Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Oyuncakların okul öncesi eğitimdeki yeri tartışıldığında, sıklıkla bu renkli ve eğlenceli araçların çocukların gelişimine sağladığı derin ve kalıcı etkiler göz ardı edilebilir. Ancak, oyuncaklar, özellikle de oyun hamuru gibi yaratıcı araçlar, çocukların hem zihinsel hem de duygusal gelişiminde önemli bir role sahiptir. Oyun, öğrenmenin doğal bir parçasıdır ve çocukların dünyayı keşfetme, yeni beceriler kazanma ve karmaşık kavramları anlama yöntemidir. Oyuncaklar, bu öğrenme sürecine eşsiz bir katkı sağlar. Çocuklar için oyuncaklar, yalnızca eğlenmek için değil, aynı zamanda düşünmek, sorun çözmek ve sosyal beceriler geliştirmek için de bir araçtır. Örneğin oyun hamuru kullanarak yapılan etkinlikler, çocukların ince motor becerilerini ve el-göz koordinasyonunu geliştirmelerine yardımcı olurken, aynı zamanda yaratıcılıklarını ve hayal güçlerini de teşvik eder.
Oyuncaklar ayrıca çocukların sosyal ve duygusal becerilerini de geliştirmelerine yardımcı olur. Grup oyunları ve etkileşimli oyuncaklar aracılığıyla çocuklar, sıra beklemeyi, iş birliği yapmayı ve empati gibi sosyal becerileri öğrenir. Bu tür etkileşimler, çocukların başkalarıyla etkili bir şekilde iletişim kurma ve duygusal zekalarını geliştirme becerilerini artırır. Böylece, oyuncaklar ve oyun, çocukların gelişiminde kritik bir rol oynar. Onlar sadece bir eğlence kaynağı değil, aynı zamanda çocukların dünyayı anlamalarına, yeni beceriler edinmelerine ve sağlıklı sosyal ilişkiler kurmalarına yardımcı olan güçlü eğitim araçlarıdır. Bu nedenle, oyuncak seçimi yaparken, çocukların hem eğlenmesini hem de öğrenmesini sağlayacak araçları tercih etmek önemlidir.
Çeşitli Oyuncak Tipleri ve Gelişimsel Faydaları
Okul öncesi dönemdeki çocukların oyuncakları, sadece onları meşgul eden nesneler değil, aynı zamanda gelişimlerinin temel taşlarıdır. Farklı türdeki oyuncaklar, çocukların çeşitli becerilerini geliştirmelerine yardımcı olur ve bu da onların bütünsel gelişimine katkıda bulunur. Çocuklar için oyuncak seçimi yapılırken, bu oyuncakların sunduğu öğrenme ve gelişim fırsatları göz önünde bulundurulmalıdır. Yapı blokları ve puzzle gibi oyuncaklar, çocukların problem çözme becerilerini, el-göz koordinasyonunu ve ince motor becerilerini geliştirir. Bu oyuncaklar, çocukların mekansal farkındalıklarını ve mantıksal düşünme yeteneklerini artırırken, aynı zamanda sabır ve odaklanma gibi önemli kişisel becerilerin gelişimine de katkıda bulunur. Diğer yandan, rol yapma oyunları için kullanılan oyuncaklar, mutfak setleri, doktor çantaları, ve kostümler gibi çocukların sosyal becerilerini, empati yeteneklerini ve yaratıcılıklarını geliştirir. Bu tür oyuncaklar, çocukların başkalarının perspektiflerini anlamalarına ve duygusal zekalarını geliştirmelerine yardımcı olur.
Müzik aletleri ve sanatsal faaliyetler için kullanılan oyuncaklar ise çocukların yaratıcılıklarını ve duygusal ifade becerilerini geliştirir. Bir müzik aleti çalmak veya bir resim yapmak, çocukların kendilerini ifade etme yollarını keşfetmelerine ve duygusal dünyalarını daha iyi anlamalarına yardımcı olur. Hareketli oyunlar ve sporla ilgili oyuncaklar toplar, atlama ipleri, ve bisikletler gibi çocukların fiziksel gelişimine katkıda bulunur. Bu tür oyuncaklar, çocukların kas gelişimini, motor becerilerini ve genel sağlık durumlarını iyileştirir. Her bir oyuncak türü, çocukların gelişiminde farklı ve değerli bir rol oynar. Bu nedenle, çocukların çeşitli oyuncaklarla oynamalarını sağlamak, onların zihinsel, sosyal, duygusal ve fiziksel gelişimlerine kapsamlı bir şekilde katkıda bulunur. Oyuncakların bu çeşitliliği, çocukların dengeli ve çok yönlü bir şekilde büyümelerine olanak tanır ve onların hayata en iyi şekilde hazırlanmalarına yardımcı olur.
Oyuncak Seçimi: Kalite ve Güvenlik Önlemleri
Oyuncak seçimi, ebeveynler ve eğitimciler için önemli bir karar sürecidir. Çünkü seçilen oyuncaklar, çocukların güvenliği ve sağlıklı gelişimi üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Kaliteli ve güvenli oyuncaklar, çocukların eğitimi ve eğlencesi için temel bir önem taşır. Bu sebeple, oyuncak seçerken dikkat edilmesi gereken bazı temel prensipler vardır. İlk olarak, oyuncakların kalitesi ön planda tutulmalıdır. Kaliteli oyuncaklar, genellikle daha dayanıklı malzemelerden yapılmış olup, çocukların uzun süre güvenle kullanabileceği yapıdadır. Kaliteli oyuncaklar, aynı zamanda çocukların gelişimine daha fazla katkıda bulunur. Örneğin, ucuz oyuncak arabalar arasında, dayanıklı ve eğitici değeri yüksek modeller tercih edilmelidir. Çünkü bu oyuncaklar çocuklara daha iyi bir oyun deneyimi sunar ve daha uzun süre kullanılır. Güvenlik de oyuncak seçiminde esas alınması gereken bir diğer önemli faktördür. Oyuncakların güvenlik standartlarına uygun olup olmadığı kontrol edilmelidir.
Bu, özellikle küçük parçalar, keskin kenarlar veya zararlı kimyasallar içeren oyuncaklar için geçerlidir. Güvenlik standartlarına uygun olmayan oyuncaklar, çocuklar için ciddi sağlık ve güvenlik riskleri taşıyabilir. Ayrıca, oyuncakların yaşa uygun olması da önemlidir. Çocukların yaşlarına ve gelişim seviyelerine uygun olmayan oyuncaklar, onların güvenliğini ve öğrenme süreçlerini olumsuz etkileyebilir. Yaşa uygun oyuncaklar, çocukların gelişimine uygun zorluklar sunar ve onların öğrenme potansiyelini maksimize eder. Ebeveynlerin ve eğitimcilerin, oyuncakların temizliği ve bakımı konusunda da dikkatli olmaları gerekmektedir. Düzenli temizlik, çocukların sağlığını korur ve oyuncakların ömrünü uzatır. Oyuncak seçimi, çocukların güvenliği, sağlığı ve gelişimi açısından kritik bir öneme sahiptir. Ebeveynler ve eğitimciler, oyuncak seçerken kalite, güvenlik, yaş uygunluğu ve bakım gereksinimlerini dikkate almalıdır. Bu yaklaşım, çocukların hem güvenli hem de eğitici bir oyun ortamında büyümelerini sağlar.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Okul Öncesi Eğitim
Oyuncakların okul öncesi eğitimdeki yeri tartışıldığında, sıklıkla bu renkli ve eğlenceli araçların çocukların gelişimine sağladığı derin ve kalıcı etkiler göz ardı edilebilir. Ancak, oyuncaklar, özellikle de oyun hamuru gibi yaratıcı araçlar, çocukların hem zihinsel hem de duygusal gelişiminde önemli bir role sahiptir. Oyun, öğrenmenin doğal bir parçasıdır ve çocukların dünyayı keşfetme, yeni beceriler kazanma ve karmaşık kavramları anlama yöntemidir. Oyuncaklar, bu öğrenme sürecine eşsiz bir katkı sağlar. Çocuklar için oyuncaklar, yalnızca eğlenmek için değil, aynı zamanda düşünmek, sorun çözmek ve sosyal beceriler geliştirmek için de bir araçtır. Örneğin oyun hamuru kullanarak yapılan etkinlikler, çocukların ince motor becerilerini ve el-göz koordinasyonunu geliştirmelerine yardımcı olurken, aynı zamanda yaratıcılıklarını ve hayal güçlerini de teşvik eder.
Oyuncaklar ayrıca çocukların sosyal ve duygusal becerilerini de geliştirmelerine yardımcı olur. Grup oyunları ve etkileşimli oyuncaklar aracılığıyla çocuklar, sıra beklemeyi, iş birliği yapmayı ve empati gibi sosyal becerileri öğrenir. Bu tür etkileşimler, çocukların başkalarıyla etkili bir şekilde iletişim kurma ve duygusal zekalarını geliştirme becerilerini artırır. Böylece, oyuncaklar ve oyun, çocukların gelişiminde kritik bir rol oynar. Onlar sadece bir eğlence kaynağı değil, aynı zamanda çocukların dünyayı anlamalarına, yeni beceriler edinmelerine ve sağlıklı sosyal ilişkiler kurmalarına yardımcı olan güçlü eğitim araçlarıdır. Bu nedenle, oyuncak seçimi yaparken, çocukların hem eğlenmesini hem de öğrenmesini sağlayacak araçları tercih etmek önemlidir.
Çeşitli Oyuncak Tipleri ve Gelişimsel Faydaları
Okul öncesi dönemdeki çocukların oyuncakları, sadece onları meşgul eden nesneler değil, aynı zamanda gelişimlerinin temel taşlarıdır. Farklı türdeki oyuncaklar, çocukların çeşitli becerilerini geliştirmelerine yardımcı olur ve bu da onların bütünsel gelişimine katkıda bulunur. Çocuklar için oyuncak seçimi yapılırken, bu oyuncakların sunduğu öğrenme ve gelişim fırsatları göz önünde bulundurulmalıdır. Yapı blokları ve puzzle gibi oyuncaklar, çocukların problem çözme becerilerini, el-göz koordinasyonunu ve ince motor becerilerini geliştirir. Bu oyuncaklar, çocukların mekansal farkındalıklarını ve mantıksal düşünme yeteneklerini artırırken, aynı zamanda sabır ve odaklanma gibi önemli kişisel becerilerin gelişimine de katkıda bulunur. Diğer yandan, rol yapma oyunları için kullanılan oyuncaklar, mutfak setleri, doktor çantaları, ve kostümler gibi çocukların sosyal becerilerini, empati yeteneklerini ve yaratıcılıklarını geliştirir. Bu tür oyuncaklar, çocukların başkalarının perspektiflerini anlamalarına ve duygusal zekalarını geliştirmelerine yardımcı olur.
Müzik aletleri ve sanatsal faaliyetler için kullanılan oyuncaklar ise çocukların yaratıcılıklarını ve duygusal ifade becerilerini geliştirir. Bir müzik aleti çalmak veya bir resim yapmak, çocukların kendilerini ifade etme yollarını keşfetmelerine ve duygusal dünyalarını daha iyi anlamalarına yardımcı olur. Hareketli oyunlar ve sporla ilgili oyuncaklar toplar, atlama ipleri, ve bisikletler gibi çocukların fiziksel gelişimine katkıda bulunur. Bu tür oyuncaklar, çocukların kas gelişimini, motor becerilerini ve genel sağlık durumlarını iyileştirir. Her bir oyuncak türü, çocukların gelişiminde farklı ve değerli bir rol oynar. Bu nedenle, çocukların çeşitli oyuncaklarla oynamalarını sağlamak, onların zihinsel, sosyal, duygusal ve fiziksel gelişimlerine kapsamlı bir şekilde katkıda bulunur. Oyuncakların bu çeşitliliği, çocukların dengeli ve çok yönlü bir şekilde büyümelerine olanak tanır ve onların hayata en iyi şekilde hazırlanmalarına yardımcı olur.
