Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Ülke eğitimine hizmette kalitenin arttırılması, sorunların dile getirilmesi, problemlerin çözülmesi konusunda dernek ve birliklerin çalışmalara devam ettiğini belirten ÖZKURBİR Yönetim Kurulu Üyesi, Doğru Cevap Eğitim Kurumları CEO’su Eğitimci – Sosyolog Hami Koç, “Birliklerimizin birbirleri ve Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak ve verimli çalışmalarının artarak devam etmesi sorunların çözümüne katkıda bulunacak, etik ilkelere bağlılığı artıracaktır.” diye konuştu.
Yaklaşık 2 yıldır eğitim sektöründe pandemi nedeniyle bir daralma yaşanıyor. Bu daralmanın yakın zamanda tersine döneceğini düşünüyor musunuz? Buradan çıkış için MEB ve özel kurumların yapması gerekenler neler?
Hepimizin bildiği gibi Mart 2019 itibariyle ülkemiz ve bütün dünya pandemi ile karşı karşıya kalmıştı. Günümüze kadar geçen süre Ekim 2021 itibariyle 18 ayı biraz geçmiştir. Bu sürenin tamamında eğitim öğretimden toptan uzak kalındığı söylenemez. Bizim savunduğumuz husus, yüz yüze eğitimin uzaktan veya hibrit eğitimin yerini tutamayacağı için, eğitim eksikliğinin yaşanmış olmasıdır. Eğitim sektöründeki daralma ise rakamlarla ortadadır. Bu daralma, hem öğrenci sayısında, hem öğretmen, hem okul, hem de tedarikçilerin içinde bulunduğu ve milyonları bulan çalışanlarının oluşturduğu bir yelpazeyi etkilemektedir. Bu durum, genel ekonomik daralma ile de birleşince, ortaya daha vahim bir tablo çıkmıştır. Söz konusu daralma kolay atlatılacak bir husus değildir. Ki pandemi süreci ve etkisi de henüz bitmemiştir. Görünen o ki, değişik sektörlerde bu etki en az bir yıl daha devam edebilecektir. Eğitim sektörünün eğitim ihtiyacı ve eğitim eksikliğini tamamlama gereği olarak, devletin ve milletin ortak bir refleksi ile, tahmin edilenden daha çabuk toparlayacağını düşünüyorum. Bunun süresi, kalitesi, ancak hükümetimizin olaya bakışı ve alacağı ek tedbirlerle orantılı olacaktır.
RUSYA YÜZDE 15’E ULAŞIRKEN TÜRKİYE YÜZDE 8’DE
MEB’in özel okullaşmada hedef olarak belirlediği yüzde 15 oranına ulaşılabilmesi nasıl mümkün olabilir?
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki 1980’li yıllarda Türkiye’de özel okullaşma oranı yüzde 2-3’lerde iken Rusya'da yüzde 0 idi. Günümüzde Türkiye’de yüzde 8’lerde olan bu oran Rusya’da yüzde 15’in üzerine çıkmıştır. Sadece bu örnek bile bu alanda olmamız gerekenin neresinde olunduğunu göstermektedir. Dünyada yüzde 30 özel okullaşma oranı olan veya özel okulu hemen hemen olmayan gelişmiş, az gelişmiş veya gelişmemiş ülke örnekleri tabii ki vardır. Özel okul yapısı ile ilgili de çeşitlilik mevcuttur. Özel okul olup, öğretmen maaşını devletin verdiği okullar, değişik teşvikler veya hiç teşvik olmayanlar ve ekonomisi çok güçlü olan ülkelerde devlet okullarının özel okulları aratmayacak imkânlara sahip olan ülkeler mevcuttur. Her ülkeyi kendi iç dinamikleri ile değerlendirmek gerekir. Ülkemiz özel girişimi teşvik etmede büyük aşamaya ulaşmasına rağmen, eğitim sektörüne bu açılım yansımamıştır. Türkiye’de Özel Okullar, devletin belirlediği şartlarda adı özel olan resmi okullardır. Özel okullar, asgari uyması gereken şartlara haiz, kendi programlarını uygulayan, kendilerine hiç karışılmayan kurumlar değildir. Standartları resmi okullara göre ağır olarak belirlenmiş, devlet ve çıktıları ile de veli tarafından hatta toplum tarafından değerlendirilen, denetlenen kurumlardır. Ülkemiz, bazı gelişmiş ülke örneklerinde olduğu gibi ve bizlerin de yıllardır üzerinde durduğumuz birkaç alanda –kendi yükünü hafifletmek, eğitimin kalitesini artırmak gayesi ile- özel sektörü desteklediği ölçüde bu amaca ulaşılabilecektir. Beklentimiz ve gayretimiz bu yöndedir.
DOĞRU CEVAP İLERLİYOR
Son 2 yıldır sektörde yaşanan bu olumsuz tablonun kurumunuza etkileri neler oldu? Süreci nasıl yönettiniz?
