Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Hollanda, uzun bir süredir planlanan, okula başlama yaşının 2.5'a çekilmesi projesini hayata geçiriyor. Proje, özellikle yabancı kökenli çocukların dil sorununu ortadan kaldırmayı hedefliyor.

hollanda'da okula başlama yaşı 2.5BBC Türkçe’de yer alan habere göre, pilot uygulama için Amsterdam'da 10 okul belirlendi. Yeni proje kapsamında 1-4 yaş arası oyun grubu ile çocuk bakımı birleştirilecek.

İlk aşamada haftada 4 yarım gün olarak belirlenen proje kapsamında çocuklara "okula hazırlık" eğitimi verilecek.

Hollanda'da 4 yaşın altındaki çocuklar için kreşler ücretli. Ancak bu projeyle 2,5 aşındaki çocuklar bakım ve eğitim olanaklarından ücretsiz yararlanacak. Proje verimli bulunursa kısa sürede bütün ülke genelinde uygulanacak.

Proje konusunda veliler bekleyişte. Birçok aile, önce uygulamayı görmek istediğini söylüyor. Ancak kreşler tepkili. Bazı kreş yöneticilerine göre "ilkokula geçiş için en uygun ortamı sağlayan kreşlerin sunduğu kalite gözardı ediliyor."

Devletin ailelere kreş ücretleri için verdiği yardımı önemli ölçüde azaltılması, yeni projenin önemini artırıyor. Özellikle çalışan aileler, projenin yaygınlaşması halinde kreş parası yükünden kurtulma umudu taşıyor.

"1-4 yaş arası çocuklar dilde geri"

Eğitim müfettişlerince hazırlanan kapsamlı bir rapor da Hollanda'da 1-4 yaş arası çocukların özellikle dil konusunda "geri" olduklarına işaret ediyor.

Müfettişler, çocukların "eğitim kalitesinin iyileştirilmesi" uyarısında bulundu. Raporda, eğitimden sorumlu olan belediyelerin, özellikle dil eğitimi konusunda "yükümlülüklerini yerine getirmedikleri" belirtildi.

Hollanda'da zorunlu eğitime başlama yaşı şu anda ise dört.

> Hollanda'da okula başlama yaşı 2.5 oluyor

Hollanda, uzun bir süredir planlanan, okula başlama yaşının 2.5'a çekilmesi projesini hayata geçiriyor. Proje, özellikle yabancı kökenli çocukların dil sorununu ortadan kaldırmayı hedefliyor.

hollanda'da okula başlama yaşı 2.5BBC Türkçe’de yer alan habere göre, pilot uygulama için Amsterdam'da 10 okul belirlendi. Yeni proje kapsamında 1-4 yaş arası oyun grubu ile çocuk bakımı birleştirilecek.

İlk aşamada haftada 4 yarım gün olarak belirlenen proje kapsamında çocuklara "okula hazırlık" eğitimi verilecek.

Hollanda'da 4 yaşın altındaki çocuklar için kreşler ücretli. Ancak bu projeyle 2,5 aşındaki çocuklar bakım ve eğitim olanaklarından ücretsiz yararlanacak. Proje verimli bulunursa kısa sürede bütün ülke genelinde uygulanacak.

Proje konusunda veliler bekleyişte. Birçok aile, önce uygulamayı görmek istediğini söylüyor. Ancak kreşler tepkili. Bazı kreş yöneticilerine göre "ilkokula geçiş için en uygun ortamı sağlayan kreşlerin sunduğu kalite gözardı ediliyor."

Devletin ailelere kreş ücretleri için verdiği yardımı önemli ölçüde azaltılması, yeni projenin önemini artırıyor. Özellikle çalışan aileler, projenin yaygınlaşması halinde kreş parası yükünden kurtulma umudu taşıyor.

"1-4 yaş arası çocuklar dilde geri"

Eğitim müfettişlerince hazırlanan kapsamlı bir rapor da Hollanda'da 1-4 yaş arası çocukların özellikle dil konusunda "geri" olduklarına işaret ediyor.

Müfettişler, çocukların "eğitim kalitesinin iyileştirilmesi" uyarısında bulundu. Raporda, eğitimden sorumlu olan belediyelerin, özellikle dil eğitimi konusunda "yükümlülüklerini yerine getirmedikleri" belirtildi.

Hollanda'da zorunlu eğitime başlama yaşı şu anda ise dört.

Son Güncelleme: Perşembe, 22 Ağustos 2013 12:30

Gösterim: 2862

Üniversitelerarası Kurulun (ÜAK) hazırladığı rapora göre, 2001'de doçent maaşıyla 14 cumhuriyet altını alınırken, 2013'te yaklaşık 4, 2001'de profesör maaşıyla 17 cumhuriyet altını alınırken, 2013'te ise yaklaşık 6 cumhuriyet altını alınabiliyor.

Raporda, ''Tüm akademisyenlerin hayat standartlarının düştüğü ve bu düşüşün özellikle yardımcı doçentler, doçentler ve profesörler için daha çarpıcı olduğu görülmektedir'' değerlendirmesi yapıldı.

ÜAK, ''Türkiye'de Akademisyenlerin Özlük Haklarının Mevcut Durumu ve İyileştirilmesi'' raporu hazırladı.

Kurul tarafından belirlenen grubun çalıştığı raporu, Erzurum Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muammer Yaylalı kaleme aldı.

Raporda, üniversitelerin önemli problemlerinden birisinin nitelikli öğretim elemanı temini olduğu ve bu konunun irdelenmesi gerektiği belirtildi.

Üniversitelerden mezun olan başarılı öğrencilerin akademik kariyer yapmaktan kaçınmaları ya da akademik kariyerlerine devam etmemelerinin önemli sebeplerinden birinin farklı kurum   ve kuruluşlarda elde edecekleri   gelirlerin, akademik personel olarak elde edecekleri gelirlerden çok daha yüksek olması gösterildi.

Bu nedenle üniversitelerin nitelikli akademik personel temininde güçlük çektiğini ve var olan personellerini de   kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu ifade edilerek, bilim toplumu olmanın önemini kavramış bir ülkede   

öğretim elemanlarına ekonomik durumlarını düzeltmeleri için daha fazla derse girmenin, çözüm olarak  sunulmaması gerektiği belirtildi.

