Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Özgür Bolat’ın Hürriyet Gazetesi’ndeki bugünkü köşesinden…
2008 yılında devlet okullarında bir araştırma yaptık.
Etkili öğretmenler ile etkisiz öğretmenler arasındaki farka baktık.
Aralarında çok önemli bir fark bulduk. Daha doğrusu gizli bir bakış açısı. Bu fark tüm öğretmenliklerini etkiliyordu. Aynı yapıyı ailelerde de gözlemledik.
Neydi bu fark?
ÇOCUK ÜZERİNDE KONTROL
Etkili öğretmenler çocuklara güvenirken, etkisiz öğretmenler güvenmiyordu.
Etkisiz öğretmenlerin çoğu, ‘Çocuklar serbest bırakılmaya gelmez’, diyordu. ‘Serbest bırakılırsa; çalışmazlar, yaramazlık yaparlar, dersi kaynatırlar’ diye düşünüyordu.
Bu güvenmeme dürtüsünün altında tehlikeli bir düşünce var. O da şu: İnsanlar özünde bencildir ve çıkarcıdır. Onları kontrol etmek gerekir.
Çocuğa güvenmeyen öğretmen kendisini sınıfta tek otorite kaynağı olarak görüyor ve çoğu davranışı çocukları kontrol altına alarak otoritesini korumak üzerine oluyor.
Öğretmen dersi işlerken bilinçaltında hesap yapıyor ve kendisine şu soruyu soruyor: Bu etkinliği yaparken çocuklar kontrol dışına çıkar mı?
Öğrenmeden hedeflerinden uzaklaşıyor, amaç kontrol etmek oluyor.
Bir öğretmen, çocuklara güvenmiyor ve onları kontrol etmek istiyorsa, onlar ile güvene dayalı bir ilişki kurması zordur. Öğrenme ortamı yaratması daha da zordur. Çünkü öğrenme makul seviyede kontrol dışı kaos gerektirir. Tabii ki bu aileler için de geçerli.
GÜÇSÜZLÜK DUYGUSU
Güvenmemeye bağlı kontrol, aynı zamanda çocukta güçsüzlük duygusu da oluşturuyor.
Çünkü öğretmen kendi otoritesini ortaya koyarak güce dayalı bir ilişki oluşturuyor. Mesaj açık: ben güçlüyüm, sen güçsüz.
Dahası çocuk biliyor ki becerikli olsa, kimse onu kontrol etmek zorunda olmaz. Sadece birileri yol gösterir.
Bu durumda çocuk farklı mekanizmalar ile güç sağlamaya çalışıyor; şiddet, çeteleşme, gürültü yapma ve dersi önemsizleştirme gibi. (Hatta sigaraya başlamanın asıl sebebi de bu.)
DUYARLILIK DUYGUSU
Kontrolün olduğu sınıfta bol miktarda ceza ve ödül de oluyor. Çünkü hem cezanın hem ödülün özünde kontrol var. İstediğimi yaparsan, ödül alırsın. Yoksa, cezalandırılırsın ve aşağılanırsın.
Bu sistemde çocuk kendisinden istenilen görevi ödül almak ya da cezadan kurtulmak için yapıyor.
Değerli bulduğu için değil.
Çocuk bu durumda kendisine ‘Doğru olan ne?’ sorusundan ziyade, ‘Ne yaparsam başım derde girmez?’ sorusunu soruyor.
Bu durumda çocuk diğer insanlara karşı duyarsızlık geliştirir. Tek derdi kendini korumak olur.
Çocuk bencilleşir. Çünkü her davranışı kendisine zarar gelip gelmeyeceği açısından değerlendirir.
SORUMLULUK DUYGUSU
Çocuk bu ortamda sorumluluk duygusu da kazanamıyor. Çünkü öğretmen sürekli kontrol etmek zorunda olduğu için çocuğa güvenip sorumluluk vermiyor.
Sorumluluk vermeden, sorumluluk gelişemez.
Düşünmeyen ve sorumluluk almayan çocuklar yetişiyor.
Bu tür öğretmenler ‘’ Çocuklar kendilerine söyleneni yapmakla yükümlüdür. ‘’ diyor.
Buradaki varsayım da açık: Çocuklar kendileri için karar veremez, karar verirse de tembelliği ve yaramazlığı seçer.
