Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Milliyet Gazetesi Yazarı Güngör Uras’ın bugünkü yazısı.

Bu eğitimle kişi başı 12 bin çizgisini zor aşarız...

Sayın Büyüklerim. İşinize karışmak gibi olmasın ama, bir uyarıda bulunmak istiyorum. Eğitimi 4+4+4‘e dayandırmakta, imam hatip okulları sayısını artırmakta, okullarda din eğitimi yaygınlaştırmakta, çocukları mollalara emanet etmekte ısrarcı olursak, belki (o da kesin değil: Belki...) “Öbür Dünya” işini çözeriz ama, “Bu Dünya”da kişi başı milli geliri 12 bin doların üzerine zor çıkarırız, ülkenin insanlarına “Bu Dünya”yı zindan ederiz. Eğitimi Arapça dil bilgisine, Kuran’ı Kerim öğretisine, beş vakit namaza bağlarsak, gençlerimizi “Öbür Dünya”ya iyi hazırlarız ama, çocuklarımız ve gençlerimiz, “Bu Dünya”nın dışına itilmiş olur.

“Öbür Dünya”, “Bu Dünya”nın alternatifi değildir. Evet, insanlar din ve inanç özgürlüğüne sahip olmalıdır. Evet,iyi Müslüman Kuran’ı Kerim’deki buyrukları bilmelidir, dininin icaplarını yerine getirmelidir. Ne var ki, iyi Müslüman 1400 yıl önceki yaşam kalıpları içinde kalamaz. Kalır ise ülkesinde sosyal ve ekonomik yapı 1400 yıl önceki çizginin üzerine çıkamaz.

Sayın Büyüklerim. Dünyada sosyal, ekonomik ve politik şartlar her gün değişiyor. Bu değişimin ardında bilim var. Teknoloji var. Araştırma ve geliştirme var. Bunların da temelinde eğitim var. 

Üretmek için eğitim gerekli

İyi bir Müslüman, kendi yaşamının, ailesinin yaşamının, ülkesinin yaşamının başkalarınınkinden daha kötü olmasını isteyemez. İnsanın kendisinin, ailesinin ve ülkesinin yaşam şartlarının daha iyi olabilmesi üretimin artmasına bağlıdır.

Üretmek demek “Katma Değer” yaratmaktır. Katma değer, bir mal ve hizmetin çıktı değeri ile girdi değeri arasındaki farktır. Pamuk üretmek iyidir ama, pamuğu iplik yapan, ipliği dokuyan, dokunan kumaşla don gömlek yapan, don gömlek yerine markalı giysi diken daha çok katma değer yaratır.

Bir ülkede sosyal ve ekonomik yaşamın göstergesi kişi başı Milli Gelir rakamıdır. Bu ise ülkede kişi başına bir yılda yaratılan katma değeri gösterir.

Bilimden, teknolojiden, araştırma ve geliştirmeden yoksun ülkeler, en fazla 10 bin - 12 bin dolar kişi başı milli gelir rakamına ulaşabilir. Bu rakamın üzerine çıkamazlar.

Prof.Dr. Erdoğan Alkin kardeşimiz geçen hafta İngilizce yayınlanan Daily News gazetesindeki makalesinde Rostow’un “İktisadi Gelişmenin Aşamaları” isimli kitabında yazılanları hatırlatıyordu. Rostow’a göre gelişme 5 aşamadan geçer (1) Geleneksel toplum (2) Kalkınmaya geçiş (3) Kalkınma aşaması (4) Olgunlaşma (5) Kitle tüketimi. İlk aşamalar hızlı geçer. Alt yapı yatırımları, konut harcamaları, ithal teknoloji ile basit üretim, don-gömlek ihracatı sonucu ekonomi hızlı büyüyor gibi görünür. Bu ilk aşamalar ile, ulaşır ulaşır 10 bin dolar kişi başı gelire ulaşırsınız. Sonra da tüketmekten başka bir şey yapamazsınız. Büyüme yorgunluğu ortaya çıkar.

Bu eğitim ile bu kadar!

Sayın Büyüklerim. Bu ülke insanını 10 bin dolarlık yaşam çizgisi içine hapsetmeyi siz de istemezsiniz. Ama bu “4+4+4” benzeri formüllerle çocuklarımızı dini eğitime yöneltmekle, gençlere Arapça öğretmekle, imam hatip okullarının sayısını artırmakla, mollaları okullara sokmakla ileriye gidemeyiz. Geriye gideriz.

Kişi başı üretimi-geliri 10 bin-12 bin doların üzerine çıkaracak çocuklarımızı, gençlerinizi yetiştirmek için çağdaş eğitim kurumlarını oluşturmak ve işletmek zorundayız. Sayın Büyüklerim. Özgür düşünce olmadan, insan haklarının ve hukukun egemenliği sağlanmadan, bilim ve teknolojiyi geliştiremeyiz. Kendi bilim ve teknolojimiz olmadan ithal bilim ve teknoloji ile gelebileceğimiz nokta işte bu noktadır.

