Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, üniversitelerimiz uzun yıllar çok içe kapalı oldu. Gerek Türkiye içi gerek dünyayla rekabetten çok uzak kaldı.
Cumhurbaşkanı Gül, yeni yükseköğretim kanunu çalışmalarına yönelik bilgi almak üzere Yükseköğretim Kurulu'nu (YÖK) ziyaret etti. YÖK'e gelişinde Gül'ü, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya ve diğer ilgililer karşıladı. Milli Eğitim Bakanı Dinçer ve YÖK Genel Kurulu üyelerinin katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda, Gül'e yeni yükseköğretim kanunu çalışmalarına ilişkin brifing verildi.
Gül, 2 saat süren toplantının ardından YÖK'ten ayrılırken basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Üniversitelerle ilgili yeni çalışmaların yapıldığı bir dönemde YÖK'ü ziyaret ettiğini belirten Gül, çalışmalarla ilgili bilgi aldığını ve fikirlerini paylaştığını söyledi.
Türkiye'nin son yıllarda her alanda köklü reformlarla kendisini yenilediğini belirten Gül, ekonomideki köklü değişikliklerle Türkiye ekonomisinin güçlü hale geldiğini kaydetti. Hukuk ve yargı alanındaki reformlara da işaret eden Gül, ''Bütün alanlarda bu çalışmalar yapılırken üniversite, yükseköğretim alanında da 1980'lerin, o günkü dönemlere hitap eden, bütün üniversiteleri, eğitim sistemini tek tipleştirici anayasa ve yasayla devam etmek mümkün değil. Her ne kadar son yıllarda bazı değişiklikler olsa da üniversitelerin kalitesini yükseltmek, üniversitelerde daha nitelikli, daha iyi öğrenciler yetiştirmek, üniversiteleri dünya üniversiteleriyle daha iyi mukayese edip daha iyi konuma getirmek için üniversite alanında da önemli çalışmaların yapılması gerektiğine inanıyoruz. Bütün toplum buna inanıyor'' diye konuştu.
Bu çerçevede YÖK'te bir süredir çalışmalar yürütüldüğünü, hazırlanan ilk taslakların üniversitelere gönderildiğini söyleyen Gül, ''Burada önemli olan, böyle önemli, reform diyebileceğim bir çalışmanın şeffaf, açık, bütün üniversitelerin ve ilgili herkesin katılımını sağlayacak şekilde yapılması ve olgunlaştırılarak Meclis'e götürülmesidir'' dedi.
''Üniversitelerimiz rekabetten çok uzak kaldı''
Üniversitelerden taslakla ilgili görüşlerin alınacağını söyleyen Gül, yükseköğretimle ilgili çalışmalar yapan sivil toplum örgütleri, bilim adamları ve düşünürlerin katkılarıyla ortaya çıkacak düzenlemenin TBMM'ye gideceğini kaydetti. Cumhurbaşkanı Gül, ''Ümit ederim ki bunu en güzel şekilde gerçekleştiririz. Çünkü üniversitelerimiz uzun yıllar çok içe kapalı oldu. Gerek Türkiye içi gerek dünyayla rekabetten çok uzak kaldı. Üniversitelerimizin zaman zaman çok kaybı oldu. Kendi enerjilerimizi kendimiz tükettik'' diye konuştu.
Üniversitelerin son yıllarda yarış içine girmelerinden duyduğu memnuniyeti dile getiren Gül, Türkiye'nin köklü üniversitelerinin kendilerini tekrar göstermeye ve dünya üniversiteleri arasında yer almaya başladığını vurguladı.
Türkiye'nin her şehrinde yeni üniversitelerin kurulduğunu belirten Gül, bu üniversitelerin stratejik hedeflerinin gerçekleşmesi, üniversitelerin hem bölgelerine hem de Türkiye'ye katkıda bulunabilmeleri için desteklenmeleri gerektiğinin altını çizdi.
Yükseköğretim Kurulu'nun büyük bir sorumluluk taşıdığını kaydeden Gül, ''Ümit ederim ki önümüzdeki dönemde Türk yükseköğretimiyle ilgili, üniversitelerle ilgili doğru verimli ve üniversitelerimizi daha güçlendirecek, onların özerkliğini, kalitesini artıracak şekilde yeni bir yapılanma söz konusu olur'' dedi.