Oyuncak Seçimi: Kalite ve Güvenlik Önlemleri
Oyuncak seçimi, ebeveynler ve eğitimciler için önemli bir karar sürecidir. Çünkü seçilen oyuncaklar, çocukların güvenliği ve sağlıklı gelişimi üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Kaliteli ve güvenli oyuncaklar, çocukların eğitimi ve eğlencesi için temel bir önem taşır. Bu sebeple, oyuncak seçerken dikkat edilmesi gereken bazı temel prensipler vardır. İlk olarak, oyuncakların kalitesi ön planda tutulmalıdır. Kaliteli oyuncaklar, genellikle daha dayanıklı malzemelerden yapılmış olup, çocukların uzun süre güvenle kullanabileceği yapıdadır. Kaliteli oyuncaklar, aynı zamanda çocukların gelişimine daha fazla katkıda bulunur. Örneğin, ucuz oyuncak arabalar arasında, dayanıklı ve eğitici değeri yüksek modeller tercih edilmelidir. Çünkü bu oyuncaklar çocuklara daha iyi bir oyun deneyimi sunar ve daha uzun süre kullanılır. Güvenlik de oyuncak seçiminde esas alınması gereken bir diğer önemli faktördür. Oyuncakların güvenlik standartlarına uygun olup olmadığı kontrol edilmelidir.
Bu, özellikle küçük parçalar, keskin kenarlar veya zararlı kimyasallar içeren oyuncaklar için geçerlidir. Güvenlik standartlarına uygun olmayan oyuncaklar, çocuklar için ciddi sağlık ve güvenlik riskleri taşıyabilir. Ayrıca, oyuncakların yaşa uygun olması da önemlidir. Çocukların yaşlarına ve gelişim seviyelerine uygun olmayan oyuncaklar, onların güvenliğini ve öğrenme süreçlerini olumsuz etkileyebilir. Yaşa uygun oyuncaklar, çocukların gelişimine uygun zorluklar sunar ve onların öğrenme potansiyelini maksimize eder. Ebeveynlerin ve eğitimcilerin, oyuncakların temizliği ve bakımı konusunda da dikkatli olmaları gerekmektedir. Düzenli temizlik, çocukların sağlığını korur ve oyuncakların ömrünü uzatır. Oyuncak seçimi, çocukların güvenliği, sağlığı ve gelişimi açısından kritik bir öneme sahiptir. Ebeveynler ve eğitimciler, oyuncak seçerken kalite, güvenlik, yaş uygunluğu ve bakım gereksinimlerini dikkate almalıdır. Bu yaklaşım, çocukların hem güvenli hem de eğitici bir oyun ortamında büyümelerini sağlar.
Son Güncelleme: Cuma, 15 Aralık 2023 14:18
Gösterim: 780
Hami Koç - Eğitimci - Sosyolog
Okul öncesi eğitim tarihin ilk dönemlerinden itibaren insanlığın gündeminde olan ancak 1900 yılından sonra dünya genelinde üzerinde gerçekten konuşulmaya başlayan bir konudur. Alan uzmanları çocukluğun ilk yıllarının gelecekte ne kadar önemli olduğu konusunda yeni araştırmalar yaptıkça, okul öncesi eğitimin önemi de artmaya devam etmiştir. Dünya genelindeki ülkelerin uygulamalarına bakıldığında çok farklı uygulamalar görünse de en azından okul öncesi eğitimin önemine dair bir mutabakat sağlanmıştır.
Türkiye’de okul öncesi eğitimle ilgili ilk olarak II. Meşrutiyet döneminde bazı adımların atıldığını söyleyebiliriz. İlk olarak 1900’lü yılların başında Ravza-i Sıbyan ismiyle açılan mektep, sonraki yıllarda “Çocuk bahçesi” ismiyle açılmaya devam etmiştir. 1916 yılında İstanbul’da resmi olarak açılan okul öncesi kurumlarının sayısı 30 olarak kayıtlara geçmiştir. Bu arada yapılan bütün Milli Eğitim Şuralarında okul öncesi eğitimle ilgili mutlaka bir gündem maddesi oluşturulmuş ancak genellikle kaynak yetersizliği gerekçe gösterilerek istenen hedeflere ulaşılamamıştır.
NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?
Peki, okul öncesi eğitim niçin bu kadar önemli? Çocuklar zaten uzun yıllar okula gidecekler. Bari 5-6 sene ailesiyle birlikte kalsın diye düşünenler yok mu? Var elbette. Hem de sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok ülkesinde bu konu hala tartışılıyor. Ama yaşadığımız çağın ihtiyaçları ve hayat şartları göz önüne alındığında, okul öncesi eğitim kurumlarının önemi daha da belirginleşiyor.
Artık hepimiz eğitimin temellerinin erken çocukluk döneminde atıldığından eminiz. Bu konuda bir tartışma yok. Yetişkinlerin yaşadıkları birçok sorunun temelinde, okul öncesinde yaşanan tecrübelerin izi olduğundan da eminiz. Bu anlamda aslında doğumla birlikte anne babalar için de ziller çalıyor. Çocukluk döneminin ilk üç yılında annenin çocuğun yanında olması bütün uzmanlar tarafından çok önemli görülüyor. Ancak ekonomik şartlara bağlı olarak bazı anneler çalışmak zorunda kaldığı için çocuklar bakıcılara teslim ediliyor. Ama bakıcıların çocuklarla kurdukları iletişimin niteliği çok ayrı bir yazı konusu. O yüzden biz okul öncesi eğitimle ilgili yazmaya ve konuşmaya devam edelim.
Anaokulları çocuklara bilgi aktarımı olarak değerlendirilmemeli. Çocuk anaokulundan eve geldiğinde, ailesi “Bugün okulda ne öğrendiniz?” diye sormamalı. Bu yanlış olur. Çünkü o yaş grubundaki çocuklar zaten her an öğrenmeye devam etmektedir. Size anlatamasalar da bir okul gününde onlarca şey öğrenmişlerdir. Bu yüzden “Bugün ne öğrendiniz?” diye sormak yerine, “Bugün okulda neler yaşadın? Seni çok mutlu eden bir anını benimle paylaşabilir misin?” şeklinde sorular sormak gerekir.
ÖZEL OKULLAR NE KADAR ÖZEL HİZMET VERİYOR?
Özel okulların da bu noktada sorumlulukları büyüktür. Eğer anaokulları, çalışan anne babalara bakıcı hizmeti veren kurumlar olarak algılanmaya başlarsa, uzun vadede çok problemler yaşanabilir. Öğretmeniyle, fiziki donanımıyla, kullanılan materyalleriyle ve sistemiyle anaokulları ciddi şekilde ele alınması gereken kurumlardır. Çocukların aile dışında ilk adımını attığı yer olduğu düşünülürse, burada yaşayacağı tecrübelerin bütün hayatını etkileyeceği görülebilir. Bu yüzden anaokulları çocukları oyalama ve eğlendirme merkezleri olarak değil, eğitim hayatına hazırlama ve onları sosyal açıdan donanımlı hâle getirmek için hizmet veren yerler olarak görülmelidir.
Özellikle son dönemde ekranlarla çok fazla haşır neşir olan çocukların akranlarıyla vakit geçirmesini sağlayan okul öncesi eğitim kurumları, bu özelliğiyle de aslında çocukların sosyal gelişimine büyük bir katkı sağlamaktadır. Çocuklar birlikte yaşamayı, birlikte yemeyi, paylaşmayı ve oynamayı burada öğrenmektedir. Zihinsel ve duygusal açıdan telafisi olmayan bu yıllar, işte bu yüzden altın çağ olarak değerlendirilmiştir.
REKLAMLAR VE GERÇEKLER
Montessori, Waldorf veya Reggio Emilia gibi bazı okul öncesi eğitim yaklaşımları özel okulların reklamlarını süslüyor. Ama bu modellerin gerçekten nitelikli olarak uygulandığından maalesef çok emin olamıyoruz. Bu sistemleri elbette çok büyük bir başarıyla uygulayan ve başarılı olan kurumlar var. Ancak sadece reklam çalışması için logoyu alan ve sürecin geri kalan kısmında saldım çayıra kıvamında çalışan okullar da var. Bakanlık bu konuda mutlaka denetimleri sıklaştırmalı. Okul öncesi eğitim bu anlamda denetimsiz bırakılmayacak kadar önemli bir alan ve bu yıllar nitelikli bir şekilde geçirilirse, sonraki kademelerin de işi kolaylaşır. Her zaman verilen ilk düğme örneğini tekrarlamak istemiyorum ama bu ilk adım gerçekten de çok ama çok önemli.
ZORUNLU OLMAK ZORUNDA MI?
Okul öncesi eğitim kurumlarıyla ilgili yaşanan diğer bir tartışma da zorunlulukla ilgili. Bir grup okul öncesi eğitimin mutlaka zorunlu eğitime dâhil edilmesi gerektiğini savunurken, bir grup karşı tarafta yer alıyor. Bu konuda bir karar vermeden önce her zaman yaptığımız gibi diğer ülkelerin uygulamalarını incelemekte fayda var. Okul öncesi okullaşma oranlarının yüzde yüze vardığı İngiltere veya Almanya gibi ülkelere bakalım mesela. Orada okul öncesi eğitim zorunlu mu yoksa gönüllü mü? Cevabımız zorunlu değil. Peki, okullaşma oranı nasıl bu kadar yüksek? Sorunun cevabı aslında basit. Eğer nitelikli bir eğitim verirseniz, gönüllü de olsa sınıflar dolar ve bir işe yarar. Ama eğitimde nitelik yoksa zorunlu do olsa bir işe yaramaz. Sınıflar belki dolar ama çocukların zihinleri ve gönülleri boş kalır. Bu yüzden zorunluluk tartışmasından önce nitelik konusunu gündeme almamız gerekir. Çünkü nitelikli eğitim sağladığımız gün, zaten birçok konu çözülmüş olacaktır.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Okul Öncesi Eğitim
Hami Koç - Eğitimci - Sosyolog
Okul öncesi eğitim tarihin ilk dönemlerinden itibaren insanlığın gündeminde olan ancak 1900 yılından sonra dünya genelinde üzerinde gerçekten konuşulmaya başlayan bir konudur. Alan uzmanları çocukluğun ilk yıllarının gelecekte ne kadar önemli olduğu konusunda yeni araştırmalar yaptıkça, okul öncesi eğitimin önemi de artmaya devam etmiştir. Dünya genelindeki ülkelerin uygulamalarına bakıldığında çok farklı uygulamalar görünse de en azından okul öncesi eğitimin önemine dair bir mutabakat sağlanmıştır.
Türkiye’de okul öncesi eğitimle ilgili ilk olarak II. Meşrutiyet döneminde bazı adımların atıldığını söyleyebiliriz. İlk olarak 1900’lü yılların başında Ravza-i Sıbyan ismiyle açılan mektep, sonraki yıllarda “Çocuk bahçesi” ismiyle açılmaya devam etmiştir. 1916 yılında İstanbul’da resmi olarak açılan okul öncesi kurumlarının sayısı 30 olarak kayıtlara geçmiştir. Bu arada yapılan bütün Milli Eğitim Şuralarında okul öncesi eğitimle ilgili mutlaka bir gündem maddesi oluşturulmuş ancak genellikle kaynak yetersizliği gerekçe gösterilerek istenen hedeflere ulaşılamamıştır.
NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?
Peki, okul öncesi eğitim niçin bu kadar önemli? Çocuklar zaten uzun yıllar okula gidecekler. Bari 5-6 sene ailesiyle birlikte kalsın diye düşünenler yok mu? Var elbette. Hem de sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok ülkesinde bu konu hala tartışılıyor. Ama yaşadığımız çağın ihtiyaçları ve hayat şartları göz önüne alındığında, okul öncesi eğitim kurumlarının önemi daha da belirginleşiyor.
Artık hepimiz eğitimin temellerinin erken çocukluk döneminde atıldığından eminiz. Bu konuda bir tartışma yok. Yetişkinlerin yaşadıkları birçok sorunun temelinde, okul öncesinde yaşanan tecrübelerin izi olduğundan da eminiz. Bu anlamda aslında doğumla birlikte anne babalar için de ziller çalıyor. Çocukluk döneminin ilk üç yılında annenin çocuğun yanında olması bütün uzmanlar tarafından çok önemli görülüyor. Ancak ekonomik şartlara bağlı olarak bazı anneler çalışmak zorunda kaldığı için çocuklar bakıcılara teslim ediliyor. Ama bakıcıların çocuklarla kurdukları iletişimin niteliği çok ayrı bir yazı konusu. O yüzden biz okul öncesi eğitimle ilgili yazmaya ve konuşmaya devam edelim.