Sayın Büyüklerim. Bu 4+4+4 sisteminde yetişen çocuklarımız ve gençlerimiz, bırakınız bilim ve teknolojide öne çıkmayı, yurt dışından bilim ve teknolojinin ithal etmeyi bile beceremezler.

Sayın Büyüklerim. ”Dinsiz olalım, çocuklarımıza dinimizi öğretmeyelim“ diyen yok. Anlatılmak istenen şu: Çocuklarımızı 5 yaşından itibaren ağırlıklı olarak din eğitimine tabi tutar, onları kutsal kitabın buyrukları içine hapsedersek, hem onlar hem bu ülke çağdaş dünyanın dışında kalır. Yok olur. Çünkü çağdaş dünya bilime ve teknolojiye dayalı devamlı bir değişim ve gelişim içinde. Bu gelişmenin temelinde ise özgür düşünce, insan hakları, hukuk, demokrasi var.

> 4+4+4=12

Milliyet Gazetesi Yazarı Güngör Uras’ın bugünkü yazısı.

Bu eğitimle kişi başı 12 bin çizgisini zor aşarız...

Sayın Büyüklerim. İşinize karışmak gibi olmasın ama, bir uyarıda bulunmak istiyorum. Eğitimi 4+4+4‘e dayandırmakta, imam hatip okulları sayısını artırmakta, okullarda din eğitimi yaygınlaştırmakta, çocukları mollalara emanet etmekte ısrarcı olursak, belki (o da kesin değil: Belki...) “Öbür Dünya” işini çözeriz ama, “Bu Dünya”da kişi başı milli geliri 12 bin doların üzerine zor çıkarırız, ülkenin insanlarına “Bu Dünya”yı zindan ederiz. Eğitimi Arapça dil bilgisine, Kuran’ı Kerim öğretisine, beş vakit namaza bağlarsak, gençlerimizi “Öbür Dünya”ya iyi hazırlarız ama, çocuklarımız ve gençlerimiz, “Bu Dünya”nın dışına itilmiş olur.

“Öbür Dünya”, “Bu Dünya”nın alternatifi değildir. Evet, insanlar din ve inanç özgürlüğüne sahip olmalıdır. Evet,iyi Müslüman Kuran’ı Kerim’deki buyrukları bilmelidir, dininin icaplarını yerine getirmelidir. Ne var ki, iyi Müslüman 1400 yıl önceki yaşam kalıpları içinde kalamaz. Kalır ise ülkesinde sosyal ve ekonomik yapı 1400 yıl önceki çizginin üzerine çıkamaz.

Sayın Büyüklerim. Dünyada sosyal, ekonomik ve politik şartlar her gün değişiyor. Bu değişimin ardında bilim var. Teknoloji var. Araştırma ve geliştirme var. Bunların da temelinde eğitim var. 

Üretmek için eğitim gerekli

İyi bir Müslüman, kendi yaşamının, ailesinin yaşamının, ülkesinin yaşamının başkalarınınkinden daha kötü olmasını isteyemez. İnsanın kendisinin, ailesinin ve ülkesinin yaşam şartlarının daha iyi olabilmesi üretimin artmasına bağlıdır.

Üretmek demek “Katma Değer” yaratmaktır. Katma değer, bir mal ve hizmetin çıktı değeri ile girdi değeri arasındaki farktır. Pamuk üretmek iyidir ama, pamuğu iplik yapan, ipliği dokuyan, dokunan kumaşla don gömlek yapan, don gömlek yerine markalı giysi diken daha çok katma değer yaratır.

Bir ülkede sosyal ve ekonomik yaşamın göstergesi kişi başı Milli Gelir rakamıdır. Bu ise ülkede kişi başına bir yılda yaratılan katma değeri gösterir.

Bilimden, teknolojiden, araştırma ve geliştirmeden yoksun ülkeler, en fazla 10 bin - 12 bin dolar kişi başı milli gelir rakamına ulaşabilir. Bu rakamın üzerine çıkamazlar.

Prof.Dr. Erdoğan Alkin kardeşimiz geçen hafta İngilizce yayınlanan Daily News gazetesindeki makalesinde Rostow’un “İktisadi Gelişmenin Aşamaları” isimli kitabında yazılanları hatırlatıyordu. Rostow’a göre gelişme 5 aşamadan geçer (1) Geleneksel toplum (2) Kalkınmaya geçiş (3) Kalkınma aşaması (4) Olgunlaşma (5) Kitle tüketimi. İlk aşamalar hızlı geçer. Alt yapı yatırımları, konut harcamaları, ithal teknoloji ile basit üretim, don-gömlek ihracatı sonucu ekonomi hızlı büyüyor gibi görünür. Bu ilk aşamalar ile, ulaşır ulaşır 10 bin dolar kişi başı gelire ulaşırsınız. Sonra da tüketmekten başka bir şey yapamazsınız. Büyüme yorgunluğu ortaya çıkar.

Bu eğitim ile bu kadar!

