Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
2012 - 2013 eğitim öğretim yılında uygulamaya konulacak olan 4+4+4 eğitim sistemiyle ilgili velilerin ve okurların aklına takılan tüm sorular bu haberde.
İşte, yeni öğretimsisteminin akıllarda bıraktığı soru işaretlerinin yanıtları...
Önümüzdeki dönem hangi ay ve yıl doğumlular okula başlayacak?
66 ayı dolduran çocukların okula gitmesi zorunlu olacak. 60-66 ay arasındaki çocuğunu okula göndermekse velinin isteğine bağlı olacak.
Kayıtlar ne zaman?
Çocuklar 2012-2013 eğitim öğretimyılına 17 Eylül Pazartesi günü başlayacak. Birinci sınıfa başlayacak çocukların kayıtlarıysa haziran ayında, adrese dayalı nüfus sistemine göre gerçekleşecek. Veliler başvuru için okula dilekçe verecek. Ancak çocukların bulundukları semtteki okullara kaydı yapılacak. Özel okullarda ise ilk kez okula başlayacak olan öğrencilerin kayıtları daha önce de olduğu gibimayıs ayının üçüncü haftasından bu yana devamediyor.
Veli çocuğu okula göndermek istemezse ne olacak?
66 ayını dolduran çocuğunu veli okula göndermezse ceza alacak. Veliye verilecek ceza nedir? Okula göndermediği her gün için 15 TL artı 500 TL idari para cezası ödemek zorunda kalacak.
Çocuğun gelişimi aile tarafından yeterli görülmüyorsa ya da 66 aydan küçük çocuklar okula gönderilmek isteniyorsa ne yapılacak?
Eğer veli 60-66 ay arasındaki çocuğunu okula vermek isterse çocuk gelişimuzmanlarına danışarak okula verebilecek. Çocuğun gelişiminin uygun olmadığı durumlarda Milli EğitimBakanlığı’na (MEB) bağlı gelişimuzmanlarından rapor alınması gerekecek.
Seçmeli dersler nasıl, kaçıncı sınıfı kapsayacak?
Seçmeli dersler öğrenci 4. sınıfı bitirip ikinci 4 yıla, yani ortaokula geçtiğinde başlayacak. Öğrenci ortaokul ve lise öğrenimi süresince seçmeli derslerden birini alacak. Okullarda talebe göre seçmeli ders sınıfları oluşturulacak.
Seçmeli ders öğrencinin ortalamasını etkileyecek mi?
MEB, seçmeli derslerin öğrencinin yıl sonu başarı notuna etki edip etmeyeceğini yönetmelikle belirleyecek. Mevcut sistemde seçmeli dersler not ortalamasına etki ediyor. Ancak bakanlık, öğrenci seçtiği derslerden “başarılı” ya da “başarısız” olarak değerlendirilecek diye düzenleme yapabilir.
SEÇMELİ DERS LİSEDE DEĞİŞTİRİLEBİLİR
Öğrenci seçmeli derslerden birini seçmek zorunda mı?
Öğrenci seçmeli derslerden birini seçecek. Bu din ağırlıklı dersler olabileceği gibi sosyal ve fen bilimine yönelik dersler de olabilecek. Öğrenci ortaokulda spor seçmeli dersini tercih ettiyse lisede de aynı dersi seçmek zorunda olmayacak. Lisede tercihini değiştirebilecek.
Öğretmen yoksa ne yapılacak?
Belirlenecek seçmeli dersleri verecek öğretmen kadrosu okul idarelerince belirlenecek.
Lise son sınıfa geçen öğrenci de isterse Kuran-ı Kerim’i seçmeli ders olarak alabilecek mi?
Bu yıl lise 1. sınıfta okuyan öğrenci, gelecek yıl yenilenen sistemle istediği seçmeli dersi seçebilecek. Lise son sınıfa geçen öğrenci için de bu kural geçerli.
“Hz. Peygamberimizin Hayatı” seçmeli dersinde diğer peygamberler de işlenecek mi?
Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı yönetmelikle diğer peygamberlere ait dersler de farklı din derslerini seçen öğrencilere okutulacak. “Hz. Peygamberimizin Hayatı” dersinde Hz.Muhammet ele alınacak. MEB, dersin içeriğine diğer peygamberlerle ilgili bilgiler de koyabilecek.
Farklı din ve mezhepler için de seçmeli ders konulacak mı?
Farklı dinlere ait seçmeli dersler de okutulacak. Alevilik, Hıristiyanlık, Musevilik gibi farklı din ve mezheplerin eğitimi talep doğrultusunda verilecek. Bu dinlere ilişkin seçmeli derslere bakanlık yönetmelikte atıf yapacak.
Farklı din ve mezheplere ait dersi verecek öğretmen var mı?
Örneğin Aleviliğe ait seçmeli derste Alevilik öğretisine hâkim dini bilgisi ve pedagojik yeterliliği olan isimler de seçmeli ders verebilecek. Bakanlık ilahiyat fakültelerindenmezun olan öğrencilerin diğer dinlere ilişkin de ders verebileceği görüşünde.
Çocuklar Kuran dersinde abdest alacak mı?
Hayır. Abdest almak zorunlu olmayacak.
Kızlar başını örtecek mi?
Kız öğrenciler bu derslerde başını örtecek.
Meslek liselerinin ek puanının kaldırılması nasıl etki edecek?
Düzenleme en çokmeslek lisesinde okuyan “okul birincilerini” etkileyecek.Meslek lisesi kökenli adaylara kendi alanlarına ilişkin tercih yapmaları durumunda eklenen artı puan uygulamasına son verildi. Eski uygulamadameslek lisesi öğrencileri kendi alanlarında tercih yapmaları halinde sınav puanlarına en çok 20 puan ekleniyordu. Bu uygulama 2012- 2013 eğitimöğretimyılındameslek lisesine başlayacak öğrencileri kapsayacak.
