Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, gündemdeki dershane tartışmalarıyla ilgili "Eğitim sistemini yerel yönetimlere devredin. Kadrosunu, bütçesini devredin. Biz talibiz. Bıraksınlar bize, biz tüm Türkiye'de ve Kürdistan'da da en demokratik, en güçlü, en başarılı eğitim sistemini hayata geçirelim" dedi.

Şırnak'ın İdil ilçesinde, belediye tarafından yaptırılan Eğitim Destek Evi'nin açılışında konuşan Gültan Kışanak, eğitimin BDP için vazgeçilmez çalışma alanlarından biri olduğunu söyledi.

Kendilerini devletin tekli zihniyetinden, sömürgeciliğin her türlü işgal ve asimilasyon politikalarından korumak için eğitimin önemli olduğunu belirten Kışanak, şunları söyledi: "Bir halk olarak kendimizi eğiteceğiz. Bugün Türkiye'de büyük bir kapışma var. Bu siyasi kapışmanın nedeni şudur; Eğitim sistemini ele geçiren, kendi sitemini bu halka dayattırıyor. Cemaatler ve AKP hükümeti ve Kemalistler, her zaman kendi eğitim sistemini bu halka dayattırmak istediler.

Kürt halkı olarak şunu çok iyi biliyoruz ki; bu eğitim sistemine Kemalistler de, AKP de, cemaatler de, kim yönetirse yönetsin, bize karşı anlayışları aynıdır. Bize karşı anlayışları, asimilasyondur, tekçi zihniyeti dayatmaktır. Bu nedenle bizim boynumuzun borcu, kendi halkımızın eğitim sistemini, halk eğitimi olarak inşa etmek ve kendi değerlerimizle gelecek nesillerimizi yetiştirmektir. Biz bu kavganın tarafı ve tartışmanın bir tarafı olmayacağız."

Eğitim sisteminin halka devredilmesi gerektiğini savunan Kışanak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bırakın bu kayıkçı kavgasını, eğitim sistemini halka devredin, yerel yönetimlere devredin. İşte o zaman görürsünüz, nasıl demokratik bir eğitim gerçekleşiyor. Artık halkın hakkını, halka teslim edecekler. Eğitim halk için yapılır. Bırakın halk eğitimini nasıl yapmak istiyorsa öyle yapsın. Eğitim sistemini yerel yönetimlere devredin. Kadrosunu, bütçesini devredin. Bakın eğitim sorunu kalır mı? Biz buna talibiz. Kürt siyaseti olarak, demokratik özerklik projesini savunan bir siyaset olarak, açıkça buradan bir kez daha ilan ediyoruz; Bıraksınlar bize, biz tüm Türkiye'de ve Kürdistan'da da en demokratik, en güçlü, en başarılı eğitim sistemini hayata geçirelim. Bu konuda halkımıza da kendimize de güveniyoruz."

> ‘Eğitim, yerel yönetimlere devredilsin’

BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, gündemdeki dershane tartışmalarıyla ilgili "Eğitim sistemini yerel yönetimlere devredin. Kadrosunu, bütçesini devredin. Biz talibiz. Bıraksınlar bize, biz tüm Türkiye'de ve Kürdistan'da da en demokratik, en güçlü, en başarılı eğitim sistemini hayata geçirelim" dedi.

Şırnak'ın İdil ilçesinde, belediye tarafından yaptırılan Eğitim Destek Evi'nin açılışında konuşan Gültan Kışanak, eğitimin BDP için vazgeçilmez çalışma alanlarından biri olduğunu söyledi.

Kendilerini devletin tekli zihniyetinden, sömürgeciliğin her türlü işgal ve asimilasyon politikalarından korumak için eğitimin önemli olduğunu belirten Kışanak, şunları söyledi: "Bir halk olarak kendimizi eğiteceğiz. Bugün Türkiye'de büyük bir kapışma var. Bu siyasi kapışmanın nedeni şudur; Eğitim sistemini ele geçiren, kendi sitemini bu halka dayattırıyor. Cemaatler ve AKP hükümeti ve Kemalistler, her zaman kendi eğitim sistemini bu halka dayattırmak istediler.

Kürt halkı olarak şunu çok iyi biliyoruz ki; bu eğitim sistemine Kemalistler de, AKP de, cemaatler de, kim yönetirse yönetsin, bize karşı anlayışları aynıdır. Bize karşı anlayışları, asimilasyondur, tekçi zihniyeti dayatmaktır. Bu nedenle bizim boynumuzun borcu, kendi halkımızın eğitim sistemini, halk eğitimi olarak inşa etmek ve kendi değerlerimizle gelecek nesillerimizi yetiştirmektir. Biz bu kavganın tarafı ve tartışmanın bir tarafı olmayacağız."

