Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Üstün zekalı çocuklar, yaratıcılık, sanat, liderlik kapasitesi ve değişik tüm alanlarda yaşıtlarına göre yüksek düzeyde motivasyon, performans ve görev sorumluluğu gösteren ve bu tür yeteneklerini geliştirmek için uygun imkanlara ihtiyaç duyan çocuklardır. Zekâ bölümleri 110-120 arasında olanlar parlak, 120-130 arasında olanlar üstün zekâlı, 130-200 ya da daha fazla olanlar ise dahi çocuklardır. Toplumda 130 ve üstündeki zekâ bölümüne %2, 140′ın üzerindeki zekâ bölümüne ise çıkıldığında % 0,2 oranında rastlanır.

Üstün zekâ ve özel yetenekli çocuğun gelişiminde ve eğitiminde özel eğitim önemli bir yer tutmaktadır. Üstün zekâ ve özel yetenekli çocuğun varlığı insanlık tarihi kadar eski olduğu halde onlara yönelik eğitim ve öğretim çalışmaları daha yenidir. Bu çalışmalar kapsamında üstün zekâ ve özel yetenekli çocuk için teknoloji gelişimine paralel olarak eğitim programları geliştirilmiş, özel eğitimli personel yetiştirilmiş, özel eğitim ortamları hazırlanmış, bunlar için özel okullar açılmıştır.  Üstün zekâ ve özel yetenekli çocukların gelişimi, ileride topluma daha yararlı olabilmesi ve var olan kapasitesini tam anlamıyla ortaya çıkarabilmek için özelliklerinin iyi bilinmesi gerekmektedir.

Üstün yetenekliliğin sadece üstün genel zekâ potansiyeline sahip olma ile sınırlı olmamasından dolayı, günümüzde “üstün zekâlı” yerine “üstün yetenekli” kavramının kullanımı tercih edilmektedir. Bunun bir diğer nedeni zekânın daha çok etiketleyici olmasıdır.

Üstün yetenekli çocuklar, aynı yaş, deneyim veya çevre şartlarına sahip akranlarına göre, üstün performans gösteren veya yüksek düzeyde başarı elde eden çocuklar ve gençlerdir. Bu çocuk ve gençler olağanüstü entelektüel, yaratıcı ve liderlik kapasitesine sahip oldukları için sanatsal alanlarda yüksek performans gösterirler.

Üstün yetenekli çocuklar yaşıtlarının ilgisini çeken pek çok etkinlikten de hoşlanırlar ancak; daha detaylı ve derinlemesine bilgiye gereksinim duyarlar. Üstün zekâlılar, erken dönemde benzer özellik göstermektedirler;

• Bebeklikte olağanüstü hareketlilik, dikkat ve beceri yetenekleri,

• İlgilenen kişiyi erken tanıma ve erken konuşma, düzgün konuşma, kendini iyi ifade etme

• Ses, ağrı ve acıya karşı aşırı reaksiyon gösterme,

• Güçlü hafıza, hızlı öğrenme ve okuma, kitaplara ilgi ve merakının olması,

• Güçlü problem çözme becerileri, canlı hayal gücü, soru sorma ve keskin bir gözlemci,

• Gelişimsel dönemde hızlı ilerleme ve lider olma,

ÜSTÜN YETENEKLİNİN ÖZEL EĞİTİM ALMASI ZORUNLUDUR

Yaşıtlarından öğrenme hızı ve kapasitesi yönünden farklılık gösteren üstün yetenekli çocukların doğuştan sahip oldukları yeteneklerine uygun eğitim alması gerekli ve zorunludur.

Üstün yeteneklilere yönelik özel eğitsel hakların verilmesini engelleyen en büyük etken ise, toplumdaki anlayış eksikliğidir. Bu eksiklik yüzünden üstün yetenekli bireyler, bilişsel potansi¬¬yellerine uygun bir eğitim alamamakta ve bu durum her türlü ihmalin zeminini oluşturmaktadır. Dolayısıyla ülkemizde öncelikle üstün yeteneklilere bakış açısı değişmeli ve onların bir birey olarak gelişme hakkının bulunduğu kabul edilmelidir.

* Üstün yetenekli bireyler, bir toplumda az bulunan bir beşeri kaynaktır.

* Üstün yetenekliler erken yaşta yönlendirildiklerinde gelişimleri hızlanır ve dolayısıyla topluma katkıları arttırılabilir.

* Bu bireyler geleceğimizin araştırma uzmanları, bilim adamları, askeri liderleri ve yaratıcı sanatçıları olacağı için eğitimleriyle ilgili önlemler alınmalıdır.

* Üstün yetenekli öğrencilerin edindikleri bilgi düzeyi bilişsel düzeyinin çok gerisine düşmekte ve öğrenci programa ilgisiz kalmaktadır.

* Kendi haline bırakılıp yönlendirilmediği, kendini gerçekleştirme ve üretme fırsatını bulamadığı zaman üstün yetenekliler, kendisine ve çevresine zarar verebilir.

* Bu öğrencilere farklı eğitim uygulamak ve yeni yollar bulmak için harcanacak çaba, genel eğitime katkıda bulunacak ve genel eğitimin ilerlemesine yardımcı olacaktır.

Üniversitelerimizin Üstün Zekâlı ve Yetenekliler Öğretmenliği Bölümü, bu yetersizliğe cevap verebilecek nitelikteki eğitimcileri yetiştirmelidir. Üstün zekâlı ve yetenekli öğrencilerin, standardize testlerden elde edilen sonuçlara göre genel nüfus içerisindeki yaygınlık oranları, % 2-3 olarak kabul edilmektedir. 2010 genel nüfus bilgilerine göre, üstün zekâlı ve yetenekli 627.481 çocuk olduğu saptanmış, ancak bu çocuklardan 619.301’ine devlet tarafından herhangi bir özel eğitim imkânı sağlanamamıştır. Bu veriler, üstün zekâlı ve yetenekli öğrencilerin eğitimi için gerekli insan ve ortam ihtiyacının eksikliğine işaret etmektedir.

Ülkelerin gelişmesinde üstün zekâ ve özel yeteneğin çok büyük  katkısının bulunduğu bir gerçektir. Çocukların problemlerine önlem alınmalı, üstün yetenekli çocuklara dikkatli davranılmalı ve bu değerlerimiz zayi edilmemeli ve ülkemizin geleceği için hazırlanmalıdır. Zihinsel potansiyelini maksimum seviyede kullanan nesiller yetiştirmemiz dileğiyle…

Dr. Mustafa Mete

Özel Deva Eğitim Kurumları

> ‘Üstün yeteneklinin özel eğitim alması zorunludur’

Üstün zekalı çocuklar, yaratıcılık, sanat, liderlik kapasitesi ve değişik tüm alanlarda yaşıtlarına göre yüksek düzeyde motivasyon, performans ve görev sorumluluğu gösteren ve bu tür yeteneklerini geliştirmek için uygun imkanlara ihtiyaç duyan çocuklardır. Zekâ bölümleri 110-120 arasında olanlar parlak, 120-130 arasında olanlar üstün zekâlı, 130-200 ya da daha fazla olanlar ise dahi çocuklardır. Toplumda 130 ve üstündeki zekâ bölümüne %2, 140′ın üzerindeki zekâ bölümüne ise çıkıldığında % 0,2 oranında rastlanır.

Üstün zekâ ve özel yetenekli çocuğun gelişiminde ve eğitiminde özel eğitim önemli bir yer tutmaktadır. Üstün zekâ ve özel yetenekli çocuğun varlığı insanlık tarihi kadar eski olduğu halde onlara yönelik eğitim ve öğretim çalışmaları daha yenidir. Bu çalışmalar kapsamında üstün zekâ ve özel yetenekli çocuk için teknoloji gelişimine paralel olarak eğitim programları geliştirilmiş, özel eğitimli personel yetiştirilmiş, özel eğitim ortamları hazırlanmış, bunlar için özel okullar açılmıştır.  Üstün zekâ ve özel yetenekli çocukların gelişimi, ileride topluma daha yararlı olabilmesi ve var olan kapasitesini tam anlamıyla ortaya çıkarabilmek için özelliklerinin iyi bilinmesi gerekmektedir.