Öğretim elemanlarının maaşlarında meydana gelen artışların diğer memur maaş artışlarına göre daha az olduğunun ifade edildiği raporda, 2001-2013  dönemine ilişkin kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapanlar içerisinde en fazla maaş artışının, yüzde bin 100 oranıyla ''memur'' maaşlarında, en düşük maaş artışının ise yüzde 421 oranıyla ''doçent'' maaşlarında gerçekleştiği kaydedildi.

Maaşlardaki değişim

Raporda 2001-2013 dönemi akademisyen maaşlarındaki değişimlere ilişkin sayısal bilgiler de yer aldı. Buna göre, artış oranları araştırma görevlisi için yüzde 633, yardımcı doçent için yüzde 524, doçent için yüzde 421 ve profesör için yüzde 509 olarak gerçekleşti.

Raporda belirtilen yıllar aralığında cumhuriyet altınındaki fiyat artışının yüzde bin 503 ve Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'daki (GSYİH) artışın ise yüzde 720 olduğu bilgisi verilerek, ''Akademisyen maaşlarındaki değişim ile Cumhuriyet altını ve GSYİH değişimi karşılaştırıldığında arada büyük bir farkın olduğu açıktır'' değerlendirmesi yapıldı.

2001- 2013 dönemi verilerine göre en düşük artış oranlarının doçent ve profesör maaşlarında gerçekleştiği belirtilerek, 2001'de doçent maaşıyla 14 cumhuriyet altını alınırken, 2013'te yaklaşık 4 cumhuriyet altını alınabildiği ifade edildi. 2001'e göre altın fiyatlarındaki değişim dikkate alındığında doçentlerin 2013 yılı maaşının  9 bin TL civarında olması gerektiği kaydedildi.

Profesör maaşıyla 2001'de 17 cumhuriyet altını, 2013'te ise yaklaşık 6 cumhuriyet altını alınabildiği belirtilerek, 2001'e göre altın fiyatlarındaki değişim dikkate alındığında, profesörün 2013 yılı maaşının ise 11 bin TL civarında olması gerektiği ifade edildi.

''Doçent maaşları düşüşte"

2001 ve 2013'te akademisyen maaşlarının profesör maaşı oranına da yer verilen raporda, şu bilgiler aktarıldı:

''2001'de doçentler, profesörlerin maaşlarının yüzde 81,54’ü kadar maaş alıyorken, bu oran 2013'te yüzde 69,74’e düşmüştür. Yardımcı doçentler 2001'de, profesör maaşının yüzde 64,70’i kadar maaş alıyorken, 2013'te yüzde 66,22’si kadar maaş almaktadırlar. Araştırma görevlileri ise 2001'de profesörlerin yüzde 47,86’sı kadar maaş alıyorken, 2013'de yüzde 57,61’e yükselmiştir.

Doçentlerin maaşının profesörlerin maaşlarına göre düştüğü anlaşılmaktadır. Akademisyen maaşlarında meydana gelen artışlar genel olarak incelendiğinde; tüm akademisyenlerin hayat standartlarının düştüğü ve bu düşüşün özellikle yardımcı doçentler, doçentler ve profesörler için daha çarpıcı olduğu görülmektedir.''

''En düşük maaş araştırma görevlisi kadrosunun''

Üniversitelerin karşılaştığı önemli güçlüklerden birinin nitelikli araştırma görevlisi temini olduğu vurgulanarak, araştırma görevlisi kadrosunun, lisans düzeyinde eğitim aldıktan sonra müracaat edilebilecek önemli bazı iş kolları arasında en düşük maaşa sahip olduğuna işaret edildi.

Raporda, ''Özellikle başarılı lisans mezunlarının iş seçiminde maaş faktörünü dikkate alarak diğer alanları daha fazla tercih etmeleri nedeniyle araştırma görevlisi kadrolarına yapılan nitelikli başvurular azalmakta ve dolayısıyla sayıları 170 civarında olan üniversitelerde nitelikli araştırma görevlisi ihtiyacı her geçen gün artmaktadır'' tespitine yer verildi.

Üniversitelerde en düşük maaşı öğretim görevlileri ve araştırma görevlilerinin aldığı, üniversitelerin en önemli ayağını oluşturan akademisyenlerin maaşlarının genel memur maaşları karşısında çok düşük olduğu ifade edildi.

Üniversitelerin temel işlevi olan bilimsel aktivitelerini yerine getiren akademisyenlerin üniversite bünyesinde faaliyet gösteren diğer memurlara göre düşük maaşlarla istihdam edilmesinin, iş verimliliklerini ve motivasyonlarını da olumsuz yönde etkilediği değerlendirilmesi yapıldı.

Diğer bazı ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye'deki akademisyenlerin ücretlerinin düşük olduğu belirtilerek, bir profesörün ABD'de 9 bin 729 TL, Avustralya’da 13 bin 499 TL, Kanada’da 13 bin 605 TL, Japonya’da 12 bin 195 TL ve Almanya’da ise 6 bin 475 TL maaş aldığı bildirildi.

Raporda, ''eşit işe eşit maaş'' uygulamasında gerçekleştirilen ek ödeme zamlarının akademisyen maaşlarına gerçekleştirilmediği kaydedildi.

''Akademisyenler GSYİH'de rol oynuyor''

Çalışmada akademisyenlerin özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik önerilerde de bulunuldu. Öğretim üyelerinin maaş ve özlük haklarında GSYİH artış oranına paralel bir iyileştirme yapılması gerektiği belirtilerek, ''GSYİH'nin bir ölçü birimi olarak alınmasının temel sebebi, akademik personelin bir hizmet üreticisi olarak GSYİH içerisinde bir paya sahip olması ve sağladığı hizmetlerle GSYİH artışlarında rolünün olmasıdır'' ifadesi kullanıldı.

Öğretim elemanlarının gelir vergisine tabi maaş veya diğer kazançlarında, gelir vergisi oranının yüzde 15 olarak sabit tutulması gerektiği belirtilerek, şunlar kaydedildi:

''Öğretim Üyesi Yerleştirme Programlı (ÖYP) araştırma görevlilerine tanınan yabancı dil öğrenimi için verilen destekler, kitap ve konferans destekleri gibi tüm haklardan diğer araştırma görevlileri de yararlandırılmalıdır. Öğretim elemanlarının araştırma yapmasını, lisansüstü öğrenci yetiştirmesini teşvik eden ve araştırma projelerinden ek gelir almalarını sağlayan Proje Teşvik İkramiyesi (PTI) ödemesi gibi uygulamalar Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) ve diğer proje bazlı çalışmalarda da uygulanmalıdır.''