Eğitim sisteminin halka devredilmesi gerektiğini savunan Kışanak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bırakın bu kayıkçı kavgasını, eğitim sistemini halka devredin, yerel yönetimlere devredin. İşte o zaman görürsünüz, nasıl demokratik bir eğitim gerçekleşiyor. Artık halkın hakkını, halka teslim edecekler. Eğitim halk için yapılır. Bırakın halk eğitimini nasıl yapmak istiyorsa öyle yapsın. Eğitim sistemini yerel yönetimlere devredin. Kadrosunu, bütçesini devredin. Bakın eğitim sorunu kalır mı? Biz buna talibiz. Kürt siyaseti olarak, demokratik özerklik projesini savunan bir siyaset olarak, açıkça buradan bir kez daha ilan ediyoruz; Bıraksınlar bize, biz tüm Türkiye'de ve Kürdistan'da da en demokratik, en güçlü, en başarılı eğitim sistemini hayata geçirelim. Bu konuda halkımıza da kendimize de güveniyoruz."

Son Güncelleme: Pazartesi, 02 Aralık 2013 11:45

Gösterim: 1714

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ın başlattığı ‘kızlı-erkekli öğrenci evi’ tartışmasına dair MetroPOLL tarafından yapılan ankette, katılımcıların yüzde 56’sı devletin öğrencilere yeterli barınma imkânı sağlamadığını düşünürken, yüzde 69’u ‘kızlı-erkekli’ evi doğru bulmuyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ın başlattığı ‘kızlı-erkekli öğrenci evi’ tartışmasına dair MetroPOLL tarafından yapılan araştırma ilginç sonuçlar ortaya koydu. Araştırmaya göre, vatandaşların yüzde 56’sı devletin öğrencilere yeterli barınma imkânı sağlamadığını düşünürken, bu evlere karşı çıkanların oranı ise dikkat çekici düzeyde. Araştırmaya katılanların yüzde 69’u ‘kızlı-erkekli’ evi doğru bulmuyor. Bu evlerin yasaklanmasını destekleyenlerin oranı da yüzde 55. Ankete katılanlar arasında AK Parti seçmeninin olduğunu söyleyenler yüzde 80’i, BDP ’lilerin yüzde 46’sı, MHP ’lilerin yüzde 33’ü ve CHP ’lilerin de yüzde 15’i yasaklama önerisini destekliyor. Buna rağmen ankete katılanların çoğunluğunun polis müdahalesine ve vatandaşın ihbarcılığa itilmesine karşı çıkması dikkat çekiyor.

Prof. Dr. Özer Sencar, Prof. Dr. İhsan Dağı, Prof. Dr. Doğu Ergil, Doç. Dr. Sıtkı Yıldız ve Dr. Vahap Coşkun’un yürüttüğü ve 31 ilde 23-25 Kasım tarihleri arasında toplam 1263 kişi ile yapılan ‘Özel Hayata Müdahale’ başlıklı çalışmanın sonuçlarına göre, ‘öğrenci evlerinin polis tarafından izlenmesini doğru bulanlar, yüzde 37. AK Partililerin yüzde 54’ü de yine polis denetiminden yana. Ancak katılımcıların yüzde 54’lük bir çoğunluğu polis veya devlet tarafından evlerin izlenmesini doğru bulmuyor. Benzer bir sonuç ihbarcılık konusunda da ortaya çıkıyor. Vatandaşın bu evleri ihbar etmesini destekleyenlerin oranı yüzde 42 gibi gözardı edilemeyecek düzeyde. Buna karşın bunu doğru bulmayanlar oranı yüzde 50’lik çoğunluğu oluşturuyor.

