Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Vatan Okulları Anaokulları Zümre Başkanı ve Ataköy Vatan Anaokulu Müdürü Özlem Azargün, 'Yaparak-Yaşayarak Öğrenme' eğitim modeli çerçevesinde “bilgiyi vermek yerine bilgiye ulaşmanın yollarını çocuklarımız ile birlikte buluyoruz, keşfediyoruz ve öğreniyoruz” diye konuştu. Çocukların yaratıcılıklarını, problem çözme yeteneklerini geliştirmeyi hedeflediklerini belirten Azargün ile, Vatan Okulları’nda uygulanan okul öncesi eğitim uygulamalarını ve Covid 19 sürecinde anaokulu öğrencilerine yönelik çalışmalarını konuştuk.

vatanVatan Okulları’nda okul öncesi eğitimde nasıl bir eğitim modeli uyguluyorsunuz?
Çocuklarımızın 21. yüzyıl becerilerini kazanmış, merak eden, işbirliğine açık, “ben değil biz” diyebilen, ilkeli, eleştirel düşünebilen, özgüvenli, yaratıcı, iletişimi güçlü ve öğrenmenin mutluluğunu yaşayan bireyler olarak yetişmelerini istiyoruz ve öncelikli olarak bunu sağlıyoruz. Bilgiyi vermek yerine bilgiye ulaşmanın yollarını çocuklarımız ile birlikte buluyoruz, keşfediyoruz ve öğreniyoruz. Ödül ve ceza ile değil, özdenetim ile kendi kontrolümüzü sağlayabilme, durum ve olayları içselleştirebilme, öğrenmenin sonuç için değil süreç için gerekli olduğuna dair farkındalık yaratma çalışmalarına önem veriyoruz. Çocuklarımızın, her gün merak ve istekle okula gelmeleri ve mutlu insanlar olarak yetişmeleri için onlara her türlü katkıyı sağlıyoruz.
Çocukların duygusal, zihinsel ve kişilik gelişiminin % 70’i 0–6 yaş arasında tamamlanmaktadır. Vatan Okulları okul öncesi eğitim programımızda; çocuklarımızın tüm gelişimsel alanlarını destekleyen ve gelişimlerini sağlayan; High Scope, Montessori, Waldorf, Reggio Emillia Yaklaşımı, Math Their Way, GEMS Matematik ve Fen Proje Yaklaşımlı eğitim modellerinden oluşan karma bir program uyguluyoruz. ‘Yaparak Yaşayarak Öğrenme’ eğitim modeliyle çocuklarımızın; yaratıcılıklarını, problem çözme yeteneklerini geliştirmeyi hedefliyor, seçim yapma, karar verme, sorumluluk alma, deneme-uygulama, işbirliği geliştirme ve yaşıtlarıyla ilişki kurma olanakları sağlamayı amaçlıyoruz.

ÇOCUKLARIN OYUNLARINI CİDDİYE ALMALIYIZ
Okul öncesinde oyun ile öğrenmenin önemi nedir ve nasıl uygulanmalıdır?
Oyun; çocuğun fikir ve karakterini güçlendiren, ona neşe ve haz veren, gelişiminde önemli rol oynayan içgüdüsel hareketlerdir. Oyun; gönüllü ve özgürce yapılan, mutluluk kaynağı olan, çocuğun tüm gelişimini uyaran, yetenekleri kadar duyuları ve duyguları geliştiren etkinliklerin tümüdür. Çocukların oyunlarını ciddiye almalıyız, oyunlarına değer vermeliyiz. Çocukların en önemli işi “oyundur”. Onların oyununu anlamak, çocuğa ve çocukluğa değer vermekle eş değerdir. Çocuklarımızı tanımak ve anlamak için onları oyunlarında gözlemlemeliyiz. Çocukların oyunlarının bir hikayesi vardır ve çocuklar oyunlarında olduğu gibilerdir. Çocuklar için oyun oynama, henüz sosyalleşme sürecini tamamlamadan, çok öncesinde içgüdüsel olarak eğilim gösterdikleri ve öğrenmenin başladığı bir durumdur. Oyun çocuğun kendini gerçekleştirme dilidir. Oyun bir boşlukta meydana gelmez, genellikle fiziksel ve sosyal alan içinde başlar. Oyunun en önemli faydalarından biri de sosyal yeterlilik gelişimini desteklemesidir. Çocuklar, ilişkiler kurabilir karışıklıkları çözmeyi öğrenebilir, uzlaşabilir ve davranışlarını adapte edebilir. Oyunda, kendi temsilcilerini oynadıkları ve kendi tercihlerini yaptıkları için çocukların iyimserlik ve başarı hisleri artmış olur. Çocuk çevresinde gözlemlediklerini, gündelik yaşantısını oyunlarını yansıtır. Oyun oynaması ve oyun içindeki tekrarları onun bilgi ve deneyimlerin kaybolmasını engeller. Oyun içerisinde bu tekrarlar onun günlük çatışmalarını çözümlemesine ve doyurulmamış arzularını doyurması için olanak verir. Çocuk oynarken birçok yeni kavramı öğrenir ve bunları sınar.
Vatan Okulları okulöncesi eğitim programımızda tüm müfredat oyun üzerine; atölyeler ve yaparak yaşayarak öğrenme içerikli kurgulanmış ve planlanmıştır. Oyunlarımızda “Montessori, Math Their Way, Waldorf, High Scope” gibi temeli aktif oyuna dayanan eğitim model ve programlar ile birlikte geleneksel oyunlarımıza da eğitim programımız içerisinde yer verilmektedir. Okul öncesi eğitim programlarında tema ve projeler çocukların gelişimleri için araç olarak kullanılmalı, çocukların yaş grupları ve ihtiyaçları dikkate alınarak etkinlik bazında öğretmenler ve çocuklarla birlikte oyunlar kurgulanmalı, plan yapılmalıdır. Çocuklarda ulaşılmak istenen kazanımlara yönelik; eğitim materyallerinin program içerisinde aktif olarak tüm çocukların kullanmasına fırsat ortamları oluşturulmalı, çocuklarla birlikte oynamalı, birlikte öğrenmeli, birlikte araştırma etkinlikleri yapılmalıdır.

vatanOkul öncesinde yabancı dil eğitimi hangi yaşta başlamalı ve hangi yöntemler uygulanmalıdır?
Yabancı dil eğitiminin önemi gün geçtikçe daha da çok ortaya çıkmaktadır. Peki, çocuklarımız kaç yaşında ikinci dil eğitimi için hazır olurlar? Buna verebileceğimiz en net cevap: “mümkün olduğunca erken”dir. Çünkü çocuklar küçük yaşlarda çok daha hızlı öğrenmektedirler. Sağ ve sol beyin yarımkürelerinin gelişmesinin ergenlik döneminde sona ermesiyle, dil edinme zorlaşmaktadır. Çocuğun ikinci dili öğrenmesi ana dilini öğrenmesine engel olmaz, bilakis olumlu etkileri sayesinde çocuğun ana dilini daha kolay öğrenmesine katkıda bulunmaktadır. Çocuklar için özellikle 7 yaşına kadar, dil eğitimi öğrenme değil, dil edinme olarak görülmektedir. Bu da çocuk açısından ekstra bir çaba sarf etmeden dili konuşabilmek anlamına gelmektedir. Henüz belli bir dili kuralları ve yapısına göre, yani teorik açıdan bilmedikleri için yabancı dili de taklit yoluyla ana dil gibi doğal bir şekilde öğrenmektedirler. Bebekken öğrendiğimiz dilleri unutmayız. Çünkü bu yıllarda edinilen diller, beynin ana dil bölgesine kaydedilmektedir. Yaklaşık 10 yaşından sonra öğrenilen diller ise, beynin farklı bir bölümüne kaydedilmekte ve bu bilgileri sürekli canlı tutmak için daha fazla çaba göstermek gerekmektedir. Henüz anadilini konuşmayan bebeklerin ikinci dil öğrenmesi için; yanında ikinci dili konuşmak, müzik dinletmek, kitap okumak ve ninni söylemek dil edinimi için önemli bir fark yaratmaktadır. Burada aslında önemli olan çocuğunuzun ikinci dili duymasını sağlamaktır. Konuşmaya başlamış olan 3 – 5 yaş arası çocuklar için çeşitli oyunlardan faydalanarak dili konuşmasına yardımcı olunabilir. Çocuk artık iki dili bilinçli olarak birbirinden ayırabilir. Üstelik kelime haznesi gelişmeye başladığı için, farklı dillerdeki kelimeleri de daha net ayırt edebilir. Bu aşamada yabancı dil öğrenimini destekleyen oyunlar oynanabilir. 15 yaşına kadar ikinci bir dili doğru şekilde öğrenen çocukların bu dili anadili akıcılığında konuşma olasılığı artmaktadır.

OKUL ÖNCESİNDE AİLENİN SORUMLULUKLARI NELER?
Okul öncesi seviyesinde çocukları olan ebeveynler, çocuklarıyla iletişim kurarken nelere dikkat etmeliler?
Çocuklarımızın iyi ve başarılı birer okul hayatı geçirmesi, hepimizin en büyük dileğidir, ancak, bunun için iyi bir okul seçmek veya ekonomik koşullarımızı zorlamaktan başka neler yapıyoruz? Daha doğrusu çocuklarımızı okullarında başarılı olmaları için yeteri kadar destekleyebiliyor muyuz?
Hangi anne babaya sorarsak soralım, hepsi aynı yanıtı veriyor; “çocuğumun eğitimi bizim için çok önemli. Biz onlar için en iyisini istiyoruz ve bunu yaptığımıza da inanıyoruz.” Evet, haklılar! Hangi anne baba bunu istemiyor veya bunun için çaba harcamıyor ki? Hatta bunun için günümüzde bütün ekonomik koşullarını zorlayarak, çocuğunun iyi bir okula gitmesini sağlayan anne babalar çoğunlukta. Ancak, yine de ortada kaçınılmaz bir gerçek var; iş, çocuğu iyi bir okula göndermekle ve para harcamakla bitmiyor. Acaba çocuk, yeterince ve sağlıklı bir biçimde okula motive olabiliyor mu veya ailesi tarafından gereken desteği görebiliyor mu? Unutmamak gerekir ki; iyi ve başarılı bir okul hayatı önce ailede başlıyor.
Çocukların gelişimleri, okul öncesi dönemlerde başlıyor ve okul çağında devam ediyor. İşte bu dönem içinde çocuklar, yaşama dair her şeyi çevrelerinde bulunan bütün varlıklardan öğrenebiliyorlar. Başta büyükleri olmak üzere arkadaşlarından, kitaplardan, müzelerden, kütüphanelerden, bilgisayarlardan vb. Çocukların sorgulamaları ve araştırmaları, gelişim süreçlerini destekliyor. Tabii büyüklerin de kendini sorgulayan çocuklara sabırla cevap vermeleri başlıca görevleri arasında yer alıyor. Yetişkinlerin, çocukların içinde bulundukları gelişim sürecine, korkutmadan ve hatalı yaklaşımlarda bulunmadan destek vermeleri gerekiyor ve öğrenmeleri için de mutlaka zaman ayırmaları önem taşıyor. Çocuğun ihtiyaçlarının, yeteneklerinin, özelliklerinin keşfedilmesi ve bunlara destek verecek ortamların oluşturulması gerekiyor. Bunları sağlarken ve sağladıktan sonra da çocuklarımıza yaklaşımımızın; sorgulayan, kıyaslayan, eleştiren değil, ilgilenen ve destekleyen yönde olması çocuklarımızın çok yönlü gelişimine her zaman pozitif katkı sağlıyor.

Okul öncesi eğitiminde eğitici oyun ve araçlar ile teknolojiden nasıl yararlanılmalı?
Okul öncesi dönemde gelişime uygun teknolojik uygulamalar; çocukların bilişsel, sosyal, duygusal, fiziksel ve dil gelişim fırsatlarını destekleyecek ve öğrenmelerini sağlayacak şekilde teknolojik araçların bilinçli olarak kullanılmasıdır. Günümüzde teknoloji çocuğun vazgeçilmez bir parçası olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Çocuklar çevrelerinde televizyon, akıllı telefon, dijital kamera, tablet, bilgisayar gibi pek çok teknolojik araçla karşılaşmakta ve kolayca bunları kullanmayı öğrenmektedirler. Bu araçlar çocukların günlük yaşamlarını derinden etkilemekte, çevreleriyle olan iletişimlerini, eğlence anlayışlarını ve öğrenmelerini şekillendirmektedirler. Bu nedenle çocukların teknolojik araçları kullanımı engellemektense, kontrollü bir şekilde bu araçları gelişim ve öğrenmelerini destekleyici araç olarak kullanmalarını sağlamak gereklidir.
Çocuklara bilgisayar, klavye, fare, dijital kamera gibi teknolojik araçların nasıl kullanıldığını öğretmek gibi temel teknoloji becerileri kazandırmak belki ilk aşamada seçtiğimiz bir amaç olsa da; bu yeterli bir amaç değildir. Okul öncesi eğitiminde kullanılan geleneksel diğer materyallerde olduğu gibi teknoloji de çocukların oyunlarını zenginleştirmek, oynarken bilgi ve beceri kazanmak, keşfederek öğrenmek ve problem çözmek amacıyla kullanılmalıdır. Teknolojinin amacı geleneksel okul öncesi eğitimi materyallerinin yerini almak değil, geleneksel materyalleri desteklemek ve çocuklara zengin ve farklı öğrenme deneyimleri kazandırmak olmalıdır.

