banner

Tarihsel Perspektiften Öğretmenlik Mesleği




Doç. Dr. Levent Eraslan

Kırıkkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü

bayan ogretmenGiriş

Öğretmenlik mesleğinin önemi ve değeri tüm toplumlarca kabul edilmektedir. Bu önemseyişin oluşmasında sosyal, ekonomik, kültürel ve hatta teolojik temeller bulunmaktadır. İlk çağlardan beri insanoğlu kendisine bir şeyler öğreterek öncelikle yaşamlarının idamesini kolaylaştıranlara, sonraları ise aydınlanmasında ve evreni anlama ve algılama çabasına destek olanlara karşı bir teveccüh ve saygı beslemiştir. İnsanoğlunun bilme, öğrenme ihtiyacı onu çeşitli arayışlara itmiş öncelikle kendi kendine bu ihtiyacı karşılama daha sonra da “bilen” kişilerden yararlanma yoluna itmiştir. İnsanoğlunun bilen-bilmeyen ilişkisi, bilen kişinin kazanımları, bilmeyen kişinin bilmeye dönük motivasyonunu artırmış öğrenen-öğreten boyutuna daha sonra da öğrenci-öğretmen ilişkisi şeklinde kurumsal bir süreç gerçekleşmiştir. Aşağıdaki bu süreç çeşitli medeniyetler bağlamında ele alınmıştır.

İlk Çağ Medeniyetlerinde Öğretmenlik Mesleği

İlk çağlarda insanoğlu yaşamda kalabilmek için çeşitli aletler geliştirmiş ve bu aletlerin nasıl kullanılacağını birbirine öğretmiştir. Bu aktarım sürecinin hayati bir özellik taşıması, bir süre sonra farklı alanlarda ki gelişmeleri doğurmuştur. Bilen kişinin bilmeyenlere bilgi ve beceri aktarması toplumsal yaşamda olduğu kadar, aile yapısına da yansımıştır. Günümüzde “Aile bir okuldur.” anlayışının temeli de bu dönemlere değin götürülebilir. Anne ve baba çocuğa ilk bilgileri öğretmiştir bu bağlamda ilk öğretmenler ebeveynlerdir denilebilir. İnsanoğlunun bilgi karşısındaki bu dual yapısı (bilgili-bilgisiz) ilk etapta yaşama dönük ilerlemiş daha sonra da din bağlamında oluşmuştur. İlkel toplumlardan itibaren dinî merasimleri yöneten kişilerin dinî kural ve öğretiler ile ritüelleri diğerlerine aktarması bağlamında oluşan öğreten-öğrenen ilişkisi öğretmenlik mesleğinin aynı zamanda teolojik kısmen de kutsal yönünü oluşturmaktadır. Sümerler yazıyı icat ederek bir anlamda modern dünyanın kurumsal temellerini atmaya başlamıştır. İlk devlet örgütünün biçimlenip meclisin ortaya çıkışı, yasaların yapılması, siyasal ilişki kurallarının tespiti nasıl ki Sümer’de kendisini göstermişse okullar da ilk kez bu toplumda ortaya çıkmıştır. “Tarih Sümer’de Başlar” adlı ünlü eserinde Kramer  (2012; 21) okulu, Sümerlerin uygarlığa yaptıkları en önemli katkı olan çivi yazısı dizgesinin icadı ve insanlığın gelişiminin doğal bir sonucu olarak görür. 