> Akademisyenlerin hayat standartları düştü

Üniversitelerarası Kurulun (ÜAK) hazırladığı rapora göre, 2001'de doçent maaşıyla 14 cumhuriyet altını alınırken, 2013'te yaklaşık 4, 2001'de profesör maaşıyla 17 cumhuriyet altını alınırken, 2013'te ise yaklaşık 6 cumhuriyet altını alınabiliyor.

Raporda, ''Tüm akademisyenlerin hayat standartlarının düştüğü ve bu düşüşün özellikle yardımcı doçentler, doçentler ve profesörler için daha çarpıcı olduğu görülmektedir'' değerlendirmesi yapıldı.

ÜAK, ''Türkiye'de Akademisyenlerin Özlük Haklarının Mevcut Durumu ve İyileştirilmesi'' raporu hazırladı.

Kurul tarafından belirlenen grubun çalıştığı raporu, Erzurum Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muammer Yaylalı kaleme aldı.

Raporda, üniversitelerin önemli problemlerinden birisinin nitelikli öğretim elemanı temini olduğu ve bu konunun irdelenmesi gerektiği belirtildi.

Üniversitelerden mezun olan başarılı öğrencilerin akademik kariyer yapmaktan kaçınmaları ya da akademik kariyerlerine devam etmemelerinin önemli sebeplerinden birinin farklı kurum   ve kuruluşlarda elde edecekleri   gelirlerin, akademik personel olarak elde edecekleri gelirlerden çok daha yüksek olması gösterildi.

Bu nedenle üniversitelerin nitelikli akademik personel temininde güçlük çektiğini ve var olan personellerini de   kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu ifade edilerek, bilim toplumu olmanın önemini kavramış bir ülkede   

öğretim elemanlarına ekonomik durumlarını düzeltmeleri için daha fazla derse girmenin, çözüm olarak  sunulmaması gerektiği belirtildi.

Öğretim elemanlarının maaşlarında meydana gelen artışların diğer memur maaş artışlarına göre daha az olduğunun ifade edildiği raporda, 2001-2013  dönemine ilişkin kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapanlar içerisinde en fazla maaş artışının, yüzde bin 100 oranıyla ''memur'' maaşlarında, en düşük maaş artışının ise yüzde 421 oranıyla ''doçent'' maaşlarında gerçekleştiği kaydedildi.

Maaşlardaki değişim

Raporda 2001-2013 dönemi akademisyen maaşlarındaki değişimlere ilişkin sayısal bilgiler de yer aldı. Buna göre, artış oranları araştırma görevlisi için yüzde 633, yardımcı doçent için yüzde 524, doçent için yüzde 421 ve profesör için yüzde 509 olarak gerçekleşti.

Raporda belirtilen yıllar aralığında cumhuriyet altınındaki fiyat artışının yüzde bin 503 ve Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'daki (GSYİH) artışın ise yüzde 720 olduğu bilgisi verilerek, ''Akademisyen maaşlarındaki değişim ile Cumhuriyet altını ve GSYİH değişimi karşılaştırıldığında arada büyük bir farkın olduğu açıktır'' değerlendirmesi yapıldı.

2001- 2013 dönemi verilerine göre en düşük artış oranlarının doçent ve profesör maaşlarında gerçekleştiği belirtilerek, 2001'de doçent maaşıyla 14 cumhuriyet altını alınırken, 2013'te yaklaşık 4 cumhuriyet altını alınabildiği ifade edildi. 2001'e göre altın fiyatlarındaki değişim dikkate alındığında doçentlerin 2013 yılı maaşının  9 bin TL civarında olması gerektiği kaydedildi.

Profesör maaşıyla 2001'de 17 cumhuriyet altını, 2013'te ise yaklaşık 6 cumhuriyet altını alınabildiği belirtilerek, 2001'e göre altın fiyatlarındaki değişim dikkate alındığında, profesörün 2013 yılı maaşının ise 11 bin TL civarında olması gerektiği ifade edildi.

''Doçent maaşları düşüşte"

2001 ve 2013'te akademisyen maaşlarının profesör maaşı oranına da yer verilen raporda, şu bilgiler aktarıldı:

''2001'de doçentler, profesörlerin maaşlarının yüzde 81,54’ü kadar maaş alıyorken, bu oran 2013'te yüzde 69,74’e düşmüştür. Yardımcı doçentler 2001'de, profesör maaşının yüzde 64,70’i kadar maaş alıyorken, 2013'te yüzde 66,22’si kadar maaş almaktadırlar. Araştırma görevlileri ise 2001'de profesörlerin yüzde 47,86’sı kadar maaş alıyorken, 2013'de yüzde 57,61’e yükselmiştir.

Doçentlerin maaşının profesörlerin maaşlarına göre düştüğü anlaşılmaktadır. Akademisyen maaşlarında meydana gelen artışlar genel olarak incelendiğinde; tüm akademisyenlerin hayat standartlarının düştüğü ve bu düşüşün özellikle yardımcı doçentler, doçentler ve profesörler için daha çarpıcı olduğu görülmektedir.''

''En düşük maaş araştırma görevlisi kadrosunun''

Üniversitelerin karşılaştığı önemli güçlüklerden birinin nitelikli araştırma görevlisi temini olduğu vurgulanarak, araştırma görevlisi kadrosunun, lisans düzeyinde eğitim aldıktan sonra müracaat edilebilecek önemli bazı iş kolları arasında en düşük maaşa sahip olduğuna işaret edildi.

Raporda, ''Özellikle başarılı lisans mezunlarının iş seçiminde maaş faktörünü dikkate alarak diğer alanları daha fazla tercih etmeleri nedeniyle araştırma görevlisi kadrolarına yapılan nitelikli başvurular azalmakta ve dolayısıyla sayıları 170 civarında olan üniversitelerde nitelikli araştırma görevlisi ihtiyacı her geçen gün artmaktadır'' tespitine yer verildi.

Üniversitelerde en düşük maaşı öğretim görevlileri ve araştırma görevlilerinin aldığı, üniversitelerin en önemli ayağını oluşturan akademisyenlerin maaşlarının genel memur maaşları karşısında çok düşük olduğu ifade edildi.