Yaşam tarzına müdahale

Ankette “18 yaşını bitirmiş insanların kaldığı evlerin kızlı-erkekli kaldıkları gerekçesiyle basılması”nı onaylayanların oranı yüzde 34’te kalırken, onaylamayanların oranı yüzde 58’e çıkıyor. Bu durumda bile AK Partililerin yüzde 54’ü polis baskınını onaylıyor. Anketi yorumlayan araştırmacılar, sonuçların AK Parti tabanında ciddi düzeyde ‘müdahaleci’ bir eğilimin varlığının ortaya çıktığı görüşünde. Buna karşın “Hükümet özel hayata müdahale etmeli mi?” sorusu tam tersi bir sonuca işaret ediyor. Buna göre, ankete katılanların yüzde 73’ü etmemesi gerektiğini, yüzde 20’si ise etmesi gerektiğini söylüyor. AK Partililer arasında devletin özel hayata müdahale etmesi gerektiğini söyleyenlerin oranı da yüzde 30. Bir başka dikkat çekici sonuç da hükümetin pratikte özel hayata müdahale edip etmediği sorusunda görülüyor. Katılanların yüzde 43’ü hükümetin özel hayata müdahale ettiği, yüzde 50’si ise etmediği kanaatinde. Muhalefet partilerinde hükümetin müdahale ettiği algısı bekleneceği gibi hayli yüksek. CHP’lilerin yüzde 78’i, MHP’lilerin yüzde 61’i ve BDP’lilerin yüzde 55’i özel hayata müdahale edildiği kanısındalar. AK Parti seçmeninin yüzde 22’si de muhalefetin bu algısını paylaşıyor. Ankette yaşam tarzının tehdit altında olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 37. Yüzde 59’u bu kanaati paylaşmadığını belirtiyor.

Yine ankette son günlerin tartışma konularından olan AK Parti’nin otoriterleşip otoriterleşmediğine de yanıt arandı. Ankette sorulan “AK Parti otoriterleşiyor mu, demokratikleşiyor mu?” sorusuna verilen yanıt neredeyse ikiye bölünmüş durumda. Çoğunluk yüzde 43’le AK Parti’nin giderek otoriterleştiğini söylerken yüzde 42 ise demokratikleştiği kanaatinde. AK Parti tabanı yüzde 69 ile partilerinin demokratikleştiğini düşünüyor. Partilerinin otoriterleştiğini düşünenlerin oranı da yüzde 19.

> ‘Kızlı-erkekli’ öğrenci evi anketinde ilginç sonuç

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ın başlattığı ‘kızlı-erkekli öğrenci evi’ tartışmasına dair MetroPOLL tarafından yapılan ankette, katılımcıların yüzde 56’sı devletin öğrencilere yeterli barınma imkânı sağlamadığını düşünürken, yüzde 69’u ‘kızlı-erkekli’ evi doğru bulmuyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ın başlattığı ‘kızlı-erkekli öğrenci evi’ tartışmasına dair MetroPOLL tarafından yapılan araştırma ilginç sonuçlar ortaya koydu. Araştırmaya göre, vatandaşların yüzde 56’sı devletin öğrencilere yeterli barınma imkânı sağlamadığını düşünürken, bu evlere karşı çıkanların oranı ise dikkat çekici düzeyde. Araştırmaya katılanların yüzde 69’u ‘kızlı-erkekli’ evi doğru bulmuyor. Bu evlerin yasaklanmasını destekleyenlerin oranı da yüzde 55. Ankete katılanlar arasında AK Parti seçmeninin olduğunu söyleyenler yüzde 80’i, BDP ’lilerin yüzde 46’sı, MHP ’lilerin yüzde 33’ü ve CHP ’lilerin de yüzde 15’i yasaklama önerisini destekliyor. Buna rağmen ankete katılanların çoğunluğunun polis müdahalesine ve vatandaşın ihbarcılığa itilmesine karşı çıkması dikkat çekiyor.

Prof. Dr. Özer Sencar, Prof. Dr. İhsan Dağı, Prof. Dr. Doğu Ergil, Doç. Dr. Sıtkı Yıldız ve Dr. Vahap Coşkun’un yürüttüğü ve 31 ilde 23-25 Kasım tarihleri arasında toplam 1263 kişi ile yapılan ‘Özel Hayata Müdahale’ başlıklı çalışmanın sonuçlarına göre, ‘öğrenci evlerinin polis tarafından izlenmesini doğru bulanlar, yüzde 37. AK Partililerin yüzde 54’ü de yine polis denetiminden yana. Ancak katılımcıların yüzde 54’lük bir çoğunluğu polis veya devlet tarafından evlerin izlenmesini doğru bulmuyor. Benzer bir sonuç ihbarcılık konusunda da ortaya çıkıyor. Vatandaşın bu evleri ihbar etmesini destekleyenlerin oranı yüzde 42 gibi gözardı edilemeyecek düzeyde. Buna karşın bunu doğru bulmayanlar oranı yüzde 50’lik çoğunluğu oluşturuyor.