Sümer toplumunda öğretmenler aynı zamanda rahiptiler. Örneğin; Cemed Nasr devrinde tapınaklar, dinî işlevlerinin yanı sıra bir tür okuldu. Tapınakta görev yapan rahipler de dinî görevlerini yürütürken öğreti işini de üstlenmişlerdi. Sümer Okulu “edubba (é. d u b. b a. a)” olarak bilinmektedir. Edubba; “tablet evi”, arşiv ve dokümanların çamur tabletlerde depolandığı öğrenme yeri, bilginin okulu, kütüphane anlamında kullanılabilir. Bu okullarda erkek öğrenciler Eski Babil dönemindeki gibi kopya yapmayı öğrenen kâtipler olarak yetiştiriliyordu (George, 2005;127). Bu yerin en üst yetkilisi “ummia” denilen müdürdür. Bu sıfat aynı zamanda uzman ya da profesör anlamlarına gelmekteydi. Aynı zamanda tablet evinin (okul) babası unvanı ile tanınan öğretmen Sümer toplumunda saygın bir yere sahipti. Bu okullarda “ağabey” denilen öğretmen yardımcıları da bulunmaktadır. Ayrıca okul gelirleri hakkında bilgi olmamasına rağmen büyük bir olasılıkla “okul babasının” aldığı okul ücretlerinden ödemeleri yaptığı söylenebilir (Kramer, 2011; 22). Derslerin gün boyu devam ettiği Sümer okullarında devam takibinin yanı sıra öğrencilerin tüm davranışları denetlenmektedir. Disiplin konusunda tavizsiz olan Sümer okullarında, öğretmen öğrencileri iyi çalışmaları için övme ve teşvik etme yoluyla yüreklendirirken hatalarını ve eksikliklerini düzeltmek için öncelikle sopaya güveniyorlardı. Aşağıda bir öğrencinin tabletinden alıntı bir şiir okulda şiddetin ne kadar yaygın olduğunun bir göstergesidir (Kramer, 1949; 200):

Kapıdaki yetkili: “ Bana sormadan niçin dışarı çıktın?” dedi. Beni dövdü.

Testici başı: “Neden bana sormadan su aldın?” dedi. Beni dövdü.

Sümerli yetkili: “Akadların dilini konuştun” dedi. Beni dövdü.

Öğretmenim: “El yazın hiç de güzel değil” dedi. Beni dövdü.

Sümer okul yapısında branş öğretmenlerinin varlığı da görülmektedir. Sadece yazı ya da okuma değil sözlü edebiyattan matematiğe kadar birçok alanda ihtisaslaşma görülmektedir. Sümerlerde öğretmenlik bir kariyer mesleğidir. Sümerli öğretmenler, sadece öğrencileri yetiştirmekte kalmıyor aynı zamanda boş zamanlarını araştırmaya ve yazmaya ayırarak bir anlamda bilim adamı kimliği de taşıyordu (Çığ, 2000; 44, akt; Mutluay, 2005; 36). 

Eski Mısır eğitime ve öğretmenlik mesleğine önem veren medeniyetlerin başında gelmektedir. Öğrenciler ya yatılı olarak okullarda kalırlar ya da sadece gündüzlü eğitim alırlardı. Öğrenciler öğretmenlerinin nezaretinde genellikle üç sayfa küçük çizimler -genelde hayvan figürleri- yaparak öğretmenin düzeltmeleri ile çocuksu öğrenme çabaları desteklenirdi. Aritmetik, oyunlar ile modern bir şekilde öğretilirdi. Pratik ve uygulamaya dönük bir eğitim anlayışı ile öğrencilere sembolik gemiler dağıtarak altın, gümüş ve pirinç hesapları yaptırılır (Bottwell,1915;17). Yazı bilgisi Eski Mısır’da çok önemli bir beceridir ki âlimlere (öğretmenlere) “kâtip” adı verilirdi. Matematik, aritmetik, astronomi, geometri ve tıp alanlarında Eski Mısır, Batı dünyasının öğretmeni konumundaydı. Okul ve öğretmenin önemi papirüslerde görülmektedir. “Bir günü okulda geçirmek faydalıdır ve onun eseri dağlar gibi ebedi kalır” nasihati ve anaya saygı için “Çünkü o seni okula yolladı” cümlesi bu saygıya ve öneme örnek verilebilir (Öymen, 1969; 22-23).