Üniversitelerin temel işlevi olan bilimsel aktivitelerini yerine getiren akademisyenlerin üniversite bünyesinde faaliyet gösteren diğer memurlara göre düşük maaşlarla istihdam edilmesinin, iş verimliliklerini ve motivasyonlarını da olumsuz yönde etkilediği değerlendirilmesi yapıldı.

Diğer bazı ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye'deki akademisyenlerin ücretlerinin düşük olduğu belirtilerek, bir profesörün ABD'de 9 bin 729 TL, Avustralya’da 13 bin 499 TL, Kanada’da 13 bin 605 TL, Japonya’da 12 bin 195 TL ve Almanya’da ise 6 bin 475 TL maaş aldığı bildirildi.

Raporda, ''eşit işe eşit maaş'' uygulamasında gerçekleştirilen ek ödeme zamlarının akademisyen maaşlarına gerçekleştirilmediği kaydedildi.

''Akademisyenler GSYİH'de rol oynuyor''

Çalışmada akademisyenlerin özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik önerilerde de bulunuldu. Öğretim üyelerinin maaş ve özlük haklarında GSYİH artış oranına paralel bir iyileştirme yapılması gerektiği belirtilerek, ''GSYİH'nin bir ölçü birimi olarak alınmasının temel sebebi, akademik personelin bir hizmet üreticisi olarak GSYİH içerisinde bir paya sahip olması ve sağladığı hizmetlerle GSYİH artışlarında rolünün olmasıdır'' ifadesi kullanıldı.

Öğretim elemanlarının gelir vergisine tabi maaş veya diğer kazançlarında, gelir vergisi oranının yüzde 15 olarak sabit tutulması gerektiği belirtilerek, şunlar kaydedildi:

''Öğretim Üyesi Yerleştirme Programlı (ÖYP) araştırma görevlilerine tanınan yabancı dil öğrenimi için verilen destekler, kitap ve konferans destekleri gibi tüm haklardan diğer araştırma görevlileri de yararlandırılmalıdır. Öğretim elemanlarının araştırma yapmasını, lisansüstü öğrenci yetiştirmesini teşvik eden ve araştırma projelerinden ek gelir almalarını sağlayan Proje Teşvik İkramiyesi (PTI) ödemesi gibi uygulamalar Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) ve diğer proje bazlı çalışmalarda da uygulanmalıdır.''

Son Güncelleme: Perşembe, 22 Ağustos 2013 11:47

Gösterim: 1677

Konya’da bir ilköğretim okulu önce ortaokula, ardından imam hatip ortaokuluna çevrildi. 5. sınıfı normal ortaokulda okuyan öğrencilerin kayıtları 6. sınıfta otomatik olarak imam hatip ortaokulu öğrencisi olarak yenilendi

zoraki imam hatip kaydıMEB, eğitimde 4+4+4 düzenlemesinin ardından geçtiğimiz yıl Türkiye’de bulunan tüm ilköğretim okullarını ilkokul, ortaokul ve imam hatip ortaokulu olarak dönüştürmüştü. 1 yıllık eğitim döneminin ardından, yeniden oluşan “ihtiyaç” doğrultusunda çok sayıda okulu imam hatipe çeviren bakanlığın, dönüştürme işlemleri sırasında yeni bir skandala imza attığı ortaya çıktı. Türkiye’de bu yıl imam hatip ortaokuluna çevrilen tüm okulların mevcut öğrencilerini ilgilendirebilecek “dönüşüm” skandalı, Konya’nın Meram ilçesinde bulunan Şeker Ortaokulu’nda yapılan dönüştürme ve kayıt yenileme işlemleri sırasında gündeme geldi.

1 yıl normal ortaokul

Şeker İlköğretim Okulu, 4+4+4 düzenlemesinin ardından geçen sene başında ortaokula çevrildi. Okulda, sistem gereği başka bir okula kademeli geçiş yapacak ilkokul 3 ve 4. sınıf ile ortaokul 6, 7 ve 8. sınıf öğrencileri birlikte eğitim görüyordu. 1 yıl süreyle normal ortaokul olarak hizmet veren okul, 2012-2013 eğitim öğretim yılının sona ermesiyle birlikte imam hatip ortaokuluna dönüştürüldü.

İmam hatipe çevrilen okul, bu yıl ilk defa 5. sınıf öğrencilerini okula “imam hatip öğrencisi” olarak kabul etti. Ancak geçen sene 5. sınıfı normal ortaokulda okuyan ve bu yıl 6. sınıfa geçecek öğrencilerin kayıtları elektronik ortamda otomatik olarak imam hatip ortaokulu öğrencisi olarak yenilendi.

‘İstemeyen başka okula’

Durumu öğrenen veliler, okula gelerek durumdan şikayetçi oldu. Ancak okul yönetimi, il milli eğitim müdürlüğünden gelen talimat doğrultusunda velilere “Çocuklarının imam hatipte devam etmesini istemeyen veliler, kaydını başka bir ortaokula aldırabilir” dedi.

Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada ise ilginç ifadeler yer aldı. Açıklamada, “Öğrenci ve okul sayıları ile tercihleri dikkate alarak Konya Valiliği’nin oluru ile yeniden bazı okulları dönüştürdük. Bu kapsamda Konya’da 15-20 okul da imam hatipe çevrildi. Okullar, bakanlığın e-okul sistemine okul kodları ile giriş yapıyor. Ancak okul imam hatipe çevrilince eski okulun kodu sistemden siliniyor. Yeni okul kodu açılarak sisteme öğrencilerin kaydının yapılması gerekiyor.

O okullar da hem türü değişen okulun öğrencileri, hem de öğretmenleri mağdur olmasın diye yeni kurum kodunu kullanarak öğrencileri imam hatip ortaokuluna aktardılar. İsteyen veliler çocuklarının nakillerini bu okullardan alıp başka okullara verebilir” denildi.