Üstün yetenekliliğin sadece üstün genel zekâ potansiyeline sahip olma ile sınırlı olmamasından dolayı, günümüzde “üstün zekâlı” yerine “üstün yetenekli” kavramının kullanımı tercih edilmektedir. Bunun bir diğer nedeni zekânın daha çok etiketleyici olmasıdır.

Üstün yetenekli çocuklar, aynı yaş, deneyim veya çevre şartlarına sahip akranlarına göre, üstün performans gösteren veya yüksek düzeyde başarı elde eden çocuklar ve gençlerdir. Bu çocuk ve gençler olağanüstü entelektüel, yaratıcı ve liderlik kapasitesine sahip oldukları için sanatsal alanlarda yüksek performans gösterirler.

Üstün yetenekli çocuklar yaşıtlarının ilgisini çeken pek çok etkinlikten de hoşlanırlar ancak; daha detaylı ve derinlemesine bilgiye gereksinim duyarlar. Üstün zekâlılar, erken dönemde benzer özellik göstermektedirler;

• Bebeklikte olağanüstü hareketlilik, dikkat ve beceri yetenekleri,

• İlgilenen kişiyi erken tanıma ve erken konuşma, düzgün konuşma, kendini iyi ifade etme

• Ses, ağrı ve acıya karşı aşırı reaksiyon gösterme,

• Güçlü hafıza, hızlı öğrenme ve okuma, kitaplara ilgi ve merakının olması,

• Güçlü problem çözme becerileri, canlı hayal gücü, soru sorma ve keskin bir gözlemci,

• Gelişimsel dönemde hızlı ilerleme ve lider olma,

ÜSTÜN YETENEKLİNİN ÖZEL EĞİTİM ALMASI ZORUNLUDUR

Yaşıtlarından öğrenme hızı ve kapasitesi yönünden farklılık gösteren üstün yetenekli çocukların doğuştan sahip oldukları yeteneklerine uygun eğitim alması gerekli ve zorunludur.

Üstün yeteneklilere yönelik özel eğitsel hakların verilmesini engelleyen en büyük etken ise, toplumdaki anlayış eksikliğidir. Bu eksiklik yüzünden üstün yetenekli bireyler, bilişsel potansi¬¬yellerine uygun bir eğitim alamamakta ve bu durum her türlü ihmalin zeminini oluşturmaktadır. Dolayısıyla ülkemizde öncelikle üstün yeteneklilere bakış açısı değişmeli ve onların bir birey olarak gelişme hakkının bulunduğu kabul edilmelidir.

* Üstün yetenekli bireyler, bir toplumda az bulunan bir beşeri kaynaktır.

* Üstün yetenekliler erken yaşta yönlendirildiklerinde gelişimleri hızlanır ve dolayısıyla topluma katkıları arttırılabilir.

* Bu bireyler geleceğimizin araştırma uzmanları, bilim adamları, askeri liderleri ve yaratıcı sanatçıları olacağı için eğitimleriyle ilgili önlemler alınmalıdır.

* Üstün yetenekli öğrencilerin edindikleri bilgi düzeyi bilişsel düzeyinin çok gerisine düşmekte ve öğrenci programa ilgisiz kalmaktadır.

* Kendi haline bırakılıp yönlendirilmediği, kendini gerçekleştirme ve üretme fırsatını bulamadığı zaman üstün yetenekliler, kendisine ve çevresine zarar verebilir.

* Bu öğrencilere farklı eğitim uygulamak ve yeni yollar bulmak için harcanacak çaba, genel eğitime katkıda bulunacak ve genel eğitimin ilerlemesine yardımcı olacaktır.

Üniversitelerimizin Üstün Zekâlı ve Yetenekliler Öğretmenliği Bölümü, bu yetersizliğe cevap verebilecek nitelikteki eğitimcileri yetiştirmelidir. Üstün zekâlı ve yetenekli öğrencilerin, standardize testlerden elde edilen sonuçlara göre genel nüfus içerisindeki yaygınlık oranları, % 2-3 olarak kabul edilmektedir. 2010 genel nüfus bilgilerine göre, üstün zekâlı ve yetenekli 627.481 çocuk olduğu saptanmış, ancak bu çocuklardan 619.301’ine devlet tarafından herhangi bir özel eğitim imkânı sağlanamamıştır. Bu veriler, üstün zekâlı ve yetenekli öğrencilerin eğitimi için gerekli insan ve ortam ihtiyacının eksikliğine işaret etmektedir.

Ülkelerin gelişmesinde üstün zekâ ve özel yeteneğin çok büyük  katkısının bulunduğu bir gerçektir. Çocukların problemlerine önlem alınmalı, üstün yetenekli çocuklara dikkatli davranılmalı ve bu değerlerimiz zayi edilmemeli ve ülkemizin geleceği için hazırlanmalıdır. Zihinsel potansiyelini maksimum seviyede kullanan nesiller yetiştirmemiz dileğiyle…

Dr. Mustafa Mete

Özel Deva Eğitim Kurumları

Son Güncelleme: Çarşamba, 17 Aralık 2014 08:56

Gösterim: 3074

Ebeynler, çocuklarını internetteki tehlikelerden nasıl korur? İnternette zararlı içeriklere karşı çocuklar nasıl korunmalı? Aileler ve çocuklar için güvenli internet rehberi;

İçinde bulunduğumuz teknoloji çağında tüm çocuklar vakitlerinin büyük çoğunluğunu bilgisayar ve internet başında geçiriyor. Çevrimiçi oyunlar oynamak, sosyal medya sitelerini kullanmak, müzik dinlemek ve okul ödevleri için araştırmalar yapmak için internete giren çocuklar, farkında olmadan birçok tehlikeyle karşı karşıya kalıyorlar. Çocukları dolandırıcılığın yanı sıra hakaret ve arkadaşça yaklaşan kötü niyetli kişiler tarafından kandırılarak ailesiyle ilgili özel bilgilerin sızdırılması gibi önemli tehlikeler bekliyor. Çocukları bu tehlikelerden korumak için onları bilinçlendirmek ve doğru yönlendirmek büyük önem taşıyor.

Açık bir iletişim geliştirin: Çocuklara her şeyin sebebini açıklayın. Çocuklar bir şeyin kötü olduğunu, bir şeyi yapmamaları gerektiğini bilirler. Bilmedikleri, bunun neden kötü olduğu, bunu neden yapmamaları gerektiğidir. Onları “Çünkü” kelimesiyle başlayan açıklamalara alıştırın. Çocuğunuz yanlışlıkla görülmemesi gereken bir içeriğe ulaştığında, onu bununla ilgili bilgilendirin ve ona verebileceği zararları mantıklı bir şekilde anlatın.

Henüz fikren hazır olmadıkları içeriklere bakmamaları gerektiğini söyleyin: İnternette şiddet, cinsellik, alkol ve uyuşturucu maddeler başta olmak üzere online ortamda müdahale edilebilecek çok fazla kategori mevcut. Çocuklarınızın yaşlarına uygun ve anlayabilecekleri bilgilere erişimlerine izin verin. Çocukları en çok etkileyen şey fikren henüz hazır olmadıkları bir içerikle karşılaşmalarıdır.

Yasaklamayın ama sınırları belirleyin: Yasaklar her zaman çok çekicidir. Çocuklar her zaman kendilerine söylenenin tam tersini yapmaya çalışır. Bu nedenle onları negatif bildirimlerle değil, olumlu mesaj ve bilgilerle, pozitif yönde teşvik edin. Onlara yasaklar koymayın, internetin kendilerine sağladığı kolaylıkları ve internetten ne şekilde doğru ve etkin yararlanabileceklerini gösterin. Çocuklarınıza ziyaret edebilecekleri ve edemeyecekleri siteleri öğretin. Bazı sitelere girmenin neden uygunsuz olduğunu anlatın. Çocuklarınızın sevdiği zararsız siteleri yer imlerine kaydederek dikkatlerini o yöne kaydırın.

