Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
AB 7. Çerçeve Programı’nın sona ermesinden sonra Horizon 2020 adıyla yeni bir programa geçildi. Bu program bence diğer çerçeve programlardan çok daha geniş ve farklı olacak. Öncelik olarak, Horizon 2020 “Sağlık, Demografik Değişim ve Refah” başlığı altında sağlık konularına destek sağlayacak. Toplamda 71 Milyar Euro’luk bütçeden bahsediyoruz, Avrupa çapında araştırmacılar ve araştırma kuruluşları arasında işbirliğini desteklemeyi hedefleyen bu program ve projelerden en iyi şekilde nemalanmamız gerektiğini düşünüyorum. AB tüm proje ve faaliyetlerinde, şeffaflık ilkesinin de yardımıyla, projelere ayrı bir disiplin ve profesyonellik kazanıldığını düşünüyorum. Bu disiplin, uzun vadede ülkemiz adına son derece önemli. Elde ettiğimiz kazanımlar ve vizyonumuzu oluşturmak için bu programda daha aktif olmalıyız. 7.Çerçeve Programı’nda Türkiye genelinde birçok proje üretildi. Ancak program süresince edindiğim izlenim kurumlar ve proje yazımı için kurulan danışmanlık şirketleri arasında, hiç de profesyonel olmayan tutumlar sebebiyle, istenilen düzeyde fayda sağlanamadığı yönünde oldu. Maalesef bazı danışmanlık şirketlerinin AB projesi yazmak için kurumların zaman ve parasını boşa harcadıklarını gördük, bu da tabi yeni programa güven problemi ile başlamamıza sebep oluyor. Kurumlar kendi içinde proje yazma ekibi kurmadığı sürece danışmanlık şirketleriyle olan ilişkileri iyi yönetmek zorundalar. Umarım Horizon 2020 döneminde bu gibi profesyonellikten uzak, sevimsiz örnekler yaşamayız.
Her üniversitede Horizon 2020 proje ekibi kurulmasına ihtiyaç var!
Horizon 2020, özellikle uluslararası ortaklıklar yolu ile geleceğin teknolojilerine yön vermeyi ve araştırmacılara yeni ufuklar açacak, onların en yeni ve ileri teknolojiye erişimini kolaylaştırmayı hedefliyor. Üniversitenin temel kurulma sebepleri ile birebir örtüşen bu hedef için çok çalışmalıyız. Üniversiteler içerisinde ekip kurmalı ve düzenli olarak açılan proje teklif çağrıları hakkında bilgilendirme toplantıları yapılmalı.
Horizon 2020 Programı kapsamındaki proje türleri ise kısaca şu şekilde:
• Ar-Ge Hibeleri (Grants for R&D) projeleri
• Yenilik Hibeleri (Grants for Innovation) projeleri
• Destek ve Koordinasyon Eylemleri (CSA) projeleri
• ERC projeleri
• Marie Sklodowska-Curie projeleri
• Ortak Fonlama (Co-Funding)
• KOBİ Fonlama
THY’den Erasmus öğrenci ve personele yönelik kampanya
Türkiye Ulusal Ajansı ile Türk Hava Yolları arasında imzalanan işbirliği anlaşmasıyla Türkiye Ulusal Ajansı’ndan aldığı hibe kapsamında seyahatini gerçekleştirecek olan katılımcılara %20 indirim ve 10 kg ek bagaj hakkı sağlandı. Erasmus hareketliliğine katılacak öğrenci ve personelin üniversitesi tarafından Ulusal Ajans’ın TURNA sistemine kaydının yapılması yeterli olacak. Kampanya, 26/11/2016 tarihine kadar geçerli olup, biletler THY satış ofislerinden bizzat alınmalıdır. Detaylı bilgiyi üniversitelerin uluslararası ofislerinden temin edebilirsiniz.
“Öğrenme akıntıya karşı yüzme gibidir, ilerlemediğiniz takdirde gerilersiniz.”
Çin Atasözü
Yasemin Çiçekçisoy
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
twitter: @yccsoy
Üst Kategori: ROOT Kategori: Yasemin Çiçekçisoy - Ulus. Eğ. Uz.
AB 7. Çerçeve Programı’nın sona ermesinden sonra Horizon 2020 adıyla yeni bir programa geçildi. Bu program bence diğer çerçeve programlardan çok daha geniş ve farklı olacak. Öncelik olarak, Horizon 2020 “Sağlık, Demografik Değişim ve Refah” başlığı altında sağlık konularına destek sağlayacak. Toplamda 71 Milyar Euro’luk bütçeden bahsediyoruz, Avrupa çapında araştırmacılar ve araştırma kuruluşları arasında işbirliğini desteklemeyi hedefleyen bu program ve projelerden en iyi şekilde nemalanmamız gerektiğini düşünüyorum. AB tüm proje ve faaliyetlerinde, şeffaflık ilkesinin de yardımıyla, projelere ayrı bir disiplin ve profesyonellik kazanıldığını düşünüyorum. Bu disiplin, uzun vadede ülkemiz adına son derece önemli. Elde ettiğimiz kazanımlar ve vizyonumuzu oluşturmak için bu programda daha aktif olmalıyız. 7.Çerçeve Programı’nda Türkiye genelinde birçok proje üretildi. Ancak program süresince edindiğim izlenim kurumlar ve proje yazımı için kurulan danışmanlık şirketleri arasında, hiç de profesyonel olmayan tutumlar sebebiyle, istenilen düzeyde fayda sağlanamadığı yönünde oldu. Maalesef bazı danışmanlık şirketlerinin AB projesi yazmak için kurumların zaman ve parasını boşa harcadıklarını gördük, bu da tabi yeni programa güven problemi ile başlamamıza sebep oluyor. Kurumlar kendi içinde proje yazma ekibi kurmadığı sürece danışmanlık şirketleriyle olan ilişkileri iyi yönetmek zorundalar. Umarım Horizon 2020 döneminde bu gibi profesyonellikten uzak, sevimsiz örnekler yaşamayız.