Anaokulları çocuklara bilgi aktarımı olarak değerlendirilmemeli. Çocuk anaokulundan eve geldiğinde, ailesi “Bugün okulda ne öğrendiniz?” diye sormamalı. Bu yanlış olur. Çünkü o yaş grubundaki çocuklar zaten her an öğrenmeye devam etmektedir. Size anlatamasalar da bir okul gününde onlarca şey öğrenmişlerdir. Bu yüzden “Bugün ne öğrendiniz?” diye sormak yerine, “Bugün okulda neler yaşadın? Seni çok mutlu eden bir anını benimle paylaşabilir misin?” şeklinde sorular sormak gerekir.
ÖZEL OKULLAR NE KADAR ÖZEL HİZMET VERİYOR?
Özel okulların da bu noktada sorumlulukları büyüktür. Eğer anaokulları, çalışan anne babalara bakıcı hizmeti veren kurumlar olarak algılanmaya başlarsa, uzun vadede çok problemler yaşanabilir. Öğretmeniyle, fiziki donanımıyla, kullanılan materyalleriyle ve sistemiyle anaokulları ciddi şekilde ele alınması gereken kurumlardır. Çocukların aile dışında ilk adımını attığı yer olduğu düşünülürse, burada yaşayacağı tecrübelerin bütün hayatını etkileyeceği görülebilir. Bu yüzden anaokulları çocukları oyalama ve eğlendirme merkezleri olarak değil, eğitim hayatına hazırlama ve onları sosyal açıdan donanımlı hâle getirmek için hizmet veren yerler olarak görülmelidir.
Özellikle son dönemde ekranlarla çok fazla haşır neşir olan çocukların akranlarıyla vakit geçirmesini sağlayan okul öncesi eğitim kurumları, bu özelliğiyle de aslında çocukların sosyal gelişimine büyük bir katkı sağlamaktadır. Çocuklar birlikte yaşamayı, birlikte yemeyi, paylaşmayı ve oynamayı burada öğrenmektedir. Zihinsel ve duygusal açıdan telafisi olmayan bu yıllar, işte bu yüzden altın çağ olarak değerlendirilmiştir.
REKLAMLAR VE GERÇEKLER
Montessori, Waldorf veya Reggio Emilia gibi bazı okul öncesi eğitim yaklaşımları özel okulların reklamlarını süslüyor. Ama bu modellerin gerçekten nitelikli olarak uygulandığından maalesef çok emin olamıyoruz. Bu sistemleri elbette çok büyük bir başarıyla uygulayan ve başarılı olan kurumlar var. Ancak sadece reklam çalışması için logoyu alan ve sürecin geri kalan kısmında saldım çayıra kıvamında çalışan okullar da var. Bakanlık bu konuda mutlaka denetimleri sıklaştırmalı. Okul öncesi eğitim bu anlamda denetimsiz bırakılmayacak kadar önemli bir alan ve bu yıllar nitelikli bir şekilde geçirilirse, sonraki kademelerin de işi kolaylaşır. Her zaman verilen ilk düğme örneğini tekrarlamak istemiyorum ama bu ilk adım gerçekten de çok ama çok önemli.
ZORUNLU OLMAK ZORUNDA MI?
Okul öncesi eğitim kurumlarıyla ilgili yaşanan diğer bir tartışma da zorunlulukla ilgili. Bir grup okul öncesi eğitimin mutlaka zorunlu eğitime dâhil edilmesi gerektiğini savunurken, bir grup karşı tarafta yer alıyor. Bu konuda bir karar vermeden önce her zaman yaptığımız gibi diğer ülkelerin uygulamalarını incelemekte fayda var. Okul öncesi okullaşma oranlarının yüzde yüze vardığı İngiltere veya Almanya gibi ülkelere bakalım mesela. Orada okul öncesi eğitim zorunlu mu yoksa gönüllü mü? Cevabımız zorunlu değil. Peki, okullaşma oranı nasıl bu kadar yüksek? Sorunun cevabı aslında basit. Eğer nitelikli bir eğitim verirseniz, gönüllü de olsa sınıflar dolar ve bir işe yarar. Ama eğitimde nitelik yoksa zorunlu do olsa bir işe yaramaz. Sınıflar belki dolar ama çocukların zihinleri ve gönülleri boş kalır. Bu yüzden zorunluluk tartışmasından önce nitelik konusunu gündeme almamız gerekir. Çünkü nitelikli eğitim sağladığımız gün, zaten birçok konu çözülmüş olacaktır.
Son Güncelleme: Cuma, 20 May 2022 13:11
Gösterim: 1071
YÖM|Yenilikçi Öğrenme Merkezi uzmanları tarafından okul öncesi eğitime yönelik geliştirilen BOYEP|Beceri Odaklı YÖM Eğitim Programı “maker çocuklar” yetiştirmek hedefiyle yola çıkıyor. Merkezin kurucusu Kayhan Karlı BOYEP’in ortaya çıkış süreci, özellikleri ve ulaşmak istediği hedeflerle ilgili sorularımızı yanıtladı.
Ülkemizdeki eğitim kurumlarında okul öncesi eğitime yönelik olarak ulusal veya uluslarası pek çok eğitim programı uygulanıyor, YÖM|Yenilikçi Öğrenme Merkezi’ni yeni bir eğitim programı hazırlamaya yönlendiren faktör ne oldu?
Günümüzdeki eğitim programları “çağın ihtiyaçlarını karşılamada yeterli mi, bu ihtiyaçlara cevap verebilecek bireyler yetişmesini destekliyor mu, hem ulusal hem evrensel kaynaklardan besleniyor mu?” sorularından yola çıktık. Bildiğiniz üzere; 21.yüzyıl hızlı değişimlerin ve gelişimlerin yaşandığı bir çağ. Bu çağın en önemli ihtiyaçlarından biri; değişime ayak uyduran, gelişime liderlik eden, elindeki kaynakları kullanarak üreten, eleştirel düşünen, problem çözen, olumlu iletişim kuran, işbirliği yapan, özyönetimi yüksek, inovatif ve girişimci bireylerdir. Kısacası; 21.yüzyıl becerilerine sahip “MAKER” bireylerdir. 21.yüzyılın bireylerinin yetişmesi için de gelişimin, öğrenmenin ve beceri kazanmanın en hızlı gerçekleştiği erken çocukluk dönemini hedefleyerek uzman kadromuzla birlikte çağın ihtiyaçlarına uygun olarak BOYEP|“Beceri Odaklı YÖM Eğitim Programı”nı geliştirdik.
21. Yüzyıl becerilerinin çocuklarda geliştirilmesi için çağın gerekliliklerine uygun bir eğitim programı hazırladığınızı söylediniz, program felsefesinden de bahsedebilir misiniz?
Üreten, yaratıcı ve girişimci çocukların yetişebilmesi; çocukların gerçek yaşamı tecrübe edebildikleri ortamlarla etkileşim halinde olmasını sağlayacak eğitim programları aracılığıyla gerçekleşebilir. BOYEP felsefesini oluşturan beyin temelli öğrenme de; çocukları gerçek yaşam durumlarıyla karşı karşıya bırakarak geliştirmeyi hedefler. Bununla birlikte onları ezberlemeye değil düşünmeye, deneyimlemeye sevk eder; meraklarını, yaratıcılıklarını teşvik etmeye çalışır. Bununla bağlantılı olarak “beceri” odaklı olmak da BOYEP felsefesinin bir parçası. Beceri önemli diyoruz çünkü; gerçek yaşamı tecrübe ederek karşılaştığı sorunlara çözüm üretebilen, tüketmekten çok üretime ağırlık veren, özyönetimli çocuklar yetişmesini hedefliyoruz. Artık çağımızda çocukların ne kadar çok bilgi sahibi olduğundan ziyade; bilgiye ulaşabilecek, bilgiyi üretebilecek temel anlayış ve becerilere ne kadar sahip olduğu fark yaratıyor.
BOYEP|Beceri Odaklı YÖM Eğitim Programı’nı geliştirirken hangi yaklaşımları, yöntemleri kullandınız?
Hem çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek hem de felsefemizle uyumlu olacak şekilde birbirini destekleyen bazı yaklaşımları ve yöntemleri kullandık. Özetlemek gerekirse; STEM yaklaşımı (fen, teknoloji, mühendislik ve matematik) TOD (tasarım odaklı düşünme) yöntemiyle ele alınarak ve farklılaştırılmış öğretim modeli kullanılarak MEB Okul Öncesi Eğitim Programı’nın ilke ve kazanımlarına uygun bir anlayışıyla BOYEP’i geliştirdik.
Bahsettiğiz felsefe ve yaklaşımlar doğrultusunda BOYEP, çocuklarda hangi alanları destekleyecek, nasıl çocuklar yetişmesini sağlayacak?
21. Yüzyıl becerileri bağlamında hazırladığımız bir öğrenen profilimiz var. Bu öğrenen profili, sayısal ve sözel becerilerin birlikte gelişmesini yani sağ ve sol beyin aktivitelerinin birlikte kullanılabilmesi anlayışına dayanıyor. Öğrenen profilinde etik vatandaşlık, girişimci ruh, dönüşümlü düşünür olmak üzere 3 temel kimlik ve bu kimliklerin altında onlarla ilişkili 7 yeterlilik alanı bulunuyor, BOYEP ile birlikte bu öğrenen profilindeki kimlikleri ve yeterlilikleri çocuklarda desteklemeyi hedefliyoruz. Öğrenen profilinin gelişmesi aynı zamanda çocukların bütüncül olarak fiziksel, bilişsel, sosyal, duygusal alanlarda ve öz bakım becerileri açısından gelişmesini de sağlayacaktır. Öğrenen profilinin desteklenmesiyle birlikte “MAKER” çocuklar olacak; yani “sahip olduğu kaynaklarla ihtiyacı olanları tasarlayarak kullanabilen özyönetimli bireyler...”
Programın temel yaklaşımının STEM olduğundan bahsettiniz, Türkiye STEM yaklaşımının uygulanması konusunda ne durumda?
Ülkemizdeki tabloya bakacak olursak son yıllarda STEM ağırlıklı çalışmaların çeşitli eğitim kurumlarında yapılmaya başlandığını görüyoruz ancak bu çalışmalara genellikle ortaokul veya lise kademelerinde başlanıyor. Bir anlamda geç kalınıyor çünkü erken çocukluk döneminin kritik fırsatları yani öğrenme hızının, ilginin, keşfin, yaratıcılığın en üst seviyede olduğu anlar kaçırılıyor. Özellikle de PISA ve TIMMS gibi uluslarası sınavların sonuçlarına bakarsak Türkiye’nin fen, matematik alanlarında ne kadar alt sıralarda yer aldığını görebiliyoruz. Bunun neden böyle olduğunu anlamak için okul öncesiden itibaren tüm kademelerdeki eğitim müfredatına, yöntemlere, çocuğun ve öğretmenin eğitim içerisindeki öğrenen rolüne bakılması, tüm bunların analiz edilmesi gerekiyor. Eğitim alanındaki uzmanlar erken çocukluk dönemini; yaşam için gerekli olan bilimsel becerilerin ve fen ile ilgili temel kavramların gelişmeye başladığı bir dönem olarak belirtiyor ve bilim ile ilgili aktivitelerle çocukları erken yaşlarda tanıştırmanın önemini vurguluyor. Uzmanların dikkat çektiği bu noktalar da programımızın temelinde yer aldığı için çocukları erken yaşlardan itibaren BOYEP aracılığıyla STEM yaklaşımıyla buluşturacağız.
Hep okul öncesi eğitimden bahsettik, bu program sadece okul öncesi eğitimle sınırlı kalacak mı yoksa diğer eğitim kademelerine taşımayı da planlıyor musunuz?