''Çalışmalara bütün üniversitelerin katkı vermesi gerekiyor''
Cumhurbaşkanı Gül, yeni yükseköğretim kanun tasarısı taslağında en beğendiği değişikliğin sorulması üzerine taslaklar üzerinde çalışıldığını ifade etti.
Bu değişikliklerin yapılmasının, daha kaliteli bir yükseköğretimin temini için önemli olduğuna dikkati çeken Gül, ''Burada en çok ihtiyaç olan şey üniversitelerin rekabete açılması'' dedi. Türk ekonomisinin dünyayla rekabet eder hale geldikten sonra güçlendiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, şunları kaydetti:
''Dolayısıyla üniversitelerimizin iç ve dış rekabete açılması, üniversitelerimizin ve akademik kadrolarımızın performansını göstereceği dinamizmin yaratılması... En önemli olan şey bu. Bunu sağlamak için daha elastik, üniversitelere daha çok yetki veren, yükseköğretimin bütün üniversiteleri tek tipleştirici düzenlemesini sona erdiren adımlar çok önemli. Yoksa rektörü kim seçsin, nasıl seçilsin bunlar daha az önemli. Bu değişiklikler eğer üniversitelerin kalitesini yükseltecekse önemli. Yoksa hiçbir anlamı yok. Erken adımlarda bu çalışmalara bütün üniversitelerin katkı vermesi gerekiyor ki sonunda gayet düzgün, Türkiye'yi daha da ileriye taşıyacak bir yasa ortaya çıkabilsin. Burada anayasa değişikliğini gerektiren konular var. Anayasa değişikliği için TBMM'de büyük bir çoğunluk ihtiyacı söz konusu. Siyasi partilerimizin de bilgilendirilmesi, hepsinin katkısının sağlanması çok önemli.''
''Bütün bu yapılanlar Türkiye'nin geleceğiyle ilgili''
Gül, süreç devam ederken öğrencilere neler söylemek isteyeceği sorusunu şöyle yanıtladı:
''Bütün bunlar öğrenciler için aslında. Üniversite mezunu olduktan sonra elindeki diplomayla kendisine daha çok özgüveni olan, daha çok iş bulabilen, hayatını daha mutlu hale getirebilecek bir üniversite öğrencisi çıkarmak. Yoksa 4 sene sonra herkese diploma verip de diplomalı üniversite mezunu işsizlerin sayısı çoğalırsa bu anlamsız olur. Bütün bu yapılanlar üniversite öğrencileri yani Türkiye'nin geleceğiyle ilgili. Türkiye'nin mutlu, zengin olması, refah toplumu olması, gelişmiş, demokratik, kalkınmış ülkeler arasına katılması için nitelikli insana ihtiyacı var. Nitelikli insan bir ortaöğrenimde bir de üniversitede yetişir. Her şey aslında öğrencilerin daha iyi bir eğitim almaları için yapılıyor.''
Cumhurbaşkanı Gül, bir basın mensubunun ''Ekonomik programımızda, büyüme planlarımızda geri adım atacağımız açıklandı. Bunu nasıl değerlendireceksiniz'' sorusuna ''Ekonomi kurmaylarının, hükümetin bileceği bir şey. Bunlar hesap kitap meselesi. İsteriz ki her sene yüzde 11 büyüyelim, dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi olalım ama nihayette arzu ayrı, bir de hesap kitap meselesi var'' yanıtını verdi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, üniversitelerimiz uzun yıllar çok içe kapalı oldu. Gerek Türkiye içi gerek dünyayla rekabetten çok uzak kaldı.
Cumhurbaşkanı Gül, yeni yükseköğretim kanunu çalışmalarına yönelik bilgi almak üzere Yükseköğretim Kurulu'nu (YÖK) ziyaret etti. YÖK'e gelişinde Gül'ü, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya ve diğer ilgililer karşıladı. Milli Eğitim Bakanı Dinçer ve YÖK Genel Kurulu üyelerinin katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda, Gül'e yeni yükseköğretim kanunu çalışmalarına ilişkin brifing verildi.