Her üniversitede Horizon 2020 proje ekibi kurulmasına ihtiyaç var!
Horizon 2020, özellikle uluslararası ortaklıklar yolu ile geleceğin teknolojilerine yön vermeyi ve araştırmacılara yeni ufuklar açacak, onların en yeni ve ileri teknolojiye erişimini kolaylaştırmayı hedefliyor. Üniversitenin temel kurulma sebepleri ile birebir örtüşen bu hedef için çok çalışmalıyız. Üniversiteler içerisinde ekip kurmalı ve düzenli olarak açılan proje teklif çağrıları hakkında bilgilendirme toplantıları yapılmalı.
Horizon 2020 Programı kapsamındaki proje türleri ise kısaca şu şekilde:
• Ar-Ge Hibeleri (Grants for R&D) projeleri
• Yenilik Hibeleri (Grants for Innovation) projeleri
• Destek ve Koordinasyon Eylemleri (CSA) projeleri
• ERC projeleri
• Marie Sklodowska-Curie projeleri
• Ortak Fonlama (Co-Funding)
• KOBİ Fonlama
THY’den Erasmus öğrenci ve personele yönelik kampanya
Türkiye Ulusal Ajansı ile Türk Hava Yolları arasında imzalanan işbirliği anlaşmasıyla Türkiye Ulusal Ajansı’ndan aldığı hibe kapsamında seyahatini gerçekleştirecek olan katılımcılara %20 indirim ve 10 kg ek bagaj hakkı sağlandı. Erasmus hareketliliğine katılacak öğrenci ve personelin üniversitesi tarafından Ulusal Ajans’ın TURNA sistemine kaydının yapılması yeterli olacak. Kampanya, 26/11/2016 tarihine kadar geçerli olup, biletler THY satış ofislerinden bizzat alınmalıdır. Detaylı bilgiyi üniversitelerin uluslararası ofislerinden temin edebilirsiniz.
“Öğrenme akıntıya karşı yüzme gibidir, ilerlemediğiniz takdirde gerilersiniz.”
Çin Atasözü
Yasemin Çiçekçisoy
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
twitter: @yccsoy
Son Güncelleme: Pazartesi, 15 Aralık 2014 07:37
Gösterim: 3352
Gittim, gezdim, gördüm
Yükseköğretim hareketliliğinde Napoli, İtalya, kötü bir tercih neden mi? İşte nedeni;
Hep güzelliklerden bahsedecek, ülkeleri övecek değiliz ya, biraz da eleştiri yapalım. Geçtiğimiz günlerde İtalya’nın en büyük üçüncü şehri olan Napoli’ye gittim. Yazılarımı takip edenler bilir, İtalya ve İspanya’nın kalbimdeki yeri bir başkadır. Hele ki İtalya, bir tasarım öğrencisinin mutlaka uğraması gereken bir ülkedir. Rönesansın doğduğu topraklara ayak basmadan, İtalya’nın havasını koklamadan iyi bir tasarımcı olunmadığına yürekten inananlardanım.
İyi güzel de bu başlık da ne şimdi demeyin. Napoli, İtalya değil bence. Başka bir yer. Bir kere hırsızlık ve yankesicilik açısından Avrupa’nın en sorunlu şehirlerinden bir tanesiymiş, neyse ki başıma kötü bir şey gelmedi. Şehir huzursuz, güvende olmadığınızı hissettiren bir havası var. Sanki her an biri sizi kaçıracak, o dar ve karanlık sokaklarda kaybolup gidecekmişsiniz hissi veriyor, ürkütücü. Şehir son derece pis, çöpler çoğu zaman sokakların ortasında günlerce kalıyor. Mayhoş bir çöp kokusu içinde şehri gezip, kokuya alışıyorsunuz. Dahası insanlar gerçekten çöplerin içinde yaşamaktan rahatsız olmuyor.
Bir koordinatör olarak öğrencilere değişim gerçekleştirecekleri ülkeyi seçerken öncelikli tavsiyem, gidecekleri şehrin güvenliği, yaşam koşulları ve üniversitenin programlarını araştırmalarıdır. Yaşadığım deneyim doğrultusunda maalesef Napoli’ye gitmeyin diyeceğim. Her ne kadar üniversitelerde sunulan programlar, İtalyanca olmasına rağmen, zengin ve çeşitli olsa da, Napoli değişim için kötü bir tercih. Benden söylemesi.