Alternatifler üretin: Çocukların aklında “Bu siteyi ziyaret etmeyeceksem ya da bu uygulamayı kullanmayacaksam, bunun yerine neyi kullanabilirim?” sorusu vardır. Alternatifler yaratarak çocukların merak duygusunu dizginleyip, onları doğru kaynaklara yönlendirebilirsiniz. Görmemeleri gereken bir içerikle ilgili internet sitesini doğrudan yasaklamak yerine, onları farklı alternatiflere, doğru ve kendileri için uygun sitelere yönlendirin.

Mahremiyet ve başkalarının haklarına saygıyı öğretin: Çocukların mahremiyet algısı yoktur. İnternetteki tuzaklara düşmesinin en önemli nedeni de, internette hangi bilgileri paylaşacaklarını bilmemeleridir. Yüz yüze konuşulan her şeyin online ortamda da söyleyebileceğini düşünürler. Onları internette gerçek hayatta tanıdığı kişileri arkadaş olarak eklemesi yönünde motive edin. İnternette özellikle tanımadıkları kişilerle bilgi alışverişinde bulunmamaları, kendileri ve aileleriyle ilgili özel paylaşım yapmamaları gerektiğini anlatın. İnternetteki diğer kişilerin mahremiyetine saygılı olmalarını öğütleyin. Ödevlerinde kullandıkları görsel ve bilgilerin kaynağını belirterek başkalarının haklarına saygılı olması gerektiğini anlatın.

Mobil uygulamalarla ilgili bilinçlendirin: Birçok kullanıcı, mobil dünyadaki tehlikelerin halen bilincinde değil. Tehlikenin sadece mobil olmayan dünyada, masaüstü ve dizüstü bilgisayarda olduğunu düşünüyor, cep telefonunu sürekli yanında taşıdığı için güvenli ve kontrol altında olduğunu sanıyor. Oysa bugün dünyada 2,7 milyon mobil zararlı ve yüksek riskli uygulama bulunuyor. Bu tehlikelere karşı çocuklara mobil cihazlarını nasıl güvenli bir şekilde kullanacaklarını öğretin. Mobil uygulamaların kullanıcı izinlerini kontrol ederek ve mobil veri güvenliği yazılımı kullanarak veri sızıntısı olmasına engel olun. Bunun yanında örneğin Temple Run, Candy Crush gibi popüler mobil oyun ve uygulamaların taklitlerine karşı dikkatli olun.

Gizlilik ayarlarını kontrol edin: Çocuğunuzun internette ne kadar kişisel bilgi paylaştığını görmek için sosyal ağlardaki profillerini ve bu bilgilerin açık ortamda ne kadar görünebilir olduğunu gizlilik ayarları kısmından kontrol edin. Gizlilik kontrol yazılımlarıyla sosyal ağlar üzerindeki gizlilik ayarlarını takip ederek ne kadar kişisel bilgi paylaştığını kontrol edin.

Veri güvenliği programları ve ebeveyn kontrol mekanizması kullanın: Çocuğunuzun kullandığı cihazın güvenli olduğundan, güvenilir güvenlik ve antivirüs yazılımları kullandığınızdan emin olun. Bunu internete bağlanabilen her cihaz için yapın. Birçok web tarayıcısı, kendi içinde hazır gelen filtreleme sistemine sahiptir. Bu filtreleri aktif hale getirerek çocuğunuzun girdiği sitelerin uygun yaş aralığına hitap ettiğinden emin olun. Ayrıca ebeveynler için web trafiği izleme yazılımları kullanın. Bu sayede çocuğunuzun girdiği sitelerdeki ve kullandığı cihazlarda gerçekleşen aktivitelerini gözlemleme şansı elde edebilirsiniz.

Myla Pilao

Trend Micro Ar-Ge bölümü

Trend Labs Direktörü

> Aileler ve çocuklar için güvenli internet rehberi

Ebeynler, çocuklarını internetteki tehlikelerden nasıl korur? İnternette zararlı içeriklere karşı çocuklar nasıl korunmalı? Aileler ve çocuklar için güvenli internet rehberi;

İçinde bulunduğumuz teknoloji çağında tüm çocuklar vakitlerinin büyük çoğunluğunu bilgisayar ve internet başında geçiriyor. Çevrimiçi oyunlar oynamak, sosyal medya sitelerini kullanmak, müzik dinlemek ve okul ödevleri için araştırmalar yapmak için internete giren çocuklar, farkında olmadan birçok tehlikeyle karşı karşıya kalıyorlar. Çocukları dolandırıcılığın yanı sıra hakaret ve arkadaşça yaklaşan kötü niyetli kişiler tarafından kandırılarak ailesiyle ilgili özel bilgilerin sızdırılması gibi önemli tehlikeler bekliyor. Çocukları bu tehlikelerden korumak için onları bilinçlendirmek ve doğru yönlendirmek büyük önem taşıyor.

Açık bir iletişim geliştirin: Çocuklara her şeyin sebebini açıklayın. Çocuklar bir şeyin kötü olduğunu, bir şeyi yapmamaları gerektiğini bilirler. Bilmedikleri, bunun neden kötü olduğu, bunu neden yapmamaları gerektiğidir. Onları “Çünkü” kelimesiyle başlayan açıklamalara alıştırın. Çocuğunuz yanlışlıkla görülmemesi gereken bir içeriğe ulaştığında, onu bununla ilgili bilgilendirin ve ona verebileceği zararları mantıklı bir şekilde anlatın.

Henüz fikren hazır olmadıkları içeriklere bakmamaları gerektiğini söyleyin: İnternette şiddet, cinsellik, alkol ve uyuşturucu maddeler başta olmak üzere online ortamda müdahale edilebilecek çok fazla kategori mevcut. Çocuklarınızın yaşlarına uygun ve anlayabilecekleri bilgilere erişimlerine izin verin. Çocukları en çok etkileyen şey fikren henüz hazır olmadıkları bir içerikle karşılaşmalarıdır.

Yasaklamayın ama sınırları belirleyin: Yasaklar her zaman çok çekicidir. Çocuklar her zaman kendilerine söylenenin tam tersini yapmaya çalışır. Bu nedenle onları negatif bildirimlerle değil, olumlu mesaj ve bilgilerle, pozitif yönde teşvik edin. Onlara yasaklar koymayın, internetin kendilerine sağladığı kolaylıkları ve internetten ne şekilde doğru ve etkin yararlanabileceklerini gösterin. Çocuklarınıza ziyaret edebilecekleri ve edemeyecekleri siteleri öğretin. Bazı sitelere girmenin neden uygunsuz olduğunu anlatın. Çocuklarınızın sevdiği zararsız siteleri yer imlerine kaydederek dikkatlerini o yöne kaydırın.

Alternatifler üretin: Çocukların aklında “Bu siteyi ziyaret etmeyeceksem ya da bu uygulamayı kullanmayacaksam, bunun yerine neyi kullanabilirim?” sorusu vardır. Alternatifler yaratarak çocukların merak duygusunu dizginleyip, onları doğru kaynaklara yönlendirebilirsiniz. Görmemeleri gereken bir içerikle ilgili internet sitesini doğrudan yasaklamak yerine, onları farklı alternatiflere, doğru ve kendileri için uygun sitelere yönlendirin.

Mahremiyet ve başkalarının haklarına saygıyı öğretin: Çocukların mahremiyet algısı yoktur. İnternetteki tuzaklara düşmesinin en önemli nedeni de, internette hangi bilgileri paylaşacaklarını bilmemeleridir. Yüz yüze konuşulan her şeyin online ortamda da söyleyebileceğini düşünürler. Onları internette gerçek hayatta tanıdığı kişileri arkadaş olarak eklemesi yönünde motive edin. İnternette özellikle tanımadıkları kişilerle bilgi alışverişinde bulunmamaları, kendileri ve aileleriyle ilgili özel paylaşım yapmamaları gerektiğini anlatın. İnternetteki diğer kişilerin mahremiyetine saygılı olmalarını öğütleyin. Ödevlerinde kullandıkları görsel ve bilgilerin kaynağını belirterek başkalarının haklarına saygılı olması gerektiğini anlatın.