Doğru Cevap Eğitim Kurumları, kurumlarının geçmişi ve yöneticilerinin eğitim deneyimleri ile uzaktan eğitim uygulamaları yapmış ve başarıya ulaşmış bir yapıya sahiptir. Kuş gribi gibi, okulların çok kısa dönemli tatillerinde, kar vb tatil durumlarında uzaktan eğitimi senkron ve asenkron olarak uygulama tecrübesine sahip olduğumuz için yeni durum bizi çok zorlamadı. Eğitim-öğretimin uzaktan ve olabildiğince verimli yürütülmesinde eğitim-öğretim kadrolarımız ve teknik ekip tam kapasite ve özveri ile çalıştı. Öğrenci ve velilerimizin de hızlı bir adaptasyonunun olduğunu söylememiz gerekiyor. Eğitim-öğretimde “maruz kalmak” diye bir tabir vardır. Karşı karşıya kalınan durumlar, önceden tahmin edilerek hazırlanılmaya çalışılan duruma göre çözüm için bireyi veya kurumları zorlar. Kurum olarak, velilerimizi ve bütün tedarik zincirini etkileyen pandemi, sonuç olarak bizleri de etkilemiştir. Özel eğitim-öğretim kurumları, okullar ve kurslar olarak bir daralmayı geçtiğimiz yıl yaşadık. Bu yıl ise bu daralmanın- küçülmenin durduğunu ve pozitif bir ilerleme olduğunu söyleyebilirim. Bu ivme artarak devam edecektir. Kurumun uzaktan eğitim sürecinde öğrencileri ile ilgisi, alakası, takip sisteminin çalışıyor olması, koçluk sistemimizin verimli çalışması sonucu, ulusal sınavlardaki yüksek başarımızın da etkisi olmuştur. Bu başarıda emeği olan bütün eğitim çalışanlarımızı buradan tekrar kutlamak istiyorum.
KURS VE OKUL İÇİN İSİM HAKKI VERİYORUZ
Eğitim sektöründe büyüme modeli olarak Franchise sistemi öne çıkıyor. Markanızın bu konuda politikası hakkında bilgi verebilir misiniz? Franchise sisteminizde nasıl bir büyüklüğe ulaştınız? Hedefleriniz ne olacak?
Doğru Cevap Eğitim Kurumları ülkemizin büyük zincir kurumlarından biridir. Merkez olarak, şubelerimize birçok alanda hizmet vermeye, desteklemeye devam ediyoruz. Milli Eğitim bakanımız sayın Mahmut Özer'in öğretmen eğitimine önem verdiğini biliyoruz. Biz de bu konuda eğitim akademilerimizle; Öğretmenlerimize, öğrencilerimize, velilerimize ve yöneticilerimize yıllık planlar dahilinde eğitimler veriyoruz. Ve biz yöneticiler de daha dazla eğitim almaya devam ediyoruz! Ayrıca, 2021 Aralık ayında gerçekleştirilecek Milli Eğitim Şurasının ''eğitimde fırsat eşitliği'' konusunun gereğini en iyi şartlarda, öğrencilerimize verdiğimiz hizmetlerle şubelerimizde yerine getiriyoruz. Birçok ilimiz ve ilçemizde şubelerimiz var. Münhal yerlerde kurs ve okul için isim hakkı vermeye devam ediyoruz.
Franchise modelinizin temel unsurları nelerdir? Uygulamalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?Franchise yatırımcılarınıza sunduğunuz avantajlar nelerdir?
Doğru Cevap Eğitim Kurumları ulusal kurs markası olmanın yanı sıra kendisini yükselen bir okul değeri olarak da görmektedir. Kurumun merkeze bağlı kurumları olması yanında büyüme trendini çoğunlukla Franchise sistemi ile gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Genel merkezimiz, bir eğitim öğretim kurumunun kuruluşunda yer belirlemesi, ihtiyaç analizinden kuruluş aşamasına, fizibilite çalışmalarından programlarının hazırlanmasına, tefrişatından personel eğitimlerine kadar bütün alanlarda hizmet vermektedir. Bu hizmet isim verme sürecinden sonra rehberlik, kontrol ve iyileştirme basamaklarında süreç boyunca devam etmektedir. Doğru Cevap Eğitim Kurumları birbirlerini destekleyen, inanan, paylaşan eğitim gönüllülerinden oluşan bir büyük aile haline gelmiştir.
DENEME AMAÇLI KURUM AÇILAMAZ
Franchise sisteminin eğitimde markalaşmayla ilgili olumlu ve olumsuz yönleri nelerdir?
