Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Durmuş Günay, Türkiye’de kronik bir yüksek öğretim sorununun bulunduğunu söyledi.

‘Türkiye’de kronik bir yüksek öğretim sorunu var’Sakarya Üniversitesi’nde (SAÜ) düzenlenen ”Yüksek öğretimde Yeni  Yaklaşımlar Çalıştayı”nda konuşan Günay, Türkiye’nin yüksek öğretim konusunda  önemli sıkıntılar yaşadığını anlattı.

Günay, Osmanlı’dan beri bu sorunun tartışıldığına dikkat çekerek,  ”Türkiye’nin gerçekten kronik bir yükseköğretim sorunu bulunuyor. Osmanlı’dan  beri Türkiye’nin yüksek öğretim sorunun tartışılıyor ve birçok sistem denendi.  Her yeni yönetim, kendine göre farklı yüksek öğretim sistemleri uyguladı. Birçok  eleştiri yapılmasına rağmen şu ana kadar en uzun süre uygulanan yüksek öğretim  sistemi, YÖK’tür” dedi.

Üniversitelerin özerkliği konusuna da değinen Günay, özerkliğin  üniversitelerde akademik özgürlüğün teminatı olarak anlaşılması gerektiğini ifade  etti.

Günay, üniversitede özgürlüğün olup olmadığını konuşma özgürlüğünden  anlaşılabildiğini dile getirerek, ”Bir akademisyen, görüşlerini açıklamaktan  korkmuyorsa, bir tehdit algılamıyorsa, o üniversitede ’özgürlük var’ anlamına  gelir” ifadesini kullandı.

Toplantıya katılan ÖSYM Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ercan Öztemel de  yüksek öğretimdeki sistem sorununa değinerek, özellikle sistemleri uygulama  konusunda sıkıntı yaşadıklarına işaret etti.

Öztemel, devlet üniversitelerinin de kendi modellerini ortaya koyup  gelişim gösterebildiğini ifade ederek, mevzuatın ortaya koyduğu kısıtlamalardan  mümkün olduğunca uzak durulması gerektiğini aktardı.

Üniversite eğitiminde yeni bir model ortaya koyulması gerektiğini dile  getiren Öztemel, ”Bu modelin temel direklerinin olması lazım. Hep beraber bu  direkleri oluşturabilirsek, modeli de bu direklerin üzerine oturtabilirsek,  sağlıklı bir zemin olmuş olur. Ondan sonra, o modelin her bir parçasının  içerisine nasıl dolduracağımızı düşünebiliriz” diye konuştu.

Toplantıya ev sahipliği yapan SAÜ Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas ise  eğitim konusunda öğrenciyi temel aldıklarını dile getirerek, üniversite  yönetiminde her şeyi şeffaf hale getiren bir proje yaptıklarını, kalitenin  birinci adımı şeffaflık olduğu için bunu sağladıklarını bildirdi.

Kalite yönetimi konusunda sistemi basitleştirecek ve bütünleştirecek,  kırtasiyelerden uzaklaştıracak bir adım attıklarını anlatan Elmas, eğitim ve  öğretimde öğrenci merkezli eğitim verdiklerini ve bu kapsamda öğrencinin aktif  olacağı eğitimin sağlanabilmesi için özellikle ders sayılarını azaltıp, derslerin  daha çok seminer, sunum, grup çalışması şeklinde işlenmesini sağladıklarını söyledi.

(milliyet)

> ‘Türkiye’de kronik bir yüksek öğretim sorunu var’

Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Durmuş Günay, Türkiye’de kronik bir yüksek öğretim sorununun bulunduğunu söyledi.

‘Türkiye’de kronik bir yüksek öğretim sorunu var’Sakarya Üniversitesi’nde (SAÜ) düzenlenen ”Yüksek öğretimde Yeni  Yaklaşımlar Çalıştayı”nda konuşan Günay, Türkiye’nin yüksek öğretim konusunda  önemli sıkıntılar yaşadığını anlattı.