Bu da hem öğrenmeyi, hem de sevgi odaklı bir ilişki kurmayı engeller.
YALAN SÖYLEME
Çocuk bu tür ortamlarda güvende hissetmediği için yalan da söylemeye başlıyor.
Amacı doğruyu savunmak değil, kontrol baskısından kurtulmak.
Öğretmenler ve aileler ben çocuğu nasıl kontrol ederim fikrinden kurtulmalı ve çocuklara güvenmeli
Çocuğu kendi kararlarını vermesi, sorumluluk alması ve duyarlı olması için nasıl desteklerim ve bütün bunlar için onunla nasıl işbirliği yaparım sorusunu kendisine sormalı.
İşte o zaman sağlıklı bireyler yetiştirebiliriz.
(hürriyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Özgür Bolat’ın Hürriyet Gazetesi’ndeki bugünkü köşesinden…
2008 yılında devlet okullarında bir araştırma yaptık.
Etkili öğretmenler ile etkisiz öğretmenler arasındaki farka baktık.
Aralarında çok önemli bir fark bulduk. Daha doğrusu gizli bir bakış açısı. Bu fark tüm öğretmenliklerini etkiliyordu. Aynı yapıyı ailelerde de gözlemledik.
Neydi bu fark?
ÇOCUK ÜZERİNDE KONTROL
Etkili öğretmenler çocuklara güvenirken, etkisiz öğretmenler güvenmiyordu.
Etkisiz öğretmenlerin çoğu, ‘Çocuklar serbest bırakılmaya gelmez’, diyordu. ‘Serbest bırakılırsa; çalışmazlar, yaramazlık yaparlar, dersi kaynatırlar’ diye düşünüyordu.
Bu güvenmeme dürtüsünün altında tehlikeli bir düşünce var. O da şu: İnsanlar özünde bencildir ve çıkarcıdır. Onları kontrol etmek gerekir.
Çocuğa güvenmeyen öğretmen kendisini sınıfta tek otorite kaynağı olarak görüyor ve çoğu davranışı çocukları kontrol altına alarak otoritesini korumak üzerine oluyor.
Öğretmen dersi işlerken bilinçaltında hesap yapıyor ve kendisine şu soruyu soruyor: Bu etkinliği yaparken çocuklar kontrol dışına çıkar mı?
Öğrenmeden hedeflerinden uzaklaşıyor, amaç kontrol etmek oluyor.
Bir öğretmen, çocuklara güvenmiyor ve onları kontrol etmek istiyorsa, onlar ile güvene dayalı bir ilişki kurması zordur. Öğrenme ortamı yaratması daha da zordur. Çünkü öğrenme makul seviyede kontrol dışı kaos gerektirir. Tabii ki bu aileler için de geçerli.
GÜÇSÜZLÜK DUYGUSU
Güvenmemeye bağlı kontrol, aynı zamanda çocukta güçsüzlük duygusu da oluşturuyor.
Çünkü öğretmen kendi otoritesini ortaya koyarak güce dayalı bir ilişki oluşturuyor. Mesaj açık: ben güçlüyüm, sen güçsüz.
Dahası çocuk biliyor ki becerikli olsa, kimse onu kontrol etmek zorunda olmaz. Sadece birileri yol gösterir.
Bu durumda çocuk farklı mekanizmalar ile güç sağlamaya çalışıyor; şiddet, çeteleşme, gürültü yapma ve dersi önemsizleştirme gibi. (Hatta sigaraya başlamanın asıl sebebi de bu.)
DUYARLILIK DUYGUSU
Kontrolün olduğu sınıfta bol miktarda ceza ve ödül de oluyor. Çünkü hem cezanın hem ödülün özünde kontrol var. İstediğimi yaparsan, ödül alırsın. Yoksa, cezalandırılırsın ve aşağılanırsın.
Bu sistemde çocuk kendisinden istenilen görevi ödül almak ya da cezadan kurtulmak için yapıyor.
Değerli bulduğu için değil.
Çocuk bu durumda kendisine ‘Doğru olan ne?’ sorusundan ziyade, ‘Ne yaparsam başım derde girmez?’ sorusunu soruyor.
Bu durumda çocuk diğer insanlara karşı duyarsızlık geliştirir. Tek derdi kendini korumak olur.
Çocuk bencilleşir. Çünkü her davranışı kendisine zarar gelip gelmeyeceği açısından değerlendirir.