UZAKTAN EĞİTİM SÜRECİNDE NELER YAPILDI?
Covid-19 nedeniyle uzaktan eğitime geçilmesi sürecinde okul öncesi öğrencileriyle nasıl iletişim sağladınız? Bu konuda yaptığınız çalışmalar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Covid -19 salgını nedeni ile pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de yüz yüze eğitime ara verildi. Çocuklarımızın evde olduğu bu süreçte ebeveynleri ile birlikte keyifli vakit geçirmelerine ve devam eden gelişim / kazanımlarına yönelik biraz da olsa katkı sağlamak amacıyla uzaktan eğitim programımız ile her gün çocuklarımızın evlerine misafir olduk. Gerçekleştirdiğimiz online eğitim ile her gün “30 – 45”’er dakikalık “takvim hava durumu, güne merhaba, şiir, şarkı, tekerleme, parmak oyunları, sanat, matematik, İngilizce ve bilim aktiviteleri v.b. etkinliklerimiz ile uzaktan eğitim programımızı gerçekleştirdik. Çocuklarımızın merak ettikleri konular ya da temalarımız ile ilgili sorduğumuz sorularla “fırsat eğitimi, beyin fırtınası ve scamper” çalışmaları yaptık. 4 – 5 yaş grubumuzda her gün 2 öğrencimiz ile “göster anlat ve sayma zamanı” etkinliklerimizi yine canlı yayında gerçekleştirdik. Yapacağımız bu çalışmalar ile ilgili öğretmenlerimizin hazırlamış olduğu haftalık etkinlik takvimleri ve video çekimleri ile velilerimizi 1 hafta öncesinden bilgilendirdik. Uzaktan eğitim programımızda okul psikoloğumuz her gün tüm öğrencilerimizi gözlemledi, gerekli noktalarda veli ve öğrencilerimiz ile gün içerisinde / haftalık aramalarla iletişime geçerek gözlemlerini ve önerilerini paylaştı, velilerimizden gelen sorulara cevap verilmeye çalışıldı. Gerçekleştirilen bu rehberlik etkinlikleri ile ilgili hazırlanan haftalık planlar ve çekilen videolar veli ve öğrencilerimiz ile paylaşıldı. Online gerçekleştirdiğimiz veli seminerlerimiz, hafta içerisinde velilerimizden gelen sorular / yaşanılan sıkıntılar ile paralel hazırladığımız haftalık bültenler ile rehberlik çalışmalarımızı yürüttük. Evde yapılabilecek çalışmalar ile ilgili olarak hazırladığımız “ev etkinlik takvimleri” ile çocuklarımızın aileleri ile de evde keyifli vakit geçirmelerine katkıda bulunmaya çalıştık. Yapılan tüm bu çalışmalarımız ile ilgili olarak velilerimizin bizlere gönderdiği fotoğraflar ve videolar ile “takip ve paylaşım” platformu oluşturduk. Uzaktan eğitim programı ve ev etkinlikleri programlarımızdaki kazanımlara yönelik oluşturduğumuz “haftalık veli değerlendirme anketlerimiz” ile haftalık olarak çocuklarımızdaki kazanımların da takibini yaptık.

Okul öncesi eğitim kurumlarını seçerken nelere dikkat edilmeli?
Anne ve babalarımız öncelikle kendilerine şu soruları sormalıdırlar; “Çocuğum okula hazır mı?”, “Anne-baba olarak biz çocuğumuzu okula göndermeye hazır mıyız?” Çocuğunuz için anaokulu araştırırken, okulların temel aldığı yaklaşımları gözden geçirmelisiniz. Bu yaklaşımların her biri farklı gelişim alanlarına odaklanır, değerlere öncelik verirler ve bu amaçla bazı davranışları geliştirmeyi hedeflerler. Okul öncesi eğitiminde anaokulu seçerken önemli olan; öncelikle çocuğunuzun mutlu olacağı, eğlenerek öğreneceği, arkadaşlarıyla oyunlar oynayıp, etkinlikler yapacağı, sağlıklı ve dengeli besleneceği, sosyal kuralları öğrenip, sizin de gözünüz arkada kalmadan güvenerek bırakabileceğiniz, çocuğun zihinsel, fiziksel, sosyal, duygusal ve özbakım ihtiyaçlarını karşılayabilecek, sizin beklentilerinize de karşılık verebilecek bir kurum olmasıdır.

“Okul öncesi dönemde çocuklara yabancı dil doğrudan değil, oyun, şarkı, tekerlemelerle dolaylı yoldan öğretilebilir. Böylece çocuk yabancı dille doğal bir ortamda karşı karşıya gelir, duyarak, görerek ve bizzat yaşayarak öğrenir. Öğretmen; flaş kartlar, hareket, jest, mimik; uygun ipucu verme, resim ve şekillerle gösterme, şarkı söyleme, şiir okuma, kitap okuma, karşılıklı konuşma, darama gibi yolları kullanabilir. Yabancı dildeki sesleri duymaya alışan çocuklar bunları zamanla benimser.”

> Vatan’ın okulöncesi eğitim programının temelinde oyun var

Vatan Okulları Anaokulları Zümre Başkanı ve Ataköy Vatan Anaokulu Müdürü Özlem Azargün, 'Yaparak-Yaşayarak Öğrenme' eğitim modeli çerçevesinde “bilgiyi vermek yerine bilgiye ulaşmanın yollarını çocuklarımız ile birlikte buluyoruz, keşfediyoruz ve öğreniyoruz” diye konuştu. Çocukların yaratıcılıklarını, problem çözme yeteneklerini geliştirmeyi hedeflediklerini belirten Azargün ile, Vatan Okulları’nda uygulanan okul öncesi eğitim uygulamalarını ve Covid 19 sürecinde anaokulu öğrencilerine yönelik çalışmalarını konuştuk.

vatanVatan Okulları’nda okul öncesi eğitimde nasıl bir eğitim modeli uyguluyorsunuz?
Çocuklarımızın 21. yüzyıl becerilerini kazanmış, merak eden, işbirliğine açık, “ben değil biz” diyebilen, ilkeli, eleştirel düşünebilen, özgüvenli, yaratıcı, iletişimi güçlü ve öğrenmenin mutluluğunu yaşayan bireyler olarak yetişmelerini istiyoruz ve öncelikli olarak bunu sağlıyoruz. Bilgiyi vermek yerine bilgiye ulaşmanın yollarını çocuklarımız ile birlikte buluyoruz, keşfediyoruz ve öğreniyoruz. Ödül ve ceza ile değil, özdenetim ile kendi kontrolümüzü sağlayabilme, durum ve olayları içselleştirebilme, öğrenmenin sonuç için değil süreç için gerekli olduğuna dair farkındalık yaratma çalışmalarına önem veriyoruz. Çocuklarımızın, her gün merak ve istekle okula gelmeleri ve mutlu insanlar olarak yetişmeleri için onlara her türlü katkıyı sağlıyoruz.
Çocukların duygusal, zihinsel ve kişilik gelişiminin % 70’i 0–6 yaş arasında tamamlanmaktadır. Vatan Okulları okul öncesi eğitim programımızda; çocuklarımızın tüm gelişimsel alanlarını destekleyen ve gelişimlerini sağlayan; High Scope, Montessori, Waldorf, Reggio Emillia Yaklaşımı, Math Their Way, GEMS Matematik ve Fen Proje Yaklaşımlı eğitim modellerinden oluşan karma bir program uyguluyoruz. ‘Yaparak Yaşayarak Öğrenme’ eğitim modeliyle çocuklarımızın; yaratıcılıklarını, problem çözme yeteneklerini geliştirmeyi hedefliyor, seçim yapma, karar verme, sorumluluk alma, deneme-uygulama, işbirliği geliştirme ve yaşıtlarıyla ilişki kurma olanakları sağlamayı amaçlıyoruz.

ÇOCUKLARIN OYUNLARINI CİDDİYE ALMALIYIZ
Okul öncesinde oyun ile öğrenmenin önemi nedir ve nasıl uygulanmalıdır?
Oyun; çocuğun fikir ve karakterini güçlendiren, ona neşe ve haz veren, gelişiminde önemli rol oynayan içgüdüsel hareketlerdir. Oyun; gönüllü ve özgürce yapılan, mutluluk kaynağı olan, çocuğun tüm gelişimini uyaran, yetenekleri kadar duyuları ve duyguları geliştiren etkinliklerin tümüdür. Çocukların oyunlarını ciddiye almalıyız, oyunlarına değer vermeliyiz. Çocukların en önemli işi “oyundur”. Onların oyununu anlamak, çocuğa ve çocukluğa değer vermekle eş değerdir. Çocuklarımızı tanımak ve anlamak için onları oyunlarında gözlemlemeliyiz. Çocukların oyunlarının bir hikayesi vardır ve çocuklar oyunlarında olduğu gibilerdir. Çocuklar için oyun oynama, henüz sosyalleşme sürecini tamamlamadan, çok öncesinde içgüdüsel olarak eğilim gösterdikleri ve öğrenmenin başladığı bir durumdur. Oyun çocuğun kendini gerçekleştirme dilidir. Oyun bir boşlukta meydana gelmez, genellikle fiziksel ve sosyal alan içinde başlar. Oyunun en önemli faydalarından biri de sosyal yeterlilik gelişimini desteklemesidir. Çocuklar, ilişkiler kurabilir karışıklıkları çözmeyi öğrenebilir, uzlaşabilir ve davranışlarını adapte edebilir. Oyunda, kendi temsilcilerini oynadıkları ve kendi tercihlerini yaptıkları için çocukların iyimserlik ve başarı hisleri artmış olur. Çocuk çevresinde gözlemlediklerini, gündelik yaşantısını oyunlarını yansıtır. Oyun oynaması ve oyun içindeki tekrarları onun bilgi ve deneyimlerin kaybolmasını engeller. Oyun içerisinde bu tekrarlar onun günlük çatışmalarını çözümlemesine ve doyurulmamış arzularını doyurması için olanak verir. Çocuk oynarken birçok yeni kavramı öğrenir ve bunları sınar.
Vatan Okulları okulöncesi eğitim programımızda tüm müfredat oyun üzerine; atölyeler ve yaparak yaşayarak öğrenme içerikli kurgulanmış ve planlanmıştır. Oyunlarımızda “Montessori, Math Their Way, Waldorf, High Scope” gibi temeli aktif oyuna dayanan eğitim model ve programlar ile birlikte geleneksel oyunlarımıza da eğitim programımız içerisinde yer verilmektedir. Okul öncesi eğitim programlarında tema ve projeler çocukların gelişimleri için araç olarak kullanılmalı, çocukların yaş grupları ve ihtiyaçları dikkate alınarak etkinlik bazında öğretmenler ve çocuklarla birlikte oyunlar kurgulanmalı, plan yapılmalıdır. Çocuklarda ulaşılmak istenen kazanımlara yönelik; eğitim materyallerinin program içerisinde aktif olarak tüm çocukların kullanmasına fırsat ortamları oluşturulmalı, çocuklarla birlikte oynamalı, birlikte öğrenmeli, birlikte araştırma etkinlikleri yapılmalıdır.

vatanOkul öncesinde yabancı dil eğitimi hangi yaşta başlamalı ve hangi yöntemler uygulanmalıdır?
Yabancı dil eğitiminin önemi gün geçtikçe daha da çok ortaya çıkmaktadır. Peki, çocuklarımız kaç yaşında ikinci dil eğitimi için hazır olurlar? Buna verebileceğimiz en net cevap: “mümkün olduğunca erken”dir. Çünkü çocuklar küçük yaşlarda çok daha hızlı öğrenmektedirler. Sağ ve sol beyin yarımkürelerinin gelişmesinin ergenlik döneminde sona ermesiyle, dil edinme zorlaşmaktadır. Çocuğun ikinci dili öğrenmesi ana dilini öğrenmesine engel olmaz, bilakis olumlu etkileri sayesinde çocuğun ana dilini daha kolay öğrenmesine katkıda bulunmaktadır. Çocuklar için özellikle 7 yaşına kadar, dil eğitimi öğrenme değil, dil edinme olarak görülmektedir. Bu da çocuk açısından ekstra bir çaba sarf etmeden dili konuşabilmek anlamına gelmektedir. Henüz belli bir dili kuralları ve yapısına göre, yani teorik açıdan bilmedikleri için yabancı dili de taklit yoluyla ana dil gibi doğal bir şekilde öğrenmektedirler. Bebekken öğrendiğimiz dilleri unutmayız. Çünkü bu yıllarda edinilen diller, beynin ana dil bölgesine kaydedilmektedir. Yaklaşık 10 yaşından sonra öğrenilen diller ise, beynin farklı bir bölümüne kaydedilmekte ve bu bilgileri sürekli canlı tutmak için daha fazla çaba göstermek gerekmektedir. Henüz anadilini konuşmayan bebeklerin ikinci dil öğrenmesi için; yanında ikinci dili konuşmak, müzik dinletmek, kitap okumak ve ninni söylemek dil edinimi için önemli bir fark yaratmaktadır. Burada aslında önemli olan çocuğunuzun ikinci dili duymasını sağlamaktır. Konuşmaya başlamış olan 3 – 5 yaş arası çocuklar için çeşitli oyunlardan faydalanarak dili konuşmasına yardımcı olunabilir. Çocuk artık iki dili bilinçli olarak birbirinden ayırabilir. Üstelik kelime haznesi gelişmeye başladığı için, farklı dillerdeki kelimeleri de daha net ayırt edebilir. Bu aşamada yabancı dil öğrenimini destekleyen oyunlar oynanabilir. 15 yaşına kadar ikinci bir dili doğru şekilde öğrenen çocukların bu dili anadili akıcılığında konuşma olasılığı artmaktadır.

