Cumhuriyet’ten Günümüze Öğretmen Eğitimi Tarihine Genel Bakış
- Ayrıntılar
- Kategori: EĞİTİM VE REHBERLİK MAKALELERİ
- Salı, 24 Ekim 2023 16:06 tarihinde oluşturuldu
Ömer Balıbey - MEB Eski Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü
Mustafa Kemal’in önderliğinde kazanılan Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. O tarihte ülkemizin nüfusu 13 milyondu. Bu nüfusun 11 milyonu köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı ve 37 bin civarında köyde okul yoktu. Savaştan yeni çıkmış olan ülkemizin köy ve kasabalarında 140 bin civarında yanmış, yıkılmış, ve oturulamaz durumda olan ev vardı. Erkeklerin yüzde yedisi , kadınların ise binde dördü okuma yazma biliyordu. Okuma yazma bilenlerin büyük çoğunluğu subaylar ve gayri müslimlerdi. Okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. Toplam 4 bin 894 ilkokul, 72 ortaokul ve 30 civarında lise ve 20 tanede öğretmen okulu mevcuttu.
Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni medeniyet yolunda ilerleyebilmesi için eğitim ve öğretim faaliyetlerine önem vermek gerekiyordu. Atatürk, bunun için 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra Kurtuluş Savaşı bütün şiddetiyle devam ederken 16 temmuz 1921’de I. Maarif Kongresi’ni topladı. Burada yaptığı konuşmada ‘’Bundan sonraki en büyük savaş, cehaletle yapılacak savaştır’’ diyerek kurulacak yeni devletin ilk rotasını çizmişti.Cumhuriyet ilan edildikten dört ay sonra kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim ve öğretim birliği ve dolayısıyla milli birlik ve bütünlük sağlanmıştır. 1928’de yapılan Harf inkılabıyla milletimiz hızla okuryazar hale gelmiştir. Kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı,1934 yılında birçok devletten önce tanınmıştır.
Atatürk, öğretmene verdiği büyük önemi, dönemin Maarif Vekili Mustafa Necati’ye “Bütçe yapılırken öğretmenin maaşı Vali’nin maaşının altında kalmasın” diyerek ortaya koymuştur. Atatürk, 23 Ağustos 1923 tarihinde kurulan “Heyet’i İlmiye” (Bilim Kurulu)’den eğitimimiz ile ilgili bir rapor hazırlamasını istemiştir. Atatürk’ün talimatıyla dönemin Maarif Vekili Vasıf Çınar, 1924 yılında Amerikalı eğitim filozofu, Kolombiya Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. John Dewey’i Türkiye’ye davet etti. Dewey, üç buçuk ay Türkiye’de eğitimcilerle görüştü, eğitim kurumlarımızı ziyaret etti, Dewey'nin Türkiye'de yaptığı çalışmalarda asistanlığını Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç yaptı. Dewey, Maarif Vekaleti’ne Türk eğitim sistemi üzerine hazırladığı 30 sayfalık “Türkiye Maarifi Hakkında Rapor”u gönderdi. John Dewey’nin eğitim felsefesinin temelinde “yaparak öğrenme” adını verdiği problem çözme yaklaşımı, diğer bir ifadeyle “deneyim” kavramı yer almaktadır. Dewey, Türkiye’nin o günkü şartlarına göre “üretim içinde eğitim” modelini önermiştir. Köy Enstitülerinin kuruluşunda bu önerinin büyük rolü vardır.