Yaşam tarzına müdahale

Ankette “18 yaşını bitirmiş insanların kaldığı evlerin kızlı-erkekli kaldıkları gerekçesiyle basılması”nı onaylayanların oranı yüzde 34’te kalırken, onaylamayanların oranı yüzde 58’e çıkıyor. Bu durumda bile AK Partililerin yüzde 54’ü polis baskınını onaylıyor. Anketi yorumlayan araştırmacılar, sonuçların AK Parti tabanında ciddi düzeyde ‘müdahaleci’ bir eğilimin varlığının ortaya çıktığı görüşünde. Buna karşın “Hükümet özel hayata müdahale etmeli mi?” sorusu tam tersi bir sonuca işaret ediyor. Buna göre, ankete katılanların yüzde 73’ü etmemesi gerektiğini, yüzde 20’si ise etmesi gerektiğini söylüyor. AK Partililer arasında devletin özel hayata müdahale etmesi gerektiğini söyleyenlerin oranı da yüzde 30. Bir başka dikkat çekici sonuç da hükümetin pratikte özel hayata müdahale edip etmediği sorusunda görülüyor. Katılanların yüzde 43’ü hükümetin özel hayata müdahale ettiği, yüzde 50’si ise etmediği kanaatinde. Muhalefet partilerinde hükümetin müdahale ettiği algısı bekleneceği gibi hayli yüksek. CHP’lilerin yüzde 78’i, MHP’lilerin yüzde 61’i ve BDP’lilerin yüzde 55’i özel hayata müdahale edildiği kanısındalar. AK Parti seçmeninin yüzde 22’si de muhalefetin bu algısını paylaşıyor. Ankette yaşam tarzının tehdit altında olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 37. Yüzde 59’u bu kanaati paylaşmadığını belirtiyor.

Yine ankette son günlerin tartışma konularından olan AK Parti’nin otoriterleşip otoriterleşmediğine de yanıt arandı. Ankette sorulan “AK Parti otoriterleşiyor mu, demokratikleşiyor mu?” sorusuna verilen yanıt neredeyse ikiye bölünmüş durumda. Çoğunluk yüzde 43’le AK Parti’nin giderek otoriterleştiğini söylerken yüzde 42 ise demokratikleştiği kanaatinde. AK Parti tabanı yüzde 69 ile partilerinin demokratikleştiğini düşünüyor. Partilerinin otoriterleştiğini düşünenlerin oranı da yüzde 19.

Son Güncelleme: Salı, 03 Aralık 2013 09:16

Gösterim: 1992

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dershanelerin özel okullara dönüştürülmesini konu alan "Toptan Kapatın" başlıklı yazıda, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu gerekçesiyle, yazar Emre Uslu ve Taraf gazetesine 50 bin liralık manevi tazminat davası açtı.

Erdoğan'ın avukatları Ali Özkaya ve Muammer Cemaloğlu tarafından açılan davanın dilekçesinde, Uslu'nun, 21 Kasım 2013'deki köşe yazısına yer verildi.

Uslu'nun, söz konusu yazısında, "Çakal, ahlaksız, yalancı, hain, perde önünde farklı, perde arkasında farklı" gibi ifadeler kullandığı belirtilen dilekçede, "Davalı, bu ağır ifadeleri sarf etmeden de etkin bir yazı yazabilir ve basına hizmet etme amacını gerçekleştirebilirdi. Ne var ki davalının amacı bu değildir. Amacı en ağır biçimde müvekkilimize hakaret etmektir" ifadesi kullanıldı.

Yazıyla sadece Başbakan Erdoğan'ın değil, basın ve toplumun da zarar gördüğü savunulan dilekçede, şunlar kaydedildi:

"Dava konusu yayınla, Başbakan Erdoğan'ın kişilik haklarına ve manevi şahsiyetine açıkça bir saldırı gerçekleştirilmiştir. Basın özgürlüğü ve eleştiri hakkı hiçbir zaman için uluslararası metinlerle, anayasayla ve yasalarla güvence altına alınan kişilerin şeref ve haysiyetinin ihlali aracı olarak kullanılamaz."

Dilekçede, Uslu ve Taraf gazetesinden 50 bin lira manevi tazminat talep edildi.

Suç duyurusunda da bulunuldu

Öte yandan, söz konusu yazıyla ilgili Uslu hakkında, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosuna gönderilmek üzere, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ayrıca suç duyurusunda bulunuldu.

