Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Çocukların anne-babaları ve öğretmenleriyle yaptıkları kitap okuma etkinliklerine katılımlarının ve bu süreçte aralarındaki etkileşimin artırılmasının, öğrenme sürecini olumlu yönde etkilediği tespit edildi
Anne, baba ve öğretmenle yapılan kitap okuma etkinliklerinin, çocukların okuma, okuduğunu anlama becerilerini ve akademik başarısını artırdığı bildirildi.
Ankara Üniversitesi (AÜ) TÜBİTAK destekli "Etkileşimli Kitap Okuma Uygumasının Etkileri Proje"si yürüttü.
AÜ Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Cevriye Ergül, AA muhabirine yaptığı açıklamada, erken çocukluktaki kitap okuma deneyimleriyle sonraki yıllarda gösterilen akademik başarı arasında güçlü bir ilişki olduğunu belirtti.
Okul öncesi dönemde yetişkin ile çocuğun birlikte kitap okumasının en sık yapılan etkinliklerden biri olduğuna dikkati çeken Ergül, bu etkinliklerin, çocukların yeni sözcükler öğrenmeleri için fırsatlar sunduğunu söyledi.
Küçük çocukların, sözcüklerin anlamlarının açıklanmadığı durumlarda bile kitabın iki kez okunmasıyla yeni sözcükleri kolaylıkla öğrenebildiğini ve sözcük bilgilerinin önemli ölçüde arttıdıklarını ifade eden Ergül, "Örneğin, kitap okuma sırasında öğrenilmesi hedeflenen sözcükler hakkındaki soruları yanıtlayan çocukların, hedeflenen sözcükleri sadece tekrarlayan ve parmakla gösteren akranlarına göre daha fazla sözcük öğrendiği tespit edilmiştir" dedi.
Bu temelde oluşturulan "Etkileşimli Kitap Okuma" yönteminin ise birçok ülkede okul öncesi eğitim kurumlarında ve anne-babalar tarafından, çocukların dil ve okuma yazmaya hazırlık becerilerinin gelişimini desteklemek amacıyla kullanıldığını anlatan Ergül, etkileşimli kitap okuma sırasında yetişkinin etkin bir dinleyici ve soru soran konumunda olduğunu, öykünün okunması sırasında çocuklara konuşmaları için sık sık fırsatlar vererek, sorular sorarak, bilinmeyen sözcükleri açıklayarak ve okuma etkinliği boyunca öğrenilen yeni sözcükleri tekrarlayarak öğrenmeye yardımcı olduklarını ifade etti.
Etkileşimli okumada, çocuğun kitap okuma etkinliğine katılımı için desteklenmesinin, konuşmalarına ilişkin geribildirim sağlanmasının ve çocuğun dil becerilerini ve ilgilerini temel alan kitapların seçilerek konuşma konularının belirlemenin önemine işaret eden Ergül, yetişkinlerin konuşma başlatmak için çocuktan öyküdeki bir ifadeyi, cümleyi veya resimlerde anlatılan olayı tanımlamasını veya daha sonra ne olacağını tahmin etmesini isteyebileceğini ya da öyküdeki olaylar hakkında soru sorabileceğini dile getirdi.
Proje TÜBİTAK tarafından desteklendi
Yurt dışında, etkileşimli kitap okuma yönteminin okul öncesi dönemde pek çok gelişimsel beceri üzerinde etkili olduğunu gösteren çok sayıda araştırma sonucu olduğunu belirten Ergül, bu kapsamda kendilerinin de Türkiye'de TÜBİTAK tarafından desteklenen bir projeye imza attıklarını kaydetti.
Ergül, projeyle okul öncesi dönemde düşük sosyo ekonomik düzey nedeniyle risk altında bulunan çocukların erken okuryazarlık becerilerinin geliştirilmesine yönelik bir müdahale programı olarak geliştirilen etkileşimli kitap okuma uygulamalarının etkilerinin incelendiğini ifade etti.
"Etkileşimli okuma yaygınlaştırılmalı"
Projenin, 3 aşamada ve 2 yılda tamamlandığını anlatan Ergül, etkileşimli kitap okuma yönteminin, sınıf ve aile temelli uygulamaların yer aldığı 6 koşul temelinde incelendiğini kaydetti.