SİZLER BU ÜLKENİN EĞİTİM SAÇAN YILDIZLARISINIZ
Cumhuriyet döneminde 1926 yılında çıkarılan 789 sayılı yasa ile öğretmen okulları ile ilgili bir düzenleme yapıldı. Şehirlerdeki ilkokullara öğretmen yetiştiren okullar “İlk Muallim Mektepleri”, köy ilkokullarına öğretmen yetiştiren okullar ise “Köy Muallim Mektepleri” olarak isimlendirilmiştir. 1926 yılında okullarından mezun öğretmenler Anadolu’ya giderken Bakan Mustafa Necati, her öğretmenin yakasına bir yıldız rozeti takmış ve “Sizler bu ülkenin eğitim saçan yıldızlarısınız” diyerek Ankara Garı’ndan uğurlamıştı. Ayrıca tayin oldukları illerin valilerine ve ilçe kaymakamlarına talimat vermiş ve “yıldız öğretmenler” tren garlarında karşılanmıştı. Cumhuriyet’le birlikte Anadolu’da yeni bir ruh ve heyecanlı bir eğitim ateşi yanmaya başlamıştı.
Harf inkılabından hemen sonra halka hızla yeni alfabeyi öğreterek okuryazar sayısını artırmak için 1928 Kasım ayında “Millet Mektepleri” açılmış ve Atatürk’e “Başöğretmenlik” unvanı verilmiştir. Bu aydınlanma mücadelesinde ortaokul ve lise mezunu gençler de gönüllü öğretmen olarak Anadolu’ya gidiyorlardı. Bu öğretmenlere “Cumhuriyet’e ışık tutan öğretmenler” deniyordu. Saffet Arıkan’ın Bakanlığı ve İsmail Hakkı Tonguç’un İlköğretim Genel Müdürlüğü döneminde “Köy öğretmen Kursları” açılarak öğretmen ihtiyacı karşılanmaya çalışılıyordu. Fakat bu yeterli görülmediğinden “Köy Öğretmen Okulları” da açıldı.
Öğretmen Okullarında okuyan şehirli çocuklar, mezun olunca köylerde çalışmak istemiyorlardı. Bunun için köy çocuklarını, modern köy ortamında pedagoji eğitiminin yanı sıra köyün ihtiyacı olan alanlarda da eğitim veren okullara ihtiyaç vardı. Bunun için Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, “Köy Enstitüleri” adı verilen Türkiye’ye özgü bir öğretmen okulu modeli oluşturdu. Bu okul modelinin ilk örnekleri 1939 yılında Çifteler/Eskişehir, Gölköy/Kastamonu, Kepirtepe/Kırklareli ve Kızılçullu/İzmir’de açıldı. Fakat bu okullarla ilgili yasal düzenleme 17 Nisan 1940 ve 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu yasası çıkarılarak yapıldı. Köy Enstitülerinin sayısı, iki üç yıl içinde 21’e ulaştı. Köy Enstitüleri, John Dewey'in “iş ve eğitimi birleştirme” fikrini yerine getirmek için tasarlanmıştır.
Köy Enstitüleri, kentlerden uzak bölgelerde tahsis edilen büyük arazilerde çok amaçlı olarak inşa edilen binalarda eğitim yapıyorlardı. Köy Enstitüleri’nde okutulan derslerin dağılımı şöyleydi: yüzde 50'si Türkçe, Matematik, Müzik, Kimya gibi Kültür Dersleri; yüzde 25’i Çiftçilik, Besicilik, Kümes Hayvanları, Arıcılık, Hayvancılık ve Bağcılık gibi Tarım Dersleri; yüzde 25'i ise Biçki-dikiş, Demircilik, Yapıcılık, Marangozluk gibi Zanaat Dersleriydi. Köy Enstitüleri’nde Tarım ve Zanaat Derslerinin tümü uygulamalı olarak işleniyordu. Mezunlarının aynı anda hem okul öğretmeni hem de toplum eğitmeni olması amaçlanıyordu. Köy Enstitüleri’nden 1940-1954 yılları arasında 6.875 eğitmen, 17.341 öğretmen ve 1.599 sağlık görevlisi mezun olmuştur.