Budist Çin’de de öğretmen, kutsal bir varlık olarak görülürdü. Öğretmene gösterilen saygı, ölünceye kadar devam ederdi. Çinlilerin önemli pedagoglarından Lâotze, “insanlar arasına iyiliği ve fazileti telkin edenlerin bilhassa öğretmenler” olması gerektiğini söylemiştir. Lâotze’ye göre, bir mesele hakkında kanaati olmadan öğretmek başarısızlık ve fikirlerde karışıklık meydana getirir (Kanad, 1948,38). Konfüçyüs, Çin tarihinin ilk ve en etkili özel öğretmeni olmuştur (Komşu, 2011; 29). Büyük bilge ve öğretmen olan Konfüçyüs öğretilerinde erdeme önem vermiş, bilgi ve sevginin de en az erdem kadar önemli olduğunu belirtmiştir. Konfüçyüs’e göre “Bir kimse, sürekli yeni bilgiler elde ederek eski bilgisini geliştirmeye çalışırsa o kimse başkalarının öğretmeni olabilir” (Bilhan, 1981, 93; Binbaşıoğlu,1982; 6-7).

Hindularda da diğer ilk çağ medeniyetlerinde olduğu gibi din adamı-öğretmen yapısı görülmektedir. Hindularda öğretmenlik Brahmanların (rahiplerin) elindeydi (Binbaşıoğlu,1982;14). Öğretmenin nüfuzu babanınkinden daha fazlaydı, çocuk âdeta Brahma’ya, Buda’ya tapar gibi öğretmenini saymaya mecburdu. Okulda öğretmenin öğrencilerine verdiği en sert ceza çocuğun üstüne su dökmekti  (Kansu, 1932; 8). Öğretmen çoğunlukla bir ağaç altında ve yağmurlu günlerde basit bir çatı altında ders verirdi. Öğrenciler yerde halka şeklinde oturarak öğretmenlerini dinlerlerdi. Öğretmenler öğrencilerinden ya da velilerinden öğretim hizmetine karşılık bir ücret almazlardı. Para almak, kötü bir hareket olmakla beraber cezaya çarptırılmayı da gerektiriyordu (Kanad, 1948; 56-57).

İbrani kültüründe ise öğretmen çok üst mertebede görülmektedir. Öncelikle doğal eğitim sürecinde aileye büyük görevler verilmiş, dinî ve toplumsal eğitimler ilk ailede başlamıştır. Roma ve Yunan eğitim anlayışlarından farklı olarak İbrani eğitim felsefesinde zahid insan  (dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyurduklarını yerine getiren) ve faziletkâr, mükemmel insan yetiştirme amaçlanmıştır (Kansu, 1932; 10). Hatta bir atasözü gibi olan aşağıdaki ifade bu önemin ve saygının ne kadar üst düzeyde olduğunu göstermektedir: “Babanız ve öğretmeniniz size muhtaç olursa evvela öğretmeninize yardım ediniz.” (Binbaşıoğlu,1982;15). Hz. Musa’nın öğreti ve tavsiyeleri doğrultusunda özellikle yazının İbraniler arasında yaygınlaşması diğer kültürlerde olduğu gibi eğitimin artık yazı yoluyla oluşması ve öğretimin daha sistematik olmasını sağlamıştır. Kudüs şehrinde ilk büyük okul açılmıştır (Kanad, 1948; 106-108).

yunan donemiAntik Yunan ve Öğretmenlik Mesleği

Antik Yunan öğretime, öğretmene ve genel olarak eğitime çok önem veren bir medeniyettir. Öyle ki mitolojik dönemde öğretmen olarak betimlenen kahramanlar da mevcuttur. Tarihte ilk ücretli öğretmenlerin Antik Yunan’daki Sofistler olduğu söylenir. “Sofist” adı Yunan literatürüne ilk defa M.Ö. 450 yılları arasında Herodot tarafından sokulmuştur. İlk defa Abderalı Protagoras (MÖ 485-415) kendi kendisini sofist olarak adlandırmıştır. Sofistler; gramer, retorik, diyalektik, ahlak, hukuk, tabiat ve tarih dallarında dersler vermişlerdir. Aristokratların gözünde öğretmenler hizmetçilerden farksızdı. Bunun için yüksek aile çocukları öğretmenlik mesleğine yönelmezlerdi. Antik Yunan’da öğretmenlik kolay bir meslek olarak kabul edilirdi. Bunun için değerli kişiler yanında birçok değersiz ve niteliksiz kişiler de öğretmenlik yapmıştır (Kanad, 1948; 112).  Bu durumun oluşmasında elbette sofistlerin rolü çok büyüktür. Platon’un da kıyasıya eleştirdiği para karşılığı eğitim, eğitimin satın alına bilirliğinin toplumsal algıda yer etmesi ve niteliksiz kişilerin öğretmen olması ilk çağ medeniyetlerinde hiç olmayan bir şekilde öğretmen ve öğretmenlik mesleğinin itibarsızlaşmasına neden olmuştur. Sokrates’e göre öğretmen bilgiden ziyade öğretim becerisine sahip olmalı ve çocuklara kendini sevdirmelidir ve sevgi kuvvetiyle onlara etki yapmalıdır (Kanad, 1948; 113).

