Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Prof. Dr. Selçuk Özdemir – Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi / Bilişim Garajı Kurucusu
Türkiye gibi özgün düşünce, bilim ve teknoloji üretiminde verimlilik sorunu yaşayan ülkeler günümüz ekonomik ve sosyal yapısının her bileşenine sirayet eden dijital teknolojilerin yarattığı dönüşümü şaşkınlık, panik ve korku içerisinde izlerken, bu teknolojileri ortaya çıkarma kapasitesi yüksek toplumlar olabilecek dönüşümleri önceden başladıkları tartışmalarla tahmin ediyor ve çözümler üretebiliyorlar. Bu tür önden yapılan tartışmaların sıfır noktasını ise felsefe, sosyoloji ve psikoloji alanları oluşturmaktadır. Dönüşümün farkında olan ülkelerin son 20 yıldır ama özellikle son 10 yıldır eğitim alanında yoğun şekilde düşünce üretip, tartışıp ve Ar-Ge yatırımları yaparak en iyiyi bulmaya çalıştığı dönemde, ülkemiz eğitimcileri ve anne-babalar, ne yazık ki teknoloji olarak sadece mobil cihazlara ve onların olumsuz yönlerine odaklandılar. Hâlbuki hayallerimizi ete-kemiğe büründürmenin en ucuz, en kolay ve en zengin fırsatlarını sunan bilgisayar ve türevi cihazların okullarda yapamadıklarımızı gerçekleştirebileceğimiz “bu dönemin üretim teknolojileri” olduğunu anlayabilsek ve buna uygun çalışmalar yürütebilseydik, pandeminin yarattığı bu kaosda yolumuzu daha sağlıklı bulabilirdik.
1980’lerin ortalarında Anadolu Üniversitesi Uzaktan Eğitim programları ile ülkemizin gündemine giren uzaktan eğitim neredeyse o yıllarda oluşan algısını aynen koruyarak bugünlere geldi. Stüdyolara giren öğretmen ve akademisyenlerin anlattıklarını öğrencilerin daha önceden kendilerine ulaşan kitapları takip ederek TV’den bant kayıt olarak dinlemesi 30 yıl öncesinin teknolojilerinin izin verdiği en uygun uzaktan eğitim veya eğitimde teknoloji yöntemiydi. Öğrenmenin en temel bileşeni olan bilgiyle, öğrenci uzaktan eğitimde en fazla bu seviyede etkileşime girebilirdi. Üniversite okuma imkanı bulamamış genç yaşlı yüzbinlerce insan bu şekilde işlerine devam ederken diploma sahibi oldular. O yıllarda, yüz yüze veya uzaktan, eğitimden beklenti, doğruluğu ve miktarı önceden belirlenmiş sabit bilginin pasif olarak öğrenci tarafından alınmasıydı sadece. Uzaktan eğitimde yapılabileceğin en iyisinin yapıldığını söylemek mümkün o zamanın koşulları göz önünde bulundurulduğunda.
Aradan geçen 30-35 yılda bilişim teknolojileri, TV yayınlarındaki tek yönlü veri akışını önce iki yönlü, sonradan da çok yönlü hale getirdi. Bugün, ücretli-ücretsiz, kurulumu ve kullanımı çok basit farklı video-konferans yazılımlarını bilgisayar veya mobil cihazlarına yükleyen herkes kolaylıkla karşılıklı olarak bilgisini diğer insanlarla hem de onlarla karşılıklı etkileşim içinde paylaşabilir. İşte, uzaktan eğitim bu kadar basit bir şey! mi acaba? Uzak mesafelerde bulunan öğretmenin ve onun öğrencilerinin kişisel bilgisayarlarındaki kameranın karşısına geçip bir video-konferans yazılımı aracılığı ile konuşmasını veya doküman paylaşmasını isimlendirmek gerekirse bunun adı sadece “uzaktan konuşma” veya “uzaktan doküman paylaşımı” olur ama “uzaktan eğitim” olmaz.
İdeal bir uzaktan eğitimin tarifini şu anda dünyada verecek kimse yok, fakat insanlar için tarih boyunca hayatta kalmanın en önemli araçlarından birisi olan öğrenme ve nesiller arası bilgi aktarımı, “öğrenmenin kök hücresi” olarak adlandırdığım şu dört temel üzerine oturmuştur:
- sabır,
- sorgulama,
- merak,
- deneme-yanılma-ders çıkartma.
İnsanlar tarih boyunca yeni nesillerinin, dönemin üretim araçlarını ustalıkla nasıl kullanılacağını ve o güne kadar biriken bilimsel (felsefi) bilgiyi sabır göstererek, gördüğü ve duyduğu her şeyi sorgulayıp görünmeyen tarafını merak ederek ve bu araçları ve bilgiyi yeni koşullarda denemekten korkmayıp yaptıkları hatalardan ders çıkartarak öğrenmesini hedeflemiştir. Ta ki elektriğin lokomotif rolü üstlendiği Sanayi 2.0’a, yani son 150 yıla kadar. Sanayi 2.0’ın getirdiği yoğun makineleşmenin yarattığı paradigmalar Taylorizm ve Fordizm’in ortaya koyduğu “insanların %99’unun ‘düşünmeden’ sadece önüne konulan işi yapabilmesi” anlayışına uygun şekillenen okullar ve eğitim, kapitalist ve sosyalist ülkeler tarafından büyük bir coşkuyla kabul görmüştür. Bunun sonucunda, son 10 yıla kadar yüz yüze veya uzaktan, başkaları (eğitimciler) tarafından miktarı ve niteliği belirlenen bilgiyi sadece ortalama seviyede tekrarlayabilen herkes (öğrenciler) iş dünyasında bir şekilde yerini bulmuştur.
Ülkemizde daha 9 ay öncesine kadar yüz yüze eğitim ile ilgili en ağır eleştirileri yapan kesimlerin, yüz yüze eğitimin bütün sorunları ile aktarıldığı ve kopyalandığı bugünkü uzaktan eğitim olduğu iddia edilen modeli eleştirip son 150 yılın klasik yüz yüze eğitimini kutsamak yerine acilen yeni eğitim yaklaşımları arama çabasına girmesinde fayda bulunmaktadır indigenerics.com. Üst seviye çoklu etkileşim, yapay zeka, çoklu ortam (video, animasyon, resim, ses, metin vb.) içerikler, büyük veri yığınları içinde anlamlı bilgiye çok hızlı erişim, herhangi bir dildeki bilgiyi çok hızlı ve gittikçe artan kalitede istenilen dile tercüme etme vb. bir çok teknoloji, bir kitaptaki statik bilgiyi bütün yıl sınıfda öğretmeyi amaçlayan bir öğretmenin çocuklara bilgi-beceri kazandırma kapasitesini yüz yüze veya uzaktan fark etmeksizin çok artıracağı uluslararası bilimsel araştırmalarla ortaya konmaktadır.
Sorun uzaktan eğitim veya yüz yüze eğitim değil. Sorun, otonom teknolojilerin son 10 yıldır hızla dönüştürdüğü emek dünyasında yerini alacak olan çocuklarımızın ihtiyaç duyacakları bilgi-beceri setlerini tarihin her döneminde olduğu gibi sabırla, sorgulamayla, merakla ve deneme-yanılma-ders çıkartmayla kazanmasını sağlayacak yeni yaklaşımları eğitim sistemimize daha fazla geç kalmadan entegre edip edemeyeceğimizdir. Yüz yüze sosyalleşerek öğrenmenin avantajlarını, bilişim teknolojilerinin sunduğu her zaman her yerde öğrenme imkânlarıyla harmanlayarak ortaya konulacak “eğitimde inovasyon” çalışmaları önümüzdeki 50 yılın dünyadaki en heyecan verici Ar-Ge alanı olmaya adaydır.
Üst Kategori: ROOT Kategori: EĞİTİM VE REHBERLİK MAKALELERİ
Prof. Dr. Selçuk Özdemir – Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi / Bilişim Garajı Kurucusu
Türkiye gibi özgün düşünce, bilim ve teknoloji üretiminde verimlilik sorunu yaşayan ülkeler günümüz ekonomik ve sosyal yapısının her bileşenine sirayet eden dijital teknolojilerin yarattığı dönüşümü şaşkınlık, panik ve korku içerisinde izlerken, bu teknolojileri ortaya çıkarma kapasitesi yüksek toplumlar olabilecek dönüşümleri önceden başladıkları tartışmalarla tahmin ediyor ve çözümler üretebiliyorlar. Bu tür önden yapılan tartışmaların sıfır noktasını ise felsefe, sosyoloji ve psikoloji alanları oluşturmaktadır. Dönüşümün farkında olan ülkelerin son 20 yıldır ama özellikle son 10 yıldır eğitim alanında yoğun şekilde düşünce üretip, tartışıp ve Ar-Ge yatırımları yaparak en iyiyi bulmaya çalıştığı dönemde, ülkemiz eğitimcileri ve anne-babalar, ne yazık ki teknoloji olarak sadece mobil cihazlara ve onların olumsuz yönlerine odaklandılar. Hâlbuki hayallerimizi ete-kemiğe büründürmenin en ucuz, en kolay ve en zengin fırsatlarını sunan bilgisayar ve türevi cihazların okullarda yapamadıklarımızı gerçekleştirebileceğimiz “bu dönemin üretim teknolojileri” olduğunu anlayabilsek ve buna uygun çalışmalar yürütebilseydik, pandeminin yarattığı bu kaosda yolumuzu daha sağlıklı bulabilirdik.
1980’lerin ortalarında Anadolu Üniversitesi Uzaktan Eğitim programları ile ülkemizin gündemine giren uzaktan eğitim neredeyse o yıllarda oluşan algısını aynen koruyarak bugünlere geldi. Stüdyolara giren öğretmen ve akademisyenlerin anlattıklarını öğrencilerin daha önceden kendilerine ulaşan kitapları takip ederek TV’den bant kayıt olarak dinlemesi 30 yıl öncesinin teknolojilerinin izin verdiği en uygun uzaktan eğitim veya eğitimde teknoloji yöntemiydi. Öğrenmenin en temel bileşeni olan bilgiyle, öğrenci uzaktan eğitimde en fazla bu seviyede etkileşime girebilirdi. Üniversite okuma imkanı bulamamış genç yaşlı yüzbinlerce insan bu şekilde işlerine devam ederken diploma sahibi oldular. O yıllarda, yüz yüze veya uzaktan, eğitimden beklenti, doğruluğu ve miktarı önceden belirlenmiş sabit bilginin pasif olarak öğrenci tarafından alınmasıydı sadece. Uzaktan eğitimde yapılabileceğin en iyisinin yapıldığını söylemek mümkün o zamanın koşulları göz önünde bulundurulduğunda.
Aradan geçen 30-35 yılda bilişim teknolojileri, TV yayınlarındaki tek yönlü veri akışını önce iki yönlü, sonradan da çok yönlü hale getirdi. Bugün, ücretli-ücretsiz, kurulumu ve kullanımı çok basit farklı video-konferans yazılımlarını bilgisayar veya mobil cihazlarına yükleyen herkes kolaylıkla karşılıklı olarak bilgisini diğer insanlarla hem de onlarla karşılıklı etkileşim içinde paylaşabilir. İşte, uzaktan eğitim bu kadar basit bir şey! mi acaba? Uzak mesafelerde bulunan öğretmenin ve onun öğrencilerinin kişisel bilgisayarlarındaki kameranın karşısına geçip bir video-konferans yazılımı aracılığı ile konuşmasını veya doküman paylaşmasını isimlendirmek gerekirse bunun adı sadece “uzaktan konuşma” veya “uzaktan doküman paylaşımı” olur ama “uzaktan eğitim” olmaz.
İdeal bir uzaktan eğitimin tarifini şu anda dünyada verecek kimse yok, fakat insanlar için tarih boyunca hayatta kalmanın en önemli araçlarından birisi olan öğrenme ve nesiller arası bilgi aktarımı, “öğrenmenin kök hücresi” olarak adlandırdığım şu dört temel üzerine oturmuştur:
- sabır,
- sorgulama,
- merak,
- deneme-yanılma-ders çıkartma.