OKUL ÖNCESİNDE AİLENİN SORUMLULUKLARI NELER?
Okul öncesi seviyesinde çocukları olan ebeveynler, çocuklarıyla iletişim kurarken nelere dikkat etmeliler?
Çocuklarımızın iyi ve başarılı birer okul hayatı geçirmesi, hepimizin en büyük dileğidir, ancak, bunun için iyi bir okul seçmek veya ekonomik koşullarımızı zorlamaktan başka neler yapıyoruz? Daha doğrusu çocuklarımızı okullarında başarılı olmaları için yeteri kadar destekleyebiliyor muyuz?
Hangi anne babaya sorarsak soralım, hepsi aynı yanıtı veriyor; “çocuğumun eğitimi bizim için çok önemli. Biz onlar için en iyisini istiyoruz ve bunu yaptığımıza da inanıyoruz.” Evet, haklılar! Hangi anne baba bunu istemiyor veya bunun için çaba harcamıyor ki? Hatta bunun için günümüzde bütün ekonomik koşullarını zorlayarak, çocuğunun iyi bir okula gitmesini sağlayan anne babalar çoğunlukta. Ancak, yine de ortada kaçınılmaz bir gerçek var; iş, çocuğu iyi bir okula göndermekle ve para harcamakla bitmiyor. Acaba çocuk, yeterince ve sağlıklı bir biçimde okula motive olabiliyor mu veya ailesi tarafından gereken desteği görebiliyor mu? Unutmamak gerekir ki; iyi ve başarılı bir okul hayatı önce ailede başlıyor.
Çocukların gelişimleri, okul öncesi dönemlerde başlıyor ve okul çağında devam ediyor. İşte bu dönem içinde çocuklar, yaşama dair her şeyi çevrelerinde bulunan bütün varlıklardan öğrenebiliyorlar. Başta büyükleri olmak üzere arkadaşlarından, kitaplardan, müzelerden, kütüphanelerden, bilgisayarlardan vb. Çocukların sorgulamaları ve araştırmaları, gelişim süreçlerini destekliyor. Tabii büyüklerin de kendini sorgulayan çocuklara sabırla cevap vermeleri başlıca görevleri arasında yer alıyor. Yetişkinlerin, çocukların içinde bulundukları gelişim sürecine, korkutmadan ve hatalı yaklaşımlarda bulunmadan destek vermeleri gerekiyor ve öğrenmeleri için de mutlaka zaman ayırmaları önem taşıyor. Çocuğun ihtiyaçlarının, yeteneklerinin, özelliklerinin keşfedilmesi ve bunlara destek verecek ortamların oluşturulması gerekiyor. Bunları sağlarken ve sağladıktan sonra da çocuklarımıza yaklaşımımızın; sorgulayan, kıyaslayan, eleştiren değil, ilgilenen ve destekleyen yönde olması çocuklarımızın çok yönlü gelişimine her zaman pozitif katkı sağlıyor.

Okul öncesi eğitiminde eğitici oyun ve araçlar ile teknolojiden nasıl yararlanılmalı?
Okul öncesi dönemde gelişime uygun teknolojik uygulamalar; çocukların bilişsel, sosyal, duygusal, fiziksel ve dil gelişim fırsatlarını destekleyecek ve öğrenmelerini sağlayacak şekilde teknolojik araçların bilinçli olarak kullanılmasıdır. Günümüzde teknoloji çocuğun vazgeçilmez bir parçası olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Çocuklar çevrelerinde televizyon, akıllı telefon, dijital kamera, tablet, bilgisayar gibi pek çok teknolojik araçla karşılaşmakta ve kolayca bunları kullanmayı öğrenmektedirler. Bu araçlar çocukların günlük yaşamlarını derinden etkilemekte, çevreleriyle olan iletişimlerini, eğlence anlayışlarını ve öğrenmelerini şekillendirmektedirler. Bu nedenle çocukların teknolojik araçları kullanımı engellemektense, kontrollü bir şekilde bu araçları gelişim ve öğrenmelerini destekleyici araç olarak kullanmalarını sağlamak gereklidir.
Çocuklara bilgisayar, klavye, fare, dijital kamera gibi teknolojik araçların nasıl kullanıldığını öğretmek gibi temel teknoloji becerileri kazandırmak belki ilk aşamada seçtiğimiz bir amaç olsa da; bu yeterli bir amaç değildir. Okul öncesi eğitiminde kullanılan geleneksel diğer materyallerde olduğu gibi teknoloji de çocukların oyunlarını zenginleştirmek, oynarken bilgi ve beceri kazanmak, keşfederek öğrenmek ve problem çözmek amacıyla kullanılmalıdır. Teknolojinin amacı geleneksel okul öncesi eğitimi materyallerinin yerini almak değil, geleneksel materyalleri desteklemek ve çocuklara zengin ve farklı öğrenme deneyimleri kazandırmak olmalıdır.

UZAKTAN EĞİTİM SÜRECİNDE NELER YAPILDI?
Covid-19 nedeniyle uzaktan eğitime geçilmesi sürecinde okul öncesi öğrencileriyle nasıl iletişim sağladınız? Bu konuda yaptığınız çalışmalar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Covid -19 salgını nedeni ile pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de yüz yüze eğitime ara verildi. Çocuklarımızın evde olduğu bu süreçte ebeveynleri ile birlikte keyifli vakit geçirmelerine ve devam eden gelişim / kazanımlarına yönelik biraz da olsa katkı sağlamak amacıyla uzaktan eğitim programımız ile her gün çocuklarımızın evlerine misafir olduk. Gerçekleştirdiğimiz online eğitim ile her gün “30 – 45”’er dakikalık “takvim hava durumu, güne merhaba, şiir, şarkı, tekerleme, parmak oyunları, sanat, matematik, İngilizce ve bilim aktiviteleri v.b. etkinliklerimiz ile uzaktan eğitim programımızı gerçekleştirdik. Çocuklarımızın merak ettikleri konular ya da temalarımız ile ilgili sorduğumuz sorularla “fırsat eğitimi, beyin fırtınası ve scamper” çalışmaları yaptık. 4 – 5 yaş grubumuzda her gün 2 öğrencimiz ile “göster anlat ve sayma zamanı” etkinliklerimizi yine canlı yayında gerçekleştirdik. Yapacağımız bu çalışmalar ile ilgili öğretmenlerimizin hazırlamış olduğu haftalık etkinlik takvimleri ve video çekimleri ile velilerimizi 1 hafta öncesinden bilgilendirdik. Uzaktan eğitim programımızda okul psikoloğumuz her gün tüm öğrencilerimizi gözlemledi, gerekli noktalarda veli ve öğrencilerimiz ile gün içerisinde / haftalık aramalarla iletişime geçerek gözlemlerini ve önerilerini paylaştı, velilerimizden gelen sorulara cevap verilmeye çalışıldı. Gerçekleştirilen bu rehberlik etkinlikleri ile ilgili hazırlanan haftalık planlar ve çekilen videolar veli ve öğrencilerimiz ile paylaşıldı. Online gerçekleştirdiğimiz veli seminerlerimiz, hafta içerisinde velilerimizden gelen sorular / yaşanılan sıkıntılar ile paralel hazırladığımız haftalık bültenler ile rehberlik çalışmalarımızı yürüttük. Evde yapılabilecek çalışmalar ile ilgili olarak hazırladığımız “ev etkinlik takvimleri” ile çocuklarımızın aileleri ile de evde keyifli vakit geçirmelerine katkıda bulunmaya çalıştık. Yapılan tüm bu çalışmalarımız ile ilgili olarak velilerimizin bizlere gönderdiği fotoğraflar ve videolar ile “takip ve paylaşım” platformu oluşturduk. Uzaktan eğitim programı ve ev etkinlikleri programlarımızdaki kazanımlara yönelik oluşturduğumuz “haftalık veli değerlendirme anketlerimiz” ile haftalık olarak çocuklarımızdaki kazanımların da takibini yaptık.

Okul öncesi eğitim kurumlarını seçerken nelere dikkat edilmeli?
Anne ve babalarımız öncelikle kendilerine şu soruları sormalıdırlar; “Çocuğum okula hazır mı?”, “Anne-baba olarak biz çocuğumuzu okula göndermeye hazır mıyız?” Çocuğunuz için anaokulu araştırırken, okulların temel aldığı yaklaşımları gözden geçirmelisiniz. Bu yaklaşımların her biri farklı gelişim alanlarına odaklanır, değerlere öncelik verirler ve bu amaçla bazı davranışları geliştirmeyi hedeflerler. Okul öncesi eğitiminde anaokulu seçerken önemli olan; öncelikle çocuğunuzun mutlu olacağı, eğlenerek öğreneceği, arkadaşlarıyla oyunlar oynayıp, etkinlikler yapacağı, sağlıklı ve dengeli besleneceği, sosyal kuralları öğrenip, sizin de gözünüz arkada kalmadan güvenerek bırakabileceğiniz, çocuğun zihinsel, fiziksel, sosyal, duygusal ve özbakım ihtiyaçlarını karşılayabilecek, sizin beklentilerinize de karşılık verebilecek bir kurum olmasıdır.

“Okul öncesi dönemde çocuklara yabancı dil doğrudan değil, oyun, şarkı, tekerlemelerle dolaylı yoldan öğretilebilir. Böylece çocuk yabancı dille doğal bir ortamda karşı karşıya gelir, duyarak, görerek ve bizzat yaşayarak öğrenir. Öğretmen; flaş kartlar, hareket, jest, mimik; uygun ipucu verme, resim ve şekillerle gösterme, şarkı söyleme, şiir okuma, kitap okuma, karşılıklı konuşma, darama gibi yolları kullanabilir. Yabancı dildeki sesleri duymaya alışan çocuklar bunları zamanla benimser.”

Son Güncelleme: Çarşamba, 27 May 2020 11:00

Gösterim: 4544

İTÜ ETA Vakfı bünyesinde yer alan Doğa Koleji, İTÜ Magnet FAB | TRİDİ iş birliği ile tıbbi filtreleri maskeye bağlayacak bileşenleri üretti. Söz konusu bileşenler ile sağlık çalışanlarının virüsten korunmasına katkı sunulacak. 

doga_saglikİTÜ ETA Vakfı bünyesinde yer alan Doğa Koleji, İstanbul Teknik Üniversitesi ARI Teknokent’in dijital üretim merkezi İTÜ Magnet FAB | TRİDİ iş birliği ile yeni tip koronavirüs salgınına karşı sağlık malzemeleri üretimini sürdürüyor. 

Türkiye genelindeki tüm kampüslerinde yer alan 3D yazıcılar aracılığıyla İTÜ Magnet’in başlattığı sağlık seferberliğine destek olan Doğa Koleji, sağlık personelinin virüsten korunması için yeni bir çalışmayı hayata geçirdi. İTÜ Magnet’in yönlendirmeleriyle tıbbi filtreleri maskeye bağlayacak olan bileşenler Doğa Koleji tarafından üretildi. Söz konusu bileşenler, enfekte olan hastalara müdahaleleri sırasında sağlık çalışanlarının kullanması için tasarlandı. 

TIBBİ FİLTRELERİ MASKEYE ENTEGRE EDİYOR

Doğa Koleji Bilişim ve Eğitim Teknolojileri Direktörü Hakan İnanır, sağlık çalışanlarının koronavirüs salgını kapsamında üretilen ekipmanlara ihtiyaç duyduklarını belirterek, Doğa Koleji’nin daha önce yüz siperliği üreterek tıbbı malzeme üretimine destek olduğunu kaydetti. İnanır, İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından yönetilen projeye, Doğa Koleji kampüslerinde bulunan 100 adet 3D yazıcıyla entegre olduklarını ifade ederek şöyle konuştu: “Ürettiğimiz bu aparatın en önemli özelliği, hastaya ilk müdahalede kullanılan yüz siperliklerinden farklı olarak tedavi sürecinde de kullanılabiliyor olması. Bu sebeple siperlikle aynı anda kullanılamıyor. Maskenin üst kısmına takılan aparat, tıbbi filtrelerin maskelere entegre olmasını sağlayarak, sağlık personelinin korunmasına katkı sağlayacak.”

 

 

 

> Doğa Koleji’nden sağlık seferberliğine destek

İTÜ ETA Vakfı bünyesinde yer alan Doğa Koleji, İTÜ Magnet FAB | TRİDİ iş birliği ile tıbbi filtreleri maskeye bağlayacak bileşenleri üretti. Söz konusu bileşenler ile sağlık çalışanlarının virüsten korunmasına katkı sunulacak. 

doga_saglikİTÜ ETA Vakfı bünyesinde yer alan Doğa Koleji, İstanbul Teknik Üniversitesi ARI Teknokent’in dijital üretim merkezi İTÜ Magnet FAB | TRİDİ iş birliği ile yeni tip koronavirüs salgınına karşı sağlık malzemeleri üretimini sürdürüyor. 

Türkiye genelindeki tüm kampüslerinde yer alan 3D yazıcılar aracılığıyla İTÜ Magnet’in başlattığı sağlık seferberliğine destek olan Doğa Koleji, sağlık personelinin virüsten korunması için yeni bir çalışmayı hayata geçirdi. İTÜ Magnet’in yönlendirmeleriyle tıbbi filtreleri maskeye bağlayacak olan bileşenler Doğa Koleji tarafından üretildi. Söz konusu bileşenler, enfekte olan hastalara müdahaleleri sırasında sağlık çalışanlarının kullanması için tasarlandı. 

TIBBİ FİLTRELERİ MASKEYE ENTEGRE EDİYOR

Doğa Koleji Bilişim ve Eğitim Teknolojileri Direktörü Hakan İnanır, sağlık çalışanlarının koronavirüs salgını kapsamında üretilen ekipmanlara ihtiyaç duyduklarını belirterek, Doğa Koleji’nin daha önce yüz siperliği üreterek tıbbı malzeme üretimine destek olduğunu kaydetti. İnanır, İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından yönetilen projeye, Doğa Koleji kampüslerinde bulunan 100 adet 3D yazıcıyla entegre olduklarını ifade ederek şöyle konuştu: “Ürettiğimiz bu aparatın en önemli özelliği, hastaya ilk müdahalede kullanılan yüz siperliklerinden farklı olarak tedavi sürecinde de kullanılabiliyor olması. Bu sebeple siperlikle aynı anda kullanılamıyor. Maskenin üst kısmına takılan aparat, tıbbi filtrelerin maskelere entegre olmasını sağlayarak, sağlık personelinin korunmasına katkı sağlayacak.”