Öğretmen ve aile eğitimlerinin ardından 7 hafta boyunca, yaşları 5 ila 6 olan ve sayıları 14 ila 27 arasında değişen çocuklarla etkileşimli kitap okuma uygulamaları gerçekleştirdiklerini anlatan Ergül, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Analiz sonuçları, bu uygulamanın genel olarak çocukların ifade edici dil becerileri, yazı farkındalığı, sözcük ve anlam bilgisi ile sesbilgisel farkındalık becerileri üzerinde etkili olduğunu gösterdi. Projeye katılan çocukların 1. sınıfta okuma hızı ve okuduğunu anlama düzeyleri çalışmaya katılmamış akranlarından oluşturulan kontrol grubunun performans düzeyi ile karşılaştırılarak programın uzun süreli etkisi de incelendi. Analizler sonucunda Etkileşimli Kitap Okuma uygulamalarına katılmış çocukların uygulamalara katılmamış akranlarına göre okuma ve okuduğunu anlama becerilerinde daha yüksek performans gösterdikleri bulundu. Çalışmadan elde edilen bulgular, alt sosyo ekonomik düzey nedeniyle risk grubunda değerlendirilen çocuklara okul öncesi dönemde uygulanan EKO programının kısa dönemde dil ve erken okuryazarlık becerileri, uzun dönemde ise okuma ve okuduğunu anlama becerileri üzerinde etkili olduğunu gösterdi. Yani akademik başarıyı artıyor. Dolayısıyla projedenelde edilen sonuçlar, etkileşimli kitap okuma yönteminin okul öncesi eğitim kurumlarında ve aileleri de içerecek şekilde yaygınlaştırılmasının son derece önemli olduğunu göstermektedir."
Ergül, proje ekibi olarak kendilerinin yaygınlaştırma çalışmaları yaptıklarını ancak bireysel çabalarının yeterli olmadığını, ilgili kurumların desteğin elzem olduğunu da sözlerine ekledi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Çocukların anne-babaları ve öğretmenleriyle yaptıkları kitap okuma etkinliklerine katılımlarının ve bu süreçte aralarındaki etkileşimin artırılmasının, öğrenme sürecini olumlu yönde etkilediği tespit edildi
Anne, baba ve öğretmenle yapılan kitap okuma etkinliklerinin, çocukların okuma, okuduğunu anlama becerilerini ve akademik başarısını artırdığı bildirildi.
Ankara Üniversitesi (AÜ) TÜBİTAK destekli "Etkileşimli Kitap Okuma Uygumasının Etkileri Proje"si yürüttü.
AÜ Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Cevriye Ergül, AA muhabirine yaptığı açıklamada, erken çocukluktaki kitap okuma deneyimleriyle sonraki yıllarda gösterilen akademik başarı arasında güçlü bir ilişki olduğunu belirtti.
Okul öncesi dönemde yetişkin ile çocuğun birlikte kitap okumasının en sık yapılan etkinliklerden biri olduğuna dikkati çeken Ergül, bu etkinliklerin, çocukların yeni sözcükler öğrenmeleri için fırsatlar sunduğunu söyledi.
Küçük çocukların, sözcüklerin anlamlarının açıklanmadığı durumlarda bile kitabın iki kez okunmasıyla yeni sözcükleri kolaylıkla öğrenebildiğini ve sözcük bilgilerinin önemli ölçüde arttıdıklarını ifade eden Ergül, "Örneğin, kitap okuma sırasında öğrenilmesi hedeflenen sözcükler hakkındaki soruları yanıtlayan çocukların, hedeflenen sözcükleri sadece tekrarlayan ve parmakla gösteren akranlarına göre daha fazla sözcük öğrendiği tespit edilmiştir" dedi.
Bu temelde oluşturulan "Etkileşimli Kitap Okuma" yönteminin ise birçok ülkede okul öncesi eğitim kurumlarında ve anne-babalar tarafından, çocukların dil ve okuma yazmaya hazırlık becerilerinin gelişimini desteklemek amacıyla kullanıldığını anlatan Ergül, etkileşimli kitap okuma sırasında yetişkinin etkin bir dinleyici ve soru soran konumunda olduğunu, öykünün okunması sırasında çocuklara konuşmaları için sık sık fırsatlar vererek, sorular sorarak, bilinmeyen sözcükleri açıklayarak ve okuma etkinliği boyunca öğrenilen yeni sözcükleri tekrarlayarak öğrenmeye yardımcı olduklarını ifade etti.