Sayın Büyüklerim. Bu ülke insanını 10 bin dolarlık yaşam çizgisi içine hapsetmeyi siz de istemezsiniz. Ama bu “4+4+4” benzeri formüllerle çocuklarımızı dini eğitime yöneltmekle, gençlere Arapça öğretmekle, imam hatip okullarının sayısını artırmakla, mollaları okullara sokmakla ileriye gidemeyiz. Geriye gideriz.

Kişi başı üretimi-geliri 10 bin-12 bin doların üzerine çıkaracak çocuklarımızı, gençlerinizi yetiştirmek için çağdaş eğitim kurumlarını oluşturmak ve işletmek zorundayız. Sayın Büyüklerim. Özgür düşünce olmadan, insan haklarının ve hukukun egemenliği sağlanmadan, bilim ve teknolojiyi geliştiremeyiz. Kendi bilim ve teknolojimiz olmadan ithal bilim ve teknoloji ile gelebileceğimiz nokta işte bu noktadır.

Sayın Büyüklerim. Bu 4+4+4 sisteminde yetişen çocuklarımız ve gençlerimiz, bırakınız bilim ve teknolojide öne çıkmayı, yurt dışından bilim ve teknolojinin ithal etmeyi bile beceremezler.

Sayın Büyüklerim. ”Dinsiz olalım, çocuklarımıza dinimizi öğretmeyelim“ diyen yok. Anlatılmak istenen şu: Çocuklarımızı 5 yaşından itibaren ağırlıklı olarak din eğitimine tabi tutar, onları kutsal kitabın buyrukları içine hapsedersek, hem onlar hem bu ülke çağdaş dünyanın dışında kalır. Yok olur. Çünkü çağdaş dünya bilime ve teknolojiye dayalı devamlı bir değişim ve gelişim içinde. Bu gelişmenin temelinde ise özgür düşünce, insan hakları, hukuk, demokrasi var.

Son Güncelleme: Pazartesi, 02 Temmuz 2012 10:52

Gösterim: 1901

Milli Eğitim Bakanı Dinçer, öğretmen alımında gelecek seneden itibaren KPSS'nin üç ayrı bölüm halinde yapılacağını söyledi.

omer dincerrrÖğretmen atamaları ve zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasına ilişkin çalışmalar hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, önümüzdeki yıldan itibaren öğretmen alımlarında yine KPSS'nin olacağını belirtti.

Dinçer, "KPSS'yi üç ayrı bölüm halinde yapacağız. Onlar da genel kültür, eğitim bilimleri ve alan sınavı olacak. Dolayısıyla önümüzdeki yıldan itibaren alacağımız öğretmenlerde alan sınavları yapılmış olacak'' dedi.

40 bin öğretmen alımını Ağustos ayının sonuna doğru gerçekleştirmiş olacaklarını söyleyen Dinçer, öğretmenlerin özür grubu atamalarda mağduriyet yaşamaması için kıdem süresinin hesaplanmasında 30 Eylül'ü limit olarak belirleyeceklerini bildirdi.

Bakan Dinçer, ''Kürtçe gibi yeni seçmeli dersler için öğretmen alımları nasıl yapılacak?'' sorusunu, ''Öğretmen atamasını bu dönem merkezden yapmayacağız. Daha çok yerel düzeyde belirleyeceğiz." şeklinde cevapladı.

Yoğun bir çalışma var

Dinçer, ilköğretime kayıtları kısa zaman sonra ilan edeceklerini de belirterek, ''Çok yoğun bir çalışma var. Okul kayıtları girildikten sonra adrese dayalı kayıt sisteminden çocuklarımızın isimlerini alıp kayıtlarını aktaracağız. Zannediyorum 1 hafta, 10 gün içerisinde bu süreç tamamlanır'' dedi.

> Öğretmene 3 bölümlü KPSS

Milli Eğitim Bakanı Dinçer, öğretmen alımında gelecek seneden itibaren KPSS'nin üç ayrı bölüm halinde yapılacağını söyledi.

omer dincerrrÖğretmen atamaları ve zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasına ilişkin çalışmalar hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, önümüzdeki yıldan itibaren öğretmen alımlarında yine KPSS'nin olacağını belirtti.

Dinçer, "KPSS'yi üç ayrı bölüm halinde yapacağız. Onlar da genel kültür, eğitim bilimleri ve alan sınavı olacak. Dolayısıyla önümüzdeki yıldan itibaren alacağımız öğretmenlerde alan sınavları yapılmış olacak'' dedi.

40 bin öğretmen alımını Ağustos ayının sonuna doğru gerçekleştirmiş olacaklarını söyleyen Dinçer, öğretmenlerin özür grubu atamalarda mağduriyet yaşamaması için kıdem süresinin hesaplanmasında 30 Eylül'ü limit olarak belirleyeceklerini bildirdi.

Bakan Dinçer, ''Kürtçe gibi yeni seçmeli dersler için öğretmen alımları nasıl yapılacak?'' sorusunu, ''Öğretmen atamasını bu dönem merkezden yapmayacağız. Daha çok yerel düzeyde belirleyeceğiz." şeklinde cevapladı.