Suç duyurusu dilekçesinde, "hakaret" suçunu işlediği iddia edilen Uslu hakkında, kamu davası açılması talep edildi.

> Başbakan’dan dershane yazısına tazminat davası

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dershanelerin özel okullara dönüştürülmesini konu alan "Toptan Kapatın" başlıklı yazıda, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu gerekçesiyle, yazar Emre Uslu ve Taraf gazetesine 50 bin liralık manevi tazminat davası açtı.

Erdoğan'ın avukatları Ali Özkaya ve Muammer Cemaloğlu tarafından açılan davanın dilekçesinde, Uslu'nun, 21 Kasım 2013'deki köşe yazısına yer verildi.

Uslu'nun, söz konusu yazısında, "Çakal, ahlaksız, yalancı, hain, perde önünde farklı, perde arkasında farklı" gibi ifadeler kullandığı belirtilen dilekçede, "Davalı, bu ağır ifadeleri sarf etmeden de etkin bir yazı yazabilir ve basına hizmet etme amacını gerçekleştirebilirdi. Ne var ki davalının amacı bu değildir. Amacı en ağır biçimde müvekkilimize hakaret etmektir" ifadesi kullanıldı.

Yazıyla sadece Başbakan Erdoğan'ın değil, basın ve toplumun da zarar gördüğü savunulan dilekçede, şunlar kaydedildi:

"Dava konusu yayınla, Başbakan Erdoğan'ın kişilik haklarına ve manevi şahsiyetine açıkça bir saldırı gerçekleştirilmiştir. Basın özgürlüğü ve eleştiri hakkı hiçbir zaman için uluslararası metinlerle, anayasayla ve yasalarla güvence altına alınan kişilerin şeref ve haysiyetinin ihlali aracı olarak kullanılamaz."

Dilekçede, Uslu ve Taraf gazetesinden 50 bin lira manevi tazminat talep edildi.

Suç duyurusunda da bulunuldu

Öte yandan, söz konusu yazıyla ilgili Uslu hakkında, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosuna gönderilmek üzere, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ayrıca suç duyurusunda bulunuldu.

Suç duyurusu dilekçesinde, "hakaret" suçunu işlediği iddia edilen Uslu hakkında, kamu davası açılması talep edildi.

Son Güncelleme: Pazartesi, 02 Aralık 2013 00:46

Gösterim: 1153

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, ağustos ayında öğretim üyesi almak için verdiği ilanda, kimlerin bu kadrolara alınacağını da yazarak bir skandala imza atmıştı. Rektörün istifa ettiği skandal sonrası listedeki 2 ismin göreve başladığı ortaya çıktı.

RİZE’de bulunan Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) adına ağustos ayında bir ilan verilmişti. İlan, Basın İlan Kurumu aracılığıyla ulusal bir gazetede yer almıştı. İlanda, Tıp, Mühendislik, Fen Edebiyat Fakültesi’ne 1’er, Su Ürünleri’ne 2 doçent, İlahiyat Fakültesi’ne ise bir Yard. Doç. alınacağı belirtilmişti. Ancak ilanda kriterler yerine doğrudan alınacak akademisyenlerin isimleri yer almıştı. Örneğin Tıp Fakültesi için aranan öğretim üyesinin karşısında Ahmet Pergel ismi yer alıyordu. Pergel’in isminin yanında ise “Doçentliği alamadı, sorulacak” notu bulunuyordu. Yine Fen Edebiyat Fakültesi’ne alınacak öğretim üyesinin karşısında ise Murat Tomakin’in adı yer alıyordu. Tomakin’in isminin yanına ise “İzinli” notu düşülmüştü. Diğer isimler ise Mühendislik Fakültesi Can Coşkun, Su Ürünleri Fakültesi Sabri Bilgin, Su Ürünleri Fakültesi Huriye Karabulut ve İlahiyat Fakültesi Musa Balcı’ydı. O isimlerden Sabri Bilgin ve Murat Tomakin’in her şeye rağmen görevlerine başladıkları tespit edildi.

"Yanlış olan kriterler yerine ilanda isimlerin yer almasıydı"

Rektör Prof. Dr. Hüseyin Karaman konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı: “Sabri Bilgin ve Murat Tomakin hocalarımız doçent oldular ve kadrolarına atandılar. Ahmet Pergel hocamız da doçentlik için hak kazandı, ancak henüz atanmadı. İlanda ismi geçen Musa Balcı dışında diğer hocalarımız zaten üniversitemizdeydi. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Eğer atama yönetmeliğindeki şartlar varsa kadro verirsiniz. Tabii ki yanlış olan kriterler yerine ilanda isimlerin yer almasıydı.”