Kaynak Milliyet

> Öğrencilere zoraki imam hatip kaydı

Konya’da bir ilköğretim okulu önce ortaokula, ardından imam hatip ortaokuluna çevrildi. 5. sınıfı normal ortaokulda okuyan öğrencilerin kayıtları 6. sınıfta otomatik olarak imam hatip ortaokulu öğrencisi olarak yenilendi

zoraki imam hatip kaydıMEB, eğitimde 4+4+4 düzenlemesinin ardından geçtiğimiz yıl Türkiye’de bulunan tüm ilköğretim okullarını ilkokul, ortaokul ve imam hatip ortaokulu olarak dönüştürmüştü. 1 yıllık eğitim döneminin ardından, yeniden oluşan “ihtiyaç” doğrultusunda çok sayıda okulu imam hatipe çeviren bakanlığın, dönüştürme işlemleri sırasında yeni bir skandala imza attığı ortaya çıktı. Türkiye’de bu yıl imam hatip ortaokuluna çevrilen tüm okulların mevcut öğrencilerini ilgilendirebilecek “dönüşüm” skandalı, Konya’nın Meram ilçesinde bulunan Şeker Ortaokulu’nda yapılan dönüştürme ve kayıt yenileme işlemleri sırasında gündeme geldi.

1 yıl normal ortaokul

Şeker İlköğretim Okulu, 4+4+4 düzenlemesinin ardından geçen sene başında ortaokula çevrildi. Okulda, sistem gereği başka bir okula kademeli geçiş yapacak ilkokul 3 ve 4. sınıf ile ortaokul 6, 7 ve 8. sınıf öğrencileri birlikte eğitim görüyordu. 1 yıl süreyle normal ortaokul olarak hizmet veren okul, 2012-2013 eğitim öğretim yılının sona ermesiyle birlikte imam hatip ortaokuluna dönüştürüldü.

İmam hatipe çevrilen okul, bu yıl ilk defa 5. sınıf öğrencilerini okula “imam hatip öğrencisi” olarak kabul etti. Ancak geçen sene 5. sınıfı normal ortaokulda okuyan ve bu yıl 6. sınıfa geçecek öğrencilerin kayıtları elektronik ortamda otomatik olarak imam hatip ortaokulu öğrencisi olarak yenilendi.

‘İstemeyen başka okula’

Durumu öğrenen veliler, okula gelerek durumdan şikayetçi oldu. Ancak okul yönetimi, il milli eğitim müdürlüğünden gelen talimat doğrultusunda velilere “Çocuklarının imam hatipte devam etmesini istemeyen veliler, kaydını başka bir ortaokula aldırabilir” dedi.

Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada ise ilginç ifadeler yer aldı. Açıklamada, “Öğrenci ve okul sayıları ile tercihleri dikkate alarak Konya Valiliği’nin oluru ile yeniden bazı okulları dönüştürdük. Bu kapsamda Konya’da 15-20 okul da imam hatipe çevrildi. Okullar, bakanlığın e-okul sistemine okul kodları ile giriş yapıyor. Ancak okul imam hatipe çevrilince eski okulun kodu sistemden siliniyor. Yeni okul kodu açılarak sisteme öğrencilerin kaydının yapılması gerekiyor.

O okullar da hem türü değişen okulun öğrencileri, hem de öğretmenleri mağdur olmasın diye yeni kurum kodunu kullanarak öğrencileri imam hatip ortaokuluna aktardılar. İsteyen veliler çocuklarının nakillerini bu okullardan alıp başka okullara verebilir” denildi.

Kaynak Milliyet

Son Güncelleme: Perşembe, 22 Ağustos 2013 08:41

Gösterim: 2030

Öğretmenler, dersleri televizyon dizisi gibi kurgulayabilir mi? Bu ne kadar mümkün? Özgür Bolat, Hürriyet’te bu konuyu değerlendirdi.

Özgür Bolat, Hürriyet Gazetesi’ndeki bugünkü köşesinde öğretmenlerin dersleri televizyon dizisi mantığıyla kurgulaması gerektiğini belirtti. Dizilerde her bölümün bir hikayesi olduğunu ve bütün bu küçük hikayelerin bir araya gelerek dizinin genel hikayesini beslediğini belirterek ders anlatımının da bu bağlamda ele alınabileceğini ifade etti. Bolat, 

"Örneğin, 'The Mentalist' dizisinde ana karakter ailesinin katilini arıyor ama her bölümde de ayrı bir cinayet çözüyor.

Derslerde bu şekilde kurgulanmalı. Her dersin genel ana bir hedefi olmalı ve her ünitenin de özel bir hedefi olmalı. Her ünite kendi içinde bütün olmalı ve aynı zamanda dersin genel hedefine hizmet etmeli."

İşte Bolat’ın yazısı;

Bazı diziler tutuyor, bazıları hemen televizyondan kaldırılıyor.

Tutan dizileri analiz ettiğimizde görüyoruz ki her bölümün bir hikayesi var ve bütün bu küçük hikayeler tüm dizinin genel hikayesini besliyor.

Yani, altta temel bir hikaye var ve her bölümdeki küçük hikayeler bu ana hikayenin bir parçasını oluşturuyor.

Örneğin, “The Mentalist” dizisinde ana karakter ailesinin katilini arıyor ama her bölümde de ayrı bir cinayet çözüyor.

Derslerde bu şekilde kurgulanmalı. Her dersin genel ana bir hedefi olmalı ve her ünitenin de özel bir hedefi olmalı. Her ünite kendi içinde bütün olmalı ve aynı zamanda dersin genel hedefine hizmet etmeli.

Örneğin, tarih dersinin genel hedeflerinden bir tanesi “Tarih belirli bir bakış açısı ile yazılır.” olmalı ve öğretmen 1. Dünya savaşını işlerken, hem İngiltere’nin (kazanan), hem de Almanya’nın (kaybeden) bakış açısını irdelemeli.

Yazının devamı için Tıklayın

> Eğitimciler dizilerden ne öğrenebilir?

Öğretmenler, dersleri televizyon dizisi gibi kurgulayabilir mi? Bu ne kadar mümkün? Özgür Bolat, Hürriyet’te bu konuyu değerlendirdi.

Özgür Bolat, Hürriyet Gazetesi’ndeki bugünkü köşesinde öğretmenlerin dersleri televizyon dizisi mantığıyla kurgulaması gerektiğini belirtti. Dizilerde her bölümün bir hikayesi olduğunu ve bütün bu küçük hikayelerin bir araya gelerek dizinin genel hikayesini beslediğini belirterek ders anlatımının da bu bağlamda ele alınabileceğini ifade etti. Bolat, 

"Örneğin, 'The Mentalist' dizisinde ana karakter ailesinin katilini arıyor ama her bölümde de ayrı bir cinayet çözüyor.

