZ ÇOCUKTAN EN AZ İKİSİ ÜSTÜN YETENEKLİ
Zekâ, üstün zekâ ve üstün yetenek kavramlarını açıklar mısınız?
Zekâ; kişinin çevreye uyum sağlama, kendi kendine sorun çözme, etkili öğrenme, öğrenilenleri hatırda tutma, neden-sonuç ilişkisi kurma, mantıklı düşünme ve soyutlama olarak tanımlanmıştır. Zekâ insanın yaptığı her şeydir. Doğuştan sahip olduğumuz, öğrenme, beslenme, çevreyle etkileşim, soyut düşünme, somut ve soyut arasındaki ilişkiyi kavrayabilme ve kalıtımla gelen özellikler olarak tanımlanabilir.
Zekâ dağılım eğrisinin bir ucunda zekâ geriliği gösteren kişiler yer alırken diğer ucunda ise üstün zekâlı kişiler yer almaktadır. Toplumu oluşturan kişilerin ancak %2′lik bir bölümü 130 ve üstündeki IQ derecesine sahiptir. IQ derecesi 140′ın üzerine çıkıldığında bu oran % 0,2 ye düşmektedir. Üstün zekâ; his ve duygular, düşünme ile sezgi ve ilham gibi beyin fonksiyonlarının yüksek düzeyde ve hızlı bir şekilde beraber çalışmasının sonucunda ortay çıkar. Bu fonksiyonlar; çabuk ve doğru düşünebilme, yenilikçi üretkenlik, akademik kabiliyet, liderlik ile görsel ve uygulamalı sanat kabiliyetleri şeklinde karşımıza çıkar.
Üstün Yetenekli Çocuk: Zekâ, yaratıcılık, sanat, liderlik kapasitesi veya özel akademik alanlarda yaşıtlarına göre yüksek düzeyde performans gösterdiği uzmanlar tarafından belirlenen çocukları ifade eder. Her yüz çocuktan en az ikisinin üstün yeteneklere ve hünerlere sahip olduğu bilinmektedir.
ÜSTÜNLERLERE EĞİTİM VEREN ÖĞRETMENLERİN ÖZELLİKLERİ
Üstün zekâlı ve üstün yetenekli çocuklarla çalışan öğretmenler hangi özelliklere sahip olmalıdır?
Üstün zekâlı ve yetenekli öğrenciler diğer öğrencilere göre öğretmenlerinin tutumlarından daha fazla etkilenebilmektedirler. Bu öğrencilerin öğretmenlerinin, nitelikli öğretmenlerin sahip oldukları özelliklere sahip olmalarının yanında branşlarında uzmanlaşmış, üstün zekâlı öğrencilerin eğitiminde kullanılan modeller, stratejiler, yöntemler ve teknikler hakkında derin bilgiye de sahip olmaları gerekmektedir.
•Öğrencileri gibi hissetmeli, onlar gibi olmalı (empati özelliği).
•Normal öğretmenlerden farklı, daha yetenekli ve daha zengin bir hayal gücüne sahip olmalı.
•Neyi öğreteceğinden çok, öğretecekleri konular hakkında nasıl düşünüleceğini öğretmeli.
Üstün zekâlıların eğitiminde başarılı olan öğretmenlerin çocukları anlayan, kabul eden, başkalarına karşı duyarlı olan, ortalamanın üzerinde entelektüel ilgilere sahip, kendi davranışlarından ve bunların sonuçlarından sorumlu olan öğretmenlerin başarılı olduğunu söylenilebilir.
Üstün zekâlı ve yeteneklilerin eğitimine yönelik özelliklerinde ise öğrencilerin bireysel ilgi ve ihtiyaçlarını anlayan ve bunlara karşılık verebilen öğretmenlerin ihtiyaç vardır.
Öğretmenler, üstün zekâlı ve yetenekli öğrencilerin yetenek, ilgi ve kapasitelerinin optimal düzeyde geliştirmeleri gerektiğini özümsemiş olmalıdırlar.
Öğretmenler sınıf içerisinde baskıcı ve zorlayıcılıktan ziyade yol gösterici, otoriterlikten daha çok demokratik olmayı tercih eden, sonuçtan ziyade sürece önem veren, yenilikçi ve deneyimciliğe değer veren özelliklere sahip olmalıdır.