Anaokulu BOYEP önümüzdeki yıl itibariyle kriterlere uygun olan eğitim kurumlarında uygulanmaya başlanacak. Tabiki de programın kendi içerisindeki tutarlılığının, devamlılığının sağlanması ve felsefenin sürdürülmesi açısından diğer kademelerde de uygulanması için çalışıyoruz. İlkokul-ortaokul-lise BOYEP ile ilgili hazırlıklarımız eş zamanlı olarak devam ediyor.
Programı uygulamak isteyen okullar nasıl başvuruda bulunabilir, şartlar nelerdir?
Okullar BOYEP’in web sitesi üzerinden bir başvuru formu dolduracaklar, sonrasında YÖM|Yenilikçi Öğrenme Merkezi uzmanları tarafından okula bir ziyaret gerçekleştirilecek okulun profili ve fiziki şartları incelenerek bir rapor hazırlanacak. Rapora göre okullara geribildirim verilecek eğer bu doğrultuda gerekli düzenlemeler yapıldıktan ve programı uygulayacak olan öğretmenler 5 günlük bir eğitim aldıktan sonra programı uygulayabilecekler. Tabiki de BOYEP’in etkili uygulanması için bir yıl boyunca uzmanlarımız tarafından okula danışmanlık hizmeti verilecek. Daha detaylı bilgiler web sitesinde yer alacak, şu an hazırlık aşamasında.
Programın verimli ve kaliteli bir şekilde uygulanması için öğretmen eğitimleri ve danışmanlık hizmetleri ile destekleneceğini söylediniz peki BOYEP’i uygulayacak olan okulları başka hangi fırsatlar bekliyor?
Programın hedeflerine ulaşması için öğrenme ortamları ve bu ortamlardaki materyaller de çok önemli. Öğrenme ortamlarının çocukların üretkenliğini, yaratıcılığını destekleyecek, keşfetmesine olanak tanıyacak, merak duygusunu tetikleyecek şekilde tasarlanmasına ve gerçek yaşamı tecrübe edebilecekleri doğal materyallerle donatılmasına özen gösteriyoruz. Sınıf, bahçe, yemekhane vb tüm alanları çocuğun öğrenme ortamı olarak görüyoruz ve becerilerini destekleyecek şekilde tasarlanması için danışmanlık yapıyoruz. Programın uygulanacağı okullarda “maker alan” oluşturulması ve bu alanın STEM yaklaşımını destekleyecek materyallerle donatılması için de danışmanlık yapıyoruz. Ayrıca araştırmalar okuldaki eğitimin ebeveynler tarafından desteklenmesinin çocuğun başarısını olumlu anlamda etkilediğini gösteriyor. Bu nedenle programda her çocuk için bir maker set bulunuyor, bu maker setin içersinde aktivite kitapları ve çocukların maker olmalarını destekleyecek çeşitli materyallar bulunuyor. Çocuk okul dışı ortamlarda bu maker seti ailesiyle birlikte yapacağı aktivitelerde kullanabilecek çocuğun bütüncül gelişimi hem okul hem de aile ortamında desteklenmiş olacak.
BOYEP’le ilgili daha fazla bilgi almak isteyen eğitimci paydaşlarımızı 11 Mayıs’ta Gayrettepe Point Hotel’de düzenleyeceğimiz tanıtım toplantımıza davet ediyoruz. Tanıtım toplantısı ile ilgili bilgi almak veya LCV yaptırmak isteyenler www.boyep.org sitesini ziyaret edebilir.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Okul Öncesi Eğitim
YÖM|Yenilikçi Öğrenme Merkezi uzmanları tarafından okul öncesi eğitime yönelik geliştirilen BOYEP|Beceri Odaklı YÖM Eğitim Programı “maker çocuklar” yetiştirmek hedefiyle yola çıkıyor. Merkezin kurucusu Kayhan Karlı BOYEP’in ortaya çıkış süreci, özellikleri ve ulaşmak istediği hedeflerle ilgili sorularımızı yanıtladı.
Ülkemizdeki eğitim kurumlarında okul öncesi eğitime yönelik olarak ulusal veya uluslarası pek çok eğitim programı uygulanıyor, YÖM|Yenilikçi Öğrenme Merkezi’ni yeni bir eğitim programı hazırlamaya yönlendiren faktör ne oldu?
Günümüzdeki eğitim programları “çağın ihtiyaçlarını karşılamada yeterli mi, bu ihtiyaçlara cevap verebilecek bireyler yetişmesini destekliyor mu, hem ulusal hem evrensel kaynaklardan besleniyor mu?” sorularından yola çıktık. Bildiğiniz üzere; 21.yüzyıl hızlı değişimlerin ve gelişimlerin yaşandığı bir çağ. Bu çağın en önemli ihtiyaçlarından biri; değişime ayak uyduran, gelişime liderlik eden, elindeki kaynakları kullanarak üreten, eleştirel düşünen, problem çözen, olumlu iletişim kuran, işbirliği yapan, özyönetimi yüksek, inovatif ve girişimci bireylerdir. Kısacası; 21.yüzyıl becerilerine sahip “MAKER” bireylerdir. 21.yüzyılın bireylerinin yetişmesi için de gelişimin, öğrenmenin ve beceri kazanmanın en hızlı gerçekleştiği erken çocukluk dönemini hedefleyerek uzman kadromuzla birlikte çağın ihtiyaçlarına uygun olarak BOYEP|“Beceri Odaklı YÖM Eğitim Programı”nı geliştirdik.
21. Yüzyıl becerilerinin çocuklarda geliştirilmesi için çağın gerekliliklerine uygun bir eğitim programı hazırladığınızı söylediniz, program felsefesinden de bahsedebilir misiniz?
Üreten, yaratıcı ve girişimci çocukların yetişebilmesi; çocukların gerçek yaşamı tecrübe edebildikleri ortamlarla etkileşim halinde olmasını sağlayacak eğitim programları aracılığıyla gerçekleşebilir. BOYEP felsefesini oluşturan beyin temelli öğrenme de; çocukları gerçek yaşam durumlarıyla karşı karşıya bırakarak geliştirmeyi hedefler. Bununla birlikte onları ezberlemeye değil düşünmeye, deneyimlemeye sevk eder; meraklarını, yaratıcılıklarını teşvik etmeye çalışır. Bununla bağlantılı olarak “beceri” odaklı olmak da BOYEP felsefesinin bir parçası. Beceri önemli diyoruz çünkü; gerçek yaşamı tecrübe ederek karşılaştığı sorunlara çözüm üretebilen, tüketmekten çok üretime ağırlık veren, özyönetimli çocuklar yetişmesini hedefliyoruz. Artık çağımızda çocukların ne kadar çok bilgi sahibi olduğundan ziyade; bilgiye ulaşabilecek, bilgiyi üretebilecek temel anlayış ve becerilere ne kadar sahip olduğu fark yaratıyor.
BOYEP|Beceri Odaklı YÖM Eğitim Programı’nı geliştirirken hangi yaklaşımları, yöntemleri kullandınız?
Hem çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek hem de felsefemizle uyumlu olacak şekilde birbirini destekleyen bazı yaklaşımları ve yöntemleri kullandık. Özetlemek gerekirse; STEM yaklaşımı (fen, teknoloji, mühendislik ve matematik) TOD (tasarım odaklı düşünme) yöntemiyle ele alınarak ve farklılaştırılmış öğretim modeli kullanılarak MEB Okul Öncesi Eğitim Programı’nın ilke ve kazanımlarına uygun bir anlayışıyla BOYEP’i geliştirdik.
Bahsettiğiz felsefe ve yaklaşımlar doğrultusunda BOYEP, çocuklarda hangi alanları destekleyecek, nasıl çocuklar yetişmesini sağlayacak?
21. Yüzyıl becerileri bağlamında hazırladığımız bir öğrenen profilimiz var. Bu öğrenen profili, sayısal ve sözel becerilerin birlikte gelişmesini yani sağ ve sol beyin aktivitelerinin birlikte kullanılabilmesi anlayışına dayanıyor. Öğrenen profilinde etik vatandaşlık, girişimci ruh, dönüşümlü düşünür olmak üzere 3 temel kimlik ve bu kimliklerin altında onlarla ilişkili 7 yeterlilik alanı bulunuyor, BOYEP ile birlikte bu öğrenen profilindeki kimlikleri ve yeterlilikleri çocuklarda desteklemeyi hedefliyoruz. Öğrenen profilinin gelişmesi aynı zamanda çocukların bütüncül olarak fiziksel, bilişsel, sosyal, duygusal alanlarda ve öz bakım becerileri açısından gelişmesini de sağlayacaktır. Öğrenen profilinin desteklenmesiyle birlikte “MAKER” çocuklar olacak; yani “sahip olduğu kaynaklarla ihtiyacı olanları tasarlayarak kullanabilen özyönetimli bireyler...”
Programın temel yaklaşımının STEM olduğundan bahsettiniz, Türkiye STEM yaklaşımının uygulanması konusunda ne durumda?
Ülkemizdeki tabloya bakacak olursak son yıllarda STEM ağırlıklı çalışmaların çeşitli eğitim kurumlarında yapılmaya başlandığını görüyoruz ancak bu çalışmalara genellikle ortaokul veya lise kademelerinde başlanıyor. Bir anlamda geç kalınıyor çünkü erken çocukluk döneminin kritik fırsatları yani öğrenme hızının, ilginin, keşfin, yaratıcılığın en üst seviyede olduğu anlar kaçırılıyor. Özellikle de PISA ve TIMMS gibi uluslarası sınavların sonuçlarına bakarsak Türkiye’nin fen, matematik alanlarında ne kadar alt sıralarda yer aldığını görebiliyoruz. Bunun neden böyle olduğunu anlamak için okul öncesiden itibaren tüm kademelerdeki eğitim müfredatına, yöntemlere, çocuğun ve öğretmenin eğitim içerisindeki öğrenen rolüne bakılması, tüm bunların analiz edilmesi gerekiyor. Eğitim alanındaki uzmanlar erken çocukluk dönemini; yaşam için gerekli olan bilimsel becerilerin ve fen ile ilgili temel kavramların gelişmeye başladığı bir dönem olarak belirtiyor ve bilim ile ilgili aktivitelerle çocukları erken yaşlarda tanıştırmanın önemini vurguluyor. Uzmanların dikkat çektiği bu noktalar da programımızın temelinde yer aldığı için çocukları erken yaşlardan itibaren BOYEP aracılığıyla STEM yaklaşımıyla buluşturacağız.
Hep okul öncesi eğitimden bahsettik, bu program sadece okul öncesi eğitimle sınırlı kalacak mı yoksa diğer eğitim kademelerine taşımayı da planlıyor musunuz?
Anaokulu BOYEP önümüzdeki yıl itibariyle kriterlere uygun olan eğitim kurumlarında uygulanmaya başlanacak. Tabiki de programın kendi içerisindeki tutarlılığının, devamlılığının sağlanması ve felsefenin sürdürülmesi açısından diğer kademelerde de uygulanması için çalışıyoruz. İlkokul-ortaokul-lise BOYEP ile ilgili hazırlıklarımız eş zamanlı olarak devam ediyor.
Programı uygulamak isteyen okullar nasıl başvuruda bulunabilir, şartlar nelerdir?
Okullar BOYEP’in web sitesi üzerinden bir başvuru formu dolduracaklar, sonrasında YÖM|Yenilikçi Öğrenme Merkezi uzmanları tarafından okula bir ziyaret gerçekleştirilecek okulun profili ve fiziki şartları incelenerek bir rapor hazırlanacak. Rapora göre okullara geribildirim verilecek eğer bu doğrultuda gerekli düzenlemeler yapıldıktan ve programı uygulayacak olan öğretmenler 5 günlük bir eğitim aldıktan sonra programı uygulayabilecekler. Tabiki de BOYEP’in etkili uygulanması için bir yıl boyunca uzmanlarımız tarafından okula danışmanlık hizmeti verilecek. Daha detaylı bilgiler web sitesinde yer alacak, şu an hazırlık aşamasında.
Programın verimli ve kaliteli bir şekilde uygulanması için öğretmen eğitimleri ve danışmanlık hizmetleri ile destekleneceğini söylediniz peki BOYEP’i uygulayacak olan okulları başka hangi fırsatlar bekliyor?