SORUMLULUK DUYGUSU
Çocuk bu ortamda sorumluluk duygusu da kazanamıyor. Çünkü öğretmen sürekli kontrol etmek zorunda olduğu için çocuğa güvenip sorumluluk vermiyor.
Sorumluluk vermeden, sorumluluk gelişemez.
Düşünmeyen ve sorumluluk almayan çocuklar yetişiyor.
Bu tür öğretmenler ‘’ Çocuklar kendilerine söyleneni yapmakla yükümlüdür. ‘’ diyor.
Buradaki varsayım da açık: Çocuklar kendileri için karar veremez, karar verirse de tembelliği ve yaramazlığı seçer.
Bu da hem öğrenmeyi, hem de sevgi odaklı bir ilişki kurmayı engeller.
YALAN SÖYLEME
Çocuk bu tür ortamlarda güvende hissetmediği için yalan da söylemeye başlıyor.
Amacı doğruyu savunmak değil, kontrol baskısından kurtulmak.
Öğretmenler ve aileler ben çocuğu nasıl kontrol ederim fikrinden kurtulmalı ve çocuklara güvenmeli
Çocuğu kendi kararlarını vermesi, sorumluluk alması ve duyarlı olması için nasıl desteklerim ve bütün bunlar için onunla nasıl işbirliği yaparım sorusunu kendisine sormalı.
İşte o zaman sağlıklı bireyler yetiştirebiliriz.
(hürriyet)
Son Güncelleme: Perşembe, 03 Ocak 2013 08:42
Gösterim: 1480
Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarda öğrencilere serbest kıyafeti getiren düzenlemesinin ardından uygulamanın öğretmenleri de kapsaması gerektiğini belirten Eğitim-Bir-Sen üyesi öğretmenler 2 Ocak’ta okullarda serbest kıyafetle derse girecek.
Eğitim-Bir-Sen üyeleri, öğretmenlere de kıyafet serbestliği getirilmesi için 2 Ocak'ta okullarda serbest kıyafetle ders verecek.
Memur-Sen Konfederasyonu ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, 2013-2014 eğitim öğretim yılında uygulamaya geçilecek olan öğrencilere kılık kıyafet serbestliğinin ardından öğretmenler içinde kılık kıyafetin serbest olmasını istedi.
Kılık Kıyafet Yönetmeliği'nde yapılan düzenleme ile öğretmen adaylarının başörtüsüyle derslere girebilecek olmasını eğitim sisteminde atılan yarım özgürlük adımlarından biri olduğunu kaydeden Gündoğdu, ''Bir diğer özgürlük adımı ise İmam Hatip liseleri ve seçmeli Kur'an derslerinde öğrencilerin başörtüsü takabilecek olmasıdır. Biz bu 1982 yılından kalan 657 Sayılı Yasa'nın Kılık Kıyafet Yönetmeliği'nde değişiklik yapılarak, tam özgürlük getirilmesini istiyoruz. Bu amaçla 1982 model, çağ dışı, Kılık Kıyafet Yönetmeliği'ni protesto ediyoruz'' diye konuştu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarda öğrencilere serbest kıyafeti getiren düzenlemesinin ardından uygulamanın öğretmenleri de kapsaması gerektiğini belirten Eğitim-Bir-Sen üyesi öğretmenler 2 Ocak’ta okullarda serbest kıyafetle derse girecek.
Eğitim-Bir-Sen üyeleri, öğretmenlere de kıyafet serbestliği getirilmesi için 2 Ocak'ta okullarda serbest kıyafetle ders verecek.
Memur-Sen Konfederasyonu ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, 2013-2014 eğitim öğretim yılında uygulamaya geçilecek olan öğrencilere kılık kıyafet serbestliğinin ardından öğretmenler içinde kılık kıyafetin serbest olmasını istedi.
Kılık Kıyafet Yönetmeliği'nde yapılan düzenleme ile öğretmen adaylarının başörtüsüyle derslere girebilecek olmasını eğitim sisteminde atılan yarım özgürlük adımlarından biri olduğunu kaydeden Gündoğdu, ''Bir diğer özgürlük adımı ise İmam Hatip liseleri ve seçmeli Kur'an derslerinde öğrencilerin başörtüsü takabilecek olmasıdır. Biz bu 1982 yılından kalan 657 Sayılı Yasa'nın Kılık Kıyafet Yönetmeliği'nde değişiklik yapılarak, tam özgürlük getirilmesini istiyoruz. Bu amaçla 1982 model, çağ dışı, Kılık Kıyafet Yönetmeliği'ni protesto ediyoruz'' diye konuştu.
