Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Milliyet Yazarı Can Dündar'ın eğitimle ilgili bugünkü yazısı...

Atatürk’ün okullarında din dersi var mıydı?Yoktu diyebiliriz.

Daha doğrusu başta vardı, giderek azaltıldı ve sonunda kaldırıldı.

Cumhuriyet kurulup Öğretim Birliği Yasası çıkarıldıktan sonra 1924’te, ilkokullara (birinci sınıf hariç) haftada 2 saat “Kuran-ı Kerim ve Din Dersi” kondu.

Bu ders, 1929’da 3 ve 5’lerde haftada birer saate indirildi.

1930’da yalnızca 5. sınıf öğrencilerine, o da ebeveyni isterse, haftada yarım saat okutuluyordu. Sonra o da kaldırıldı.

1935-1948 arasında okullarda din eğitimi yapılmadı. (Bkz: S. Kalkanoğlu, “İsmet İnönü: Din ve Laiklik”, Tekin, 1991)

Dersin yeniden müfredata girişi, CHP’nin 1946 seçim yenilgisinden sonradır.

1950’de DP, din derslerini seçmeli olarak müfredata soktu; 12 Eylül de, 4. ve 5. sınıflarda, haftada 2 saat zorunlu hale getirdi.

* * *

Yani Cumhuriyet’i kuranlar, okulda din dersinden yana değildi.

Onların fikrini değiştiren öncelikli gerekçe, “oy kaygısı”dır.

Ancak okulda din eğitimi olmamasının, çocuğuna dinini öğretmek isteyen aileleri başka arayışlara ittiği, illegal Kuran kurslarını ateşlediği, dinin yanlış yorumlarını güçlendirdiği de bir gerçek...

“Sıfır din dersi” ile “zorunlu din dersi” uçları arasında bulunabilen sağlıklı çözüm, “seçmeli din dersi”ydi. O dersin de ibadet eğitimi gibi değil, “dinler hakkında eğitim” şeklinde verilmesi, mezhepler ve dinler üstü kalması, kucaklayıcı bir yaklaşımı benimsemesiydi.

Olmadı.

* * *

Şimdi Hükümet “4+4+4” formülüyle 28 Şubat’la hesaplaşıyor.

28 Şubat’çılar nasıl “ideolojik bir dayatma”yla zorunlu eğitimi 8 yıla çıkardıysa, AKP de “ideolojik bir teklif”i, aynen askerin yöntemiyle, toplumun hassasiyetlerini dikkate almadan, yangından mal kaçırır gibi getirerek 8 yılı parçalıyor.

Teklifin bam teli, yine zorunlu din dersleri, imam hatiplerin orta kısmı ve kızların eve, Kuran öğretiminin sınıfa dönmesi...

Dün Milli Eğitim Bakanı, CNN-Türk’te “Toplum neden bu konulardan kaygı duyuyor” diye sorup kendisi yanıtladı:

“Bu, ciddi bir güvensizlik meselesi...”

* * *

Aynen öyle!

Güvenmiyoruz.

Bakan’ın hepimizi ilgilendiren, bu kadar kritik bir konuda açıkça niyeti ortaya koyup savunmak yerine, “Müfredatı henüz bilmiyoruz”, “Talim Terbiye karar verecek” türünden muğlak cevaplar vermesi, kuşkuları perçinliyor.

Ama güvensizliğimizin asıl gerekçesi, teklifi getirenin, “dindar nesil yetiştirme”ye iman etmiş bir hükümet olması...

28 Şubat’ta soru, “Çocuğuna din eğitimi vermek isteyen aileler ne yapacak”tı.

Şimdiki soru, “Bu iktidardan din dersi almak istemeyen aileler ne yapacak?”

Ve bir soru daha:

“Uzlaşma anayasası” da böyle, kapılara vekillerden barikatlar kurdurularak, dayak zoruyla mı kabul ettirilecek?

Bugün Ankara’da

“Madımak dosyası kapanmasın, Sivas katliamı zaman aşımına uğramasın, insanlık suçunun kaçak ortakları cezasız kalmasın” diyenler, bugün Ankara’daki karar duruşmasında buluşacak. Hasret Gültekin’le, Metin Altıok’la, Nesimi Çimen’le, Asım Bezirci’yle, Behçet Aysan’la ve diğer canlarla el ele, adaletin kararını bekliyor olacak.

Gözümüz aydın!

Nedim ve Ahmet’in tahliyeleriyle yüzümüz güldü.

Tutuklanmalarının ve tutuklu yargılanmalarının nedeni hukuki değil, siyasi idi. Muhtemelen tahliye kararı da öyle...

Bu kararı, Türkiye’de arkadaşlarının, dışarıda dünyanın artan baskısına mı borçluyuz; basılmamış bir kitabı toplatmanın artık taşınamaz hale gelen utancına mı, Hükümet-Cemaat kavgasına mı, bilmiyorum.

Ama onların başına gelenler, tarihimize bir yüzkarası olarak geçti. Dilerim bu tahliyeler, “İşte basın kartlıları bıraktık” bahanesiyle diğerlerinin içerde kalmasına ve unutturulmasına vesile olmaz, tersine tüm tutsak düşünür ve gazetecilerin salıverilmesinin kapısını açar.