Programın hedeflerine ulaşması için öğrenme ortamları ve bu ortamlardaki materyaller de çok önemli. Öğrenme ortamlarının çocukların üretkenliğini, yaratıcılığını destekleyecek, keşfetmesine olanak tanıyacak, merak duygusunu tetikleyecek şekilde tasarlanmasına ve gerçek yaşamı tecrübe edebilecekleri doğal materyallerle donatılmasına özen gösteriyoruz. Sınıf, bahçe, yemekhane vb tüm alanları çocuğun öğrenme ortamı olarak görüyoruz ve becerilerini destekleyecek şekilde tasarlanması için danışmanlık yapıyoruz. Programın uygulanacağı okullarda “maker alan” oluşturulması ve bu alanın STEM yaklaşımını destekleyecek materyallerle donatılması için de danışmanlık yapıyoruz. Ayrıca araştırmalar okuldaki eğitimin ebeveynler tarafından desteklenmesinin çocuğun başarısını olumlu anlamda etkilediğini gösteriyor. Bu nedenle programda her çocuk için bir maker set bulunuyor, bu maker setin içersinde aktivite kitapları ve çocukların maker olmalarını destekleyecek çeşitli materyallar bulunuyor. Çocuk okul dışı ortamlarda bu maker seti ailesiyle birlikte yapacağı aktivitelerde kullanabilecek çocuğun bütüncül gelişimi hem okul hem de aile ortamında desteklenmiş olacak.
BOYEP’le ilgili daha fazla bilgi almak isteyen eğitimci paydaşlarımızı 11 Mayıs’ta Gayrettepe Point Hotel’de düzenleyeceğimiz tanıtım toplantımıza davet ediyoruz. Tanıtım toplantısı ile ilgili bilgi almak veya LCV yaptırmak isteyenler www.boyep.org sitesini ziyaret edebilir.
Son Güncelleme: Salı, 21 Haziran 2016 11:45
Gösterim: 4232
Çocuğun gelişiminde babaların önemine dikkat çeken Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV), bu yıl "ilgili babalık" temasına odaklanıyor. Bu amaçla hazırladığı "İlk İş Babalık" kampanyasını Haziran ayında hayata geçiren AÇEV, yıl boyunca çeşitli etkinliklerle de farkındalık yaratacak kampanya çalışmalarına devam edecek.
24 yıldır erken çocukluk alanında bilimsel eğitim ve savunu çalışmaları yürüten AÇEV, babaların çocuk gelişimi konusundaki rollerini güçlendirmek amacıyla 1996 yılından bu yana babalara yönelik eğitimler düzenliyor. 2017 yılında odak noktası olarak "ilgili babalık" konusunu seçen Vakıf, Haziran ayı itibariyle "İlk İş Babalık" kampanyasını hayata geçiriyor.
AÇEV "İlk İş Babalık" kampanyası ile babaların çocuk bakımı ve gelişiminde sorumluluk üstlenmesinin ve çocuklarıyla karşılıklı ve yakın ilişki kurmasının önemine dikkat çekiyor. Yıl boyu düzenleyeceği çeşitli etkinlikler ile ilgili babalık konusunun tüm paydaşları tarafından benimsenmesini ve yaygınlaştırılmasını hedefliyor.
Kampanyanın ilk etkinliklerinden biri olarak AÇEV, 7 Haziran 2017 tarihinde İsveç Başkonsolosluğu’nun desteğiyle İsveç ve Türkiye'den babalık manzaralarını bir araya getiren "Babalık Anları" sergisini düzenliyor. Babalara ve çocuklarına gündelik yaşamın içinden bir bakış sunan sergi, farklı iki ülkeden “babalık” kareleriyle ilgili babalığa dikkat çekmeyi ve konuyu görsel bir platforma taşımayı hedefliyor.
13 Haziran 2017’de düzenlenecek olan "Türkiye'de Babalığı Anlamak" panelinde ise AÇEV, ülkemizdeki babalık profillerini daha yakından tanımak amacıyla Bernard van Leer Vakfı’nın desteğiyle gerçekleştirilen Türkiye’de Babalık Araştırması sonuçlarını açıklamaya hazırlanıyor. Babalıkla ilgili ülkemizdeki ilk kapsamlı bilimsel çalışma olan Türkiye’de Babalık Araştırması, babalık halleri ve ilgili babalık davranışlarının belirleyicileri hakkında bilgiler sunarken ihtiyaç duyulan düzenleme ve uygulamalar konusunda farkındalık yaratmayı hedefliyor.
“İlk İş Babalık” kampanyası kapsamında AÇEV farklı illerde yürüttüğü "Baba Destek Programı" eğitimlerinin yanı sıra gönüllü eğitmenler ve yerel paydaşların desteği ile baba ve çocuklara yönelik çeşitli etkinliklerle de farkındalık çalışmalarını hayata geçirmeyi planlıyor.
Kampanya konusunda açıklama yapan AÇEV Genel Müdürü Nalan Yalçın; "Mevcut erkeklik ve babalık rolleri açısından değerlendirildiğinde, çocuğun bakımında ve gelişiminde en öncelikli sorumluluğun annede olduğuna dair bir algı var. Babalar çocukların gelişimi ve eğitimi konusunda birinci derecede kendilerini sorumlu hissetmiyorlar ve ne yapabilecekleri konusunda yeterince bilgi sahibi değiller. Oysa gerçekleştirdiğimiz ve takip ettiğimiz tüm araştırmalar çocukların gelişiminde babalarıyla ilişkilerinin çok kritik olduğunu gösteriyor." dedi. Babaların çocuklarının sağlıklı gelişimini destekleyecek becerileri kazanmasının önemine dikkat çeken Yalçın, ilgili babayı “çocuğunun bakım ve gelişiminde sorumluluk üstlenen, çocuklarıyla vakit geçiren ve yakın ilişki kuran bir baba” olarak tanımladı ve kamuoyunda farkındalık yaratmak amacıyla yıl boyunca farklı etkinlikler düzenleyerek konuyu gündemde tutmaya devam edeceklerini söyledi.
AÇEV’in Baba Destek Programı(BADEP)
İlk İş Babalık Kampanyası’nın odağında yer alan ilgili babalık yaklaşımı AÇEV’in Baba Destek Programı (BADEP) uygulamalarına dayanmaktadır. BADEP, 1996 yılında AÇEV tarafından geliştirilen, bilimsel araştırmalar ve toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda güncellenen, babanın çocuk gelişiminde aktif rol ve sorumluluk almasını hedefleyen bir yetişkin eğitim programıdır. 3-11 yaş dönemi çocukları olan 15-20 kişilik baba gruplarına yönelik en az 10 hafta boyunca, toplam 25 saatlik programda ayrıca annelere yönelik 2 oturum gerçekleştirilmektedir. Oturumlar, grup tartışması, küçük grup çalışmaları, oyunlar, hikâyeler ve örnek olay çalışması gibi yetişkin eğitimi yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilmektedir.
Baba Destek Programı’na katılan babaların, çocukları ile ilgili daha fazla sorumluluklar üstlendikleri, tüm aile bireyleri ile daha demokratik ilişkiler kurdukları ve çocuklarının gelişimlerini destekledikleri gözlemlenmiş, programın yalnızca babaları değil, eşlerini de çocukları ile ilişkilerinde olumlu etkilediği saptanmıştır.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Okul Öncesi Eğitim
Çocuğun gelişiminde babaların önemine dikkat çeken Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV), bu yıl "ilgili babalık" temasına odaklanıyor. Bu amaçla hazırladığı "İlk İş Babalık" kampanyasını Haziran ayında hayata geçiren AÇEV, yıl boyunca çeşitli etkinliklerle de farkındalık yaratacak kampanya çalışmalarına devam edecek.
24 yıldır erken çocukluk alanında bilimsel eğitim ve savunu çalışmaları yürüten AÇEV, babaların çocuk gelişimi konusundaki rollerini güçlendirmek amacıyla 1996 yılından bu yana babalara yönelik eğitimler düzenliyor. 2017 yılında odak noktası olarak "ilgili babalık" konusunu seçen Vakıf, Haziran ayı itibariyle "İlk İş Babalık" kampanyasını hayata geçiriyor.
AÇEV "İlk İş Babalık" kampanyası ile babaların çocuk bakımı ve gelişiminde sorumluluk üstlenmesinin ve çocuklarıyla karşılıklı ve yakın ilişki kurmasının önemine dikkat çekiyor. Yıl boyu düzenleyeceği çeşitli etkinlikler ile ilgili babalık konusunun tüm paydaşları tarafından benimsenmesini ve yaygınlaştırılmasını hedefliyor.
Kampanyanın ilk etkinliklerinden biri olarak AÇEV, 7 Haziran 2017 tarihinde İsveç Başkonsolosluğu’nun desteğiyle İsveç ve Türkiye'den babalık manzaralarını bir araya getiren "Babalık Anları" sergisini düzenliyor. Babalara ve çocuklarına gündelik yaşamın içinden bir bakış sunan sergi, farklı iki ülkeden “babalık” kareleriyle ilgili babalığa dikkat çekmeyi ve konuyu görsel bir platforma taşımayı hedefliyor.
13 Haziran 2017’de düzenlenecek olan "Türkiye'de Babalığı Anlamak" panelinde ise AÇEV, ülkemizdeki babalık profillerini daha yakından tanımak amacıyla Bernard van Leer Vakfı’nın desteğiyle gerçekleştirilen Türkiye’de Babalık Araştırması sonuçlarını açıklamaya hazırlanıyor. Babalıkla ilgili ülkemizdeki ilk kapsamlı bilimsel çalışma olan Türkiye’de Babalık Araştırması, babalık halleri ve ilgili babalık davranışlarının belirleyicileri hakkında bilgiler sunarken ihtiyaç duyulan düzenleme ve uygulamalar konusunda farkındalık yaratmayı hedefliyor.
“İlk İş Babalık” kampanyası kapsamında AÇEV farklı illerde yürüttüğü "Baba Destek Programı" eğitimlerinin yanı sıra gönüllü eğitmenler ve yerel paydaşların desteği ile baba ve çocuklara yönelik çeşitli etkinliklerle de farkındalık çalışmalarını hayata geçirmeyi planlıyor.
Kampanya konusunda açıklama yapan AÇEV Genel Müdürü Nalan Yalçın; "Mevcut erkeklik ve babalık rolleri açısından değerlendirildiğinde, çocuğun bakımında ve gelişiminde en öncelikli sorumluluğun annede olduğuna dair bir algı var. Babalar çocukların gelişimi ve eğitimi konusunda birinci derecede kendilerini sorumlu hissetmiyorlar ve ne yapabilecekleri konusunda yeterince bilgi sahibi değiller. Oysa gerçekleştirdiğimiz ve takip ettiğimiz tüm araştırmalar çocukların gelişiminde babalarıyla ilişkilerinin çok kritik olduğunu gösteriyor." dedi. Babaların çocuklarının sağlıklı gelişimini destekleyecek becerileri kazanmasının önemine dikkat çeken Yalçın, ilgili babayı “çocuğunun bakım ve gelişiminde sorumluluk üstlenen, çocuklarıyla vakit geçiren ve yakın ilişki kuran bir baba” olarak tanımladı ve kamuoyunda farkındalık yaratmak amacıyla yıl boyunca farklı etkinlikler düzenleyerek konuyu gündemde tutmaya devam edeceklerini söyledi.
AÇEV’in Baba Destek Programı(BADEP)
İlk İş Babalık Kampanyası’nın odağında yer alan ilgili babalık yaklaşımı AÇEV’in Baba Destek Programı (BADEP) uygulamalarına dayanmaktadır. BADEP, 1996 yılında AÇEV tarafından geliştirilen, bilimsel araştırmalar ve toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda güncellenen, babanın çocuk gelişiminde aktif rol ve sorumluluk almasını hedefleyen bir yetişkin eğitim programıdır. 3-11 yaş dönemi çocukları olan 15-20 kişilik baba gruplarına yönelik en az 10 hafta boyunca, toplam 25 saatlik programda ayrıca annelere yönelik 2 oturum gerçekleştirilmektedir. Oturumlar, grup tartışması, küçük grup çalışmaları, oyunlar, hikâyeler ve örnek olay çalışması gibi yetişkin eğitimi yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilmektedir.