İnsanlar tarih boyunca yeni nesillerinin, dönemin üretim araçlarını ustalıkla nasıl kullanılacağını ve o güne kadar biriken bilimsel (felsefi) bilgiyi sabır göstererek, gördüğü ve duyduğu her şeyi sorgulayıp görünmeyen tarafını merak ederek ve bu araçları ve bilgiyi yeni koşullarda denemekten korkmayıp yaptıkları hatalardan ders çıkartarak öğrenmesini hedeflemiştir. Ta ki elektriğin lokomotif rolü üstlendiği Sanayi 2.0’a, yani son 150 yıla kadar. Sanayi 2.0’ın getirdiği yoğun makineleşmenin yarattığı paradigmalar Taylorizm ve Fordizm’in ortaya koyduğu “insanların %99’unun ‘düşünmeden’ sadece önüne konulan işi yapabilmesi” anlayışına uygun şekillenen okullar ve eğitim, kapitalist ve sosyalist ülkeler tarafından büyük bir coşkuyla kabul görmüştür. Bunun sonucunda, son 10 yıla kadar yüz yüze veya uzaktan, başkaları (eğitimciler) tarafından miktarı ve niteliği belirlenen bilgiyi sadece ortalama seviyede tekrarlayabilen herkes (öğrenciler) iş dünyasında bir şekilde yerini bulmuştur.
Ülkemizde daha 9 ay öncesine kadar yüz yüze eğitim ile ilgili en ağır eleştirileri yapan kesimlerin, yüz yüze eğitimin bütün sorunları ile aktarıldığı ve kopyalandığı bugünkü uzaktan eğitim olduğu iddia edilen modeli eleştirip son 150 yılın klasik yüz yüze eğitimini kutsamak yerine acilen yeni eğitim yaklaşımları arama çabasına girmesinde fayda bulunmaktadır indigenerics.com. Üst seviye çoklu etkileşim, yapay zeka, çoklu ortam (video, animasyon, resim, ses, metin vb.) içerikler, büyük veri yığınları içinde anlamlı bilgiye çok hızlı erişim, herhangi bir dildeki bilgiyi çok hızlı ve gittikçe artan kalitede istenilen dile tercüme etme vb. bir çok teknoloji, bir kitaptaki statik bilgiyi bütün yıl sınıfda öğretmeyi amaçlayan bir öğretmenin çocuklara bilgi-beceri kazandırma kapasitesini yüz yüze veya uzaktan fark etmeksizin çok artıracağı uluslararası bilimsel araştırmalarla ortaya konmaktadır.
Sorun uzaktan eğitim veya yüz yüze eğitim değil. Sorun, otonom teknolojilerin son 10 yıldır hızla dönüştürdüğü emek dünyasında yerini alacak olan çocuklarımızın ihtiyaç duyacakları bilgi-beceri setlerini tarihin her döneminde olduğu gibi sabırla, sorgulamayla, merakla ve deneme-yanılma-ders çıkartmayla kazanmasını sağlayacak yeni yaklaşımları eğitim sistemimize daha fazla geç kalmadan entegre edip edemeyeceğimizdir. Yüz yüze sosyalleşerek öğrenmenin avantajlarını, bilişim teknolojilerinin sunduğu her zaman her yerde öğrenme imkânlarıyla harmanlayarak ortaya konulacak “eğitimde inovasyon” çalışmaları önümüzdeki 50 yılın dünyadaki en heyecan verici Ar-Ge alanı olmaya adaydır.
Son Güncelleme: Perşembe, 28 Ocak 2021 12:52
Gösterim: 7653
Okan Gürbüz / Forte Kültür Sanat Spor Akademisi Kurucusu
Türk eğitim sistemi her alanda olduğu gibi kültür sanat ve spor branşlarında da değişime uğruyor. Her ne kadar halen tam olarak sınav modellerinden ve kaygılarından kurtulamasak da ezbere dayalı bir eğitim anlayışı yerine, insana odaklı, sosyal ve beşerî yeteneklerin ön planda olduğu bir eğitim modeline doğru gidiyoruz.
KURUMLAR EĞİTİM MODELLERİNİN İÇİNİ DOLDURMALILAR
Son birkaç yılda oldukça fazla yeni özel eğitim kurumu kuruldu. Bunların ne kadarının süreklilik sağlayacağını önümüzdeki yıllarda göreceğiz. Her eğitim kurumu kendi eğitim modelini ortaya koyduğunu iddia ediyor ve farkını ortaya koymaya gayret ediyor. Kurumlar tek bir kademe yerine komple nitelikli ve okul öncesi dönemden lise son sınıfa kadar eğitim sunan kampüsler şeklinde sektöre girmeye gayret ediyorlar. Bunun temel nedenlerinden birisinin de eğitim kurumlarının öğrencilerini okul öncesi dönemden itibaren kendi kültürleri ile yetiştirmek olduğuna inanıyorum. Bu durum çok değerli bir yaklaşım olmakla birlikte bir o kadarda dikkat edilmesi gereken bir husustur. Zira bu kurumların öğrenci, veli ve kurumda görev alan eğitimcileri kendi eğitim modellerine inandırması ve bunu başarılı sonuçlarla taçlandırması gerekmektedir. Aksi halde sonuç hüsran olacaktır. Dolayısıyla tüm özel eğitim kurumlarının ve özellikle kampüs olarak kurulan eğitim kurumlarının eğitim modellerini çok titiz şekilde şekillendirmesi gerekmektedir. “Her eğitim kurumunda var” düşüncesi ve moda eğitim anlayışı ile içi boş ancak vitrini bol STEM, Robotik, Yaratıcı Drama vs. gibi alanlarda eğitim vermeye çalışmak başarısız bir girişim olarak kalabilir.
OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE KÜLTÜR SANAT VE SPOR EĞİTİMİ
Eğitim yöneticilerinin pek çoğunun hemfikir olacağı üzere, öğrencilerin, özellikle okul öncesi dönem eğitimleri son derece önemlidir. Bireylerin kişilik özelliklerini kazanması, sosyal olarak gelişim göstermesi, ruhsal donanım kazanabilmesi, ileride yapacakları meslekleri ve hatta aile yaşamlarına kadar pek çok husus okul öncesi dönem ile şekillenmektedir. Konuya bu çerçeveden baktığımızda bu dönemdeki eğitimin ne denli önemli olduğunu bir kez daha görmüş oluyoruz. Yakın zamana kadar kreş ya da gündüz bakım evi gibi kavramlarla hizmet aldığımız okul öncesi eğitimi bugün tam nitelikli eğitim kurumları bünyesinde sunulmaktadır. Kurumlar, önceki bölümde de belirttiğim gibi, eğitim modellerini okul öncesi dönemden itibaren sağlam bir zemine oturtmak durumundadırlar. Bu sağlam temellerin içerisinde sanat ve spor branşlarının önemi ise en az bilim ve yabancı dil eğitimleri kadar değerli durumdadır. Bu durumun kurumlar tarafından anlaşıldığını görmek ve buna uygun eğitim modelleri ortaya koyma gayretleri ise çok kıymetlidir. Bugün pek çok kurumda, daha düne kadar eğitim sistemimiz ve ülkemiz için yabancı kelimeler olan, yaratıcı drama, müzikte orff yaklaşımı, sporda eskrim veya satranç gibi branşlar bugün listenin ilk sıralarında gelmektedir. Bu gelişim son derece önemli ve dikkat çekicidir. Bu konuyu bilimsel bir araştırma ile somutlaştırmak isterim; 1983 yılında Howard Gardner tarafından (Düşünüş Biçimi: Çoklu Zeka Kuramı) adlı eserinde ortaya koyduğu “Çoklu Zeka Kuramı”, zekanın toplumlar ve eğitim üzerinde yıllardır sürüp giden etkisini, yani sadece dil ve matematik zekasını hesaba katan klasik zeka testi ve zeka tanımlamasını tarihe karıştırmıştır. Gardner, zekanın iki değil sekiz yönü olduğunu savunmuştur. Böylece sadece matematik ve dilde başarılı olanların değil, müzikte, sporda, dansta, iletişimde, doğada, resimde kendini gösterenlerin ve kendini iyi tanıyanların da zeki olduklarını savunmuştur. Gardner, müzikal zekadaki üstünlüğün, insan zekasının diğer bütün alanlarından daha önce ortaya çıktığına dikkat çekmektedir.
KÜLTÜR VE SANAT İÇİN FARKLI MODELLER SUNULMALI
Kültür ve sanat konusunda, Sayın Cumhurbaşkanımızın da üstüne basa basa belirttiği gibi, geri ve eksik kaldık. Bunun temel nedeninin aslında kültür ve sanatta temel bir eğitim modelimizin olmayışı olduğuna inanıyorum. Okullarımızda müzik, görsel sanatlar, spor hatta yaratıcı drama eğitimlerimiz var ancak bunların içinin dolu olması müfredatlımızda bu derslerin olmasından çok daha değerli bir husustur.
Forte Kültür Sanat Spor Akademisi olarak Türkiye genelinde, eğitim kurumlarında yürüttüğümüz branş eğitimlerinde gözlemlediğimiz en önemli nokta, özellikle okul öncesi dönemde kültür sanat eğitimindeki eksiklik ya da yanlışlıklardır. Bu yaş grubundaki öğrenciler bilhassa müzik branşında kendi bilinçli istekleri yerine velilerinin istekleri üzerine bazı eğitimler alıyorlar. Veliler çocuklarının keman ya da piyano gibi branşlarda eğitim almasını arzu ediyorlar. Düşünün ki 4-5 yaşında bir çocuk piyano ya da keman çalmaya çabalıyor. İstediği ya da istenilen performansı sergilemesi ise çok uzun zaman alıyor hatta bazen öğrenci gelişim gösteremiyor. Bu noktada velinin hayal kırıklığından daha değerli ve önemli husus öğrencinin başarısızlık korkusu, hayal kırıklığı ve bir daha müzik enstrümanı çalmak istememesidir. Bu gibi vakalar tüm kültür sanat ve spor branşlarında karşımıza çıkmaktadır.
Kurumların özgün eğitim modelleri geliştirme çabaları içerisinde “Tüm kurumlar yapıyor, biz de yapalım” bilinci gütmeden, öğrenci modellerine göre eğitim anlayışı dizayn etmesi gerektiğine inanıyorum. Ancak bu sayede özgün ve verimli işler ortaya çıkabileceğini düşünüyorum. Uluslararası alanda sunulan eğitim modelleri, felsefeleri ve aktivitelerini kültürel yapımıza uygun ve milli bir eğitim anlayışı harmanladığımızda sonuçların hem Dünya’ya hem de bu topraklara nasıl uygun olduğunu görebileceğiz.
DÜNYA STANDARTLARINDA ÖZGÜN EĞİTİM MODELLERİ FORTE AKADEMİ’DE SUNULUYOR
Forte Kültür Sanat Spor Akademisi olarak öğrencilerimize ve çalıştığımız kurumlara özgün ve kurumlarının yapısına uygun eğitim modelleri sunmaya gayret ediyoruz. Okul öncesi dönemi için Amerika ve İngiltere’de uygulanan müzik eğitim modellerini yeni dünya teknolojileri ile harmanlayarak öğrencilerimize aktarmaya gayret ediyoruz. Gençlerimiz ve öğrencilerimiz bugün Apple’ın Garagband uygulaması ile kendi müziklerini yapıyorlar. Akıllı telefonlarının üzerinden tüm enstrümanları çalıyorlar. Akademi olarak bu gelişmelere ayak uydurmaya gayret ediyoruz. Öğrencilerimizin yaş gruplarına göre müzik, yaratıcı drama, asalet ve zerafet, görsel sanatlar, jimnastik, basketbol, voleybol, eskrim, yüzme ve fitness eğitimleri sunuyoruz.
5-13 yaş arası öğrencilerimize interaktif platform uyumlu ve İngilizce olarak müzik eğitimi sunuyoruz. Bunu piyano başında ya da gitar başında değil, yeni bir modelle ve zillerle yapıyoruz. Şu anda Türkiye’de 100 anaokulunda sunulan bu eğitimler için hem öğretmenleri hem de öğrencileri eğitiyoruz. Uzman kadrolarımızla birlikte Türkiye’nin her noktasında standart eğitimleri değiştirmek için çalışıyoruz.
Üst Kategori: ROOT Kategori: EĞİTİM VE REHBERLİK MAKALELERİ
Okan Gürbüz / Forte Kültür Sanat Spor Akademisi Kurucusu
Türk eğitim sistemi her alanda olduğu gibi kültür sanat ve spor branşlarında da değişime uğruyor. Her ne kadar halen tam olarak sınav modellerinden ve kaygılarından kurtulamasak da ezbere dayalı bir eğitim anlayışı yerine, insana odaklı, sosyal ve beşerî yeteneklerin ön planda olduğu bir eğitim modeline doğru gidiyoruz.