Etkileşimli okumada, çocuğun kitap okuma etkinliğine katılımı için desteklenmesinin, konuşmalarına ilişkin geribildirim sağlanmasının ve çocuğun dil becerilerini ve ilgilerini temel alan kitapların seçilerek konuşma konularının belirlemenin önemine işaret eden Ergül, yetişkinlerin konuşma başlatmak için çocuktan öyküdeki bir ifadeyi, cümleyi veya resimlerde anlatılan olayı tanımlamasını veya daha sonra ne olacağını tahmin etmesini isteyebileceğini ya da öyküdeki olaylar hakkında soru sorabileceğini dile getirdi.
Proje TÜBİTAK tarafından desteklendi
Yurt dışında, etkileşimli kitap okuma yönteminin okul öncesi dönemde pek çok gelişimsel beceri üzerinde etkili olduğunu gösteren çok sayıda araştırma sonucu olduğunu belirten Ergül, bu kapsamda kendilerinin de Türkiye'de TÜBİTAK tarafından desteklenen bir projeye imza attıklarını kaydetti.
Ergül, projeyle okul öncesi dönemde düşük sosyo ekonomik düzey nedeniyle risk altında bulunan çocukların erken okuryazarlık becerilerinin geliştirilmesine yönelik bir müdahale programı olarak geliştirilen etkileşimli kitap okuma uygulamalarının etkilerinin incelendiğini ifade etti.
"Etkileşimli okuma yaygınlaştırılmalı"
Projenin, 3 aşamada ve 2 yılda tamamlandığını anlatan Ergül, etkileşimli kitap okuma yönteminin, sınıf ve aile temelli uygulamaların yer aldığı 6 koşul temelinde incelendiğini kaydetti.
Öğretmen ve aile eğitimlerinin ardından 7 hafta boyunca, yaşları 5 ila 6 olan ve sayıları 14 ila 27 arasında değişen çocuklarla etkileşimli kitap okuma uygulamaları gerçekleştirdiklerini anlatan Ergül, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Analiz sonuçları, bu uygulamanın genel olarak çocukların ifade edici dil becerileri, yazı farkındalığı, sözcük ve anlam bilgisi ile sesbilgisel farkındalık becerileri üzerinde etkili olduğunu gösterdi. Projeye katılan çocukların 1. sınıfta okuma hızı ve okuduğunu anlama düzeyleri çalışmaya katılmamış akranlarından oluşturulan kontrol grubunun performans düzeyi ile karşılaştırılarak programın uzun süreli etkisi de incelendi. Analizler sonucunda Etkileşimli Kitap Okuma uygulamalarına katılmış çocukların uygulamalara katılmamış akranlarına göre okuma ve okuduğunu anlama becerilerinde daha yüksek performans gösterdikleri bulundu. Çalışmadan elde edilen bulgular, alt sosyo ekonomik düzey nedeniyle risk grubunda değerlendirilen çocuklara okul öncesi dönemde uygulanan EKO programının kısa dönemde dil ve erken okuryazarlık becerileri, uzun dönemde ise okuma ve okuduğunu anlama becerileri üzerinde etkili olduğunu gösterdi. Yani akademik başarıyı artıyor. Dolayısıyla projedenelde edilen sonuçlar, etkileşimli kitap okuma yönteminin okul öncesi eğitim kurumlarında ve aileleri de içerecek şekilde yaygınlaştırılmasının son derece önemli olduğunu göstermektedir."
Ergül, proje ekibi olarak kendilerinin yaygınlaştırma çalışmaları yaptıklarını ancak bireysel çabalarının yeterli olmadığını, ilgili kurumların desteğin elzem olduğunu da sözlerine ekledi.
Son Güncelleme: Salı, 08 Nisan 2014 12:57
Gösterim: 1961
Gençler, hangi ülkede ne kadar mutlu? Türkiye kaçıncı sırada? İşte uluslararası bir araştırmaya göre gençlerin en mutlu olduğu ülke…
Araştırmaya göre, en mutlu gençler Avustralya'da yaşıyor. Türkiye ise, 30 ülke arasında 18. sırada yer alıyor.
Uluslararası Gençlik Vakfı 'mutluluk' endeksini açıkladı. 30 ülkedeki gençlerin yaşam kalitesini inceleyen Uluslararası Gençlik Vakfı, genç olmak için en ideal ülkenin Avustralya olduğunu belirtti.