Eğitim işi ciddi bir iştir. Eğitim sürekliliği, olması beklenen bir olgudur. Günübirlik, birkaç yıllık sürelerde bir eğitim yapısı oluşturulamaz, tarz ortaya konulamaz ve beklentilere kavuşulamaz. Deneme amaçlı kurum açılamaz. Bu açılardan sektördeki kurumlardan, güçlü bir eğitim ve ekonomik altyapılarının olması beklenir. Burada bireysel veya marka açısından olaya bakmak yerine, güçlü bir yapı olarak bakmak yerinde olacaktır. Zira, bir şubesi olan bir kurum marka olabildiği gibi, çok şubeli bir kurum ise, marka olma yolunda henüz yolun başında olabilir. Güçlü yapı markayı beraberinde getirir. Burada markanın bilinirliğinden ziyade, verdiği hizmetin ve çıktılarının değerli olması ile bir marka olmasını önemsiyorum.
HİÇBİR KURUM BİR DİĞER KURUMUN KURUMSAL KİMLİĞİNİ HEDEF ALMAMALIDIR
Franchise sistemi ile sektörde aşırı rekabetten şikâyet ediliyor. Bu alanda olması gereken etik ilkeler neler olmalı? Bu alanda bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?
Sektörde aşırı rekabetin olduğunu düşünmüyorum. Sektör büyüklüğü, olması gerekenin çok gerisindedir. Defalarca izah ettiğimiz gibi Türk Eğitim sektörüne, özel kurumların; ekonomik, kalite, yönetilebilirlik gibi alanlarda katkısı çok büyüktür. Yetkililerin bu durumu bilmesine rağmen henüz yeterince ilerleme olamamasını anlamakta zorluk çekiyoruz. Franchise yapısı ile ilgili görüşlerimizi yukarıda ifade etmiştik. Zincir bir yapıya, bir markaya ulaşmak için, sayıca fazla olmanın yanında, güvenli bir yapıya ve belli bir kaliteye ulaşmanın zorunluluğu bilinmelidir. Hiçbir kurum bir diğer kurumun kurumsal kimliğini hedef almamalıdır. Özel Eğitim Kurumları Milli Eğitime bağlı olarak, kanun, yönetmelik ve yönergeler ile yönetilen, denitimi yapılan bir sistemin içindeki kurumlardır. Yapı, devletin denetimine tabidir. Yapının bazı düzenlemelere ihtiyacı vardır. Öncelikle özel öğretim sektörünün şu an herkes tarafından bilinen ve Milli Eğitim Bakanlığına defalarca sunulan sorunlarının çözümlenmesi için adım atılması gerekmektedir. Yapının sağlıklı olması, sürdürülebilir olmasını ve kaliteyi beraberinde getirecektir.
Özel öğretim kurumları için, sağlık kuruluşlarında olduğu gibi kurum açmada bir sınırlandırma olması, mevcut yapıların sürdürülebilirliğini, sağlıklı büyümeyi, dengeli dağılım gibi pek çok alanda fayda sağlayacaktır. Kurumların birbirleri ile kaliteli, seviyeli bir hizmet yarışı içinde olması normaldir. Bunun ötesinde öğrenci, yönetici, öğretmen transferleri şeklindeki tutumlar sektöre hem maddi hem manevi zararlar verebilmektedir. Açıklamalar, reklamlar başka kurumların eksik ve aleyhte değerlendirilebilecek yönlerine değil, kendi pozitif farklarına odaklanmalıdır. Farkı başkalarının eksiği ile değil, kendi artılarının ortaya çıkaracağı gerçeği ortadadır. Bütün bunların yanında şu an ülkemizde eğitim sektörünü temsil etmek için kurulmuş özel okul birlikleri var. Bu birlik ve yöneticileri birbirleri ile çok uyum içinde çalışmaktadır. Ülke eğitimine hizmette kalitenin arttırılması, sorunların dile getirilmesi, problemlerin çözülmesi konusunda çalışmalar devam etmektedir. Düzenlenen organizasyonlarda ortak kararlar alınabilmekte, muhatabı olan bütün kurumlara, Milli Eğitim bakanlığına teklifler iletilmektedir. Birliklerimizin birbirleri ve Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak ve verimli çalışmalarının artarak devam etmesi sorunların çözümüne katkıda bulunacak, etik ilkelere bağlılığı artıracaktır.
Özel okulculukta kısa ve orta vadede hangi gelişmelerin yaşanmasını bekliyorsunuz?
Yukarıda belirtilen hususlarda, sorunlar ve çözüm yöntemleri konusunda sahada bulunan Özel Öğretim Kurum Birlikleri, Dernekleri olarak bizler sempozyumlar, konferanslar düzenliyoruz. Çıkan sonuçları, görüş ve önerilerimizi raporlarla Milli Eğitim Bakanlığına veya ilgili birimlere göndermekteyiz. Değerlendirme ve çözüm önerilerimizi pekçok yazımda dile getirdim. Herşeyden önce özel öğretim kurumları devletin asli ve resmi unsuru olduğu ve Milli Eğitime katma değer kattığı gerçeğinden hareket edilmelidir. Bu arada tabi ki, Özel Öğretim Kurumları öz değerlendirmelerini, kendi içlerinde iyileştirmeleri görüşüyor, kararlar alıp uyguluyor. Bakanlık ve sektör temsilcileri sıklıkla biraraya geliyorlar, toplantılar yapıyorlar, kararlar alıyorlar. Beklentilerimiz, bu toplantı kararları ve raporlar ışığında ivedi adımların atılmasıdır. Böylece özel öğretim kurumları Türk Eğitim Sistemine ve ülkemizin geleceğine çok daha büyük katkılar yapmaya devam edecektir. Ülkemizin özel öğretim kurumlarının sayı ve kalite bakımından hak ettikleri yere geleceğine olan inancımı yenilemek istiyorum.