KURUMLAR EĞİTİM MODELLERİNİN İÇİNİ DOLDURMALILAR
Son birkaç yılda oldukça fazla yeni özel eğitim kurumu kuruldu. Bunların ne kadarının süreklilik sağlayacağını önümüzdeki yıllarda göreceğiz. Her eğitim kurumu kendi eğitim modelini ortaya koyduğunu iddia ediyor ve farkını ortaya koymaya gayret ediyor. Kurumlar tek bir kademe yerine komple nitelikli ve okul öncesi dönemden lise son sınıfa kadar eğitim sunan kampüsler şeklinde sektöre girmeye gayret ediyorlar. Bunun temel nedenlerinden birisinin de eğitim kurumlarının öğrencilerini okul öncesi dönemden itibaren kendi kültürleri ile yetiştirmek olduğuna inanıyorum. Bu durum çok değerli bir yaklaşım olmakla birlikte bir o kadarda dikkat edilmesi gereken bir husustur. Zira bu kurumların öğrenci, veli ve kurumda görev alan eğitimcileri kendi eğitim modellerine inandırması ve bunu başarılı sonuçlarla taçlandırması gerekmektedir. Aksi halde sonuç hüsran olacaktır. Dolayısıyla tüm özel eğitim kurumlarının ve özellikle kampüs olarak kurulan eğitim kurumlarının eğitim modellerini çok titiz şekilde şekillendirmesi gerekmektedir. “Her eğitim kurumunda var” düşüncesi ve moda eğitim anlayışı ile içi boş ancak vitrini bol STEM, Robotik, Yaratıcı Drama vs. gibi alanlarda eğitim vermeye çalışmak başarısız bir girişim olarak kalabilir.
OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE KÜLTÜR SANAT VE SPOR EĞİTİMİ
Eğitim yöneticilerinin pek çoğunun hemfikir olacağı üzere, öğrencilerin, özellikle okul öncesi dönem eğitimleri son derece önemlidir. Bireylerin kişilik özelliklerini kazanması, sosyal olarak gelişim göstermesi, ruhsal donanım kazanabilmesi, ileride yapacakları meslekleri ve hatta aile yaşamlarına kadar pek çok husus okul öncesi dönem ile şekillenmektedir. Konuya bu çerçeveden baktığımızda bu dönemdeki eğitimin ne denli önemli olduğunu bir kez daha görmüş oluyoruz. Yakın zamana kadar kreş ya da gündüz bakım evi gibi kavramlarla hizmet aldığımız okul öncesi eğitimi bugün tam nitelikli eğitim kurumları bünyesinde sunulmaktadır. Kurumlar, önceki bölümde de belirttiğim gibi, eğitim modellerini okul öncesi dönemden itibaren sağlam bir zemine oturtmak durumundadırlar. Bu sağlam temellerin içerisinde sanat ve spor branşlarının önemi ise en az bilim ve yabancı dil eğitimleri kadar değerli durumdadır. Bu durumun kurumlar tarafından anlaşıldığını görmek ve buna uygun eğitim modelleri ortaya koyma gayretleri ise çok kıymetlidir. Bugün pek çok kurumda, daha düne kadar eğitim sistemimiz ve ülkemiz için yabancı kelimeler olan, yaratıcı drama, müzikte orff yaklaşımı, sporda eskrim veya satranç gibi branşlar bugün listenin ilk sıralarında gelmektedir. Bu gelişim son derece önemli ve dikkat çekicidir. Bu konuyu bilimsel bir araştırma ile somutlaştırmak isterim; 1983 yılında Howard Gardner tarafından (Düşünüş Biçimi: Çoklu Zeka Kuramı) adlı eserinde ortaya koyduğu “Çoklu Zeka Kuramı”, zekanın toplumlar ve eğitim üzerinde yıllardır sürüp giden etkisini, yani sadece dil ve matematik zekasını hesaba katan klasik zeka testi ve zeka tanımlamasını tarihe karıştırmıştır. Gardner, zekanın iki değil sekiz yönü olduğunu savunmuştur. Böylece sadece matematik ve dilde başarılı olanların değil, müzikte, sporda, dansta, iletişimde, doğada, resimde kendini gösterenlerin ve kendini iyi tanıyanların da zeki olduklarını savunmuştur. Gardner, müzikal zekadaki üstünlüğün, insan zekasının diğer bütün alanlarından daha önce ortaya çıktığına dikkat çekmektedir.
KÜLTÜR VE SANAT İÇİN FARKLI MODELLER SUNULMALI
Kültür ve sanat konusunda, Sayın Cumhurbaşkanımızın da üstüne basa basa belirttiği gibi, geri ve eksik kaldık. Bunun temel nedeninin aslında kültür ve sanatta temel bir eğitim modelimizin olmayışı olduğuna inanıyorum. Okullarımızda müzik, görsel sanatlar, spor hatta yaratıcı drama eğitimlerimiz var ancak bunların içinin dolu olması müfredatlımızda bu derslerin olmasından çok daha değerli bir husustur.
Forte Kültür Sanat Spor Akademisi olarak Türkiye genelinde, eğitim kurumlarında yürüttüğümüz branş eğitimlerinde gözlemlediğimiz en önemli nokta, özellikle okul öncesi dönemde kültür sanat eğitimindeki eksiklik ya da yanlışlıklardır. Bu yaş grubundaki öğrenciler bilhassa müzik branşında kendi bilinçli istekleri yerine velilerinin istekleri üzerine bazı eğitimler alıyorlar. Veliler çocuklarının keman ya da piyano gibi branşlarda eğitim almasını arzu ediyorlar. Düşünün ki 4-5 yaşında bir çocuk piyano ya da keman çalmaya çabalıyor. İstediği ya da istenilen performansı sergilemesi ise çok uzun zaman alıyor hatta bazen öğrenci gelişim gösteremiyor. Bu noktada velinin hayal kırıklığından daha değerli ve önemli husus öğrencinin başarısızlık korkusu, hayal kırıklığı ve bir daha müzik enstrümanı çalmak istememesidir. Bu gibi vakalar tüm kültür sanat ve spor branşlarında karşımıza çıkmaktadır.
Kurumların özgün eğitim modelleri geliştirme çabaları içerisinde “Tüm kurumlar yapıyor, biz de yapalım” bilinci gütmeden, öğrenci modellerine göre eğitim anlayışı dizayn etmesi gerektiğine inanıyorum. Ancak bu sayede özgün ve verimli işler ortaya çıkabileceğini düşünüyorum. Uluslararası alanda sunulan eğitim modelleri, felsefeleri ve aktivitelerini kültürel yapımıza uygun ve milli bir eğitim anlayışı harmanladığımızda sonuçların hem Dünya’ya hem de bu topraklara nasıl uygun olduğunu görebileceğiz.
DÜNYA STANDARTLARINDA ÖZGÜN EĞİTİM MODELLERİ FORTE AKADEMİ’DE SUNULUYOR
Forte Kültür Sanat Spor Akademisi olarak öğrencilerimize ve çalıştığımız kurumlara özgün ve kurumlarının yapısına uygun eğitim modelleri sunmaya gayret ediyoruz. Okul öncesi dönemi için Amerika ve İngiltere’de uygulanan müzik eğitim modellerini yeni dünya teknolojileri ile harmanlayarak öğrencilerimize aktarmaya gayret ediyoruz. Gençlerimiz ve öğrencilerimiz bugün Apple’ın Garagband uygulaması ile kendi müziklerini yapıyorlar. Akıllı telefonlarının üzerinden tüm enstrümanları çalıyorlar. Akademi olarak bu gelişmelere ayak uydurmaya gayret ediyoruz. Öğrencilerimizin yaş gruplarına göre müzik, yaratıcı drama, asalet ve zerafet, görsel sanatlar, jimnastik, basketbol, voleybol, eskrim, yüzme ve fitness eğitimleri sunuyoruz.
5-13 yaş arası öğrencilerimize interaktif platform uyumlu ve İngilizce olarak müzik eğitimi sunuyoruz. Bunu piyano başında ya da gitar başında değil, yeni bir modelle ve zillerle yapıyoruz. Şu anda Türkiye’de 100 anaokulunda sunulan bu eğitimler için hem öğretmenleri hem de öğrencileri eğitiyoruz. Uzman kadrolarımızla birlikte Türkiye’nin her noktasında standart eğitimleri değiştirmek için çalışıyoruz.
Son Güncelleme: Perşembe, 07 Haziran 2018 11:39
Gösterim: 12489
Dr. Ali AKDOĞAN / Özel Taş İlköğretim Kurumları Müdürü / TÖDER Yönetim Kurulu Üyesi
Eğitimdeki eşitlik Fin eğitiminin temel ilkelerinden biridir. Finlandiya’ da kaliteli eğitim ve öğretime eşit erişim kişilerin; yaş, servet, nerede yaşadığına ve kültürel kökenine bakılmaksızın herkes için mevcut olması önemli ve gerekli bir özelliktir. Okul öncesi eğitimden yüksek öğretime kadar tüm kademelerde Finlandiya'da eğitim ücretsizdir. Bu durum temel eğitimde ders kitapları, günlük yemekler, uzakta oturan çocuklar için ulaşım ücretsiz olarak sunulmaktadır. Ortaöğretim ve yüksek öğretim seviyesinde kitaplar aileler tarafından karşılansa da ortaöğretimde yemekler yine ücretsiz sunulmakta, yüksek öğretimde ise sübvanse edilmektedir. Yetişkin eğitimi hariç olmak üzere eğitimde paradan söz etmek söz konusu bile değildir. Öyle ki yetişkin eğitiminde fırsatları sağlamak için kredi ve hibelere başvurulduğu görülmektedir.
HER BİREYE AİT POTANSİYEL MAKSİMİZE EDİLMEKTEDİR
Her öğrencinin öğrenme hakkı vardır ilkesinden hareketle özel eğitim desteğine ihtiyaç duyanlar da dahil olmak üzere Finlandiya'daki mevcut her öğrencinin, düşünce ve potansiyelinin maksimize edilmesi için çalışılmaktadır. Bu nedenle eğitim rehberliği esas olarak görülür. Rehberlik ve danışmanlık birimleri aracılığı ile öğrencilere rehberlik edilmekte, öğrencilerin çalışmalarında mümkün olduğunca uygun ve doğru kararlar verebilecek hale gelmeleri sağlanır. Tüm okul personelinin fonksiyonu, çocukların ve gençlerin kendi kararlarını vererek kariyer yolunda ilerlemelerini sağlamak olarak tanımlanmaktadır.
Finlandiya'nın iki resmi dili vardır, Fince ve İsveççe. Öğrencilerin yaklaşık yüzde beşi orta ve lise eğitiminde İsveççe eğitim dili olan okullara devam etmektedir. Yüksek eğitim düzeyinde her iki dil grubunun da kendi kurumları var. Fince ve İsveççe resmi dil olarak tüm temel eğitim okullarında okutulmakta, İngilizce ise yabancı dil olarak yaygın bir şekilde edinimi sağlanmaktadır. Sami, Roman ve diğer göçmen halkları içinde çeşitli fon ve kaynaklardan yararlanmak suretiyle örgütlenerek eğitim olanağı sunulmaktadır. Eğitim görevlileri, işaret dili de dahil olmak üzere tüm ülkede eğitime erişimin temel eğitimden yüksek öğretime varıncaya kadar eşitlik içinde ilerlemesini temin için çalışmaktalar.
YAŞAM BOYU ÖĞRENMEYE ODAKLANMAK
Finlandiya eğitim sisteminin çıkmazları yoktur. Öğrenciler her zaman bir üst eğitim seviyesine doğru ne olursa olsun seçim yapabilmekteler. Zorunlu eğitim alanından çıktıktan sonra kişiler yeniden eğitim olanağına kavuşabilmekte ve yeni meslekler ve yeterlilikler kazanabilmekteler. Finlandiya'nın yetişkin eğitiminin sürdürmesinin uzunca bir tarihi olduğu görülür. Bu amaçla ilk çalışmanın 1889’da başlamıştır. Tüm yetişkinlerin değişen işgücü piyasalarına uyum sağlaması, özelikle çalışma ömrünü uzatmak, istihdam oranı, verimliliği artırmak ve çok kültürlülüğü uygulamak için hayat boyu öğrenme koşulları sürekli güncellendiği görülmektedir.