Son Güncelleme: Pazartesi, 31 Aralık 2012 09:41
Gösterim: 2970
Can Dündar’ın Milliyet Gazetesi’ndeki bugünkü köşesinden…
12 Eylül’de öğrenciydim. Üniversite ağır baskı altındaydı. Hocalarımız türlü bahanelerle kovuluyor, büyük bir tasfiye yaşanıyordu.
YÖK, özerkliği yok ediyor, rektörleri memura, akademisyenleri emir erine çeviriyordu.
Hepimiz gür bir ses, bir toplu itiraz bekliyorduk.
Ne var ki herkes sindirilmişti. 2 sene ses çıkmadı.
Nihayet Haziran 1982’de 100’ü aşkın akademisyenin bir ortak bildiri hazırladığını haber aldık. Heyecanlandık.
Askeri yönetime sunulan bildiriyi merak içinde dinledik.
Şöyle diyordu:
“Bira, gençleri alkolizme sürükler. 18 yaşından küçüklere satılmamalıdır.”
“Yuh olsun. Size her şey müstahak” dediğimi hatırlıyorum.
* * *
Özerk üniversitenin, akademik bağımsızlığın tehdit altında olduğu, toplumsal muhalefetin polis şiddetiyle bastırıldığı ortamda, 44 üniversite yönetiminin ODTÜ’yü kınaması, bana 12 Eylül akademisyenlerinin “Bira zararlıdır” açıklamasını hatırlattı.
Öğrenciler saldırıya uğrarken, kimi rektörlerin iktidara yaranma yarışına girmesi, üniversite tarihi için kara bir leke oldu.
Neyse ki o üniversitelerin akademisyenleri, öğrencileri, bu yağcılık gayretini eleştirirken, akademinin itibarına ve ODTÜ’nün dik duruşuna sahip çıktılar.
Bütün baskılara ve YÖK’ün soruşturma hazırlığına rağmen geri adım atmayan, öğrencisini kollayan ve son açıklamasıyla bir demokratik kültür dersi veren ODTÜ yönetimini kutluyoruz.
Üniversitelerini ve üniversite özerkliğini sahiplenen ODTÜ’lüleri de...
Dilerim büyüyüp tüm kampüslere yayılan bu demokratik tepkiyi şiddete çekmek isteyenlerin tuzağına düşmezler ve Siyasetçilere, üniversitenin uydu yapabileceğini, ama uyduluk yapmayacağını öğretirler.
Ankara Üniversitesi ve Paşa’nın kızı
Ankara Üniversitesi, 14 fakültesi olan dev bir yapıdır.
Her sene Tıp’a, Eczacılık’a, Mülkiye’ye, Dil Tarih’e, İletişim’e vs. kadrolar açılır.
Resmi Gazete’de son kadro ilanı çıktı. Bütün fakülteler yeni rektörden kadro beklerken sadece 2 fakülte için 16 akademisyen alınacağı açıklandı.
Şanslı fakültenin hangisi olduğunu tahmin edersiniz:
16 kadronun 13’ü İlahiyat’a gitti.
3 doçent kadrosu ise kadro bekleyen Tıp Fakültesi’ndekileri şok edecek şekilde, sadece Erişkin Psikiyatri kliniğine verildi.
Niye?
Ankara Üniversiteliler diyor ki:
“Tıp’ta alınacak kadroda aranan özellikler için öyle bir açıklama yazılmış ki, tıpatıp Genelkurmay Başkanı’nın kızını tarif ediyor sanki...”
Atama yapılsın da bakalım o mu?
Herhalde diğer fakültelerin kadroları da peyderpey açıklanacaktır; ancak yeni rektörle önceliklerin değişmesi dikkat çekici değil mi?
“Son şans” da gitti
Kürt sorununun sağduyulu sesiydi Şerafettin Elçi...
Ömrü bu sorunla mücadeleyle geçti.
Çözümü göremeden vefat etti.
Diyarbakır’daki son görüşmemizi hatırlıyorum:“Çözüm için son şans, bizim nesildir. Bizim arkamızdan, devlet diye sadece jandarmayı, polisi bilen, çok öfkeli bir nesil geliyor” demişti.