 

 

 

Son Güncelleme: Cumartesi, 25 Nisan 2020 14:02

Gösterim: 4354

Çocukluktan bu yana hayali olan öğretmenlik mesleğini seçerek iş yaşamına atılan Dilek Cambazoğlu, bir kadın çalışan olarak karşısına çıkan engelleri hep avantaja dönüştürerek mesleğinde ilerlemiş. Eğitim kurumlarında öğretmenlikten yöneticiliğe birçok alanda bulunan Cambazoğlu, Girne Amerikan Üniversitesi işbirliğiyle kurulan Girne Koleji’nin CEO’luğu görevine ise kısa bir süre önce getirildi. Girne Koleji CEO’su Dilek Cambazoğlu ile iş yaşamının dönüm noktalarını, Girne Koleji’nin kuruluşunu ve hedeflerini konuştuk.

dilek_cambazoglu_girneÜlkemizde eğitim alanında birçok yönetim kademesinde yer almış kadın yöneticiler arasındasınız. Öncelikle eğitim hayatınızdan bahsedebilir misiniz? Hangi okullarda okudunuz? Nasıl bir öğrenciydiniz?
İlköğretim ve ortaöğretim eğitimimi Silivri’de tamamladım. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Biyoloji Öğretmenliğinden mezun olduktan sonra da yüksek lisansımı İstanbul Üniversitesinden aldım. Aslında öğrencilik dönemimden bahsetmeden önce öğrenen kimliğimden bahsetmek isterim. Merak ve hayal gücü tüm öğrenciler gibi benim de öğrenme yolculuğumu etkileyen önemli unsurlar arasında. Bu nedenle de her zaman araştırmak, keşfetmek, kendi çıkarımlarımı yapmak ve özenli çalışmak öğrencilik sürecimi tanımlıyor. İyi bir dinleyiciydim, öğretmenlerimin, sınıf arkadaşlarımın ve ailemin önerilerini ve anlattıklarını hep dikkate alırdım. Bir de gerçekten eğitim hayatımda da hep titiz ve disiplinliydim. Sorumlu olduğum çalışmalarda her zaman zamandan ziyade özenli bir ürün oluşturmayı, iyi bir çalışma sunmak için çaba göstermeyi, kendi emeğimle başarmayı önemserdim.

Üniversiteden mezun olduğunuz bölüm, isteyerek tercih ettiğiniz bir bölüm müydü? Neden bu alanda eğitim almak istediniz? Çocukken kariyer planlarınız nasıldı?
Eğitime dair bir işte yer almak benim için bilinçli bir tercihti. Çocuklarla ve öğrencilerle zaman geçirmek, okul ortamında çalışmak, her yaş grubunun merak duyduğu bir alanda ilerlemek hep istediğim bir şeydi. Bunun yanı sıra öğretmen olma yolunda ilerlerken kendi iç sesimi dinlediğimde, öğretmenliği deneyimlediğim yıllarda da kariyerime yönetici olarak devam etmeyi istedim. Çocukluğuma dair ailemle sohbet ettiğimde annem babam öğretmen kelimesinin dışında bir meslek ismi duymamışlar benden. İstikrarlı ve bilinçli bir tercihin sonucu bugünkü meslek alanım.

Bir kadın olarak kariyer basamaklarını tırmanırken ne gibi engellerle karşılaştınız? Bulunduğunuz noktaya gelmek isteyen kadınlara tavsiyeleriniz neler olur?
Aslında kariyer basamaklarına dair karşılaştığım her şeyi fırsat olarak değerlendirdim. Bir kadın ya da bir erkek, kendisini tanıdığında, keyif alacağı çalışma ortamını hayal ettiğinde ve irade ortaya koyduğunda mutlaka hedeflediği kariyere ulaşıyor. Profesyonel yaşam gerçekten de kendinizi sürekli yenilemeniz gereken bir alan ve kim olduğunuza saygı gösteren bir ortamda bulunmayı tercih ettiğinizde zorluk, engel hep önemli bir sıçrama fırsatına dönüşüyor. İş hayatında ve öğrenim hayatında bulunan kişilere en önemli tavsiyem kendilerini tanımaları ve kendilerini tanıyarak yenilenme alanlarını güçlendirmeleri.

YÖNETMEK BAĞ KURMAKTIR
Birçok kurumda yönetici olarak yer aldınız. Görevinizi yerine getirirken nelere dikkat ediyorsunuz? Nasıl bir yönetim modelini benimsiyorsunuz? Ayrıca size göre kadın yönetici ile erkek yönetici arasındaki farklar nelerdir?

Yönetici olmanın birincil önceliğinin iletişim olduğuna inanıyorum. O yüzden de karşılaştığım herkes için özenli bir dikkatle yönettiğim şey kurduğum cümlenin karşımdaki kişiyi iyi hissettirmesi. Yönetmek demek bağ kurmak demek; yönetici olmak tamamen samimiyetle güçlendirilen bir süreç. Bu nedenle iletişim temelli ve şeffaflık yönetim modelimi en doğru tanımlayan kelimeler. Kadın yönetici ve erkek yöneticiden ziyade zihnimde patron olmak ve lider olmak arasında fark var. Hiyerarşiyi değil benlik saygısını, yalnızca sonucu değil süreci ve iletişimi, sorumlulukları doğru kişilerle paylaşmayı, bireysel başarıdan ziyade takım çalışmasını önemsiyorum.

Ülkemizde birçok kadın, eğitim-öğretim imkânlarından ve çalışma hakkından yoksun bırakılıyor. İş hayatına girdiğinde ise ayrımcılık ve gelir adaletsizliği gibi birçok sorunla karşılaşabiliyor. Türkiye’de kadının toplumdaki ve iş dünyasındaki bu konumunun değişmesi sizce neye bağlı? Bu değişimin gerçekleşmesinde kadınların eğitimi ne derece önemli?
Eğitim başlı başına hepimizin birinci sorumluluğu ve eğitim en pozitif değişim gücü. Bu nedenle de eğitim, yenilenmeye açıklık ve çağın gerekliliklerine uyum iş dünyasının öncelikleri. Türkiye’de kadının iş dünyasındaki yerine dair pozitif bir ivme olduğunu düşünüyorum. Erkekler de kadınlar da cinsiyetçi dilden uzak olacak şekilde profesyonel iş insanı olarak mesleklerine devam ettikleri sürece ve herkes birbirini tamamlamak ve geliştirmek üzere pozitif iletişimle ilerlerse eminim her kurum başarısına süreklilik kazandıracaktır. Kadın erkek fark etmeksizin değişim eğitime verdiğiniz öneme bağlı.

girne_kolejleriGİRNE KOLEJİ GÜÇLÜ BİR İŞ BİRLİĞİ VE DENEYİMLE BAŞLADI
Kısa süre önce Girne Koleji CEO’luğuna atandınız. Girne Koleji’nin kuruluş sürecinden bahsedebilir misiniz?

Türkiye’de özel okul sektöründe bir nitelik sorunu yaşanmakta. Mevcut okul markalarının vaatlerinin artık birbirlerini tekrar ettiğini görüyoruz. 2020 Türkiye’sinde özel okulculukta yeni şeyler söylemenin zamanı geldiğini düşünüyoruz. Bu bağlamda bizler özel okul ekosisteminin tüm bireylerini kapsayan geniş çaplı araştırmalar yaptık. Yaptığımız araştırmalarda uluslararası bir üniversitenin vizyonunu arkasına alan, yabancı dil eğitiminde pratik konuşmaya önem veren, öğretmenlerinin bağlı olunan üniversitenin eğitim fakültesinin uzman kadrosuyla yoğun eğitici eğitimleri ile desteklendiği, eğitim kurumunda çalışan diğer tüm kadronun üniversitenin sürekli eğitim merkezi tarafından verilen yoğun hizmet içi eğitimlere ve sertifikasyon ön koşuluna tabii olduğu, öğrencilerinin öncelikle milli, manevi değerleri aldığı ve akabinde global değerlerle desteklendiği, okulun fiziki yapısının sınav başarısının yanında özellikle yaşam başarısı noktasında gerekli sosyal ortamlara sahip olduğu ve eğitimin bilimsel yönünü benimseyen bir okula ihtiyaç duyulduğunu gördük. Tüm bu süreçlerde Türkiye’nin en genç ve başarılı eğitim girişimcisi Ümit Kalko ile KKTC’nin ilk üniversitesini kazandıran ve alanında büyük başarılar elde etmiş Girne Amerikan Üniversitesi Kurucu Rektörü Sayın Serhat Akpınar’ın, böyle bir oluşum için harekete geçilmesinde büyük katkılar sunması işlerimizi oldukça kolaylaştırdı. Bu vesileyle Girne Koleji, Girne Amerikan Üniversitesinin kuruluşu olarak Türkiye’deki eğitim öğretim faaliyetlerine başladı. Kuruluş aşaması çok güçlü bir iş birliği ve deneyimle başladı. Üniversitenin desteği, yönetim ekibinin eğitim dünyasındaki itibarlı başarıları ve Türkiye’de özel okul yatırımlarının önemiyle dünya kimliğinde bir okul kurduğumuz için çok gururluyuz.

Girne Kolejinin eğitim anlayışı nasıl oluşturuldu? Nasıl bir eğitim sistemi uyguluyorsunuz? Kurumlarınızı diğer eğitim kurumlarından farklı kılan özellikler nelerdir? 
Girne Kolejinin gücünü organik bir üniversite işbirliğinden alması ve köklü deneyimi önemli bir avantaj. Girne Amerikan Üniversitesinin 1985 yılından bu yana, üç kıtaya yayılmış kampüslerinin olması, 135 farklı ülkeden gelen 200’e yakın programda yaklaşık 22.000 öğrencisine yüksek standartta eğitim olanakları sunması ve akademik programlarına dünyadaki tanınmış akreditasyon kurumlarından onay alan dünyadaki sayılı üniversiteler arasında yer alması şüphesiz ki Girne Kolejine olan güvene katma değer sağlıyor. Girne Amerikan Üniversitesinin Eğitim Fakültesinin olması da  eğitimin kalitesinden ödün vermeden gelişmeye ve büyümeye devam etmemizin teminatı niteliğinde. Anaokulundan lise mezuniyetine kadar her sınıf seviyesinin eğitim yaklaşımını ve yaşam önceliklerini şeffaf bir yol haritasıyla tanımlı. Bu nedenle de 2 yıl boyunca Girne Kolejinin AR-Ge çalışmaları bizim için en değerli süreçler arasındaydı. Öğretmen eğitimi ve yabancı dil eğitimi ise en fazla yatırım yaptığımız alan. Yabancı dil eğitiminde önceliğimiz öğrencilerimizin üretken dil becerileri üzerine; yani hitabet, ifade, konuşma, yazılı, sözlü, görsel anlatım yeterliliği programımızın odak noktası. Bu anlamda yabancı dil eğitiminde iletişim ve konuşma becerisi üzerine en takip edilen ilk ve tek okuluyuz. Girne Kolejinin en dikkat çeken yönlerinden birisi de dinamik, modern ve evrensel olması. Bizler dünya kimliğinde mezuniyetin gereklilikleri üzerinden eğitim anlayışımızı tanımladık. Bu nedenle de dünya kimliği, etkili iletişim, bütünsel tasarım ve yaratıcı bakış açısı eğitim çerçevemizin anahtar kelimeleri.

Biraz da özel yaşamınıza değinelim. Boş zamanlarınızda neler yapmaktan hoşlanırsınız? Hobileriniz nelerdir?
Seyahat etmek, ailemle zaman geçirmek, ülkemizi ve dünyamızı yakından tanımak adına hem okul ziyaretleri hem de kültürel gezilere katılmayı seviyorum. Spora; özellikle yüzmeye ve tenise zaman ayırmaya dikkat ediyorum. Eğitim dünyasında olmak gerçekten yenileyici ve keyifli olduğundan en şanslı yöneticilerden birisi olduğuma inanıyorum.

GİRNE KOLEJİ ÖNCE TÜRKİYE’DE, ARDINDAN TÜRK CUMHURİYETLER ve ORTADOĞU’DA, SONRA DA DÜNYADA BÜYÜYECEK
Girne Kolejinin kısa, orta ve uzun vadede hedefleri ve büyüme stratejisi hakkında bilgi verebilir misiniz? 
Girne Koleji ve Girne Amerikan Üniversitesinin ortak vizyonu tamamen nitelik ve iletişim odaklı. Bu nedenle de eğitimin global sorumluluğuna dair tüm unsurların kalitesini ve uygulama örneklerini büyük bir özenle deneyimli bir ekiple hayata geçiriyoruz. Böyle bir yatırımın olması da eğitim yatırımı yapmak isteyenler için büyük bir fırsat oluşturdu. İlk yılımızda maksimum 10 okul ile başlangıç yapacağız çünkü Girne Koleji olarak eğitim faaliyetlerini yürütecek okullarda temel kriterimiz donanımlı kampüs ortamı ve fiziksel standartlar. Bu nedenle de eğitim binaları, yatırımcı profili ve okulun konumu bizim için ayrıştırıcı bir büyüme hızı stratejisi. Hedefimiz her zaman bu isme ve yatırıma yakışan örnek çalışmalarla öğrencilerimize öğrenme keyfini deneyimletmek, öğretmenlerimizin gelişimine odak oluşturmak ve anne babaların güveniyle büyümek. Orta vadede ayrıca yalnızca Girne Anaokulları ismiyle yatırım yapmak ve anaokulu özelinde çalışmalara devam etmek, birkaç yıl içinde Girne Amerikan Dil Okullarına yönelik yatırımlar yapmak hedeflerimiz arasında.
Biz Girne Kolejini kısa vadede Türkiye’de, orta vadede Türk Cumhuriyetleri ve Ortadoğu ülkelerinde, uzun vadede tüm dünya ülkelerinde büyütmek istiyoruz.
Girne Amerikan Üniversitesi Uluslararası Kampüsleri (ABD, Hong Kong, Sri Lanka ve Moldova, Türkiye), tüm Girne Amerikan Üniversitesi öğrencilerine beş farklı ülkede eğitim vermektedir. Girne Amerikan Üniversitesi gibi dünyanın farklı ülkelerinde kampüsleri olan bir üniversitenin büyüme modelini Girne Koleji olarak da aynı konseptte sürdürülebilir bir eğitim politikasıyla ilerleyeceğiz.