Roma Dönemi ve Öğretmenlik Mesleği

Roma’da en değerli öğretmenler Yunanlı hocalardı. Bu hocalar Roma’ya geldiğinde aristokrat Roma aileleri seçkin Yunanlı hocaları yanlarına almıştırlar. Bu öylesine yaygınlaştı ki Roma’da yükseköğretim özellikle Yunanca yapılamaya başlamıştır. Gramer ve hukuk ön planda olan bilim dalları hâline gelmiştir (Aykaç, 2009, 59; Koçer, 1980, 182). Romalıların, okulu tanımaları Yunanistan’ı işgal etmelerinden sonradır (Bilhan,1991; 281 ) Bu süreçte Roma ülkelerinde kurulan okullarda dönemim bilim adamları öğretmenlik yapmışlar çeşitli dillerden çevrilen eserlerin okumalarını yapmışlardır. Roma’nın Yükseliş Dönemi’nde öğretmenlerin itibarı çok yükselmişti. İmparatorların çoğu yüksek değerde olan öğretmenlere özel saygı gösterir ve bu saygıyı göstermekle övünürlerdi. İmparatorlar, öğretmenlere bazı imtiyazlar bile vermişlerdi. Onlara ev ve maaş da verildiği olurdu. Bundan başka öğretmenlerden vergi de alınmazdı. Öğretmenlere bu derece önem verildiğini görerek derslerin ve öğretim metotlarının çok mükemmel olduğunu düşünmemelidir. Gerek eski gerek Ortaçağ’da bilinen ve uygulanan başlıca öğretim metodu çocukların belleklerini işletmek ve onlara pasif bilgi vermekten ibaretti. Belli bilgilere malik olan her Romalı bunları öğretmek yeteneğinde bulunduğunu da düşünürdü. Bundan dolayı öğretmenlerin öğretim metotları mihaniki (düşünmeden kabul etme) şekilde oluyor ve öğretim bilhassa belleğe ve ezberlemeye dayanıyordu (Koçer, 1980; 180).