Baba Destek Programı’na katılan babaların, çocukları ile ilgili daha fazla sorumluluklar üstlendikleri, tüm aile bireyleri ile daha demokratik ilişkiler kurdukları ve çocuklarının gelişimlerini destekledikleri gözlemlenmiş, programın yalnızca babaları değil, eşlerini de çocukları ile ilişkilerinde olumlu etkilediği saptanmıştır.
Son Güncelleme: Cuma, 09 Haziran 2017 13:52
Gösterim: 3747
Okul öncesi eğitimde belirlenen hedeflere ulaşılması için Temel Eğitim Genel Müdürlüğü bünyesinde Erken Çocukluk Eğitimi Daire Başkanlığı kurulduğunu belirten MEB Temel Eğitim Genel Müdür Dr. Cem Gençoğlu, eğitim kademeleri içinde okullaşma oranının en fazla okul öncesi eğitim kademesinde gerçekleştiğini söylüyor. Bakanlığın uygulamaya koyduğu 4+4+4 sisteminde, okul öncesi ile ilgili hedeflere ulaşıldığını vurgulayan Gençoğlu, Türkiye’de okul öncesi eğitimde yaşanan gelişmeleri konuştuk
Okul öncesi eğitimde okullaşma oranları hakkında bilgi verebilir misiniz? Okul öncesi eğitimde okullaşma oranlarını arttırmak için ne gibi çalışmalar yürütüyor ve neler planlıyorsunuz? Ülkemizde okul öncesi eğitim veren kaç tane okul var?
2002 yılında 4-5 yaştaki okullaşma oranı %11’iken, 2015-16 eğitim öğretim yılında 4-5 yaş grubundaki çocukların %50,46’sı, 5 yaş grubundaki çocukların ise %67,17’si okullaşmıştır. Gerek ulusal gerekse uluslararası raporlarda sıklıkla dile getirildiği gibi Türkiye’de okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranlarında sürekli bir artış mevcuttur. Eğitim kademeleri içinde okullaşma oranı en fazla okul öncesi eğitim kademesinde gerçekleşmiştir.
Okul öncesi eğitim alanında ülkemizi ve çocuklarımızı hak ettiği noktaya getirmek için Bakanlığımız tarafından birçok çalışma yürütülmekte ve planlanmaktadır. 2014 yılında Temel Eğitim Genel Müdürlüğü bünyesinde Erken Çocukluk Eğitimi Daire Başkanlığı kurularak bu alandaki çalışmaların daha kapsamlı ve sistematik biçimde yürütülmesi sağlanmıştır. Sadece son iki yılda; mekânlardan tam kapasite ile yararlanmak için günde 6 saatlik yarım günlük eğitim modeline geçilmesi, mevzuatımıza resmi okul öncesi eğitim kurumlarında eğitim hizmetinin ücretsiz olduğu hükmünün konularak ekonomik nedenlerin bu eğitimi engellemesinin önüne geçilmesi, Şartlı Eğitim Yardımı uygulamasından okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden çocukların da faydalanmasının sağlanması, yürütülen kampanyalar ile ekonomik açıdan dezavantajlı çocuklara maddi destek verilerek bu eğitimden faydalandırılmaları, çeşitli STK’lar ile yapılan projeler ve protokoller ile anasınıfı ve anaokulu sayısının arttırılması, çalışan annelerin tam gün talebini karşılamak için çocuk kulüplerinin yaygınlaştırılarak faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi, farklı kurumlara bağlı faaliyet gösteren okul öncesi kurumlarının verilerinin Bakanlığımız e-okul sistemine entegresi edilmesi, erken çocukluk eğitimi kurumlarına ücretsiz eğitim materyalleri dağıtılması, her il ve ilçenin okul öncesi eğitimdeki mevcut durumunu gösteren il/ilçe durum karnelerinin oluşturularak önceliklerin belirlenmesi, okul öncesi eğitim kurumlarında istihdam edilen destek personeli sayısının arttırılması gibi faaliyetler yürütülmüş ve yürütülmeye de devam edilecektir. Yürütülen bu faaliyetler neticesinde son iki yılda okula devam eden çocuk sayısında yaklaşık 150 bin artış sağlanmıştır. Bu rakam eğitim konusunda iyi örnek olarak gösterilen birçok ülkenin toplam öğrenci sayısından daha fazladır.
2015-2016 eğitim öğretim yılı istatistiklerine göre Türkiye’de resmi/özel toplam 27.793 kurumda (anaokulu, ana sınıfı, uygulama sınıfı) okul öncesi eğitim hizmeti verilmektedir.
MEB OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERDEN NELER BEKLİYOR?
Okul öncesi eğitimde MEB bünyesinde kaç öğretmen görev yapıyor? Bu alanda öğretmen açığı var mı? Okul öncesinde öğretmenler hangi niteliklere sahip olmalı? Öğretmenlerinize hizmet içi eğitimler düzenliyor musunuz? Burada ne gibi eğitimler veriliyor?
Türkiye’de okul öncesi eğitim kurumlarında, 54.443’ü resmi okullarda olmak üzere toplam 72.228 öğretmen 1.209.106 çocuğa eğitim hizmeti vermektedir. Mevcut durumda ciddi bir öğretmen açığı olmasa da, okul öncesi eğitim alanının sürekli gelişen bir alan olması, bu eğitim kademesine olan talebin her geçen gün artarak devam etmesi bu branştaki öğretmen ihtiyacını da beraberinde getirecektir. Bakanlığımız ihtiyaçlar oranında alan bazında öğretmen ataması gerçekleştirdiğinden oluşacak öğretmen ihtiyacı da yeni atamalarla karşılanacaktır. Zorunlu eğitim kademesi olmamasına rağmen son öğretmen alımlarında okul öncesi eğitim alanının en çok alım yapılan ilk 5 branş içinde olması bunun bir göstergesidir.
Öğretmenlerde lisans eğitimi ile edinilen mesleki yeterliliklerin yanı sıra özel yeterlilikler ve özellikler de olmasını bekliyoruz. Okul öncesi eğitim dönemi hassas bir dönemdir. Çocuk ilk kez aileden ayrılıp başka bir sosyal ortamla tanışmaktadır. Bu durumda öğretmene düşen sorumluluk da bir kat daha artmaktadır. Biz okul öncesi öğretmenlerinden her şeyden önce bu işi severek yapmasını bekliyoruz. Bunun haricinde sakin ve sabırlı olmasının, aile ile iyi ilişkiler kurmasının, öğretici olmaktan ziyade çocukla duygusal bir bağ kurması gerektiğini düşünüyoruz.
Öğretmenlerin mesleki gelişimlerini arttırmaya yönelik hizmet içi eğitim faaliyetlerimiz de her sene düzenli olarak yapılmaktadır. Öğretmenler Bakanlık tarafından gerçekleştirilen hizmet içi eğitim faaliyetlerinin yanı sıra il milli eğitim müdürlükleri tarafından gerçekleştirilen eğitimlere de katılmakta, Haziran ve Eylül aylarındaki seminer dönemlerinde de alanları ile ilgili yeni yaklaşımlar, ihtiyaç duyulan konular ve Bakanlık politikaları konusunda eğitim faaliyetlerine alınmaktadırlar.
AHLAKİ GELİŞİM OKUL ÖNCESİ EĞİTİMLE GÜÇLENİYOR
Okul öncesi eğitim neden gereklidir? Çocukların gelişimine ne gibi katkıları var?
Erken çocukluk dönemi çocuğun kişilik ve diğer gelişim alanlarının en hızlı olduğu dönem olarak ifade edilmektedir. Son dönemlerde yürütülen çalışmaların neticesinde bireyin beyin gelişiminin önemli ölçüde yaşamın ilk yıllarında gerçekleştiği sonucuna ulaşılmıştır. Sadece beyinsel gelişimin değil aynı zamanda ahlak gelişiminin de bu yaşta bireye sunulan kaliteli deneyimler ve etkileşimlerden doğrudan etkilendiği ulaşılan bir diğer önemli sonuçtur. 0-6 yaş grubunun bu kritik önemi nedeniyle bu yaş grubuna verilen eğitim de yani okul öncesi eğitimde önem kazanmaktadır. Okul öncesi eğitim almış olarak ilkokula başlayan çocuklarda bilişsel, dil, okuma yazmaya hazır olma durumu ve aritmetik becerisi bakımından olumlu yönde farklılıklar olduğu ve bu farklılıkların gelişimin ilerleyen safhalarında da sürdüğü görülmüştür.
Veliler okul öncesi eğitim kurumu seçerken hangi kriterlere dikkat etmelidirler?
Çocuğun ailesi dışına çıktığı ilk kurum olması nedeniyle veliler de haklı olarak okul öncesi eğitim döneminde çok seçici ve kararsız olabilmektedirler. Şunu belirtmek gerekir ki eğitim kalitesinin en önemli bileşeni eğitimcilerin niteliğidir. Ne kadar mükemmel programlarınız olursa olsun, ne kadar güzel binalar dizayn ederseniz edin, ne kadar kaliteli materyal ve donatım malzemeleri temin ederseniz edin, teknolojik içerikleriniz ne kadar kusursuz olursa olsun öğretmen yeterli niteliğe sahip değilse istenilen düzeyde başarı sağlanması zorlaşacaktır. Bu nedenle eğitimde önemsediğimiz ilk faktör eğitimcilerin niteliğidir.
ANA OKULU SEÇERKEN…
Mevcut durumda Milli Eğitim Bakanlığı izniyle açılmamış, MEB denetimi dışında okul öncesi kurumları bulunmaktadır. Özellikle tam gün talebi olan veliler MEB okulları dışındaki kurumları tercih edebilmektedirler.
* Bu tür kurumları tercih etmeleri durumunda göz önünde bulundurulacak ilk faktörlerden birisi öğretmen mezuniyeti ve niteliğidir.
* Öğretmene ek olarak okulun eve yakın olması
* Okul personelinin niteliği
* Çocukların birbiriyle etkileşimi
* Sınıfta yürütülen aktivitelerin çeşitliği
* bir öğretmene düşen çocuk sayısı
* Okulda ve sınıfta bulunan materyaller
* Öğretmen tarafından sağlanan öğrenme fırsatları
* Personelin çocuk ile olan iletişimi
* Okulun güvenli olması ve kurumun MEB tarafından denetleniyor olması
gibi kriterler okul seçiminde dikkate alınmalıdır.
Dünyada okul öncesi eğitim alanındaki gelişmeler hakkında bilgi verebilir misiniz?
İlk erken çocukluk eğitimi kurumları 19. yüzyıl başlarında fabrikalarda çalışan kadınların çocuklarını korumak ve bakımlarını sağlamak amacıyla kurulmuştur. Bu kurumların yaygınlaşması kadınların iş hayatına girmesiyle yakından ilişkilidir. Bu nedenle de dünya ülkelerinde özellikle Avrupa ülkelerinde yaygınlaşması Türkiye’de yaygınlaşmasından çok daha hızlı olmuştur. Halihazırda OECD ülkelerinin 3 yaş okullaşma oranı ortalaması %74, 4 yaşta %90, 5 yaşta %100’e yakındır. Yeri gelmişken şuna da değinmekte fayda var; okullaşma oranları bu kadar yüksek olmasına rağmen dünya ülkelerinin çoğunda okul öncesi eğitim zorunlu bir eğitim kademesi değildir. Yaygın olarak devlet yarım günlük eğitimi finanse eder, tam gün eğitim talebi olan velilerin ücret ödeme zorunlulukları bulunmaktadır. Neredeyse bütün ülkelerde tıpkı bizim ülkemizde olduğu gibi eğitim hizmetleri ücretsizdir, ancak yemek, ulaşım vs. gibi giderler için ailelerden ücret talep edilebilmektedir.
Okul öncesi eğitim konularında üniversitelerle iş birlikleriniz var mı? Varsa nasıl bir ortak çalışma yürütüyorsunuz?