5’İNCİ VE 8’İNCİ SINIFLAR SİSTEMDEN NASIL ETKİLENECEK?
Okullar nasıl sınıflandırıldı?
İlköğretim kurumları 4 yıllık zorunlu ilkokullar, 4 yıllık zorunlu ve farklı programlar arasında tercihe imkân veren ortaokullar ile imam hatip ortaokullarından oluşacak.
İlk, orta ve lise öğrencileri aynı binada mı ders yapacak?
İlköğretim kurumları, ilkokul ve ortaokul olarak bağımsız okullar halinde oluşturulacak. Ancak şartlara göre ortaokullar, ilkokullarla veya liselerle birlikte de kurulabilecek.
5. ve 8. sınıf öğrencileri yeni sistemden nasıl etkilenecek?
Mevcut sistemde okuyan söz konusu sınıflardaki öğrenciler 12 yıllık kademeli eğitim sistemine dahil edilmeyecek. 2011- 2012 eğitim öğretim yılında 4. sınıftan 5. sınıfa geçen öğrenci eski sistemle devam edecek. Ortaokula geçmiş sayılmayacak. Ancak öğrencinin ortaokul binasında mı yoksa ilkokul binasında mı eğitim göreceği Milli Eğitim Bakanlığı’nca belirlenecek.
SBS kaldırılacak mı?
Talim ve Terbiye Kurulu getirilen seçmeli derslere göre yeni müfredat belirleyecek. MEB, SBS üzerinde yapacağı düzenlemeyle sınavın etkisini tamamen azaltacak ve SBS’nin yapısı yetenek ölçen testler şekline gelebilecek.
(habertürk)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
2012 - 2013 eğitim öğretim yılında uygulamaya konulacak olan 4+4+4 eğitim sistemiyle ilgili velilerin ve okurların aklına takılan tüm sorular bu haberde.
İşte, yeni öğretimsisteminin akıllarda bıraktığı soru işaretlerinin yanıtları...
Önümüzdeki dönem hangi ay ve yıl doğumlular okula başlayacak?
66 ayı dolduran çocukların okula gitmesi zorunlu olacak. 60-66 ay arasındaki çocuğunu okula göndermekse velinin isteğine bağlı olacak.
Kayıtlar ne zaman?
Çocuklar 2012-2013 eğitim öğretimyılına 17 Eylül Pazartesi günü başlayacak. Birinci sınıfa başlayacak çocukların kayıtlarıysa haziran ayında, adrese dayalı nüfus sistemine göre gerçekleşecek. Veliler başvuru için okula dilekçe verecek. Ancak çocukların bulundukları semtteki okullara kaydı yapılacak. Özel okullarda ise ilk kez okula başlayacak olan öğrencilerin kayıtları daha önce de olduğu gibimayıs ayının üçüncü haftasından bu yana devamediyor.
Veli çocuğu okula göndermek istemezse ne olacak?
66 ayını dolduran çocuğunu veli okula göndermezse ceza alacak. Veliye verilecek ceza nedir? Okula göndermediği her gün için 15 TL artı 500 TL idari para cezası ödemek zorunda kalacak.
Çocuğun gelişimi aile tarafından yeterli görülmüyorsa ya da 66 aydan küçük çocuklar okula gönderilmek isteniyorsa ne yapılacak?
Eğer veli 60-66 ay arasındaki çocuğunu okula vermek isterse çocuk gelişimuzmanlarına danışarak okula verebilecek. Çocuğun gelişiminin uygun olmadığı durumlarda Milli EğitimBakanlığı’na (MEB) bağlı gelişimuzmanlarından rapor alınması gerekecek.
Seçmeli dersler nasıl, kaçıncı sınıfı kapsayacak?
Seçmeli dersler öğrenci 4. sınıfı bitirip ikinci 4 yıla, yani ortaokula geçtiğinde başlayacak. Öğrenci ortaokul ve lise öğrenimi süresince seçmeli derslerden birini alacak. Okullarda talebe göre seçmeli ders sınıfları oluşturulacak.
Seçmeli ders öğrencinin ortalamasını etkileyecek mi?
MEB, seçmeli derslerin öğrencinin yıl sonu başarı notuna etki edip etmeyeceğini yönetmelikle belirleyecek. Mevcut sistemde seçmeli dersler not ortalamasına etki ediyor. Ancak bakanlık, öğrenci seçtiği derslerden “başarılı” ya da “başarısız” olarak değerlendirilecek diye düzenleme yapabilir.
SEÇMELİ DERS LİSEDE DEĞİŞTİRİLEBİLİR
Öğrenci seçmeli derslerden birini seçmek zorunda mı?
Öğrenci seçmeli derslerden birini seçecek. Bu din ağırlıklı dersler olabileceği gibi sosyal ve fen bilimine yönelik dersler de olabilecek. Öğrenci ortaokulda spor seçmeli dersini tercih ettiyse lisede de aynı dersi seçmek zorunda olmayacak. Lisede tercihini değiştirebilecek.
Öğretmen yoksa ne yapılacak?
Belirlenecek seçmeli dersleri verecek öğretmen kadrosu okul idarelerince belirlenecek.
Lise son sınıfa geçen öğrenci de isterse Kuran-ı Kerim’i seçmeli ders olarak alabilecek mi?
Bu yıl lise 1. sınıfta okuyan öğrenci, gelecek yıl yenilenen sistemle istediği seçmeli dersi seçebilecek. Lise son sınıfa geçen öğrenci için de bu kural geçerli.
“Hz. Peygamberimizin Hayatı” seçmeli dersinde diğer peygamberler de işlenecek mi?
Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı yönetmelikle diğer peygamberlere ait dersler de farklı din derslerini seçen öğrencilere okutulacak. “Hz. Peygamberimizin Hayatı” dersinde Hz.Muhammet ele alınacak. MEB, dersin içeriğine diğer peygamberlerle ilgili bilgiler de koyabilecek.
Farklı din ve mezhepler için de seçmeli ders konulacak mı?
Farklı dinlere ait seçmeli dersler de okutulacak. Alevilik, Hıristiyanlık, Musevilik gibi farklı din ve mezheplerin eğitimi talep doğrultusunda verilecek. Bu dinlere ilişkin seçmeli derslere bakanlık yönetmelikte atıf yapacak.
Farklı din ve mezheplere ait dersi verecek öğretmen var mı?
Örneğin Aleviliğe ait seçmeli derste Alevilik öğretisine hâkim dini bilgisi ve pedagojik yeterliliği olan isimler de seçmeli ders verebilecek. Bakanlık ilahiyat fakültelerindenmezun olan öğrencilerin diğer dinlere ilişkin de ders verebileceği görüşünde.
Çocuklar Kuran dersinde abdest alacak mı?
Hayır. Abdest almak zorunlu olmayacak.
Kızlar başını örtecek mi?
Kız öğrenciler bu derslerde başını örtecek.
Meslek liselerinin ek puanının kaldırılması nasıl etki edecek?
Düzenleme en çokmeslek lisesinde okuyan “okul birincilerini” etkileyecek.Meslek lisesi kökenli adaylara kendi alanlarına ilişkin tercih yapmaları durumunda eklenen artı puan uygulamasına son verildi. Eski uygulamadameslek lisesi öğrencileri kendi alanlarında tercih yapmaları halinde sınav puanlarına en çok 20 puan ekleniyordu. Bu uygulama 2012- 2013 eğitimöğretimyılındameslek lisesine başlayacak öğrencileri kapsayacak.
5’İNCİ VE 8’İNCİ SINIFLAR SİSTEMDEN NASIL ETKİLENECEK?
Okullar nasıl sınıflandırıldı?
İlköğretim kurumları 4 yıllık zorunlu ilkokullar, 4 yıllık zorunlu ve farklı programlar arasında tercihe imkân veren ortaokullar ile imam hatip ortaokullarından oluşacak.
İlk, orta ve lise öğrencileri aynı binada mı ders yapacak?
İlköğretim kurumları, ilkokul ve ortaokul olarak bağımsız okullar halinde oluşturulacak. Ancak şartlara göre ortaokullar, ilkokullarla veya liselerle birlikte de kurulabilecek.
5. ve 8. sınıf öğrencileri yeni sistemden nasıl etkilenecek?
Mevcut sistemde okuyan söz konusu sınıflardaki öğrenciler 12 yıllık kademeli eğitim sistemine dahil edilmeyecek. 2011- 2012 eğitim öğretim yılında 4. sınıftan 5. sınıfa geçen öğrenci eski sistemle devam edecek. Ortaokula geçmiş sayılmayacak. Ancak öğrencinin ortaokul binasında mı yoksa ilkokul binasında mı eğitim göreceği Milli Eğitim Bakanlığı’nca belirlenecek.
SBS kaldırılacak mı?
Talim ve Terbiye Kurulu getirilen seçmeli derslere göre yeni müfredat belirleyecek. MEB, SBS üzerinde yapacağı düzenlemeyle sınavın etkisini tamamen azaltacak ve SBS’nin yapısı yetenek ölçen testler şekline gelebilecek.
(habertürk)
Son Güncelleme: Pazartesi, 04 Haziran 2012 12:08
Gösterim: 2580
Okulların 8 Haziran Cuma günü kapanmasının ardından, sınıf ve okul öncesi branştaki yaklaşık 258 bin öğretmen, üç hafta sürecek eğitime alınacak.
Eğitim kapsamında öğretmenlere çeşitli konuların yanı sıra zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran ve kamuoyunda ''4+4+
Öğretmenlere zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran kanunun uygulanmasından, eğitimde iletişimin, ailenin önemi, sınıfta beden dilinin kullanımı, meslek etiğine ilişkin pek çok konuda eğitimler verilecek.
Uzaktan ve yüz yüze yapılacak eğitimler, 11-29 Haziran tarihlerinde düzenlenecek.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Okulların 8 Haziran Cuma günü kapanmasının ardından, sınıf ve okul öncesi branştaki yaklaşık 258 bin öğretmen, üç hafta sürecek eğitime alınacak.
Eğitim kapsamında öğretmenlere çeşitli konuların yanı sıra zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran ve kamuoyunda ''4+4+
Öğretmenlere zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran kanunun uygulanmasından, eğitimde iletişimin, ailenin önemi, sınıfta beden dilinin kullanımı, meslek etiğine ilişkin pek çok konuda eğitimler verilecek.
Uzaktan ve yüz yüze yapılacak eğitimler, 11-29 Haziran tarihlerinde düzenlenecek.
Son Güncelleme: Pazar, 03 Haziran 2012 11:21
Gösterim: 3542
Zaman Gazetesi Yazarı A. Turan Alkan’ın yazısı.
Râviyân-ı ahbar ve nakîlân-ı âsâr rivâyet ederler kim, sene 1339...
Meclis'de vekil maaşları münakaşa ediliyor. Devrin Maliye vekili Gümüşhane meb'usu Hasan Fehmi Bey (Ataç) o tarihlerdeki adı ve ünvânı ile Mustafa Kemâl Paşa'ya soruyor, diyor ki, "Paşam vekil maaşlarını tanzim edeceğiz; ne kadar verelim?"
Paşa düşünüyor ve şöyle cevap veriyor:
-Muallim maaşlarını geçmesin!