Foggia tam bir üniversite şehri
İtalya turum devam ederken, Napoli’den otobüsle 2 saat uzaklıkta olan, Foggia gerek üniversitede sunulan programlar gerekse şehrin yaşam koşullarının uygunluğu açısından mükemmel. Foggia Üniversitesi Uluslararası ofis çalışanları çok yardımsever, gelen yabancı öğrencilere çok yardımcı oluyorlar. Özellikle Sağlık Bilimleri, Ekonomi ve Spor Yöneticiliği bölümlerinde okuyan öğrencilere, üç aylık yaz stajlarını Foggia’da yapmalarını tavsiye ediyorum.
Capri
İtalya yolculuğumun son durağı, Capri Adası, tek kelimeyle, cennet. Napoli’den vapurla 50 dakika uzaklıkta bambaşka bir dünyaya geçtim. Ruhum arındı. Adaya iner inmez fünikülerle yukarı çıktım. İtalyan tasarımcıların gövde gösterisi yaptığı sokaklarda yürüdüm. Capri Adası iki bölümden oluşuyor. Yüksekte kalan bölüm Anacapri’de alışveriş yapabileceğiniz birçok sevimli dükkân var. Limoncello ve hediyelik eşya alabilir, ya da Anacapri’nin muazzam manzarasında yemek yiyebilirsiniz.
Eğitim, insanın güç sandığı ya da gerçekten kolay alt edilebilen engelleri, nasıl aşacağını öğretme sanatından başka bir şey değildir.
Wolfgang Van Goethe

Yasemin Çiçekçisoy
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Twitter: @yccsoy
Üst Kategori: ROOT Kategori: Yasemin Çiçekçisoy - Ulus. Eğ. Uz.
Gittim, gezdim, gördüm
Yükseköğretim hareketliliğinde Napoli, İtalya, kötü bir tercih neden mi? İşte nedeni;
Hep güzelliklerden bahsedecek, ülkeleri övecek değiliz ya, biraz da eleştiri yapalım. Geçtiğimiz günlerde İtalya’nın en büyük üçüncü şehri olan Napoli’ye gittim. Yazılarımı takip edenler bilir, İtalya ve İspanya’nın kalbimdeki yeri bir başkadır. Hele ki İtalya, bir tasarım öğrencisinin mutlaka uğraması gereken bir ülkedir. Rönesansın doğduğu topraklara ayak basmadan, İtalya’nın havasını koklamadan iyi bir tasarımcı olunmadığına yürekten inananlardanım.
İyi güzel de bu başlık da ne şimdi demeyin. Napoli, İtalya değil bence. Başka bir yer. Bir kere hırsızlık ve yankesicilik açısından Avrupa’nın en sorunlu şehirlerinden bir tanesiymiş, neyse ki başıma kötü bir şey gelmedi. Şehir huzursuz, güvende olmadığınızı hissettiren bir havası var. Sanki her an biri sizi kaçıracak, o dar ve karanlık sokaklarda kaybolup gidecekmişsiniz hissi veriyor, ürkütücü. Şehir son derece pis, çöpler çoğu zaman sokakların ortasında günlerce kalıyor. Mayhoş bir çöp kokusu içinde şehri gezip, kokuya alışıyorsunuz. Dahası insanlar gerçekten çöplerin içinde yaşamaktan rahatsız olmuyor.
Bir koordinatör olarak öğrencilere değişim gerçekleştirecekleri ülkeyi seçerken öncelikli tavsiyem, gidecekleri şehrin güvenliği, yaşam koşulları ve üniversitenin programlarını araştırmalarıdır. Yaşadığım deneyim doğrultusunda maalesef Napoli’ye gitmeyin diyeceğim. Her ne kadar üniversitelerde sunulan programlar, İtalyanca olmasına rağmen, zengin ve çeşitli olsa da, Napoli değişim için kötü bir tercih. Benden söylemesi.
Foggia tam bir üniversite şehri
İtalya turum devam ederken, Napoli’den otobüsle 2 saat uzaklıkta olan, Foggia gerek üniversitede sunulan programlar gerekse şehrin yaşam koşullarının uygunluğu açısından mükemmel. Foggia Üniversitesi Uluslararası ofis çalışanları çok yardımsever, gelen yabancı öğrencilere çok yardımcı oluyorlar. Özellikle Sağlık Bilimleri, Ekonomi ve Spor Yöneticiliği bölümlerinde okuyan öğrencilere, üç aylık yaz stajlarını Foggia’da yapmalarını tavsiye ediyorum.
Capri
İtalya yolculuğumun son durağı, Capri Adası, tek kelimeyle, cennet. Napoli’den vapurla 50 dakika uzaklıkta bambaşka bir dünyaya geçtim. Ruhum arındı. Adaya iner inmez fünikülerle yukarı çıktım. İtalyan tasarımcıların gövde gösterisi yaptığı sokaklarda yürüdüm. Capri Adası iki bölümden oluşuyor. Yüksekte kalan bölüm Anacapri’de alışveriş yapabileceğiniz birçok sevimli dükkân var. Limoncello ve hediyelik eşya alabilir, ya da Anacapri’nin muazzam manzarasında yemek yiyebilirsiniz.
Eğitim, insanın güç sandığı ya da gerçekten kolay alt edilebilen engelleri, nasıl aşacağını öğretme sanatından başka bir şey değildir.