Balık baştan kokar

CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, bu durumu ‘minareyi çalıp kılıfı hazırlamak’ olarak tanımladı. Nazlıaka şöyle konuştu: “AKP üniversitelerin, özerk, bilimsel ve nesnel yapısını yok etmek için 12 Eylül’ün YÖK’üyle el ele vermiş çalışıyor.  Bugüne kadar hiçbir ilanın kişiye özel olarak çıktığını görmedim. Demek ki işe göre adam değil, adama göre iş aranıyor. Bu usulsüzlüğün RTEÜ’de olması da zamanın ruhuna uygun oldu. Bir kez daha balık baştan kokmuştur. Bu kişiler bu kadrolara yerleştikten sonra meslektaşlarının yüzüne nasıl baktılar, ilanı nasıl içlerine sindirdiler, anlamam mümkün değil.”

Kaynak Hürriyet

> RTE Üniversitesi’nin skandal ilanındaki isimlere kadro

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, ağustos ayında öğretim üyesi almak için verdiği ilanda, kimlerin bu kadrolara alınacağını da yazarak bir skandala imza atmıştı. Rektörün istifa ettiği skandal sonrası listedeki 2 ismin göreve başladığı ortaya çıktı.

RİZE’de bulunan Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) adına ağustos ayında bir ilan verilmişti. İlan, Basın İlan Kurumu aracılığıyla ulusal bir gazetede yer almıştı. İlanda, Tıp, Mühendislik, Fen Edebiyat Fakültesi’ne 1’er, Su Ürünleri’ne 2 doçent, İlahiyat Fakültesi’ne ise bir Yard. Doç. alınacağı belirtilmişti. Ancak ilanda kriterler yerine doğrudan alınacak akademisyenlerin isimleri yer almıştı. Örneğin Tıp Fakültesi için aranan öğretim üyesinin karşısında Ahmet Pergel ismi yer alıyordu. Pergel’in isminin yanında ise “Doçentliği alamadı, sorulacak” notu bulunuyordu. Yine Fen Edebiyat Fakültesi’ne alınacak öğretim üyesinin karşısında ise Murat Tomakin’in adı yer alıyordu. Tomakin’in isminin yanına ise “İzinli” notu düşülmüştü. Diğer isimler ise Mühendislik Fakültesi Can Coşkun, Su Ürünleri Fakültesi Sabri Bilgin, Su Ürünleri Fakültesi Huriye Karabulut ve İlahiyat Fakültesi Musa Balcı’ydı. O isimlerden Sabri Bilgin ve Murat Tomakin’in her şeye rağmen görevlerine başladıkları tespit edildi.

"Yanlış olan kriterler yerine ilanda isimlerin yer almasıydı"

Rektör Prof. Dr. Hüseyin Karaman konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı: “Sabri Bilgin ve Murat Tomakin hocalarımız doçent oldular ve kadrolarına atandılar. Ahmet Pergel hocamız da doçentlik için hak kazandı, ancak henüz atanmadı. İlanda ismi geçen Musa Balcı dışında diğer hocalarımız zaten üniversitemizdeydi. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Eğer atama yönetmeliğindeki şartlar varsa kadro verirsiniz. Tabii ki yanlış olan kriterler yerine ilanda isimlerin yer almasıydı.”

Balık baştan kokar

CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, bu durumu ‘minareyi çalıp kılıfı hazırlamak’ olarak tanımladı. Nazlıaka şöyle konuştu: “AKP üniversitelerin, özerk, bilimsel ve nesnel yapısını yok etmek için 12 Eylül’ün YÖK’üyle el ele vermiş çalışıyor.  Bugüne kadar hiçbir ilanın kişiye özel olarak çıktığını görmedim. Demek ki işe göre adam değil, adama göre iş aranıyor. Bu usulsüzlüğün RTEÜ’de olması da zamanın ruhuna uygun oldu. Bir kez daha balık baştan kokmuştur. Bu kişiler bu kadrolara yerleştikten sonra meslektaşlarının yüzüne nasıl baktılar, ilanı nasıl içlerine sindirdiler, anlamam mümkün değil.”

Kaynak Hürriyet

Son Güncelleme: Pazartesi, 02 Aralık 2013 01:03

Gösterim: 1710

2004'teki MGK kararlarının ortaya çıkarılmasıyla yeni boyutlar kazanan AKP-Cemaat geriliminin polis teşkilatını da etkileyeceği iddia edildi.