Derslerde bu şekilde kurgulanmalı. Her dersin genel ana bir hedefi olmalı ve her ünitenin de özel bir hedefi olmalı. Her ünite kendi içinde bütün olmalı ve aynı zamanda dersin genel hedefine hizmet etmeli."

İşte Bolat’ın yazısı;

Bazı diziler tutuyor, bazıları hemen televizyondan kaldırılıyor.

Tutan dizileri analiz ettiğimizde görüyoruz ki her bölümün bir hikayesi var ve bütün bu küçük hikayeler tüm dizinin genel hikayesini besliyor.

Yani, altta temel bir hikaye var ve her bölümdeki küçük hikayeler bu ana hikayenin bir parçasını oluşturuyor.

Örneğin, “The Mentalist” dizisinde ana karakter ailesinin katilini arıyor ama her bölümde de ayrı bir cinayet çözüyor.

Derslerde bu şekilde kurgulanmalı. Her dersin genel ana bir hedefi olmalı ve her ünitenin de özel bir hedefi olmalı. Her ünite kendi içinde bütün olmalı ve aynı zamanda dersin genel hedefine hizmet etmeli.

Örneğin, tarih dersinin genel hedeflerinden bir tanesi “Tarih belirli bir bakış açısı ile yazılır.” olmalı ve öğretmen 1. Dünya savaşını işlerken, hem İngiltere’nin (kazanan), hem de Almanya’nın (kaybeden) bakış açısını irdelemeli.

Yazının devamı için Tıklayın

Son Güncelleme: Perşembe, 22 Ağustos 2013 09:24

Gösterim: 1451

YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, ''Türkiye'deki akademisyenlerin özlük hakları meselesi, bugün akademisyenlerin maaşlarının şu sektörden veya bu sektörden geri kalması, yurt dışındaki diğer muadil kıyaslamalardan geri kalması meselesi değildir. Türkiye'nin 2023 hedeflerini tutturup, tutturamayacağı meselesidir. Türkiye'nin 21. yüzyıldaki küresel rekabette nasıl bir rol oynayacağı meselesidir'' dedi.

akademisyen maaşıSiyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırma Vakfı (SETA) tarafından hazırlanan ''Ulusal ve Uluslararası Karşılaştırmalarla Öğretim Üyeliği Maaşı'' raporu, YÖK Başkanı Prof. Dr. Çetinsaya'nın katıldığı basın toplantısında açıklandı.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Çetinsaya toplantıda, çalışmanın önemli olduğunu vurgulayarak, akademik camianın özlük haklarını enine boyuna tartıştığını belirtti.

Çetinsaya, ''Bizim artık özlük hakları meselesine yaklaşırken bugünü tespit edip, çözüm yolları ararken bir yönüyle de ileriye bakmamız lazım. Çünkü Türkiye'deki akademisyenlerin özlük hakları meselesi, bugün akademisyenlerin maaşlarının şu sektörden veya bu sektörden geri kalması, yurt dışındaki diğer muadil kıyaslamalardan geri kalması meselesi değildir. Türkiye'nin 2023 hedeflerini tutturup, tutturamayacağı meselesidir. Türkiye'nin 21. yüz yıldaki küresel rekabette nasıl bir rol oynayacağı meselesidir'' dedi.

Küresel dünyada Türkiye'nin etkin bir aktör olması halinde nitelikli insan gücüne, araştırmacıya ve araştırmaya ihtiyacı bulunduğunu belirten Çetinsaya, bu konuda üniversitelerin kritik bir rol oynadığını söyledi.

Çetinsaya, ''Bütün bu çalışmalar bize gösteriyor ki bizim en nitelikli beyinleri akademiye çekmemiz lazım. En nitelikli beyinleri labaratuvarlara, dershanelere, sınıflara çekmemiz lazım. Akademide kalmaya, araştırma yapmaya, doktora yapmaya, öğretim üyesi olmaya ikna etmemiz lazım'' diye konuştu.

Türkiyenin gelmiş olduğu kalkınmışlık noktasında öğretim üyelerinin maaşlarının, ülkedeki diğer kesimlerle ve yurt dışındaki kesimlerle karşılaştırılması meselesi olmaktan çıktığını vurgulayan Çetinsaya, meselenin Türkiye'nin üniversiteleriyle küresel dünyada rekabet edip edemeyeceği olduğunu kaydetti.

''Yetenekli insanlar üniversitelerden uzaklaşıyor''

Raporu hazırlayan Tekin Akgeyik, çalışmaya ilişkin yaptığı sunumda, bu alana ilişkin hiç çalışma yapılmamış olmasına dikkat çekti. 

Raporda, Türkiye'deki öğretim üyelerinin çalışma şartları ve maaşlarının, hem ulusal düzeyde diğer kamu çalışanları karşısında gerilediği hem de uluslararası düzeyde benzer ekonomik ve sosyal koşullara sahip ülkelerin oldukça gerisinde kaldığı ileri sürüldü.

Bunun öğretim üyeliği mesleğinin de gerilemesine yol açtığı savunularak, uluslararası ölçekte Türkiye’deki öğretim üyeleriyle karşılaştırma grubunda yer alan ülkelerdeki meslektaşları arasında, maaş düzeyi açısından ciddi farklılıklar olduğu kaydedildi.

Mevcut maaşların düşüklüğünün, yetenekli insanların üniversitelerden uzaklaşmalarına neden olduğu ifade edilerek, Türkiye'nin 2023 hedefleri çerçevesinde ilk 10 büyük ekonomiden biri olmak için üniversitelerde çalışmanın cazip kılınması gerekli olduğuna işaret edildi.

En yüksek maaşı kim ödüyor

Mesleğe giriş düzeyindeki maaşlar açısından Türkiye, karşılaştırma grubunda yer alan ülkeler arasında 17. sırada bulunuyor. Türkiye, sıralamada Malezya, Arjantin ve Hindistan’ın gerisinde kaldı. Giriş pozisyonuna en yüksek maaşı 5 bin 733 dolar ile Kanada öderken, en düşük maaş ise 259 dolar ile Çin'de ödeniyor.