Wolfgang Van Goethe

Yasemin Çiçekçisoy
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Twitter: @yccsoy
Son Güncelleme: Salı, 14 Ekim 2014 13:49
Gösterim: 3017
Geçtiğimiz günlerde Bahçesehir Üniversitesi’nde “Pisa verileriyle AB ve Türkiye’de eğitim konferansı”na katıldım. İçerik ve yapılan sunumlar açısından oldukça verimli olduğunu düşündüğüm bir konferanstı. Konferanstan bana kalan, paylaşmak istediğim önemli bir konu var. Konferansın başından sonuna, Prof. Dr. Eser Karakaş hocamızın bağıra bağıra dikkat çektiği bir husus vardı. Eser hoca, yurtdışındaki dünyanın en prestijli üniversiteleriyle, örneğin Harvard Üniversitesiyle, lisans alanında Türk üniversitelerini kıyaslayacak olursak, Türk Üniversitelerinin iki ya da üç kat kötü olduğunu dile getirdi. Lisans seviyesinde Türkiye’de verilen eğitimin bu anlamda ölçülebileceğini dile getirdi. Ancak Eser hocanın özellikle dile getirdiği, vurguladığı bir husus vardı ki yazmadan geçemeyeceğim. Türk yükseköğretiminin Yüksek Lisans ve Doktora düzeyinde yurtdışındaki üniversitelerle, özellikle Amerika’da bulunan üniversitelerle ölçülemeyecek ölçüde kötü durumda olduğuydu. Bu durumun düzeltilmesi için politikalar oluşturulması gerektiğini söyledi. Kariyerini Pisa çalışmalarına adamış hocaların gereksiz ve haddini aşan tepkisine rağmen Eser hoca, yılmadan, neden yüksek lisans ve doktorada ölçülemeyecek ölçüde kötü olduğumuzu sorguladı. Pisa vb. testlerde ülkenin başarısına konsantre olmak yerine Yüksek Lisans ve Doktora düzeyinde başarıyı yakalamamız gerektiğini bizlere net bir biçimde aktardı.
Acı ama gerçek!
Neden bilim ve teknoloji üretemiyoruz?
Dünyada en önemli rekabet alanlarından biri teknoloji üretimi ve yenilenebilir enerji kaynakları diyebiliriz. Gelişmiş ülkeler bu alanlarda rekabet ediyor, günümüz güç savaşları bu alanlarda yaşanılıyor. Peki teknolojiyi yalnızca gelişmiş ülkeler mi üretebilir? Tabiî ki hayır. Teknoloji üretmek gelişmiş ülkelerin tekelinde değildir, ülkeler yeni teknolojilere yatırım yaptığı ölçüde kalkınabilir. Bu noktada eğitimin ve AR-GE’nin önemi artmaktadır. Şirketler gerek çalışanlarına gerekse AR-GE faaliyetlerine önem vermeli, yatırım yapmalıdır. Aynı zamanda eğitim sistemimizdeki bozuklukların okulöncesi eğitimden yüksek öğrenimin her kademesine düzeltilmelidir. Şirketlerin üniversitelerle el ele AR-GE faaliyetlerini yürütmesi sağlanmalı, devletin yükü hafifletilip fonlarla faaliyetleri maddi olarak desteklemesi sağlanmalıdır. Türkiye’nin içinde bulunduğu orta gelir tuzağı ancak bu şekilde aşılabileceğini düşünüyorum.
Orta gelir tuzağına düştük
Orta gelir tuzağı bir ekonominin belirli bir gelir düzeyine ulaştıktan sonra onu aşamaması, bir anlamda sıkışıp kalması, durağanlaşması anlamına gelir. Evet ekonomide işler iyi gitti, küresel krizden kısmen az etkilendik falan ama kişi başı gelir de on bin dolara takıldı kaldı. Beş yıldır bir artış göstermedi, göstermeyecek gibi de duruyor. Orta gelir tuzağından ancak ve ancak eğitim sistemimizi yenileyerek, AR-GE faaliyetlerine ve yeni teknolojilere yatırım yaparak aşabileceğimizi düşünüyorum. Günümüz dünyasında ekonominin ayakta kalmasının ön koşulu eğitim ve teknolojiye yapılan yatırımın kalitesi belirliyor.
Hollanda İkamet sorunu
Erasmus ile Hollanda’ya gitmeyi planlayan öğrencileri yakından ilgilendiren bir sorun var. Hollanda vizesi ve ikamet izni almak eğer hesabınızda onbin Euronuz yoksa neredeyse imkânsız. Tabiki vize meselesi ülkelerin en hassas egemenlik konularından bir tanesi, ancak bu durumun Erasmus programına zarar verdiğini düşünüyorum. Diğer program ülkelerinden vize almak günden güne kolaylaşırken, Hollanda’nın hala bu kadar zor olması bana göre haksızlık. Umarım bu problemi bir an önce çözeriz.
“Eğitim her şeydir. Şeftali bir zamanlar acı bir bademdi; karnabahar, üniversite eğitimi almış bir lahanadan başka bir şey değildir.”
Mark Twain
Yasemin Çiçekçisoy
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Twitter: @yccsoy
Üst Kategori: ROOT Kategori: Yasemin Çiçekçisoy - Ulus. Eğ. Uz.