BİR EĞİTİM GİRİŞİMCİSİ NASIL OLMALIDIR?
Franchise sisteminiz içinde yer alan ve alacak yatırımcılardan beklentileriniz hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Eğitime yatırım, geleceğimize yatırımdır. Eğitim yatırımlarını başka yatırımlar ile aynı kefeye koymak büyük haksızlık olur. Eğitim Gönüllere Dokunmaktır. Eğitim girişimcisi gönüllere dokunmayı, ülkenin geleceğini şekillendirmede ortak rol olmayı hedeflemiş, idealist girişimciler olmalıdır. Eğitim kurumları basit anlamda birer yatırım, girişim, şirketi değildirler. Kendi çocuklarının, aile ve akrabalarının geleceğini şekillendiren, onların yaşayacağı topluma yön verecek bir yapıda etkin olma iradesinde olan kişiler eğitimin içinde olmalıdır. Çocuğu sevemeyen, insanı sevemeyen, başkalarına faydayı ana eksenine koyamayan kişilerin işi değildir eğitim. Eğitim, zor, meşakkatli ama bir anlam ifade eden özel bir alandır, bir değerdir. Eğitim girişimcisi, milli eğitim ile birlikte çalışma ve ortak bir misyonun parçası olma iradesinde olmalıdır. Bunların ardından eğitim girişimcisi veya yöneticisinden iyi bir ekip oluşturması ve ekibini iyi yönetmede liderlik becerisine sahip olması beklenir. Sonra iyi bir planlama, yer seçimi, fiziki imkan oluşturma ve eğitimin diğer gereklilikleri konusunda yeterli bilgi ve tecrübe birikimine sahip olması beklenir. Eğitim girişimcisi ülkedeki ve dünyadaki eğitim gelişmelerini yakından takip edebilecek, bunları kendi kurumuna, ülke ve kurum vizyonu çerçevesinde adapte edebilecek yapıda olmalıdır. Bunlar olduktan sonra kalite ve sürdürülebilirlik kendiliğinden gelecektir.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Ülke eğitimine hizmette kalitenin arttırılması, sorunların dile getirilmesi, problemlerin çözülmesi konusunda dernek ve birliklerin çalışmalara devam ettiğini belirten ÖZKURBİR Yönetim Kurulu Üyesi, Doğru Cevap Eğitim Kurumları CEO’su Eğitimci – Sosyolog Hami Koç, “Birliklerimizin birbirleri ve Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak ve verimli çalışmalarının artarak devam etmesi sorunların çözümüne katkıda bulunacak, etik ilkelere bağlılığı artıracaktır.” diye konuştu.
Yaklaşık 2 yıldır eğitim sektöründe pandemi nedeniyle bir daralma yaşanıyor. Bu daralmanın yakın zamanda tersine döneceğini düşünüyor musunuz? Buradan çıkış için MEB ve özel kurumların yapması gerekenler neler?
Hepimizin bildiği gibi Mart 2019 itibariyle ülkemiz ve bütün dünya pandemi ile karşı karşıya kalmıştı. Günümüze kadar geçen süre Ekim 2021 itibariyle 18 ayı biraz geçmiştir. Bu sürenin tamamında eğitim öğretimden toptan uzak kalındığı söylenemez. Bizim savunduğumuz husus, yüz yüze eğitimin uzaktan veya hibrit eğitimin yerini tutamayacağı için, eğitim eksikliğinin yaşanmış olmasıdır. Eğitim sektöründeki daralma ise rakamlarla ortadadır. Bu daralma, hem öğrenci sayısında, hem öğretmen, hem okul, hem de tedarikçilerin içinde bulunduğu ve milyonları bulan çalışanlarının oluşturduğu bir yelpazeyi etkilemektedir. Bu durum, genel ekonomik daralma ile de birleşince, ortaya daha vahim bir tablo çıkmıştır. Söz konusu daralma kolay atlatılacak bir husus değildir. Ki pandemi süreci ve etkisi de henüz bitmemiştir. Görünen o ki, değişik sektörlerde bu etki en az bir yıl daha devam edebilecektir. Eğitim sektörünün eğitim ihtiyacı ve eğitim eksikliğini tamamlama gereği olarak, devletin ve milletin ortak bir refleksi ile, tahmin edilenden daha çabuk toparlayacağını düşünüyorum. Bunun süresi, kalitesi, ancak hükümetimizin olaya bakışı ve alacağı ek tedbirlerle orantılı olacaktır.