Üniversiteler ile sürekli iş birliği halindeyiz. Gerekli olan her konuda akademisyenlerle birlikte çalışmaktayız. Üniversitelerden bize gelen projelerin ve iş birliği tekliflerinin tamamını değerlendirmeye çalışıyoruz. Yakın tarihlerde Gazi Üniversitesi ile birlikte Okul Öncesinde Sosyal Becerilerin Geliştirilmesi Projesi’ni yürüttük. Uyum çalışmasını yine Hacettepe Üniversitesi ile birlikte çalıştık. Bunların dışında üniversitelerde düzenlenen seminer, zirve ve kongre gibi etkinliklere talep gelmesi durumunda, paydaş olarak destek verip katılım için tüm öğretmenleri teşvik ediyoruz.
ÖNCELİĞİMİZ ÇOCUKLARIN TÜRKÇEYİ DOĞRU ÖĞRENMELERİ
Okul öncesi eğitimde yabancı dil eğitimi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Çocuklukta ilk altı yaş, dil gelişimi açısından kritik bir dönemdir. Özellikle çocuğun kendi anadilini tüm kuralları ile birlikte öğrenmesi ve kullanması oldukça önemlidir. İkinci dil öğrenimi zor bir süreçtir. Erken yaşlarda başlayan yabancı dil eğitimi çocuk henüz ana dilini tüm kuralları ile öğrenemediği için hem ana dilde hem de ikinci dil kullanımında olumsuz etkiler ortaya çıkarabilmektedir. Çocukların Türkçeyi doğru ve güzel konuşmalarını sağlamak, 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda okul öncesi eğitimin amaçları arasında sayılmıştır. Okul öncesi eğitim programında da çocukların Türkçeyi doğru ve düzgün konuşmasının önemi vurgulanmış ve buna yönelik kazanım ve göstergelere yer verilmiştir. Kısacası bizim önceliğimiz bu yaş grubunun Türkçeyi doğru ve güzel konuşmasını sağlamaktır. İkinci bir dili öğrenmek çocuğun ana dilde belirli bir olgunluk düzeyine erişmesine bağlıdır. Bu nedenle erken çocukluk döneminde yabancı dil eğitimine biraz mesafeliyiz.
ECZACIBAŞI İLE DANS EDEN NOTALAR PROJESİ
Okul öncesi dönemde önümüzdeki dönemde hayata geçirilecek projeler var mı? Bu alanda Bakanlığın plan ve hedefleri nelerdir?
Bakanlığımızın temel hedefi her çocuğun en az bir yıl okul öncesi eğitim alarak ilkokula başlamasını sağlamaktır. Bunu gerçekleştirmek için bu alanda faaliyet gösteren ve Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olmayan kurumlara devam eden çocukların da MEB veri tabanında takip edilmesi önemlidir. Tüm verileri tek elden izleyerek; bu alanda uygun politikaların geliştirilmesi, önceliklerin belirlenmesi, yatırımların ihtiyaç olan yerlere planlanması mümkün olabilecektir. Bunun dışında eğitim modellerini çeşitlendirerek yaygınlaştırılması, yapılan yatırımların arttırılması ve ailelere düşen eğitim maliyetlerinin azaltılmasına yönelik çalışmalar devam edecektir. Eczacıbaşı Holding ile birlikte yürüteceğimiz Dans Eden Notalar İş Birliği Protokolü ile farklı illerde belirleyeceğimiz okullara müzik materyalleri alınacak ve öğretmenlere Orff Yöntemi ile müzik eğitim verilecektir. Yine 0-7 yaş arası Engeli Olan Çocuklara Yönelik Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi Projemiz mevcuttur. Uluslararası bir proje olan bu proje ile özel gereksinimli çocukların akranlarıyla birlikte yaşamaları, onlardan yeni beceriler edinmeleri ve iletişim becerilerini geliştirmeleri sağlanarak, özel gereksinimi olmayan çocukların da özel gereksinimli bireyler hakkında daha gerçekçi bir bakış açısına sahip olmaları ve kendilerinden farklı bireyleri olduğu gibi kabul edip onlarla olan iletişimlerini geliştirmesinin sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca proje kapsamında geliştirilecek destekleyici program ile özel gereksinimli çocuklara yönelik eğitim faaliyetleri daha etkili yürütülecek, öğretmenlerin farkındalıkları ve yeterliliklerini arttıracak eğitimler düzenlenecektir. 2015-2016 resmi istatistik verileri doğrultusunda, il ve ilçelerin erken çocukluk eğitimi alanındaki mevcut durumlarını gösteren il/ilçe durum karneleri hazırlanarak, sorunlu alanlar ve yerleşim yerleri tespit edilecek ve bu sorunların çözümüne yönelik çalışmalar yapılacaktır.
4+4+4 SİSTEMİNDE HEDEFLERE ULAŞILDI
2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren hayata geçirilen 4+4+4 sistemi okul öncesi eğitimi nasıl etkiledi? Bu etkiler planlanan ve beklenen şekilde mi gerçekleşiyor?
12 yıllık zorunlu eğitim sistemine geçiş, okul öncesi eğitim açısından yeni bir başlangıç olmuştur. Kanun Tasarısı’nın yasalaşması döneminde, erken yaşlardaki eğitimin öneminin sıkça gündeme gelmesi ve kamuoyunda tartışılması; tüm velilerde bu eğitim kademesine karşı olumlu bir tutum ve farkındalık oluşmasına sebep olmuştur. Biz bunu dezavantajlı olarak nitelendirebileceğimiz bölgelerdeki okullarımıza olan kayıt talebinden çok bariz biçimde anlayabiliyoruz. 4+4+4 sisteminin bir diğer olumlu faydası ise okul öncesi eğitime başlama yaşının öne çekilmiş olmasıdır. İstatistiki veriler bu dönemde okul öncesi eğitime devam eden çocuklardan, oransal bazda en büyük artışın 3 yaş grubunda olduğunu ortaya koymaktadır.
12 yıllık zorunlu eğitim öncesi ile bugünü kıyaslayacak olursak;
- 3-5 yaşta --- > %30,87’den % 39,54’e
- 4-5 yaşta --- > %44,0’ den % 50,46’ya
- 5 yaşta --- > %65,69’dan % 67,17’ya yükselmiştir.
Bu veriler ışığında Bakanlık, 4+4+4 sisteminde okul öncesi eğitim için belirlenen hedeflere ulaşmıştır.
Türkiye’de okul öncesi eğitim kurumlarında,
* 54.443’ü resmi okullarda olmak üzere
* 72.228 öğretmen
* 1.209.106 çocuğa
eğitim hizmeti vermektedir.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Okul Öncesi Eğitim
Okul öncesi eğitimde belirlenen hedeflere ulaşılması için Temel Eğitim Genel Müdürlüğü bünyesinde Erken Çocukluk Eğitimi Daire Başkanlığı kurulduğunu belirten MEB Temel Eğitim Genel Müdür Dr. Cem Gençoğlu, eğitim kademeleri içinde okullaşma oranının en fazla okul öncesi eğitim kademesinde gerçekleştiğini söylüyor. Bakanlığın uygulamaya koyduğu 4+4+4 sisteminde, okul öncesi ile ilgili hedeflere ulaşıldığını vurgulayan Gençoğlu, Türkiye’de okul öncesi eğitimde yaşanan gelişmeleri konuştuk
Okul öncesi eğitimde okullaşma oranları hakkında bilgi verebilir misiniz? Okul öncesi eğitimde okullaşma oranlarını arttırmak için ne gibi çalışmalar yürütüyor ve neler planlıyorsunuz? Ülkemizde okul öncesi eğitim veren kaç tane okul var?
2002 yılında 4-5 yaştaki okullaşma oranı %11’iken, 2015-16 eğitim öğretim yılında 4-5 yaş grubundaki çocukların %50,46’sı, 5 yaş grubundaki çocukların ise %67,17’si okullaşmıştır. Gerek ulusal gerekse uluslararası raporlarda sıklıkla dile getirildiği gibi Türkiye’de okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranlarında sürekli bir artış mevcuttur. Eğitim kademeleri içinde okullaşma oranı en fazla okul öncesi eğitim kademesinde gerçekleşmiştir.
Okul öncesi eğitim alanında ülkemizi ve çocuklarımızı hak ettiği noktaya getirmek için Bakanlığımız tarafından birçok çalışma yürütülmekte ve planlanmaktadır. 2014 yılında Temel Eğitim Genel Müdürlüğü bünyesinde Erken Çocukluk Eğitimi Daire Başkanlığı kurularak bu alandaki çalışmaların daha kapsamlı ve sistematik biçimde yürütülmesi sağlanmıştır. Sadece son iki yılda; mekânlardan tam kapasite ile yararlanmak için günde 6 saatlik yarım günlük eğitim modeline geçilmesi, mevzuatımıza resmi okul öncesi eğitim kurumlarında eğitim hizmetinin ücretsiz olduğu hükmünün konularak ekonomik nedenlerin bu eğitimi engellemesinin önüne geçilmesi, Şartlı Eğitim Yardımı uygulamasından okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden çocukların da faydalanmasının sağlanması, yürütülen kampanyalar ile ekonomik açıdan dezavantajlı çocuklara maddi destek verilerek bu eğitimden faydalandırılmaları, çeşitli STK’lar ile yapılan projeler ve protokoller ile anasınıfı ve anaokulu sayısının arttırılması, çalışan annelerin tam gün talebini karşılamak için çocuk kulüplerinin yaygınlaştırılarak faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi, farklı kurumlara bağlı faaliyet gösteren okul öncesi kurumlarının verilerinin Bakanlığımız e-okul sistemine entegresi edilmesi, erken çocukluk eğitimi kurumlarına ücretsiz eğitim materyalleri dağıtılması, her il ve ilçenin okul öncesi eğitimdeki mevcut durumunu gösteren il/ilçe durum karnelerinin oluşturularak önceliklerin belirlenmesi, okul öncesi eğitim kurumlarında istihdam edilen destek personeli sayısının arttırılması gibi faaliyetler yürütülmüş ve yürütülmeye de devam edilecektir. Yürütülen bu faaliyetler neticesinde son iki yılda okula devam eden çocuk sayısında yaklaşık 150 bin artış sağlanmıştır. Bu rakam eğitim konusunda iyi örnek olarak gösterilen birçok ülkenin toplam öğrenci sayısından daha fazladır.
2015-2016 eğitim öğretim yılı istatistiklerine göre Türkiye’de resmi/özel toplam 27.793 kurumda (anaokulu, ana sınıfı, uygulama sınıfı) okul öncesi eğitim hizmeti verilmektedir.
MEB OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERDEN NELER BEKLİYOR?
Okul öncesi eğitimde MEB bünyesinde kaç öğretmen görev yapıyor? Bu alanda öğretmen açığı var mı? Okul öncesinde öğretmenler hangi niteliklere sahip olmalı? Öğretmenlerinize hizmet içi eğitimler düzenliyor musunuz? Burada ne gibi eğitimler veriliyor?
Türkiye’de okul öncesi eğitim kurumlarında, 54.443’ü resmi okullarda olmak üzere toplam 72.228 öğretmen 1.209.106 çocuğa eğitim hizmeti vermektedir. Mevcut durumda ciddi bir öğretmen açığı olmasa da, okul öncesi eğitim alanının sürekli gelişen bir alan olması, bu eğitim kademesine olan talebin her geçen gün artarak devam etmesi bu branştaki öğretmen ihtiyacını da beraberinde getirecektir. Bakanlığımız ihtiyaçlar oranında alan bazında öğretmen ataması gerçekleştirdiğinden oluşacak öğretmen ihtiyacı da yeni atamalarla karşılanacaktır. Zorunlu eğitim kademesi olmamasına rağmen son öğretmen alımlarında okul öncesi eğitim alanının en çok alım yapılan ilk 5 branş içinde olması bunun bir göstergesidir.
Öğretmenlerde lisans eğitimi ile edinilen mesleki yeterliliklerin yanı sıra özel yeterlilikler ve özellikler de olmasını bekliyoruz. Okul öncesi eğitim dönemi hassas bir dönemdir. Çocuk ilk kez aileden ayrılıp başka bir sosyal ortamla tanışmaktadır. Bu durumda öğretmene düşen sorumluluk da bir kat daha artmaktadır. Biz okul öncesi öğretmenlerinden her şeyden önce bu işi severek yapmasını bekliyoruz. Bunun haricinde sakin ve sabırlı olmasının, aile ile iyi ilişkiler kurmasının, öğretici olmaktan ziyade çocukla duygusal bir bağ kurması gerektiğini düşünüyoruz.