Geçtiğimiz günlerde Bahçesehir Üniversitesi’nde “Pisa verileriyle AB ve Türkiye’de eğitim konferansı”na katıldım. İçerik ve yapılan sunumlar açısından oldukça verimli olduğunu düşündüğüm bir konferanstı. Konferanstan bana kalan, paylaşmak istediğim önemli bir konu var. Konferansın başından sonuna, Prof. Dr. Eser Karakaş hocamızın bağıra bağıra dikkat çektiği bir husus vardı. Eser hoca, yurtdışındaki dünyanın en prestijli üniversiteleriyle, örneğin Harvard Üniversitesiyle, lisans alanında Türk üniversitelerini kıyaslayacak olursak, Türk Üniversitelerinin iki ya da üç kat kötü olduğunu dile getirdi. Lisans seviyesinde Türkiye’de verilen eğitimin bu anlamda ölçülebileceğini dile getirdi. Ancak Eser hocanın özellikle dile getirdiği, vurguladığı bir husus vardı ki yazmadan geçemeyeceğim. Türk yükseköğretiminin Yüksek Lisans ve Doktora düzeyinde yurtdışındaki üniversitelerle, özellikle Amerika’da bulunan üniversitelerle ölçülemeyecek ölçüde kötü durumda olduğuydu. Bu durumun düzeltilmesi için politikalar oluşturulması gerektiğini söyledi. Kariyerini Pisa çalışmalarına adamış hocaların gereksiz ve haddini aşan tepkisine rağmen Eser hoca, yılmadan, neden yüksek lisans ve doktorada ölçülemeyecek ölçüde kötü olduğumuzu sorguladı. Pisa vb. testlerde ülkenin başarısına konsantre olmak yerine Yüksek Lisans ve Doktora düzeyinde başarıyı yakalamamız gerektiğini bizlere net bir biçimde aktardı.
Acı ama gerçek!
Neden bilim ve teknoloji üretemiyoruz?
Dünyada en önemli rekabet alanlarından biri teknoloji üretimi ve yenilenebilir enerji kaynakları diyebiliriz. Gelişmiş ülkeler bu alanlarda rekabet ediyor, günümüz güç savaşları bu alanlarda yaşanılıyor. Peki teknolojiyi yalnızca gelişmiş ülkeler mi üretebilir? Tabiî ki hayır. Teknoloji üretmek gelişmiş ülkelerin tekelinde değildir, ülkeler yeni teknolojilere yatırım yaptığı ölçüde kalkınabilir. Bu noktada eğitimin ve AR-GE’nin önemi artmaktadır. Şirketler gerek çalışanlarına gerekse AR-GE faaliyetlerine önem vermeli, yatırım yapmalıdır. Aynı zamanda eğitim sistemimizdeki bozuklukların okulöncesi eğitimden yüksek öğrenimin her kademesine düzeltilmelidir. Şirketlerin üniversitelerle el ele AR-GE faaliyetlerini yürütmesi sağlanmalı, devletin yükü hafifletilip fonlarla faaliyetleri maddi olarak desteklemesi sağlanmalıdır. Türkiye’nin içinde bulunduğu orta gelir tuzağı ancak bu şekilde aşılabileceğini düşünüyorum.
Orta gelir tuzağına düştük
Orta gelir tuzağı bir ekonominin belirli bir gelir düzeyine ulaştıktan sonra onu aşamaması, bir anlamda sıkışıp kalması, durağanlaşması anlamına gelir. Evet ekonomide işler iyi gitti, küresel krizden kısmen az etkilendik falan ama kişi başı gelir de on bin dolara takıldı kaldı. Beş yıldır bir artış göstermedi, göstermeyecek gibi de duruyor. Orta gelir tuzağından ancak ve ancak eğitim sistemimizi yenileyerek, AR-GE faaliyetlerine ve yeni teknolojilere yatırım yaparak aşabileceğimizi düşünüyorum. Günümüz dünyasında ekonominin ayakta kalmasının ön koşulu eğitim ve teknolojiye yapılan yatırımın kalitesi belirliyor.
Hollanda İkamet sorunu
Erasmus ile Hollanda’ya gitmeyi planlayan öğrencileri yakından ilgilendiren bir sorun var. Hollanda vizesi ve ikamet izni almak eğer hesabınızda onbin Euronuz yoksa neredeyse imkânsız. Tabiki vize meselesi ülkelerin en hassas egemenlik konularından bir tanesi, ancak bu durumun Erasmus programına zarar verdiğini düşünüyorum. Diğer program ülkelerinden vize almak günden güne kolaylaşırken, Hollanda’nın hala bu kadar zor olması bana göre haksızlık. Umarım bu problemi bir an önce çözeriz.
“Eğitim her şeydir. Şeftali bir zamanlar acı bir bademdi; karnabahar, üniversite eğitimi almış bir lahanadan başka bir şey değildir.”