Tarih metodolojisi açısından mühim bir meseleyle karşı karşıyayız; bunca yıldır tarihçi geçinirim, şahsen böyle bir menkıbe duymadım (Câhile ne mutlu!). Velâkin bu muhaverenin, "Keşke öyle olsaydı ne güzel olurdu" meâlinde bir temennînin desteklenmesi maksadıyla sonradan yakıştırılmış olması ihtimâl dahilindedir; hatta büyük ihtimâldir, hatta bana tamamen öyle geliyor.
Dua edelim ki öyle olsun; aksi takdirde bilumum milletvekillerinin hâli perişân demektir. Derhal izah ediyorum efendim. Milletvekili maaşlarının 8-10 bin lira civarlarında seyrettiğini, buna mukabil öğretmen maaşlarının ortalama 1,5-2 bin lira dolaylarında tutunduğu nazar-ı itibare alınır ve mevcut öğretmen miktarının yuvarlak hesap 650 bin rakamına ulaştığı hesaba katılırsa, umûmî gidişat ve mali dengeler bakımından Mustafa Kemal Paşa'nın verdiği tarihi talimatın uydurma olmasını temennî etmekten başka çaremiz kalmamış demektir. Hesap basit: her öğretmene vekil maaşı veremeyeceğimize göre, her vekile öğretmen maaşı ödeyeceğiz demektir.
İmdii, eğer bu tarihi talimat doğru ise buz gibi talimattır; noter tasdikli vasiyetten daha kesicidir ve anayasa hükmü, bunun yanında vızıltı kalır! Neyse ki birkaç internet dedikodusundan başka bu mübeccel anekdotu tevsîk eden işe yarar mâlumat bulamadım. Hatta size enteresan bir şey anlatayım, çok meşhur ansiklopedi sitelerinden birinde (Milli kaynaklı değil, ecnebî isimli bir site neyse ki!) tam da Büyük taarruza geçileceği esnada M. Kemal Paşa'nın bu bizim Maliye vekili Gümüşhane mebusu Hasan Fehmi Bey'in yanına gelerek, "Harp çıkacak, askerimiz aç kalırsa..." diye sızlandığını, buna mukabil Hasan Fehmi Bey'in celâllenerek, "Paşam, paşam, ben Türk askerine tek başıma altı ay bakarım icabında" diye gürlediği ileri sürülüyor. Râviyân-ı ahbar diyor ki, işte bu hadiseden sonra Hasan Fehmi Bey M. Kemal Paşa'nın gözüne girdi ve maliye vekili oldu!
Siz siz olun, internette her karşınıza çıkan şeye "Vecettü" diye atlamayınız sevgili okuyucular! İinceden inceye işletiliyor olmanız her zaman ihtimâl dairesindedir!
"Öğretmenler isyanlarda" diye başlayacaktım fakat bir yerde, "Muallim maaşlarını geçmesin" vecizesine rastlayınca kopmuş gitmişim. Evet, öğretmenler Başbakan'ın, "15 saat çalışıyorlar, iki ay da tatilleri var" sözüne çok kızmışlar. Öğretmenin biri, rutin meslek gereklerini listelemiş; tam 176 madde. Barut gibiler vallahi. Hayli mektup aldım, hepsi de ittifak etmiş gibi "Maaşım hizmetliden daha az" noktasına değinip, başka memurlarla kıyaslanmalarının haksızlığına kızmadan geçmiyorlar. Bir sendika başkanı, "Kabahati yoktur ama Milli Eğitim Bakanı istifa etsin"e kadar götürüyor işi.
Başbakan ise bugünlerde işin kolayını bulmuş gibi görünüyor; ne zaman bir mevzuda köşeye sıkıştığını hissetse bir başka tartışma gündemi icat ederek konuyu "yansıtıyor". Mesela, "Her kürtaj bir Uludere'dir. Sezaryenle doğuma karşı olan bir başbakanım ve bunu bir cinayet olarak görüyorum" şeklindeki sözleri bu cümleden. Öğretmen tepkilerinin tavana vurduğu şu günlerde meseleyi yine bir başka meseleye yansıtmayı deneyerek, "M. Kemal Paşa vekil maaşlarının öğretmen maaşını geçmemesi direktifini vermişti. Binaenaleyh yarından tezi yok, milletvekili maaşlarını asgari ücret seviyesine çekiyorum" derse hiç şaşırmam şahsen. Bu durumda sevgili vekillerimizin, "Asgari ücrete lider kahrı çekilmez arkadaş" diye tepki koyarak, aslî işlerine dönmelerini bekleyebiliriz. Böylece gündem değişir, erken seçimi tartışmaya başlarız. Liderler vekil adaylarına, "Vekil maaşının üstüne elbise ve ayakkabı yardımı benden" diye vaadlerde bulunurlar. Memur ve öğretmen maaşları unutulur. Kürtaj meselesine ifrit olan CHP tandanslı Feministler olup bitene şaşırırlar.
Sahi asıl mevzu neydi, unuttum gitti bu arada...
(A. Turan Alkan-zaman)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Zaman Gazetesi Yazarı A. Turan Alkan’ın yazısı.
Râviyân-ı ahbar ve nakîlân-ı âsâr rivâyet ederler kim, sene 1339...
Meclis'de vekil maaşları münakaşa ediliyor. Devrin Maliye vekili Gümüşhane meb'usu Hasan Fehmi Bey (Ataç) o tarihlerdeki adı ve ünvânı ile Mustafa Kemâl Paşa'ya soruyor, diyor ki, "Paşam vekil maaşlarını tanzim edeceğiz; ne kadar verelim?"
Paşa düşünüyor ve şöyle cevap veriyor:
-Muallim maaşlarını geçmesin!