Öğretmenlerin mesleki gelişimlerini arttırmaya yönelik hizmet içi eğitim faaliyetlerimiz de her sene düzenli olarak yapılmaktadır. Öğretmenler Bakanlık tarafından gerçekleştirilen hizmet içi eğitim faaliyetlerinin yanı sıra il milli eğitim müdürlükleri tarafından gerçekleştirilen eğitimlere de katılmakta, Haziran ve Eylül aylarındaki seminer dönemlerinde de alanları ile ilgili yeni yaklaşımlar, ihtiyaç duyulan konular ve Bakanlık politikaları konusunda eğitim faaliyetlerine alınmaktadırlar.
AHLAKİ GELİŞİM OKUL ÖNCESİ EĞİTİMLE GÜÇLENİYOR
Okul öncesi eğitim neden gereklidir? Çocukların gelişimine ne gibi katkıları var?
Erken çocukluk dönemi çocuğun kişilik ve diğer gelişim alanlarının en hızlı olduğu dönem olarak ifade edilmektedir. Son dönemlerde yürütülen çalışmaların neticesinde bireyin beyin gelişiminin önemli ölçüde yaşamın ilk yıllarında gerçekleştiği sonucuna ulaşılmıştır. Sadece beyinsel gelişimin değil aynı zamanda ahlak gelişiminin de bu yaşta bireye sunulan kaliteli deneyimler ve etkileşimlerden doğrudan etkilendiği ulaşılan bir diğer önemli sonuçtur. 0-6 yaş grubunun bu kritik önemi nedeniyle bu yaş grubuna verilen eğitim de yani okul öncesi eğitimde önem kazanmaktadır. Okul öncesi eğitim almış olarak ilkokula başlayan çocuklarda bilişsel, dil, okuma yazmaya hazır olma durumu ve aritmetik becerisi bakımından olumlu yönde farklılıklar olduğu ve bu farklılıkların gelişimin ilerleyen safhalarında da sürdüğü görülmüştür.
Veliler okul öncesi eğitim kurumu seçerken hangi kriterlere dikkat etmelidirler?
Çocuğun ailesi dışına çıktığı ilk kurum olması nedeniyle veliler de haklı olarak okul öncesi eğitim döneminde çok seçici ve kararsız olabilmektedirler. Şunu belirtmek gerekir ki eğitim kalitesinin en önemli bileşeni eğitimcilerin niteliğidir. Ne kadar mükemmel programlarınız olursa olsun, ne kadar güzel binalar dizayn ederseniz edin, ne kadar kaliteli materyal ve donatım malzemeleri temin ederseniz edin, teknolojik içerikleriniz ne kadar kusursuz olursa olsun öğretmen yeterli niteliğe sahip değilse istenilen düzeyde başarı sağlanması zorlaşacaktır. Bu nedenle eğitimde önemsediğimiz ilk faktör eğitimcilerin niteliğidir.
ANA OKULU SEÇERKEN…
Mevcut durumda Milli Eğitim Bakanlığı izniyle açılmamış, MEB denetimi dışında okul öncesi kurumları bulunmaktadır. Özellikle tam gün talebi olan veliler MEB okulları dışındaki kurumları tercih edebilmektedirler.
* Bu tür kurumları tercih etmeleri durumunda göz önünde bulundurulacak ilk faktörlerden birisi öğretmen mezuniyeti ve niteliğidir.
* Öğretmene ek olarak okulun eve yakın olması
* Okul personelinin niteliği
* Çocukların birbiriyle etkileşimi
* Sınıfta yürütülen aktivitelerin çeşitliği
* bir öğretmene düşen çocuk sayısı
* Okulda ve sınıfta bulunan materyaller
* Öğretmen tarafından sağlanan öğrenme fırsatları
* Personelin çocuk ile olan iletişimi
* Okulun güvenli olması ve kurumun MEB tarafından denetleniyor olması
gibi kriterler okul seçiminde dikkate alınmalıdır.
Dünyada okul öncesi eğitim alanındaki gelişmeler hakkında bilgi verebilir misiniz?
İlk erken çocukluk eğitimi kurumları 19. yüzyıl başlarında fabrikalarda çalışan kadınların çocuklarını korumak ve bakımlarını sağlamak amacıyla kurulmuştur. Bu kurumların yaygınlaşması kadınların iş hayatına girmesiyle yakından ilişkilidir. Bu nedenle de dünya ülkelerinde özellikle Avrupa ülkelerinde yaygınlaşması Türkiye’de yaygınlaşmasından çok daha hızlı olmuştur. Halihazırda OECD ülkelerinin 3 yaş okullaşma oranı ortalaması %74, 4 yaşta %90, 5 yaşta %100’e yakındır. Yeri gelmişken şuna da değinmekte fayda var; okullaşma oranları bu kadar yüksek olmasına rağmen dünya ülkelerinin çoğunda okul öncesi eğitim zorunlu bir eğitim kademesi değildir. Yaygın olarak devlet yarım günlük eğitimi finanse eder, tam gün eğitim talebi olan velilerin ücret ödeme zorunlulukları bulunmaktadır. Neredeyse bütün ülkelerde tıpkı bizim ülkemizde olduğu gibi eğitim hizmetleri ücretsizdir, ancak yemek, ulaşım vs. gibi giderler için ailelerden ücret talep edilebilmektedir.
Okul öncesi eğitim konularında üniversitelerle iş birlikleriniz var mı? Varsa nasıl bir ortak çalışma yürütüyorsunuz?
Üniversiteler ile sürekli iş birliği halindeyiz. Gerekli olan her konuda akademisyenlerle birlikte çalışmaktayız. Üniversitelerden bize gelen projelerin ve iş birliği tekliflerinin tamamını değerlendirmeye çalışıyoruz. Yakın tarihlerde Gazi Üniversitesi ile birlikte Okul Öncesinde Sosyal Becerilerin Geliştirilmesi Projesi’ni yürüttük. Uyum çalışmasını yine Hacettepe Üniversitesi ile birlikte çalıştık. Bunların dışında üniversitelerde düzenlenen seminer, zirve ve kongre gibi etkinliklere talep gelmesi durumunda, paydaş olarak destek verip katılım için tüm öğretmenleri teşvik ediyoruz.
ÖNCELİĞİMİZ ÇOCUKLARIN TÜRKÇEYİ DOĞRU ÖĞRENMELERİ
Okul öncesi eğitimde yabancı dil eğitimi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Çocuklukta ilk altı yaş, dil gelişimi açısından kritik bir dönemdir. Özellikle çocuğun kendi anadilini tüm kuralları ile birlikte öğrenmesi ve kullanması oldukça önemlidir. İkinci dil öğrenimi zor bir süreçtir. Erken yaşlarda başlayan yabancı dil eğitimi çocuk henüz ana dilini tüm kuralları ile öğrenemediği için hem ana dilde hem de ikinci dil kullanımında olumsuz etkiler ortaya çıkarabilmektedir. Çocukların Türkçeyi doğru ve güzel konuşmalarını sağlamak, 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda okul öncesi eğitimin amaçları arasında sayılmıştır. Okul öncesi eğitim programında da çocukların Türkçeyi doğru ve düzgün konuşmasının önemi vurgulanmış ve buna yönelik kazanım ve göstergelere yer verilmiştir. Kısacası bizim önceliğimiz bu yaş grubunun Türkçeyi doğru ve güzel konuşmasını sağlamaktır. İkinci bir dili öğrenmek çocuğun ana dilde belirli bir olgunluk düzeyine erişmesine bağlıdır. Bu nedenle erken çocukluk döneminde yabancı dil eğitimine biraz mesafeliyiz.
ECZACIBAŞI İLE DANS EDEN NOTALAR PROJESİ
Okul öncesi dönemde önümüzdeki dönemde hayata geçirilecek projeler var mı? Bu alanda Bakanlığın plan ve hedefleri nelerdir?
Bakanlığımızın temel hedefi her çocuğun en az bir yıl okul öncesi eğitim alarak ilkokula başlamasını sağlamaktır. Bunu gerçekleştirmek için bu alanda faaliyet gösteren ve Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olmayan kurumlara devam eden çocukların da MEB veri tabanında takip edilmesi önemlidir. Tüm verileri tek elden izleyerek; bu alanda uygun politikaların geliştirilmesi, önceliklerin belirlenmesi, yatırımların ihtiyaç olan yerlere planlanması mümkün olabilecektir. Bunun dışında eğitim modellerini çeşitlendirerek yaygınlaştırılması, yapılan yatırımların arttırılması ve ailelere düşen eğitim maliyetlerinin azaltılmasına yönelik çalışmalar devam edecektir. Eczacıbaşı Holding ile birlikte yürüteceğimiz Dans Eden Notalar İş Birliği Protokolü ile farklı illerde belirleyeceğimiz okullara müzik materyalleri alınacak ve öğretmenlere Orff Yöntemi ile müzik eğitim verilecektir. Yine 0-7 yaş arası Engeli Olan Çocuklara Yönelik Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi Projemiz mevcuttur. Uluslararası bir proje olan bu proje ile özel gereksinimli çocukların akranlarıyla birlikte yaşamaları, onlardan yeni beceriler edinmeleri ve iletişim becerilerini geliştirmeleri sağlanarak, özel gereksinimi olmayan çocukların da özel gereksinimli bireyler hakkında daha gerçekçi bir bakış açısına sahip olmaları ve kendilerinden farklı bireyleri olduğu gibi kabul edip onlarla olan iletişimlerini geliştirmesinin sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca proje kapsamında geliştirilecek destekleyici program ile özel gereksinimli çocuklara yönelik eğitim faaliyetleri daha etkili yürütülecek, öğretmenlerin farkındalıkları ve yeterliliklerini arttıracak eğitimler düzenlenecektir. 2015-2016 resmi istatistik verileri doğrultusunda, il ve ilçelerin erken çocukluk eğitimi alanındaki mevcut durumlarını gösteren il/ilçe durum karneleri hazırlanarak, sorunlu alanlar ve yerleşim yerleri tespit edilecek ve bu sorunların çözümüne yönelik çalışmalar yapılacaktır.
4+4+4 SİSTEMİNDE HEDEFLERE ULAŞILDI
2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren hayata geçirilen 4+4+4 sistemi okul öncesi eğitimi nasıl etkiledi? Bu etkiler planlanan ve beklenen şekilde mi gerçekleşiyor?
12 yıllık zorunlu eğitim sistemine geçiş, okul öncesi eğitim açısından yeni bir başlangıç olmuştur. Kanun Tasarısı’nın yasalaşması döneminde, erken yaşlardaki eğitimin öneminin sıkça gündeme gelmesi ve kamuoyunda tartışılması; tüm velilerde bu eğitim kademesine karşı olumlu bir tutum ve farkındalık oluşmasına sebep olmuştur. Biz bunu dezavantajlı olarak nitelendirebileceğimiz bölgelerdeki okullarımıza olan kayıt talebinden çok bariz biçimde anlayabiliyoruz. 4+4+4 sisteminin bir diğer olumlu faydası ise okul öncesi eğitime başlama yaşının öne çekilmiş olmasıdır. İstatistiki veriler bu dönemde okul öncesi eğitime devam eden çocuklardan, oransal bazda en büyük artışın 3 yaş grubunda olduğunu ortaya koymaktadır.
12 yıllık zorunlu eğitim öncesi ile bugünü kıyaslayacak olursak;
- 3-5 yaşta --- > %30,87’den % 39,54’e
- 4-5 yaşta --- > %44,0’ den % 50,46’ya
- 5 yaşta --- > %65,69’dan % 67,17’ya yükselmiştir.
Bu veriler ışığında Bakanlık, 4+4+4 sisteminde okul öncesi eğitim için belirlenen hedeflere ulaşmıştır.
Türkiye’de okul öncesi eğitim kurumlarında,
* 54.443’ü resmi okullarda olmak üzere
* 72.228 öğretmen
* 1.209.106 çocuğa
eğitim hizmeti vermektedir.
Son Güncelleme: Çarşamba, 15 Haziran 2016 10:48
Gösterim: 6958