Mark Twain
Yasemin Çiçekçisoy
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Twitter: @yccsoy
Son Güncelleme: Salı, 13 May 2014 13:21
Gösterim: 3272
İktisadi anlamda yükseköğretim hizmetleri yarı kamusal mal olarak adlandırılıyor. Yani devlet, bu hizmeti gücünün yetmediği kısımda özel sektöre izin vererek rekabete açık bir sektör oluşturup, halkın bu hizmetlerden faydalanmasına imkân tanıyor. Global değişim, yükseköğretim sistemini, üniversite kavramını, üniversite yönetimini, eğitim öğretim yöntemlerini önemli ölçüde değiştirdi. Rekabetin artması, yükseköğretimde kalitenin artmasına ve akreditasyon uygulamalarının yaygınlaşmasına olanak sağladı. Globalleşmenin en güzel sonucu yükseköğretimde yapılan akademik ve öğrenim hareketliliği faaliyetlerinin yanı sıra, İngilizce eğitimin yaygınlaşması oldu. İngilizce eğitim yapan kurumların ve bölümlerin yaygınlaşmasıyla birlikte, yükseköğretime olan talep ve çeşitlilik arttı.
İdeal bir üniversite
İdeal bir üniversitede olması gereken temel ilkeler:
Bilimsellik
Özgürlük
Özerklik
Demokratik yönetim
Kalite
Akademik ahlâk
Akademik rekabet
Akademik hareketlilik
Uluslar arası Proje
Sosyal sorumluluk
Üniversite-sanayi işbirliği
Yükseköğretimin uluslararasılaşması
Türk yükseköğretim sistemi Erasmus programının da yardımıyla uluslararası anlamda faaliyet göstermeye başladı. Yabancı dilde verilen program sayısı arttı. Akademik hareketlilik hız kazandı. Öğrencilerin üniversite tercih nedenleri arasına uluslararası alanda yapılan faaliyetler ön plana çıkmaya başladı. Bundan sonraki hedefimiz Türk üniversitelerinin vizyonunda uluslararası faaliyetlerin, hareketliliğin, anlaşmaların merkezi bir yerde olmasını sağlayacak mekanizmaların kurulması olmalıdır. Maalesef mevcut durumda uluslararasılaşma faaliyetleri çok yeterli değil. Hatta bazı üniversitelerimizde Erasmus hareketliliği dışında herhangi bir faaliyet yok. YÖK tarafından yürütülen Mevlana, Farabi gibi değişim programlarının sadece devlet üniversitelerine yönelik olması ve bana göre öğrenci merkezli programlar olmaması açısından verimli olduklarını söyleyemem. Bu programlarda akademik hareketlilik daha ön planda tutuluyor.
Yükseköğretim hareketliliğinin göz bebeği, Erasmus staj hareketliliği
Yükseköğretim hareketliliğinin gözde programlarından biri de staj hareketliliğidir. Bence öğrenim hareketliliği yapan öğrencilerin yurtdışına yeniden gidebilmelerini sağlaması, yurtdışında çalışabilme imkanı sağlanması açısından çok değerli bir program. Fakat maalesef bu programdan yeterince faydalanılmadığı kanısındayım. Öğrencilerimiz nedense yurtdışında staj yeri bulma konusunda korkak ve acemi. Üniversite uluslararası ofisler ne kadar yardımcı olmak istese de, değişimden faydalanacak olan öğrencinin bu sürece en başından ortak olması, staj yapacağı kurumu kendisinin ayarlaması en doğrusu. Avrupa’da birçok şirket var, bu şirketler her yıl belirli periodlarda stajer alıyorlar. İnanın yurtdışında yapılan stajlar bizdeki gibi fotokopi çekmekten ibaret değil. Özellikle Almanya, İsveç gibi ülkelerde staj yapan öğrenciler, gerçek çalışan statüsünde işi öğreniyorlar.
Nasıl staj yeri bulacaksınız?
Bir kere her şeyden önce yazışmalarınıza erken başlamanızda fayda var. Örneğin 2014-2015 akademik yılı yaz stajına gitmek isteyen bir öğrenci Eylül, Ekim ayında yazışmalarına başlamış olmalı. Kariyer planlaması birkaç günde yapılacak bir çalışma değildir. Üniversiteye başladığınız andan itibaren mezun oluncaya kadar olan dönemi ayrı planlamalısınız. Lisansın ikinci yılına öğrenim hareketliliğini koyup, üçüncü sınıfın yaz döneminde yurtdışında staj yapmalısınız. Erasmus + programının yeni döneminin size verdiği haklardan biri de mezun statüsünde dahi olsanız, yani dördüncü sınıfın sonunda staj yapma hakkınız var. Lisansüstü eğitimlerinizde de aynı haklara sahipsiniz. Üniversite uluslararası ofislerden gerekli bilgiyi almanızı tavsiye ediyorum.
Değişim, hareketlilik aslında sizin elinizde!
Çalışmak hayat, düşünmek ışıktır. Victor Hugo
Yasemin Çiçekçisoy
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Twitter: @yccsoy
Üst Kategori: ROOT Kategori: Yasemin Çiçekçisoy - Ulus. Eğ. Uz.
İktisadi anlamda yükseköğretim hizmetleri yarı kamusal mal olarak adlandırılıyor. Yani devlet, bu hizmeti gücünün yetmediği kısımda özel sektöre izin vererek rekabete açık bir sektör oluşturup, halkın bu hizmetlerden faydalanmasına imkân tanıyor. Global değişim, yükseköğretim sistemini, üniversite kavramını, üniversite yönetimini, eğitim öğretim yöntemlerini önemli ölçüde değiştirdi. Rekabetin artması, yükseköğretimde kalitenin artmasına ve akreditasyon uygulamalarının yaygınlaşmasına olanak sağladı. Globalleşmenin en güzel sonucu yükseköğretimde yapılan akademik ve öğrenim hareketliliği faaliyetlerinin yanı sıra, İngilizce eğitimin yaygınlaşması oldu. İngilizce eğitim yapan kurumların ve bölümlerin yaygınlaşmasıyla birlikte, yükseköğretime olan talep ve çeşitlilik arttı.