GİRNE KOLEJİ’NİN ANAHTAR KELİMELERİ;

  • DÜNYA KİMLİĞİ
  • ETKİLİ İLETİŞİM
  • BÜTÜNSEL TASARIM
  • YARATICI BAKIŞ AÇISI
> Girne Koleji ile dünya kimliğinde bir okul kurduk

Çocukluktan bu yana hayali olan öğretmenlik mesleğini seçerek iş yaşamına atılan Dilek Cambazoğlu, bir kadın çalışan olarak karşısına çıkan engelleri hep avantaja dönüştürerek mesleğinde ilerlemiş. Eğitim kurumlarında öğretmenlikten yöneticiliğe birçok alanda bulunan Cambazoğlu, Girne Amerikan Üniversitesi işbirliğiyle kurulan Girne Koleji’nin CEO’luğu görevine ise kısa bir süre önce getirildi. Girne Koleji CEO’su Dilek Cambazoğlu ile iş yaşamının dönüm noktalarını, Girne Koleji’nin kuruluşunu ve hedeflerini konuştuk.

dilek_cambazoglu_girneÜlkemizde eğitim alanında birçok yönetim kademesinde yer almış kadın yöneticiler arasındasınız. Öncelikle eğitim hayatınızdan bahsedebilir misiniz? Hangi okullarda okudunuz? Nasıl bir öğrenciydiniz?
İlköğretim ve ortaöğretim eğitimimi Silivri’de tamamladım. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Biyoloji Öğretmenliğinden mezun olduktan sonra da yüksek lisansımı İstanbul Üniversitesinden aldım. Aslında öğrencilik dönemimden bahsetmeden önce öğrenen kimliğimden bahsetmek isterim. Merak ve hayal gücü tüm öğrenciler gibi benim de öğrenme yolculuğumu etkileyen önemli unsurlar arasında. Bu nedenle de her zaman araştırmak, keşfetmek, kendi çıkarımlarımı yapmak ve özenli çalışmak öğrencilik sürecimi tanımlıyor. İyi bir dinleyiciydim, öğretmenlerimin, sınıf arkadaşlarımın ve ailemin önerilerini ve anlattıklarını hep dikkate alırdım. Bir de gerçekten eğitim hayatımda da hep titiz ve disiplinliydim. Sorumlu olduğum çalışmalarda her zaman zamandan ziyade özenli bir ürün oluşturmayı, iyi bir çalışma sunmak için çaba göstermeyi, kendi emeğimle başarmayı önemserdim.

Üniversiteden mezun olduğunuz bölüm, isteyerek tercih ettiğiniz bir bölüm müydü? Neden bu alanda eğitim almak istediniz? Çocukken kariyer planlarınız nasıldı?
Eğitime dair bir işte yer almak benim için bilinçli bir tercihti. Çocuklarla ve öğrencilerle zaman geçirmek, okul ortamında çalışmak, her yaş grubunun merak duyduğu bir alanda ilerlemek hep istediğim bir şeydi. Bunun yanı sıra öğretmen olma yolunda ilerlerken kendi iç sesimi dinlediğimde, öğretmenliği deneyimlediğim yıllarda da kariyerime yönetici olarak devam etmeyi istedim. Çocukluğuma dair ailemle sohbet ettiğimde annem babam öğretmen kelimesinin dışında bir meslek ismi duymamışlar benden. İstikrarlı ve bilinçli bir tercihin sonucu bugünkü meslek alanım.

Bir kadın olarak kariyer basamaklarını tırmanırken ne gibi engellerle karşılaştınız? Bulunduğunuz noktaya gelmek isteyen kadınlara tavsiyeleriniz neler olur?
Aslında kariyer basamaklarına dair karşılaştığım her şeyi fırsat olarak değerlendirdim. Bir kadın ya da bir erkek, kendisini tanıdığında, keyif alacağı çalışma ortamını hayal ettiğinde ve irade ortaya koyduğunda mutlaka hedeflediği kariyere ulaşıyor. Profesyonel yaşam gerçekten de kendinizi sürekli yenilemeniz gereken bir alan ve kim olduğunuza saygı gösteren bir ortamda bulunmayı tercih ettiğinizde zorluk, engel hep önemli bir sıçrama fırsatına dönüşüyor. İş hayatında ve öğrenim hayatında bulunan kişilere en önemli tavsiyem kendilerini tanımaları ve kendilerini tanıyarak yenilenme alanlarını güçlendirmeleri.

YÖNETMEK BAĞ KURMAKTIR
Birçok kurumda yönetici olarak yer aldınız. Görevinizi yerine getirirken nelere dikkat ediyorsunuz? Nasıl bir yönetim modelini benimsiyorsunuz? Ayrıca size göre kadın yönetici ile erkek yönetici arasındaki farklar nelerdir?

Yönetici olmanın birincil önceliğinin iletişim olduğuna inanıyorum. O yüzden de karşılaştığım herkes için özenli bir dikkatle yönettiğim şey kurduğum cümlenin karşımdaki kişiyi iyi hissettirmesi. Yönetmek demek bağ kurmak demek; yönetici olmak tamamen samimiyetle güçlendirilen bir süreç. Bu nedenle iletişim temelli ve şeffaflık yönetim modelimi en doğru tanımlayan kelimeler. Kadın yönetici ve erkek yöneticiden ziyade zihnimde patron olmak ve lider olmak arasında fark var. Hiyerarşiyi değil benlik saygısını, yalnızca sonucu değil süreci ve iletişimi, sorumlulukları doğru kişilerle paylaşmayı, bireysel başarıdan ziyade takım çalışmasını önemsiyorum.

Ülkemizde birçok kadın, eğitim-öğretim imkânlarından ve çalışma hakkından yoksun bırakılıyor. İş hayatına girdiğinde ise ayrımcılık ve gelir adaletsizliği gibi birçok sorunla karşılaşabiliyor. Türkiye’de kadının toplumdaki ve iş dünyasındaki bu konumunun değişmesi sizce neye bağlı? Bu değişimin gerçekleşmesinde kadınların eğitimi ne derece önemli?
Eğitim başlı başına hepimizin birinci sorumluluğu ve eğitim en pozitif değişim gücü. Bu nedenle de eğitim, yenilenmeye açıklık ve çağın gerekliliklerine uyum iş dünyasının öncelikleri. Türkiye’de kadının iş dünyasındaki yerine dair pozitif bir ivme olduğunu düşünüyorum. Erkekler de kadınlar da cinsiyetçi dilden uzak olacak şekilde profesyonel iş insanı olarak mesleklerine devam ettikleri sürece ve herkes birbirini tamamlamak ve geliştirmek üzere pozitif iletişimle ilerlerse eminim her kurum başarısına süreklilik kazandıracaktır. Kadın erkek fark etmeksizin değişim eğitime verdiğiniz öneme bağlı.

girne_kolejleriGİRNE KOLEJİ GÜÇLÜ BİR İŞ BİRLİĞİ VE DENEYİMLE BAŞLADI
Kısa süre önce Girne Koleji CEO’luğuna atandınız. Girne Koleji’nin kuruluş sürecinden bahsedebilir misiniz?

Türkiye’de özel okul sektöründe bir nitelik sorunu yaşanmakta. Mevcut okul markalarının vaatlerinin artık birbirlerini tekrar ettiğini görüyoruz. 2020 Türkiye’sinde özel okulculukta yeni şeyler söylemenin zamanı geldiğini düşünüyoruz. Bu bağlamda bizler özel okul ekosisteminin tüm bireylerini kapsayan geniş çaplı araştırmalar yaptık. Yaptığımız araştırmalarda uluslararası bir üniversitenin vizyonunu arkasına alan, yabancı dil eğitiminde pratik konuşmaya önem veren, öğretmenlerinin bağlı olunan üniversitenin eğitim fakültesinin uzman kadrosuyla yoğun eğitici eğitimleri ile desteklendiği, eğitim kurumunda çalışan diğer tüm kadronun üniversitenin sürekli eğitim merkezi tarafından verilen yoğun hizmet içi eğitimlere ve sertifikasyon ön koşuluna tabii olduğu, öğrencilerinin öncelikle milli, manevi değerleri aldığı ve akabinde global değerlerle desteklendiği, okulun fiziki yapısının sınav başarısının yanında özellikle yaşam başarısı noktasında gerekli sosyal ortamlara sahip olduğu ve eğitimin bilimsel yönünü benimseyen bir okula ihtiyaç duyulduğunu gördük. Tüm bu süreçlerde Türkiye’nin en genç ve başarılı eğitim girişimcisi Ümit Kalko ile KKTC’nin ilk üniversitesini kazandıran ve alanında büyük başarılar elde etmiş Girne Amerikan Üniversitesi Kurucu Rektörü Sayın Serhat Akpınar’ın, böyle bir oluşum için harekete geçilmesinde büyük katkılar sunması işlerimizi oldukça kolaylaştırdı. Bu vesileyle Girne Koleji, Girne Amerikan Üniversitesinin kuruluşu olarak Türkiye’deki eğitim öğretim faaliyetlerine başladı. Kuruluş aşaması çok güçlü bir iş birliği ve deneyimle başladı. Üniversitenin desteği, yönetim ekibinin eğitim dünyasındaki itibarlı başarıları ve Türkiye’de özel okul yatırımlarının önemiyle dünya kimliğinde bir okul kurduğumuz için çok gururluyuz.

Girne Kolejinin eğitim anlayışı nasıl oluşturuldu? Nasıl bir eğitim sistemi uyguluyorsunuz? Kurumlarınızı diğer eğitim kurumlarından farklı kılan özellikler nelerdir? 
Girne Kolejinin gücünü organik bir üniversite işbirliğinden alması ve köklü deneyimi önemli bir avantaj. Girne Amerikan Üniversitesinin 1985 yılından bu yana, üç kıtaya yayılmış kampüslerinin olması, 135 farklı ülkeden gelen 200’e yakın programda yaklaşık 22.000 öğrencisine yüksek standartta eğitim olanakları sunması ve akademik programlarına dünyadaki tanınmış akreditasyon kurumlarından onay alan dünyadaki sayılı üniversiteler arasında yer alması şüphesiz ki Girne Kolejine olan güvene katma değer sağlıyor. Girne Amerikan Üniversitesinin Eğitim Fakültesinin olması da  eğitimin kalitesinden ödün vermeden gelişmeye ve büyümeye devam etmemizin teminatı niteliğinde. Anaokulundan lise mezuniyetine kadar her sınıf seviyesinin eğitim yaklaşımını ve yaşam önceliklerini şeffaf bir yol haritasıyla tanımlı. Bu nedenle de 2 yıl boyunca Girne Kolejinin AR-Ge çalışmaları bizim için en değerli süreçler arasındaydı. Öğretmen eğitimi ve yabancı dil eğitimi ise en fazla yatırım yaptığımız alan. Yabancı dil eğitiminde önceliğimiz öğrencilerimizin üretken dil becerileri üzerine; yani hitabet, ifade, konuşma, yazılı, sözlü, görsel anlatım yeterliliği programımızın odak noktası. Bu anlamda yabancı dil eğitiminde iletişim ve konuşma becerisi üzerine en takip edilen ilk ve tek okuluyuz. Girne Kolejinin en dikkat çeken yönlerinden birisi de dinamik, modern ve evrensel olması. Bizler dünya kimliğinde mezuniyetin gereklilikleri üzerinden eğitim anlayışımızı tanımladık. Bu nedenle de dünya kimliği, etkili iletişim, bütünsel tasarım ve yaratıcı bakış açısı eğitim çerçevemizin anahtar kelimeleri.

Biraz da özel yaşamınıza değinelim. Boş zamanlarınızda neler yapmaktan hoşlanırsınız? Hobileriniz nelerdir?
Seyahat etmek, ailemle zaman geçirmek, ülkemizi ve dünyamızı yakından tanımak adına hem okul ziyaretleri hem de kültürel gezilere katılmayı seviyorum. Spora; özellikle yüzmeye ve tenise zaman ayırmaya dikkat ediyorum. Eğitim dünyasında olmak gerçekten yenileyici ve keyifli olduğundan en şanslı yöneticilerden birisi olduğuma inanıyorum.