Cemaatin polis içindeki en güçlü kadrolaşmaya sahip olduğu belirtilen Polis Akademisi’ne kaynak sağlayan Polis Koleji’ne öğrenci alımlarının birkaç yıl dondurulması da gündeme geldi. Cumhuriyet gazetesinden Erdem Gül'ün haberine göre, daha önce Emniyet İstihbarat’ta yapılan operasyonların ardından polis şefi yetiştiren Polis Koleji’ne de el atılmasının Başbakan Tayyip Erdoğan ’a sunulan ve AKP içinde, “Emniyet’te cemaati bitirme raporu” diye adlandırılan bir rapor çerçevesinde yürütüldüğü belirtiliyor.

AKP-cemaat kavgasının dershane tartışmasının altında daha da sert bir şekilde emniyet-poliste yaşandığı ortaya çıktı. 2004 yılındaki MGK toplantısında Gülen cemaatine yönelik alınan kararın yayınlanması üzerine AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, “Doğru cemaati bitirme kararı 2004’te alındı; sonra emniyet cemaate bağlandı, dershane ve okul sayısı patladı, AKP’ye kapatma davası açıldı. Fitneye destek verenleri görünce sorunun fitneciyle sınırlı olmadığı anlaşılıyor” açıklamasıyla emniyetteki cemaatçileri suçlamıştı. AKP kulislerinde, emniyette cemaate yönelik “kaynak kurutma operasyonu” olarak adlandırılabilecek bir plan konuşulmaya başlandı. AKP’de plan ve ayrıntıları şöyle ifade ediliyor:

Dondurulsun

Geçen yıl Bursa Polis Koleji kapatıldı ve emniyete polis şefi kaynağı sağlayan tek kolej olarak Ankara Polis Koleji kaldı. Ancak Bursa Koleji’nin öğrencilerinin Ankara’ya aktarıldığı gerekçe gösterilerek 2013-2014 eğitim öğretim döneminde Ankara Polis Koleji’ne öğrenci alınmadı. Bu nedenle bu yıl Polis Koleji’ne yeni öğrenci alınmamış oldu. Polis Koleji, ileride polis şefi olabilecek emniyet kadroları için öğrenci kaynağı sağlayan en önemli okul konumunda. Koleje öğrenci alımının durmasının bu yılla sınırlı olmayacağı, sürekli hale getirilebileceği belirtiliyor. Partide kaynak akışının durdurulması için en azından 3-5 yıl Polis Koleji’ne öğrenci alımının durdurulmasının gündemde olduğu ifade ediliyor.

Kaynak kuruyana kadar

Polis Koleji’ne öğrenci alımlarının dondurulacağı sürenin, “cemaatin bu okullardaki kaynağı” duracağı için polis içindeki kadrolaşmasının da etkin olmaktan çıkıp, daha sınırlı hale gelmesine kadar uygulanması gerektiği de ifade ediliyor.

Liseden ve imam hatipten: AKP’de Polis Koleji’ne öğrenci alımının durdurulacağı süre içinde kaynağın liselerden ve imam hatip liselerinden sağlanması yoluna gidileceği belirtiliyor. Böylece polis şefi adayı öğrenciler doğrudan yine dershanede olduğu gibi Milli Eğitim Bakanlığı ’nın kontrolüyle bu okullara girmiş olacaklar.

Akademi de kapatılsın

Polis kolejlerine yönelik cemaat operasyonunun Gezi eylemleri öncesinde ve eylemler daha sıcaklığını korurken Başbakan Erdoğan’a verilen bir rapor çerçevesinde yürütüldüğü de belirtiliyor. Parti içinde ayrıca Polis Koleji’ne öğrenci alımının durdurulmasının yeterli olmayacağı, asıl kadrolaşmanın Polis Akademisi’nde yaşandığına da vurgu yapılıyor. Polis Akademisi’ne yönelik operasyonun, Emniyet İstihbarat’taki gibi üst düzey görevlilerin atama ve tayinleriyle geçici olarak çözülebileceği ifade ediliyor. Ancak AKP’nin cemaate karşı daha da şiddetli mücadele yürütülmesini savunan isimleri arasında, “Dershaneler yetmez, Polis Akademisi de kapatılsın” görüşünü savunanlar olduğu da biliniyor.

> Yeni iddia: Polis kolejine öğrenci alınmayacak

2004'teki MGK kararlarının ortaya çıkarılmasıyla yeni boyutlar kazanan AKP-Cemaat geriliminin polis teşkilatını da etkileyeceği iddia edildi.