Tarih metodolojisi açısından mühim bir meseleyle karşı karşıyayız; bunca yıldır tarihçi geçinirim, şahsen böyle bir menkıbe duymadım (Câhile ne mutlu!). Velâkin bu muhaverenin, "Keşke öyle olsaydı ne güzel olurdu" meâlinde bir temennînin desteklenmesi maksadıyla sonradan yakıştırılmış olması ihtimâl dahilindedir; hatta büyük ihtimâldir, hatta bana tamamen öyle geliyor.
Dua edelim ki öyle olsun; aksi takdirde bilumum milletvekillerinin hâli perişân demektir. Derhal izah ediyorum efendim. Milletvekili maaşlarının 8-10 bin lira civarlarında seyrettiğini, buna mukabil öğretmen maaşlarının ortalama 1,5-2 bin lira dolaylarında tutunduğu nazar-ı itibare alınır ve mevcut öğretmen miktarının yuvarlak hesap 650 bin rakamına ulaştığı hesaba katılırsa, umûmî gidişat ve mali dengeler bakımından Mustafa Kemal Paşa'nın verdiği tarihi talimatın uydurma olmasını temennî etmekten başka çaremiz kalmamış demektir. Hesap basit: her öğretmene vekil maaşı veremeyeceğimize göre, her vekile öğretmen maaşı ödeyeceğiz demektir.
İmdii, eğer bu tarihi talimat doğru ise buz gibi talimattır; noter tasdikli vasiyetten daha kesicidir ve anayasa hükmü, bunun yanında vızıltı kalır! Neyse ki birkaç internet dedikodusundan başka bu mübeccel anekdotu tevsîk eden işe yarar mâlumat bulamadım. Hatta size enteresan bir şey anlatayım, çok meşhur ansiklopedi sitelerinden birinde (Milli kaynaklı değil, ecnebî isimli bir site neyse ki!) tam da Büyük taarruza geçileceği esnada M. Kemal Paşa'nın bu bizim Maliye vekili Gümüşhane mebusu Hasan Fehmi Bey'in yanına gelerek, "Harp çıkacak, askerimiz aç kalırsa..." diye sızlandığını, buna mukabil Hasan Fehmi Bey'in celâllenerek, "Paşam, paşam, ben Türk askerine tek başıma altı ay bakarım icabında" diye gürlediği ileri sürülüyor. Râviyân-ı ahbar diyor ki, işte bu hadiseden sonra Hasan Fehmi Bey M. Kemal Paşa'nın gözüne girdi ve maliye vekili oldu!
Siz siz olun, internette her karşınıza çıkan şeye "Vecettü" diye atlamayınız sevgili okuyucular! İinceden inceye işletiliyor olmanız her zaman ihtimâl dairesindedir!
"Öğretmenler isyanlarda" diye başlayacaktım fakat bir yerde, "Muallim maaşlarını geçmesin" vecizesine rastlayınca kopmuş gitmişim. Evet, öğretmenler Başbakan'ın, "15 saat çalışıyorlar, iki ay da tatilleri var" sözüne çok kızmışlar. Öğretmenin biri, rutin meslek gereklerini listelemiş; tam 176 madde. Barut gibiler vallahi. Hayli mektup aldım, hepsi de ittifak etmiş gibi "Maaşım hizmetliden daha az" noktasına değinip, başka memurlarla kıyaslanmalarının haksızlığına kızmadan geçmiyorlar. Bir sendika başkanı, "Kabahati yoktur ama Milli Eğitim Bakanı istifa etsin"e kadar götürüyor işi.
Başbakan ise bugünlerde işin kolayını bulmuş gibi görünüyor; ne zaman bir mevzuda köşeye sıkıştığını hissetse bir başka tartışma gündemi icat ederek konuyu "yansıtıyor". Mesela, "Her kürtaj bir Uludere'dir. Sezaryenle doğuma karşı olan bir başbakanım ve bunu bir cinayet olarak görüyorum" şeklindeki sözleri bu cümleden. Öğretmen tepkilerinin tavana vurduğu şu günlerde meseleyi yine bir başka meseleye yansıtmayı deneyerek, "M. Kemal Paşa vekil maaşlarının öğretmen maaşını geçmemesi direktifini vermişti. Binaenaleyh yarından tezi yok, milletvekili maaşlarını asgari ücret seviyesine çekiyorum" derse hiç şaşırmam şahsen. Bu durumda sevgili vekillerimizin, "Asgari ücrete lider kahrı çekilmez arkadaş" diye tepki koyarak, aslî işlerine dönmelerini bekleyebiliriz. Böylece gündem değişir, erken seçimi tartışmaya başlarız. Liderler vekil adaylarına, "Vekil maaşının üstüne elbise ve ayakkabı yardımı benden" diye vaadlerde bulunurlar. Memur ve öğretmen maaşları unutulur. Kürtaj meselesine ifrit olan CHP tandanslı Feministler olup bitene şaşırırlar.
Sahi asıl mevzu neydi, unuttum gitti bu arada...
(A. Turan Alkan-zaman)
Son Güncelleme: Pazartesi, 28 May 2012 11:00
Gösterim: 1923
Hürriyet Gazetesi Yazarı Yalçın Bayer’in bugünkü yazısı.
‘Aynı gömleği, ceketi giydiğim için öğrencilerim dalga geçiyor, saklana saklana ders anlatıyorum. Halbuki öğrencilerin dikkatini çekmeliyim.
Yüksek lisans mezunuyum, ilkokul mezunu hizmetli maaşından az maaşım. Ek ders ücreti, 45 dakika 30 kişiye ders anlatmanın ücreti 7.3 TL ve öğretmenlerin yarıdan fazlası ek ders ücreti almıyor. İki gün hastalan rapor al, tüm hafta ek dersin kesilir.
Sayın Başbakan ‘15 saat çalışıyorsunuz, sizin ücretiniz diğer memura haksızlık diyor?’ Peki diğer memurlar 8 saatin her dakikasında iş mi yapıyor?