Ortaçağ Hristiyan Dünyası ve Öğretmenlik Mesleği

Ortaçağ Avrupası Yunan ve Roma geleneği üzerinde eğitim süreci dinsel temaların baskın olduğu bir zeminde gelişmiştir. Bu özellik toplumsal yaşamın her alanına sirayet etmiş ve dinî terminoloji tek ve mutlak belirleyici olmuştur. Bu belirleyicilik eğitimde de kendini göstermiş bir önceki dönemden farklı olarak dinî kurumlar öğrenme ortamları hâline gelmiş, din adamları öğretmen rolüne bürünmüştür. “Her bilgi ilahidir ve Tanrı’ya ulaşmada kullanılır.” temeli eğitim sürecinin temel felsefesini oluşturmuştur. Kanad’a göre (1948; 236) ilk Hristiyan okullarında özellikle İskenderiye, Antakya ve Odesa’da açılmış olan okullarda sadece teolojik bilimler değil aynı zamanda muhtelif bilimler de öğretilirdi. Dinî tapınma mekânları aynı zamanda birer okul, din adamları da birer öğretmen rolü üstlenmişlerdir. Hatta Batı Avrupa’nın ilkokulları kiliselerde Benedictine rahiplerinin çocuk ve gençlere okuma-yazma öğretmesiyle 6. yüzyılda oluşmaya başlamıştır (Rukancı, Anameriç, 2004; 173). Bu okullar dünyevi okullar kuruluncaya kadar Hıristiyanlığın ilk eğitim ve kültür kuruluşları olmuşlardır. Tanilli’ye göre (2006; 62); bu okullar Romalılar yıkıldıktan sonra okul ve eğitim adına kalan tek yerdi. İlk görevleri rahip nesillerini yetiştirmektir. Sonra da ömürleri kilise dışında geçen köy veya şehir halkı çocuklarına harici bölümlerde öğrenim yaptırmak suretiyle bir tertibe tabi tutmuşlardır (Öymen, 1969; 75). Antik çağın yedi özgür sanatı öğretimi üzerine felsefe ve onun üzerine de Hristiyanlık teorisi oturtulmuştur (Aykaç, 2009; 78). Bu anlayışın adı “skolastik” felsefedir. Skolastik okul bilimi anlamına gelir ki (schola; okul, scolasticus; manastırlarda eğitim veren kişi anlamındadır) gerçeği aramaktan ziyade öğretime vurgu yapılır (VonAster,2005; 380-381).

Aynı zamanda din adamı olan öğretmenler dini bilgilerinin yanı sıra okuma-yazma öğretmeni, dil öğretmeni gibi görevleri de üstlenmişlerdir. Gözlem ve deney gibi öğretim teknikleri kabul görmezdi. Kansu’nun Wels’ten aktardığına göre (1932; 32-33); “ Kurnaz, azametli aksi tabiatlı ve oldukça kötü huylu papazlar kendi bilgileri dışındaki her bilgiden nefret ediyorlar, kendi kontrolü dışındaki her fikre itimatsızlık gösteriyorlardı. İlerlemeye karşı çok kıskanç oldukları ilmi sımsıkı tahdit (sınırlama) altında tutuyorlardı”. Ders kitabı kullanmayan öğretmenler her türlü bilgiyi “belleme” yoluyla dimağlara yerleştirmekle görevliydiler. Dinlenme ve oyun için ayrılan zaman çok kısadır. Bu uygulamanın temelinde Shultz’a göre (1995; 244) Antik Çağ’dan başlayarak devam eden çocukların eksik yetişkin olarak görülmesi yatmaktadır. Sıkı ve zorlu bir çalışmayla bu eksikliklerin giderileceğine inanılırdı. Kilise ve Dom okullarındaki öğretmenler okulların başpapazına bağlıydılar. Bunlara “şolaster” denirdi. Öğretmenleri işe almak ve işten çıkartmak, tayin etmek gibi görevleri olan şolaster olarak görev alanlar zamanla genişlemiş kendi bölgesindeki okullardan sorumlu olmuşlardır (Kanad, 1948,239). Fransız İhtilali’nden önce kilise dışında köy ve kasaba okulları açılmış bu okullara papaz olmayan öğretmenler atanıyordu. Fakat bu atama, ancak köy papazının önerisi ve kilise örgütünün onayı ile olabiliyordu (Bilhan, 1991; 214-215). Bu dönemde nitelikli öğretmen bulmak kadar aslında öğretmenlik yapanlar da çok azdı. 1053’te doğan Manastır Başrahibi Guibert de Nogent, 1115’e doğru itiraflarını yazarken yaşamının iki uç noktasını şöyle betimliyordu: “Çocukluğumdan hemen önceki ve çocukluğumu kapsayan dönemde, öğretmen kıtlığı o kadar büyük boyutlardaydı ki kasabalarda öğretmen bulmanın olanaksızlığı bir yana, eğer kentlerde bunlardan birine rastlanırsa, bu ancak büyük bir tesadüf sonucu olmaktaydı. Var olan öğretmenlerin de bilgileri o kadar azdı ki bugünkü serseri papazlarımızla bile onları karşılaştırmak mümkün değildir” (Bloch,2005; 155).  