Günay, Osmanlı’dan beri bu sorunun tartışıldığına dikkat çekerek,  ”Türkiye’nin gerçekten kronik bir yükseköğretim sorunu bulunuyor. Osmanlı’dan  beri Türkiye’nin yüksek öğretim sorunun tartışılıyor ve birçok sistem denendi.  Her yeni yönetim, kendine göre farklı yüksek öğretim sistemleri uyguladı. Birçok  eleştiri yapılmasına rağmen şu ana kadar en uzun süre uygulanan yüksek öğretim  sistemi, YÖK’tür” dedi.

Üniversitelerin özerkliği konusuna da değinen Günay, özerkliğin  üniversitelerde akademik özgürlüğün teminatı olarak anlaşılması gerektiğini ifade  etti.

Günay, üniversitede özgürlüğün olup olmadığını konuşma özgürlüğünden  anlaşılabildiğini dile getirerek, ”Bir akademisyen, görüşlerini açıklamaktan  korkmuyorsa, bir tehdit algılamıyorsa, o üniversitede ’özgürlük var’ anlamına  gelir” ifadesini kullandı.

Toplantıya katılan ÖSYM Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ercan Öztemel de  yüksek öğretimdeki sistem sorununa değinerek, özellikle sistemleri uygulama  konusunda sıkıntı yaşadıklarına işaret etti.

Öztemel, devlet üniversitelerinin de kendi modellerini ortaya koyup  gelişim gösterebildiğini ifade ederek, mevzuatın ortaya koyduğu kısıtlamalardan  mümkün olduğunca uzak durulması gerektiğini aktardı.

Üniversite eğitiminde yeni bir model ortaya koyulması gerektiğini dile  getiren Öztemel, ”Bu modelin temel direklerinin olması lazım. Hep beraber bu  direkleri oluşturabilirsek, modeli de bu direklerin üzerine oturtabilirsek,  sağlıklı bir zemin olmuş olur. Ondan sonra, o modelin her bir parçasının  içerisine nasıl dolduracağımızı düşünebiliriz” diye konuştu.

Toplantıya ev sahipliği yapan SAÜ Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas ise  eğitim konusunda öğrenciyi temel aldıklarını dile getirerek, üniversite  yönetiminde her şeyi şeffaf hale getiren bir proje yaptıklarını, kalitenin  birinci adımı şeffaflık olduğu için bunu sağladıklarını bildirdi.

Kalite yönetimi konusunda sistemi basitleştirecek ve bütünleştirecek,  kırtasiyelerden uzaklaştıracak bir adım attıklarını anlatan Elmas, eğitim ve  öğretimde öğrenci merkezli eğitim verdiklerini ve bu kapsamda öğrencinin aktif  olacağı eğitimin sağlanabilmesi için özellikle ders sayılarını azaltıp, derslerin  daha çok seminer, sunum, grup çalışması şeklinde işlenmesini sağladıklarını söyledi.

(milliyet)

Son Güncelleme: Çarşamba, 04 Temmuz 2012 09:32

Gösterim: 2102

Milliyet Gazetesi Yazarı Güngör Uras’ın bugünkü yazısı.

Bu eğitimle kişi başı 12 bin çizgisini zor aşarız...

Sayın Büyüklerim. İşinize karışmak gibi olmasın ama, bir uyarıda bulunmak istiyorum. Eğitimi 4+4+4‘e dayandırmakta, imam hatip okulları sayısını artırmakta, okullarda din eğitimi yaygınlaştırmakta, çocukları mollalara emanet etmekte ısrarcı olursak, belki (o da kesin değil: Belki...) “Öbür Dünya” işini çözeriz ama, “Bu Dünya”da kişi başı milli geliri 12 bin doların üzerine zor çıkarırız, ülkenin insanlarına “Bu Dünya”yı zindan ederiz. Eğitimi Arapça dil bilgisine, Kuran’ı Kerim öğretisine, beş vakit namaza bağlarsak, gençlerimizi “Öbür Dünya”ya iyi hazırlarız ama, çocuklarımız ve gençlerimiz, “Bu Dünya”nın dışına itilmiş olur.