Mesaiden çalıp, telefonla konuşmuyor mu? Lavoboya gitmiyor mu? Mesai saatinde internette sörf yapıp oyun oynamıyor mu? Sigara molası vermiyor mu? Mesai saati içerisinde market ihtiyacını görmüyor mu? Abdest alıp namaz kılmıyor mu?
Peki imam kaç saat çalışıyor? Sadece namaz kıldırmıyor mu?’
Okur Ünal Karakaş yazıyor bunları.
Tutmuş, öğretmenlerin yaptığı bazı işleri sıralamış; hepsi de iki-üç satırlık 176 madde...
“Toplantılara katılınacak, yıllık plan yapılacak, günlük plan yapılacak, OGYE çalışmasına katılınacak, TKY çalışmalarında bulunulacak, nöbet tutulacak, sınıflar düzenlenip panolar hazırlanacak, toplantılar hafta sonları veya ders saatleri dışında yapılacak, kurumların açtığı sınavlara ucuz işgücü olarak gidilecek, seçimlerde zorunlu olarak sandık başkanı olunacak, envai çeşit tören, kutlama vb. programa katılınacak, her hafta tüm öğrenciler için ve tüm derslerde değerlendirme formları doldurulacak, kişisel dosyalar her dönem sonunda doldurulacak, öğrenci tanıma fişleri doldurulacak, sınırsız sorumluluk, öğrenci takılıp düştüğünde polise ifade verilecek. Hiçbir dayanağı olmaksızın dayakçı öğretmen olmakla suçlanılacak, öğrencilere çalışma kâğıdı hazırlanacak, öğrencilere yarın ne gibi etkinlikler yaptırabilirim diye düşünülecek, velilerle görüşülecek, teneffüslerde çocukların şikâyetleri dinlenecek...”
Daha 25 konuyu yazabildik... Yerimizin boyutunu geçiyor.
Ve son madde: “Her dönemin başında ve sonunda zümre öğretmenler tarafından müfredatı değerlendirme raporu yazılacak ama bu raporlar bir tek Allah’ın kulu tarafından adam gibi okunmayacak, öğretmenler müfredatla ilgili aynı sıkıntıları yaşamaya devam edecek.”
İşini gereği gibi yapan bu öğretmenlere üzülmemek elde değil.
Sezaryen ve kürtaj dersleri kalkacak mı?
İSTANBUL Tabip Odası Yönetim Kurulu, kürtaj konusundaki sözleri üzerine Başbakan’a su soruları yöneltti:
“Tıp fakültesi müfredatını değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
Artık sezaryen ve kürtaj dersleri kalkacak mı?
Hekimliği nasıl uygulayacağımıza ve kadınların bedenleri üzerindeki tasarruflarına artık siz mi karar vereceksiniz?
İnsan sağlığı ve kadının bedeni üzerindeki haklarının, erkek egemen söylemlerle siyasi polemiklere malzeme yapılmasından ve evrensel bilimsel değerler yerine muhafazakâr yaklaşımın gündelik yaşama müdahalesinden kaygılıyız.”
(Yalçın Bayer-hürriyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Hürriyet Gazetesi Yazarı Yalçın Bayer’in bugünkü yazısı.
‘Aynı gömleği, ceketi giydiğim için öğrencilerim dalga geçiyor, saklana saklana ders anlatıyorum. Halbuki öğrencilerin dikkatini çekmeliyim.
Yüksek lisans mezunuyum, ilkokul mezunu hizmetli maaşından az maaşım. Ek ders ücreti, 45 dakika 30 kişiye ders anlatmanın ücreti 7.3 TL ve öğretmenlerin yarıdan fazlası ek ders ücreti almıyor. İki gün hastalan rapor al, tüm hafta ek dersin kesilir.
Sayın Başbakan ‘15 saat çalışıyorsunuz, sizin ücretiniz diğer memura haksızlık diyor?’ Peki diğer memurlar 8 saatin her dakikasında iş mi yapıyor?
Mesaiden çalıp, telefonla konuşmuyor mu? Lavoboya gitmiyor mu? Mesai saatinde internette sörf yapıp oyun oynamıyor mu? Sigara molası vermiyor mu? Mesai saati içerisinde market ihtiyacını görmüyor mu? Abdest alıp namaz kılmıyor mu?
Peki imam kaç saat çalışıyor? Sadece namaz kıldırmıyor mu?’
Okur Ünal Karakaş yazıyor bunları.
Tutmuş, öğretmenlerin yaptığı bazı işleri sıralamış; hepsi de iki-üç satırlık 176 madde...
“Toplantılara katılınacak, yıllık plan yapılacak, günlük plan yapılacak, OGYE çalışmasına katılınacak, TKY çalışmalarında bulunulacak, nöbet tutulacak, sınıflar düzenlenip panolar hazırlanacak, toplantılar hafta sonları veya ders saatleri dışında yapılacak, kurumların açtığı sınavlara ucuz işgücü olarak gidilecek, seçimlerde zorunlu olarak sandık başkanı olunacak, envai çeşit tören, kutlama vb. programa katılınacak, her hafta tüm öğrenciler için ve tüm derslerde değerlendirme formları doldurulacak, kişisel dosyalar her dönem sonunda doldurulacak, öğrenci tanıma fişleri doldurulacak, sınırsız sorumluluk, öğrenci takılıp düştüğünde polise ifade verilecek. Hiçbir dayanağı olmaksızın dayakçı öğretmen olmakla suçlanılacak, öğrencilere çalışma kâğıdı hazırlanacak, öğrencilere yarın ne gibi etkinlikler yaptırabilirim diye düşünülecek, velilerle görüşülecek, teneffüslerde çocukların şikâyetleri dinlenecek...”