Yoğun bir çalışma var

Dinçer, ilköğretime kayıtları kısa zaman sonra ilan edeceklerini de belirterek, ''Çok yoğun bir çalışma var. Okul kayıtları girildikten sonra adrese dayalı kayıt sisteminden çocuklarımızın isimlerini alıp kayıtlarını aktaracağız. Zannediyorum 1 hafta, 10 gün içerisinde bu süreç tamamlanır'' dedi.

Son Güncelleme: Cumartesi, 30 Haziran 2012 09:14

Gösterim: 1595

Milli Eğitim Bakanlığının 2012 - 2013 eğitim öğretim yılı için hazırlamış olduğu ders programı belli oldu.

İşte 4+4+4 ders programı detaylarıMilli Eğitim Bakanlığının 4+4+4 sistemi ile birlikte 2012 - 2013 Eğitim Öğretim yılı için hazırlamış olduğu ders programı belli oldu. 2012 -2013 Eğitim öğretim yılında okutulacak zorunlu dersler ile seçmeli derslerin belirlenmiş olduğu ders saatlerini Talim Terbiye Kurulu belirledi.(personelmeb)

 

 

 

 

 

 

 


2012 - 2013 Eğitim Öğretim Yılında Okutulacak Dersler ve Saatleri:

2012-2013 ders programı

> İşte 4+4+4 ders programı detayları

Milli Eğitim Bakanlığının 2012 - 2013 eğitim öğretim yılı için hazırlamış olduğu ders programı belli oldu.

İşte 4+4+4 ders programı detaylarıMilli Eğitim Bakanlığının 4+4+4 sistemi ile birlikte 2012 - 2013 Eğitim Öğretim yılı için hazırlamış olduğu ders programı belli oldu. 2012 -2013 Eğitim öğretim yılında okutulacak zorunlu dersler ile seçmeli derslerin belirlenmiş olduğu ders saatlerini Talim Terbiye Kurulu belirledi.(personelmeb)

 

 

 

 

 

 

 


2012 - 2013 Eğitim Öğretim Yılında Okutulacak Dersler ve Saatleri:

2012-2013 ders programı

Son Güncelleme: Salı, 26 Haziran 2012 09:30

Gösterim: 7625

Sabah Gazetesi Yazarı Nazlı Ilıcak’ın bugünkü yazısı.

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız'la konuştum. Herkesin zihnini kurcalayan soruları kendisine sordum.

Çalışan annelerin çocuklarını yolladığı etütbeslenme okulları neden kapatılıyor?

- Bu tip okullar sadece İstanbul'a has ve bir yönergeyle oluşturulmuş durumda. Genelde, devlet okullarında adrese dayalı kayıt sistemi mevcut. İkamet edilen adrese en yakın okula çocuklar devam diyor. Oysa etütbeslenme okullarında adrese dayalı kayıt uygulanmıyordu ve bazen o okulun yanı başında oturanlar dahi alınmıyordu. Bu da bir ayrımcılık ve imtiyaz yaratıyordu.

O okullarda okuyan 20 bin çocuk ve ailesi mağdur olmadı mı?

- Hayır olmadı. Zira ilkokul ve ortaokula yeni kayıt alınmayacak. Ama 2, 3 ve 4 ilâ 6, 7 ve 8'inci sınıftakiler gene aynı şekilde okula devam edecekler.

 İstanbul'da 76 yeni İmam Hatip okulu açılıyor. Bazı okullar, İmam Hatip'e dönüştürülüyor. Dolayısıyla düz ortaokul açığı doğuyor. Etüt-beslenme okullarıyla bu açığın giderildiği belirtiliyor. Doğrusu ben de böyle düşündüm.

- Yanlış. Zira biz, İmam Hatip ortaokullarına, gene ilkokullardan gelen talebeleri alıyoruz. Yeni bir öğrenci kaynağı mevcut değil ki! 4'üncü sınıfı bitirenlerden bazıları İmam Hatip ortaokuluna gitmek istiyor, bazıları düz ortaokula.

İmam Hatip ortaokullarını kurarken, ihtiyacı neye göre tespit ediyorsunuz?

- Esnek bir sistem benimsedik. Ailelere daha önceden "Çocuğunuzu İmam Hatip ortaokuluna gönderecek misiniz?" diye sormadık. Eğer bir bölgede İmam Hatip ortaokuluna talep yoksa, okul düz ortaokul olarak devam edebilir.

İmam Hatip'te okuyanlarla diğerlerinin aynı mekânı paylaşacakları belirtiliyor. Bu nasıl olacak?

- Diyelim ki, İmam Hatip ortaokulu dediğimiz okulda daha önce çeşitli sınıflara devam edenler vardı. Yeni kayıt almayacağız ama 2, 3, 4 ve 6, 7, 8'inci sınıftakiler, okul değiştirmeden eğitimlerini sürdürebilecekler. İmam Hatip okumak isteyenler de girecek aynı okula. Ama tabii ayrı sınıflarda ders görecekler. Bu bir geçiş dönemi.