(can dündar-milliyet)

> Atatürk’ün okullarında din dersi var mıydı?

Milliyet Yazarı Can Dündar'ın eğitimle ilgili bugünkü yazısı...

Atatürk’ün okullarında din dersi var mıydı?Yoktu diyebiliriz.

Daha doğrusu başta vardı, giderek azaltıldı ve sonunda kaldırıldı.

Cumhuriyet kurulup Öğretim Birliği Yasası çıkarıldıktan sonra 1924’te, ilkokullara (birinci sınıf hariç) haftada 2 saat “Kuran-ı Kerim ve Din Dersi” kondu.

Bu ders, 1929’da 3 ve 5’lerde haftada birer saate indirildi.

1930’da yalnızca 5. sınıf öğrencilerine, o da ebeveyni isterse, haftada yarım saat okutuluyordu. Sonra o da kaldırıldı.

1935-1948 arasında okullarda din eğitimi yapılmadı. (Bkz: S. Kalkanoğlu, “İsmet İnönü: Din ve Laiklik”, Tekin, 1991)

Dersin yeniden müfredata girişi, CHP’nin 1946 seçim yenilgisinden sonradır.

1950’de DP, din derslerini seçmeli olarak müfredata soktu; 12 Eylül de, 4. ve 5. sınıflarda, haftada 2 saat zorunlu hale getirdi.

* * *

Yani Cumhuriyet’i kuranlar, okulda din dersinden yana değildi.

Onların fikrini değiştiren öncelikli gerekçe, “oy kaygısı”dır.

Ancak okulda din eğitimi olmamasının, çocuğuna dinini öğretmek isteyen aileleri başka arayışlara ittiği, illegal Kuran kurslarını ateşlediği, dinin yanlış yorumlarını güçlendirdiği de bir gerçek...

“Sıfır din dersi” ile “zorunlu din dersi” uçları arasında bulunabilen sağlıklı çözüm, “seçmeli din dersi”ydi. O dersin de ibadet eğitimi gibi değil, “dinler hakkında eğitim” şeklinde verilmesi, mezhepler ve dinler üstü kalması, kucaklayıcı bir yaklaşımı benimsemesiydi.

Olmadı.

* * *

Şimdi Hükümet “4+4+4” formülüyle 28 Şubat’la hesaplaşıyor.

28 Şubat’çılar nasıl “ideolojik bir dayatma”yla zorunlu eğitimi 8 yıla çıkardıysa, AKP de “ideolojik bir teklif”i, aynen askerin yöntemiyle, toplumun hassasiyetlerini dikkate almadan, yangından mal kaçırır gibi getirerek 8 yılı parçalıyor.

Teklifin bam teli, yine zorunlu din dersleri, imam hatiplerin orta kısmı ve kızların eve, Kuran öğretiminin sınıfa dönmesi...

Dün Milli Eğitim Bakanı, CNN-Türk’te “Toplum neden bu konulardan kaygı duyuyor” diye sorup kendisi yanıtladı:

“Bu, ciddi bir güvensizlik meselesi...”

* * *

Aynen öyle!

Güvenmiyoruz.

Bakan’ın hepimizi ilgilendiren, bu kadar kritik bir konuda açıkça niyeti ortaya koyup savunmak yerine, “Müfredatı henüz bilmiyoruz”, “Talim Terbiye karar verecek” türünden muğlak cevaplar vermesi, kuşkuları perçinliyor.

Ama güvensizliğimizin asıl gerekçesi, teklifi getirenin, “dindar nesil yetiştirme”ye iman etmiş bir hükümet olması...

28 Şubat’ta soru, “Çocuğuna din eğitimi vermek isteyen aileler ne yapacak”tı.

Şimdiki soru, “Bu iktidardan din dersi almak istemeyen aileler ne yapacak?”

Ve bir soru daha:

“Uzlaşma anayasası” da böyle, kapılara vekillerden barikatlar kurdurularak, dayak zoruyla mı kabul ettirilecek?

Bugün Ankara’da

“Madımak dosyası kapanmasın, Sivas katliamı zaman aşımına uğramasın, insanlık suçunun kaçak ortakları cezasız kalmasın” diyenler, bugün Ankara’daki karar duruşmasında buluşacak. Hasret Gültekin’le, Metin Altıok’la, Nesimi Çimen’le, Asım Bezirci’yle, Behçet Aysan’la ve diğer canlarla el ele, adaletin kararını bekliyor olacak.

Gözümüz aydın!

Nedim ve Ahmet’in tahliyeleriyle yüzümüz güldü.

Tutuklanmalarının ve tutuklu yargılanmalarının nedeni hukuki değil, siyasi idi. Muhtemelen tahliye kararı da öyle...

Bu kararı, Türkiye’de arkadaşlarının, dışarıda dünyanın artan baskısına mı borçluyuz; basılmamış bir kitabı toplatmanın artık taşınamaz hale gelen utancına mı, Hükümet-Cemaat kavgasına mı, bilmiyorum.