Raporda, kıdemli öğretim üyesi maaşı açısından Türkiye'nin konumunun belirgin şekilde daha kötü olduğu iddia edildi. Buna göre, Türkiye'de kıdemli akademisyenler 28 ülke arasında en düşük maaşı alan 8. ülke konumunda yer alıyor. Türkiye’de kıdemli öğretim üyelerine, Meksika, Rusya, Litvanya, Ermenistan ve Çinli öğretim üyelerine göre daha yüksek; Malezya, Arjantin, Brezilya ve Güney Afrikalı meslektaşlarından daha düşük maaş ödeniyor. Kıdemli öğretim üyelerine ödenen maaş açısından ilk sırada yine 9 bin 485 dolar ile Kanada yer alırken, en alt sırada ise 665 dolar ile Ermenistan bulunuyor. 

Türkiye'nin sıralamadaki yeri

Rapora göre, öğretim üyelerine ödenen ortalama maaşa bakıldığında, Türkiye’deki öğretim üyeleri 28 ülke arasında sondan 8. sırada yer alıyor. Türkiye’deki öğretim üyelerinden Brezilya’daki öğretim üyeleri yüzde 22, Arjantinli öğretim üyeleri yüzde 46, Malezyalı öğretim üyeleri ise yüzde 78 daha fazla kazanıyor. Öte yandan Türkiye’deki öğretim üyeleri, Güney Afrikalı meslektaşlarından 2,5, Hindistanlı meslektaşlarından ise 2,3 daha düşük maaş alıyor. Ortalama maaşlar milli gelire oranlandığında 28 ülkenin sıralamasında Türkiye 14. sıraya yükselmesine rağmen, gelişmekte olan birçok ülkeden daha düşük bir konumda kalıyor. Türk öğretim üyeleri bu sıralamada ise Nijerya, Hindistan, Malezya, Güney Afrika, Brezilya ve Arjantinli meslektaşlarının gerisinde bulunuyor.

''Kamu çalışanların yüzde 61, öğretim üyelerinin yüzde 6 maaş artışı''

Ulusal analizlere göre ise 2002-2013 döneminde öğretim üyeleriyle devlet memurlarının, özellikle mühendis, fizikçi ve hukukçuların maaşları arasındaki fark hem göreceli hem de mutlak açıdan akademisyenler aleyhine daraldığı kaydedildi. Buna göre, 2003-2013 yılları arasında diğer kamu çalışanlarının ortalama maaşı, reel olarak yüzde 61 artarken, öğretim üyelerinin maaşı ortalama yüzde 6’lık bir artış oldu. 

Son dönemlerde ortaya çıkan bir diğer gelişmenin kamu üniversitelerindeki öğretim üyeleri arasındaki çeşitli kriterlere bağlı maaş farklılığı olduğunun belirtildiği raporda, az gelişmiş bölgelerde öğretim elemanlığının teşvikinin sürdürülmesi, ancak gelişmiş bölgelerdeki öğretim üyelerinin de yaşam giderlerinin daha yüksek olmasından desteklenmesi gerektiği ifade edildi.

''Maaşta performans etkili olmalı''

Raporda, şunlar kaydedildi:

''Mevcut koşullarda öğretim üyelerinin maaş düzeyi, hem uluslararası karşılaştırmalar zemininde hem de ulusal düzeyde sürdürülemeyecek bir konuma gerilemiştir. Bu konuda kapsamlı bir üniversite reformunun yapılması kaçınılmazdır. Reformla oluşturulacak yeni maaş sistemi temel ve performans maaşı boyutlarını kapsayacak şekilde hem kurumsal hem de bireysel düzeyde üretkenliği ve performansı esas alarak yeniden kurgulanmalıdır. Yapılacak bir revizyon, giriş düzeyindeki temel maaşları en az 4 bin 12 TL seviyesine taşıyacaktır. Böyle bir revizyon yapılması durumunda, kıdemli bir öğretim üyesinin temel maaşı en az 7 bin 674 TL düzeyine ulaşacaktır. Kurumsal ve bireysel düzeyde öğretim üyelerinin üretkenliklerini teşviketmek amacıyla maaş sistemine mutlaka performans maaşı boyutu eklenmelidir.''

> YÖK Başkanı’ndan akademisyen maaşı açıklaması

YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, ''Türkiye'deki akademisyenlerin özlük hakları meselesi, bugün akademisyenlerin maaşlarının şu sektörden veya bu sektörden geri kalması, yurt dışındaki diğer muadil kıyaslamalardan geri kalması meselesi değildir. Türkiye'nin 2023 hedeflerini tutturup, tutturamayacağı meselesidir. Türkiye'nin 21. yüzyıldaki küresel rekabette nasıl bir rol oynayacağı meselesidir'' dedi.

akademisyen maaşıSiyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırma Vakfı (SETA) tarafından hazırlanan ''Ulusal ve Uluslararası Karşılaştırmalarla Öğretim Üyeliği Maaşı'' raporu, YÖK Başkanı Prof. Dr. Çetinsaya'nın katıldığı basın toplantısında açıklandı.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Çetinsaya toplantıda, çalışmanın önemli olduğunu vurgulayarak, akademik camianın özlük haklarını enine boyuna tartıştığını belirtti.

Çetinsaya, ''Bizim artık özlük hakları meselesine yaklaşırken bugünü tespit edip, çözüm yolları ararken bir yönüyle de ileriye bakmamız lazım. Çünkü Türkiye'deki akademisyenlerin özlük hakları meselesi, bugün akademisyenlerin maaşlarının şu sektörden veya bu sektörden geri kalması, yurt dışındaki diğer muadil kıyaslamalardan geri kalması meselesi değildir. Türkiye'nin 2023 hedeflerini tutturup, tutturamayacağı meselesidir. Türkiye'nin 21. yüz yıldaki küresel rekabette nasıl bir rol oynayacağı meselesidir'' dedi.

Küresel dünyada Türkiye'nin etkin bir aktör olması halinde nitelikli insan gücüne, araştırmacıya ve araştırmaya ihtiyacı bulunduğunu belirten Çetinsaya, bu konuda üniversitelerin kritik bir rol oynadığını söyledi.

Çetinsaya, ''Bütün bu çalışmalar bize gösteriyor ki bizim en nitelikli beyinleri akademiye çekmemiz lazım. En nitelikli beyinleri labaratuvarlara, dershanelere, sınıflara çekmemiz lazım. Akademide kalmaya, araştırma yapmaya, doktora yapmaya, öğretim üyesi olmaya ikna etmemiz lazım'' diye konuştu.