İlköğretim, 4+4 olarak parçalandı. Ama neden bazı okullar sadece ilkokul, diğer başka okullar sadece ortaokul olarak tespit edildi? Öğrenciler gene aynı mekânda, aynı okulda kalamaz mıydı?

- Kanun, ilk, orta ve lisenin ayrı okullar olarak tedrisat vermesini öngörüyor. Biz, İstanbul'da, 1000 ilköğretim okulunu aynen bıraktık. Yani, ilk 4 ve sonraki 4 sınıf aynı mekânda kaldı. 450'yi dönüştürdük. Bunu yaparken de, birbirine yakın okulları tespit edip, aileleri mağdur etmek istemedik. Bir okul öğrencisini diğer okula kolay yönlendirebileceğimiz durumlarda bu dönüşümü gerçekleştirdik.

> Nazlı Ilıcak’tan MEB’e çarpıcı sorular

Sabah Gazetesi Yazarı Nazlı Ilıcak’ın bugünkü yazısı.

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız'la konuştum. Herkesin zihnini kurcalayan soruları kendisine sordum.

Çalışan annelerin çocuklarını yolladığı etütbeslenme okulları neden kapatılıyor?

- Bu tip okullar sadece İstanbul'a has ve bir yönergeyle oluşturulmuş durumda. Genelde, devlet okullarında adrese dayalı kayıt sistemi mevcut. İkamet edilen adrese en yakın okula çocuklar devam diyor. Oysa etütbeslenme okullarında adrese dayalı kayıt uygulanmıyordu ve bazen o okulun yanı başında oturanlar dahi alınmıyordu. Bu da bir ayrımcılık ve imtiyaz yaratıyordu.

O okullarda okuyan 20 bin çocuk ve ailesi mağdur olmadı mı?

- Hayır olmadı. Zira ilkokul ve ortaokula yeni kayıt alınmayacak. Ama 2, 3 ve 4 ilâ 6, 7 ve 8'inci sınıftakiler gene aynı şekilde okula devam edecekler.

 İstanbul'da 76 yeni İmam Hatip okulu açılıyor. Bazı okullar, İmam Hatip'e dönüştürülüyor. Dolayısıyla düz ortaokul açığı doğuyor. Etüt-beslenme okullarıyla bu açığın giderildiği belirtiliyor. Doğrusu ben de böyle düşündüm.

- Yanlış. Zira biz, İmam Hatip ortaokullarına, gene ilkokullardan gelen talebeleri alıyoruz. Yeni bir öğrenci kaynağı mevcut değil ki! 4'üncü sınıfı bitirenlerden bazıları İmam Hatip ortaokuluna gitmek istiyor, bazıları düz ortaokula.

İmam Hatip ortaokullarını kurarken, ihtiyacı neye göre tespit ediyorsunuz?

- Esnek bir sistem benimsedik. Ailelere daha önceden "Çocuğunuzu İmam Hatip ortaokuluna gönderecek misiniz?" diye sormadık. Eğer bir bölgede İmam Hatip ortaokuluna talep yoksa, okul düz ortaokul olarak devam edebilir.

İmam Hatip'te okuyanlarla diğerlerinin aynı mekânı paylaşacakları belirtiliyor. Bu nasıl olacak?

- Diyelim ki, İmam Hatip ortaokulu dediğimiz okulda daha önce çeşitli sınıflara devam edenler vardı. Yeni kayıt almayacağız ama 2, 3, 4 ve 6, 7, 8'inci sınıftakiler, okul değiştirmeden eğitimlerini sürdürebilecekler. İmam Hatip okumak isteyenler de girecek aynı okula. Ama tabii ayrı sınıflarda ders görecekler. Bu bir geçiş dönemi.

İlköğretim, 4+4 olarak parçalandı. Ama neden bazı okullar sadece ilkokul, diğer başka okullar sadece ortaokul olarak tespit edildi? Öğrenciler gene aynı mekânda, aynı okulda kalamaz mıydı?

- Kanun, ilk, orta ve lisenin ayrı okullar olarak tedrisat vermesini öngörüyor. Biz, İstanbul'da, 1000 ilköğretim okulunu aynen bıraktık. Yani, ilk 4 ve sonraki 4 sınıf aynı mekânda kaldı. 450'yi dönüştürdük. Bunu yaparken de, birbirine yakın okulları tespit edip, aileleri mağdur etmek istemedik. Bir okul öğrencisini diğer okula kolay yönlendirebileceğimiz durumlarda bu dönüşümü gerçekleştirdik.

Son Güncelleme: Perşembe, 28 Haziran 2012 15:57

Gösterim: 5127

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir, "Her gece uykumun kaçtığını büyük bir samimiyetle söyleyebilirim. 1970'lerin tekniğiyle 2012'lerde ölçme, seçme yapıyoruz" dedi.

ali demirDemir, TBMM Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu toplantısına katıldı.