Gül, 2 saat süren toplantının ardından YÖK'ten ayrılırken basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Üniversitelerle ilgili yeni çalışmaların yapıldığı bir dönemde YÖK'ü ziyaret ettiğini belirten Gül, çalışmalarla ilgili bilgi aldığını ve fikirlerini paylaştığını söyledi.
Türkiye'nin son yıllarda her alanda köklü reformlarla kendisini yenilediğini belirten Gül, ekonomideki köklü değişikliklerle Türkiye ekonomisinin güçlü hale geldiğini kaydetti. Hukuk ve yargı alanındaki reformlara da işaret eden Gül, ''Bütün alanlarda bu çalışmalar yapılırken üniversite, yükseköğretim alanında da 1980'lerin, o günkü dönemlere hitap eden, bütün üniversiteleri, eğitim sistemini tek tipleştirici anayasa ve yasayla devam etmek mümkün değil. Her ne kadar son yıllarda bazı değişiklikler olsa da üniversitelerin kalitesini yükseltmek, üniversitelerde daha nitelikli, daha iyi öğrenciler yetiştirmek, üniversiteleri dünya üniversiteleriyle daha iyi mukayese edip daha iyi konuma getirmek için üniversite alanında da önemli çalışmaların yapılması gerektiğine inanıyoruz. Bütün toplum buna inanıyor'' diye konuştu.
Bu çerçevede YÖK'te bir süredir çalışmalar yürütüldüğünü, hazırlanan ilk taslakların üniversitelere gönderildiğini söyleyen Gül, ''Burada önemli olan, böyle önemli, reform diyebileceğim bir çalışmanın şeffaf, açık, bütün üniversitelerin ve ilgili herkesin katılımını sağlayacak şekilde yapılması ve olgunlaştırılarak Meclis'e götürülmesidir'' dedi.
''Üniversitelerimiz rekabetten çok uzak kaldı''
Üniversitelerden taslakla ilgili görüşlerin alınacağını söyleyen Gül, yükseköğretimle ilgili çalışmalar yapan sivil toplum örgütleri, bilim adamları ve düşünürlerin katkılarıyla ortaya çıkacak düzenlemenin TBMM'ye gideceğini kaydetti. Cumhurbaşkanı Gül, ''Ümit ederim ki bunu en güzel şekilde gerçekleştiririz. Çünkü üniversitelerimiz uzun yıllar çok içe kapalı oldu. Gerek Türkiye içi gerek dünyayla rekabetten çok uzak kaldı. Üniversitelerimizin zaman zaman çok kaybı oldu. Kendi enerjilerimizi kendimiz tükettik'' diye konuştu.
Üniversitelerin son yıllarda yarış içine girmelerinden duyduğu memnuniyeti dile getiren Gül, Türkiye'nin köklü üniversitelerinin kendilerini tekrar göstermeye ve dünya üniversiteleri arasında yer almaya başladığını vurguladı.
Türkiye'nin her şehrinde yeni üniversitelerin kurulduğunu belirten Gül, bu üniversitelerin stratejik hedeflerinin gerçekleşmesi, üniversitelerin hem bölgelerine hem de Türkiye'ye katkıda bulunabilmeleri için desteklenmeleri gerektiğinin altını çizdi.
Yükseköğretim Kurulu'nun büyük bir sorumluluk taşıdığını kaydeden Gül, ''Ümit ederim ki önümüzdeki dönemde Türk yükseköğretimiyle ilgili, üniversitelerle ilgili doğru verimli ve üniversitelerimizi daha güçlendirecek, onların özerkliğini, kalitesini artıracak şekilde yeni bir yapılanma söz konusu olur'' dedi.
''Çalışmalara bütün üniversitelerin katkı vermesi gerekiyor''
Cumhurbaşkanı Gül, yeni yükseköğretim kanun tasarısı taslağında en beğendiği değişikliğin sorulması üzerine taslaklar üzerinde çalışıldığını ifade etti.