Mobil uygulamalarla ilgili bilinçlendirin: Birçok kullanıcı, mobil dünyadaki tehlikelerin halen bilincinde değil. Tehlikenin sadece mobil olmayan dünyada, masaüstü ve dizüstü bilgisayarda olduğunu düşünüyor, cep telefonunu sürekli yanında taşıdığı için güvenli ve kontrol altında olduğunu sanıyor. Oysa bugün dünyada 2,7 milyon mobil zararlı ve yüksek riskli uygulama bulunuyor. Bu tehlikelere karşı çocuklara mobil cihazlarını nasıl güvenli bir şekilde kullanacaklarını öğretin. Mobil uygulamaların kullanıcı izinlerini kontrol ederek ve mobil veri güvenliği yazılımı kullanarak veri sızıntısı olmasına engel olun. Bunun yanında örneğin Temple Run, Candy Crush gibi popüler mobil oyun ve uygulamaların taklitlerine karşı dikkatli olun.

Gizlilik ayarlarını kontrol edin: Çocuğunuzun internette ne kadar kişisel bilgi paylaştığını görmek için sosyal ağlardaki profillerini ve bu bilgilerin açık ortamda ne kadar görünebilir olduğunu gizlilik ayarları kısmından kontrol edin. Gizlilik kontrol yazılımlarıyla sosyal ağlar üzerindeki gizlilik ayarlarını takip ederek ne kadar kişisel bilgi paylaştığını kontrol edin.

Veri güvenliği programları ve ebeveyn kontrol mekanizması kullanın: Çocuğunuzun kullandığı cihazın güvenli olduğundan, güvenilir güvenlik ve antivirüs yazılımları kullandığınızdan emin olun. Bunu internete bağlanabilen her cihaz için yapın. Birçok web tarayıcısı, kendi içinde hazır gelen filtreleme sistemine sahiptir. Bu filtreleri aktif hale getirerek çocuğunuzun girdiği sitelerin uygun yaş aralığına hitap ettiğinden emin olun. Ayrıca ebeveynler için web trafiği izleme yazılımları kullanın. Bu sayede çocuğunuzun girdiği sitelerdeki ve kullandığı cihazlarda gerçekleşen aktivitelerini gözlemleme şansı elde edebilirsiniz.

Myla Pilao

Trend Micro Ar-Ge bölümü

Trend Labs Direktörü

Son Güncelleme: Cuma, 05 Aralık 2014 07:53

Gösterim: 2859

Özel Dershaneler ve Özel Öğretim Kurumları Birliği Derneği (Öz-De-Bir) Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Köprülü, 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla mesaj yayınladı.

Öz-De-Bir) Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Köprülü’nün öğretmenler günü mesajı;

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN!

Başöğretmen Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma, Cumhuriyetimizin istediği “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” kuşaklar yetiştirme görevini üstlenen aydınlanma mücadelemizin yılmaz kalemli ordusu öğretmenlerimiz, bugün eğitimimizin içinde bulunduğu pek çok sorunun yükünü taşıyor.

Bir yanda atama bekleyen, “dershanelerinin dönüştürülmesi” sürecinde geleceği elinden alınmaya çalışılan binlerce öğretmenimiz çalışma hakkı sorunlarıyla karşı karşıyalar. Diğer yanda ekonomik, sosyal, sendikal hak ve sorunlarıyla boğuşan, adalet ve liyakatten uzak atama sorunlarıyla ayrıştırılan çalışan yönetici, öğretmen/eğitim emekçilerimiz mesleki değerlerinin de giderek aşındırıldığı, eğitim bilimlerinin gereklerinden uzak uygulamalarla mesleklerini sürdürmeye çalışıyorlar.

 “Öğretmenler! Yeni kuşağı, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni kuşak sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister! Yeni kuşağı, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir.” diyerek öğretmenlere seslenen Millet Mekteplerinin Başöğretmeni Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerine, görüşlerine, yol göstericiliğine bu günlerde daha çok ihtiyaç duyduğumuz gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Tüm bunlara rağmen Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaş uygarlık hedefinden sapmadan, ortak değerlerimizi çoğaltarak, hak ve özgürlüklerinin bilincinde yurttaşlar yetiştirme hedefine ulaşmak için çaba harcayan Cumhuriyetimizin istediği “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” kuşaklar yetiştirme görevini başarıyla, özveriyle gerçekleştirmeye çalışan tüm meslektaşlarımın Öğretmenler Günü’nü içtenlikle, gönül dolusu sevgi ve saygılarımla kutluyorum.

21.11.2014         

Faruk KÖPRÜLÜ

ÖZ-DE-BİR Yönetim Kurulu Başkanı

> ÖZ-DE-BİR Yönetim Kurulu Başkanı Köprülü’den öğretmenler günü mesajı

Özel Dershaneler ve Özel Öğretim Kurumları Birliği Derneği (Öz-De-Bir) Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Köprülü, 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla mesaj yayınladı.

Öz-De-Bir) Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Köprülü’nün öğretmenler günü mesajı;

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN!

Başöğretmen Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma, Cumhuriyetimizin istediği “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” kuşaklar yetiştirme görevini üstlenen aydınlanma mücadelemizin yılmaz kalemli ordusu öğretmenlerimiz, bugün eğitimimizin içinde bulunduğu pek çok sorunun yükünü taşıyor.

Bir yanda atama bekleyen, “dershanelerinin dönüştürülmesi” sürecinde geleceği elinden alınmaya çalışılan binlerce öğretmenimiz çalışma hakkı sorunlarıyla karşı karşıyalar. Diğer yanda ekonomik, sosyal, sendikal hak ve sorunlarıyla boğuşan, adalet ve liyakatten uzak atama sorunlarıyla ayrıştırılan çalışan yönetici, öğretmen/eğitim emekçilerimiz mesleki değerlerinin de giderek aşındırıldığı, eğitim bilimlerinin gereklerinden uzak uygulamalarla mesleklerini sürdürmeye çalışıyorlar.

 “Öğretmenler! Yeni kuşağı, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni kuşak sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister! Yeni kuşağı, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir.” diyerek öğretmenlere seslenen Millet Mekteplerinin Başöğretmeni Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerine, görüşlerine, yol göstericiliğine bu günlerde daha çok ihtiyaç duyduğumuz gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Tüm bunlara rağmen Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaş uygarlık hedefinden sapmadan, ortak değerlerimizi çoğaltarak, hak ve özgürlüklerinin bilincinde yurttaşlar yetiştirme hedefine ulaşmak için çaba harcayan Cumhuriyetimizin istediği “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” kuşaklar yetiştirme görevini başarıyla, özveriyle gerçekleştirmeye çalışan tüm meslektaşlarımın Öğretmenler Günü’nü içtenlikle, gönül dolusu sevgi ve saygılarımla kutluyorum.

21.11.2014         

Faruk KÖPRÜLÜ

ÖZ-DE-BİR Yönetim Kurulu Başkanı

Son Güncelleme: Cuma, 21 Kasım 2014 14:09

Gösterim: 2816

Bu hafta yapılacak olan TEOG ortak sınavlar öncesi ve sınav anında öğrencilerin nelere dikkat etmeleri gerektiği ve sınav stresiyle nasıl baş edecekleri konusunda uzmanlardan öneriler;

Bu sene ikinci kez düzenlenen iki aşamalı TEOG’un (Temel Öğretimden Orta Öğretime Geçiş Sınavı) ilk basamağı 26-27 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek. Sınava sayılı gün kala öğrencilerin sınav stresiyle nasıl baş edeceğini ve sınavdan önceki akşamlarını nasıl geçirmeleri gerektiğini Bilfen İlköğretim Kurumları Bölüm Başkanı Tuğçe Kılıç yorumladı…

Sınava hazır olmak ve hazır hissedebilmek bir süreçtir ve bu sürecin en doğru şekilde yürütülmesi gerekir diyen Tuğçe Kılıç, doğru ve bilinçli bir hazırlık süreci için öğrencilere bir dizi öneri hazırladı:

-Başarılı olabileceklerine dair olumlu bir inanç oluşturmalı,

-Gerçekçi hedefler belirlemeli,

-Sonuç odaklı değil, performans odaklı olmalı,

-Sistemli ve programlı çalışmalı,

-Güçlü bir bilgi donanımı oluşturmalı,

-Çok sayıda pratik yapmalı,

-Değerlendirme ve düzeltme yapmalı.