Ama onların başına gelenler, tarihimize bir yüzkarası olarak geçti. Dilerim bu tahliyeler, “İşte basın kartlıları bıraktık” bahanesiyle diğerlerinin içerde kalmasına ve unutturulmasına vesile olmaz, tersine tüm tutsak düşünür ve gazetecilerin salıverilmesinin kapısını açar.

(can dündar-milliyet)

Son Güncelleme: Salı, 13 Mart 2012 08:57

Gösterim: 3192

Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Bakanlar Kurulu'ndan "dersi kıran yaramaz bir öğrenci gibi programı kaçırmamak için kaçtığını" dile getiren Kılıç, ayrılırken de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan izin aldığını belirtti.
suatkilicGençlik ve Spor Bakanı Kılıç, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen İstiklal Marşı'nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u anma programına katıldı. MEB Şura Salonu'nda, İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başlayan programda, ünlü sanatçı Bedirhan Gökçe'nin şiir dinletisi dinleyicilere keyifli anlar yaşattı. Ankara'da üniversite okuyan gençlerin yoğun ilgi gösterdiği programda Gökçe, İstiklal Marşı yazarı Milli şair Mehmet Akif Ersoy'un hayatına ilişkin detaylar verdi.
Programın sonunda sahneye çıkan Bakan Kılıç, yaptığı konuşmada, 2013 yılında Ankara'daki gençlerin Mehmet Akif'i anma coşkusunu 10 bin kişilik Ankara Spor Salonu'nda yaşayacağını kaydetti.
Kılıç, ünlü sanatçı Bedirhan Gökçe'ye teşekkür ederek, "Kendisini büyük bir gururla, coşkuyla dinledik, yüreğine sağlık diyorum. Allah bu sesleri eksiltmesin. Dinlerken şunu düşündüm: Eğer Mehmet Akif'e devlet töreni yapılmış olsaydı, eğer Mehmet Akif ödülüne tamah ederek İstiklal Marşı'nı yazmış olsaydı, eğer Mehmet Akif o 500 lirayı almış olsaydı, muhtemelen bugün bu salon dolmayacaktı" dedi.
"ASIM'IN NESLİ BURADA OLAN GENÇLİKTİR"
"Bir şiiri Milli marş yapan, Akif'in en başta, Ankara'nın ayazında üzerine giyecek bir paltosu olmadığı halde, o şiir için konulan ödülü kabul etmiş olmasıdır" diye konuşan Bakan Kılıç, "Asım'ın nesli diyordum ya nesilmiş. Gerçek, işte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek' o mısraların eseri olan ve o mısraların işaret ettiği gençlik, bugün bu salonda olan gençliktir" şeklinde konuştu.
Konuşmaları sık sık öğrencilerin alkışlarıyla kesilen Bakan Kılıç, "Gençliğimizi istediği istikamette ama milletini, vatanını, bayrağını bilen bir istikamette ilerletelim, geleceğe taşıyalım. Bunu arzu ediyoruz. Eğer ki bu arzularımız gerçek olursa, bu rüyalarımız gün yüzüne çıkar hayat bulursa emin olun bu coğrafyada, bu büyük millete hayat, sonsuzluğunu bahşedecektir" ifadelerini kullandı.
"BAKANLAR KURULU'NDAN YARAMAZ BİR ÖĞRENCİ GİBİ KAÇTIM"
Programı kaçırmamak için Bakanlar Kurulu'ndan adeta 'dersi kıran yaramaz bir öğrenci' gibi kaçtığını söyleyen Bakan Kılıç, "Ayrılırken de Başbakanımızdan izin aldım" dedi.
BAKAN KILIÇ'IN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDEN İSTEĞİ
Kılıç, yükseköğrenim öğrencilerine seslenerek, "Bir saniyenizi bile boşa harcamamalısınız. Dinimize, kültürümüze, şiirimize, şairimize, edebiyatımıza, kelimelere hakim olmalısınız. Her anınızı değerlerle doldurmalısınız ve bu salonda duyduklarınızı, buraya gelme imkanı bulamayan genç kardeşlerimize aktarmalısınız" diye konuştu.
Bugün "Türkiye'nin Gençlik Profili" araştırmasını kamuoyuyla paylaştıklarını ve araştırmaya göre gençlerin, gezip görmek istedikleri ilk 10 şehir arasında, Ankara'nın bulunmadığını hatırlatan Kılıç, şunları kaydetti: "Oysaki bugün Mehmet Akif'in mısralarıyla coşuyoruz. İstiklal Marşı dendiğinde salonda alkışlar, adeta eller patlarcasına yükseliyor. O İstiklal Marşı ki Hamamönü'ndeki Taceddin Dergahı'nın beyaz kireçle boyanmış duvarlarına bir mum ışığının bile olmadığı gece yarısında kalemle karalanırcasına yazılan bir marştır. Burası Ankara, boş bir şehir değil. Burası Hacı Bayram'ın şehri. Burası İstiklal kenti, burası özgürlüğe giden adımın atıldığı ilk şehir ve burası Milli marşımız olan İstiklal Marşı'nın Taceddin Dergahı'na gecenin karanlığında karalandığı bir şehir. Eviniz kadar bir mesafede. Uzansanız Hacı Bayram'ı, iki adım atsanız Taceddin Dergahı'nı, biraz yürüseniz 1. Büyük Millet Meclisi'ni bulacaksınız ama benim genç kardeşlerim, benim canlarım maalesef, üzülerek söylüyorum ki pek çoğunuz henüz Hacı Bayramı, Taceddin Dergah'ını, 1. Meclis'i görmediniz. Bunu sizden istiyorum. Sadece buraya gelmek yetmez, bu değeri, bu coğrafyayı, bu kültürü, maneviyatı o mekanlarda, o çatı altında, Akif'in dört duvarı arasında, nefes alıp verdiği o zeminde sizler yaşayabilmelisiniz." "Yarından tezi yok, o mekanlar sizin eviniz midir?" diye soran Kılıç, salonda bulunan üniversitelilerden alkışlar eşliğinde "evet" karşılığını aldı.