“Öbür Dünya”, “Bu Dünya”nın alternatifi değildir. Evet, insanlar din ve inanç özgürlüğüne sahip olmalıdır. Evet,iyi Müslüman Kuran’ı Kerim’deki buyrukları bilmelidir, dininin icaplarını yerine getirmelidir. Ne var ki, iyi Müslüman 1400 yıl önceki yaşam kalıpları içinde kalamaz. Kalır ise ülkesinde sosyal ve ekonomik yapı 1400 yıl önceki çizginin üzerine çıkamaz.

Sayın Büyüklerim. Dünyada sosyal, ekonomik ve politik şartlar her gün değişiyor. Bu değişimin ardında bilim var. Teknoloji var. Araştırma ve geliştirme var. Bunların da temelinde eğitim var. 

Üretmek için eğitim gerekli

İyi bir Müslüman, kendi yaşamının, ailesinin yaşamının, ülkesinin yaşamının başkalarınınkinden daha kötü olmasını isteyemez. İnsanın kendisinin, ailesinin ve ülkesinin yaşam şartlarının daha iyi olabilmesi üretimin artmasına bağlıdır.

Üretmek demek “Katma Değer” yaratmaktır. Katma değer, bir mal ve hizmetin çıktı değeri ile girdi değeri arasındaki farktır. Pamuk üretmek iyidir ama, pamuğu iplik yapan, ipliği dokuyan, dokunan kumaşla don gömlek yapan, don gömlek yerine markalı giysi diken daha çok katma değer yaratır.

Bir ülkede sosyal ve ekonomik yaşamın göstergesi kişi başı Milli Gelir rakamıdır. Bu ise ülkede kişi başına bir yılda yaratılan katma değeri gösterir.

Bilimden, teknolojiden, araştırma ve geliştirmeden yoksun ülkeler, en fazla 10 bin - 12 bin dolar kişi başı milli gelir rakamına ulaşabilir. Bu rakamın üzerine çıkamazlar.

Prof.Dr. Erdoğan Alkin kardeşimiz geçen hafta İngilizce yayınlanan Daily News gazetesindeki makalesinde Rostow’un “İktisadi Gelişmenin Aşamaları” isimli kitabında yazılanları hatırlatıyordu. Rostow’a göre gelişme 5 aşamadan geçer (1) Geleneksel toplum (2) Kalkınmaya geçiş (3) Kalkınma aşaması (4) Olgunlaşma (5) Kitle tüketimi. İlk aşamalar hızlı geçer. Alt yapı yatırımları, konut harcamaları, ithal teknoloji ile basit üretim, don-gömlek ihracatı sonucu ekonomi hızlı büyüyor gibi görünür. Bu ilk aşamalar ile, ulaşır ulaşır 10 bin dolar kişi başı gelire ulaşırsınız. Sonra da tüketmekten başka bir şey yapamazsınız. Büyüme yorgunluğu ortaya çıkar.

Bu eğitim ile bu kadar!

Sayın Büyüklerim. Bu ülke insanını 10 bin dolarlık yaşam çizgisi içine hapsetmeyi siz de istemezsiniz. Ama bu “4+4+4” benzeri formüllerle çocuklarımızı dini eğitime yöneltmekle, gençlere Arapça öğretmekle, imam hatip okullarının sayısını artırmakla, mollaları okullara sokmakla ileriye gidemeyiz. Geriye gideriz.

Kişi başı üretimi-geliri 10 bin-12 bin doların üzerine çıkaracak çocuklarımızı, gençlerinizi yetiştirmek için çağdaş eğitim kurumlarını oluşturmak ve işletmek zorundayız. Sayın Büyüklerim. Özgür düşünce olmadan, insan haklarının ve hukukun egemenliği sağlanmadan, bilim ve teknolojiyi geliştiremeyiz. Kendi bilim ve teknolojimiz olmadan ithal bilim ve teknoloji ile gelebileceğimiz nokta işte bu noktadır.