Ne yazık ki devlet, son şansı değerlendiremedi.
Çözüm için bambaşka fikirleri olan, öfkeli bir nesil bekliyor onları şimdi...
Şerafettin Elçi’ye rahmet diliyorum.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Can Dündar’ın Milliyet Gazetesi’ndeki bugünkü köşesinden…
12 Eylül’de öğrenciydim. Üniversite ağır baskı altındaydı. Hocalarımız türlü bahanelerle kovuluyor, büyük bir tasfiye yaşanıyordu.
YÖK, özerkliği yok ediyor, rektörleri memura, akademisyenleri emir erine çeviriyordu.
Hepimiz gür bir ses, bir toplu itiraz bekliyorduk.
Ne var ki herkes sindirilmişti. 2 sene ses çıkmadı.
Nihayet Haziran 1982’de 100’ü aşkın akademisyenin bir ortak bildiri hazırladığını haber aldık. Heyecanlandık.
Askeri yönetime sunulan bildiriyi merak içinde dinledik.
Şöyle diyordu:
“Bira, gençleri alkolizme sürükler. 18 yaşından küçüklere satılmamalıdır.”
“Yuh olsun. Size her şey müstahak” dediğimi hatırlıyorum.
* * *
Özerk üniversitenin, akademik bağımsızlığın tehdit altında olduğu, toplumsal muhalefetin polis şiddetiyle bastırıldığı ortamda, 44 üniversite yönetiminin ODTÜ’yü kınaması, bana 12 Eylül akademisyenlerinin “Bira zararlıdır” açıklamasını hatırlattı.
Öğrenciler saldırıya uğrarken, kimi rektörlerin iktidara yaranma yarışına girmesi, üniversite tarihi için kara bir leke oldu.
Neyse ki o üniversitelerin akademisyenleri, öğrencileri, bu yağcılık gayretini eleştirirken, akademinin itibarına ve ODTÜ’nün dik duruşuna sahip çıktılar.
Bütün baskılara ve YÖK’ün soruşturma hazırlığına rağmen geri adım atmayan, öğrencisini kollayan ve son açıklamasıyla bir demokratik kültür dersi veren ODTÜ yönetimini kutluyoruz.
Üniversitelerini ve üniversite özerkliğini sahiplenen ODTÜ’lüleri de...
Dilerim büyüyüp tüm kampüslere yayılan bu demokratik tepkiyi şiddete çekmek isteyenlerin tuzağına düşmezler ve Siyasetçilere, üniversitenin uydu yapabileceğini, ama uyduluk yapmayacağını öğretirler.
Ankara Üniversitesi ve Paşa’nın kızı
Ankara Üniversitesi, 14 fakültesi olan dev bir yapıdır.
Her sene Tıp’a, Eczacılık’a, Mülkiye’ye, Dil Tarih’e, İletişim’e vs. kadrolar açılır.
Resmi Gazete’de son kadro ilanı çıktı. Bütün fakülteler yeni rektörden kadro beklerken sadece 2 fakülte için 16 akademisyen alınacağı açıklandı.
Şanslı fakültenin hangisi olduğunu tahmin edersiniz:
16 kadronun 13’ü İlahiyat’a gitti.
3 doçent kadrosu ise kadro bekleyen Tıp Fakültesi’ndekileri şok edecek şekilde, sadece Erişkin Psikiyatri kliniğine verildi.
Niye?
Ankara Üniversiteliler diyor ki:
“Tıp’ta alınacak kadroda aranan özellikler için öyle bir açıklama yazılmış ki, tıpatıp Genelkurmay Başkanı’nın kızını tarif ediyor sanki...”
Atama yapılsın da bakalım o mu?
Herhalde diğer fakültelerin kadroları da peyderpey açıklanacaktır; ancak yeni rektörle önceliklerin değişmesi dikkat çekici değil mi?
“Son şans” da gitti
Kürt sorununun sağduyulu sesiydi Şerafettin Elçi...
Ömrü bu sorunla mücadeleyle geçti.
Çözümü göremeden vefat etti.
Diyarbakır’daki son görüşmemizi hatırlıyorum:“Çözüm için son şans, bizim nesildir. Bizim arkamızdan, devlet diye sadece jandarmayı, polisi bilen, çok öfkeli bir nesil geliyor” demişti.