> Bakanlar kurulundan yaramaz bir çocuk gibi kaçtım

Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Bakanlar Kurulu'ndan "dersi kıran yaramaz bir öğrenci gibi programı kaçırmamak için kaçtığını" dile getiren Kılıç, ayrılırken de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan izin aldığını belirtti.
suatkilicGençlik ve Spor Bakanı Kılıç, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen İstiklal Marşı'nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u anma programına katıldı. MEB Şura Salonu'nda, İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başlayan programda, ünlü sanatçı Bedirhan Gökçe'nin şiir dinletisi dinleyicilere keyifli anlar yaşattı. Ankara'da üniversite okuyan gençlerin yoğun ilgi gösterdiği programda Gökçe, İstiklal Marşı yazarı Milli şair Mehmet Akif Ersoy'un hayatına ilişkin detaylar verdi.
Programın sonunda sahneye çıkan Bakan Kılıç, yaptığı konuşmada, 2013 yılında Ankara'daki gençlerin Mehmet Akif'i anma coşkusunu 10 bin kişilik Ankara Spor Salonu'nda yaşayacağını kaydetti.
Kılıç, ünlü sanatçı Bedirhan Gökçe'ye teşekkür ederek, "Kendisini büyük bir gururla, coşkuyla dinledik, yüreğine sağlık diyorum. Allah bu sesleri eksiltmesin. Dinlerken şunu düşündüm: Eğer Mehmet Akif'e devlet töreni yapılmış olsaydı, eğer Mehmet Akif ödülüne tamah ederek İstiklal Marşı'nı yazmış olsaydı, eğer Mehmet Akif o 500 lirayı almış olsaydı, muhtemelen bugün bu salon dolmayacaktı" dedi.
"ASIM'IN NESLİ BURADA OLAN GENÇLİKTİR"
"Bir şiiri Milli marş yapan, Akif'in en başta, Ankara'nın ayazında üzerine giyecek bir paltosu olmadığı halde, o şiir için konulan ödülü kabul etmiş olmasıdır" diye konuşan Bakan Kılıç, "Asım'ın nesli diyordum ya nesilmiş. Gerçek, işte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek' o mısraların eseri olan ve o mısraların işaret ettiği gençlik, bugün bu salonda olan gençliktir" şeklinde konuştu.
Konuşmaları sık sık öğrencilerin alkışlarıyla kesilen Bakan Kılıç, "Gençliğimizi istediği istikamette ama milletini, vatanını, bayrağını bilen bir istikamette ilerletelim, geleceğe taşıyalım. Bunu arzu ediyoruz. Eğer ki bu arzularımız gerçek olursa, bu rüyalarımız gün yüzüne çıkar hayat bulursa emin olun bu coğrafyada, bu büyük millete hayat, sonsuzluğunu bahşedecektir" ifadelerini kullandı.
"BAKANLAR KURULU'NDAN YARAMAZ BİR ÖĞRENCİ GİBİ KAÇTIM"
Programı kaçırmamak için Bakanlar Kurulu'ndan adeta 'dersi kıran yaramaz bir öğrenci' gibi kaçtığını söyleyen Bakan Kılıç, "Ayrılırken de Başbakanımızdan izin aldım" dedi.
BAKAN KILIÇ'IN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDEN İSTEĞİ
Kılıç, yükseköğrenim öğrencilerine seslenerek, "Bir saniyenizi bile boşa harcamamalısınız. Dinimize, kültürümüze, şiirimize, şairimize, edebiyatımıza, kelimelere hakim olmalısınız. Her anınızı değerlerle doldurmalısınız ve bu salonda duyduklarınızı, buraya gelme imkanı bulamayan genç kardeşlerimize aktarmalısınız" diye konuştu.
Bugün "Türkiye'nin Gençlik Profili" araştırmasını kamuoyuyla paylaştıklarını ve araştırmaya göre gençlerin, gezip görmek istedikleri ilk 10 şehir arasında, Ankara'nın bulunmadığını hatırlatan Kılıç, şunları kaydetti: "Oysaki bugün Mehmet Akif'in mısralarıyla coşuyoruz. İstiklal Marşı dendiğinde salonda alkışlar, adeta eller patlarcasına yükseliyor. O İstiklal Marşı ki Hamamönü'ndeki Taceddin Dergahı'nın beyaz kireçle boyanmış duvarlarına bir mum ışığının bile olmadığı gece yarısında kalemle karalanırcasına yazılan bir marştır. Burası Ankara, boş bir şehir değil. Burası Hacı Bayram'ın şehri. Burası İstiklal kenti, burası özgürlüğe giden adımın atıldığı ilk şehir ve burası Milli marşımız olan İstiklal Marşı'nın Taceddin Dergahı'na gecenin karanlığında karalandığı bir şehir. Eviniz kadar bir mesafede. Uzansanız Hacı Bayram'ı, iki adım atsanız Taceddin Dergahı'nı, biraz yürüseniz 1. Büyük Millet Meclisi'ni bulacaksınız ama benim genç kardeşlerim, benim canlarım maalesef, üzülerek söylüyorum ki pek çoğunuz henüz Hacı Bayramı, Taceddin Dergah'ını, 1. Meclis'i görmediniz. Bunu sizden istiyorum. Sadece buraya gelmek yetmez, bu değeri, bu coğrafyayı, bu kültürü, maneviyatı o mekanlarda, o çatı altında, Akif'in dört duvarı arasında, nefes alıp verdiği o zeminde sizler yaşayabilmelisiniz." "Yarından tezi yok, o mekanlar sizin eviniz midir?" diye soran Kılıç, salonda bulunan üniversitelilerden alkışlar eşliğinde "evet" karşılığını aldı.