RUSYA YÜZDE 15’E ULAŞIRKEN TÜRKİYE YÜZDE 8’DE
MEB’in özel okullaşmada hedef olarak belirlediği yüzde 15 oranına ulaşılabilmesi nasıl mümkün olabilir?
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki 1980’li yıllarda Türkiye’de özel okullaşma oranı yüzde 2-3’lerde iken Rusya'da yüzde 0 idi. Günümüzde Türkiye’de yüzde 8’lerde olan bu oran Rusya’da yüzde 15’in üzerine çıkmıştır. Sadece bu örnek bile bu alanda olmamız gerekenin neresinde olunduğunu göstermektedir. Dünyada yüzde 30 özel okullaşma oranı olan veya özel okulu hemen hemen olmayan gelişmiş, az gelişmiş veya gelişmemiş ülke örnekleri tabii ki vardır. Özel okul yapısı ile ilgili de çeşitlilik mevcuttur. Özel okul olup, öğretmen maaşını devletin verdiği okullar, değişik teşvikler veya hiç teşvik olmayanlar ve ekonomisi çok güçlü olan ülkelerde devlet okullarının özel okulları aratmayacak imkânlara sahip olan ülkeler mevcuttur. Her ülkeyi kendi iç dinamikleri ile değerlendirmek gerekir. Ülkemiz özel girişimi teşvik etmede büyük aşamaya ulaşmasına rağmen, eğitim sektörüne bu açılım yansımamıştır. Türkiye’de Özel Okullar, devletin belirlediği şartlarda adı özel olan resmi okullardır. Özel okullar, asgari uyması gereken şartlara haiz, kendi programlarını uygulayan, kendilerine hiç karışılmayan kurumlar değildir. Standartları resmi okullara göre ağır olarak belirlenmiş, devlet ve çıktıları ile de veli tarafından hatta toplum tarafından değerlendirilen, denetlenen kurumlardır. Ülkemiz, bazı gelişmiş ülke örneklerinde olduğu gibi ve bizlerin de yıllardır üzerinde durduğumuz birkaç alanda –kendi yükünü hafifletmek, eğitimin kalitesini artırmak gayesi ile- özel sektörü desteklediği ölçüde bu amaca ulaşılabilecektir. Beklentimiz ve gayretimiz bu yöndedir.
DOĞRU CEVAP İLERLİYOR
Son 2 yıldır sektörde yaşanan bu olumsuz tablonun kurumunuza etkileri neler oldu? Süreci nasıl yönettiniz?
Doğru Cevap Eğitim Kurumları, kurumlarının geçmişi ve yöneticilerinin eğitim deneyimleri ile uzaktan eğitim uygulamaları yapmış ve başarıya ulaşmış bir yapıya sahiptir. Kuş gribi gibi, okulların çok kısa dönemli tatillerinde, kar vb tatil durumlarında uzaktan eğitimi senkron ve asenkron olarak uygulama tecrübesine sahip olduğumuz için yeni durum bizi çok zorlamadı. Eğitim-öğretimin uzaktan ve olabildiğince verimli yürütülmesinde eğitim-öğretim kadrolarımız ve teknik ekip tam kapasite ve özveri ile çalıştı. Öğrenci ve velilerimizin de hızlı bir adaptasyonunun olduğunu söylememiz gerekiyor. Eğitim-öğretimde “maruz kalmak” diye bir tabir vardır. Karşı karşıya kalınan durumlar, önceden tahmin edilerek hazırlanılmaya çalışılan duruma göre çözüm için bireyi veya kurumları zorlar. Kurum olarak, velilerimizi ve bütün tedarik zincirini etkileyen pandemi, sonuç olarak bizleri de etkilemiştir. Özel eğitim-öğretim kurumları, okullar ve kurslar olarak bir daralmayı geçtiğimiz yıl yaşadık. Bu yıl ise bu daralmanın- küçülmenin durduğunu ve pozitif bir ilerleme olduğunu söyleyebilirim. Bu ivme artarak devam edecektir. Kurumun uzaktan eğitim sürecinde öğrencileri ile ilgisi, alakası, takip sisteminin çalışıyor olması, koçluk sistemimizin verimli çalışması sonucu, ulusal sınavlardaki yüksek başarımızın da etkisi olmuştur. Bu başarıda emeği olan bütün eğitim çalışanlarımızı buradan tekrar kutlamak istiyorum.
KURS VE OKUL İÇİN İSİM HAKKI VERİYORUZ
Eğitim sektöründe büyüme modeli olarak Franchise sistemi öne çıkıyor. Markanızın bu konuda politikası hakkında bilgi verebilir misiniz? Franchise sisteminizde nasıl bir büyüklüğe ulaştınız? Hedefleriniz ne olacak?