1954 yılında köy ve şehir ilkokullarında görev yapan öğretmenlerin aynı kaynaktan yetiştirilmesi düşüncesiyle Köy Enstitüleri kapatılmıştır. Bu okullar önce “Öğretmen Okulu”, sonra “Öğretmen Lisesi” ve daha sonra “Anadolu Öğretmen Lisesi” adını almıştır.1924’te Darülmuallim’lerin adı “Erkek Muallim Mektebi”, Darülmualimatlar da “Kız Muallim Mektebi” olarak değiştirilmiştir. 1926 yılında ortaokul öğretmeni yetiştirmek üzere ilk Eğitim Enstitüsü Konya’da “Orta Muallim Mektebi” ismiyle açıldı ve iki yıl sonra Ankara’ya taşınarak “Gazi Eğitim Enstitüsü” adını aldı. Lise ve dengi okulların öğretmen ihtiyacını karşılamak üzere 1924’te İstanbul’da, 1956’da İzmir’de ve 1959’da Ankara’da olmak üzere üç “Yüksek Öğretmen Okulu” açılmıştır.
1927 yılında Milli Eğitim Bakanlığı meslek okullarının öğretmen sorununu çözmek için 1927 yılında mesleki ve teknik öğretim kurumlarının öğretmen sorununu çözmek için çeşitli alanlarda Çekoslovakya, İsviçre ve İtalya’ya 133 öğretmen gönderilmiştir. 1934-1935 öğretim yılında “Kız Teknik Öğretmen Okulu” açılmıştır. Mesleki ve teknik öğretim kurumu olarak 1937-1938 öğretim yılında “Erkek Sanat Okulu” açılmıştır. 1948-1949 öğretim yılında “Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu” açılmıştır. Bu okullar 1976-1977 yılında Yüksek Teknik Öğretmen Okulu adını almıştır. 1955-1956 öğretim yılında Ticaret Okullarına öğretmen yetiştirmek amacıyla üç yıllık öğretim süreli “Ticaret Öğretmen Okulu” açılmıştır. Bu okulların adı 1965 yılında “Ticaret ve Turizm Öğretmen Okulu” olmuştur.
1973 tarih ve 1739 sayılı ‘’Milli Eğitim Temel Kanunu”yla öğretmen yetiştirilmesi görevi, Milli Eğitim Bakanlığı’na verilmiştir. Fakat bu görev, 1982 yılında kabul edilen 2547 sayılı kanunla YÖK’e devredilmiştir. Bu yüzden Eğitim Enstitüleri, Yüksek Öğretmen Okulları, Mesleki ve Teknik Öğretmen Okulları kapatılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı, sadece Öğretmen Liselerinin eğitim faaliyetlerini yürütüyordu. Maalesef 2014'te Anadolu Öğretmen Liselerinin de kapatılmasıyla birlikte 166 yıllık öğretmen yetiştirme geleneğimiz de sona ermiştir.
Kendilerine aniden öğretmen yetiştirme görevi yüklenen Üniversitelerimiz, bu göreve hazırlıksızdı. İlk dönemde alt yapı, öğretim elemanı ve ekipman eksikliği nedeniyle bu konuda pek başarılı olunamadı. Yanlış bir karar alınmıştı. Yeni ihtiyaçlar nedeniyle ülkenin her bölgesine açılan okullardan dolayı büyük bir öğretmen ihtiyacı doğmuştu. YÖK, yeterli sayıda öğretmen mezun veremeyince, 1996-1997 öğretim yılında öğretmen eğitimi ile ilgilisi olmayan değişik fakültelerden dört yıllık lisans mezunu 36 bin gencimiz öğretmen olarak atandılar. Bu öğretmenlerimizin bir kısmı uyum sağlayarak devam etti ama büyük bir kısmı da bir müddet sonra alanlarıyla ilgili Bakanlıklara geçti.