Sayın Büyüklerim. Bu 4+4+4 sisteminde yetişen çocuklarımız ve gençlerimiz, bırakınız bilim ve teknolojide öne çıkmayı, yurt dışından bilim ve teknolojinin ithal etmeyi bile beceremezler.

Sayın Büyüklerim. ”Dinsiz olalım, çocuklarımıza dinimizi öğretmeyelim“ diyen yok. Anlatılmak istenen şu: Çocuklarımızı 5 yaşından itibaren ağırlıklı olarak din eğitimine tabi tutar, onları kutsal kitabın buyrukları içine hapsedersek, hem onlar hem bu ülke çağdaş dünyanın dışında kalır. Yok olur. Çünkü çağdaş dünya bilime ve teknolojiye dayalı devamlı bir değişim ve gelişim içinde. Bu gelişmenin temelinde ise özgür düşünce, insan hakları, hukuk, demokrasi var.

> 4+4+4=12

Milliyet Gazetesi Yazarı Güngör Uras’ın bugünkü yazısı.

Bu eğitimle kişi başı 12 bin çizgisini zor aşarız...

Sayın Büyüklerim. İşinize karışmak gibi olmasın ama, bir uyarıda bulunmak istiyorum. Eğitimi 4+4+4‘e dayandırmakta, imam hatip okulları sayısını artırmakta, okullarda din eğitimi yaygınlaştırmakta, çocukları mollalara emanet etmekte ısrarcı olursak, belki (o da kesin değil: Belki...) “Öbür Dünya” işini çözeriz ama, “Bu Dünya”da kişi başı milli geliri 12 bin doların üzerine zor çıkarırız, ülkenin insanlarına “Bu Dünya”yı zindan ederiz. Eğitimi Arapça dil bilgisine, Kuran’ı Kerim öğretisine, beş vakit namaza bağlarsak, gençlerimizi “Öbür Dünya”ya iyi hazırlarız ama, çocuklarımız ve gençlerimiz, “Bu Dünya”nın dışına itilmiş olur.

“Öbür Dünya”, “Bu Dünya”nın alternatifi değildir. Evet, insanlar din ve inanç özgürlüğüne sahip olmalıdır. Evet,iyi Müslüman Kuran’ı Kerim’deki buyrukları bilmelidir, dininin icaplarını yerine getirmelidir. Ne var ki, iyi Müslüman 1400 yıl önceki yaşam kalıpları içinde kalamaz. Kalır ise ülkesinde sosyal ve ekonomik yapı 1400 yıl önceki çizginin üzerine çıkamaz.

Sayın Büyüklerim. Dünyada sosyal, ekonomik ve politik şartlar her gün değişiyor. Bu değişimin ardında bilim var. Teknoloji var. Araştırma ve geliştirme var. Bunların da temelinde eğitim var. 

Üretmek için eğitim gerekli

İyi bir Müslüman, kendi yaşamının, ailesinin yaşamının, ülkesinin yaşamının başkalarınınkinden daha kötü olmasını isteyemez. İnsanın kendisinin, ailesinin ve ülkesinin yaşam şartlarının daha iyi olabilmesi üretimin artmasına bağlıdır.

Üretmek demek “Katma Değer” yaratmaktır. Katma değer, bir mal ve hizmetin çıktı değeri ile girdi değeri arasındaki farktır. Pamuk üretmek iyidir ama, pamuğu iplik yapan, ipliği dokuyan, dokunan kumaşla don gömlek yapan, don gömlek yerine markalı giysi diken daha çok katma değer yaratır.

Bir ülkede sosyal ve ekonomik yaşamın göstergesi kişi başı Milli Gelir rakamıdır. Bu ise ülkede kişi başına bir yılda yaratılan katma değeri gösterir.

Bilimden, teknolojiden, araştırma ve geliştirmeden yoksun ülkeler, en fazla 10 bin - 12 bin dolar kişi başı milli gelir rakamına ulaşabilir. Bu rakamın üzerine çıkamazlar.