Sınıf içerisindeki öğrenme-öğretme sürecinin etkili olabilmesi için öğretmen tarafından uygun düzey, içerik öğrencilerle birlikte düzenlenerek onlara uygun yöntem, teknik ve stratejilerin seçme yetkinliğine sahip olmalıdır.
Öğretmenler, eleştirel düşünme, yaratıcılık gibi üst düzey düşünme becerilerini kullanabiliyor olmasının yanı sıra özel alanda gerekli olan öğrenme yollarını öğrenciye kazandırmak üzere öğretme-öğrenme ortamını, yöntem ve tekniklerini, ders araç-gereç ve materyallerini güvenli ve etkili bir şekilde düzenleyip kullanabilmelidir.
Bu çocuklara öğretmenlik yapacak kişilerin, öncelikle üstün yetenekliler, gelişim ve karakteristik özellikleri, tipleri, yaş grupları ve yeteneklerine göre ihtiyaçlarını bilmesi gerekmektedir. Buna yönelik program hazırlayıp uygulamalıdır.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Röportaj
İstanbul Üniversitesi, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Üstün Zekâlılar Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Serap Emir, “Üstün zekalı ve üstün yeteneklilerin eğitimindeki başarı, öğretmenlerin niteliğine bağlı” diyor.
İstanbul Üniversitesi, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Üstün Zekâlılar Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Serap Emir'le Üstün zekalı ve üstün yeteneklilerin eğitimini konuştuk
Üstün Zekâlılar Öğretmenliği bölümü hakkında bilgi alabilir miyiz? Üniversitenizde ne zaman kuruldu, bu alanda her yıl kaç mezun veriyorsunuz?
Türkiye’de ilk kez 2002-2003 öğretim yılında, İstanbul Üniversitesi, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi’nde Üstün Zekâlılar Eğitimi Anabilim Dalı Prof. Dr. Ümit Davaslıgil’in çaba ve gayretleriyle kurulmuş olup, eğitim ve öğretim faaliyetlerine başlamıştır. Anabilim dalımızda 5 öğretim üyesi, 1 öğretim görevlisi ve 3 araştırma görevlisi görev yapmaktadır. Ekim 2002’de Ana Bilim Dalımızda, ‘Üstün Zekâlılar Öğretmenliği’ adı altında lisans programı, 2003-2004 eğitim öğretim yılından itibaren Yüksek Lisans, 2006-2007 yılından itibaren de Doktora Programına öğrenci alınmaya başlanmıştır. İlk kurulduğu yıllarda yılda 25 mezun vermekteydik. Daha sonra YÖK tarafından kontenjanımız artırılmış olup her yıl anabilim dalımızdan 40 öğrenci mezun olmaktadır.
Türkiye’de başka hangi üniversitelerde Üstün Zekâlılar Öğretmenliği alanında eğitim veriliyor?
Türkiye’de İstanbul üniversitesi ve Maltepe üniversitesinde 4 yıllık lisans düzeyinde öğretmen yetiştirmeye yönelik programlar bulunmaktadır. İstanbul Üniversitesi ve Anadolu üniversitesinde lisansüstü düzeyde öğretim yapılmaktadır.
Üstün zekâlı ve üstün yetenekli çocukların eğitiminde öğretmenin rolü nedir? Neden bu alanda özel eğitim almış öğretmenlere ihtiyaç var?
Üstün yetenekli çocuklar eğer uygun imkanlarla eğitilmezse, gerekli önlemler alınmazsa çok ciddi sonuçlarla karşı karşıya kalınabilir. Bu nedenle öğrenme güçlüğü çekenler kadar, üstün zekâlı çocukların eğitiminde de ayrı bir program uygulamak zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü öğrenme güç ve yeteneği üstün olan çocuklar için yetersiz bir öğrenme programı uygulamak sadece onları olumsuz davranışlara yöneltmekle kalmaz, hem çocukların sınıftan dışlanmasına, öğrenme merak ve ilgisinin azalmasına sebebiyet verecektir. Toplum için çok değerli ve önemli olan üstün zekalı ve üstün yetenekli kişilerin, topluma kazandırılması dikkatli ve iyi tasarlanmış bir eğitimle mümkündür. Bu alandaki başarı ise, bu hizmetli sağlayacak olan personelin, dolayısıyla da öğretmenlerin niteliğine bağlıdır.