Ortaçağ İslam Dünyası ve Öğretmenlik Mesleği

“Oku” emrini düstur edinen İslam öğretisinde en üst eğiticinin (Rab, eğitici anlamına gelir) Allah olduğu kabul edilir (Bayraklı, 1983;101). Bu kabul ediş eğitim ve öğretmene olan önemin de üst düzeyde olmasını sağlamıştır. Öyle ki İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed bir öğretmendir ve vahiyler yoluyla gelen Allah emirlerini inananlara aktarmış ve öğretmiştir. Bir peygamber olarak öğretmenlik görevini davranış ve sözleriyle (hadisleriyle) göstermiştir. Bu sözlere örnek olarak “Kur’an yedi harf üzerine indirilmiştir. İslâm tarihinde ilk açılan eğitim ve öğretim kurumu Hz. Muhammed’in bizzat inşasında çalıştığı ve öğretmenliğini yaptığı ilk yatılı okul olan Suffa’dir. Burada eğitim görenlere Ashab-ı Suffa denir. Hz. Muhammed, Medine’ye hicretten hemen sonra giriştiği mescit inşası sırasında bir eğitim-öğretim kurumuna olan ihtiyacı gözden kaçırmamış ve mescidin bitişiğinde yapılan bir bölümü bu işe tahsis etmiştir. Oldukça fakir olan ve diğer sahabelerin yardımıyla geçinen ve düzenli bir eğitim-öğretim faaliyetine tâbi tutulan öğrencilerin öğretmeni Hz. Muhammed’dir. Ona çeşitli sorular sorarak birçok meselenin aydınlanmasını sağlamışlardır. Diğer sahabelerin de öğretmenlik yaptığı Suffa okulunda Hz. Muhammed onların ücret almamalarını, hediye kabul etmemelerini ve yalnız Allah rızası için vazifelerine devam etmelerini istiyordu (Baktır, 1984; 39-42).

İslam dininde öğretmen karşılığında kullanılan bazı isimler bulunmaktadır. Bunları üç bölümde tasnif etmek mümkündür (Nazıroğlu, 2011, 45). Doğrudan öğretmenler için kullanılan isimler: (i) mu’allim: Küttap adı verilen okullarda çocuklara okuma yazma öğreten ve ders vermeyi kendine meslek edinen kişidir. Şemseddin Sami Kâmus-i Türkî’de muallimi “öğreten, talim eden, talimci, asker muallimi yani talim ettiren, ders veren, ilim öğreten, müderris hoca” şeklinde tanımlamıştır. Bu işi yapan kadınlara da “muallime” denilmiştir. (ii) müeddib:  “Müeddib” adı “edeb” kelimesinden gelmektedir. Terbiye eden, edeplendiren, terbiye, bilgi ve görgü öğreten manasındadır. Te’dib faaliyetlerinin (eğitmek, terbiye etmek) sorumlusu olarak müeddib belli bir ücret karşılığında üst düzey insanların evlerinde onların çocuklarına özel ders verenler için kullanılır (Çelebi, 1998; 192) (iii) müderris: Medrese veya camide talebeye ders okutan hoca. Arapça bir kelime olup tedris mastarından ism-i faildir. Müderris tâbiri onuncu yüzyıldan sonra yaygınlaşmıştır. Medreselerde ders veren müderrise “dersiam” da denirdi. Medreselerin yaygınlaşması ve özellikle Nizamiyye Medreselerinde müderris üst düzey akademik bir unvan karşılığını almıştır. Talas “Nizamiyye Medresesi” adlı eserinde (1999;48); müderrislerin zorlu bir süreçten sonra seçildiklerini ifade ederek “ Nizamiyye’de ki öğretmenlikle ilgili bir göreve girme kolay şey değildi, vazife elde edebilmek için cemiyette imam veyahut bilgin olarak yüksek bir seviyeye ve büyük bir şöhrete sahip olmak gerekmekteydi. Bu okulun hocaları meşhur kişilerdi ve Bağdat’ın siyasi ve sosyal yaşamı üzerine etkileri vardı. Osmanlı medreseleri kurulduktan sonra da medreselerin en üst düzey öğreticileri müderrislerdi. Osmanlı müderrisleri ilmiyye mensuplarına ve cemiyete örnek olacak kişilerdi (Nazıroğlu, 2011, 60). İslam coğrafyasında öğretmenlik bu nitelemeler doğrultusunda daima saygıdeğer bir meslek olarak görülmüş ve önemsenmiştir.