Prof.Dr. Erdoğan Alkin kardeşimiz geçen hafta İngilizce yayınlanan Daily News gazetesindeki makalesinde Rostow’un “İktisadi Gelişmenin Aşamaları” isimli kitabında yazılanları hatırlatıyordu. Rostow’a göre gelişme 5 aşamadan geçer (1) Geleneksel toplum (2) Kalkınmaya geçiş (3) Kalkınma aşaması (4) Olgunlaşma (5) Kitle tüketimi. İlk aşamalar hızlı geçer. Alt yapı yatırımları, konut harcamaları, ithal teknoloji ile basit üretim, don-gömlek ihracatı sonucu ekonomi hızlı büyüyor gibi görünür. Bu ilk aşamalar ile, ulaşır ulaşır 10 bin dolar kişi başı gelire ulaşırsınız. Sonra da tüketmekten başka bir şey yapamazsınız. Büyüme yorgunluğu ortaya çıkar.

Bu eğitim ile bu kadar!

Sayın Büyüklerim. Bu ülke insanını 10 bin dolarlık yaşam çizgisi içine hapsetmeyi siz de istemezsiniz. Ama bu “4+4+4” benzeri formüllerle çocuklarımızı dini eğitime yöneltmekle, gençlere Arapça öğretmekle, imam hatip okullarının sayısını artırmakla, mollaları okullara sokmakla ileriye gidemeyiz. Geriye gideriz.

Kişi başı üretimi-geliri 10 bin-12 bin doların üzerine çıkaracak çocuklarımızı, gençlerinizi yetiştirmek için çağdaş eğitim kurumlarını oluşturmak ve işletmek zorundayız. Sayın Büyüklerim. Özgür düşünce olmadan, insan haklarının ve hukukun egemenliği sağlanmadan, bilim ve teknolojiyi geliştiremeyiz. Kendi bilim ve teknolojimiz olmadan ithal bilim ve teknoloji ile gelebileceğimiz nokta işte bu noktadır.

Sayın Büyüklerim. Bu 4+4+4 sisteminde yetişen çocuklarımız ve gençlerimiz, bırakınız bilim ve teknolojide öne çıkmayı, yurt dışından bilim ve teknolojinin ithal etmeyi bile beceremezler.

Sayın Büyüklerim. ”Dinsiz olalım, çocuklarımıza dinimizi öğretmeyelim“ diyen yok. Anlatılmak istenen şu: Çocuklarımızı 5 yaşından itibaren ağırlıklı olarak din eğitimine tabi tutar, onları kutsal kitabın buyrukları içine hapsedersek, hem onlar hem bu ülke çağdaş dünyanın dışında kalır. Yok olur. Çünkü çağdaş dünya bilime ve teknolojiye dayalı devamlı bir değişim ve gelişim içinde. Bu gelişmenin temelinde ise özgür düşünce, insan hakları, hukuk, demokrasi var.

Son Güncelleme: Pazartesi, 02 Temmuz 2012 10:52

Gösterim: 1988

Sabah Gazetesi Yazarı Nazlı Ilıcak’ın bugünkü yazısı.

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız'la konuştum. Herkesin zihnini kurcalayan soruları kendisine sordum.

Çalışan annelerin çocuklarını yolladığı etütbeslenme okulları neden kapatılıyor?

- Bu tip okullar sadece İstanbul'a has ve bir yönergeyle oluşturulmuş durumda. Genelde, devlet okullarında adrese dayalı kayıt sistemi mevcut. İkamet edilen adrese en yakın okula çocuklar devam diyor. Oysa etütbeslenme okullarında adrese dayalı kayıt uygulanmıyordu ve bazen o okulun yanı başında oturanlar dahi alınmıyordu. Bu da bir ayrımcılık ve imtiyaz yaratıyordu.

O okullarda okuyan 20 bin çocuk ve ailesi mağdur olmadı mı?