Sınavdan önceki akşamı nasıl geçirmeli?

-Normal yatış ve kalkış saatine uyanmaya özen gösterilmeliler.

-Keyif verici etkinlikler yapılmalılar.

-Sevdikleriyle vakit geçirmeliler.

-Sınavda yanlarında götürecekleri belgeleri hazırlamalılar.

-Sınavla ilgili konularda çok fazla konuşmamaya özen göstermeliler.

-Yorgunluk yaratacak faaliyetlerden ve morallerini bozacak haberlerden kaçınmalılar.

-Yemeklerde sağlıklarını bozma tehlikesi olan yiyeceklerden uzak durmalılar.

-Sınava hazırlık ve soru çözme süreci iki gün kala bitmiş olmalıdır ancak yine de soru çözmek istiyor ve bu şekilde kendilerini daha rahat hissedeceklerini düşünüyorlarsa çözebilirler.

Sınav günü sınav kaygısıyla baş etmenin yolları nelerdir?

Hazırlık sürecini sağlıklı geçiren bir öğrencinin sınav öncesinde yaşayacağı kaygı genel olarak kontrol altında tutulabilen, beklendik, hayatı daha üretken hale getirmek için motive edici bir etken olan kaygı türüdür. Bu durumun dışına çıkan ve süreci etkileyen kaygının temelinde sınavın kötü gideceğini düşünmek, bir soruda zorlandığında diğerlerini de yapamayacağına inanmak vb asılsız düşünceler ve genellemeler yatmaktadır. Zihnindeki olumsuzlukları olumluya çevirmek, elinden geleni yaptığına inanmak ve nefes egzersizleri yapmak kaygıyı kontrol altında tutmayı sağlayacaktır.

Sınavda en çok yapılan hatalar ve giderilmesi için öneriler neler?

Sınavlarda bilgi eksiği olmaksızın en fazla soru kaybı soru ya da cevabın tamamının dikkatli bir şekilde okunmamasından kaynaklanıyor. Sorunun yarısını okuyup hemen cevap seçeneklerine yönelmek ya da soru köküne dikkat etmemek yanlış cevaplanan soruları da beraberinde getiriyor.

Sorunun kolay olduğunu düşünüp; “Bu kadar kolay soru sormazlar, mutlaka bir çeldirici vardır.” düşüncesiyle verdikleri ilk cevabı değiştirip farklı ve dolayısı ile yanlış olabilecek cevaba yönelmek de sık rastlanan hatalardan.

Matematik sınavı için hep hatırlatılan ve öğrencileri yanlışa götüren bir diğer hata ise işlem yapmayıp soruları kafadan cevaplamaya çalışmaları.

Bunlar dışında soruyu doğru cevaplamalarına rağmen optik formun doldurulmasına ilişkin yaşanan hatalardan dolayı sonucun yanlış olarak görüldüğü durumlar da söz konusu. Kitapçık türünün yanlış işaretlenmesi ya da kodlama yapılırken kaydırılma yapılması bu konuda sık hatırlatma ve uyarı yaptığımız ve maalesef sık gözlemlediğimiz bir hata. Silik kodlama yapmak da aynı şekilde doğru yapılan bir sorunun yanlış gibi görünmesine neden olan bir durum.

Öğrencilerin sık sık deneme yapmaları hatalara ilişkin farkındalık kazanmaları, sınav stratejisi ve test tekniklerine ilişkin bilgilendirilmeleri bu hataların oranını azaltabilecek önlemlerden.

-Sorunun tamamını okuyup, soru kökünün altını çizmek,

-Blok kodlama yapmaktan kaçınmak,

-Kodlama yaparken soru numaralarının ve cevap şıkkının aynı olduğunu kontrol etmek,

-Çözümü basit olsa bile ayrıntıları yazmak,

-Yorulduklarını hissettiklerinde sınava o şekilde devam etmek yerine yaklaşık 15 saniye kadar kendilerini dinlendirip, nefes egzersizi yapmak,

-Acele etmeden zamanı iyi kullanmak dikkat edilmesi gereken en temel önlemler.

> TEOG öncesi ve sınav anında dikkat edilmesi gerekenler

Bu hafta yapılacak olan TEOG ortak sınavlar öncesi ve sınav anında öğrencilerin nelere dikkat etmeleri gerektiği ve sınav stresiyle nasıl baş edecekleri konusunda uzmanlardan öneriler;

Bu sene ikinci kez düzenlenen iki aşamalı TEOG’un (Temel Öğretimden Orta Öğretime Geçiş Sınavı) ilk basamağı 26-27 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek. Sınava sayılı gün kala öğrencilerin sınav stresiyle nasıl baş edeceğini ve sınavdan önceki akşamlarını nasıl geçirmeleri gerektiğini Bilfen İlköğretim Kurumları Bölüm Başkanı Tuğçe Kılıç yorumladı…

Sınava hazır olmak ve hazır hissedebilmek bir süreçtir ve bu sürecin en doğru şekilde yürütülmesi gerekir diyen Tuğçe Kılıç, doğru ve bilinçli bir hazırlık süreci için öğrencilere bir dizi öneri hazırladı:

-Başarılı olabileceklerine dair olumlu bir inanç oluşturmalı,

-Gerçekçi hedefler belirlemeli,

-Sonuç odaklı değil, performans odaklı olmalı,

-Sistemli ve programlı çalışmalı,

-Güçlü bir bilgi donanımı oluşturmalı,

-Çok sayıda pratik yapmalı,

-Değerlendirme ve düzeltme yapmalı.

Sınavdan önceki akşamı nasıl geçirmeli?

-Normal yatış ve kalkış saatine uyanmaya özen gösterilmeliler.

-Keyif verici etkinlikler yapılmalılar.

-Sevdikleriyle vakit geçirmeliler.

-Sınavda yanlarında götürecekleri belgeleri hazırlamalılar.

-Sınavla ilgili konularda çok fazla konuşmamaya özen göstermeliler.

-Yorgunluk yaratacak faaliyetlerden ve morallerini bozacak haberlerden kaçınmalılar.

-Yemeklerde sağlıklarını bozma tehlikesi olan yiyeceklerden uzak durmalılar.

-Sınava hazırlık ve soru çözme süreci iki gün kala bitmiş olmalıdır ancak yine de soru çözmek istiyor ve bu şekilde kendilerini daha rahat hissedeceklerini düşünüyorlarsa çözebilirler.

Sınav günü sınav kaygısıyla baş etmenin yolları nelerdir?

Hazırlık sürecini sağlıklı geçiren bir öğrencinin sınav öncesinde yaşayacağı kaygı genel olarak kontrol altında tutulabilen, beklendik, hayatı daha üretken hale getirmek için motive edici bir etken olan kaygı türüdür. Bu durumun dışına çıkan ve süreci etkileyen kaygının temelinde sınavın kötü gideceğini düşünmek, bir soruda zorlandığında diğerlerini de yapamayacağına inanmak vb asılsız düşünceler ve genellemeler yatmaktadır. Zihnindeki olumsuzlukları olumluya çevirmek, elinden geleni yaptığına inanmak ve nefes egzersizleri yapmak kaygıyı kontrol altında tutmayı sağlayacaktır.