İdeal bir üniversite
İdeal bir üniversitede olması gereken temel ilkeler:
Bilimsellik
Özgürlük
Özerklik
Demokratik yönetim
Kalite
Akademik ahlâk
Akademik rekabet
Akademik hareketlilik
Uluslar arası Proje
Sosyal sorumluluk
Üniversite-sanayi işbirliği
Yükseköğretimin uluslararasılaşması
Türk yükseköğretim sistemi Erasmus programının da yardımıyla uluslararası anlamda faaliyet göstermeye başladı. Yabancı dilde verilen program sayısı arttı. Akademik hareketlilik hız kazandı. Öğrencilerin üniversite tercih nedenleri arasına uluslararası alanda yapılan faaliyetler ön plana çıkmaya başladı. Bundan sonraki hedefimiz Türk üniversitelerinin vizyonunda uluslararası faaliyetlerin, hareketliliğin, anlaşmaların merkezi bir yerde olmasını sağlayacak mekanizmaların kurulması olmalıdır. Maalesef mevcut durumda uluslararasılaşma faaliyetleri çok yeterli değil. Hatta bazı üniversitelerimizde Erasmus hareketliliği dışında herhangi bir faaliyet yok. YÖK tarafından yürütülen Mevlana, Farabi gibi değişim programlarının sadece devlet üniversitelerine yönelik olması ve bana göre öğrenci merkezli programlar olmaması açısından verimli olduklarını söyleyemem. Bu programlarda akademik hareketlilik daha ön planda tutuluyor.
Yükseköğretim hareketliliğinin göz bebeği, Erasmus staj hareketliliği
Yükseköğretim hareketliliğinin gözde programlarından biri de staj hareketliliğidir. Bence öğrenim hareketliliği yapan öğrencilerin yurtdışına yeniden gidebilmelerini sağlaması, yurtdışında çalışabilme imkanı sağlanması açısından çok değerli bir program. Fakat maalesef bu programdan yeterince faydalanılmadığı kanısındayım. Öğrencilerimiz nedense yurtdışında staj yeri bulma konusunda korkak ve acemi. Üniversite uluslararası ofisler ne kadar yardımcı olmak istese de, değişimden faydalanacak olan öğrencinin bu sürece en başından ortak olması, staj yapacağı kurumu kendisinin ayarlaması en doğrusu. Avrupa’da birçok şirket var, bu şirketler her yıl belirli periodlarda stajer alıyorlar. İnanın yurtdışında yapılan stajlar bizdeki gibi fotokopi çekmekten ibaret değil. Özellikle Almanya, İsveç gibi ülkelerde staj yapan öğrenciler, gerçek çalışan statüsünde işi öğreniyorlar.
Nasıl staj yeri bulacaksınız?
Bir kere her şeyden önce yazışmalarınıza erken başlamanızda fayda var. Örneğin 2014-2015 akademik yılı yaz stajına gitmek isteyen bir öğrenci Eylül, Ekim ayında yazışmalarına başlamış olmalı. Kariyer planlaması birkaç günde yapılacak bir çalışma değildir. Üniversiteye başladığınız andan itibaren mezun oluncaya kadar olan dönemi ayrı planlamalısınız. Lisansın ikinci yılına öğrenim hareketliliğini koyup, üçüncü sınıfın yaz döneminde yurtdışında staj yapmalısınız. Erasmus + programının yeni döneminin size verdiği haklardan biri de mezun statüsünde dahi olsanız, yani dördüncü sınıfın sonunda staj yapma hakkınız var. Lisansüstü eğitimlerinizde de aynı haklara sahipsiniz. Üniversite uluslararası ofislerden gerekli bilgiyi almanızı tavsiye ediyorum.
Değişim, hareketlilik aslında sizin elinizde!
Çalışmak hayat, düşünmek ışıktır. Victor Hugo
Yasemin Çiçekçisoy
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Twitter: @yccsoy
Son Güncelleme: Perşembe, 11 Eylül 2014 11:30
Gösterim: 2600
Akreditasyon, eğitimde yüksek kalitenin en üst seviyesidir
Bir hizmetin ulusal veya uluslararası standartları sağlamakta olduğunun tescili ve düzenli aralıklarla denetlenerek sürekliliğinin sağlanması sürecine “akreditasyon” adı verilmektedir. Eğitimde akreditasyonu, eğitim kalitesinin tescili, diploma denkliği, mesleki yeterlik ve eğitimlerin yetkinliği ile ilişkilendirebiliriz. Akreditasyon, eğitim kalitesinde zirveye ulaşmak için bir yol göstericidir. Eğitim kalitesinin ve kurumun vizyonunun güvence altına alınmasını sağlar. Kaliteyi sürekli arttırmanın en kolay yoludur. Standartları yükseltir, disipline eden bir kontrol mekanizmasıdır. Günümüz eğitiminin hedefe yönelik sorgulayıcı ve araştırmayı teşvik eden sistemlerin oluşturulması için akreditasyon vazgeçilmezdir. Akreditasyonla birlikte verimliliğin artması doğal sonuçtur.