Yaşları 10 ile 24 arasında değişen gençlerin, eğitim, bilgi ve teknolojiye erişim, sağlık, güvenlik ve ekonomik durumları karşılaştırıldı.
Buna göre dünya, nüfusunun dörtte birini oluşturan gençlerin potansiyelinden yeterince faydalanmıyor. Gençlerin yarısı ya işsiz ya da kendilerine uygun olmayan işlerde çalışıyor.
Endekse göre, en mutlu gençler yüksek gelirli ülkelerde yaşıyor. Listenin ilk sırasında ise Avustralya var.
Avustralya'yı, İsveç, Güney Kore, İngiltere ve Almanya takip ediyor.
Türkiye ise, gençlerin mutluluk endeksinde 18. sırada yer alıyor. Raporda, Türkiye'de gençlerin genel olarak hayatlarından memnun olmadıkları dile getiriliyor.
Türk gençler, toplum tarafından değer görmediklerini de düşünüyor.
Dünyanın en mutsuz gençleri ise, Sahra altı Afrika ülkelerinde yaşıyor. Tanzanya, Uganda ve Nijerya, gençleri en mutsuz ülkeler olarak son sıralarda yer alıyor.

Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Gençler, hangi ülkede ne kadar mutlu? Türkiye kaçıncı sırada? İşte uluslararası bir araştırmaya göre gençlerin en mutlu olduğu ülke…
Araştırmaya göre, en mutlu gençler Avustralya'da yaşıyor. Türkiye ise, 30 ülke arasında 18. sırada yer alıyor.
Uluslararası Gençlik Vakfı 'mutluluk' endeksini açıkladı. 30 ülkedeki gençlerin yaşam kalitesini inceleyen Uluslararası Gençlik Vakfı, genç olmak için en ideal ülkenin Avustralya olduğunu belirtti.
Yaşları 10 ile 24 arasında değişen gençlerin, eğitim, bilgi ve teknolojiye erişim, sağlık, güvenlik ve ekonomik durumları karşılaştırıldı.
Buna göre dünya, nüfusunun dörtte birini oluşturan gençlerin potansiyelinden yeterince faydalanmıyor. Gençlerin yarısı ya işsiz ya da kendilerine uygun olmayan işlerde çalışıyor.
Endekse göre, en mutlu gençler yüksek gelirli ülkelerde yaşıyor. Listenin ilk sırasında ise Avustralya var.
Avustralya'yı, İsveç, Güney Kore, İngiltere ve Almanya takip ediyor.
Türkiye ise, gençlerin mutluluk endeksinde 18. sırada yer alıyor. Raporda, Türkiye'de gençlerin genel olarak hayatlarından memnun olmadıkları dile getiriliyor.
Türk gençler, toplum tarafından değer görmediklerini de düşünüyor.
Dünyanın en mutsuz gençleri ise, Sahra altı Afrika ülkelerinde yaşıyor. Tanzanya, Uganda ve Nijerya, gençleri en mutsuz ülkeler olarak son sıralarda yer alıyor.

Son Güncelleme: Pazartesi, 07 Nisan 2014 13:11
Gösterim: 1330
Aktif Yaşam Derneği'nce yapılan bir araştırmayla, Türkiye'de ilköğretim öğrencilerinin yüzde 12'sinin fazla kilolu ya da obez kategorisinde olduğu tespit edildi.
Türkiye'deki 7-12 yaş aralığındaki öğrencilerin fiziksel aktivite algısını, alışkanlığını ve düzeyini belirlemek amacıyla yapılan "İlköğretim Öğrencileri Fiziksel Aktivite Araştırması" tamamlandı.
Araştırmanın sonuçlarına göre; öğrencilerin büyük çoğunluğu fazla kilolu olmanın eşiğinde. Öğrencilerin yüzde 12'si fazla kilolu ya da obez kategorisinde yer alıyor.
Fazla kilolu veya obez kategorisinde yer alanların oranı 10-11 yaş grubunda yüzde 9 olurken, bu oran 7-8 yaş grubunda yüzde 16'ya çıkıyor.
Hareketsizliğin obezitenin başlıca nedenleri arasında yer aldığının ortaya çıktığı araştırmada, Türkiye'de hareketsiz çocukların, hareketli çocuklara göre daha kilolu olduğu ortaya konuldu.