Sınavda en çok yapılan hatalar ve giderilmesi için öneriler neler?

Sınavlarda bilgi eksiği olmaksızın en fazla soru kaybı soru ya da cevabın tamamının dikkatli bir şekilde okunmamasından kaynaklanıyor. Sorunun yarısını okuyup hemen cevap seçeneklerine yönelmek ya da soru köküne dikkat etmemek yanlış cevaplanan soruları da beraberinde getiriyor.

Sorunun kolay olduğunu düşünüp; “Bu kadar kolay soru sormazlar, mutlaka bir çeldirici vardır.” düşüncesiyle verdikleri ilk cevabı değiştirip farklı ve dolayısı ile yanlış olabilecek cevaba yönelmek de sık rastlanan hatalardan.

Matematik sınavı için hep hatırlatılan ve öğrencileri yanlışa götüren bir diğer hata ise işlem yapmayıp soruları kafadan cevaplamaya çalışmaları.

Bunlar dışında soruyu doğru cevaplamalarına rağmen optik formun doldurulmasına ilişkin yaşanan hatalardan dolayı sonucun yanlış olarak görüldüğü durumlar da söz konusu. Kitapçık türünün yanlış işaretlenmesi ya da kodlama yapılırken kaydırılma yapılması bu konuda sık hatırlatma ve uyarı yaptığımız ve maalesef sık gözlemlediğimiz bir hata. Silik kodlama yapmak da aynı şekilde doğru yapılan bir sorunun yanlış gibi görünmesine neden olan bir durum.

Öğrencilerin sık sık deneme yapmaları hatalara ilişkin farkındalık kazanmaları, sınav stratejisi ve test tekniklerine ilişkin bilgilendirilmeleri bu hataların oranını azaltabilecek önlemlerden.

-Sorunun tamamını okuyup, soru kökünün altını çizmek,

-Blok kodlama yapmaktan kaçınmak,

-Kodlama yaparken soru numaralarının ve cevap şıkkının aynı olduğunu kontrol etmek,

-Çözümü basit olsa bile ayrıntıları yazmak,

-Yorulduklarını hissettiklerinde sınava o şekilde devam etmek yerine yaklaşık 15 saniye kadar kendilerini dinlendirip, nefes egzersizi yapmak,

-Acele etmeden zamanı iyi kullanmak dikkat edilmesi gereken en temel önlemler.

Son Güncelleme: Salı, 25 Kasım 2014 15:58

Gösterim: 5541

Cumhuriyet’ten günümüze Türkiye’de öğretmen yetiştirme sorunu

Ülkemizde öğretmen eğitimi toplumumuzdaki siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel gelişmelere paralel bir yol izlemiş ve önemli sorunların yaşandığı bir alan olmuştur. Cumhuriyet dönemine geçilirken de öğretmen yetiştirme konusu çok önemli bir sorun olarak acil çözümler bekleyen alanlardan birisi olmuştur. Öğretmen eğitiminin yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin önünde önemli bir sorun olarak bulunmasının temel nedeni geçmişte bu konuda bir kalıtın yok denecek kadar az olmasıydı. Örneğin 1923'te 10102 ilkokul öğretmeni bulunuyordu. Bunların 1081'i kadın, 9021'i erkekti. Mesleki öğrenim görmüş olanların 378'i kadın, 2356'sı erkek olmak üzere toplam 2734 idi. Bunların önemli bir kısmı da medreselerin alt sınıflarından ayrılmış, yarım yamalak bir öğrenimle 1-2 senelik Darülmuallimin’lerden mezun olmuş, çoğu imamlık ve müezzinlikle de görevli kişilerden oluşmaktaydı. Geri kalan 7368 öğretmenden 1357'si ancak ilköğrenim görmüş, 711'i doğrudan medreseden ayrılmış, 152'si düzenli bir öğrenim görmemiş, 2107'si hiçbir öğretmenlik ehliyeti taşımayan kişilerden oluşmaktaydı (Akyüz 2001: 344).

Ülkemiz son 150 yıldır değişik (bazen çelişik) öğretmen eğitim sistemlerinin geliştirildiği, uygulamaya konulduğu ülkelerden birisi olmuştur. 150 yıllık bir geçmişe sahip öğretmen yetiştirme uygulamalarımız tarihsel bir bakışla değerlendirildiğinde, Osmanlı döneminde gençliğin eğitimi önemli bir konu olarak görülmekle birlikte ordu ve dini kuruluşlar tarafından gereksinim duyulan kişilerin eğitimine ağırlık verildiği anlaşılmaktadır. Cumhuriyet döneminde öğretmen yetiştirme sorunu oldukça karmaşık olmuştur (Akyüz 1989: 421). 1924-1925 öğretim yılından itibaren Darulmuallimin adı Muallim Mektebi ve 1935'lerden itibaren de öğretmen okulu olarak değiştirilmiştir. Sayıları çok fakat öğrencileri az ve öğretimi yetersiz ilköğretmen okullarının sayıları azaltılıp öğrenci mevcudu ve öğretiminin niteliği yükseltilmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte 1940'ta köy enstitüleri kuruluncaya kadar ilköğretmen okulları ile gereksinim duyulan öğretmeni sayısal olarak dahi yetiştirmek mümkün olmamıştır.

Cumhuriyet yönetimi, ilk yıllarında öğretmenliği bir meslek haline getirmek için yasal çaba harcamıştır. 13 Mart 1924 tarihli Orta Tedrisat Kanununun 1. maddesine göre "muallimlik devletin umumi hizmetlerinden talim ve terbiye vazifesini üzerine alan, müstakil sınıf ve derecelere ayrılan bir meslektir”. 22 Mart 1926 tarihli ve 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanunun 12. maddesinde de "maarif hizmetlerinde aslolan muallimliktir" ifadesi yer almaktadır. Yasal düzenlemelerde yer alan bu ifadelerin anlamı şudur: (a) Öğretmenlik, devletin bir kamu görevi olan öğretim ve eğitimi üstlenen' bir meslektir, (b) Öğretmenliğin öğretim ve eğitim hizmetleri arasında, önceliği ve üstünlüğü vardır (Akyüz 2001: 344). Eğitim öğretim hizmetlerinde öğretmenliğin öncelikli olarak değerlendirilmesine rağmen öğretmen olma ölçütlerinde bu yasal düzenlemelerin gerektirdiği veya ön gördüğü titizliğe uyulmamıştır. Öğretmenlik mesleği Osmanlıdan devrolunan uygulamalar doğrultusunda kapısı açık girişi kolay bir meslek olmadan öteye gidememiştir

Eğitim Bakanlığı, yasal metinlerde, öğretmenliği bir "uzmanlık" mesleği olarak tanımlamış, fakat doğru olan bu görüş kağıt üzerinde kalmış, Bakanlık bu mesleğin "uzmanlık" değil , "herkesin yapabileceği bir iş" olduğunu gösteren politikalar izlemiştir. Böylece, ilköğretimde öğretmenlerin geldiği kaynak sayısı günümüzde 433'e çıkmıştır.

Öğretmen yetiştirme uygulamalarımızda 1996 yılına kadar toplumun gereksinimi olan ve öğretmenden toplumun beklentilerine uygun olarak- bu beklentiler toplumun gelişmişlik düzeyiyle ilgilidir- “her şeyi bilen öğretmen” ‘i yetiştirme amaçlanmaktaydı. 1923’ten beri yetiştirmeye çalıştığımız öğretmenlerden toplumsal kalkınma doğrultusunda toplumun itici gücü olmaları beklenmiştir. Öğretmenlerden yetiştirmeye çalıştığı öğrencilerin ve içinde bulunduğu çevrenin ekonomik, siyasal, hukuksal, sağlık, beslenme, psikolojik vb. alanlarındaki gereksinimlerine cevap vermesi beklenmekteydi. Bu beklentinin eğitimin toplumdaki işlevlerinden kaynaklandığı görülmektedir. 