Bu değişikliklerin yapılmasının, daha kaliteli bir yükseköğretimin temini için önemli olduğuna dikkati çeken Gül, ''Burada en çok ihtiyaç olan şey üniversitelerin rekabete açılması'' dedi. Türk ekonomisinin dünyayla rekabet eder hale geldikten sonra güçlendiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, şunları kaydetti:
''Dolayısıyla üniversitelerimizin iç ve dış rekabete açılması, üniversitelerimizin ve akademik kadrolarımızın performansını göstereceği dinamizmin yaratılması... En önemli olan şey bu. Bunu sağlamak için daha elastik, üniversitelere daha çok yetki veren, yükseköğretimin bütün üniversiteleri tek tipleştirici düzenlemesini sona erdiren adımlar çok önemli. Yoksa rektörü kim seçsin, nasıl seçilsin bunlar daha az önemli. Bu değişiklikler eğer üniversitelerin kalitesini yükseltecekse önemli. Yoksa hiçbir anlamı yok. Erken adımlarda bu çalışmalara bütün üniversitelerin katkı vermesi gerekiyor ki sonunda gayet düzgün, Türkiye'yi daha da ileriye taşıyacak bir yasa ortaya çıkabilsin. Burada anayasa değişikliğini gerektiren konular var. Anayasa değişikliği için TBMM'de büyük bir çoğunluk ihtiyacı söz konusu. Siyasi partilerimizin de bilgilendirilmesi, hepsinin katkısının sağlanması çok önemli.''
''Bütün bu yapılanlar Türkiye'nin geleceğiyle ilgili''
Gül, süreç devam ederken öğrencilere neler söylemek isteyeceği sorusunu şöyle yanıtladı:
''Bütün bunlar öğrenciler için aslında. Üniversite mezunu olduktan sonra elindeki diplomayla kendisine daha çok özgüveni olan, daha çok iş bulabilen, hayatını daha mutlu hale getirebilecek bir üniversite öğrencisi çıkarmak. Yoksa 4 sene sonra herkese diploma verip de diplomalı üniversite mezunu işsizlerin sayısı çoğalırsa bu anlamsız olur. Bütün bu yapılanlar üniversite öğrencileri yani Türkiye'nin geleceğiyle ilgili. Türkiye'nin mutlu, zengin olması, refah toplumu olması, gelişmiş, demokratik, kalkınmış ülkeler arasına katılması için nitelikli insana ihtiyacı var. Nitelikli insan bir ortaöğrenimde bir de üniversitede yetişir. Her şey aslında öğrencilerin daha iyi bir eğitim almaları için yapılıyor.''
Cumhurbaşkanı Gül, bir basın mensubunun ''Ekonomik programımızda, büyüme planlarımızda geri adım atacağımız açıklandı. Bunu nasıl değerlendireceksiniz'' sorusuna ''Ekonomi kurmaylarının, hükümetin bileceği bir şey. Bunlar hesap kitap meselesi. İsteriz ki her sene yüzde 11 büyüyelim, dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi olalım ama nihayette arzu ayrı, bir de hesap kitap meselesi var'' yanıtını verdi.
Son Güncelleme: Salı, 09 Ekim 2012 14:09
Gösterim: 1630
Nobel Fizik Ödülü, ABD'den David Wineland ile Fransa'dan Serge Haroche'a verildi.
Karolinska Enstitüsü'nde Nobel Komitesi üyeleri tarafından yapılan açıklamada, ABD'den David Wineland ile Fransa'dan Serge Haroche'un 2012 yılı Fizik Ödülü'nün sahibi oldukları bildirildi.
Açıklamada, David Wineland ile Serge Haroche'un, ''tekil kuantum sistemlerinin manipülasyonu ve ölçülmesini sağlayan, çığır açan nitelikteki deneysel yöntemleri'' dolayısıyla Nobel Fizik Ödülü'nü kazandıkları belirtildi.
Her ikisi de 68 yaşında olan bilim adamlarının, kuantum parçacıklarını tahrip etmeden parçacıkları gözlemlemek için yöntemler keşfettikleri ve geliştirdikleri kaydedildi.
Haroche and Wineland, ışık ve madde arasındaki etkileşimle uğraşan kuantum optikleri alanında çalışıyorlar.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Nobel Fizik Ödülü, ABD'den David Wineland ile Fransa'dan Serge Haroche'a verildi.