"Öğrencilerin ailelerinin yarısından çoğu spor yapmıyor"
Aktif Yaşam Derneği Başkanı Prof. Dr. Haydar Demirel araştırma sonuçlarına ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, hareketsiz çocukların obez olmaya aday olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Fiziksel aktivite seviyeleri, beden kitle indeksiyle karşılaştırıldığında, fazla kilolu ve obez çocukların fiziksel aktivite seviyelerinin daha düşük olduğu görülüyor. Başka bir deyişle daha az aktif olan öğrenciler daha kiloluyken, daha aktif öğrenciler daha az kilolu. Yani yeni nesil okula daha kilolu başlıyor diyebiliriz."
Hareketsiz öğrencilerin fiziksel aktivite düzeylerinin düşük olmasının önemli nedenlerinden birinin de ailenin spora uzak olması olduğunu belirten Demirel, "Öğrencilerin ailelerinin yarısından çoğu spor yapmıyor. Aileyle birlikte spor yapma oranlarına bakıldığında, ebeveynlerin çocuklara spor yapma anlamında örnek oluşturmadığı görülüyor" dedi.
"Öğrencilerin yüzde 61'i ailesiyle spor yapmıyor"
Demirel, öğrencilerin yüzde 61'inin ailesiyle birlikte spor yapmadığını, ailesiyle spor yapan çocukların yapmayanlara göre daha az kilolu olduğuna dikkati çekerek, ailenin çocuklara model olabilmesinin, çocukların fiziksel aktiviteye ilişkin tutum ve davranışlarını etkilediğini söyledi.
Öğrencilerin ev yaşamlarında da hareketsiz olduğuna işaret eden Demirel, şunları kaydetti:
"Öğrencilerin yarısına yakını hafta sonları ev dışında 2 saatten az vakit geçiriyor. Bu oran hafta içinde daha da düşüyor. Öğrencilerin yüzde 23'ü okul sonrası dışarıda oyun oynamıyor. Televizyonla birlikte bilgisayar kullanımı öğrenciler için en yoğun yapılan ev aktivitelerinden. Çocukların büyük bir bölümü, evdeki zamanlarını hareketsiz geçiriyor."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Aktif Yaşam Derneği'nce yapılan bir araştırmayla, Türkiye'de ilköğretim öğrencilerinin yüzde 12'sinin fazla kilolu ya da obez kategorisinde olduğu tespit edildi.
Türkiye'deki 7-12 yaş aralığındaki öğrencilerin fiziksel aktivite algısını, alışkanlığını ve düzeyini belirlemek amacıyla yapılan "İlköğretim Öğrencileri Fiziksel Aktivite Araştırması" tamamlandı.
Araştırmanın sonuçlarına göre; öğrencilerin büyük çoğunluğu fazla kilolu olmanın eşiğinde. Öğrencilerin yüzde 12'si fazla kilolu ya da obez kategorisinde yer alıyor.
Fazla kilolu veya obez kategorisinde yer alanların oranı 10-11 yaş grubunda yüzde 9 olurken, bu oran 7-8 yaş grubunda yüzde 16'ya çıkıyor.
Hareketsizliğin obezitenin başlıca nedenleri arasında yer aldığının ortaya çıktığı araştırmada, Türkiye'de hareketsiz çocukların, hareketli çocuklara göre daha kilolu olduğu ortaya konuldu.
"Öğrencilerin ailelerinin yarısından çoğu spor yapmıyor"
Aktif Yaşam Derneği Başkanı Prof. Dr. Haydar Demirel araştırma sonuçlarına ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, hareketsiz çocukların obez olmaya aday olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Fiziksel aktivite seviyeleri, beden kitle indeksiyle karşılaştırıldığında, fazla kilolu ve obez çocukların fiziksel aktivite seviyelerinin daha düşük olduğu görülüyor. Başka bir deyişle daha az aktif olan öğrenciler daha kiloluyken, daha aktif öğrenciler daha az kilolu. Yani yeni nesil okula daha kilolu başlıyor diyebiliriz."
Hareketsiz öğrencilerin fiziksel aktivite düzeylerinin düşük olmasının önemli nedenlerinden birinin de ailenin spora uzak olması olduğunu belirten Demirel, "Öğrencilerin ailelerinin yarısından çoğu spor yapmıyor. Aileyle birlikte spor yapma oranlarına bakıldığında, ebeveynlerin çocuklara spor yapma anlamında örnek oluşturmadığı görülüyor" dedi.