Yetişkin eğitimi ve personel geliştirme ve işverenler tarafından sağlanan veya satın alınan diğer eğitimler işgücü piyasası eğitiminin yanı sıra esas olarak işsizleri hedef aldığı da görülmektedir. Kişisel gelişim, sağlık ve beceriye ilişkin kurslar sunarak refah toplumunun eğlenceli mesleki gelişim sağladığı görülmektedir.FİN EĞİTİM SİSTEMİ GÜVEN TEMELİNDE SORUMLULUĞA DAYANIR
Temel ve üst ortaöğretim veren kurumların çoğu kamu denetimine açıktır. Yerel düzeydeki eğitimde yetkili makamlar veya ortak belediye kurullarına karşı okullar ve öğretmenler sorumluluk hissederler. Bu sorumluluk güven temelinde bir hesap vermeye dayanmaktadır. Devlet ve yerel makamlara bağlı olanların dışında çeşitli vakıf gibi kurumlara bağlı özel sayılabilecek okullar da kamuya açık olanlardan farklı değildir. Bu okullar, çekirdek müfredat ve yeterlilik gereksinimlerini karşılamak kaydı ile okul topluluğunun güvenini sağlamak üzere sorumluluk taşırlar.
Finlandiya da temel eğitim 7-16 yaş çocuklarını kapsamaktadır. Bu yaş çocuklarının eğitim finansmanı için merkezi hükümet tarafından belediyelere aktarılan üçte bir fonun geri kalanı belediye bütçesinden yerel yönetimlerce sağlanması gerekmektedir. Belediye fonları nasıl bir yöntemle sağlayacağına kendisi karar vermektedir.
Orta öğretimin yani mesleki ve genel lise eğitimi için fon ise okul tarafından belirlenen birim fiyatlar üzerinden Eğitim ve Kültür Bakanlığı tarafından karşılanmaktadır.
Meslek yüksekokulu diyebileceğimiz Politeknik okullarda öğrenci başına birim maliyetlere dayanan finansman, proje finansmanı ve performansa dayalı olarak sağlanmakta. Hem performansa hem de dış kaynaklara bağlı olarak sunulmaktadır.
Fin üniversiteleri bağımsız kuruluşlar olarak kamu hukuku veya vakıfları uyarınca özel hukuk ilkelerine göre kurulmuştur. Her üniversite hedeflerini Eğitim ve Kültür Bakanlığına üç yıllık periyotlara dayanan bir planla iletmekte ve yapılan sözleşmelere göre bu hedeflerin izlenip değerlendirmesine göre fonlar belirlenmektedir.
YEREL YÖNETİM VE EĞİTİM
Yerel yönetimler Ulusal eğitimin düzenlenmesinde önemli bir role sahipler. Ulusal eğitim yönetimini düzenlenmede eğitim politikasının sorumluluğu Eğitim Kültür Bakanlığınındır. Ancak eğitim uygulamalarından sorumlu olan ise Finlandiya Ulusal Kurulu’dur. Bu kurul bakanlıkla eğitim hedefleri üzerinde çalışmalar yapar. Yerel yönetimler ise okul öncesi, temel eğitim ve yetişkin eğitimi içerikleri ile erken çocukluk dönemi için yöntemler üzerinde çalışmalar yürütmekten ve kararlar almaktan sorumludur. Yaygın olarak belediyeler ve yetkilileri tarafından tüm kararlar alınabilmekte. Bu kararlar arasında fon tahsisi, yerel müfredatın belirlenmesi, öğretmenlerin işe alınması sayılabilir. Gerektiğinde yerel yönetim, öğretmen alımını okullara devredebilmektedir.
EĞİTİMSEL ÖZERKLİK HER SEVİYEDE YÜKSEKTİR
Eğitim sağlayıcıları yani okul yönetimleri öğretim düzenlemeleri ve etkinliği ile eğitiminin kalitesinden pratikte sorumludur. Öğrencilerin gruplanmasından, sınıf büyüklüklerine ve idari örgütlenmelerine varıncaya kadar okullar özerk davranabilmekteler. Eğitim hizmetleri temel işlevleri belirlenmiş bir yasa olmasına karşın çoğu durumda örnek bütçe yönetimi, satın almalar ve istihdam okulların sorumluluğundadır.
Öğretmenlerin pedagojik özerklikleri vardır. Kendilerinin yöntemlerini kendileri belirleyebilirler.
Ders kitaplarının ve materyallerin yanı sıra öğretim içeriklerinin çoğu öğretmene bırakılmıştır. Politeknik ( mesleki ) okulların ve üniversitelerin geniş özerklikleri söz konusudur. Her ikisi de; teknik okul ve üniversiteler özgürlüğe dayalı olarak eğitim ve araştırmalarını organize ederler. Öğrenci kabulüne karar vermek ve Lisans programlarının içeriğini tasarlamada özerktirler.
KALİTE GÜVENCESİ KUMANDAYI KULLANANLARA DAYALIDIR
Kontrol etmek yerine sorumluluk ve güveni desteklemek amaçlanmaktadır. Finlandiya'da okul denetimleri 1990'ların başında kaldırılmıştır. İdeoloji, bilgi desteği ve finansmanlar eğitim yöneticilerinin hedeflerini yönlendirmek için yeter görülmüştür. Mevzuatta olduğu kadar ulusal çekirdek müfredat ve yeterlilik gereksinimleri gibi tüm sistem, öğretmenlerin yeterliliğine güvenmektedir.
“İYİ BİR ÖĞRETMENE SAHİPSENİZ İYİ BİR SİSTEMİNİZ VARDIR”
Hem öz değerlendirme hem de okullar ile eğitim yöneticileri ve ulusal öğrenme çıktılarının değerlendirilmesi gibi güçlü bir odağa sahipler. Ulusal Öğrenme Çıktılarının Değerlendirilmesi düzenli olarak yapılmaktadır. Böylece her yıl bir sınav Ana dil ve edebiyat ile matematik içerecek şekilde, sadece akademik değil aynı zamanda sanat ve zanaat gibi konular değerlendirilmektedir.
Okulların bakış açısına göre, değerlendirmeler örnek tabanlı olduğu için düzenli değildirler.
Eğitim yöneticileri kendi sonuçlarını alırlar. Geliştirme amacıyla kullanırlar. Ulusal değerlendirmelerin temel amacı ise, öğrenme çıktılarını yani temel müfredatta ve yeterlilik gereksinimlerinde belirlenen hedeflere ne kadar iyi ulaşıldığını ulusal düzeyde takip etmektir.
Sonuç olarak, değerlendirme sonuçları eğitim kalitesini geliştirmek için her okulun yanında ulusal kurulca da önemsenmektedir.
OKUL ÖNCESİ VE TEMEL EĞİTİM ZORUNLUDUR
Erken çocukluk eğitimi desteği tüm ailelere verilmektedir. Çocuk gelişimi ve öğrenimi, erken çocukluk eğitimi ve bakım, çocukları desteklemek için bakım, eğitim ve öğretim, dengeli büyüme, gelişme ve öğrenme gibi konularda aileler bilgilendirilmekte ve yetişkin eğitimine tabi tutulmaktadır.
HER ÇOCUĞUN SÜBJEKTİF BİR ŞEKİLDE ERKEN EĞİTİME KATILMA HAKKI VARDIR
Altı yaşındaki çocuklar için zorunlu olan eğitim hem gündüz bakım merkezlerinde hem de okullarda verilebilmektedir. İlkokula hazırlık sayılan bu sınıflarda çocuklar, yaşlarına ve yeteneklerine uygun olarak öğrenmenin farklı alanlarından gelen temel bilgi, beceri ve yetenekleri benimsemiş olacakları varsayılmaktadır. Öğrenme ve öğretme etkinliklerinin oyun yoluyla olması esastır.
Temel eğitim tek bir yapıda sağlanır. Temel eğitim, bir çocuğun yedi yaşında başlayıp dokuz yıl sürer. Yani 7-16 yaş temel eğitim kapsamındandır. Yerel yetkililer her öğrenciye bir okulda yer vermek suretiyle planlama yaparlar ancak aileleri evlerine yakın başka bir okulu da seçebilirler. İlk altı yıl tek bir öğretmen tarafından son üç yıl ise farklı öğretmenlerce dersler verilmektedir.
OKUL YILI HER YERDE AYNI ANCAK GÜNLÜK ZAMAN ÇİZELGELERİ YEREL
Okul yılı 190 gün olarak planlanmıştır. Ağustos ortası başlar ve Haziran başı okullar tatile girerler.
Okullar haftanın beş günü açıktır ve minimum haftalık ders sayısı 19'dan 30'a kadar değişir. Tercihe, seviye ve sayısına bağlı olarak günlük ve haftalık zaman çizelgeleri okullarca kararlaştırılır. Buna ek olarak yerel ekstra tatillerle ilgili özerklik de söz konusudur.
FİN ULUSAL ÇEKİRDEK MÜFREDATINDA YEREL VARYASYONLAR İÇİN YER AYRILIYOR
Temel eğitim için ulusal çekirdek müfredat, Finlandiya Ulusal Eğitim Kurulu tarafından belirlenir. Eğitimin hedefleri ve çekirdeğinin yanında farklı konuların içeriği, öğrenci değerlendirme ilkeleri, özel eğitim ihtiyaçları, öğrenci refahı ve eğitim rehberliği, iyi bir öğrenme ortamının ilkeleri, çalışma yaklaşımları ve konsept, temel eğitim programında ele alınmaktadır. Yaklaşık on yıl önce ulusal çekirdek müfredat yenilendiği görülmektedir.
Eğitim yöneticileri kendi hazırlıklarını yapmakta, ulusal çerçevede müfredatın dışında yerel gereksinimleri, genel eğitim ve öğretim hedefleri bağlamında, ders saatleri ve dağılımı, aile ile işbirliği ve özel destek gereken öğrenci sayısı ve dil ve kültür farklılığı gibi özellikler bağlı olarak çalışma programlarını düzenlemekteler.
DEĞERLENDİRME GÜNLÜK OKUL EĞİTİMİNİN BİR PARÇASIDIR
Finlandiya'da öğrenci değerlendirmesi türü süreç boyunca devam eden değerlendirmeye dayanır. Sürekli değerlendirmeler öğrencilere rehberlik etmek ve öğrenmelerine yardımcı olmak amacı taşır. Her okul, her öğrenciye en azından yılda bir değerlendirme raporu vermek zorundadır.
Temel eğitimdeki öğrenciler için ulusal testler bulunmamakta, Finlandiya'da öğretmenler kendi değerlendirmelerinden sorumludur. Ayrıca temel notlar ve sonuçlara bağlı olarak verilen nihai sertifika yerine geçen eğitim belgesi, 9'un sonunda öğretmenlerce verilmektedir.
GENEL ORTAÖĞRETİM ESNEK BİR ŞEKİLDE DÜZENLENMİŞTİR
Genel orta öğretim okulları üç yıl sürecek şekilde tasarlanmış, ancak öğrenciler 2 ila 4 yıl içinde tamamlayabilir. Eğitim esnek bir şekilde organize edilmiştir. Yıl sınıflarına bağlı olmayan modüler formda ve öğrencilerin bireysel çalışmaya karar verebilecekleri şekilde düzenlenmiştir. Serbestçe seçilen ders programları ve zorunlu ve seçmeli ders seçkilerinden oluşan genel bir eğitim.
Finlandiya Ulusal Eğitim Kurulu hedefler ve öğrenme çıktıları üzerinden genel ortaöğretimin modüllerine karar vermektedir. Yerel müfredat ulusal çekirdek müfredata bağlı olarak esneklik içerebilmektedir. Ortaöğretim ikinci kademe modüler yapıya öğrenciler, hem genel eğitim hem de mesleki eğitim gibi seçim yaparak dahil olabilmekteler.
GENEL ORTA ÖĞRETİM SONUNDA İLK ULUSAL SINAV
Genel orta öğretim lise ile sona ermektedir. Hangi ulusal bir üniversiteye giriş sınavı dört zorunlu testten oluşur: Anadil ve her adayın seçimine göre, aşağıdakilerden üçü: İkinci ulusal dil, bir yabancı dil, matematik veya bir konu beşeri bilimler ve doğal bilimler. Öğrenciler isteğe bağlı testler de yapabilirler.
Tüm üst orta öğretim müfredatını ve kabul sınavını tamamlayan öğrenciye ayrı bir sertifika verilir. Bu sertifikalarda geçilen sınavın ayrıntıları ve seviyeleri ile başarı notları bulunur.
MESLEKİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM İŞ DÜNYASIYLA İŞBİRLİĞİ HALİNDE
Mesleki eğitim ve öğretim, sekiz eğitim alanı, elliden fazla mesleki çalışma programı yüzden fazla mesleki yeterlilik kapsamında iş dünyası ile birlikte planlanarak yürütülmektedir. Çalışma programları mesleki yeterliliklerin kapsamında üç yıllık bir çalışma ve her yeterlilik en az yarım yıllık bir iş başında işyerlerinde öğrenmeye dayanmaktadır. Mesleki eğitim işyeri temelli olarak tamamlanabilir. Eğitim veya çıraklık eğitimi, ulusal yeterlilik şartları ve öğrenme çıktı yaklaşımına dayanmaktadır. 1990'ların başında iş dünyası ile yakın bir işbirliğine dayalı olarak başlamıştır.
Mesleki yeterlilikler iş dünyası ve diğer paydaşlarla işbirliği içinde geliştirilmektedir. Bu yeterlilikler işgücü piyasası, mesleki gelişim ve kariyer değişikliği, bireysel özellikler dikkate alınarak belirlenmektedir.
Çalışmalar bireysel çalışma temel alınarak hazırlanmaktadır. Zorunlu ve isteğe bağlı olmak üzere planlanan çalışma modülleri öğrencilerin öğrenmesi ve edinilen yeterlilikler süreç boyunca değerlendirilir. Değerlendirme, ulusal yeterlilik gereksinimlerinde tanımlanan ölçütler ve mesleki beceri gösterileri yani mesleki eğitimle ilgili iş ödevleridir. Bu ödevler otantik olarak verilmektedir. Değerlendirmede iş dünyasının temsilcileri de bulunmakta ve yetkinlik temelli bu değerlendirmeler uzmanların gözetiminde yapılmaktadır.
YÜKSEKÖĞRETİM İKİLİ BİR YAPIYA SAHİP
Yükseköğrenim üniversiteler ve Politeknik ( Meslek ) Okulları tarafından sunulmaktadır. Her iki sektörün kendi profilleri bulunmakta, üniversiteler bilimsel araştırmaya vurgu yaparken meslek okulları ise daha çok uygulamalı bilimlere bağlı ve pratik yaklaşımı önemsemektedir. Öğrenci seçimleri Başvuranların sayısı, mevcut kontenjanlara bağlı farklı stratejilere dayanır. En yaygın olarak matematik işlemlerindeki başarıları içeren testlerdir.
EN YAYGIN HİZMET ÖNCESİ GEREKSİNİM YÜKSEK LİSANS
Temel ve genel üst ortaöğretim öğretmenleri eğitim olarak, yüksek lisans derecesine sahip olmak zorundadır. Ayrıca mesleki eğitim ve öğretmenleri de yükseköğrenim derecesine sahip olmak zorundadır. Çok özerk oldukları için yüksek eğitim düzeyi gerekli görülmektedir. Finlandiya'daki öğretmenler için. Okul öncesi öğretmenleri ve ilköğretimin ilk altı yılında öğretmenler ile genel öğretmenler ve sınıf öğretmenleri yüksek lisans mezunlarından oluşmaktadır. Öğretmelerin üç yıl stajyerlik diye tanımlanabilecek çalışmaları ile eğitim sürecine ek pedagojik yeterlilik kazanmaları gereklidir.
Lisansüstü lisans veya doktora ve idari tecrübeye sahip olmak öğretmenlik mesleğimde çok önemli görülmektedir. Öğretmen eğitimine devam etmek bu sebeple teşvik edilmektedir.
Öğretmenler maaşlarla ilgili anlaşmalarının bir parçası olarak her yıl hizmet içi eğitimde katılmak zorundadırlar. Finlandiya öğretmenleri, hizmet içi eğitimi mesleklerine ve kendilerine verilen bir değer olarak değerlendirmektedir.
Finlandiya da öğretmenler, eğitim kalitesinin anahtarı olarak tanınırlar.
* Bu yazı, TÖDER yönetim kurulu tarafından 10-14/05/2017tarihleri arasındaki Finlandiya Helsinki ‘ye yapılan eğitim inceleme gezisi gözlemleri ve Helsinki Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Heikki Ruismäki’nin bu amaçla yaptığı seminerden faydalanılarak yazılmıştır.
Üst Kategori: ROOT Kategori: EĞİTİM VE REHBERLİK MAKALELERİ
Dr. Ali AKDOĞAN / Özel Taş İlköğretim Kurumları Müdürü / TÖDER Yönetim Kurulu Üyesi
Eğitimdeki eşitlik Fin eğitiminin temel ilkelerinden biridir. Finlandiya’ da kaliteli eğitim ve öğretime eşit erişim kişilerin; yaş, servet, nerede yaşadığına ve kültürel kökenine bakılmaksızın herkes için mevcut olması önemli ve gerekli bir özelliktir. Okul öncesi eğitimden yüksek öğretime kadar tüm kademelerde Finlandiya'da eğitim ücretsizdir. Bu durum temel eğitimde ders kitapları, günlük yemekler, uzakta oturan çocuklar için ulaşım ücretsiz olarak sunulmaktadır. Ortaöğretim ve yüksek öğretim seviyesinde kitaplar aileler tarafından karşılansa da ortaöğretimde yemekler yine ücretsiz sunulmakta, yüksek öğretimde ise sübvanse edilmektedir. Yetişkin eğitimi hariç olmak üzere eğitimde paradan söz etmek söz konusu bile değildir. Öyle ki yetişkin eğitiminde fırsatları sağlamak için kredi ve hibelere başvurulduğu görülmektedir.
HER BİREYE AİT POTANSİYEL MAKSİMİZE EDİLMEKTEDİR
Her öğrencinin öğrenme hakkı vardır ilkesinden hareketle özel eğitim desteğine ihtiyaç duyanlar da dahil olmak üzere Finlandiya'daki mevcut her öğrencinin, düşünce ve potansiyelinin maksimize edilmesi için çalışılmaktadır. Bu nedenle eğitim rehberliği esas olarak görülür. Rehberlik ve danışmanlık birimleri aracılığı ile öğrencilere rehberlik edilmekte, öğrencilerin çalışmalarında mümkün olduğunca uygun ve doğru kararlar verebilecek hale gelmeleri sağlanır. Tüm okul personelinin fonksiyonu, çocukların ve gençlerin kendi kararlarını vererek kariyer yolunda ilerlemelerini sağlamak olarak tanımlanmaktadır.
Finlandiya'nın iki resmi dili vardır, Fince ve İsveççe. Öğrencilerin yaklaşık yüzde beşi orta ve lise eğitiminde İsveççe eğitim dili olan okullara devam etmektedir. Yüksek eğitim düzeyinde her iki dil grubunun da kendi kurumları var. Fince ve İsveççe resmi dil olarak tüm temel eğitim okullarında okutulmakta, İngilizce ise yabancı dil olarak yaygın bir şekilde edinimi sağlanmaktadır. Sami, Roman ve diğer göçmen halkları içinde çeşitli fon ve kaynaklardan yararlanmak suretiyle örgütlenerek eğitim olanağı sunulmaktadır. Eğitim görevlileri, işaret dili de dahil olmak üzere tüm ülkede eğitime erişimin temel eğitimden yüksek öğretime varıncaya kadar eşitlik içinde ilerlemesini temin için çalışmaktalar.
YAŞAM BOYU ÖĞRENMEYE ODAKLANMAK
Finlandiya eğitim sisteminin çıkmazları yoktur. Öğrenciler her zaman bir üst eğitim seviyesine doğru ne olursa olsun seçim yapabilmekteler. Zorunlu eğitim alanından çıktıktan sonra kişiler yeniden eğitim olanağına kavuşabilmekte ve yeni meslekler ve yeterlilikler kazanabilmekteler. Finlandiya'nın yetişkin eğitiminin sürdürmesinin uzunca bir tarihi olduğu görülür. Bu amaçla ilk çalışmanın 1889’da başlamıştır. Tüm yetişkinlerin değişen işgücü piyasalarına uyum sağlaması, özelikle çalışma ömrünü uzatmak, istihdam oranı, verimliliği artırmak ve çok kültürlülüğü uygulamak için hayat boyu öğrenme koşulları sürekli güncellendiği görülmektedir.
Yetişkin eğitimi ve personel geliştirme ve işverenler tarafından sağlanan veya satın alınan diğer eğitimler işgücü piyasası eğitiminin yanı sıra esas olarak işsizleri hedef aldığı da görülmektedir. Kişisel gelişim, sağlık ve beceriye ilişkin kurslar sunarak refah toplumunun eğlenceli mesleki gelişim sağladığı görülmektedir.FİN EĞİTİM SİSTEMİ GÜVEN TEMELİNDE SORUMLULUĞA DAYANIR
Temel ve üst ortaöğretim veren kurumların çoğu kamu denetimine açıktır. Yerel düzeydeki eğitimde yetkili makamlar veya ortak belediye kurullarına karşı okullar ve öğretmenler sorumluluk hissederler. Bu sorumluluk güven temelinde bir hesap vermeye dayanmaktadır. Devlet ve yerel makamlara bağlı olanların dışında çeşitli vakıf gibi kurumlara bağlı özel sayılabilecek okullar da kamuya açık olanlardan farklı değildir. Bu okullar, çekirdek müfredat ve yeterlilik gereksinimlerini karşılamak kaydı ile okul topluluğunun güvenini sağlamak üzere sorumluluk taşırlar.
Finlandiya da temel eğitim 7-16 yaş çocuklarını kapsamaktadır. Bu yaş çocuklarının eğitim finansmanı için merkezi hükümet tarafından belediyelere aktarılan üçte bir fonun geri kalanı belediye bütçesinden yerel yönetimlerce sağlanması gerekmektedir. Belediye fonları nasıl bir yöntemle sağlayacağına kendisi karar vermektedir.
Orta öğretimin yani mesleki ve genel lise eğitimi için fon ise okul tarafından belirlenen birim fiyatlar üzerinden Eğitim ve Kültür Bakanlığı tarafından karşılanmaktadır.
Meslek yüksekokulu diyebileceğimiz Politeknik okullarda öğrenci başına birim maliyetlere dayanan finansman, proje finansmanı ve performansa dayalı olarak sağlanmakta. Hem performansa hem de dış kaynaklara bağlı olarak sunulmaktadır.
Fin üniversiteleri bağımsız kuruluşlar olarak kamu hukuku veya vakıfları uyarınca özel hukuk ilkelerine göre kurulmuştur. Her üniversite hedeflerini Eğitim ve Kültür Bakanlığına üç yıllık periyotlara dayanan bir planla iletmekte ve yapılan sözleşmelere göre bu hedeflerin izlenip değerlendirmesine göre fonlar belirlenmektedir.
YEREL YÖNETİM VE EĞİTİM
Yerel yönetimler Ulusal eğitimin düzenlenmesinde önemli bir role sahipler. Ulusal eğitim yönetimini düzenlenmede eğitim politikasının sorumluluğu Eğitim Kültür Bakanlığınındır. Ancak eğitim uygulamalarından sorumlu olan ise Finlandiya Ulusal Kurulu’dur. Bu kurul bakanlıkla eğitim hedefleri üzerinde çalışmalar yapar. Yerel yönetimler ise okul öncesi, temel eğitim ve yetişkin eğitimi içerikleri ile erken çocukluk dönemi için yöntemler üzerinde çalışmalar yürütmekten ve kararlar almaktan sorumludur. Yaygın olarak belediyeler ve yetkilileri tarafından tüm kararlar alınabilmekte. Bu kararlar arasında fon tahsisi, yerel müfredatın belirlenmesi, öğretmenlerin işe alınması sayılabilir. Gerektiğinde yerel yönetim, öğretmen alımını okullara devredebilmektedir.
EĞİTİMSEL ÖZERKLİK HER SEVİYEDE YÜKSEKTİR
Eğitim sağlayıcıları yani okul yönetimleri öğretim düzenlemeleri ve etkinliği ile eğitiminin kalitesinden pratikte sorumludur. Öğrencilerin gruplanmasından, sınıf büyüklüklerine ve idari örgütlenmelerine varıncaya kadar okullar özerk davranabilmekteler. Eğitim hizmetleri temel işlevleri belirlenmiş bir yasa olmasına karşın çoğu durumda örnek bütçe yönetimi, satın almalar ve istihdam okulların sorumluluğundadır.