Son Güncelleme: Pazartesi, 12 Mart 2012 22:02

Gösterim: 2224

Eğer bir bankada maaş hesabınız varsa cep telefonunuza gelecek “Bankaya olan borcunuzu ödemediğiniz taktirde hakkınızda işlem başlatılacaktır” mesajına şaşırmayın. Şikayetvar’a gelen şikayetlere göre bankada maaş hesabı olanlara habersiz sigorta yapılıyor.

Çalıştığı kurum ile banka arasında yapılan anlaşma sonrası bankada adına hesap açtırılan vatandaşların önemli şikayetlerinden bir tanesi de maaş hesaplarından dolayı bankaların kendilerinden habersiz sigorta yapması. Türkiye’nin En Büyük Şikayet Portalı Şikayetvar’a gönderilen şikayetlere göre, “ Bankamıza borcunuz var ödemez iseniz hakkınızda işlem başlatılacaktır” mesajı ile bankanın kendilerine sigorta yaptığını öğrenen vatandaşlar sigorta borçlarının ödenmediği için de faizlerle birlikte ödeme yapmak zorunda bırakıldıklarından dert yandılar.

Cep telefonların gelen mesaj ile sigortalandıklarını öğreniyorlar

“İki sene önce banka hesabından maaş alıyordum. En son paramı çektikten sonra bir daha atm'ye uğramadım. Artı para hesabına hiç dokunmadım. Cep telefonuma birkaç gündür gelen gecikmeli borcunuzla ilgili tarafınıza ulaşılamamıştır mesajlarına istinaden bankanın müşteri hizmetlerini aradım. Bana hayat sigortası yapıldığını ve bunun artı paradan çekildiğini ödenmediği için faiz bindiğini ekstre bedeli alındığını hesap işletim ücreti kesildiğini söylediler. Bana sormadan beni sigorta yapmışlar. Umarım kredi sicilim karalanmaz.”

Hesaba sigorta açılıyor

“Mardin şehrinde devlet memuru olarak çalışırken kullanmış olduğum maaş kartını İstanbul' a nakil olduğumda hesabı sıfırlayarak kapama dilekçesi verdim. Aradan 2 yıl geçti geçen hafta bankadan hem yazı hem de sms mesajı geldi. Bankaya borcumu ödemem gerektiğine dair hakkımda işlem yapılacağına dair. Hakkımda Ferdi Kaza sigortası başlatılmış. 2011 yılında ve hesabıma tanımlı nakit avansla hesaptan sürekli kesintiler yapılmış. Ben böyle bir ferdi kaza sigortası başvurusu yapmadığımı söyledim ve hesabımı kapamak için bankaya zamanında talimat verdiğimi hatırlattım. Hakkımıza herhangi bir bildirim olmaksızın bankaların hakkımızda sigorta poliçesi imzalamamış olduğumuz halde sigortalı gösterip ek hesaptan alınması suç değil mi?”

Kimse poliçeyi bulamıyor

“Daha önce defalarca müşteri hizmetleri ekibinizle görüştüm bana hiç bir şekilde borcumun olmadığını ifade ettiler. Ancak bir sms geldi ve içeriğinde ise; ‘Sn müşterimiz kurtaran hesabınıza ait asgari ödeme tutarı 8.66 TL. Toplam ödeme tutarı 86.61 TL’dir. Asgari tutarı ödemezseniz ihtarname gönderilecektir’ şeklinde bir not vardır. Peki şimdi bu nedir? Ne bir imza ne de bir bilgi verilmiş bize ve sigorta yapılmış kimse poliçeyi bulamıyor. İmza sirküleri yok ve tehdit ediliyoruz ki ihtarname çekeriz diye.”