"Öğrencilerin yüzde 61'i ailesiyle spor yapmıyor"
Demirel, öğrencilerin yüzde 61'inin ailesiyle birlikte spor yapmadığını, ailesiyle spor yapan çocukların yapmayanlara göre daha az kilolu olduğuna dikkati çekerek, ailenin çocuklara model olabilmesinin, çocukların fiziksel aktiviteye ilişkin tutum ve davranışlarını etkilediğini söyledi.
Öğrencilerin ev yaşamlarında da hareketsiz olduğuna işaret eden Demirel, şunları kaydetti:
"Öğrencilerin yarısına yakını hafta sonları ev dışında 2 saatten az vakit geçiriyor. Bu oran hafta içinde daha da düşüyor. Öğrencilerin yüzde 23'ü okul sonrası dışarıda oyun oynamıyor. Televizyonla birlikte bilgisayar kullanımı öğrenciler için en yoğun yapılan ev aktivitelerinden. Çocukların büyük bir bölümü, evdeki zamanlarını hareketsiz geçiriyor."
Son Güncelleme: Salı, 04 Şubat 2014 09:08
Gösterim: 1130
Takım sporları, okul çağındaki çocukların kişisel ve sosyal gelişimini olumlu yönde etkiliyor.
Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı Emine Ergün, AA muhabirine yaptığı açıklamada, takım sporlarının çocuklarda birçok gelişim alanını desteklediğini belirterek, "İlk akla gelen fiziksel gelişim olsa da sosyal-duygusal gelişim ve hatta bilişsel ve öz bakım gelişimini de olumlu etkileyen özellikleri vardır" dedi.
Ergün, özellikle küçük yaşlarda takım sporlarına katılan çocukların bir grubun üyesi olma, grupla birlikte amaca uygun hareket etme, öz güven kazanma, kendisi için hedef belirleme ve gerçekleştirme gibi sosyal-duygusal alandaki birçok beceriyi kazanabileceğini söyledi.
Çocuklarda, spora gitmeden önce çantasını hazırlama, spordan sonra genel vücut temizliğini yapma davranışları ile öz bakım gelişimlerinin desteklendiğini kaydeden Ergün, "Spor faaliyeti ya da müsabakası sırasında anlık karar verme, sebep sonuç ilişkisine göre davranma, muhakeme kurma gibi kazanımlar ile bilişsel gelişimleri de desteklenmektedir. Ayrıca düzenli olarak spor yapan ya da takım sporu içinde yer alan çocuklar, enerjilerini bu yolla harcadıkları için günlük hayatta daha sakin, uyumlu ve mutlu çocuklar olurlar" diye konuştu.
Ergün, çocukların küçük yaşlardan itibaren ilgi alanlarına uygun spor faaliyetlerine yönlendirilmesi ve bu konudaki becerilerinin desteklenmesi gerektiğini vurguladı.
Doğanyüz: "Rekabetle sağlıklı bir biçimde başa çıkabilmeyi öğretir"
Voleybola 25 yıldır hizmet veren, milli takımlarda küçük yaş gruplarında antrenörlük yapan ve Türk Telekom, Emlak TOKİ, Ankaragücü gibi kulüpleri çalıştıran, Başkent Üniversitesi Ayşe Abla Okulları Kız Takımı Antrenörü Hüseyin Doğanyüz ise beden eğitimi derslerinin, kaliteli eğitimin önemli bir parçası olduğunu dile getirdi.
Doğanyüz, "Beden eğitimi programları, sadece fiziksel aktiviteyi teşvik etmez, aynı zamanda akademik performansı da artırır. Özellikle konsantrasyon, hafıza ve sınıf içi davranışlarda olumlu etkileri olmaktadır" dedi.
Sporun çocuklarda diyabet, obezite, ve kalp hastalıkları dahil bir çok yetişkin hastalığına yakalanma riskini azalttığının, artık tüm toplum tarafından bilindiğini ifade eden Doğanyüz, "Spor doğru koşullar altında yapıldığında, zararlı alışkanlıklar, uyuşturucu, şiddet ve suç gibi sapkın davranışlara sağlıklı alternatifler sağlayabilir" diye konuştu.
"Çocuk sportmenlik duygusu kazanır"
Özellikle takım sporlarının çocukların toplumsal becerilerini geliştirmek ve güçlendirmek için fırsat teşkil ettiğini dile getiren Doğanyüz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Takım sporları, çocuğa takım ruhunu aşılar. Çocuk, takımla hareket etmeyi, verilen talimatlara uymayı, arkadaşlık ilişkilerini geliştirmeyi, topluma uyum sağlamayı öğrenir, sportmenlik duygusu kazanır. Bu da çocuğa diğerlerinin başarılarını takdir edebilmeyi ve saygı duymayı, başarılı olamayanlar içinde empati kurmayı öğretebilir."