Daha 25 konuyu yazabildik... Yerimizin boyutunu geçiyor.
Ve son madde: “Her dönemin başında ve sonunda zümre öğretmenler tarafından müfredatı değerlendirme raporu yazılacak ama bu raporlar bir tek Allah’ın kulu tarafından adam gibi okunmayacak, öğretmenler müfredatla ilgili aynı sıkıntıları yaşamaya devam edecek.”
İşini gereği gibi yapan bu öğretmenlere üzülmemek elde değil.
Sezaryen ve kürtaj dersleri kalkacak mı?
İSTANBUL Tabip Odası Yönetim Kurulu, kürtaj konusundaki sözleri üzerine Başbakan’a su soruları yöneltti:
“Tıp fakültesi müfredatını değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
Artık sezaryen ve kürtaj dersleri kalkacak mı?
Hekimliği nasıl uygulayacağımıza ve kadınların bedenleri üzerindeki tasarruflarına artık siz mi karar vereceksiniz?
İnsan sağlığı ve kadının bedeni üzerindeki haklarının, erkek egemen söylemlerle siyasi polemiklere malzeme yapılmasından ve evrensel bilimsel değerler yerine muhafazakâr yaklaşımın gündelik yaşama müdahalesinden kaygılıyız.”
(Yalçın Bayer-hürriyet)
Son Güncelleme: Salı, 29 May 2012 10:46
Gösterim: 1683
Hürriyet Yazarı Taha Akyol’un bugünkü yazısı.
İsmet Berkan dünkü yazısında “Belki Taha Akyol kızacak ama” diyerek Osmanlı’nın Kanuni döneminin ortalarından itibaren bilime ilgisizleşmeye başladığını yazdı, çöküşün temel sebeplerinden birinin bu olduğunu belirtti.
Şimdi, ‘belki İsmet Berkan kızacak ama’ bu konuda benim ne düşündüğümü, ne yazdığımı bilmeden hüküm vermiş sildentadal.com! Evet, benim Selçuklu ve Osmanlı kültür mirası hakkında hassasiyetim büyüktür. Sanırım Berkan bundan hareketle yanlış bir sonuca varmış.
Yine de teşekkür, bilimde geri kalmamız konusunu gündeme getirmiş oldu.
Doğu’nun yükselişi
Hemen belirteyim, “Bilim ve Yanılgı” adlı kitabımda, Osmanlı’da matematik, tıp, fizik, astronomi gibi bilim dallarında hiçbir zaman geçmişteki İbni Heysem, Harezmi, El Kindi, İbni Sina düzeyine bile ulaşılamadığını, 16. yüzyıldan sonra daha da gerilendiğini yazdım (s. 74-81).
‘Osmanlılarda bilim’ sorununa bilim tarihinin genel dinamikleri açısından bakmalıyız.
İslam’da bilimlerin 12. yüzyılda zirveye çıktığı, bilinen bir gerçektir. Kıtalar arası İslam coğrafyasında farklı kültürlerle temaslar, büyük şehir merkezlerinin oluşması, deniz ve kara ticaretinin gelişmesi gibi dinamikler zihinleri açmış, bilimsel bilgilere merak ve ihtiyaç da yaratmıştı.
10. yüzyılda Ebul Vefa’nın “Tüccarlar ve İdareciler İçin Matematik” kitabı yazması, bu dinamiğin bir simgesidir.
Batı’nın yükselişi
Fakat 12. ve 13. yüzyıllarda Mogol istilasının İslam şehir altyapısını mahvetmesi ve Haçlı Seferleri’nde Akdeniz ticaretinin İtalyanların eline geçmesi, tarihçi Braudel’in deyimiyle İslam şehirlerini “kasabaya dönüştürdü”.
“Kasaba zihniyeti”nin hakim olması, İslam’da felsefe ve bilimlerin gerilemesinin temel sebebidir.
Buna karşılık, 13. yüzyılda İtalyan matematikçi Leonardo Fibonacci’nin “Tüccarlar ve İdareciler İçin Matematik” kitabı yazması, şehir ve ticaret dinamiğinin nasıl yer değiştirdiğini gösteren bir örnektir. Bu sebeple, Rönesans ve Galileo İtalya’da ortaya çıkacaktı.
İlim ve medrese
İslam tarihinde iki bilim ve eğitim geleneği belirleyici oldu: Biri deneysel bilimlerle ve felsefeyle ilgili “beyt’ül hikme” (felsefe evi) ve “dar’ül ulûm” (ilimler evi) geleğidir. 12. yüzyılın sonuna kadar bilimin evrensel meşalesi oldular.
Öbürü, toplumda inanç birliği sağlamak ve devletlere hukukçu yetiştirmek için kurulan “medrese” geleneği... Osmanlı kurulduğunda “dar’ul ulûm” geleneği sönmüş, medrese geleneği çoktan hakim olmuştu. Medrese hiçbir zaman felsefe ve bilimleri benimsemedi. Osmanlı’daki büyük matematikçiler, mimar, hekim ve denizciler medreseden değil “enderun”dan ve bir de usta-çırak ilişkileriyle yetişti, bir Ebul Vefa, bir İbni Sina çıkmadı.
Siyasi yapı önemlidir, Roma medeniyeti de bir Aristo, bir Öklides çıkarmamıştı!
Var olan bilgiler devletin ve toplumun o sıralardaki pratik ihtiyaçlarını karşıladığı için fazlasına pek ihtiyaç da duyulmadı. Avrupa’da yeni bir bilimin geliştiğini, mağlup düştüğümüz savaşlarda fark ettik.
Sıra temel bilimlerde
Ağır sorunlar daima bilimin “pratik” tarafına, teknik ve teknolojiye öncelik vermemize sebep oldu. İlk modern bilim kurumumuz olan Mühendishane 1773’te askeri denizcilik için kuruldu.