ÖSYM 'nin yapısı, düzenlediği sınavlar, yükseköğretime giriş ve yerleştirmedeki gerekçeler, ÖSYS testlerinin amaçları gibi konularda bilgi veren Demir, " ÖSYM , misyonu gereği hak ve adalet ölçüsüne göre sınav yapan, bilimsel yöntemler ışığında ölçme ve değerlendirme çalışmalarını yürüten şeffaf bir kurum oluşturmayı hedeflemiştir" dedi.  ÖSYM  Başkanı Demir, yükseköğretime giriş sınavlarında Milli Eğitim Bakanlığı ortaöğretim müfredat programının esas alındığını vurguladı.

YGS ve LYS'nin kapsamı hakkında da bilgi veren Demir, "Her iki testte de Milli Eğitim Bakanlığı'nın hazırladığı öğretim programı kazanımları ve öğrencilere kazandırılması hedeflenen üst düzey düşünme becerileri temel alınmaktadır" diye konuştu.

ÖSYM 'nin düzenlediği sınavların amaçları ve soruların hazırlanma yöntemlerini de anlatan Demir, üstün yetenekli öğrencilere yönelik şunları söyledi: "Bizim testlerimiz üstün yetenekli çocuklarımızı ölçmeye yönelik değildir. ÖSYM 'nin geliştirdiği ÖSYS testlerinde ölçülen temel beceriler dikkate alındığında, bu testlerin bir zeka testi değil, bir başarı testi olduğu görülecektir. Dolayısıyla bu testlerin üstün zekalıları seçebilme özellikleri yoktur. Üstün yetenekli öğrencilerin sınavsız üniversiteye geçişleri konusunda ise karar tamamen YÖK'tedir. Çünkü yükseköğretime geçiş sisteminin usul ve esaslarını YÖK belirlemektedir."

Komisyon üyesi milletvekillerinin, üstün yetenekli çocuklara yönelik ayrı bir test hazırlanıp hazırlanmadığını, bununla ilgili kurum içinde bir birimin oluşturulmasının talep edilip edilmediğini sorması üzerine Demir, "Biz uygulayıcı bir kurumuz, sınavı yapan bir kurumuz. Politika üreten bir kurum değiliz. Bize YÖK ya da MEB bu talepte bulunursa biz memnuniyetle bu birimi oluştururuz, bu çalışmaları yaparız. Bugüne kadar, benim bildiğim kadarıyla,  ÖSYM  'ye 'üstün zekalıları tespite yönelik bir sınav organize et' talebi iletilmedi" diye konuştu.

"İnanılmaz zayıf bir kurum şu anda ÖSYM"

Mevcut SINAV sisteminin dershaneciliği teşvik edip etmediği sorusuna Demir, "Bütün gayretimiz milli eğitim müfredatına uyumlu sorular sorarak adayların okullara yönlenmelerini sağlamak. Ama şunu ben de kabul ediyorum, bugün itibarıyla çoktan seçmeli test tekniği, bu adayları doğru ölçmeye çok uygun olmayabilir, bunun sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. O yüzden elektronik sınavla, açık uçlu sorularla daha farklı becerilerin ölçülmesi gereklidir diye düşünüyorum" dedi. Bunun hayata geçirilmesi konusunda kurumlarına daha fazla destek verilmesi gerektiğini anlatan Demir, "Benim şu anda soru hazırlama biriminde çalışan personel sayım 50. Örneğin bunun 300 olması gerekir" diye konuştu.

ÖSYM'nin bazı açıdan eksikleri olan yeni nesillerin gelişiminde etkisinin olup olmadığının sorulması üzerine Demir, şunları kaydetti: "ÖSYM, 37 yıllık bir kurum. Ben bu kurumun son 1,5 yılında ÖSYM'deyim. 'Uykuların kaçıyor mu?' diye sorarsanız, samimiyetle söylüyorum, her gece uykumun kaçtığını büyük bir samimiyetle söyleyebilirim. 1970'lerin tekniğiyle 2012'lerde ölçme, seçme yapıyoruz. O yüzden ÖSYM'nin güçlenmesi gerekir ki alternatif teklifleri, yöntemleri geliştirebilsin. Göreve geldiğimden itibaren söylediğim açık uçlu sorulardı. Açık uçlu sorular bugünkü teknoloji ile hala yapılabilir. Bunun için insan kaynağına ihtiyacınız var."

ÖSYM'nin 10 sene önce üniversite giriş sınavları ile TUS'u yaptığını bugün ise yine aynı kadroyla 40'a yakın sınavı hazırladığına dikkati çeken Demir, "İnanılmaz zayıf bir kurum şu anda ÖSYM. Burada verilecek destekle Türkiye'nin test merkezi olacaktır" dedi.

Her türlü konfora sahip sınav merkezleri

Bir milletvekilinin ÖSYM'de dünyadaki sınav sistemlerini inceleyen ve Ar-Ge çalışması yapan bir birim olup olmadığını sorması üzerine Demir, "Tabela olarak var. Çünkü mevcut yapı içerisinde günlük işlerimize yetişemiyoruz. Senede 10 milyon insanı sınava alıyoruz, senede 15 binden fazla soru tüketiyoruz ve 37 yıllık bir kurum olmasına rağmen çok ciddi altyapı eksikliklerimiz söz konusu" diye konuştu.