İHTİYAÇLARI KARŞILANMAZSA MUTSUZ OLURLAR
Üstün zekâlı ve yetenekli çocuklara eğitim veren öğretmenlerin yaşadığı sorunlar neler olmaktadır? Bu çocuklara eğitim verilirken dikkat edilmesi gereken noktaları paylaşır mısınız?
Üstün zekâlı ve yetenekli öğrencilerin ihtiyaçları karşılanmazsa sınıf içerisinde mutsuzluklar yaşar. Çünkü çocuklar geleneksel okullarda ve normal sınıflarda, çok soru sormaları, kuralları, yöntemleri sorgulamaları ve çalışmalarını herkesten önce bitirmeleri nedeniyle, problemli bir çocuk durumuna gelebilirler ya da tamamen öğrenme istekleri kırılarak sınıfın başarısız öğrencisi durumuna gelebilirler. Hatta derslerde sıkıldıkları için düzeni bozan, ya da tam aksi duruma tepki göstermeden az çabayla başarılı olan, ama gerçek potansiyellerinden daha düşük performans gösteren bireyler haline gelebilirler. Bütün bunlara dayanarak öğretmenlerin bu çocukların ihtiyaçlarına cevap verebilmeleri için şu noktalara dikkat etmesi gerekir. Öğrencileri teşvik etmek ve hareket serbestliği sağlamaktır. Üstün zekâlıların, aşırı merak, yüksek motivasyon araştırma, orijinal fikirler üretme, duyarlılık, problem çözme ve yaşıtlarından daha önce öğrenme yetenekleri göz önüne alındığında, teşvik edici ve hareket serbestliği sağlamalıdır. Öğrencilerin yeteneklerini geliştirmek ve yetenekli öğrencilere uygun eğitimi vermek farklı şeylerdir. Yetenekli öğrenciler değişik ilgi alanlarına; öğrenme hızlarına ve derinliklerine uygun öğrenim yaşantılarına gereksinim duyarlar. Bu çocuklara uygulanacak programlar ezberleme ve bilgi edinmenin ötesinde düşünme becerilerini geliştirme ve edindikleri bilgiyi işleme fırsatı sağlamalıdır. Üstün yetenekli bireylerin yetenek, ilgi ve ihtiyaçlarını karşılamak için büyük görev öğretmenlere düşmektedir. Bu çocuklara öğretmenlik yapacak kişilerin, öncelikle üstün yetenekliler, gelişim ve karakteristik özellikleri, tipleri, yaş grupları ve yeteneklerine göre ihtiyaçlarını bilmesi gerekmektedir. Buna yönelik program hazırlayıp uygulamalıdır. Üst düzey düşünme becerilerinin gelişimine ve uygulamasına olanak tanımalı, bilgiyi keşfedebilmeye, bilginin önemli bir değer olduğunu anlamaya olanak tanımalıdır. Bireyin kendini anlamasına ve diğer kişilerle, kurumlarla iletişim kurma becerisini geliştirebilmelerine uygun fırsatlar sağlamalıdır. Diğer kişilerle, ilişki kurma becerisini geliştirebilmelerine katkı vermelidir.
HER YÜZ ÇOCUKTAN EN AZ İKİSİ ÜSTÜN YETENEKLİ
Zekâ, üstün zekâ ve üstün yetenek kavramlarını açıklar mısınız?
Zekâ; kişinin çevreye uyum sağlama, kendi kendine sorun çözme, etkili öğrenme, öğrenilenleri hatırda tutma, neden-sonuç ilişkisi kurma, mantıklı düşünme ve soyutlama olarak tanımlanmıştır. Zekâ insanın yaptığı her şeydir. Doğuştan sahip olduğumuz, öğrenme, beslenme, çevreyle etkileşim, soyut düşünme, somut ve soyut arasındaki ilişkiyi kavrayabilme ve kalıtımla gelen özellikler olarak tanımlanabilir.