Doğru Cevap Eğitim Kurumları ülkemizin büyük zincir kurumlarından biridir. Merkez olarak, şubelerimize birçok alanda hizmet vermeye, desteklemeye devam ediyoruz. Milli Eğitim bakanımız sayın Mahmut Özer'in öğretmen eğitimine önem verdiğini biliyoruz. Biz de bu konuda eğitim akademilerimizle; Öğretmenlerimize, öğrencilerimize, velilerimize ve yöneticilerimize yıllık planlar dahilinde eğitimler veriyoruz. Ve biz yöneticiler de daha dazla eğitim almaya devam ediyoruz! Ayrıca, 2021 Aralık ayında gerçekleştirilecek Milli Eğitim Şurasının ''eğitimde fırsat eşitliği'' konusunun gereğini en iyi şartlarda, öğrencilerimize verdiğimiz hizmetlerle şubelerimizde yerine getiriyoruz. Birçok ilimiz ve ilçemizde şubelerimiz var. Münhal yerlerde kurs ve okul için isim hakkı vermeye devam ediyoruz.
Franchise modelinizin temel unsurları nelerdir? Uygulamalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?Franchise yatırımcılarınıza sunduğunuz avantajlar nelerdir?
Doğru Cevap Eğitim Kurumları ulusal kurs markası olmanın yanı sıra kendisini yükselen bir okul değeri olarak da görmektedir. Kurumun merkeze bağlı kurumları olması yanında büyüme trendini çoğunlukla Franchise sistemi ile gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Genel merkezimiz, bir eğitim öğretim kurumunun kuruluşunda yer belirlemesi, ihtiyaç analizinden kuruluş aşamasına, fizibilite çalışmalarından programlarının hazırlanmasına, tefrişatından personel eğitimlerine kadar bütün alanlarda hizmet vermektedir. Bu hizmet isim verme sürecinden sonra rehberlik, kontrol ve iyileştirme basamaklarında süreç boyunca devam etmektedir. Doğru Cevap Eğitim Kurumları birbirlerini destekleyen, inanan, paylaşan eğitim gönüllülerinden oluşan bir büyük aile haline gelmiştir.
DENEME AMAÇLI KURUM AÇILAMAZ
Franchise sisteminin eğitimde markalaşmayla ilgili olumlu ve olumsuz yönleri nelerdir?
Eğitim işi ciddi bir iştir. Eğitim sürekliliği, olması beklenen bir olgudur. Günübirlik, birkaç yıllık sürelerde bir eğitim yapısı oluşturulamaz, tarz ortaya konulamaz ve beklentilere kavuşulamaz. Deneme amaçlı kurum açılamaz. Bu açılardan sektördeki kurumlardan, güçlü bir eğitim ve ekonomik altyapılarının olması beklenir. Burada bireysel veya marka açısından olaya bakmak yerine, güçlü bir yapı olarak bakmak yerinde olacaktır. Zira, bir şubesi olan bir kurum marka olabildiği gibi, çok şubeli bir kurum ise, marka olma yolunda henüz yolun başında olabilir. Güçlü yapı markayı beraberinde getirir. Burada markanın bilinirliğinden ziyade, verdiği hizmetin ve çıktılarının değerli olması ile bir marka olmasını önemsiyorum.
HİÇBİR KURUM BİR DİĞER KURUMUN KURUMSAL KİMLİĞİNİ HEDEF ALMAMALIDIR
Franchise sistemi ile sektörde aşırı rekabetten şikâyet ediliyor. Bu alanda olması gereken etik ilkeler neler olmalı? Bu alanda bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?
Sektörde aşırı rekabetin olduğunu düşünmüyorum. Sektör büyüklüğü, olması gerekenin çok gerisindedir. Defalarca izah ettiğimiz gibi Türk Eğitim sektörüne, özel kurumların; ekonomik, kalite, yönetilebilirlik gibi alanlarda katkısı çok büyüktür. Yetkililerin bu durumu bilmesine rağmen henüz yeterince ilerleme olamamasını anlamakta zorluk çekiyoruz. Franchise yapısı ile ilgili görüşlerimizi yukarıda ifade etmiştik. Zincir bir yapıya, bir markaya ulaşmak için, sayıca fazla olmanın yanında, güvenli bir yapıya ve belli bir kaliteye ulaşmanın zorunluluğu bilinmelidir. Hiçbir kurum bir diğer kurumun kurumsal kimliğini hedef almamalıdır. Özel Eğitim Kurumları Milli Eğitime bağlı olarak, kanun, yönetmelik ve yönergeler ile yönetilen, denitimi yapılan bir sistemin içindeki kurumlardır. Yapı, devletin denetimine tabidir. Yapının bazı düzenlemelere ihtiyacı vardır. Öncelikle özel öğretim sektörünün şu an herkes tarafından bilinen ve Milli Eğitim Bakanlığına defalarca sunulan sorunlarının çözümlenmesi için adım atılması gerekmektedir. Yapının sağlıklı olması, sürdürülebilir olmasını ve kaliteyi beraberinde getirecektir.