Sonuç Yerine

Kadim bir meslek olarak öğretmenlik yukarıda da belirtildiği çeşitli aşamalardan geçerek günümüze gelmiştir. Her medeniyet bu mesleğe bir katkı yapmış, onun gelişmesi ve ilerlemesi için kendi kültürel desteklerini sunmuşlardır. Bu katkı sunuş sonucu öğretmenlik mesleği hem toplumsal yaşamda hem de insanların gönlünde önemli bir yere oturmuştur. Bu önemi devam ettirmek de öğretmenlerin en büyük görevidir. Mesleki ve bireysel gelişimini önemseyen öğretmenlerin, kamu politikaları tarafından da desteklenmesi sonucu eğitim sistemlerinin niteliği artacak ve en üst derece çocuklarımız kazanımlar elde edeceklerdir. Tarihsel süreç öğretmenlik mesleğinin öneminde önemli bir referans olarak ayrıca şu sonucu da bizlere göstermektedir. Öğretmeni nitelikli olan toplumlar daima uluslararası rekabette hep bir adım önde olurlar. Son olarak Başöğretmen unvanlı, Muallime ve Muallimeler Derneği fahri başkanı olan Atatürk’ü de saygı ile anmak ve öğretmene ve öğretmenliğe verdiği önemi ve saygıyı da tekrar hatırlatmak isterim…

Kullanılan ve Önerilen Kaynakça

» A.Bothwell Gosse (1915) The Civilization Of The Ancient Egyptians, Pub; T. C. & E. C., London.

» Aykaç, Kemal 2009), Avrupa Eğitim Tarihi (Genel bir Bakış), Doğu Batı Yayınları,Ankara.

» Baktır, Mustafa(1984), İslâm’da İlk Eğitim Müessesesi Ashab-ı Suffa, Erzurum Kültür ve Eğitim Vakfı, Erzurum.

» Bayraklı,Bayraktar (1983), İslam’da Eğitim, Şark Yayın, İstanbul.

» Bilhan, Saffet (1981) “Büyük Fransız İhtilali Ve Türk Devrim Hareketleri”, Ankara Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 14 (1).

» Binbaşıoğlu, Cavid (1982), Eğitim Düşüncesi Tarihi, Binbaşıoğlu Yayınevi, Ankara.

» Bloch, Marc ( 2005) Feodal Toplum, (Çev: M.Ali Kılıçbay),Doğu Batı Yayınları, Ankara.

» Bolay, S. H. (2004), Felsefi Doktiınler Sözlüğü,8.Baskı, Akçağ Yayınları

» Bottéro, Jean(2005) Eski  Yakındoğu, Sümerden Kutsal Kitab’a, Dost Yayınları, Ankara.

» Crawford, Harriet (2004) Sumer and Sumerians, Cambridge University Press. 

» Çelebi, Ahmed,(1998) İslamda Eğitim Öğretim Tarihi,  Damla Yayınevi

» Çığ, Muazzez İlmiye ( 2000), Sümerli Ludingirra, Kaynak Yayınları,İstanbul. 

» Davidson, Thomas. (2008), Greklerde Eğitim Düşüncesi, (Çev: Ahmet Aydoğan), Say Yayınları, İstanbul.

» Eraslan, Levent (2013) Öğretmenim…(1965-1980 Dönemi Öğrenciler ve Öğretmenleri), Vize Yayıncılık, Ankara,  2013.