(milliyet)

> Bu haber bankada maaş hesabı olanlara

Eğer bir bankada maaş hesabınız varsa cep telefonunuza gelecek “Bankaya olan borcunuzu ödemediğiniz taktirde hakkınızda işlem başlatılacaktır” mesajına şaşırmayın. Şikayetvar’a gelen şikayetlere göre bankada maaş hesabı olanlara habersiz sigorta yapılıyor.

Çalıştığı kurum ile banka arasında yapılan anlaşma sonrası bankada adına hesap açtırılan vatandaşların önemli şikayetlerinden bir tanesi de maaş hesaplarından dolayı bankaların kendilerinden habersiz sigorta yapması. Türkiye’nin En Büyük Şikayet Portalı Şikayetvar’a gönderilen şikayetlere göre, “ Bankamıza borcunuz var ödemez iseniz hakkınızda işlem başlatılacaktır” mesajı ile bankanın kendilerine sigorta yaptığını öğrenen vatandaşlar sigorta borçlarının ödenmediği için de faizlerle birlikte ödeme yapmak zorunda bırakıldıklarından dert yandılar.

Cep telefonların gelen mesaj ile sigortalandıklarını öğreniyorlar

“İki sene önce banka hesabından maaş alıyordum. En son paramı çektikten sonra bir daha atm'ye uğramadım. Artı para hesabına hiç dokunmadım. Cep telefonuma birkaç gündür gelen gecikmeli borcunuzla ilgili tarafınıza ulaşılamamıştır mesajlarına istinaden bankanın müşteri hizmetlerini aradım. Bana hayat sigortası yapıldığını ve bunun artı paradan çekildiğini ödenmediği için faiz bindiğini ekstre bedeli alındığını hesap işletim ücreti kesildiğini söylediler. Bana sormadan beni sigorta yapmışlar. Umarım kredi sicilim karalanmaz.”

Hesaba sigorta açılıyor

“Mardin şehrinde devlet memuru olarak çalışırken kullanmış olduğum maaş kartını İstanbul' a nakil olduğumda hesabı sıfırlayarak kapama dilekçesi verdim. Aradan 2 yıl geçti geçen hafta bankadan hem yazı hem de sms mesajı geldi. Bankaya borcumu ödemem gerektiğine dair hakkımda işlem yapılacağına dair. Hakkımda Ferdi Kaza sigortası başlatılmış. 2011 yılında ve hesabıma tanımlı nakit avansla hesaptan sürekli kesintiler yapılmış. Ben böyle bir ferdi kaza sigortası başvurusu yapmadığımı söyledim ve hesabımı kapamak için bankaya zamanında talimat verdiğimi hatırlattım. Hakkımıza herhangi bir bildirim olmaksızın bankaların hakkımızda sigorta poliçesi imzalamamış olduğumuz halde sigortalı gösterip ek hesaptan alınması suç değil mi?”

Kimse poliçeyi bulamıyor

“Daha önce defalarca müşteri hizmetleri ekibinizle görüştüm bana hiç bir şekilde borcumun olmadığını ifade ettiler. Ancak bir sms geldi ve içeriğinde ise; ‘Sn müşterimiz kurtaran hesabınıza ait asgari ödeme tutarı 8.66 TL. Toplam ödeme tutarı 86.61 TL’dir. Asgari tutarı ödemezseniz ihtarname gönderilecektir’ şeklinde bir not vardır. Peki şimdi bu nedir? Ne bir imza ne de bir bilgi verilmiş bize ve sigorta yapılmış kimse poliçeyi bulamıyor. İmza sirküleri yok ve tehdit ediliyoruz ki ihtarname çekeriz diye.”

(milliyet)

Son Güncelleme: Pazartesi, 12 Mart 2012 19:45

Gösterim: 2030

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce'nin kendisine yönelik açıklamaları ile ilgili olarak yazılı açıklama yaptı.

cemil_cicekTBMM Başkanı Cemil Çiçek, CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce'nin kendisine yönelik açıklamaları ile ilgili olarak, "Kimse Meclisimizin saygınlığına gölge düşürecek bir söylemden medet ummamalıdır. Bugün yapılan bu açıklamanın içeriğini, üslubunu ve bir grup başkanvekiline yakışıp yakışmadığı hususunu kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Bazen cevap vermemek en büyük cevaptır" dedi.

Çiçek, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, bugün CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce tarafından yapılan açıklamada, zaman zaman Meclisin saygınlığına yakışmayan bir üslup kullanıldığı belirtildi. Milletin temsilcileri olarak, parlamentoyu saygı ve hoşgörünün merkezi yapmak gerektiğine inandığını belirten Çiçek, şunları kaydetti:
"Kimse Meclisimizin saygınlığına gölge düşürecek bir söylemden medet ummamalıdır. Bugün yapılan bu açıklamanın içeriğini, üslubunu ve bir grup başkanvekiline yakışıp yakışmadığı hususunu kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Bazen cevap vermemek en büyük cevaptır. Yüce Meclis tarafından TBMM Başkanlığı görevine seçildiğim günden itibaren, görevimi Anayasa, Kanunlar, İçtüzük ve teamüllere uygun olarak kamuoyunun gözü önünde yürütmeye çalışıyorum. Kamuoyunun takdirine saygı ile duyurulur."