Özel öğretim kurumları için, sağlık kuruluşlarında olduğu gibi kurum açmada bir sınırlandırma olması, mevcut yapıların sürdürülebilirliğini, sağlıklı büyümeyi, dengeli dağılım gibi pek çok alanda fayda sağlayacaktır. Kurumların birbirleri ile kaliteli, seviyeli bir hizmet yarışı içinde olması normaldir. Bunun ötesinde öğrenci, yönetici, öğretmen transferleri şeklindeki tutumlar sektöre hem maddi hem manevi zararlar verebilmektedir. Açıklamalar, reklamlar başka kurumların eksik ve aleyhte değerlendirilebilecek yönlerine değil, kendi pozitif farklarına odaklanmalıdır. Farkı başkalarının eksiği ile değil, kendi artılarının ortaya çıkaracağı gerçeği ortadadır. Bütün bunların yanında şu an ülkemizde eğitim sektörünü temsil etmek için kurulmuş özel okul birlikleri var. Bu birlik ve yöneticileri birbirleri ile çok uyum içinde çalışmaktadır. Ülke eğitimine hizmette kalitenin arttırılması, sorunların dile getirilmesi, problemlerin çözülmesi konusunda çalışmalar devam etmektedir. Düzenlenen organizasyonlarda ortak kararlar alınabilmekte, muhatabı olan bütün kurumlara, Milli Eğitim bakanlığına teklifler iletilmektedir. Birliklerimizin birbirleri ve Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak ve verimli çalışmalarının artarak devam etmesi sorunların çözümüne katkıda bulunacak, etik ilkelere bağlılığı artıracaktır.
Özel okulculukta kısa ve orta vadede hangi gelişmelerin yaşanmasını bekliyorsunuz?
Yukarıda belirtilen hususlarda, sorunlar ve çözüm yöntemleri konusunda sahada bulunan Özel Öğretim Kurum Birlikleri, Dernekleri olarak bizler sempozyumlar, konferanslar düzenliyoruz. Çıkan sonuçları, görüş ve önerilerimizi raporlarla Milli Eğitim Bakanlığına veya ilgili birimlere göndermekteyiz. Değerlendirme ve çözüm önerilerimizi pekçok yazımda dile getirdim. Herşeyden önce özel öğretim kurumları devletin asli ve resmi unsuru olduğu ve Milli Eğitime katma değer kattığı gerçeğinden hareket edilmelidir. Bu arada tabi ki, Özel Öğretim Kurumları öz değerlendirmelerini, kendi içlerinde iyileştirmeleri görüşüyor, kararlar alıp uyguluyor. Bakanlık ve sektör temsilcileri sıklıkla biraraya geliyorlar, toplantılar yapıyorlar, kararlar alıyorlar. Beklentilerimiz, bu toplantı kararları ve raporlar ışığında ivedi adımların atılmasıdır. Böylece özel öğretim kurumları Türk Eğitim Sistemine ve ülkemizin geleceğine çok daha büyük katkılar yapmaya devam edecektir. Ülkemizin özel öğretim kurumlarının sayı ve kalite bakımından hak ettikleri yere geleceğine olan inancımı yenilemek istiyorum.
BİR EĞİTİM GİRİŞİMCİSİ NASIL OLMALIDIR?
Franchise sisteminiz içinde yer alan ve alacak yatırımcılardan beklentileriniz hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Eğitime yatırım, geleceğimize yatırımdır. Eğitim yatırımlarını başka yatırımlar ile aynı kefeye koymak büyük haksızlık olur. Eğitim Gönüllere Dokunmaktır. Eğitim girişimcisi gönüllere dokunmayı, ülkenin geleceğini şekillendirmede ortak rol olmayı hedeflemiş, idealist girişimciler olmalıdır. Eğitim kurumları basit anlamda birer yatırım, girişim, şirketi değildirler. Kendi çocuklarının, aile ve akrabalarının geleceğini şekillendiren, onların yaşayacağı topluma yön verecek bir yapıda etkin olma iradesinde olan kişiler eğitimin içinde olmalıdır. Çocuğu sevemeyen, insanı sevemeyen, başkalarına faydayı ana eksenine koyamayan kişilerin işi değildir eğitim. Eğitim, zor, meşakkatli ama bir anlam ifade eden özel bir alandır, bir değerdir. Eğitim girişimcisi, milli eğitim ile birlikte çalışma ve ortak bir misyonun parçası olma iradesinde olmalıdır. Bunların ardından eğitim girişimcisi veya yöneticisinden iyi bir ekip oluşturması ve ekibini iyi yönetmede liderlik becerisine sahip olması beklenir. Sonra iyi bir planlama, yer seçimi, fiziki imkan oluşturma ve eğitimin diğer gereklilikleri konusunda yeterli bilgi ve tecrübe birikimine sahip olması beklenir. Eğitim girişimcisi ülkedeki ve dünyadaki eğitim gelişmelerini yakından takip edebilecek, bunları kendi kurumuna, ülke ve kurum vizyonu çerçevesinde adapte edebilecek yapıda olmalıdır. Bunlar olduktan sonra kalite ve sürdürülebilirlik kendiliğinden gelecektir.