Ne yazık ki devlet, son şansı değerlendiremedi.
Çözüm için bambaşka fikirleri olan, öfkeli bir nesil bekliyor onları şimdi...
Şerafettin Elçi’ye rahmet diliyorum.
Son Güncelleme: Perşembe, 27 Aralık 2012 10:10
Gösterim: 1746
Öğretmenlerin ‘ek ders’ ücretlerinde 2013’te kaç liralık bir artış olacak? 2013 ‘ek ders’ ücretleri net ve brüt ne kadar artacak?
Dün açıklanan yeni ‘asgari ücret’in ardından 2013’te öğretmenlerin alacağı ek ders ücretlerinin de ne kadar artacağı merak ediliyor. Öğretmenler 2013’te memurlara yapılacak yüzde 3 oranında zamdan yararlanacaklar buna bağlı olarak da ek ders ücretleri yüzde 3 oranında artacak.
01 Ocak 2013 itibariyle gündüz ve gece ek ders ücreti saatlik ne kadar olacak? Normal ve özel eğitim ile yüksek lisans ve doktora sahibi öğretmenlerin 2013 ek ders ücreti ne kadar olacak? İşte cevabı
Normal eğitim
Gündüz 10,02 TL bürüt - 8,45 TL net -2013 de 8.70 TL olacak - 9,13 TL Yüksek lisans - 9,97 Doktora
Gece 10,74 TL bürüt -9,06 TL net - 9.33 TL olacak
Özel eğitim
Gündüz 12,53 TL bürüt -10,57 TL net- 10,89 olacak
Gece 13,42 TL bürüt - 11,32 TL net -2013 de 11,66 olacak 2013 Ek ders ödemeleri Ocak 2012 de belirlenen maaş katsayısı üzerinden ödendiği için geçmişe dönük ek ders farkları öğretmenlere 1 aylık olarak ödenecek. Ayrıca Aralık ayı enflasyon farkları çıkarsa hem maaş hem de ek dersler için öğretmenlere ödenecek.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Öğretmenlerin ‘ek ders’ ücretlerinde 2013’te kaç liralık bir artış olacak? 2013 ‘ek ders’ ücretleri net ve brüt ne kadar artacak?
Dün açıklanan yeni ‘asgari ücret’in ardından 2013’te öğretmenlerin alacağı ek ders ücretlerinin de ne kadar artacağı merak ediliyor. Öğretmenler 2013’te memurlara yapılacak yüzde 3 oranında zamdan yararlanacaklar buna bağlı olarak da ek ders ücretleri yüzde 3 oranında artacak.
01 Ocak 2013 itibariyle gündüz ve gece ek ders ücreti saatlik ne kadar olacak? Normal ve özel eğitim ile yüksek lisans ve doktora sahibi öğretmenlerin 2013 ek ders ücreti ne kadar olacak? İşte cevabı
Normal eğitim
Gündüz 10,02 TL bürüt - 8,45 TL net -2013 de 8.70 TL olacak - 9,13 TL Yüksek lisans - 9,97 Doktora
Gece 10,74 TL bürüt -9,06 TL net - 9.33 TL olacak
Özel eğitim
Gündüz 12,53 TL bürüt -10,57 TL net- 10,89 olacak
Gece 13,42 TL bürüt - 11,32 TL net -2013 de 11,66 olacak 2013 Ek ders ödemeleri Ocak 2012 de belirlenen maaş katsayısı üzerinden ödendiği için geçmişe dönük ek ders farkları öğretmenlere 1 aylık olarak ödenecek. Ayrıca Aralık ayı enflasyon farkları çıkarsa hem maaş hem de ek dersler için öğretmenlere ödenecek.
Son Güncelleme: Cumartesi, 29 Aralık 2012 14:27
Gösterim: 3945
Melih Aşık’ın Milliyet Gazetesi’ndeki bugünkü köşesinden…
Rektörün akı karası olur mu? Oldu bile... 14 rektör yukardan gelen emirle saldırıya uğrayan ODTÜ öğrencileri ve öğretim üyelerinin aleyhinde bildiri yayınladılar.
Rıfat Serdaroğlu “ak rektörler” adını verdiği bu şahısların meziyetlerini şöyle sıralamış...