> Meclis Başkanı Çiçek'ten İnce'ye cevap

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce'nin kendisine yönelik açıklamaları ile ilgili olarak yazılı açıklama yaptı.

cemil_cicekTBMM Başkanı Cemil Çiçek, CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce'nin kendisine yönelik açıklamaları ile ilgili olarak, "Kimse Meclisimizin saygınlığına gölge düşürecek bir söylemden medet ummamalıdır. Bugün yapılan bu açıklamanın içeriğini, üslubunu ve bir grup başkanvekiline yakışıp yakışmadığı hususunu kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Bazen cevap vermemek en büyük cevaptır" dedi.

Çiçek, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, bugün CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce tarafından yapılan açıklamada, zaman zaman Meclisin saygınlığına yakışmayan bir üslup kullanıldığı belirtildi. Milletin temsilcileri olarak, parlamentoyu saygı ve hoşgörünün merkezi yapmak gerektiğine inandığını belirten Çiçek, şunları kaydetti:
"Kimse Meclisimizin saygınlığına gölge düşürecek bir söylemden medet ummamalıdır. Bugün yapılan bu açıklamanın içeriğini, üslubunu ve bir grup başkanvekiline yakışıp yakışmadığı hususunu kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Bazen cevap vermemek en büyük cevaptır. Yüce Meclis tarafından TBMM Başkanlığı görevine seçildiğim günden itibaren, görevimi Anayasa, Kanunlar, İçtüzük ve teamüllere uygun olarak kamuoyunun gözü önünde yürütmeye çalışıyorum. Kamuoyunun takdirine saygı ile duyurulur."

Son Güncelleme: Pazartesi, 12 Mart 2012 20:53

Gösterim: 2054

AK Parti İstanbul Milletvekili Hakan Şükür, mecliste gazetecilerin sorularını cevapladı. Bir gazetecinin, Milli Eğitim Komisyonu'nda yaşanan olayları hatırlatması üzerine Şükür, "Birden kürsü işgali oldu, konuşulmadı gibi oldu ama bir önceki oturumda konuşuldu. Bu şekilde karara bağlandığı ifade edilmişti. Onun üzerinden devam edince, böyle tepkisel bir reaksiyon oldu" diye konuştu.
hakan_sukurHakan Şükür, danışmanının kendisini ortamdan çıkarmak istediğini belirterek, danışmanına 'sen ne karışıyorsun' gibilerinden birkaç kişinin atıfta bulunduğunu ve danışmanının 3-4 kişinin kucağında dışarı atıldığını söyledi. Şükür, bu durumun isminden kaynaklanan bir şey olduğuna dikkati çekerek, "Benim yanımda olsun veya olmasın bana ait olan bir şey üzerinden gündeme gelme politikası olarak gördüğüm bir şey bu" dedi. Mağdur olanın aslında kendilerinin olduğunu vurgulayan Şükür, böyle bir şikayete kimsenin hakkı olmadığını ve danışmanının çok değer verdiği bir insan olduğunu anlattı. Komisyonda kameraların olmadığını ve bunun tespitinin bu yüzden yapılamadığını kaydeden Şükür, ispatı olmayan bir şeyin toplum önünde yapılmasının doğru olmadığına işaret etti.
"BİR BİR ŞEYLER ÜRETEN VAR, BİR DE ÜRETİLEN ÜZERİNDEN KONUŞANLAR VAR"
Şükür, başka bir gazetecinin, "CHP'li vekiller dün basın toplantısı yaptılar. AK Parti'lilerin paralı adamları, tetikçileri gibi ifadeleri kullandılar, bununla ilgili ne söyleyeceksiniz" sorusuna, "Bir bir şeyler üreten var, bir de üretilen üzerinde konuşanlar var. Yani hoş değil, bizim partimizin kesinlikle o anlamda üslubu yok" cevabını verdi. Şükür, komisyonda CHP Sakarya Milletvekili Engin Özkoç'un 13 saat konuşarak bir rekor kırdığını vurgulayarak, kendilerinin de aslında dinleme rekoru kırdığını söyledi. Bir televizyon kanalında yaptığı programa gitmediğini kaydeden Şükür, "Kendi programımda yoruma bile gitmedim bunu bile başka yerlere çeken farklı insanlar oldu. Benim burada olduğum belli olan bir ortamda bile bu çıkıyorsa artık pes diyorum" şeklinde konuştu.
"BEN KENDİMİ DİNDAR OLARAK GÖRMÜYORUM"
Şükür, danışmanın da olay esnasında karşı tepki olarak yumruk attığı iddialarına ilişkin, "Bu konuda yemin edebilirim şu anda büyük bir tahribata maruz kalmış her tarafı dağıtılmış yaka paça dışarı atılmış birinden bahsediyoruz. Beni çekmeye çalışırken yaşadığı bir şey" dedi. Komisyonda dünde bir tartışma olduğunu anlatan Şükür, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Dünde bir tartışma oldu, orada söz alamadık aşırı konuşmacı olmasından dolayı. Kimse kimseyi sorgulama hakkına sahip değil.
Herkesin inancı kendine aittir orada söylenmeyen veya kendisinin algıladığı bir şekilde muhalefet yaparsanız olmaz. Ben kendimi dindar olarak görmüyorum. Yeterli görmüyorum daha doğrusu. Çok şükür Müslümanız hepimiz, bütün vekiller oradaki arkadaşlar. Farklı dine de mensup olabiliriz hiç fark etmez ama bunu toplum önünde toplumun örnek aldığı insanlar olarak olmadık bir şekilde alıp farklı bir şekilde göstermek kutuplara ayırır. Gerçek dindarlık hangi dine ait olursa olsun bu değildir diyorum. Gerçek dindarlık iyi bir insan olabilmek demektir. Olanı olduğu gibi değerlendirebilmektir. Orada ifade etmek isterdim ama dediğim gibi çok karışık."