Zekâ dağılım eğrisinin bir ucunda zekâ geriliği gösteren kişiler yer alırken diğer ucunda ise üstün zekâlı kişiler yer almaktadır. Toplumu oluşturan kişilerin ancak %2′lik bir bölümü 130 ve üstündeki IQ derecesine sahiptir. IQ derecesi 140′ın üzerine çıkıldığında bu oran % 0,2 ye düşmektedir. Üstün zekâ; his ve duygular, düşünme ile sezgi ve ilham gibi beyin fonksiyonlarının yüksek düzeyde ve hızlı bir şekilde beraber çalışmasının sonucunda ortay çıkar. Bu fonksiyonlar; çabuk ve doğru düşünebilme, yenilikçi üretkenlik, akademik kabiliyet, liderlik ile görsel ve uygulamalı sanat kabiliyetleri şeklinde karşımıza çıkar.
Üstün Yetenekli Çocuk: Zekâ, yaratıcılık, sanat, liderlik kapasitesi veya özel akademik alanlarda yaşıtlarına göre yüksek düzeyde performans gösterdiği uzmanlar tarafından belirlenen çocukları ifade eder. Her yüz çocuktan en az ikisinin üstün yeteneklere ve hünerlere sahip olduğu bilinmektedir.
ÜSTÜNLERLERE EĞİTİM VEREN ÖĞRETMENLERİN ÖZELLİKLERİ
Üstün zekâlı ve üstün yetenekli çocuklarla çalışan öğretmenler hangi özelliklere sahip olmalıdır?
Üstün zekâlı ve yetenekli öğrenciler diğer öğrencilere göre öğretmenlerinin tutumlarından daha fazla etkilenebilmektedirler. Bu öğrencilerin öğretmenlerinin, nitelikli öğretmenlerin sahip oldukları özelliklere sahip olmalarının yanında branşlarında uzmanlaşmış, üstün zekâlı öğrencilerin eğitiminde kullanılan modeller, stratejiler, yöntemler ve teknikler hakkında derin bilgiye de sahip olmaları gerekmektedir.
•Öğrencileri gibi hissetmeli, onlar gibi olmalı (empati özelliği).
•Normal öğretmenlerden farklı, daha yetenekli ve daha zengin bir hayal gücüne sahip olmalı.
•Neyi öğreteceğinden çok, öğretecekleri konular hakkında nasıl düşünüleceğini öğretmeli.
Üstün zekâlıların eğitiminde başarılı olan öğretmenlerin çocukları anlayan, kabul eden, başkalarına karşı duyarlı olan, ortalamanın üzerinde entelektüel ilgilere sahip, kendi davranışlarından ve bunların sonuçlarından sorumlu olan öğretmenlerin başarılı olduğunu söylenilebilir.
Üstün zekâlı ve yeteneklilerin eğitimine yönelik özelliklerinde ise öğrencilerin bireysel ilgi ve ihtiyaçlarını anlayan ve bunlara karşılık verebilen öğretmenlerin ihtiyaç vardır.
Öğretmenler, üstün zekâlı ve yetenekli öğrencilerin yetenek, ilgi ve kapasitelerinin optimal düzeyde geliştirmeleri gerektiğini özümsemiş olmalıdırlar.
Öğretmenler sınıf içerisinde baskıcı ve zorlayıcılıktan ziyade yol gösterici, otoriterlikten daha çok demokratik olmayı tercih eden, sonuçtan ziyade sürece önem veren, yenilikçi ve deneyimciliğe değer veren özelliklere sahip olmalıdır.
Sınıf içerisindeki öğrenme-öğretme sürecinin etkili olabilmesi için öğretmen tarafından uygun düzey, içerik öğrencilerle birlikte düzenlenerek onlara uygun yöntem, teknik ve stratejilerin seçme yetkinliğine sahip olmalıdır.
Öğretmenler, eleştirel düşünme, yaratıcılık gibi üst düzey düşünme becerilerini kullanabiliyor olmasının yanı sıra özel alanda gerekli olan öğrenme yollarını öğrenciye kazandırmak üzere öğretme-öğrenme ortamını, yöntem ve tekniklerini, ders araç-gereç ve materyallerini güvenli ve etkili bir şekilde düzenleyip kullanabilmelidir.
Bu çocuklara öğretmenlik yapacak kişilerin, öncelikle üstün yetenekliler, gelişim ve karakteristik özellikleri, tipleri, yaş grupları ve yeteneklerine göre ihtiyaçlarını bilmesi gerekmektedir. Buna yönelik program hazırlayıp uygulamalıdır.
Son Güncelleme: Cumartesi, 21 Aralık 2013 13:00
Gösterim: 4944