Öğretmenlerin pedagojik özerklikleri vardır. Kendilerinin yöntemlerini kendileri belirleyebilirler.
Ders kitaplarının ve materyallerin yanı sıra öğretim içeriklerinin çoğu öğretmene bırakılmıştır. Politeknik ( mesleki ) okulların ve üniversitelerin geniş özerklikleri söz konusudur. Her ikisi de; teknik okul ve üniversiteler özgürlüğe dayalı olarak eğitim ve araştırmalarını organize ederler. Öğrenci kabulüne karar vermek ve Lisans programlarının içeriğini tasarlamada özerktirler.
KALİTE GÜVENCESİ KUMANDAYI KULLANANLARA DAYALIDIR
Kontrol etmek yerine sorumluluk ve güveni desteklemek amaçlanmaktadır. Finlandiya'da okul denetimleri 1990'ların başında kaldırılmıştır. İdeoloji, bilgi desteği ve finansmanlar eğitim yöneticilerinin hedeflerini yönlendirmek için yeter görülmüştür. Mevzuatta olduğu kadar ulusal çekirdek müfredat ve yeterlilik gereksinimleri gibi tüm sistem, öğretmenlerin yeterliliğine güvenmektedir.
“İYİ BİR ÖĞRETMENE SAHİPSENİZ İYİ BİR SİSTEMİNİZ VARDIR”
Hem öz değerlendirme hem de okullar ile eğitim yöneticileri ve ulusal öğrenme çıktılarının değerlendirilmesi gibi güçlü bir odağa sahipler. Ulusal Öğrenme Çıktılarının Değerlendirilmesi düzenli olarak yapılmaktadır. Böylece her yıl bir sınav Ana dil ve edebiyat ile matematik içerecek şekilde, sadece akademik değil aynı zamanda sanat ve zanaat gibi konular değerlendirilmektedir.
Okulların bakış açısına göre, değerlendirmeler örnek tabanlı olduğu için düzenli değildirler.
Eğitim yöneticileri kendi sonuçlarını alırlar. Geliştirme amacıyla kullanırlar. Ulusal değerlendirmelerin temel amacı ise, öğrenme çıktılarını yani temel müfredatta ve yeterlilik gereksinimlerinde belirlenen hedeflere ne kadar iyi ulaşıldığını ulusal düzeyde takip etmektir.
Sonuç olarak, değerlendirme sonuçları eğitim kalitesini geliştirmek için her okulun yanında ulusal kurulca da önemsenmektedir.
OKUL ÖNCESİ VE TEMEL EĞİTİM ZORUNLUDUR
Erken çocukluk eğitimi desteği tüm ailelere verilmektedir. Çocuk gelişimi ve öğrenimi, erken çocukluk eğitimi ve bakım, çocukları desteklemek için bakım, eğitim ve öğretim, dengeli büyüme, gelişme ve öğrenme gibi konularda aileler bilgilendirilmekte ve yetişkin eğitimine tabi tutulmaktadır.
HER ÇOCUĞUN SÜBJEKTİF BİR ŞEKİLDE ERKEN EĞİTİME KATILMA HAKKI VARDIR
Altı yaşındaki çocuklar için zorunlu olan eğitim hem gündüz bakım merkezlerinde hem de okullarda verilebilmektedir. İlkokula hazırlık sayılan bu sınıflarda çocuklar, yaşlarına ve yeteneklerine uygun olarak öğrenmenin farklı alanlarından gelen temel bilgi, beceri ve yetenekleri benimsemiş olacakları varsayılmaktadır. Öğrenme ve öğretme etkinliklerinin oyun yoluyla olması esastır.
Temel eğitim tek bir yapıda sağlanır. Temel eğitim, bir çocuğun yedi yaşında başlayıp dokuz yıl sürer. Yani 7-16 yaş temel eğitim kapsamındandır. Yerel yetkililer her öğrenciye bir okulda yer vermek suretiyle planlama yaparlar ancak aileleri evlerine yakın başka bir okulu da seçebilirler. İlk altı yıl tek bir öğretmen tarafından son üç yıl ise farklı öğretmenlerce dersler verilmektedir.
OKUL YILI HER YERDE AYNI ANCAK GÜNLÜK ZAMAN ÇİZELGELERİ YEREL
Okul yılı 190 gün olarak planlanmıştır. Ağustos ortası başlar ve Haziran başı okullar tatile girerler.
Okullar haftanın beş günü açıktır ve minimum haftalık ders sayısı 19'dan 30'a kadar değişir. Tercihe, seviye ve sayısına bağlı olarak günlük ve haftalık zaman çizelgeleri okullarca kararlaştırılır. Buna ek olarak yerel ekstra tatillerle ilgili özerklik de söz konusudur.
FİN ULUSAL ÇEKİRDEK MÜFREDATINDA YEREL VARYASYONLAR İÇİN YER AYRILIYOR
Temel eğitim için ulusal çekirdek müfredat, Finlandiya Ulusal Eğitim Kurulu tarafından belirlenir. Eğitimin hedefleri ve çekirdeğinin yanında farklı konuların içeriği, öğrenci değerlendirme ilkeleri, özel eğitim ihtiyaçları, öğrenci refahı ve eğitim rehberliği, iyi bir öğrenme ortamının ilkeleri, çalışma yaklaşımları ve konsept, temel eğitim programında ele alınmaktadır. Yaklaşık on yıl önce ulusal çekirdek müfredat yenilendiği görülmektedir.
Eğitim yöneticileri kendi hazırlıklarını yapmakta, ulusal çerçevede müfredatın dışında yerel gereksinimleri, genel eğitim ve öğretim hedefleri bağlamında, ders saatleri ve dağılımı, aile ile işbirliği ve özel destek gereken öğrenci sayısı ve dil ve kültür farklılığı gibi özellikler bağlı olarak çalışma programlarını düzenlemekteler.
DEĞERLENDİRME GÜNLÜK OKUL EĞİTİMİNİN BİR PARÇASIDIR
Finlandiya'da öğrenci değerlendirmesi türü süreç boyunca devam eden değerlendirmeye dayanır. Sürekli değerlendirmeler öğrencilere rehberlik etmek ve öğrenmelerine yardımcı olmak amacı taşır. Her okul, her öğrenciye en azından yılda bir değerlendirme raporu vermek zorundadır.
Temel eğitimdeki öğrenciler için ulusal testler bulunmamakta, Finlandiya'da öğretmenler kendi değerlendirmelerinden sorumludur. Ayrıca temel notlar ve sonuçlara bağlı olarak verilen nihai sertifika yerine geçen eğitim belgesi, 9'un sonunda öğretmenlerce verilmektedir.
GENEL ORTAÖĞRETİM ESNEK BİR ŞEKİLDE DÜZENLENMİŞTİR
Genel orta öğretim okulları üç yıl sürecek şekilde tasarlanmış, ancak öğrenciler 2 ila 4 yıl içinde tamamlayabilir. Eğitim esnek bir şekilde organize edilmiştir. Yıl sınıflarına bağlı olmayan modüler formda ve öğrencilerin bireysel çalışmaya karar verebilecekleri şekilde düzenlenmiştir. Serbestçe seçilen ders programları ve zorunlu ve seçmeli ders seçkilerinden oluşan genel bir eğitim.
Finlandiya Ulusal Eğitim Kurulu hedefler ve öğrenme çıktıları üzerinden genel ortaöğretimin modüllerine karar vermektedir. Yerel müfredat ulusal çekirdek müfredata bağlı olarak esneklik içerebilmektedir. Ortaöğretim ikinci kademe modüler yapıya öğrenciler, hem genel eğitim hem de mesleki eğitim gibi seçim yaparak dahil olabilmekteler.
GENEL ORTA ÖĞRETİM SONUNDA İLK ULUSAL SINAV
Genel orta öğretim lise ile sona ermektedir. Hangi ulusal bir üniversiteye giriş sınavı dört zorunlu testten oluşur: Anadil ve her adayın seçimine göre, aşağıdakilerden üçü: İkinci ulusal dil, bir yabancı dil, matematik veya bir konu beşeri bilimler ve doğal bilimler. Öğrenciler isteğe bağlı testler de yapabilirler.
Tüm üst orta öğretim müfredatını ve kabul sınavını tamamlayan öğrenciye ayrı bir sertifika verilir. Bu sertifikalarda geçilen sınavın ayrıntıları ve seviyeleri ile başarı notları bulunur.
MESLEKİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM İŞ DÜNYASIYLA İŞBİRLİĞİ HALİNDE
Mesleki eğitim ve öğretim, sekiz eğitim alanı, elliden fazla mesleki çalışma programı yüzden fazla mesleki yeterlilik kapsamında iş dünyası ile birlikte planlanarak yürütülmektedir. Çalışma programları mesleki yeterliliklerin kapsamında üç yıllık bir çalışma ve her yeterlilik en az yarım yıllık bir iş başında işyerlerinde öğrenmeye dayanmaktadır. Mesleki eğitim işyeri temelli olarak tamamlanabilir. Eğitim veya çıraklık eğitimi, ulusal yeterlilik şartları ve öğrenme çıktı yaklaşımına dayanmaktadır. 1990'ların başında iş dünyası ile yakın bir işbirliğine dayalı olarak başlamıştır.
Mesleki yeterlilikler iş dünyası ve diğer paydaşlarla işbirliği içinde geliştirilmektedir. Bu yeterlilikler işgücü piyasası, mesleki gelişim ve kariyer değişikliği, bireysel özellikler dikkate alınarak belirlenmektedir.
Çalışmalar bireysel çalışma temel alınarak hazırlanmaktadır. Zorunlu ve isteğe bağlı olmak üzere planlanan çalışma modülleri öğrencilerin öğrenmesi ve edinilen yeterlilikler süreç boyunca değerlendirilir. Değerlendirme, ulusal yeterlilik gereksinimlerinde tanımlanan ölçütler ve mesleki beceri gösterileri yani mesleki eğitimle ilgili iş ödevleridir. Bu ödevler otantik olarak verilmektedir. Değerlendirmede iş dünyasının temsilcileri de bulunmakta ve yetkinlik temelli bu değerlendirmeler uzmanların gözetiminde yapılmaktadır.
YÜKSEKÖĞRETİM İKİLİ BİR YAPIYA SAHİP
Yükseköğrenim üniversiteler ve Politeknik ( Meslek ) Okulları tarafından sunulmaktadır. Her iki sektörün kendi profilleri bulunmakta, üniversiteler bilimsel araştırmaya vurgu yaparken meslek okulları ise daha çok uygulamalı bilimlere bağlı ve pratik yaklaşımı önemsemektedir. Öğrenci seçimleri Başvuranların sayısı, mevcut kontenjanlara bağlı farklı stratejilere dayanır. En yaygın olarak matematik işlemlerindeki başarıları içeren testlerdir.
EN YAYGIN HİZMET ÖNCESİ GEREKSİNİM YÜKSEK LİSANS
Temel ve genel üst ortaöğretim öğretmenleri eğitim olarak, yüksek lisans derecesine sahip olmak zorundadır. Ayrıca mesleki eğitim ve öğretmenleri de yükseköğrenim derecesine sahip olmak zorundadır. Çok özerk oldukları için yüksek eğitim düzeyi gerekli görülmektedir. Finlandiya'daki öğretmenler için. Okul öncesi öğretmenleri ve ilköğretimin ilk altı yılında öğretmenler ile genel öğretmenler ve sınıf öğretmenleri yüksek lisans mezunlarından oluşmaktadır. Öğretmelerin üç yıl stajyerlik diye tanımlanabilecek çalışmaları ile eğitim sürecine ek pedagojik yeterlilik kazanmaları gereklidir.
Lisansüstü lisans veya doktora ve idari tecrübeye sahip olmak öğretmenlik mesleğimde çok önemli görülmektedir. Öğretmen eğitimine devam etmek bu sebeple teşvik edilmektedir.
Öğretmenler maaşlarla ilgili anlaşmalarının bir parçası olarak her yıl hizmet içi eğitimde katılmak zorundadırlar. Finlandiya öğretmenleri, hizmet içi eğitimi mesleklerine ve kendilerine verilen bir değer olarak değerlendirmektedir.
Finlandiya da öğretmenler, eğitim kalitesinin anahtarı olarak tanınırlar.