- Türkiye’de Kuvvetler Ayrılığı İlkesi iktidarca yok sayılır, Ak Rektörler “susarlar.”
- Türkiye’de Hukuk Devleti İlkesi çiğnenir, Ak Rektörler “tısss.”
- Türkiye’de Laiklik İlkesi paspas yapılır, Ak Rektörler “pıssst.”
- Cumhuriyete, Cumhuriyeti kuranlara hakaret edilir, Ak Rektörler “şşşşt”
- “Eğitim-Öğretim Birliği” parçalanır, Ak Rektörler “Aman koltuk gitmesin.”
- Basılmamış kitaplar mahkemeye verilir, Ak Rektörler “Ödenekler kesilmesin”
- Türkiye’de Yunus Emre eserleri “makaslanır”, Ak Rektörler “susssss.”
- Türkiye’de bunları yetiştiren gerçek Rektörler suçsuz yere tutuklanır ve yıllarca hasta - hasta hapiste tutulurlar, Ak Rektörler “Yaa öyle mi, haberim yoktu!”
SBF Dekanı Prof. Yalçın Karatepe Başbakan Erdoğan’ın yeni başarısına! dikkati çekiyor:
- Sayın Başbakan “üniversiteleri böl ve yönet stratejisi”nde başarılı oldu...
Prof. Karatepe yardakçı üniversitelerin son durumunu şöyle özetliyor:
- Başbakan “zıpla” dediği zaman herkes “Ne kadar yükseğe?” diye soruyor. “Niye zıplayayım?” diye soran yok maalesef...
Üniversiteye siyaset, rektör seçimi ya da başka yollardan bolca sokuldu. İktidardan beklentileri olanlar yan yattılar. Neyse ki ak rektör sayısı 14’ü geçmedi. O ak rektörlerin okullarındaki genç öğretim üyeleri de hazmedemedi durumu... Homurtuları rektörlük katından duyuluyor olmalı...
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Melih Aşık’ın Milliyet Gazetesi’ndeki bugünkü köşesinden…
Rektörün akı karası olur mu? Oldu bile... 14 rektör yukardan gelen emirle saldırıya uğrayan ODTÜ öğrencileri ve öğretim üyelerinin aleyhinde bildiri yayınladılar.
Rıfat Serdaroğlu “ak rektörler” adını verdiği bu şahısların meziyetlerini şöyle sıralamış...
- Türkiye’de Kuvvetler Ayrılığı İlkesi iktidarca yok sayılır, Ak Rektörler “susarlar.”
- Türkiye’de Hukuk Devleti İlkesi çiğnenir, Ak Rektörler “tısss.”
- Türkiye’de Laiklik İlkesi paspas yapılır, Ak Rektörler “pıssst.”
- Cumhuriyete, Cumhuriyeti kuranlara hakaret edilir, Ak Rektörler “şşşşt”
- “Eğitim-Öğretim Birliği” parçalanır, Ak Rektörler “Aman koltuk gitmesin.”
- Basılmamış kitaplar mahkemeye verilir, Ak Rektörler “Ödenekler kesilmesin”
- Türkiye’de Yunus Emre eserleri “makaslanır”, Ak Rektörler “susssss.”
- Türkiye’de bunları yetiştiren gerçek Rektörler suçsuz yere tutuklanır ve yıllarca hasta - hasta hapiste tutulurlar, Ak Rektörler “Yaa öyle mi, haberim yoktu!”
SBF Dekanı Prof. Yalçın Karatepe Başbakan Erdoğan’ın yeni başarısına! dikkati çekiyor:
- Sayın Başbakan “üniversiteleri böl ve yönet stratejisi”nde başarılı oldu...
Prof. Karatepe yardakçı üniversitelerin son durumunu şöyle özetliyor:
- Başbakan “zıpla” dediği zaman herkes “Ne kadar yükseğe?” diye soruyor. “Niye zıplayayım?” diye soran yok maalesef...
Üniversiteye siyaset, rektör seçimi ya da başka yollardan bolca sokuldu. İktidardan beklentileri olanlar yan yattılar. Neyse ki ak rektör sayısı 14’ü geçmedi. O ak rektörlerin okullarındaki genç öğretim üyeleri de hazmedemedi durumu... Homurtuları rektörlük katından duyuluyor olmalı...
Son Güncelleme: Perşembe, 27 Aralık 2012 09:58
Gösterim: 1680