Karolinska Enstitüsü'nde Nobel Komitesi üyeleri tarafından yapılan açıklamada, ABD'den David Wineland ile Fransa'dan Serge Haroche'un 2012 yılı Fizik Ödülü'nün sahibi oldukları bildirildi.
Açıklamada, David Wineland ile Serge Haroche'un, ''tekil kuantum sistemlerinin manipülasyonu ve ölçülmesini sağlayan, çığır açan nitelikteki deneysel yöntemleri'' dolayısıyla Nobel Fizik Ödülü'nü kazandıkları belirtildi.
Her ikisi de 68 yaşında olan bilim adamlarının, kuantum parçacıklarını tahrip etmeden parçacıkları gözlemlemek için yöntemler keşfettikleri ve geliştirdikleri kaydedildi.
Haroche and Wineland, ışık ve madde arasındaki etkileşimle uğraşan kuantum optikleri alanında çalışıyorlar.
Son Güncelleme: Salı, 09 Ekim 2012 13:36
Gösterim: 1658
İzmir’de sınıfa geç geldiği için kendisini okul müdürüne gönderen fen ve teknoloji öğretmeni 40 yaşındaki Rabia Sevilay Durukan’ı bıçakla öldürmekten tutuklanan 8’inci sınıf öğrencisi 15 yaşındaki H.K. ilk kez konuştu.
İzmir’de sınıfa geç geldiği için kendisini okul müdürüne gönderen fen ve teknoloji öğretmeni 40 yaşındaki Rabia Sevilay Durukan’ı bıçakla öldürmekten tutuklanan 8’inci sınıf öğrencisi 15 yaşındaki H.K. hakkında, ’kasten adam öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış ömürboyu hapis cezası istemiyle iddianame hazırlandı. İddianame, dava açılması için İzmir Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.
‘Problemli kişilik’
Olayı soruşturan Cumhuriyet savcısı hazırladığı iddianamede, dinlenen tanıklar, toplanan delliler ve adli tıp kurumu raporlarına göre, suça sürüklenen H.K.’nın 2010- 2011 eğitim yılında derslerindeki başarısızlıktan dolayı yıl kaybına uğradığı ve geçen yıl okula devam etmediğini belirtti. H.K.’nın, sorunlu kişiliğinden dolayı daha az mevcutlu bir sınıfa yerleştirildiğini, ancak öğretmenleriyle sorunlar yaşamaya devam ettiğini vurguladı.
H.K.’nın olay günü planlı bir şekilde okula gelip, daha önceki olaydan dolayı kin beslediği öğretmeni Rabia Sevilay Durukan’ı, öğrencilerin gözü önünde bıçaklayıp öldürdüğünü belirten Savcı, bu nedenle TCK’nın 82/1 maddesine göre, ‘Kasten adam öldürmek’ suçundan ağırlaştırılmış ömürboyu hapis cezasına çarptırılmasını istedi.
Kardeşleri başka okula gitti
Hazırladığı iddianameyi, dava açılması için Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Mahkemenin iddianameyi kabul etmesinin ardından H.K.’nın yargılanmasına başlanacak. H.K.’nın aynı okulda okuyan iki kardeşi ise, bu olayın ardından başka okula gönderildi.
‘Sigara içtiğimi babama söyledi’
H.K. hâkim önünde verdiği ifadesinde, olayı nasıl gerçekleştirdiğini şöyle anlattı: “Rabia öğretmen, daha önce beni sigara içerken yakaladı. Bunu aileme söyleyeceğini belirtti. Ben de ’Bir daha içmeyeceğim’ diye babama söz verdiğimi belirtip, söylememesini istedim. Okula iki gün geç geldim. Babamı okula çağırdılar. Müdür yardımıcısının odasında, Rabia öğretmen sigara içtiğimi bir daha söyleyince şok oldum. Burada gururum incindi. Pazardan gidip 10 liraya bıçak aldım. Rabia öğretmenin ders verdiği sınıfa girip, bıçakladım. Şimdi çok pişmanım. Onun da çocukları var. Onlara ne olacak?”(milliyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
İzmir’de sınıfa geç geldiği için kendisini okul müdürüne gönderen fen ve teknoloji öğretmeni 40 yaşındaki Rabia Sevilay Durukan’ı bıçakla öldürmekten tutuklanan 8’inci sınıf öğrencisi 15 yaşındaki H.K. ilk kez konuştu.