* Bu yazı, TÖDER yönetim kurulu tarafından 10-14/05/2017tarihleri arasındaki Finlandiya Helsinki ‘ye yapılan eğitim inceleme gezisi gözlemleri ve Helsinki Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Heikki Ruismäki’nin bu amaçla yaptığı seminerden faydalanılarak yazılmıştır.
Son Güncelleme: Pazartesi, 19 Haziran 2017 16:01
Gösterim: 15325
Dr. Turay Kesler / Vatan Okulları Kurucusu
Hızla gelişen ve sürekli değişen teknoloji, günlük hayatımızın en önemli parçası haline geldi.
Teknolojinin gelişmesine bağlı olarak endüstri hayatı da sürekli değişim ve gelişim içerisindedir. Buharlı makinelerin icadıyla başlayan sürecin en son geldiği nokta ise Endüstri 4.0 ya da 4. Sanayi Devrimi olarak adlandırılıyor. İlk kez 2011 yılında, Hannover Fuarı’nda adı duyulan Endüstri 4.0, bir çok endüstrisi gelişmiş ülke tarafından destekleniyor ve geleceğe yönelik planlar, bu yeni sürece yönelik hazırlanıyor. Birçok mesleğin ortadan kalkacağı ve bu mesleklerin yerini bilişim ve teknoloji ile doğrudan bağlantılı yeni mesleklerin alacağı öngörülüyor. Robotların üretimi tamamen devralması, yapay zekânın gelişimi, üç boyutlu yazıcıların üretim fabrikalarından dışarı çıkarak herkese ulaşması ve devasa bilgi yığınlarının veri analizleriyle ayıklanıp incelenmesi bu dönemde sıklıkla karşılaşacağımız yeniliklerden bir kaçı.
ÜRETKENLİK VE YARATICILIK STEM EĞİTİMİ İLE KAZANDIRILIYOR
Teknoloji ile doğan ve teknolojik cihazların arasında büyüyen, bugünün 21. yüzyıl inovasyon kuşağı çocukları, önümüzdeki yıllarda eğitim hayatlarını sona erdirerek iş hayatına atılacaklar ve ülke ekonomisine katkı sağlayacaklar. Dijitalleşen dünyada, yeni neslin etkin rol almasının en önemli adımı üretkenliği ve yaratıcılığı destekleyecek bir eğitim sistemi ile öğrencileri donatmaktır. Çocuklardaki “hayal gücü ve yaratıcılığı” kullanarak ve destekleyerek, üretim odaklı çalışma alışkanlığı STEM, robotik ve kodlama eğitimleri ile kazandırılıyor.
STEM kelimesi Science (Bilim), Technology (Teknoloji), Engineering (Mühendislik) ve Mathematics (Matematik) kelimelerinin baş harflerinin bir araya gelmesiyle meydana gelmiş bir terimdir. STEM yaklaşımının temel mantığı, öğrencinin bir disiplindeki (Matematik, Fen Bilimleri, Görsel tasarım vs.) kazanımlarını diğer disiplinlerle iş birliği içinde günlük hayatta bir probleme çözüm üretme aşamasında kullanmasıdır.
STEM eğitimi öğrencinin;
• Bir dersin eğitim programını kullanarak pekiştirebileceği öğrenme süreci yaşamasını,
• Konular ve olaylar arasındaki ilişkileri daha rahat görmesini,
• Yeni ürünler ortaya koyarak, ekosisteme katkı sağlamasını,
• İşbirlikçi ve bağımsız çalışma yöntemleri ile özgüven ve öz yeterlilik kazanmasını,
• 21. yüzyıl becerilerini kazanmasını,
• Sosyal yaşamda karşılaştığı problemlere hızlı ve net çözümler üretmesini,
• Tasarım odaklı düşünmesini ve yenilikçi olmasını sağlar.
KODLAMA EĞİTİMİ İLE OYUN OYNAMAK YERİNE
OYUN TASARLIYORLAR
Teknoloji ile şekillenmiş bir hayat içerisine doğan çocuklar, eğlenme, oyun, ders çalışma gibi aktivitelerini teknolojik hayatın vazgeçilmez parçaları olan bilgisayarlar ve tabletler üzerinden gerçekleştiriyorlar. Çoğu ebeveynler ise çocukların bu aletler vakit geçirmesinden endişe duyarlar. Ancak teknolojik aletleri destekleyecek içerikler ile doğru ve efektif kullanmak çocukların algoritmik ve analitik düşünmesini, bilgisayarlar ile üretim yapmasını, kendilerini ifade etmesini, problem çözmesini, eleştirel düşünmesini sağlayarak çocuğun geleceğe hazırlanmasında büyük bir adım atmamızı sağlar.
Bilgisayar ile iletişim kurmayı ve yazılım geliştirmeyi sağlayan elektronik dil olan kodlama eğitimi sayesinde çocuklar oyun oynamak yerine oyun tasarlayan, animasyon film izlemek yerine animasyon geliştiren, mobil uygulamaları kullanmak yerine uygulama üreten, bilişim ürünlerini geliştirerek bunların patentini alan girişimci ve inovatif birey haline geliyorlar.
Kodlama eğitiminin en önemli kazanımlarından birisi öğrencinin algoritmik düşünme becerisini geliştirmesidir. Algoritmik düşünme becerisine sahip bir birey, problemleri bilgisayar veya başka araçlar kullanarak çözmeyi sağlayacak şekilde formüle ederek veriyi mantıksal olarak organize eder, en kısa sürede ve uygun çözüm yolunu geliştirir.
Kodlama eğitimi ile;
• Araştırma ve sorgulama becerilerini geliştirme
• Bilişimsel düşünme becerilerini geliştirme
• Algoritmik ve analitik düşünme becerilerini geliştirme
• Yaratıcı düşünme becerilerini geliştirme
• Problem çözme becerilerini geliştirme imkanı sağlanmaktadır.
GELECEĞİN MÜHENDİSLERİ ANAOKULUNDA YETİŞİYOR
Anaokulu döneminde başlayan robotik çalışmaları ile öğrencilere teknoloji kullanımı, tasarım, fen bilgisi ve matematik konularında beceri kazandırılır. Robotik çalışması yaparken öğrenciler kendilerini bir bilim insanı, mühendis, tasarımcı gibi hissederler. Robotik becerisi kazanmış çocuklar bir süre sonra günlük yaşamdaki sorunları incelemek ve çözüm bulmak konusunda kendilerine daha fazla güven duyarlar. Robotik etkinlikleriyle öğrencilerde, yaratıcı düşünme, belli hedefleri gerçekleştirebilen modeller üretme, gözlem ve ölçüm yoluyla farklı fikirleri deneyebilme ve işbirlikçi çalışma kazanımları hedeflenir. Öğrenciler robotik çalışmalarda farklı sensörlerle motorları bir araya getirip kodlama bilgisi ile programlayarak özgün materyaller üretmektedir.
Geleceği şekillendiren dijital, teknolojik yaşamımızda üretken bireyler yetiştirmeye imkan sağlayan STEM eğitimi, bir çok ülkenin eğitim sisteminde yer alıyor. Öğrencilere verilen eğitim sistemimizden ayrı tutulmaması gereken STEM eğitimi, 21. yüzyıl becerilerine uygun bireyler yetiştirdiğinden, önemi gün geçtikçe artıyor ve daha fazla önem kazanıyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: EĞİTİM VE REHBERLİK MAKALELERİ
Dr. Turay Kesler / Vatan Okulları Kurucusu
Hızla gelişen ve sürekli değişen teknoloji, günlük hayatımızın en önemli parçası haline geldi.
Teknolojinin gelişmesine bağlı olarak endüstri hayatı da sürekli değişim ve gelişim içerisindedir. Buharlı makinelerin icadıyla başlayan sürecin en son geldiği nokta ise Endüstri 4.0 ya da 4. Sanayi Devrimi olarak adlandırılıyor. İlk kez 2011 yılında, Hannover Fuarı’nda adı duyulan Endüstri 4.0, bir çok endüstrisi gelişmiş ülke tarafından destekleniyor ve geleceğe yönelik planlar, bu yeni sürece yönelik hazırlanıyor. Birçok mesleğin ortadan kalkacağı ve bu mesleklerin yerini bilişim ve teknoloji ile doğrudan bağlantılı yeni mesleklerin alacağı öngörülüyor. Robotların üretimi tamamen devralması, yapay zekânın gelişimi, üç boyutlu yazıcıların üretim fabrikalarından dışarı çıkarak herkese ulaşması ve devasa bilgi yığınlarının veri analizleriyle ayıklanıp incelenmesi bu dönemde sıklıkla karşılaşacağımız yeniliklerden bir kaçı.
ÜRETKENLİK VE YARATICILIK STEM EĞİTİMİ İLE KAZANDIRILIYOR
Teknoloji ile doğan ve teknolojik cihazların arasında büyüyen, bugünün 21. yüzyıl inovasyon kuşağı çocukları, önümüzdeki yıllarda eğitim hayatlarını sona erdirerek iş hayatına atılacaklar ve ülke ekonomisine katkı sağlayacaklar. Dijitalleşen dünyada, yeni neslin etkin rol almasının en önemli adımı üretkenliği ve yaratıcılığı destekleyecek bir eğitim sistemi ile öğrencileri donatmaktır. Çocuklardaki “hayal gücü ve yaratıcılığı” kullanarak ve destekleyerek, üretim odaklı çalışma alışkanlığı STEM, robotik ve kodlama eğitimleri ile kazandırılıyor.
STEM kelimesi Science (Bilim), Technology (Teknoloji), Engineering (Mühendislik) ve Mathematics (Matematik) kelimelerinin baş harflerinin bir araya gelmesiyle meydana gelmiş bir terimdir. STEM yaklaşımının temel mantığı, öğrencinin bir disiplindeki (Matematik, Fen Bilimleri, Görsel tasarım vs.) kazanımlarını diğer disiplinlerle iş birliği içinde günlük hayatta bir probleme çözüm üretme aşamasında kullanmasıdır.
STEM eğitimi öğrencinin;
• Bir dersin eğitim programını kullanarak pekiştirebileceği öğrenme süreci yaşamasını,
• Konular ve olaylar arasındaki ilişkileri daha rahat görmesini,
• Yeni ürünler ortaya koyarak, ekosisteme katkı sağlamasını,
• İşbirlikçi ve bağımsız çalışma yöntemleri ile özgüven ve öz yeterlilik kazanmasını,
• 21. yüzyıl becerilerini kazanmasını,
• Sosyal yaşamda karşılaştığı problemlere hızlı ve net çözümler üretmesini,
• Tasarım odaklı düşünmesini ve yenilikçi olmasını sağlar.
KODLAMA EĞİTİMİ İLE OYUN OYNAMAK YERİNE
OYUN TASARLIYORLAR
Teknoloji ile şekillenmiş bir hayat içerisine doğan çocuklar, eğlenme, oyun, ders çalışma gibi aktivitelerini teknolojik hayatın vazgeçilmez parçaları olan bilgisayarlar ve tabletler üzerinden gerçekleştiriyorlar. Çoğu ebeveynler ise çocukların bu aletler vakit geçirmesinden endişe duyarlar. Ancak teknolojik aletleri destekleyecek içerikler ile doğru ve efektif kullanmak çocukların algoritmik ve analitik düşünmesini, bilgisayarlar ile üretim yapmasını, kendilerini ifade etmesini, problem çözmesini, eleştirel düşünmesini sağlayarak çocuğun geleceğe hazırlanmasında büyük bir adım atmamızı sağlar.
Bilgisayar ile iletişim kurmayı ve yazılım geliştirmeyi sağlayan elektronik dil olan kodlama eğitimi sayesinde çocuklar oyun oynamak yerine oyun tasarlayan, animasyon film izlemek yerine animasyon geliştiren, mobil uygulamaları kullanmak yerine uygulama üreten, bilişim ürünlerini geliştirerek bunların patentini alan girişimci ve inovatif birey haline geliyorlar.
Kodlama eğitiminin en önemli kazanımlarından birisi öğrencinin algoritmik düşünme becerisini geliştirmesidir. Algoritmik düşünme becerisine sahip bir birey, problemleri bilgisayar veya başka araçlar kullanarak çözmeyi sağlayacak şekilde formüle ederek veriyi mantıksal olarak organize eder, en kısa sürede ve uygun çözüm yolunu geliştirir.
Kodlama eğitimi ile;
• Araştırma ve sorgulama becerilerini geliştirme
• Bilişimsel düşünme becerilerini geliştirme
• Algoritmik ve analitik düşünme becerilerini geliştirme
• Yaratıcı düşünme becerilerini geliştirme
• Problem çözme becerilerini geliştirme imkanı sağlanmaktadır.