Takım sporlarının önemli faydalarından birinin, rekabetle sağlıklı bir biçimde başa çıkabilmeyi öğretmesi olduğuna dikkati çeken Doğanyüz, "Bu da günlük hayatta ya da iş yaşamında gerekli olan bir özelliktir. Çocuk takım içinde, problem çözme, sabır ve direnç göstermek, kendi kendini disipline edebilme, hayal kırıklığı ile başa çıkabilme ve yapıcı düşünme özelliklerini kazanır" şeklinde konuştu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Takım sporları, okul çağındaki çocukların kişisel ve sosyal gelişimini olumlu yönde etkiliyor.
Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı Emine Ergün, AA muhabirine yaptığı açıklamada, takım sporlarının çocuklarda birçok gelişim alanını desteklediğini belirterek, "İlk akla gelen fiziksel gelişim olsa da sosyal-duygusal gelişim ve hatta bilişsel ve öz bakım gelişimini de olumlu etkileyen özellikleri vardır" dedi.
Ergün, özellikle küçük yaşlarda takım sporlarına katılan çocukların bir grubun üyesi olma, grupla birlikte amaca uygun hareket etme, öz güven kazanma, kendisi için hedef belirleme ve gerçekleştirme gibi sosyal-duygusal alandaki birçok beceriyi kazanabileceğini söyledi.
Çocuklarda, spora gitmeden önce çantasını hazırlama, spordan sonra genel vücut temizliğini yapma davranışları ile öz bakım gelişimlerinin desteklendiğini kaydeden Ergün, "Spor faaliyeti ya da müsabakası sırasında anlık karar verme, sebep sonuç ilişkisine göre davranma, muhakeme kurma gibi kazanımlar ile bilişsel gelişimleri de desteklenmektedir. Ayrıca düzenli olarak spor yapan ya da takım sporu içinde yer alan çocuklar, enerjilerini bu yolla harcadıkları için günlük hayatta daha sakin, uyumlu ve mutlu çocuklar olurlar" diye konuştu.
Ergün, çocukların küçük yaşlardan itibaren ilgi alanlarına uygun spor faaliyetlerine yönlendirilmesi ve bu konudaki becerilerinin desteklenmesi gerektiğini vurguladı.
Doğanyüz: "Rekabetle sağlıklı bir biçimde başa çıkabilmeyi öğretir"
Voleybola 25 yıldır hizmet veren, milli takımlarda küçük yaş gruplarında antrenörlük yapan ve Türk Telekom, Emlak TOKİ, Ankaragücü gibi kulüpleri çalıştıran, Başkent Üniversitesi Ayşe Abla Okulları Kız Takımı Antrenörü Hüseyin Doğanyüz ise beden eğitimi derslerinin, kaliteli eğitimin önemli bir parçası olduğunu dile getirdi.
Doğanyüz, "Beden eğitimi programları, sadece fiziksel aktiviteyi teşvik etmez, aynı zamanda akademik performansı da artırır. Özellikle konsantrasyon, hafıza ve sınıf içi davranışlarda olumlu etkileri olmaktadır" dedi.
Sporun çocuklarda diyabet, obezite, ve kalp hastalıkları dahil bir çok yetişkin hastalığına yakalanma riskini azalttığının, artık tüm toplum tarafından bilindiğini ifade eden Doğanyüz, "Spor doğru koşullar altında yapıldığında, zararlı alışkanlıklar, uyuşturucu, şiddet ve suç gibi sapkın davranışlara sağlıklı alternatifler sağlayabilir" diye konuştu.
"Çocuk sportmenlik duygusu kazanır"
Özellikle takım sporlarının çocukların toplumsal becerilerini geliştirmek ve güçlendirmek için fırsat teşkil ettiğini dile getiren Doğanyüz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Takım sporları, çocuğa takım ruhunu aşılar. Çocuk, takımla hareket etmeyi, verilen talimatlara uymayı, arkadaşlık ilişkilerini geliştirmeyi, topluma uyum sağlamayı öğrenir, sportmenlik duygusu kazanır. Bu da çocuğa diğerlerinin başarılarını takdir edebilmeyi ve saygı duymayı, başarılı olamayanlar içinde empati kurmayı öğretebilir."