Demir, hayalindeki ölçme, değerlendirme ve yerleştirme sisteminine ilişkin de şu ifadeleri kullandı: "Uygulamadaki hayalimi söyleyeyim. Geçen hafta sonu yaptığımız sınavda Şanlıurfa'da 48 derecede sınav yapmışım. Kabul edilebilir bir şey değil. Kesinlikle kabul etmiyorum ama şartlar bu. Kışın yapmaya kalktığınız da ise soğuk sorun oluyor. Bunun çözümü, ideal şartları organize edilmiş sınav binalarıdır.

"2015'teki hedefim budur"

Girişinde x-ray'ların, eşyalarını bırakabileceğin, otoparkı, kafeteryaların olduğu, girdikten sonra salonlarının kliması yapılmış, ısıtılması olmuş, salonu içinde tuvaleti, kahve-çay makinası olan tüm sınav konforunun olduğu sınav merkezleri. Bunu iki milyona dizayn ederseniz bunu yapamazsınız. Onun için de 'çoklu sınav' diyorum. Benim 2015'teki hedefim budur. 2015'te Türkiye'de 20 veya 40 merkezde bu merkezleri oluşturup çoklu sınavla, yani 2 milyon kişi bir günde sınava aldığınızda tüm Türkiye'yi kilitliyorsunuz bu kabul edilebilir bir şey değil.

O yüzden Şubat'tan Nisan sonuna kadar nerede girmek istiyorsa, hangi gün, hangi saatte girmek istiyorsan seç. Git orada istediğin konforda sınava gir. Bir defa gir, geri beslemeyi al kendini iki ayda hazırla, geliştir. Mart sonunda bir daha gir, yeterli görmüyorsan Nisan'da bir daha gir. En yüksek hangisinden alırsan senin YGS puanın odur. Dönüp LYS'de aynı şekilde."

Demir'in ardından MEB Yenilik ve eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü Ölçme Değerlendirme ve Yerleştirme Grup Başkanı Nurcan Ateşok Deveci de komisyon üyelerine sınav sistemi, ölçme ve değerlendirme konularında bilgi verdi.

(memuriyethaber)

> ÖSYM Başkanı'ndan çarpıcı itiraflar

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir, "Her gece uykumun kaçtığını büyük bir samimiyetle söyleyebilirim. 1970'lerin tekniğiyle 2012'lerde ölçme, seçme yapıyoruz" dedi.

ali demirDemir, TBMM Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu toplantısına katıldı.

ÖSYM 'nin yapısı, düzenlediği sınavlar, yükseköğretime giriş ve yerleştirmedeki gerekçeler, ÖSYS testlerinin amaçları gibi konularda bilgi veren Demir, " ÖSYM , misyonu gereği hak ve adalet ölçüsüne göre sınav yapan, bilimsel yöntemler ışığında ölçme ve değerlendirme çalışmalarını yürüten şeffaf bir kurum oluşturmayı hedeflemiştir" dedi.  ÖSYM  Başkanı Demir, yükseköğretime giriş sınavlarında Milli Eğitim Bakanlığı ortaöğretim müfredat programının esas alındığını vurguladı.

YGS ve LYS'nin kapsamı hakkında da bilgi veren Demir, "Her iki testte de Milli Eğitim Bakanlığı'nın hazırladığı öğretim programı kazanımları ve öğrencilere kazandırılması hedeflenen üst düzey düşünme becerileri temel alınmaktadır" diye konuştu.

ÖSYM 'nin düzenlediği sınavların amaçları ve soruların hazırlanma yöntemlerini de anlatan Demir, üstün yetenekli öğrencilere yönelik şunları söyledi: "Bizim testlerimiz üstün yetenekli çocuklarımızı ölçmeye yönelik değildir. ÖSYM 'nin geliştirdiği ÖSYS testlerinde ölçülen temel beceriler dikkate alındığında, bu testlerin bir zeka testi değil, bir başarı testi olduğu görülecektir. Dolayısıyla bu testlerin üstün zekalıları seçebilme özellikleri yoktur. Üstün yetenekli öğrencilerin sınavsız üniversiteye geçişleri konusunda ise karar tamamen YÖK'tedir. Çünkü yükseköğretime geçiş sisteminin usul ve esaslarını YÖK belirlemektedir."

Komisyon üyesi milletvekillerinin, üstün yetenekli çocuklara yönelik ayrı bir test hazırlanıp hazırlanmadığını, bununla ilgili kurum içinde bir birimin oluşturulmasının talep edilip edilmediğini sorması üzerine Demir, "Biz uygulayıcı bir kurumuz, sınavı yapan bir kurumuz. Politika üreten bir kurum değiliz. Bize YÖK ya da MEB bu talepte bulunursa biz memnuniyetle bu birimi oluştururuz, bu çalışmaları yaparız. Bugüne kadar, benim bildiğim kadarıyla,  ÖSYM  'ye 'üstün zekalıları tespite yönelik bir sınav organize et' talebi iletilmedi" diye konuştu.