> Hakan Şükür de 4+4+4’ü yorumladı

AK Parti İstanbul Milletvekili Hakan Şükür, mecliste gazetecilerin sorularını cevapladı. Bir gazetecinin, Milli Eğitim Komisyonu'nda yaşanan olayları hatırlatması üzerine Şükür, "Birden kürsü işgali oldu, konuşulmadı gibi oldu ama bir önceki oturumda konuşuldu. Bu şekilde karara bağlandığı ifade edilmişti. Onun üzerinden devam edince, böyle tepkisel bir reaksiyon oldu" diye konuştu.
hakan_sukurHakan Şükür, danışmanının kendisini ortamdan çıkarmak istediğini belirterek, danışmanına 'sen ne karışıyorsun' gibilerinden birkaç kişinin atıfta bulunduğunu ve danışmanının 3-4 kişinin kucağında dışarı atıldığını söyledi. Şükür, bu durumun isminden kaynaklanan bir şey olduğuna dikkati çekerek, "Benim yanımda olsun veya olmasın bana ait olan bir şey üzerinden gündeme gelme politikası olarak gördüğüm bir şey bu" dedi. Mağdur olanın aslında kendilerinin olduğunu vurgulayan Şükür, böyle bir şikayete kimsenin hakkı olmadığını ve danışmanının çok değer verdiği bir insan olduğunu anlattı. Komisyonda kameraların olmadığını ve bunun tespitinin bu yüzden yapılamadığını kaydeden Şükür, ispatı olmayan bir şeyin toplum önünde yapılmasının doğru olmadığına işaret etti.
"BİR BİR ŞEYLER ÜRETEN VAR, BİR DE ÜRETİLEN ÜZERİNDEN KONUŞANLAR VAR"
Şükür, başka bir gazetecinin, "CHP'li vekiller dün basın toplantısı yaptılar. AK Parti'lilerin paralı adamları, tetikçileri gibi ifadeleri kullandılar, bununla ilgili ne söyleyeceksiniz" sorusuna, "Bir bir şeyler üreten var, bir de üretilen üzerinde konuşanlar var. Yani hoş değil, bizim partimizin kesinlikle o anlamda üslubu yok" cevabını verdi. Şükür, komisyonda CHP Sakarya Milletvekili Engin Özkoç'un 13 saat konuşarak bir rekor kırdığını vurgulayarak, kendilerinin de aslında dinleme rekoru kırdığını söyledi. Bir televizyon kanalında yaptığı programa gitmediğini kaydeden Şükür, "Kendi programımda yoruma bile gitmedim bunu bile başka yerlere çeken farklı insanlar oldu. Benim burada olduğum belli olan bir ortamda bile bu çıkıyorsa artık pes diyorum" şeklinde konuştu.
"BEN KENDİMİ DİNDAR OLARAK GÖRMÜYORUM"
Şükür, danışmanın da olay esnasında karşı tepki olarak yumruk attığı iddialarına ilişkin, "Bu konuda yemin edebilirim şu anda büyük bir tahribata maruz kalmış her tarafı dağıtılmış yaka paça dışarı atılmış birinden bahsediyoruz. Beni çekmeye çalışırken yaşadığı bir şey" dedi. Komisyonda dünde bir tartışma olduğunu anlatan Şükür, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Dünde bir tartışma oldu, orada söz alamadık aşırı konuşmacı olmasından dolayı. Kimse kimseyi sorgulama hakkına sahip değil.
Herkesin inancı kendine aittir orada söylenmeyen veya kendisinin algıladığı bir şekilde muhalefet yaparsanız olmaz. Ben kendimi dindar olarak görmüyorum. Yeterli görmüyorum daha doğrusu. Çok şükür Müslümanız hepimiz, bütün vekiller oradaki arkadaşlar. Farklı dine de mensup olabiliriz hiç fark etmez ama bunu toplum önünde toplumun örnek aldığı insanlar olarak olmadık bir şekilde alıp farklı bir şekilde göstermek kutuplara ayırır. Gerçek dindarlık hangi dine ait olursa olsun bu değildir diyorum. Gerçek dindarlık iyi bir insan olabilmek demektir. Olanı olduğu gibi değerlendirebilmektir. Orada ifade etmek isterdim ama dediğim gibi çok karışık."

Son Güncelleme: Pazartesi, 12 Mart 2012 19:35

Gösterim: 1991


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.