- Hayır olmadı. Zira ilkokul ve ortaokula yeni kayıt alınmayacak. Ama 2, 3 ve 4 ilâ 6, 7 ve 8'inci sınıftakiler gene aynı şekilde okula devam edecekler.

 İstanbul'da 76 yeni İmam Hatip okulu açılıyor. Bazı okullar, İmam Hatip'e dönüştürülüyor. Dolayısıyla düz ortaokul açığı doğuyor. Etüt-beslenme okullarıyla bu açığın giderildiği belirtiliyor. Doğrusu ben de böyle düşündüm.

- Yanlış. Zira biz, İmam Hatip ortaokullarına, gene ilkokullardan gelen talebeleri alıyoruz. Yeni bir öğrenci kaynağı mevcut değil ki! 4'üncü sınıfı bitirenlerden bazıları İmam Hatip ortaokuluna gitmek istiyor, bazıları düz ortaokula.

İmam Hatip ortaokullarını kurarken, ihtiyacı neye göre tespit ediyorsunuz?

- Esnek bir sistem benimsedik. Ailelere daha önceden "Çocuğunuzu İmam Hatip ortaokuluna gönderecek misiniz?" diye sormadık. Eğer bir bölgede İmam Hatip ortaokuluna talep yoksa, okul düz ortaokul olarak devam edebilir.

İmam Hatip'te okuyanlarla diğerlerinin aynı mekânı paylaşacakları belirtiliyor. Bu nasıl olacak?

- Diyelim ki, İmam Hatip ortaokulu dediğimiz okulda daha önce çeşitli sınıflara devam edenler vardı. Yeni kayıt almayacağız ama 2, 3, 4 ve 6, 7, 8'inci sınıftakiler, okul değiştirmeden eğitimlerini sürdürebilecekler. İmam Hatip okumak isteyenler de girecek aynı okula. Ama tabii ayrı sınıflarda ders görecekler. Bu bir geçiş dönemi.

İlköğretim, 4+4 olarak parçalandı. Ama neden bazı okullar sadece ilkokul, diğer başka okullar sadece ortaokul olarak tespit edildi? Öğrenciler gene aynı mekânda, aynı okulda kalamaz mıydı?

- Kanun, ilk, orta ve lisenin ayrı okullar olarak tedrisat vermesini öngörüyor. Biz, İstanbul'da, 1000 ilköğretim okulunu aynen bıraktık. Yani, ilk 4 ve sonraki 4 sınıf aynı mekânda kaldı. 450'yi dönüştürdük. Bunu yaparken de, birbirine yakın okulları tespit edip, aileleri mağdur etmek istemedik. Bir okul öğrencisini diğer okula kolay yönlendirebileceğimiz durumlarda bu dönüşümü gerçekleştirdik.

> Nazlı Ilıcak’tan MEB’e çarpıcı sorular

Sabah Gazetesi Yazarı Nazlı Ilıcak’ın bugünkü yazısı.

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız'la konuştum. Herkesin zihnini kurcalayan soruları kendisine sordum.

Çalışan annelerin çocuklarını yolladığı etütbeslenme okulları neden kapatılıyor?

- Bu tip okullar sadece İstanbul'a has ve bir yönergeyle oluşturulmuş durumda. Genelde, devlet okullarında adrese dayalı kayıt sistemi mevcut. İkamet edilen adrese en yakın okula çocuklar devam diyor. Oysa etütbeslenme okullarında adrese dayalı kayıt uygulanmıyordu ve bazen o okulun yanı başında oturanlar dahi alınmıyordu. Bu da bir ayrımcılık ve imtiyaz yaratıyordu.

O okullarda okuyan 20 bin çocuk ve ailesi mağdur olmadı mı?

- Hayır olmadı. Zira ilkokul ve ortaokula yeni kayıt alınmayacak. Ama 2, 3 ve 4 ilâ 6, 7 ve 8'inci sınıftakiler gene aynı şekilde okula devam edecekler.