Türkiyenin gelmiş olduğu kalkınmışlık noktasında öğretim üyelerinin maaşlarının, ülkedeki diğer kesimlerle ve yurt dışındaki kesimlerle karşılaştırılması meselesi olmaktan çıktığını vurgulayan Çetinsaya, meselenin Türkiye'nin üniversiteleriyle küresel dünyada rekabet edip edemeyeceği olduğunu kaydetti.

''Yetenekli insanlar üniversitelerden uzaklaşıyor''

Raporu hazırlayan Tekin Akgeyik, çalışmaya ilişkin yaptığı sunumda, bu alana ilişkin hiç çalışma yapılmamış olmasına dikkat çekti. 

Raporda, Türkiye'deki öğretim üyelerinin çalışma şartları ve maaşlarının, hem ulusal düzeyde diğer kamu çalışanları karşısında gerilediği hem de uluslararası düzeyde benzer ekonomik ve sosyal koşullara sahip ülkelerin oldukça gerisinde kaldığı ileri sürüldü.

Bunun öğretim üyeliği mesleğinin de gerilemesine yol açtığı savunularak, uluslararası ölçekte Türkiye’deki öğretim üyeleriyle karşılaştırma grubunda yer alan ülkelerdeki meslektaşları arasında, maaş düzeyi açısından ciddi farklılıklar olduğu kaydedildi.

Mevcut maaşların düşüklüğünün, yetenekli insanların üniversitelerden uzaklaşmalarına neden olduğu ifade edilerek, Türkiye'nin 2023 hedefleri çerçevesinde ilk 10 büyük ekonomiden biri olmak için üniversitelerde çalışmanın cazip kılınması gerekli olduğuna işaret edildi.

En yüksek maaşı kim ödüyor

Mesleğe giriş düzeyindeki maaşlar açısından Türkiye, karşılaştırma grubunda yer alan ülkeler arasında 17. sırada bulunuyor. Türkiye, sıralamada Malezya, Arjantin ve Hindistan’ın gerisinde kaldı. Giriş pozisyonuna en yüksek maaşı 5 bin 733 dolar ile Kanada öderken, en düşük maaş ise 259 dolar ile Çin'de ödeniyor.

Raporda, kıdemli öğretim üyesi maaşı açısından Türkiye'nin konumunun belirgin şekilde daha kötü olduğu iddia edildi. Buna göre, Türkiye'de kıdemli akademisyenler 28 ülke arasında en düşük maaşı alan 8. ülke konumunda yer alıyor. Türkiye’de kıdemli öğretim üyelerine, Meksika, Rusya, Litvanya, Ermenistan ve Çinli öğretim üyelerine göre daha yüksek; Malezya, Arjantin, Brezilya ve Güney Afrikalı meslektaşlarından daha düşük maaş ödeniyor. Kıdemli öğretim üyelerine ödenen maaş açısından ilk sırada yine 9 bin 485 dolar ile Kanada yer alırken, en alt sırada ise 665 dolar ile Ermenistan bulunuyor. 

Türkiye'nin sıralamadaki yeri

Rapora göre, öğretim üyelerine ödenen ortalama maaşa bakıldığında, Türkiye’deki öğretim üyeleri 28 ülke arasında sondan 8. sırada yer alıyor. Türkiye’deki öğretim üyelerinden Brezilya’daki öğretim üyeleri yüzde 22, Arjantinli öğretim üyeleri yüzde 46, Malezyalı öğretim üyeleri ise yüzde 78 daha fazla kazanıyor. Öte yandan Türkiye’deki öğretim üyeleri, Güney Afrikalı meslektaşlarından 2,5, Hindistanlı meslektaşlarından ise 2,3 daha düşük maaş alıyor. Ortalama maaşlar milli gelire oranlandığında 28 ülkenin sıralamasında Türkiye 14. sıraya yükselmesine rağmen, gelişmekte olan birçok ülkeden daha düşük bir konumda kalıyor. Türk öğretim üyeleri bu sıralamada ise Nijerya, Hindistan, Malezya, Güney Afrika, Brezilya ve Arjantinli meslektaşlarının gerisinde bulunuyor.

''Kamu çalışanların yüzde 61, öğretim üyelerinin yüzde 6 maaş artışı''

Ulusal analizlere göre ise 2002-2013 döneminde öğretim üyeleriyle devlet memurlarının, özellikle mühendis, fizikçi ve hukukçuların maaşları arasındaki fark hem göreceli hem de mutlak açıdan akademisyenler aleyhine daraldığı kaydedildi. Buna göre, 2003-2013 yılları arasında diğer kamu çalışanlarının ortalama maaşı, reel olarak yüzde 61 artarken, öğretim üyelerinin maaşı ortalama yüzde 6’lık bir artış oldu. 

Son dönemlerde ortaya çıkan bir diğer gelişmenin kamu üniversitelerindeki öğretim üyeleri arasındaki çeşitli kriterlere bağlı maaş farklılığı olduğunun belirtildiği raporda, az gelişmiş bölgelerde öğretim elemanlığının teşvikinin sürdürülmesi, ancak gelişmiş bölgelerdeki öğretim üyelerinin de yaşam giderlerinin daha yüksek olmasından desteklenmesi gerektiği ifade edildi.

''Maaşta performans etkili olmalı''

Raporda, şunlar kaydedildi:

''Mevcut koşullarda öğretim üyelerinin maaş düzeyi, hem uluslararası karşılaştırmalar zemininde hem de ulusal düzeyde sürdürülemeyecek bir konuma gerilemiştir. Bu konuda kapsamlı bir üniversite reformunun yapılması kaçınılmazdır. Reformla oluşturulacak yeni maaş sistemi temel ve performans maaşı boyutlarını kapsayacak şekilde hem kurumsal hem de bireysel düzeyde üretkenliği ve performansı esas alarak yeniden kurgulanmalıdır. Yapılacak bir revizyon, giriş düzeyindeki temel maaşları en az 4 bin 12 TL seviyesine taşıyacaktır. Böyle bir revizyon yapılması durumunda, kıdemli bir öğretim üyesinin temel maaşı en az 7 bin 674 TL düzeyine ulaşacaktır. Kurumsal ve bireysel düzeyde öğretim üyelerinin üretkenliklerini teşviketmek amacıyla maaş sistemine mutlaka performans maaşı boyutu eklenmelidir.''

Son Güncelleme: Çarşamba, 21 Ağustos 2013 14:16

Gösterim: 2687


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.