GİRNE KOLEJİ ÖNCE TÜRKİYE’DE, ARDINDAN TÜRK CUMHURİYETLER ve ORTADOĞU’DA, SONRA DA DÜNYADA BÜYÜYECEK
Girne Kolejinin kısa, orta ve uzun vadede hedefleri ve büyüme stratejisi hakkında bilgi verebilir misiniz? 
Girne Koleji ve Girne Amerikan Üniversitesinin ortak vizyonu tamamen nitelik ve iletişim odaklı. Bu nedenle de eğitimin global sorumluluğuna dair tüm unsurların kalitesini ve uygulama örneklerini büyük bir özenle deneyimli bir ekiple hayata geçiriyoruz. Böyle bir yatırımın olması da eğitim yatırımı yapmak isteyenler için büyük bir fırsat oluşturdu. İlk yılımızda maksimum 10 okul ile başlangıç yapacağız çünkü Girne Koleji olarak eğitim faaliyetlerini yürütecek okullarda temel kriterimiz donanımlı kampüs ortamı ve fiziksel standartlar. Bu nedenle de eğitim binaları, yatırımcı profili ve okulun konumu bizim için ayrıştırıcı bir büyüme hızı stratejisi. Hedefimiz her zaman bu isme ve yatırıma yakışan örnek çalışmalarla öğrencilerimize öğrenme keyfini deneyimletmek, öğretmenlerimizin gelişimine odak oluşturmak ve anne babaların güveniyle büyümek. Orta vadede ayrıca yalnızca Girne Anaokulları ismiyle yatırım yapmak ve anaokulu özelinde çalışmalara devam etmek, birkaç yıl içinde Girne Amerikan Dil Okullarına yönelik yatırımlar yapmak hedeflerimiz arasında.
Biz Girne Kolejini kısa vadede Türkiye’de, orta vadede Türk Cumhuriyetleri ve Ortadoğu ülkelerinde, uzun vadede tüm dünya ülkelerinde büyütmek istiyoruz.
Girne Amerikan Üniversitesi Uluslararası Kampüsleri (ABD, Hong Kong, Sri Lanka ve Moldova, Türkiye), tüm Girne Amerikan Üniversitesi öğrencilerine beş farklı ülkede eğitim vermektedir. Girne Amerikan Üniversitesi gibi dünyanın farklı ülkelerinde kampüsleri olan bir üniversitenin büyüme modelini Girne Koleji olarak da aynı konseptte sürdürülebilir bir eğitim politikasıyla ilerleyeceğiz.

GİRNE KOLEJİ’NİN ANAHTAR KELİMELERİ;

  • DÜNYA KİMLİĞİ
  • ETKİLİ İLETİŞİM
  • BÜTÜNSEL TASARIM
  • YARATICI BAKIŞ AÇISI

Son Güncelleme: Cumartesi, 21 Mart 2020 13:37

Gösterim: 1875

Okul ve kurs merkezlerinde Dijital Okul konseptine uygun yatırımları 2019 Eylül’ünden bu yana yaptıklarını ve bu nedenle sürece hazırlıklı yakalandıklarını belirten Kavram Okulları CEO’su Ümit Kalko ile pandemi sürecinde yaşananları ve sonrasında eğitimde hangi değişimlerin ortaya çıkacağını konuştuk.

umit_kalko“Bu süreç aslında hepimize şunu öğretti. Öğrenme sorumluluğunun tek başına okulda ya da öğretmende olmadığını gördük. Ailenin, öğrencinin öğrenme sorumluluğunu bireysel olarak sahiplenmesinin önemi arttı. Kişisel gelişim, kendini geliştirmeye yönelik rehberlik faaliyetlerinin ne kadar gerekli olduğunu görmüş olduk.”

Koronavirüs salgınının eğitim sektörüne etkileri hakkında değerlendirmelerinizi öğrenebilir miyiz?
Eğitim ve sağlık yaşamımızı etkili kılan en temel yapıtaşlarımız. Birbiriyle olan ilişkisini tüm dünyadaki eş zamanlılığıyla ilk defa bu kadar derinden deneyimliyoruz. Değişen ve dönüşen dünyada yaşamın çok boyutluluğuna dair böylesi bir deneyim kısa vadede deneme yanılmanın fazlasıyla yaşanacağı ama uzun vadede bu tecrübenin yeni dünya düzeninde eğitime dair de fırsatlar oluşturacağını düşünüyorum.
Koronavirüs eğitim sektörünü iki yönde etkiledi; eğitimin sürdürülebilirliği için hepimiz gece gündüz ekranların başında içerik ve metodoloji geliştirmeye çalışırken, diğer yandan ekonomik olarak ayakta kalmaya çalışan bir sektörün çıkmazlarına çözüm bulmaya çalışıyoruz. Ama inanıyorum ki bu sürecin bize öğrettikleri çocuklarımız ve geleceğimiz için yeni dünyada yeni bir yapıtaşı ile gelişmemizi sağlayacak. Uzaktan eğitim çok yakın bir zaman diliminde yatırım yaptığımız ve eğitim kalitesine destek sağlayan ana başlıklar arasında yerini alacak.

Uzaktan eğitim ile ilgili kurumunuzdaki uygulamalar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Kavram hem kurs merkezlerinde hem de okullarında geçen seneden bu yana Okul İçinde Okul diyerek Akademik Okul ve Yaşayan Okul konseptlerine yaptığı yatırımı eş oranda Dijital Okul konseptine de yaptı. O yüzden Dijital Okula bakış açımız aksiyon almamızı hızlandırdı.
“Dijital okul” çağın ihtiyacını karşılamak, teknolojiyi doğru kullanmak ve ders çıkış zili ile eğitimin bitmediğini kabul eden bir anlayışın sonucudur. Dijital olmayı, veriye dayalı planlama yapmayı ve anlık geri bildirimlerde bulunmayı odağımıza alarak öğrencilerimize her yeri sınıf kabul eden bir bakış açısı kazandırmak temel hedeflerimiz arasında idi.
Eğitim sistemimizi A’dan Z’ye geçen yıl yeniden planlayarak 2019 Eylül ayından itibaren uygulamaya koyduk. Bu nedenle Kavram öğrencileri ve öğretmenleri uzaktan eğitime bu anlamda birçok eğitim kurumundan daha çok hazır idi. Çünkü her sınıf düzeyinde eğitim sistemimizin içinde entegre ettiğimiz dijital içeriklerle öğrencilerimizin ve öğretmenlerimizin dijital okuryazarlığını geliştirdik. Dijital platformun eğitim – öğretim amaçlarına uygun olarak kullanımı konusunda duyarlılık çalışmalarımız uzun zamandan beri devam ediyor. Okul öncesinden liseye kadar tüm öğrencilerimiz hem akademik alanlarda hem sınav hazırlığında hem de yabancı dil gelişimlerinde dijital platformlarını sene başından bu yana aktif bir şekilde kullanmakta idi.
Öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve yöneticilerimiz dijital platformların doğru ve etkili kullanımı ile ilgili ağustos ayında hizmet içi eğitim aldılar. Okullar açıldığında da velilerimize bu platformların kullanımı ile ilgili farkındalık ve bilinçlendirme çalışmaları yaptık.
Dijital alt yapısı oldukça güçlü olan Kavram, uzaktan eğitime MEB’in ilan ettiği ara tatilin hemen ardından başladı. Ara tatilde uzaktan eğitimle yöneticilere ve öğretmenlere online eğitimler verilerek bu sürece hazırladık.
Uzaktan eğitimlere sınav grupları dediğimiz 8 ve 12. sınıflarına ağırlık vererek diğer sınıf düzeylerinde de ihtiyacı karşılayacak düzeyde başladık. Okullarımızın tamamı 23 Martta uzaktan eğitime başladı ve o tarihten itibarinde her sınıf düzeyinde uzaktan eğitimimiz hem canlı derslerle hem de her sınıf düzeyindeki online içeriklerle devam ediyor. Deneme sınavlarımızı online platforma taşıdık. Öğrencilerimizin öğrenme performanslarını online ölçme değerlendirme araçlarıyla ölçümlemeye ağırlık verdik.
Ayrıca Kavramda her öğrencinin bir danışman öğretmeni var. Danışman öğretmen mentörlük yaptığı öğrencinin akademik gelişimini takip eder ve ailelerine bu konuda rehberlik eder. Danışman öğretmenlerimiz öğrencilerinin akademik performanslarını online olarak takip etmeye devam ediyor. Ayrıca online uyguladığımız Danışmanlık saati ile öğrencilerime rehberlik etmeye devam ettiler.

EĞİTİM ONLINE PLATFORMDA KESİNTİSİZ SÜRÜYOR
Koronavirüs nedeniyle evde eğitim süreci başladı. Bu süreçte kurum olarak nasıl konum aldınız? Kurum olarak bu dönemi hangi önlemlerle geçiriyorsunuz? Bu süreç kurumun geleceğe yönelik planlarını nasıl etkileyecek?

Öncelikle koranovirüsün bulaşma yolları ve alınacak önlemlerle ilgili hem öğretmenlerimize hem öğrencilerimize hem de velilerimize yönelik farkındalık çalışmaları yaptık. Önceliğimiz burada birincil derecede sağlık ve hijyen kuralları, sonrasında da eğitim-öğretim faaliyetlerimiz oldu. Bu kapsamda Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümümüz ile eğitim yöneticilerimiz lokal hijyen ve global sorumluluğu gündem yaparak süreç bilinci oluşturduk. Bu bilinçlendirme çalışmaları MEB’in tatil ilan etmeden çok önce başlamıştı.
Ara tatilde canlı derslerle eğitim yöneticilerimiz ve öğretmenlerimiz online eğitimlere katılım gösterdiler. Okullarımızda ve kurslarımızda sadece idari olarak bulunması gereken görevliler dışında tüm akademik kadromuz dersleri müfredat paralelinde online ders platformlarında kendi evlerinden vermeye devam etmekteler. Koranavirüs eğitimin gündeminde uzaktan eğitimi, dijital içeriklerin aktif kullanımını gündeme getirdi. Önümüzdeki eğitim – öğretim dönemi için dijital içerikleri zenginleştirmek, dijital yapıların doğru kullanımını sağlamaya yönelik farkındalık çalışmaları artarak devam edecektir.

Eğitimde yeni bir dönemin başladığı değerlendirmeleri yapılıyor. Bu kapsamda uzaktan eğitim süreçleriyle ilgili planlarınız nelerdir?
Kavram kurumsal yapısı itibariyle gücünü yenilenmeden alan bir kurum. Dinamik ve modern yapısı köklü deneyim alanlarıyla koordineli olduğu sürece de yeni dönem gereklilikleri dair hızlı aksiyon alacak.
Dijital Okul konseptine yapılan yatırımımız devam edecek; bundan sonraki süreçte dijital platformu olmayan bir kaynak ile ilerlememiz mümkün olmayacaktır. Öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin dijital okuryazarlığını geliştiren eğitim içerikleri tasarlıyor olacağız. Uzaktan eğitim bizim için Dijital Okul, Online Danışmanlık olarak ilerleyecek. Öğrencilerimizle olan etkileşimde bundan sonraki süreçte dijital dünyanın kaynaklarından daha fazla yararlanıyor olacağız.

Eğitim dünyası bu tür kriz dönemlerine hazırlıklı mı? Bu alanda gördüğünüz eksiklikler ve önerileriniz nelerdir?
Eğitim dünyasındaki hazırlık kurumların vizyonuna ve kurumsal kimliğine göre değişiyor. Eğer eğitim binalarında teknoloji yatırımı varsa ve kurumlar dijital kaynakları verimli kullanıyorsa zaten süreci doğru adaptasyonla yönetiyorlar. Eğer teknoloji yatırımı yapılmayan bir eğitim binası varsa ve materyal seçimleri ve eğitim gündemlerinde bu yüzyılın çocuklarının teknoloji ile ilişkisi doğru yorumlanmadıysa o kurum maalesef ki eğitim sektöründe yer almaya devam edemeyecektir. En büyük önerim eğitimcilerin çağı doğru okuyarak yatırımlarını verimliliği artıracak alanlara kanalize etmesi.

Eğitimde teknoloji kullanımı çok tartışılan bir konu olarak gündemdeydi. Yaşanılan son durum bu tartışmalarının yönünü nasıl etkiler, hangi sonuçları doğurur?
Eğitimde teknoloji kullanımını hep destekledim. Metodoloji ve içerik kalitesi tabi ki bu anlamda çok önemli. Teknoloji platformunda dil eğitiminden sınav hazırlığına dijital platformların enleriyle iş birliği yapmak her zaman öğrenme sürecini doğru yönde etkileyecektir.
Şu an hepimiz eğitimsel anlamda çok özel bir deneyim elde ettik; pandemi bittiğinde tüm eğitimciler olarak önce öğrencilerimizle konuşacağız, öğretmenlerimizden yöneticilerimizden anne-babalardan bu deneyimsel süreci dinleyeceğiz. Ben her zaman böyle süreçlerde deneyimin enine boyuna tartışıldıktan sonra çıkarımlar yapmaktan yanayım. Süreç ve sonuç nasıl olursa olsun hem sağlık hem de eğitim sektörü bu dönemde hep yanımızdaydı. Özveri, emek ve özen kesinlikle takdirin ötesinde bir his oluşturdu hepimize. Aileler de hep yanımızda oldular. Öğretmenlerimize, öğrencilerimize ve sağlık çalışanlarına ne kadar teşekkür etsek az.

YENİ BİR İVMENİN BAŞLANGICI OLACAK
Koronavirüs salgınının eğitimde köklü bir değişim yaratacağı yönünde analizler yapılıyor. Bu yorum kapsamında değişimin eğitimde yaratacağı avantaj ve dezavantajlar neler olacak?
Her kriz her zaman beraberinde fırsatlar bütünü oluşturuyor. Kısa vadede eğitimin organizasyonel yapısında köklü bir değişim olacağını düşünmüyorum. Öğretmenin yeni dünya düzenindeki rolü de aynı kalacaktır. Bence değişim bakış açımızda ve yapmak istediklerimizin ufkunu genişletecek bir ivmenin başlangıcı olacak. Öğretmenlerimiz bundan sonraki süreçte dijital dünyayı deneyimlemede motivasyonel olarak pozitif etkilenecekler. Öğrenciler zorunlu bir ihtiyaçtan doğan mevcut koşulları öğrenme süreçlerinde daha fazla sorumluluk almaya dönüştüreceklerdir. Anne-babalar da yeni neslin öğrenme süreçlerindeki dijital etkiyi daha olumlu bir bakış açısıyla yorumlayacaklardır.
Dezavantaj ise biz hem kültürel hem de insani olarak mesafeleri sevmeyen kişileriz. Bu anlamda olur da bir gün eğitim sadece uzaktan eğitime dönerse sosyal etkileşimiz fiziksel mesafelerle duygusal olarak bir dezavantaj oluşturacağını düşünüyorum. Sonuçta öğretimde değil belki ama eğitim ve gelişim kolektif bir deneyim ve bu birlikteliğin eminim ki insanın bilişsel ve ruhsal dünyasındaki etkisi hep pozitif.