Hem Darülfünun’da, hem Cumhuriyet’in 1933’te kurduğu Üniversite’de “temel bilimler” yönünde ciddi adımlar atılmış olsa da esasen pratik ihtiyaçlar ve siyasi öncelikler belirleyici oldu. Mesela ideolojik tercihlerle antropolojiye fizikten çok önem verildi.
Bilhassa dışa açılma, piyasa ekonomisi, rekabet gibi dinamikler geliştikçe devlet ve toplum olarak “temel bilimler”in önemini geçmişteki her dönemden daha iyi anlıyoruz.
(Taha Akyol-hürriyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Hürriyet Yazarı Taha Akyol’un bugünkü yazısı.
İsmet Berkan dünkü yazısında “Belki Taha Akyol kızacak ama” diyerek Osmanlı’nın Kanuni döneminin ortalarından itibaren bilime ilgisizleşmeye başladığını yazdı, çöküşün temel sebeplerinden birinin bu olduğunu belirtti.
Şimdi, ‘belki İsmet Berkan kızacak ama’ bu konuda benim ne düşündüğümü, ne yazdığımı bilmeden hüküm vermiş sildentadal.com! Evet, benim Selçuklu ve Osmanlı kültür mirası hakkında hassasiyetim büyüktür. Sanırım Berkan bundan hareketle yanlış bir sonuca varmış.
Yine de teşekkür, bilimde geri kalmamız konusunu gündeme getirmiş oldu.
Doğu’nun yükselişi
Hemen belirteyim, “Bilim ve Yanılgı” adlı kitabımda, Osmanlı’da matematik, tıp, fizik, astronomi gibi bilim dallarında hiçbir zaman geçmişteki İbni Heysem, Harezmi, El Kindi, İbni Sina düzeyine bile ulaşılamadığını, 16. yüzyıldan sonra daha da gerilendiğini yazdım (s. 74-81).
‘Osmanlılarda bilim’ sorununa bilim tarihinin genel dinamikleri açısından bakmalıyız.
İslam’da bilimlerin 12. yüzyılda zirveye çıktığı, bilinen bir gerçektir. Kıtalar arası İslam coğrafyasında farklı kültürlerle temaslar, büyük şehir merkezlerinin oluşması, deniz ve kara ticaretinin gelişmesi gibi dinamikler zihinleri açmış, bilimsel bilgilere merak ve ihtiyaç da yaratmıştı.
10. yüzyılda Ebul Vefa’nın “Tüccarlar ve İdareciler İçin Matematik” kitabı yazması, bu dinamiğin bir simgesidir.
Batı’nın yükselişi
Fakat 12. ve 13. yüzyıllarda Mogol istilasının İslam şehir altyapısını mahvetmesi ve Haçlı Seferleri’nde Akdeniz ticaretinin İtalyanların eline geçmesi, tarihçi Braudel’in deyimiyle İslam şehirlerini “kasabaya dönüştürdü”.
“Kasaba zihniyeti”nin hakim olması, İslam’da felsefe ve bilimlerin gerilemesinin temel sebebidir.
Buna karşılık, 13. yüzyılda İtalyan matematikçi Leonardo Fibonacci’nin “Tüccarlar ve İdareciler İçin Matematik” kitabı yazması, şehir ve ticaret dinamiğinin nasıl yer değiştirdiğini gösteren bir örnektir. Bu sebeple, Rönesans ve Galileo İtalya’da ortaya çıkacaktı.
İlim ve medrese
İslam tarihinde iki bilim ve eğitim geleneği belirleyici oldu: Biri deneysel bilimlerle ve felsefeyle ilgili “beyt’ül hikme” (felsefe evi) ve “dar’ül ulûm” (ilimler evi) geleğidir. 12. yüzyılın sonuna kadar bilimin evrensel meşalesi oldular.
Öbürü, toplumda inanç birliği sağlamak ve devletlere hukukçu yetiştirmek için kurulan “medrese” geleneği... Osmanlı kurulduğunda “dar’ul ulûm” geleneği sönmüş, medrese geleneği çoktan hakim olmuştu. Medrese hiçbir zaman felsefe ve bilimleri benimsemedi. Osmanlı’daki büyük matematikçiler, mimar, hekim ve denizciler medreseden değil “enderun”dan ve bir de usta-çırak ilişkileriyle yetişti, bir Ebul Vefa, bir İbni Sina çıkmadı.
Siyasi yapı önemlidir, Roma medeniyeti de bir Aristo, bir Öklides çıkarmamıştı!
Var olan bilgiler devletin ve toplumun o sıralardaki pratik ihtiyaçlarını karşıladığı için fazlasına pek ihtiyaç da duyulmadı. Avrupa’da yeni bir bilimin geliştiğini, mağlup düştüğümüz savaşlarda fark ettik.
Sıra temel bilimlerde
Ağır sorunlar daima bilimin “pratik” tarafına, teknik ve teknolojiye öncelik vermemize sebep oldu. İlk modern bilim kurumumuz olan Mühendishane 1773’te askeri denizcilik için kuruldu.
Hem Darülfünun’da, hem Cumhuriyet’in 1933’te kurduğu Üniversite’de “temel bilimler” yönünde ciddi adımlar atılmış olsa da esasen pratik ihtiyaçlar ve siyasi öncelikler belirleyici oldu. Mesela ideolojik tercihlerle antropolojiye fizikten çok önem verildi.
Bilhassa dışa açılma, piyasa ekonomisi, rekabet gibi dinamikler geliştikçe devlet ve toplum olarak “temel bilimler”in önemini geçmişteki her dönemden daha iyi anlıyoruz.
(Taha Akyol-hürriyet)
Son Güncelleme: Pazartesi, 28 May 2012 11:01
Gösterim: 1775