İzmir’de sınıfa geç geldiği için kendisini okul müdürüne gönderen fen ve teknoloji öğretmeni 40 yaşındaki Rabia Sevilay Durukan’ı bıçakla öldürmekten tutuklanan 8’inci sınıf öğrencisi 15 yaşındaki H.K. hakkında, ’kasten adam öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış ömürboyu hapis cezası istemiyle iddianame hazırlandı. İddianame, dava açılması için İzmir Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.
‘Problemli kişilik’
Olayı soruşturan Cumhuriyet savcısı hazırladığı iddianamede, dinlenen tanıklar, toplanan delliler ve adli tıp kurumu raporlarına göre, suça sürüklenen H.K.’nın 2010- 2011 eğitim yılında derslerindeki başarısızlıktan dolayı yıl kaybına uğradığı ve geçen yıl okula devam etmediğini belirtti. H.K.’nın, sorunlu kişiliğinden dolayı daha az mevcutlu bir sınıfa yerleştirildiğini, ancak öğretmenleriyle sorunlar yaşamaya devam ettiğini vurguladı.
H.K.’nın olay günü planlı bir şekilde okula gelip, daha önceki olaydan dolayı kin beslediği öğretmeni Rabia Sevilay Durukan’ı, öğrencilerin gözü önünde bıçaklayıp öldürdüğünü belirten Savcı, bu nedenle TCK’nın 82/1 maddesine göre, ‘Kasten adam öldürmek’ suçundan ağırlaştırılmış ömürboyu hapis cezasına çarptırılmasını istedi.
Kardeşleri başka okula gitti
Hazırladığı iddianameyi, dava açılması için Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Mahkemenin iddianameyi kabul etmesinin ardından H.K.’nın yargılanmasına başlanacak. H.K.’nın aynı okulda okuyan iki kardeşi ise, bu olayın ardından başka okula gönderildi.
‘Sigara içtiğimi babama söyledi’
H.K. hâkim önünde verdiği ifadesinde, olayı nasıl gerçekleştirdiğini şöyle anlattı: “Rabia öğretmen, daha önce beni sigara içerken yakaladı. Bunu aileme söyleyeceğini belirtti. Ben de ’Bir daha içmeyeceğim’ diye babama söz verdiğimi belirtip, söylememesini istedim. Okula iki gün geç geldim. Babamı okula çağırdılar. Müdür yardımıcısının odasında, Rabia öğretmen sigara içtiğimi bir daha söyleyince şok oldum. Burada gururum incindi. Pazardan gidip 10 liraya bıçak aldım. Rabia öğretmenin ders verdiği sınıfa girip, bıçakladım. Şimdi çok pişmanım. Onun da çocukları var. Onlara ne olacak?”(milliyet)
Son Güncelleme: Salı, 09 Ekim 2012 08:26
Gösterim: 4753
Milliyet Gazetesi Yazarı Can Dündar’ın bugünkü yazısı
Diyarbakır’da 60 bin öğrenciye hangi dersleri seçmek istedikleri soruldu.
Cevaplar ilginç:
23 bini, “Hazreti Muhammed’in hayatı” dedi.
20 bini, “Kur-an’ı Kerim” okumak istedi.
10 bin öğrenci “Matematik uygulamaları”nı seçti.
“Demokrasi ve İnsan Hakları”nı seçenler 5 binde kaldı.
“Kürtçe” mi? Rakam çarpıcı:
Yaklaşık 4 bin...
Yani dil dersi seçenler, din dersi seçenlerin sadece 10’da 1’i...
* * *
Bu tabloya bakıp Kürt nüfusta dindarlaşmanın etnik bilincin hayli önünde seyrettiğini söylemek, aceleci bir yorum olur.
Ama bu tablonun, ülke genelindeki muhafazakarlaşma rüzgarıyla uyum içinde olduğu söylenebilir.
Geçen hafta yayınlanan iki araştırma, bu konuya ilişkin iki önemli veri ortaya koydu.