GELECEĞİN MÜHENDİSLERİ ANAOKULUNDA YETİŞİYOR
Anaokulu döneminde başlayan robotik çalışmaları ile öğrencilere teknoloji kullanımı, tasarım, fen bilgisi ve matematik konularında beceri kazandırılır. Robotik çalışması yaparken öğrenciler kendilerini bir bilim insanı, mühendis, tasarımcı gibi hissederler. Robotik becerisi kazanmış çocuklar bir süre sonra günlük yaşamdaki sorunları incelemek ve çözüm bulmak konusunda kendilerine daha fazla güven duyarlar. Robotik etkinlikleriyle öğrencilerde, yaratıcı düşünme, belli hedefleri gerçekleştirebilen modeller üretme, gözlem ve ölçüm yoluyla farklı fikirleri deneyebilme ve işbirlikçi çalışma kazanımları hedeflenir. Öğrenciler robotik çalışmalarda farklı sensörlerle motorları bir araya getirip kodlama bilgisi ile programlayarak özgün materyaller üretmektedir.
Geleceği şekillendiren dijital, teknolojik yaşamımızda üretken bireyler yetiştirmeye imkan sağlayan STEM eğitimi, bir çok ülkenin eğitim sisteminde yer alıyor. Öğrencilere verilen eğitim sistemimizden ayrı tutulmaması gereken STEM eğitimi, 21. yüzyıl becerilerine uygun bireyler yetiştirdiğinden, önemi gün geçtikçe artıyor ve daha fazla önem kazanıyor.
Son Güncelleme: Perşembe, 29 Haziran 2017 13:51
Gösterim: 13477
Prof. Dr. Mehmet PALA
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Öteden beri beyin ve beynin yetenekleri konusu ilgimi çeker. Beyin insan vücudunun işleyişini koordine ve kontrol eden bir merkezdir. İnsan davranışlarının şekillenmesinde beyin en önemli rolü üstlenmiştir. Günlük yaşamımızda beyin otokontrol sistemi yoluyla hareketlerimizin/davranışlarımızın önemli bir bölümünü kontrol eder ve yönlendirir. Bu durum insanın her zaman bilinçli yaptığı fonksiyonlar değildir. Örneğin otururken el veya ayaklarımızı nereye ve nasıl koyacağımızı beyin bizim bilincimiz dışında yönlendirir. Diğer bir örnek de, araba kullanırken önemli bir telefon görüşmesini yapabilmemiz yine beynin otokontrol sistemiyle olabilmektedir. Telefon görüşmesini yaparken trafik işaretlerine uyup, gideceğimiz yere bilinçdışı bir kontrolle herhangi bir kaza yapmadan varabiliyoruz. İşte tüm bu gibi davranışları beyin kendisi, bizim kontrolümüz dışında yapmaktadır.
Bazı önemli sorunlarımıza çözüm ararken arkadaşlarımız “beynini kullan”, “kafanı çalıştır” derler. Burada söylenmek istenen, beynin kendi kontrolümüzde gerekli analizleri yapmasını sağlamaktır. Genel olarak insanlar, günlük yaşamda beynini sürekli olarak yeterli ölçüde kullanmazlar. Eğer siz beyninizi kullanmak isterseniz, beyniniz size gerekli yolu gösterecektir. Bunun için beynin çalışmaya zorlanması gereklidir. Beyin vücudun en tembel organıdır. Sadece siz ister ve zorlarsanız sizin için çalışır. Yoksa otokontrol sistemi ile beyin sizi yönetir. Önemli olan beynin bizim tarafımızdan kullanılması ve yönetilmesidir. Bu yüzden beynini sık kullanan insanlar daha başarılı olurlar. Beynin sağlıklı olması ve bizim için doğru kararlar vermesi için onun çalışmaya zorlanması ve sık sık çalıştırılması gerekmektedir.
Bu bağlamda son zamanlarda insanların mental ve fiziksel sağlıklarında hareketliliğin, egzersiz yapmanın önemi çok sık vurgulanmaktadır. Sağlıklı ve dengeli beslenmenin yanında haftada en azından 3-5 kez toplamda 150 dakika yürüyüş sağlıklı yaşam için önerilmektedir. Burada aktif bir günlük yaşam ve bu çerçevede de egzersizin sadece fiziksel sağlığın korunmasında değil, aynı zamanda öğrenme ve mental yeteneği artırdığı, depresyonu azalttığı ve bunamayı önlediği konusunda ciddi bilimsel araştırmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalarda fiziksel egzersizin etkilerinin beyinde ölçülebilir biyokimyasal değişimlere neden olduğu ve böylece bilgilerin beyinde çok hızlı değerlendirildiği belirlenmiştir. Nitekim 11 yaşlarında 4755 okul çocuğu ile Almanya’da yapılan bir araştırmada; spor/egzersiz yapan çocukların, yapmayanlara göre yabancı dil, matematik ve doğa bilimleri gibi derslerde daha başarılı oldukları saptanmıştır.
Aynı şekilde üniversite öğrencileri arasında yapılan bir araştırmada da yine fiziksel aktivite yapan öğrencilerin yapmayanlara göre %20 daha hızlı dersleri kavradığı sonucuna varılmıştır. Bu bilimsel veriler bize fiziksel aktivite/egzersizin beynin çalışma kapasitesini artırdığını göstermektedir. Bu durum da öğrencilerin daha hızlı ve iyi öğrenmeleri için spor/egzersiz yapmaları gerektiğini ortaya koymaktadır. Lüzumsuz gibi görülen beden eğitimi derslerinin de böylece önemi anlaşılmaktadır. Profesyonel meslek yaşamında da fiziksel aktivitenin yalnızca vücut sağlığını korumada değil, aynı zamanda hızlı öğrenme, öz disiplin, hafıza, fikir üretme gibi iş yaşamımızın gerektirdiği tüm fonksiyonları geliştirdiği yapılan çalışmalarla belirlenmiştir.
Bu kısa açıklamalardan da anlaşılacağı gibi herkesin yaşam boyu fiziksel aktivite (spor/egzersiz) yapması hem vücut sağlığı hem de mental performans açısından büyük önem taşımaktadır. Toplumumuzda giderek artan obezite ve buna bağlı olarak kanser, kalp/damar ve diyabet gibi kronik hastalıkların önlemesi, en azından geciktirilmesi için egzersiz yapılması gerektiğini hemen herkes bilmektedir. Şimdi buna spor/egzersiz yapmanın öğrenme, hızlı kavrama, mental performansın artırılması, depresyonun azaltılması ve bunamanın önlenmesi de eklenmektedir. Bu durumda tüm toplum kesimlerinin bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
Buna devlet ve konuyla ilgili sivil toplum kuruluşları öncülük etmeli ve toplum bu yönde harekete geçirilmelidir. Ancak size kendiniz, aileniz ve nihayet toplum için artık hareketli bir yaşam seçme zamanı geldiğini söylemek istiyorum.
Üst Kategori: ROOT Kategori: EĞİTİM VE REHBERLİK MAKALELERİ
Prof. Dr. Mehmet PALA
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Öteden beri beyin ve beynin yetenekleri konusu ilgimi çeker. Beyin insan vücudunun işleyişini koordine ve kontrol eden bir merkezdir. İnsan davranışlarının şekillenmesinde beyin en önemli rolü üstlenmiştir. Günlük yaşamımızda beyin otokontrol sistemi yoluyla hareketlerimizin/davranışlarımızın önemli bir bölümünü kontrol eder ve yönlendirir. Bu durum insanın her zaman bilinçli yaptığı fonksiyonlar değildir. Örneğin otururken el veya ayaklarımızı nereye ve nasıl koyacağımızı beyin bizim bilincimiz dışında yönlendirir. Diğer bir örnek de, araba kullanırken önemli bir telefon görüşmesini yapabilmemiz yine beynin otokontrol sistemiyle olabilmektedir. Telefon görüşmesini yaparken trafik işaretlerine uyup, gideceğimiz yere bilinçdışı bir kontrolle herhangi bir kaza yapmadan varabiliyoruz. İşte tüm bu gibi davranışları beyin kendisi, bizim kontrolümüz dışında yapmaktadır.
Bazı önemli sorunlarımıza çözüm ararken arkadaşlarımız “beynini kullan”, “kafanı çalıştır” derler. Burada söylenmek istenen, beynin kendi kontrolümüzde gerekli analizleri yapmasını sağlamaktır. Genel olarak insanlar, günlük yaşamda beynini sürekli olarak yeterli ölçüde kullanmazlar. Eğer siz beyninizi kullanmak isterseniz, beyniniz size gerekli yolu gösterecektir. Bunun için beynin çalışmaya zorlanması gereklidir. Beyin vücudun en tembel organıdır. Sadece siz ister ve zorlarsanız sizin için çalışır. Yoksa otokontrol sistemi ile beyin sizi yönetir. Önemli olan beynin bizim tarafımızdan kullanılması ve yönetilmesidir. Bu yüzden beynini sık kullanan insanlar daha başarılı olurlar. Beynin sağlıklı olması ve bizim için doğru kararlar vermesi için onun çalışmaya zorlanması ve sık sık çalıştırılması gerekmektedir.
Bu bağlamda son zamanlarda insanların mental ve fiziksel sağlıklarında hareketliliğin, egzersiz yapmanın önemi çok sık vurgulanmaktadır. Sağlıklı ve dengeli beslenmenin yanında haftada en azından 3-5 kez toplamda 150 dakika yürüyüş sağlıklı yaşam için önerilmektedir. Burada aktif bir günlük yaşam ve bu çerçevede de egzersizin sadece fiziksel sağlığın korunmasında değil, aynı zamanda öğrenme ve mental yeteneği artırdığı, depresyonu azalttığı ve bunamayı önlediği konusunda ciddi bilimsel araştırmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalarda fiziksel egzersizin etkilerinin beyinde ölçülebilir biyokimyasal değişimlere neden olduğu ve böylece bilgilerin beyinde çok hızlı değerlendirildiği belirlenmiştir. Nitekim 11 yaşlarında 4755 okul çocuğu ile Almanya’da yapılan bir araştırmada; spor/egzersiz yapan çocukların, yapmayanlara göre yabancı dil, matematik ve doğa bilimleri gibi derslerde daha başarılı oldukları saptanmıştır.
Aynı şekilde üniversite öğrencileri arasında yapılan bir araştırmada da yine fiziksel aktivite yapan öğrencilerin yapmayanlara göre %20 daha hızlı dersleri kavradığı sonucuna varılmıştır. Bu bilimsel veriler bize fiziksel aktivite/egzersizin beynin çalışma kapasitesini artırdığını göstermektedir. Bu durum da öğrencilerin daha hızlı ve iyi öğrenmeleri için spor/egzersiz yapmaları gerektiğini ortaya koymaktadır. Lüzumsuz gibi görülen beden eğitimi derslerinin de böylece önemi anlaşılmaktadır. Profesyonel meslek yaşamında da fiziksel aktivitenin yalnızca vücut sağlığını korumada değil, aynı zamanda hızlı öğrenme, öz disiplin, hafıza, fikir üretme gibi iş yaşamımızın gerektirdiği tüm fonksiyonları geliştirdiği yapılan çalışmalarla belirlenmiştir.
Bu kısa açıklamalardan da anlaşılacağı gibi herkesin yaşam boyu fiziksel aktivite (spor/egzersiz) yapması hem vücut sağlığı hem de mental performans açısından büyük önem taşımaktadır. Toplumumuzda giderek artan obezite ve buna bağlı olarak kanser, kalp/damar ve diyabet gibi kronik hastalıkların önlemesi, en azından geciktirilmesi için egzersiz yapılması gerektiğini hemen herkes bilmektedir. Şimdi buna spor/egzersiz yapmanın öğrenme, hızlı kavrama, mental performansın artırılması, depresyonun azaltılması ve bunamanın önlenmesi de eklenmektedir. Bu durumda tüm toplum kesimlerinin bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
Buna devlet ve konuyla ilgili sivil toplum kuruluşları öncülük etmeli ve toplum bu yönde harekete geçirilmelidir. Ancak size kendiniz, aileniz ve nihayet toplum için artık hareketli bir yaşam seçme zamanı geldiğini söylemek istiyorum.
Son Güncelleme: Perşembe, 22 Ekim 2015 16:56
Gösterim: 4563