 İstanbul'da 76 yeni İmam Hatip okulu açılıyor. Bazı okullar, İmam Hatip'e dönüştürülüyor. Dolayısıyla düz ortaokul açığı doğuyor. Etüt-beslenme okullarıyla bu açığın giderildiği belirtiliyor. Doğrusu ben de böyle düşündüm.

- Yanlış. Zira biz, İmam Hatip ortaokullarına, gene ilkokullardan gelen talebeleri alıyoruz. Yeni bir öğrenci kaynağı mevcut değil ki! 4'üncü sınıfı bitirenlerden bazıları İmam Hatip ortaokuluna gitmek istiyor, bazıları düz ortaokula.

İmam Hatip ortaokullarını kurarken, ihtiyacı neye göre tespit ediyorsunuz?

- Esnek bir sistem benimsedik. Ailelere daha önceden "Çocuğunuzu İmam Hatip ortaokuluna gönderecek misiniz?" diye sormadık. Eğer bir bölgede İmam Hatip ortaokuluna talep yoksa, okul düz ortaokul olarak devam edebilir.

İmam Hatip'te okuyanlarla diğerlerinin aynı mekânı paylaşacakları belirtiliyor. Bu nasıl olacak?

- Diyelim ki, İmam Hatip ortaokulu dediğimiz okulda daha önce çeşitli sınıflara devam edenler vardı. Yeni kayıt almayacağız ama 2, 3, 4 ve 6, 7, 8'inci sınıftakiler, okul değiştirmeden eğitimlerini sürdürebilecekler. İmam Hatip okumak isteyenler de girecek aynı okula. Ama tabii ayrı sınıflarda ders görecekler. Bu bir geçiş dönemi.

İlköğretim, 4+4 olarak parçalandı. Ama neden bazı okullar sadece ilkokul, diğer başka okullar sadece ortaokul olarak tespit edildi? Öğrenciler gene aynı mekânda, aynı okulda kalamaz mıydı?

- Kanun, ilk, orta ve lisenin ayrı okullar olarak tedrisat vermesini öngörüyor. Biz, İstanbul'da, 1000 ilköğretim okulunu aynen bıraktık. Yani, ilk 4 ve sonraki 4 sınıf aynı mekânda kaldı. 450'yi dönüştürdük. Bunu yaparken de, birbirine yakın okulları tespit edip, aileleri mağdur etmek istemedik. Bir okul öğrencisini diğer okula kolay yönlendirebileceğimiz durumlarda bu dönüşümü gerçekleştirdik.

Son Güncelleme: Perşembe, 28 Haziran 2012 15:57

Gösterim: 5189

Milli Eğitim Bakanı Dinçer, öğretmen alımında gelecek seneden itibaren KPSS'nin üç ayrı bölüm halinde yapılacağını söyledi.

omer dincerrrÖğretmen atamaları ve zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasına ilişkin çalışmalar hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, önümüzdeki yıldan itibaren öğretmen alımlarında yine KPSS'nin olacağını belirtti.

Dinçer, "KPSS'yi üç ayrı bölüm halinde yapacağız. Onlar da genel kültür, eğitim bilimleri ve alan sınavı olacak. Dolayısıyla önümüzdeki yıldan itibaren alacağımız öğretmenlerde alan sınavları yapılmış olacak'' dedi.

40 bin öğretmen alımını Ağustos ayının sonuna doğru gerçekleştirmiş olacaklarını söyleyen Dinçer, öğretmenlerin özür grubu atamalarda mağduriyet yaşamaması için kıdem süresinin hesaplanmasında 30 Eylül'ü limit olarak belirleyeceklerini bildirdi.

Bakan Dinçer, ''Kürtçe gibi yeni seçmeli dersler için öğretmen alımları nasıl yapılacak?'' sorusunu, ''Öğretmen atamasını bu dönem merkezden yapmayacağız. Daha çok yerel düzeyde belirleyeceğiz." şeklinde cevapladı.