"İnanılmaz zayıf bir kurum şu anda ÖSYM"

Mevcut SINAV sisteminin dershaneciliği teşvik edip etmediği sorusuna Demir, "Bütün gayretimiz milli eğitim müfredatına uyumlu sorular sorarak adayların okullara yönlenmelerini sağlamak. Ama şunu ben de kabul ediyorum, bugün itibarıyla çoktan seçmeli test tekniği, bu adayları doğru ölçmeye çok uygun olmayabilir, bunun sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. O yüzden elektronik sınavla, açık uçlu sorularla daha farklı becerilerin ölçülmesi gereklidir diye düşünüyorum" dedi. Bunun hayata geçirilmesi konusunda kurumlarına daha fazla destek verilmesi gerektiğini anlatan Demir, "Benim şu anda soru hazırlama biriminde çalışan personel sayım 50. Örneğin bunun 300 olması gerekir" diye konuştu.

ÖSYM'nin bazı açıdan eksikleri olan yeni nesillerin gelişiminde etkisinin olup olmadığının sorulması üzerine Demir, şunları kaydetti: "ÖSYM, 37 yıllık bir kurum. Ben bu kurumun son 1,5 yılında ÖSYM'deyim. 'Uykuların kaçıyor mu?' diye sorarsanız, samimiyetle söylüyorum, her gece uykumun kaçtığını büyük bir samimiyetle söyleyebilirim. 1970'lerin tekniğiyle 2012'lerde ölçme, seçme yapıyoruz. O yüzden ÖSYM'nin güçlenmesi gerekir ki alternatif teklifleri, yöntemleri geliştirebilsin. Göreve geldiğimden itibaren söylediğim açık uçlu sorulardı. Açık uçlu sorular bugünkü teknoloji ile hala yapılabilir. Bunun için insan kaynağına ihtiyacınız var."

ÖSYM'nin 10 sene önce üniversite giriş sınavları ile TUS'u yaptığını bugün ise yine aynı kadroyla 40'a yakın sınavı hazırladığına dikkati çeken Demir, "İnanılmaz zayıf bir kurum şu anda ÖSYM. Burada verilecek destekle Türkiye'nin test merkezi olacaktır" dedi.

Her türlü konfora sahip sınav merkezleri

Bir milletvekilinin ÖSYM'de dünyadaki sınav sistemlerini inceleyen ve Ar-Ge çalışması yapan bir birim olup olmadığını sorması üzerine Demir, "Tabela olarak var. Çünkü mevcut yapı içerisinde günlük işlerimize yetişemiyoruz. Senede 10 milyon insanı sınava alıyoruz, senede 15 binden fazla soru tüketiyoruz ve 37 yıllık bir kurum olmasına rağmen çok ciddi altyapı eksikliklerimiz söz konusu" diye konuştu.

Demir, hayalindeki ölçme, değerlendirme ve yerleştirme sisteminine ilişkin de şu ifadeleri kullandı: "Uygulamadaki hayalimi söyleyeyim. Geçen hafta sonu yaptığımız sınavda Şanlıurfa'da 48 derecede sınav yapmışım. Kabul edilebilir bir şey değil. Kesinlikle kabul etmiyorum ama şartlar bu. Kışın yapmaya kalktığınız da ise soğuk sorun oluyor. Bunun çözümü, ideal şartları organize edilmiş sınav binalarıdır.

"2015'teki hedefim budur"

Girişinde x-ray'ların, eşyalarını bırakabileceğin, otoparkı, kafeteryaların olduğu, girdikten sonra salonlarının kliması yapılmış, ısıtılması olmuş, salonu içinde tuvaleti, kahve-çay makinası olan tüm sınav konforunun olduğu sınav merkezleri. Bunu iki milyona dizayn ederseniz bunu yapamazsınız. Onun için de 'çoklu sınav' diyorum. Benim 2015'teki hedefim budur. 2015'te Türkiye'de 20 veya 40 merkezde bu merkezleri oluşturup çoklu sınavla, yani 2 milyon kişi bir günde sınava aldığınızda tüm Türkiye'yi kilitliyorsunuz bu kabul edilebilir bir şey değil.

O yüzden Şubat'tan Nisan sonuna kadar nerede girmek istiyorsa, hangi gün, hangi saatte girmek istiyorsan seç. Git orada istediğin konforda sınava gir. Bir defa gir, geri beslemeyi al kendini iki ayda hazırla, geliştir. Mart sonunda bir daha gir, yeterli görmüyorsan Nisan'da bir daha gir. En yüksek hangisinden alırsan senin YGS puanın odur. Dönüp LYS'de aynı şekilde."

Demir'in ardından MEB Yenilik ve eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü Ölçme Değerlendirme ve Yerleştirme Grup Başkanı Nurcan Ateşok Deveci de komisyon üyelerine sınav sistemi, ölçme ve değerlendirme konularında bilgi verdi.

(memuriyethaber)

Son Güncelleme: Pazartesi, 25 Haziran 2012 11:13

Gösterim: 5225


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.