Prof. Hakan Yılmaz’ın araştırması, toplumdaki genel muhafazakarlaşma eğilimini reddetmiyor, ancak
“muhafazakarların tutumunun daha ılımlı hale geldiğini” sergiliyor.
Prof. Yılmaz Esmer’in 22 yıldır düzenli yaptığı “Değerler Araştırması”nın sonuncusuna göre ise Türkiye, büyük ağırlıkla “muhafazakar” kimliğini koruyor. Büyük artışlar gözlenmiyor.
Araştırmaya göre “değerler bahsinde” asıl dikkat çekici değişiklik, Güneydoğu’da...
* * *
Prof. Esmer’in, Vatan’da Mine Şenocaklı’yla paylaştığı gözlemlerine göre; Güneydoğu’da Kürtlerle Türkler arasındaki ayrışma derinleşiyor.
“Türk” kimliği giderek yadsınırken, “Kürt” kimliği öne çıkıyor.
Bu gözlemi, Diyarbakır’daki okul çocuklarının ders seçim eğilimleriyle birlikte okursak dinin Güneydoğu için önemini kaybetmediği, ancak bir dönem çok kullanışlı bulunan “Müslümanlık tutkalının artık tek başına Türk’ü Kürt’e yapıştırmaya yetmediği” yorumuna katılabiliriz.
* * *
En son Sırrı Sakık’ın oğlunun cenazesinde sohbet ettiğim Ahmet Türk, twitter’dan yayılan ırkçı tepkilerden söz ederken “Maalesef iki toplum arasındaki makas tehlikeli bir şekilde açılıyor” dedi.
Bu gözlem de araştırmayı doğruluyor.
“Irkçılık” ve “dipçik”, tam ters teptiğine göre ve “Müslümanlık” da yapıştırıcı özelliğini kaybettiyse (ve ille bir tutkal gerekliyse,) bölgeyi ne bir arada tutabilir ki?
Ben bu sorunun cevabının, işleyen, sağlıklı, özgürlükçü bir “demokrasi” olduğuna inanıyorum.
Bu tutkalın da ancak yeni bir yaklaşım ve anaç bir dille işlevsellik kazanabileceğini düşünüyorum.
Diyarbakır’ın yeni Emniyet Müdürü Recep Güven’in “Dağda ölen teröriste ağlamayan, insan değildir” diyen, “Bir çocuk dağa çıkıyorsa herkesin bunda payı var” diyen, “Yeni acılar çekerek bu işi sürdüremeyiz” diyen dili, bürokraside nicedir hasretini çektiğimiz o anaç dildir.
Ayrışanlar zorla dökülmemiş bir tutkalla yapışacaksa, giderek açılan makas kapanacaksa, dağda, ovada, bölgede, ülkede barış kurulacaksa bunun yolu, Kürtçeden de önce, bu diğerkam dilden geçiyor.
Dileyelim daim olsun.
“Karşı” yüreklerde karşılık bulsun.
Daha yukarıdakilere örnek olsun.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milliyet Gazetesi Yazarı Can Dündar’ın bugünkü yazısı
Diyarbakır’da 60 bin öğrenciye hangi dersleri seçmek istedikleri soruldu.
Cevaplar ilginç:
23 bini, “Hazreti Muhammed’in hayatı” dedi.
20 bini, “Kur-an’ı Kerim” okumak istedi.
10 bin öğrenci “Matematik uygulamaları”nı seçti.
“Demokrasi ve İnsan Hakları”nı seçenler 5 binde kaldı.
“Kürtçe” mi? Rakam çarpıcı:
Yaklaşık 4 bin...
Yani dil dersi seçenler, din dersi seçenlerin sadece 10’da 1’i...
* * *
Bu tabloya bakıp Kürt nüfusta dindarlaşmanın etnik bilincin hayli önünde seyrettiğini söylemek, aceleci bir yorum olur.
Ama bu tablonun, ülke genelindeki muhafazakarlaşma rüzgarıyla uyum içinde olduğu söylenebilir.
Geçen hafta yayınlanan iki araştırma, bu konuya ilişkin iki önemli veri ortaya koydu.