Öğretmen yetiştirme Türkiye eğitim sisteminin en önemli sorun alanlarından birisi olmuş ve bugün dahi bu alan bir sorun olmaktan çıkamamıştır. Yukarıda öğretmen yetiştirme tarihimize kısaca bakmaya çalıştık. Bu tarihsel gerçekliği vermemizin amacı öğretmen yetiştirme uygulamalarımızın çok çeşitli, çok sorunlu ve çoğu zaman kendisinden istenileni veremeyen bir nitelikte olmasıydı. Bu durumu, Akyüz, eğitim tarihimizden öğretmen yetiştirme konusuyla ilgili hangi dersleri çıkarmamız gerektiğini yanıtlarken şöyle özetlemektedir: (a) Genellikle niteliğe önem verilmeyen bir eğitim politikası izlenmiştir, (b) Eğitimin doğasına uygun kişilikte ve yapıda öğretmenler yetiştirilememiştir, (c) Milli bilinçten yoksun öğretmenler yetiştirilmiştir, (d) Doğaya ve çevreye karşı duyarsız bir öğretmen kitlesi yetiştirilmiştir, (e) Toplumun büyük çoğunluğu öğretmenin çabasını desteklemekten uzak kalmıştır, (f) Bir eğitim sorunu olarak öğretmen yetiştirme bir model, para sorunu değil, ciddi olarak ele alınması gereken devletin temel sorunudur (M.E.B., 1992, 116).

Türkiye’de bir çocuğun geleceğinin ne olacağını belirlemede, o çocuğun ilkokul öğretmeninin kim olduğu anne-babasının kim olduğundan daha belirleyici olmaktadır. Bir X öğretmeninin Anadolu'nun herhangi bir köyünde bir sınıfta öğretmenlik yapması, öğretmenlik yaptığı sınıftaki çocukların belki de yaşamlarında yakalayabildikleri en büyük şans ya da en büyük şanssızlık olacaktır. Biz yetiştirdiğimiz öğretmenlerin, bütün çocuklarımızın en büyük şansları olmalarını sağlamalıyız. Kendi çocuklarımızı gönül rahatlığıyla teslim edebileceğimiz öğretmenleri yetiştirmeliyiz. Kartal (2002) bu noktayı yaptığı bir benzetme ile şöyle açıklamaktadır: "Baharın başlangıcında, tam da filizlerin yeni yeni kendilerini gösterdikleri dönemde bir fırtına olur. Bu fırtına şiddetli eser, buram buram eser ve Anadolu'nun pek çok yerini kasıp kavurur. Halk bu fırtınaya "filizkıran fırtınası" adını koymuştur. Bu fırtına taze ve gevrek filizleri kırar, ağaçlara zarar verir. Çocukları ve gençleri bu taze gevrek filizlere benzetirsek öğretmenlerin onlara özenle davranmalarını ve filizkıran fırtınasına maruz kalmamalarını istemekteyiz". Öğretmenlerimizin filizkıran fırtınası olmamaları onların hizmet öncesi öğretmen eğitimlerine bağlıdır. Filizkıran olmayan öğretmeni yetiştirici bir öğretmen eğitimi ve yapılanmasına gidilmesi artık zorunluluktur.

Öğretmen yetiştirme uygulamalarına bir göz attığımızda özellikle “ortaöğretim alan” öğretmenlerinin yetiştirilmesi uygulamalarında bir kargaşanın ve niteliksizliğin yaşanmakta olduğunu görmekteyiz. 2014 Yılı içerisinde Yükseköğretim Yürütme Kurulu kararları çerçevesinde Eğitim Fakültesi dışındaki fakültelerden mezun olan yaklaşık 90.000 öğrenciye Pedagojik Formasyon Eğitimi Sertifikası verilmesi planlanmış, bu öğrencilerden bir kısmı halen 2015 Ocak ayında mezun olacak şekilde 78 üniversitenin eğitim fakültelerinde eğitim almaya devam etmektedir. Bu eğitimler bu öğrencilere verilirken nitelik ve bir ideal geri planda kalmış öğrenci talebi ve üniversitelerin bu uygulamaları bir gelir kaynağı olarak görmeleri ön plana çıkmıştır. 2014-2015 öğretim yılı güz yarıyılında da bu programlara öğrenci alınması için çalışmalar yapılmakta ve büyük bir olasılıkla 30-40 bin civarında bir öğrenci grubu daha programlara alınacaktır. Eğitim Fakültesi dışındaki fakültelerden mezun olan öğrenciler öğretmen olabilir mi? Elbette olabilir, ancak hali hazırdaki uygulandığı biçimde olmaz. Bu programlar öğretmen yetiştirmiyor, öğretmen olabilmek için yasal bir zorunluluk olan gerekli sertifikayı veriyor. Geçmişte okumaya/okutulmaya çalışılan çocuklar için bir umut ifadesi olarak söylenen “okusun/okutalım hiçbir şey olmazsa öğretmen olur” söylemi bu günlerde “Her Türk Öğretmen Doğar” sloganına dönüşmüş gözüküyor.

Doç. Dr. Mehmet Üstüner

İnönü Üniversitesi

Eğitim Fakültesi

Eğitim Bilimleri Bölümü

> Cumhuriyet’ten günümüze Türkiye’de öğretmen yetiştirme sorunu

Cumhuriyet’ten günümüze Türkiye’de öğretmen yetiştirme sorunu

Ülkemizde öğretmen eğitimi toplumumuzdaki siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel gelişmelere paralel bir yol izlemiş ve önemli sorunların yaşandığı bir alan olmuştur. Cumhuriyet dönemine geçilirken de öğretmen yetiştirme konusu çok önemli bir sorun olarak acil çözümler bekleyen alanlardan birisi olmuştur. Öğretmen eğitiminin yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin önünde önemli bir sorun olarak bulunmasının temel nedeni geçmişte bu konuda bir kalıtın yok denecek kadar az olmasıydı. Örneğin 1923'te 10102 ilkokul öğretmeni bulunuyordu. Bunların 1081'i kadın, 9021'i erkekti. Mesleki öğrenim görmüş olanların 378'i kadın, 2356'sı erkek olmak üzere toplam 2734 idi. Bunların önemli bir kısmı da medreselerin alt sınıflarından ayrılmış, yarım yamalak bir öğrenimle 1-2 senelik Darülmuallimin’lerden mezun olmuş, çoğu imamlık ve müezzinlikle de görevli kişilerden oluşmaktaydı. Geri kalan 7368 öğretmenden 1357'si ancak ilköğrenim görmüş, 711'i doğrudan medreseden ayrılmış, 152'si düzenli bir öğrenim görmemiş, 2107'si hiçbir öğretmenlik ehliyeti taşımayan kişilerden oluşmaktaydı (Akyüz 2001: 344).

Ülkemiz son 150 yıldır değişik (bazen çelişik) öğretmen eğitim sistemlerinin geliştirildiği, uygulamaya konulduğu ülkelerden birisi olmuştur. 150 yıllık bir geçmişe sahip öğretmen yetiştirme uygulamalarımız tarihsel bir bakışla değerlendirildiğinde, Osmanlı döneminde gençliğin eğitimi önemli bir konu olarak görülmekle birlikte ordu ve dini kuruluşlar tarafından gereksinim duyulan kişilerin eğitimine ağırlık verildiği anlaşılmaktadır. Cumhuriyet döneminde öğretmen yetiştirme sorunu oldukça karmaşık olmuştur (Akyüz 1989: 421). 1924-1925 öğretim yılından itibaren Darulmuallimin adı Muallim Mektebi ve 1935'lerden itibaren de öğretmen okulu olarak değiştirilmiştir. Sayıları çok fakat öğrencileri az ve öğretimi yetersiz ilköğretmen okullarının sayıları azaltılıp öğrenci mevcudu ve öğretiminin niteliği yükseltilmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte 1940'ta köy enstitüleri kuruluncaya kadar ilköğretmen okulları ile gereksinim duyulan öğretmeni sayısal olarak dahi yetiştirmek mümkün olmamıştır.