Takım sporlarının önemli faydalarından birinin, rekabetle sağlıklı bir biçimde başa çıkabilmeyi öğretmesi olduğuna dikkati çeken Doğanyüz, "Bu da günlük hayatta ya da iş yaşamında gerekli olan bir özelliktir. Çocuk takım içinde, problem çözme, sabır ve direnç göstermek, kendi kendini disipline edebilme, hayal kırıklığı ile başa çıkabilme ve yapıcı düşünme özelliklerini kazanır" şeklinde konuştu.
Son Güncelleme: Çarşamba, 12 Mart 2014 12:03
Gösterim: 1199
5 yaşından önce sık ev değiştiren çocuklarda davranış sorunları daha fazla görülüyor
Okul çağına gelmeden sık sık ev değiştiren çocuklarda davranış sorunlarına daha fazla rastlandığı belirlendi.
ABD'de yaklaşık 3 bin ailenin katıldığı araştırma, 5 yaşından önce 3 kez ya da daha sık ev değiştiren çocuklarda, dikkat eksikliği, anksiyete, hiperaktivite ve davranış sorunlarına rastlanma riskinin 5 yaşına kadar aynı evde yaşayan ya da 1-2 kez taşınan çocuklardan daha fazla olduğunu gösterdi.
Cornell Üniversitesi'nden bilim adamlarının araştırması, sık sık ev değiştirenlerin daha çok düşük gelirli aileler olduğunu da ortaya koydu.
Psikolog Sandra Wheatley, genellikle taşınmanın tek başına bu soruna neden olmadığını, küçük çocuğun ev değiştirmesinin altında yatabilen boşanma, sıkıntılardan kaçma, yeni arayışlar gibi sebeplerden etkileniyor olabileceğini vurguladı.
Wheatley, anne ve babasının yeni evde mutlu olduğunu görmesi halinde çocukların çok çabuk toparlanabildiğine ve sorunlarla başa çıkabildiğine de dikkati çekti.
Araştırmanın sonuçları, ''Child Development'' dergisinde yayımlandı.
Daha önce yapılan bir araştırma, çocukken 3 kez taşınan çocukların 18 yaşına kadar uyuşturucu kullanma riskinin 3 kat artığını gösterirken, başka çalışmalar erken dönemde sık sık taşınanların yetişkinlikte uzun vadeli ilişki kurmada zorlandığını ortaya koymuştu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
5 yaşından önce sık ev değiştiren çocuklarda davranış sorunları daha fazla görülüyor
Okul çağına gelmeden sık sık ev değiştiren çocuklarda davranış sorunlarına daha fazla rastlandığı belirlendi.
ABD'de yaklaşık 3 bin ailenin katıldığı araştırma, 5 yaşından önce 3 kez ya da daha sık ev değiştiren çocuklarda, dikkat eksikliği, anksiyete, hiperaktivite ve davranış sorunlarına rastlanma riskinin 5 yaşına kadar aynı evde yaşayan ya da 1-2 kez taşınan çocuklardan daha fazla olduğunu gösterdi.
Cornell Üniversitesi'nden bilim adamlarının araştırması, sık sık ev değiştirenlerin daha çok düşük gelirli aileler olduğunu da ortaya koydu.
Psikolog Sandra Wheatley, genellikle taşınmanın tek başına bu soruna neden olmadığını, küçük çocuğun ev değiştirmesinin altında yatabilen boşanma, sıkıntılardan kaçma, yeni arayışlar gibi sebeplerden etkileniyor olabileceğini vurguladı.
Wheatley, anne ve babasının yeni evde mutlu olduğunu görmesi halinde çocukların çok çabuk toparlanabildiğine ve sorunlarla başa çıkabildiğine de dikkati çekti.
Araştırmanın sonuçları, ''Child Development'' dergisinde yayımlandı.
Daha önce yapılan bir araştırma, çocukken 3 kez taşınan çocukların 18 yaşına kadar uyuşturucu kullanma riskinin 3 kat artığını gösterirken, başka çalışmalar erken dönemde sık sık taşınanların yetişkinlikte uzun vadeli ilişki kurmada zorlandığını ortaya koymuştu.
Son Güncelleme: Çarşamba, 29 Ocak 2014 08:40
Gösterim: 1651