Prof. Hakan Yılmaz’ın araştırması, toplumdaki genel muhafazakarlaşma eğilimini reddetmiyor, ancak
“muhafazakarların tutumunun daha ılımlı hale geldiğini” sergiliyor.
Prof. Yılmaz Esmer’in 22 yıldır düzenli yaptığı “Değerler Araştırması”nın sonuncusuna göre ise Türkiye, büyük ağırlıkla “muhafazakar” kimliğini koruyor. Büyük artışlar gözlenmiyor.
Araştırmaya göre “değerler bahsinde” asıl dikkat çekici değişiklik, Güneydoğu’da...
* * *
Prof. Esmer’in, Vatan’da Mine Şenocaklı’yla paylaştığı gözlemlerine göre; Güneydoğu’da Kürtlerle Türkler arasındaki ayrışma derinleşiyor.
“Türk” kimliği giderek yadsınırken, “Kürt” kimliği öne çıkıyor.
Bu gözlemi, Diyarbakır’daki okul çocuklarının ders seçim eğilimleriyle birlikte okursak dinin Güneydoğu için önemini kaybetmediği, ancak bir dönem çok kullanışlı bulunan “Müslümanlık tutkalının artık tek başına Türk’ü Kürt’e yapıştırmaya yetmediği” yorumuna katılabiliriz.
* * *
En son Sırrı Sakık’ın oğlunun cenazesinde sohbet ettiğim Ahmet Türk, twitter’dan yayılan ırkçı tepkilerden söz ederken “Maalesef iki toplum arasındaki makas tehlikeli bir şekilde açılıyor” dedi.
Bu gözlem de araştırmayı doğruluyor.
“Irkçılık” ve “dipçik”, tam ters teptiğine göre ve “Müslümanlık” da yapıştırıcı özelliğini kaybettiyse (ve ille bir tutkal gerekliyse,) bölgeyi ne bir arada tutabilir ki?
Ben bu sorunun cevabının, işleyen, sağlıklı, özgürlükçü bir “demokrasi” olduğuna inanıyorum.
Bu tutkalın da ancak yeni bir yaklaşım ve anaç bir dille işlevsellik kazanabileceğini düşünüyorum.
Diyarbakır’ın yeni Emniyet Müdürü Recep Güven’in “Dağda ölen teröriste ağlamayan, insan değildir” diyen, “Bir çocuk dağa çıkıyorsa herkesin bunda payı var” diyen, “Yeni acılar çekerek bu işi sürdüremeyiz” diyen dili, bürokraside nicedir hasretini çektiğimiz o anaç dildir.
Ayrışanlar zorla dökülmemiş bir tutkalla yapışacaksa, giderek açılan makas kapanacaksa, dağda, ovada, bölgede, ülkede barış kurulacaksa bunun yolu, Kürtçeden de önce, bu diğerkam dilden geçiyor.
Dileyelim daim olsun.
“Karşı” yüreklerde karşılık bulsun.
Daha yukarıdakilere örnek olsun.
Son Güncelleme: Salı, 09 Ekim 2012 08:33
Gösterim: 2023
Hükümet Sözcüsü Arınç, arife gününün tam gün tatil edildiğini; otoyol, köprü ve toplu taşıma hizmetlerinin Kurban Bayramı'nda ücretsiz olacağını açıkladı.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, arife gününün tam gün tatil edilmesiyle Kurban Bayramı tatilinin 6 güne çıktığını söyledi. Arınç, otoyol ve köprülerinin 24 Ekim akşamından, toplu taşıma hizmetlerinin de 25 Ekim'den itibaren ücretsiz olacağını söyledi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Hükümet Sözcüsü Arınç, arife gününün tam gün tatil edildiğini; otoyol, köprü ve toplu taşıma hizmetlerinin Kurban Bayramı'nda ücretsiz olacağını açıkladı.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, arife gününün tam gün tatil edilmesiyle Kurban Bayramı tatilinin 6 güne çıktığını söyledi. Arınç, otoyol ve köprülerinin 24 Ekim akşamından, toplu taşıma hizmetlerinin de 25 Ekim'den itibaren ücretsiz olacağını söyledi.
Son Güncelleme: Salı, 09 Ekim 2012 09:59
Gösterim: 1613