1982 YÖK Kanunu’yla Bakanlıktan alınan ve üniversitelere bağlanan öğretmen yetiştirme sistemi hâlâ oturmamıştır. 2006 yılında Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü görevine atandığımda, daha önce Milli Eğitim Müdürü olarak gördüğüm birçok sorun ve aksaklık devam ediyordu. Milli Öğretmen Komitesi’nin YÖK’teki toplantılarına uzun yıllar Milli Eğitim Bakanlığı adına katıldım. Şu anda ülkemizde 92 Eğitim Fakültesi,120 Fen ve Edebiyat Fakültesi, 96 İlahiyat Fakültesi, 80 civarında Spor Akademisi, 30 civarında Güzel Sanatlar Akademisi bulunmaktadır. Ayrıca üniversitelerde plansız bir şekilde açılan Okul Öncesi ve Çocuk Gelişimi Öğretmenliği bölümlerinden her yıl çok sayıda gencimiz mezun oluyor. Her yıl 160 bin öğretmen adayı mezun olurken Bakanlık sadece 40 bin civarında öğretmen alıyor. Her yıl öğretmen adaylarından 120 bini boşta kalıyor. Bunlar mutsuz ve karamsar bir şekilde bir sonraki sınava hazırlanıyorlar, kazanınca seviniyorlar ama birde mülakatta kaybederlerse, devlete, sisteme, adaletsizliğe, haksızlığa isyan ediyorlar. KPSS’yi kazanan öğretmen adayları, ihtiyaca göre puan sıralaması ile mesleğe alınmalıdır.
Son yıllarda ülkemizde arzu edilen nitelikli öğretmen yetiştirmek, öğretmenlik mesleğini daha cazip hale getirmek, zeki, çalışkan ve istekli öğrencileri tekrar mesleğe kazandırmak için çalışmalar devam ediyor. Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü’nce 1995-1996 öğretim yılından itibaren nitelikli öğretmen yetiştirmek ve öğretmenlik mesleğini daha cazip hale getirmek için “Öğretmen yeterlikleri” hazırlanmış ve altı pilot ilde uygulanmıştır. Öğretmenlerimizin alan bilgisini ölçen “Öğretmen Alan Sınavı” 2013 yılında yasalaşmıştır. Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü olarak 2012’de başladığımız “Öğretmen Strateji Belgesi” çalışması da 2017’de bitirilmiştir. Uzun yıllardır çalışılan “Öğretmenlik Meslek Kanunu” da 1-3 Aralık 2021 tarihinde yapılan 20. Milli Şûrası’nda tartışılmış ve bu kanun 2022’de TBMM’nde kabul edilmiştir. Önemli olan çok proje üretmek değil, bu önemli projelere emek veren katkı sunan, maddi kaynak sağlayan yüzlerce akademisyen, bürokrat ve Bakanlık personelinin samimi çalışmalarının teoride kalmaması ve hayata geçirilmesidir. “Öğretmen Yeterlikleri”nin “Öğretmen Strateji Belgesi”nin ve “Öğretmenlik Meslek Kanunu”nun Milli Eğitim Bakanlığı’nca takip edilmesi elzemdir.
1923 Yılından 2023 yılına baktığımızda bugün ‘’CUMHURİYETİMİZ 100 YAŞINDA”. Elbette devlette devamlılık vardır. İnsanlar fani ama devletimiz ebedidir. Bugün nüfusumuz 85 milyon. Yüzde 55’i kırk yaşın altında olan genç bir nüfusumuz var. İlk ve orta öğretimde 19 milyon, yüksek öğretimde 7 milyon öğrencimiz öğrenim görüyor. 56 bin resmi ve 14 bin özel ilk ve orta öğretim kurumunda 1 milyon 200 bin öğretmen, 212 yüksek öğretim kurumunda ise 185 bin öğretim elemanı eğitim-öğretim hizmeti veriyor.
Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarma hedefine, bu büyük gençlik potansiyelimizi kaliteli eğitimle nitelikli bireyler olarak yetiştirebilirsek ulaşabiliriz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi de “Eğitimdir ki, bir milleti ya hür ve bağımsız yapar ya da esarete ve köleliğe mahkum eder.”
YASAL UYARI:
Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.