 

 

> Ümit Kalko, koronavirüsün eğitim sektörüne etkilerini anlattı

Okul ve kurs merkezlerinde Dijital Okul konseptine uygun yatırımları 2019 Eylül’ünden bu yana yaptıklarını ve bu nedenle sürece hazırlıklı yakalandıklarını belirten Kavram Okulları CEO’su Ümit Kalko ile pandemi sürecinde yaşananları ve sonrasında eğitimde hangi değişimlerin ortaya çıkacağını konuştuk.

umit_kalko“Bu süreç aslında hepimize şunu öğretti. Öğrenme sorumluluğunun tek başına okulda ya da öğretmende olmadığını gördük. Ailenin, öğrencinin öğrenme sorumluluğunu bireysel olarak sahiplenmesinin önemi arttı. Kişisel gelişim, kendini geliştirmeye yönelik rehberlik faaliyetlerinin ne kadar gerekli olduğunu görmüş olduk.”

Koronavirüs salgınının eğitim sektörüne etkileri hakkında değerlendirmelerinizi öğrenebilir miyiz?
Eğitim ve sağlık yaşamımızı etkili kılan en temel yapıtaşlarımız. Birbiriyle olan ilişkisini tüm dünyadaki eş zamanlılığıyla ilk defa bu kadar derinden deneyimliyoruz. Değişen ve dönüşen dünyada yaşamın çok boyutluluğuna dair böylesi bir deneyim kısa vadede deneme yanılmanın fazlasıyla yaşanacağı ama uzun vadede bu tecrübenin yeni dünya düzeninde eğitime dair de fırsatlar oluşturacağını düşünüyorum.
Koronavirüs eğitim sektörünü iki yönde etkiledi; eğitimin sürdürülebilirliği için hepimiz gece gündüz ekranların başında içerik ve metodoloji geliştirmeye çalışırken, diğer yandan ekonomik olarak ayakta kalmaya çalışan bir sektörün çıkmazlarına çözüm bulmaya çalışıyoruz. Ama inanıyorum ki bu sürecin bize öğrettikleri çocuklarımız ve geleceğimiz için yeni dünyada yeni bir yapıtaşı ile gelişmemizi sağlayacak. Uzaktan eğitim çok yakın bir zaman diliminde yatırım yaptığımız ve eğitim kalitesine destek sağlayan ana başlıklar arasında yerini alacak.

Uzaktan eğitim ile ilgili kurumunuzdaki uygulamalar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Kavram hem kurs merkezlerinde hem de okullarında geçen seneden bu yana Okul İçinde Okul diyerek Akademik Okul ve Yaşayan Okul konseptlerine yaptığı yatırımı eş oranda Dijital Okul konseptine de yaptı. O yüzden Dijital Okula bakış açımız aksiyon almamızı hızlandırdı.
“Dijital okul” çağın ihtiyacını karşılamak, teknolojiyi doğru kullanmak ve ders çıkış zili ile eğitimin bitmediğini kabul eden bir anlayışın sonucudur. Dijital olmayı, veriye dayalı planlama yapmayı ve anlık geri bildirimlerde bulunmayı odağımıza alarak öğrencilerimize her yeri sınıf kabul eden bir bakış açısı kazandırmak temel hedeflerimiz arasında idi.
Eğitim sistemimizi A’dan Z’ye geçen yıl yeniden planlayarak 2019 Eylül ayından itibaren uygulamaya koyduk. Bu nedenle Kavram öğrencileri ve öğretmenleri uzaktan eğitime bu anlamda birçok eğitim kurumundan daha çok hazır idi. Çünkü her sınıf düzeyinde eğitim sistemimizin içinde entegre ettiğimiz dijital içeriklerle öğrencilerimizin ve öğretmenlerimizin dijital okuryazarlığını geliştirdik. Dijital platformun eğitim – öğretim amaçlarına uygun olarak kullanımı konusunda duyarlılık çalışmalarımız uzun zamandan beri devam ediyor. Okul öncesinden liseye kadar tüm öğrencilerimiz hem akademik alanlarda hem sınav hazırlığında hem de yabancı dil gelişimlerinde dijital platformlarını sene başından bu yana aktif bir şekilde kullanmakta idi.
Öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve yöneticilerimiz dijital platformların doğru ve etkili kullanımı ile ilgili ağustos ayında hizmet içi eğitim aldılar. Okullar açıldığında da velilerimize bu platformların kullanımı ile ilgili farkındalık ve bilinçlendirme çalışmaları yaptık.
Dijital alt yapısı oldukça güçlü olan Kavram, uzaktan eğitime MEB’in ilan ettiği ara tatilin hemen ardından başladı. Ara tatilde uzaktan eğitimle yöneticilere ve öğretmenlere online eğitimler verilerek bu sürece hazırladık.
Uzaktan eğitimlere sınav grupları dediğimiz 8 ve 12. sınıflarına ağırlık vererek diğer sınıf düzeylerinde de ihtiyacı karşılayacak düzeyde başladık. Okullarımızın tamamı 23 Martta uzaktan eğitime başladı ve o tarihten itibarinde her sınıf düzeyinde uzaktan eğitimimiz hem canlı derslerle hem de her sınıf düzeyindeki online içeriklerle devam ediyor. Deneme sınavlarımızı online platforma taşıdık. Öğrencilerimizin öğrenme performanslarını online ölçme değerlendirme araçlarıyla ölçümlemeye ağırlık verdik.
Ayrıca Kavramda her öğrencinin bir danışman öğretmeni var. Danışman öğretmen mentörlük yaptığı öğrencinin akademik gelişimini takip eder ve ailelerine bu konuda rehberlik eder. Danışman öğretmenlerimiz öğrencilerinin akademik performanslarını online olarak takip etmeye devam ediyor. Ayrıca online uyguladığımız Danışmanlık saati ile öğrencilerime rehberlik etmeye devam ettiler.

EĞİTİM ONLINE PLATFORMDA KESİNTİSİZ SÜRÜYOR
Koronavirüs nedeniyle evde eğitim süreci başladı. Bu süreçte kurum olarak nasıl konum aldınız? Kurum olarak bu dönemi hangi önlemlerle geçiriyorsunuz? Bu süreç kurumun geleceğe yönelik planlarını nasıl etkileyecek?

Öncelikle koranovirüsün bulaşma yolları ve alınacak önlemlerle ilgili hem öğretmenlerimize hem öğrencilerimize hem de velilerimize yönelik farkındalık çalışmaları yaptık. Önceliğimiz burada birincil derecede sağlık ve hijyen kuralları, sonrasında da eğitim-öğretim faaliyetlerimiz oldu. Bu kapsamda Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümümüz ile eğitim yöneticilerimiz lokal hijyen ve global sorumluluğu gündem yaparak süreç bilinci oluşturduk. Bu bilinçlendirme çalışmaları MEB’in tatil ilan etmeden çok önce başlamıştı.
Ara tatilde canlı derslerle eğitim yöneticilerimiz ve öğretmenlerimiz online eğitimlere katılım gösterdiler. Okullarımızda ve kurslarımızda sadece idari olarak bulunması gereken görevliler dışında tüm akademik kadromuz dersleri müfredat paralelinde online ders platformlarında kendi evlerinden vermeye devam etmekteler. Koranavirüs eğitimin gündeminde uzaktan eğitimi, dijital içeriklerin aktif kullanımını gündeme getirdi. Önümüzdeki eğitim – öğretim dönemi için dijital içerikleri zenginleştirmek, dijital yapıların doğru kullanımını sağlamaya yönelik farkındalık çalışmaları artarak devam edecektir.

Eğitimde yeni bir dönemin başladığı değerlendirmeleri yapılıyor. Bu kapsamda uzaktan eğitim süreçleriyle ilgili planlarınız nelerdir?
Kavram kurumsal yapısı itibariyle gücünü yenilenmeden alan bir kurum. Dinamik ve modern yapısı köklü deneyim alanlarıyla koordineli olduğu sürece de yeni dönem gereklilikleri dair hızlı aksiyon alacak.
Dijital Okul konseptine yapılan yatırımımız devam edecek; bundan sonraki süreçte dijital platformu olmayan bir kaynak ile ilerlememiz mümkün olmayacaktır. Öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin dijital okuryazarlığını geliştiren eğitim içerikleri tasarlıyor olacağız. Uzaktan eğitim bizim için Dijital Okul, Online Danışmanlık olarak ilerleyecek. Öğrencilerimizle olan etkileşimde bundan sonraki süreçte dijital dünyanın kaynaklarından daha fazla yararlanıyor olacağız.

Eğitim dünyası bu tür kriz dönemlerine hazırlıklı mı? Bu alanda gördüğünüz eksiklikler ve önerileriniz nelerdir?
Eğitim dünyasındaki hazırlık kurumların vizyonuna ve kurumsal kimliğine göre değişiyor. Eğer eğitim binalarında teknoloji yatırımı varsa ve kurumlar dijital kaynakları verimli kullanıyorsa zaten süreci doğru adaptasyonla yönetiyorlar. Eğer teknoloji yatırımı yapılmayan bir eğitim binası varsa ve materyal seçimleri ve eğitim gündemlerinde bu yüzyılın çocuklarının teknoloji ile ilişkisi doğru yorumlanmadıysa o kurum maalesef ki eğitim sektöründe yer almaya devam edemeyecektir. En büyük önerim eğitimcilerin çağı doğru okuyarak yatırımlarını verimliliği artıracak alanlara kanalize etmesi.

Eğitimde teknoloji kullanımı çok tartışılan bir konu olarak gündemdeydi. Yaşanılan son durum bu tartışmalarının yönünü nasıl etkiler, hangi sonuçları doğurur?
Eğitimde teknoloji kullanımını hep destekledim. Metodoloji ve içerik kalitesi tabi ki bu anlamda çok önemli. Teknoloji platformunda dil eğitiminden sınav hazırlığına dijital platformların enleriyle iş birliği yapmak her zaman öğrenme sürecini doğru yönde etkileyecektir.
Şu an hepimiz eğitimsel anlamda çok özel bir deneyim elde ettik; pandemi bittiğinde tüm eğitimciler olarak önce öğrencilerimizle konuşacağız, öğretmenlerimizden yöneticilerimizden anne-babalardan bu deneyimsel süreci dinleyeceğiz. Ben her zaman böyle süreçlerde deneyimin enine boyuna tartışıldıktan sonra çıkarımlar yapmaktan yanayım. Süreç ve sonuç nasıl olursa olsun hem sağlık hem de eğitim sektörü bu dönemde hep yanımızdaydı. Özveri, emek ve özen kesinlikle takdirin ötesinde bir his oluşturdu hepimize. Aileler de hep yanımızda oldular. Öğretmenlerimize, öğrencilerimize ve sağlık çalışanlarına ne kadar teşekkür etsek az.

YENİ BİR İVMENİN BAŞLANGICI OLACAK
Koronavirüs salgınının eğitimde köklü bir değişim yaratacağı yönünde analizler yapılıyor. Bu yorum kapsamında değişimin eğitimde yaratacağı avantaj ve dezavantajlar neler olacak?
Her kriz her zaman beraberinde fırsatlar bütünü oluşturuyor. Kısa vadede eğitimin organizasyonel yapısında köklü bir değişim olacağını düşünmüyorum. Öğretmenin yeni dünya düzenindeki rolü de aynı kalacaktır. Bence değişim bakış açımızda ve yapmak istediklerimizin ufkunu genişletecek bir ivmenin başlangıcı olacak. Öğretmenlerimiz bundan sonraki süreçte dijital dünyayı deneyimlemede motivasyonel olarak pozitif etkilenecekler. Öğrenciler zorunlu bir ihtiyaçtan doğan mevcut koşulları öğrenme süreçlerinde daha fazla sorumluluk almaya dönüştüreceklerdir. Anne-babalar da yeni neslin öğrenme süreçlerindeki dijital etkiyi daha olumlu bir bakış açısıyla yorumlayacaklardır.
Dezavantaj ise biz hem kültürel hem de insani olarak mesafeleri sevmeyen kişileriz. Bu anlamda olur da bir gün eğitim sadece uzaktan eğitime dönerse sosyal etkileşimiz fiziksel mesafelerle duygusal olarak bir dezavantaj oluşturacağını düşünüyorum. Sonuçta öğretimde değil belki ama eğitim ve gelişim kolektif bir deneyim ve bu birlikteliğin eminim ki insanın bilişsel ve ruhsal dünyasındaki etkisi hep pozitif.

 

 

Son Güncelleme: Cuma, 24 Nisan 2020 12:29

Gösterim: 4759

Eğitimci bir ailenin üçüncü kuşak temsilcisi olarak 60 yılı aşan bir geleneği sürdüren Adana Koleji Kurucu Temsilcisi ve Genel Müdürü Hande Melis Göksel, öğretmen olarak başladığı iş yaşamında ideallerinin ve heyecanın ilk gün gibi hiç değişmediğini söylüyor. Kadınların iş dünyasındaki konumunu değerlendiren Göksel, “Biz kadınlar her konuda güçlüyüzdür, bunu göstermek için kimsenin bize yol açmasını beklemeden, kendi yolculuğumuzun lideri olmalıyız.” diye konuştu. 

hande_m_gokselEğitim yaşamınız nasıl geçti? Hangi okullardan mezun oldunuz? 
Anaokulundan lise mezuniyetime kadar Adana Koleji'nde okudum. Lisans eğitimimi Bilkent Üniversitesi İngilizce- Fransızca Mütercim Tercümanlık Bölümünde tamamladım. Başkent Üniversitesinden İngilizce öğretmenliği için formasyon eğitimi aldım ve Adana'ya döndüğümde de Çukurova Üniversitesi İşletme Fakültesinde Yönetim ve Organizasyon Yüksek Lisansımı yaptım. Hem lisede hem de üniversitede sevdiğim ve istediğim bölümlerde okudum. Biraz zorlayıcıydı ama öğrenim yaşamım keyifli geçti. 