» George, Andrew (2005) ‘In search of the é.dub.ba.a: The ancient Mesopotamian school in literature and reality.’ İçinde: Sefati, Y, (ed.), “An Experienced Scribe who Neglects Nothing”. Ancient Near Eastern Studies in Honor of Jacob Klein. Bethesda, Md: CDL Press (USA).

» Graves, Frank Pierrepont (1914) A History of Education: During the Middle Ages and the Transition to Modern Times,Pub: Macmillan, New York.

» Heywood, Colin ( 2009), Baba Bana Top At! Batı’da Çocukluğun Tarihi, Kitap Yayınevi, İstanbul.

» İnam Ahmet, “İki Öğretmen: Kheyron ile Sokrates”, Akşam Gazetesi, 26.02.2012.

» Kanad, F., (1948), Pedagoji Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul https://canadianviagras.net.

» Kansu, N. A., (1932), Pedagoji Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.

» Keskinoğlu, Osman (1987), İslam’da Eğitim ve Öğretim, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara.

» Koçer, H.A (1980), Eğitim Tarihi (İlk Çağ), Ankara Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Yayınları, Ankara.

» Komşu, Ufuk Cem (2011), “Konfüçyüs ve Sokrates’in Eğitim Felsefelerinin Yetişkin Eğitimi Açısından Karşılaştırılması”, Ahi Evran Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, 12 (4).

» Kramer , Samuel Noah (2011) Tarih Sümer’de Başlar, Kabalcı Yayınevi, İstanbul.

» Kramer, Samuel Noah (1949) Schooldays: A Sumerian Composition Relating to the Education ofa Scribe (Philadelphia); also in JAOS 69.

» Ksenophon (2007), Kyros’un Eğitimi, Alfa Yayıncılık, İstanbul.

» Küken, A. Gülnihal (1995),Felsefe Açısından Eğitim (Platon, J.J. Rousseau, B. Russel) Alfa Yayınları, İstanbul.

» Milash, G.F. (1941) “Eski Yunan Terbiye Nazariyeleri” Ülkü  Basımevi, İstanbul.

» Mutluay, Nazmiye( 2004) İlk Çağda Ön Asya Uygarlık Merkezlerinde Eğitim, Ütopya Yayınları, Ankara.

» Nazıroğlu, B. (2011). İslam eğitim geleneğinde öğretmenlik. Sarkaç Yayınları, Ankara.

» Öymen, H,R., (1969) Doğulu ve Batılı Yönü ile Eğitim Tarihi I, Ayyıldız Matbaası, Ankara.

» Parkinson, R.B. (1991) “Teachings, Discourses and Tales from the Middle Kingdom”, Middle Kingdom Studies, (ed; S. Quirke), New Malden, 1991.

» Platon (1995), Sokrates’in Savunması, Remzi Kitabevi, İstanbul.

» Platon,(2012), Sofist ( Çev: Furkan Akderin) Say Yayınları, İstanbul.

» Rukancı, Fatih, Hakan Anameriç (2004), “Ortaçağda İlk Üniversiteler : Studium Generale”, Felsefe Dünyası, 11(39).

» Russ, Jacqueline (2011), Avrupa Düşüncesinin Serüveni (Antik Çağlardan Günümüze Batı Düşüncesi), (Çev: Özcan Doğan) Doğu Batı Yayınları, Ankara. 

» Serdaroğlu, Vildan (2007) “Edeb Der Edebiyat:“Edebiyat Edep Der”, “Edeb Edebiyatın İçindedir” Değerler Eğitimi Merkezi Dergisi, 4(1)

» Tanilli, Server, (2006), Uygarlık Tarihi, Alkım Yayıncılık, İstanbul.

» Topdemir M. Gazi, (2008), Felsefe, Pegem Yayıncılık, Ankara.

» Ünder, Hasan (1994), “Sokratik Diyalog”, Ankara Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 27 (2).

» Von Aster, Ernst, (2005), “İlk Çağ ve Orta Çağ Felsefe Tarihi” İm Yayıncılık, İstanbul.

“Öğretmenlik Tanrı mesleğidir.” Platon

“Babam beni gökten yere indirdi. Hocam beni yerden göğe yükseltti.” Büyük İskender

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.