Cumhuriyet yönetimi, ilk yıllarında öğretmenliği bir meslek haline getirmek için yasal çaba harcamıştır. 13 Mart 1924 tarihli Orta Tedrisat Kanununun 1. maddesine göre "muallimlik devletin umumi hizmetlerinden talim ve terbiye vazifesini üzerine alan, müstakil sınıf ve derecelere ayrılan bir meslektir”. 22 Mart 1926 tarihli ve 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanunun 12. maddesinde de "maarif hizmetlerinde aslolan muallimliktir" ifadesi yer almaktadır. Yasal düzenlemelerde yer alan bu ifadelerin anlamı şudur: (a) Öğretmenlik, devletin bir kamu görevi olan öğretim ve eğitimi üstlenen' bir meslektir, (b) Öğretmenliğin öğretim ve eğitim hizmetleri arasında, önceliği ve üstünlüğü vardır (Akyüz 2001: 344). Eğitim öğretim hizmetlerinde öğretmenliğin öncelikli olarak değerlendirilmesine rağmen öğretmen olma ölçütlerinde bu yasal düzenlemelerin gerektirdiği veya ön gördüğü titizliğe uyulmamıştır. Öğretmenlik mesleği Osmanlıdan devrolunan uygulamalar doğrultusunda kapısı açık girişi kolay bir meslek olmadan öteye gidememiştir

Eğitim Bakanlığı, yasal metinlerde, öğretmenliği bir "uzmanlık" mesleği olarak tanımlamış, fakat doğru olan bu görüş kağıt üzerinde kalmış, Bakanlık bu mesleğin "uzmanlık" değil , "herkesin yapabileceği bir iş" olduğunu gösteren politikalar izlemiştir. Böylece, ilköğretimde öğretmenlerin geldiği kaynak sayısı günümüzde 433'e çıkmıştır.

Öğretmen yetiştirme uygulamalarımızda 1996 yılına kadar toplumun gereksinimi olan ve öğretmenden toplumun beklentilerine uygun olarak- bu beklentiler toplumun gelişmişlik düzeyiyle ilgilidir- “her şeyi bilen öğretmen” ‘i yetiştirme amaçlanmaktaydı. 1923’ten beri yetiştirmeye çalıştığımız öğretmenlerden toplumsal kalkınma doğrultusunda toplumun itici gücü olmaları beklenmiştir. Öğretmenlerden yetiştirmeye çalıştığı öğrencilerin ve içinde bulunduğu çevrenin ekonomik, siyasal, hukuksal, sağlık, beslenme, psikolojik vb. alanlarındaki gereksinimlerine cevap vermesi beklenmekteydi. Bu beklentinin eğitimin toplumdaki işlevlerinden kaynaklandığı görülmektedir. 

Öğretmen yetiştirme Türkiye eğitim sisteminin en önemli sorun alanlarından birisi olmuş ve bugün dahi bu alan bir sorun olmaktan çıkamamıştır. Yukarıda öğretmen yetiştirme tarihimize kısaca bakmaya çalıştık. Bu tarihsel gerçekliği vermemizin amacı öğretmen yetiştirme uygulamalarımızın çok çeşitli, çok sorunlu ve çoğu zaman kendisinden istenileni veremeyen bir nitelikte olmasıydı. Bu durumu, Akyüz, eğitim tarihimizden öğretmen yetiştirme konusuyla ilgili hangi dersleri çıkarmamız gerektiğini yanıtlarken şöyle özetlemektedir: (a) Genellikle niteliğe önem verilmeyen bir eğitim politikası izlenmiştir, (b) Eğitimin doğasına uygun kişilikte ve yapıda öğretmenler yetiştirilememiştir, (c) Milli bilinçten yoksun öğretmenler yetiştirilmiştir, (d) Doğaya ve çevreye karşı duyarsız bir öğretmen kitlesi yetiştirilmiştir, (e) Toplumun büyük çoğunluğu öğretmenin çabasını desteklemekten uzak kalmıştır, (f) Bir eğitim sorunu olarak öğretmen yetiştirme bir model, para sorunu değil, ciddi olarak ele alınması gereken devletin temel sorunudur (M.E.B., 1992, 116).

Türkiye’de bir çocuğun geleceğinin ne olacağını belirlemede, o çocuğun ilkokul öğretmeninin kim olduğu anne-babasının kim olduğundan daha belirleyici olmaktadır. Bir X öğretmeninin Anadolu'nun herhangi bir köyünde bir sınıfta öğretmenlik yapması, öğretmenlik yaptığı sınıftaki çocukların belki de yaşamlarında yakalayabildikleri en büyük şans ya da en büyük şanssızlık olacaktır. Biz yetiştirdiğimiz öğretmenlerin, bütün çocuklarımızın en büyük şansları olmalarını sağlamalıyız. Kendi çocuklarımızı gönül rahatlığıyla teslim edebileceğimiz öğretmenleri yetiştirmeliyiz. Kartal (2002) bu noktayı yaptığı bir benzetme ile şöyle açıklamaktadır: "Baharın başlangıcında, tam da filizlerin yeni yeni kendilerini gösterdikleri dönemde bir fırtına olur. Bu fırtına şiddetli eser, buram buram eser ve Anadolu'nun pek çok yerini kasıp kavurur. Halk bu fırtınaya "filizkıran fırtınası" adını koymuştur. Bu fırtına taze ve gevrek filizleri kırar, ağaçlara zarar verir. Çocukları ve gençleri bu taze gevrek filizlere benzetirsek öğretmenlerin onlara özenle davranmalarını ve filizkıran fırtınasına maruz kalmamalarını istemekteyiz". Öğretmenlerimizin filizkıran fırtınası olmamaları onların hizmet öncesi öğretmen eğitimlerine bağlıdır. Filizkıran olmayan öğretmeni yetiştirici bir öğretmen eğitimi ve yapılanmasına gidilmesi artık zorunluluktur.

Öğretmen yetiştirme uygulamalarına bir göz attığımızda özellikle “ortaöğretim alan” öğretmenlerinin yetiştirilmesi uygulamalarında bir kargaşanın ve niteliksizliğin yaşanmakta olduğunu görmekteyiz. 2014 Yılı içerisinde Yükseköğretim Yürütme Kurulu kararları çerçevesinde Eğitim Fakültesi dışındaki fakültelerden mezun olan yaklaşık 90.000 öğrenciye Pedagojik Formasyon Eğitimi Sertifikası verilmesi planlanmış, bu öğrencilerden bir kısmı halen 2015 Ocak ayında mezun olacak şekilde 78 üniversitenin eğitim fakültelerinde eğitim almaya devam etmektedir. Bu eğitimler bu öğrencilere verilirken nitelik ve bir ideal geri planda kalmış öğrenci talebi ve üniversitelerin bu uygulamaları bir gelir kaynağı olarak görmeleri ön plana çıkmıştır. 2014-2015 öğretim yılı güz yarıyılında da bu programlara öğrenci alınması için çalışmalar yapılmakta ve büyük bir olasılıkla 30-40 bin civarında bir öğrenci grubu daha programlara alınacaktır. Eğitim Fakültesi dışındaki fakültelerden mezun olan öğrenciler öğretmen olabilir mi? Elbette olabilir, ancak hali hazırdaki uygulandığı biçimde olmaz. Bu programlar öğretmen yetiştirmiyor, öğretmen olabilmek için yasal bir zorunluluk olan gerekli sertifikayı veriyor. Geçmişte okumaya/okutulmaya çalışılan çocuklar için bir umut ifadesi olarak söylenen “okusun/okutalım hiçbir şey olmazsa öğretmen olur” söylemi bu günlerde “Her Türk Öğretmen Doğar” sloganına dönüşmüş gözüküyor.

Doç. Dr. Mehmet Üstüner

İnönü Üniversitesi

Eğitim Fakültesi

Eğitim Bilimleri Bölümü

Son Güncelleme: Salı, 21 Ekim 2014 09:58

Gösterim: 5560


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.