Eğitim dünyasına nasıl adım attınız? Eğitim sektörünü neden seçtiniz?
Eğitim, aile yaşamımın ta kendisiydi. Ailemde hemen hemen herkes eğitimcidir. Rahmetli dedem Ahmet Küstü'nün kurduğu Adana Koleji gerçek yuvamız. Eğitimlerimi aldıktan hemen sonra başladım öğretmenliğe. Bir süre sonra da Genel Müdür Yardımcılığı yaptım. Şimdi Kurucu Temsilcisi ve Genel Müdür olarak devam ediyorum. 

Yaşamınızın dönüm noktalarında belirleyici rol modeliniz oldu mu, onlardan neler öğrendiniz?Dedem, babaannem, anneannem, annem eğitim ve yaşam konusunda her zaman benim ilk rol modellerimdi. Hepsi alanında uzman birer öğretmen ve pek çok yaşama dokunmuş çok sevilen eğitimcilerdi. Onlardan disiplinli, titiz çalışmayı ve yaptığın işi sevgiyle yapmanın önemini öğrendim öncelikle. 

NİTELİKLİ EĞİTİMCİLERE İHTİYAÇ VAR
Mesleğe başlarken düşünceleriniz neydi? Bugün eğitimle ilgili neler düşünüyorsunuz?
Mesleğe 1. ve 9. Sınıflar İngilizce öğretmeni olarak başlarken de Genel Müdür olarak sürdürürken de ideallerim, heyecanım hiç değişmedi ve eksilmedi. O zamanlar öğretmen olarak değerlendirdiklerimi şimdi Genel Müdür olarak uyguluyorum. Bana göre eğitim insanın ve toplumun yararını düşünmeli. Öğrencinin geleceği düşünülerek uyum ve üretkenliğin artırılmasında en önemli etken olarak görülmeli. Düşünce ve davranış değişikliği yaratma çabası olumlu sonuç verirse öğretim tamamlanır. Ancak eğitim yaşam boyu sürer. Bugün daha nitelikli eğitimcilere ihtiyaç var. Gençlerin sosyal medya bağımlılığı aşırı boyutlara ulaşmış durumda... Genel kültürü destekleyen, öğrencinin yaşam bireyi olmasını sağlayan öğretmenlere saygımız sonsuz. Özveri ve hoşgörüyü ön plana çıkaran bir ekip neler başarmaz ki? Ülke sağlıklı bir eğitimle kalkınabilir düşüncesindeyim. Umudumuz gençlerdir, onlara her türlü olanağı sağlayabilmeliyiz. Gençlerin geleceği için karamsar değilim. Eğitimle onları iyi yerlere getirmeliyiz. 

hande_melis_goksel

Kendinizi nasıl bir yönetici olarak tanımlarsınız? Yönetim anlayışınızı belirleyen ilkeler neler?
Hayatta sevdiğin mesleği yapmak büyük bir şanstır. Benim için her konuda geçerli olan felsefe "hayatta ne yapıyorsan, onun hakkını ver". Bu anlayış doğrultusunda hareket ederim. Yaptığın işin hakkını verip, kendini adayabiliyorsan, bu bir de sevgi ile birleşince ortaya çıkan sonuç tatmin edici oluyor. 

ÖĞRETMENLİK DOĞASI GEREĞİ ANAÇLIK İSTER
Eğitim dünyasında kadın sayısının çok olmasına rağmen, yönetici kadın sayısının az olmasını nelere bağlıyorsunuz?
Öğretmenlik doğası gereği anaçlık ister. Öğrenciye ve yaşamına özgü konulara bizzat dokunmak, koşulsuz sevgi isteyen bir meslek kılar öğretmenliği. Bu anaçlık biz kadınların hamurunda olan bir özellik olduğu için bu meslek bizler tarafından daha çok tercih ediliyor. Yöneticilik ise doğası gereği çetrefilli yolları olan, uzun çalışma saatleri isteyen bir meslek. Hızlı ve keskin dönemeçlerden dolayı, ani kararlar olabiliyor. Aslında biz kadınlar bu konularda en yeteneklisiyiz. İşin mutfağında olmamız da ayrı bir önem taşıyor ve bu yüzden daha çok tercih ediliyoruz. Günümüzde kadınların iş dünyasında fazlaca söz sahibi olması gündemde. Bir şeyler yapmaya uğraş gösteren kadınlara güzel örnekler oluşturduğumuza inanıyorum. 

Kadınların eğitim dünyasında ve toplumdaki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda neler önerirsiniz?
Benim ailemdeki tüm kadınlar iş kadınıydı. Hemen hemen hepsi eğitim dünyasında öğretmen ya da yönetici idi. Ben üçüncü kuşağım. Yani az önceki argümantasyonun tersine ben şimdi artan örnekleri bizzat yaşamış şanslı bir bireyim. Kadınlar aslında iş dünyasının en iyi organizatörleri, en iyi zaman yöneticileri, çelik gibi duranlarıdır. Hayatta pek çok sıfata sahip olup (eş, anne, çalışan/ yönetici) hepsini layığı ile yapmak sizce de takdire şayan değil midir? Benim önerim, bu kadar güzel özelliklere sahip olanların, iş dünyasında daha da başarılı olabilecek güce sahip olduklarına inanmalarıdır. Biz kadınlar her konuda güçlüyüzdür, bunu göstermek için kimsenin bize yol açmasını beklemeden, kendi yolculuğumuzun lideri olmalıyız.

EĞİTİM EKİP İŞİDİR

“Erken yaşta yönetici olmak, önüme çıkan konularla baş ederken elbette ki beni zorladı. Ama çok güzel, paha biçilmez deneyimler edindim ve hala ediniyorum. Eğitim, bir tek yönetici elinden yapılan bir iş değil, ekip işidir. Sürecin tümünü beraber yönetebileceğim çok kıymetli çalışma arkadaşlarım ve büyüklerim var. Onların desteği yadsınamaz. Ekip olarak problem çözme yeteneğine sahip olmayı çok değerli buluyorum.”

 

                                  

 

> "Biz kadınlar kendi yolculuğumuzun lideri olmalıyız"

Eğitimci bir ailenin üçüncü kuşak temsilcisi olarak 60 yılı aşan bir geleneği sürdüren Adana Koleji Kurucu Temsilcisi ve Genel Müdürü Hande Melis Göksel, öğretmen olarak başladığı iş yaşamında ideallerinin ve heyecanın ilk gün gibi hiç değişmediğini söylüyor. Kadınların iş dünyasındaki konumunu değerlendiren Göksel, “Biz kadınlar her konuda güçlüyüzdür, bunu göstermek için kimsenin bize yol açmasını beklemeden, kendi yolculuğumuzun lideri olmalıyız.” diye konuştu. 

hande_m_gokselEğitim yaşamınız nasıl geçti? Hangi okullardan mezun oldunuz? 
Anaokulundan lise mezuniyetime kadar Adana Koleji'nde okudum. Lisans eğitimimi Bilkent Üniversitesi İngilizce- Fransızca Mütercim Tercümanlık Bölümünde tamamladım. Başkent Üniversitesinden İngilizce öğretmenliği için formasyon eğitimi aldım ve Adana'ya döndüğümde de Çukurova Üniversitesi İşletme Fakültesinde Yönetim ve Organizasyon Yüksek Lisansımı yaptım. Hem lisede hem de üniversitede sevdiğim ve istediğim bölümlerde okudum. Biraz zorlayıcıydı ama öğrenim yaşamım keyifli geçti. 

Eğitim dünyasına nasıl adım attınız? Eğitim sektörünü neden seçtiniz?
Eğitim, aile yaşamımın ta kendisiydi. Ailemde hemen hemen herkes eğitimcidir. Rahmetli dedem Ahmet Küstü'nün kurduğu Adana Koleji gerçek yuvamız. Eğitimlerimi aldıktan hemen sonra başladım öğretmenliğe. Bir süre sonra da Genel Müdür Yardımcılığı yaptım. Şimdi Kurucu Temsilcisi ve Genel Müdür olarak devam ediyorum. 

Yaşamınızın dönüm noktalarında belirleyici rol modeliniz oldu mu, onlardan neler öğrendiniz?Dedem, babaannem, anneannem, annem eğitim ve yaşam konusunda her zaman benim ilk rol modellerimdi. Hepsi alanında uzman birer öğretmen ve pek çok yaşama dokunmuş çok sevilen eğitimcilerdi. Onlardan disiplinli, titiz çalışmayı ve yaptığın işi sevgiyle yapmanın önemini öğrendim öncelikle. 

NİTELİKLİ EĞİTİMCİLERE İHTİYAÇ VAR
Mesleğe başlarken düşünceleriniz neydi? Bugün eğitimle ilgili neler düşünüyorsunuz?
Mesleğe 1. ve 9. Sınıflar İngilizce öğretmeni olarak başlarken de Genel Müdür olarak sürdürürken de ideallerim, heyecanım hiç değişmedi ve eksilmedi. O zamanlar öğretmen olarak değerlendirdiklerimi şimdi Genel Müdür olarak uyguluyorum. Bana göre eğitim insanın ve toplumun yararını düşünmeli. Öğrencinin geleceği düşünülerek uyum ve üretkenliğin artırılmasında en önemli etken olarak görülmeli. Düşünce ve davranış değişikliği yaratma çabası olumlu sonuç verirse öğretim tamamlanır. Ancak eğitim yaşam boyu sürer. Bugün daha nitelikli eğitimcilere ihtiyaç var. Gençlerin sosyal medya bağımlılığı aşırı boyutlara ulaşmış durumda... Genel kültürü destekleyen, öğrencinin yaşam bireyi olmasını sağlayan öğretmenlere saygımız sonsuz. Özveri ve hoşgörüyü ön plana çıkaran bir ekip neler başarmaz ki? Ülke sağlıklı bir eğitimle kalkınabilir düşüncesindeyim. Umudumuz gençlerdir, onlara her türlü olanağı sağlayabilmeliyiz. Gençlerin geleceği için karamsar değilim. Eğitimle onları iyi yerlere getirmeliyiz. 

hande_melis_goksel

Kendinizi nasıl bir yönetici olarak tanımlarsınız? Yönetim anlayışınızı belirleyen ilkeler neler?
Hayatta sevdiğin mesleği yapmak büyük bir şanstır. Benim için her konuda geçerli olan felsefe "hayatta ne yapıyorsan, onun hakkını ver". Bu anlayış doğrultusunda hareket ederim. Yaptığın işin hakkını verip, kendini adayabiliyorsan, bu bir de sevgi ile birleşince ortaya çıkan sonuç tatmin edici oluyor. 

ÖĞRETMENLİK DOĞASI GEREĞİ ANAÇLIK İSTER
Eğitim dünyasında kadın sayısının çok olmasına rağmen, yönetici kadın sayısının az olmasını nelere bağlıyorsunuz?
Öğretmenlik doğası gereği anaçlık ister. Öğrenciye ve yaşamına özgü konulara bizzat dokunmak, koşulsuz sevgi isteyen bir meslek kılar öğretmenliği. Bu anaçlık biz kadınların hamurunda olan bir özellik olduğu için bu meslek bizler tarafından daha çok tercih ediliyor. Yöneticilik ise doğası gereği çetrefilli yolları olan, uzun çalışma saatleri isteyen bir meslek. Hızlı ve keskin dönemeçlerden dolayı, ani kararlar olabiliyor. Aslında biz kadınlar bu konularda en yeteneklisiyiz. İşin mutfağında olmamız da ayrı bir önem taşıyor ve bu yüzden daha çok tercih ediliyoruz. Günümüzde kadınların iş dünyasında fazlaca söz sahibi olması gündemde. Bir şeyler yapmaya uğraş gösteren kadınlara güzel örnekler oluşturduğumuza inanıyorum. 

Kadınların eğitim dünyasında ve toplumdaki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda neler önerirsiniz?
Benim ailemdeki tüm kadınlar iş kadınıydı. Hemen hemen hepsi eğitim dünyasında öğretmen ya da yönetici idi. Ben üçüncü kuşağım. Yani az önceki argümantasyonun tersine ben şimdi artan örnekleri bizzat yaşamış şanslı bir bireyim. Kadınlar aslında iş dünyasının en iyi organizatörleri, en iyi zaman yöneticileri, çelik gibi duranlarıdır. Hayatta pek çok sıfata sahip olup (eş, anne, çalışan/ yönetici) hepsini layığı ile yapmak sizce de takdire şayan değil midir? Benim önerim, bu kadar güzel özelliklere sahip olanların, iş dünyasında daha da başarılı olabilecek güce sahip olduklarına inanmalarıdır. Biz kadınlar her konuda güçlüyüzdür, bunu göstermek için kimsenin bize yol açmasını beklemeden, kendi yolculuğumuzun lideri olmalıyız.

EĞİTİM EKİP İŞİDİR

“Erken yaşta yönetici olmak, önüme çıkan konularla baş ederken elbette ki beni zorladı. Ama çok güzel, paha biçilmez deneyimler edindim ve hala ediniyorum. Eğitim, bir tek yönetici elinden yapılan bir iş değil, ekip işidir. Sürecin tümünü beraber yönetebileceğim çok kıymetli çalışma arkadaşlarım ve büyüklerim var. Onların desteği yadsınamaz. Ekip olarak problem çözme yeteneğine sahip olmayı çok değerli buluyorum.”

 

                                  

 

Son Güncelleme: Perşembe, 19 Mart 2020 11:23

Gösterim: 1009


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.