Cemaatin polis içindeki en güçlü kadrolaşmaya sahip olduğu belirtilen Polis Akademisi’ne kaynak sağlayan Polis Koleji’ne öğrenci alımlarının birkaç yıl dondurulması da gündeme geldi. Cumhuriyet gazetesinden Erdem Gül'ün haberine göre, daha önce Emniyet İstihbarat’ta yapılan operasyonların ardından polis şefi yetiştiren Polis Koleji’ne de el atılmasının Başbakan Tayyip Erdoğan ’a sunulan ve AKP içinde, “Emniyet’te cemaati bitirme raporu” diye adlandırılan bir rapor çerçevesinde yürütüldüğü belirtiliyor.

AKP-cemaat kavgasının dershane tartışmasının altında daha da sert bir şekilde emniyet-poliste yaşandığı ortaya çıktı. 2004 yılındaki MGK toplantısında Gülen cemaatine yönelik alınan kararın yayınlanması üzerine AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, “Doğru cemaati bitirme kararı 2004’te alındı; sonra emniyet cemaate bağlandı, dershane ve okul sayısı patladı, AKP’ye kapatma davası açıldı. Fitneye destek verenleri görünce sorunun fitneciyle sınırlı olmadığı anlaşılıyor” açıklamasıyla emniyetteki cemaatçileri suçlamıştı. AKP kulislerinde, emniyette cemaate yönelik “kaynak kurutma operasyonu” olarak adlandırılabilecek bir plan konuşulmaya başlandı. AKP’de plan ve ayrıntıları şöyle ifade ediliyor:

Dondurulsun

Geçen yıl Bursa Polis Koleji kapatıldı ve emniyete polis şefi kaynağı sağlayan tek kolej olarak Ankara Polis Koleji kaldı. Ancak Bursa Koleji’nin öğrencilerinin Ankara’ya aktarıldığı gerekçe gösterilerek 2013-2014 eğitim öğretim döneminde Ankara Polis Koleji’ne öğrenci alınmadı. Bu nedenle bu yıl Polis Koleji’ne yeni öğrenci alınmamış oldu. Polis Koleji, ileride polis şefi olabilecek emniyet kadroları için öğrenci kaynağı sağlayan en önemli okul konumunda. Koleje öğrenci alımının durmasının bu yılla sınırlı olmayacağı, sürekli hale getirilebileceği belirtiliyor. Partide kaynak akışının durdurulması için en azından 3-5 yıl Polis Koleji’ne öğrenci alımının durdurulmasının gündemde olduğu ifade ediliyor.

Kaynak kuruyana kadar

Polis Koleji’ne öğrenci alımlarının dondurulacağı sürenin, “cemaatin bu okullardaki kaynağı” duracağı için polis içindeki kadrolaşmasının da etkin olmaktan çıkıp, daha sınırlı hale gelmesine kadar uygulanması gerektiği de ifade ediliyor.

Liseden ve imam hatipten: AKP’de Polis Koleji’ne öğrenci alımının durdurulacağı süre içinde kaynağın liselerden ve imam hatip liselerinden sağlanması yoluna gidileceği belirtiliyor. Böylece polis şefi adayı öğrenciler doğrudan yine dershanede olduğu gibi Milli Eğitim Bakanlığı ’nın kontrolüyle bu okullara girmiş olacaklar.

Akademi de kapatılsın

Polis kolejlerine yönelik cemaat operasyonunun Gezi eylemleri öncesinde ve eylemler daha sıcaklığını korurken Başbakan Erdoğan’a verilen bir rapor çerçevesinde yürütüldüğü de belirtiliyor. Parti içinde ayrıca Polis Koleji’ne öğrenci alımının durdurulmasının yeterli olmayacağı, asıl kadrolaşmanın Polis Akademisi’nde yaşandığına da vurgu yapılıyor. Polis Akademisi’ne yönelik operasyonun, Emniyet İstihbarat’taki gibi üst düzey görevlilerin atama ve tayinleriyle geçici olarak çözülebileceği ifade ediliyor. Ancak AKP’nin cemaate karşı daha da şiddetli mücadele yürütülmesini savunan isimleri arasında, “Dershaneler yetmez, Polis Akademisi de kapatılsın” görüşünü savunanlar olduğu da biliniyor.

Son Güncelleme: Cumartesi, 30 Kasım 2013 17:20

Gösterim: 2107


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.