Yoğun bir çalışma var

Dinçer, ilköğretime kayıtları kısa zaman sonra ilan edeceklerini de belirterek, ''Çok yoğun bir çalışma var. Okul kayıtları girildikten sonra adrese dayalı kayıt sisteminden çocuklarımızın isimlerini alıp kayıtlarını aktaracağız. Zannediyorum 1 hafta, 10 gün içerisinde bu süreç tamamlanır'' dedi.

> Öğretmene 3 bölümlü KPSS

Milli Eğitim Bakanı Dinçer, öğretmen alımında gelecek seneden itibaren KPSS'nin üç ayrı bölüm halinde yapılacağını söyledi.

omer dincerrrÖğretmen atamaları ve zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasına ilişkin çalışmalar hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, önümüzdeki yıldan itibaren öğretmen alımlarında yine KPSS'nin olacağını belirtti.

Dinçer, "KPSS'yi üç ayrı bölüm halinde yapacağız. Onlar da genel kültür, eğitim bilimleri ve alan sınavı olacak. Dolayısıyla önümüzdeki yıldan itibaren alacağımız öğretmenlerde alan sınavları yapılmış olacak'' dedi.

40 bin öğretmen alımını Ağustos ayının sonuna doğru gerçekleştirmiş olacaklarını söyleyen Dinçer, öğretmenlerin özür grubu atamalarda mağduriyet yaşamaması için kıdem süresinin hesaplanmasında 30 Eylül'ü limit olarak belirleyeceklerini bildirdi.

Bakan Dinçer, ''Kürtçe gibi yeni seçmeli dersler için öğretmen alımları nasıl yapılacak?'' sorusunu, ''Öğretmen atamasını bu dönem merkezden yapmayacağız. Daha çok yerel düzeyde belirleyeceğiz." şeklinde cevapladı.

Yoğun bir çalışma var

Dinçer, ilköğretime kayıtları kısa zaman sonra ilan edeceklerini de belirterek, ''Çok yoğun bir çalışma var. Okul kayıtları girildikten sonra adrese dayalı kayıt sisteminden çocuklarımızın isimlerini alıp kayıtlarını aktaracağız. Zannediyorum 1 hafta, 10 gün içerisinde bu süreç tamamlanır'' dedi.

Son Güncelleme: Cumartesi, 30 Haziran 2012 09:14

Gösterim: 1652

Milli Eğitim Bakanlığının 2012 - 2013 eğitim öğretim yılı için hazırlamış olduğu ders programı belli oldu.

İşte 4+4+4 ders programı detaylarıMilli Eğitim Bakanlığının 4+4+4 sistemi ile birlikte 2012 - 2013 Eğitim Öğretim yılı için hazırlamış olduğu ders programı belli oldu. 2012 -2013 Eğitim öğretim yılında okutulacak zorunlu dersler ile seçmeli derslerin belirlenmiş olduğu ders saatlerini Talim Terbiye Kurulu belirledi.(personelmeb)

 

 

 

 

 

 

 


2012 - 2013 Eğitim Öğretim Yılında Okutulacak Dersler ve Saatleri:

2012-2013 ders programı

> İşte 4+4+4 ders programı detayları

Milli Eğitim Bakanlığının 2012 - 2013 eğitim öğretim yılı için hazırlamış olduğu ders programı belli oldu.

İşte 4+4+4 ders programı detaylarıMilli Eğitim Bakanlığının 4+4+4 sistemi ile birlikte 2012 - 2013 Eğitim Öğretim yılı için hazırlamış olduğu ders programı belli oldu. 2012 -2013 Eğitim öğretim yılında okutulacak zorunlu dersler ile seçmeli derslerin belirlenmiş olduğu ders saatlerini Talim Terbiye Kurulu belirledi.(personelmeb)

 

 

 

 

 

 

 


2012 - 2013 Eğitim Öğretim Yılında Okutulacak Dersler ve Saatleri:

2012-2013 ders programı

Son Güncelleme: Salı, 26 Haziran 2012 09:30

Gösterim: 7680


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.