DÜNYADA AKREDİTASYON
Bazı ülkelerde akreditasyon şart koşulabilmektedir; örneğin ABD’de geçerli bir diploma veren tüm okullar akredite olmak zorundadır. Kurslar ve uzaktan eğitim diplomaları, kurumun akredite olması halinde tüm ABD’de geçerli olmaktadır. Bazı özel eğitim kurumlarının tercih edilme sebebi de çeşitli uluslararası kuruluşlardan alınan akreditasyonlardır.
YÜKSEKÖĞRETİMDE AKREDİTASYONU KİM VERİR?
Türkiye için konuşuyorsak MÜDEK (Mühendislik Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği), MİAK (Mimarlık Akreditasyon Kurulu), UTEAK (Ulusal Tıp Eğitimi Akreditasyon Komitesi) verir. Uluslararası akreditasyon kuruluşları arasında en prestijli olanlar ise ABET (Accreditation Board for Engineering and Technology), FEANI (Fédération Européenne d'Associations Nationales d'Ingénieurs), AACSB (American Assembly of Collegiate Schools of Business )’dir.
Türkiye’de üniversitelerimizden bazıları, ismini verdiğimiz bu akreditasyonlara sahip. Umut ediyorum ki önümüzdeki dönemlerde bölümlerin çeşitli akreditasyonlara sahip olması bir zorunluluk haline gelir. Açıkçası akreditasyon meselesinin yeni YÖK yasasında zorunluluk haline gelmemesi de beni hayal kırıklığına uğrattı.
Kurumların akreditasyon almasını zorunlu kılan bir eğitim öğretim sisteminin oluşturulması, Türkiye’nin bilgi çağına uyabilmesinin temel koşuludur.
Dün yaptığınız şey size hala çok iyi görünüyorsa, bugün yeterli değilsiniz demektir. (Earle Wilson)
Eğitimtercihi
Yasemin Çiçekçisoy
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Yasemin Çiçekçisoy - Ulus. Eğ. Uz.
Akreditasyon, eğitimde yüksek kalitenin en üst seviyesidir
Bir hizmetin ulusal veya uluslararası standartları sağlamakta olduğunun tescili ve düzenli aralıklarla denetlenerek sürekliliğinin sağlanması sürecine “akreditasyon” adı verilmektedir. Eğitimde akreditasyonu, eğitim kalitesinin tescili, diploma denkliği, mesleki yeterlik ve eğitimlerin yetkinliği ile ilişkilendirebiliriz. Akreditasyon, eğitim kalitesinde zirveye ulaşmak için bir yol göstericidir. Eğitim kalitesinin ve kurumun vizyonunun güvence altına alınmasını sağlar. Kaliteyi sürekli arttırmanın en kolay yoludur. Standartları yükseltir, disipline eden bir kontrol mekanizmasıdır. Günümüz eğitiminin hedefe yönelik sorgulayıcı ve araştırmayı teşvik eden sistemlerin oluşturulması için akreditasyon vazgeçilmezdir. Akreditasyonla birlikte verimliliğin artması doğal sonuçtur.
DÜNYADA AKREDİTASYON
Bazı ülkelerde akreditasyon şart koşulabilmektedir; örneğin ABD’de geçerli bir diploma veren tüm okullar akredite olmak zorundadır. Kurslar ve uzaktan eğitim diplomaları, kurumun akredite olması halinde tüm ABD’de geçerli olmaktadır. Bazı özel eğitim kurumlarının tercih edilme sebebi de çeşitli uluslararası kuruluşlardan alınan akreditasyonlardır.
YÜKSEKÖĞRETİMDE AKREDİTASYONU KİM VERİR?
Türkiye için konuşuyorsak MÜDEK (Mühendislik Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği), MİAK (Mimarlık Akreditasyon Kurulu), UTEAK (Ulusal Tıp Eğitimi Akreditasyon Komitesi) verir. Uluslararası akreditasyon kuruluşları arasında en prestijli olanlar ise ABET (Accreditation Board for Engineering and Technology), FEANI (Fédération Européenne d'Associations Nationales d'Ingénieurs), AACSB (American Assembly of Collegiate Schools of Business )’dir.
Türkiye’de üniversitelerimizden bazıları, ismini verdiğimiz bu akreditasyonlara sahip. Umut ediyorum ki önümüzdeki dönemlerde bölümlerin çeşitli akreditasyonlara sahip olması bir zorunluluk haline gelir. Açıkçası akreditasyon meselesinin yeni YÖK yasasında zorunluluk haline gelmemesi de beni hayal kırıklığına uğrattı.
Kurumların akreditasyon almasını zorunlu kılan bir eğitim öğretim sisteminin oluşturulması, Türkiye’nin bilgi çağına uyabilmesinin temel koşuludur.
Dün yaptığınız şey size hala çok iyi görünüyorsa, bugün yeterli değilsiniz demektir. (Earle Wilson)
Eğitimtercihi
Yasemin Çiçekçisoy
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Son Güncelleme: Cuma, 14 Aralık 2012 09:54
Gösterim: 3585