Son Güncelleme: Perşembe, 21 Ekim 2021 12:00
Gösterim: 891
TEDMEM, OECD’nin yayınladığı Bir Bakışta Eğitim 2021 raporundaki verileri derleyerek Türkiye’nin durumunu ortaya koydu. Ana teması “Eğitimde Eşitlik: Eğitim Fırsatlarının Güçlendirilmesi” olarak belirlenen bu raporda kullanılan öğrencinin sosyoekonomik arka planı ve PISA’da en yüksek başarı gösteren öğrenciler arasında olma olasılığı arasındaki ilişkiyi gösteren eşitsizlik endeksine göre Türkiye ilk sırada yer aldı.
TEDMEM Koordinatörü Dr. Sabiha Sunar, OECD tarafından her yıl yayımlanan Bir Bakışta Eğitim raporları serisi, eğitim sistemlerinin temel göstergeleri ve değişkenlerine ilişkin verilerin güncel durumunu ortaya koyduğunu belirterek, raporun sunu yazısında şu noktalara dikkat çekti: “Ülkelerin öğrencilerine nitelikli eğitim sağlamada hangi noktada olduklarının karşılaştırmalı bir değerlendirmesine olanak veren bu göstergeler, Bir Bakışta Eğitim 2021 raporunda eğitim süreçlerinin çıktıları, eğitime erişim, eğitime ayrılan finansal kaynak ile öğretmenler, öğrenme ortamları ve okullar olmak üzere dört başlık altında sunulmuştur. Ana teması “Eğitimde Eşitlik: Eğitim Fırsatlarının Güçlendirilmesi” olarak belirlenen bu raporda, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri - Hedef 4 ile ortaya konan “kapsayıcı ve hakkaniyete dayanan nitelikli eğitimi sağlamak ve herkes için yaşam boyu öğrenme fırsatlarını teşvik etmek” amacı doğrultusunda ülkelerin kat ettiği mesafeler hakkında da çıkarımlarda bulunmak mümkün olmuştur. Çocukların içine doğdukları koşullardan bağımsız olarak adil ve nitelikli bir eğitim alabilmelerinin önemi COVID-19 salgınıyla birlikte bir kez daha ülkelerin eğitim gündeminde acil koduyla ilk sırayı almıştır. Türkiye’de de Aralık 2021’de gerçekleştirilecek olan 20. Milli Eğitim Şûrasının teması Eğitimde Fırsat Eşitliği olarak belirlenmiştir. Bu noktada OECD’nin de dikkat çektiği, öğrencinin sosyoekonomik arka planı ve PISA’da en yüksek başarı gösteren öğrenciler arasında olma olasılığı arasındaki ilişkiyi gösteren bir eşitsizlik endeksi kullanılmaktadır. Ülkelerin endeks puanlarını özetleyen grafik (Grafik 1), öğrencilerimize fırsat eşitliği sağlama konusunda Türkiye’nin bulunduğu noktayı açıkça gözler önüne sermektedir. Buna göre Türkiye; 43 ülke arasında en iyi performans gösteren öğrencilerinin daha çok sosyoekonomik olarak avantajlı öğrencilerden oluştuğu ülkelerin başında gelmektedir.”
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
TEDMEM, OECD’nin yayınladığı Bir Bakışta Eğitim 2021 raporundaki verileri derleyerek Türkiye’nin durumunu ortaya koydu. Ana teması “Eğitimde Eşitlik: Eğitim Fırsatlarının Güçlendirilmesi” olarak belirlenen bu raporda kullanılan öğrencinin sosyoekonomik arka planı ve PISA’da en yüksek başarı gösteren öğrenciler arasında olma olasılığı arasındaki ilişkiyi gösteren eşitsizlik endeksine göre Türkiye ilk sırada yer aldı.
TEDMEM Koordinatörü Dr. Sabiha Sunar, OECD tarafından her yıl yayımlanan Bir Bakışta Eğitim raporları serisi, eğitim sistemlerinin temel göstergeleri ve değişkenlerine ilişkin verilerin güncel durumunu ortaya koyduğunu belirterek, raporun sunu yazısında şu noktalara dikkat çekti: “Ülkelerin öğrencilerine nitelikli eğitim sağlamada hangi noktada olduklarının karşılaştırmalı bir değerlendirmesine olanak veren bu göstergeler, Bir Bakışta Eğitim 2021 raporunda eğitim süreçlerinin çıktıları, eğitime erişim, eğitime ayrılan finansal kaynak ile öğretmenler, öğrenme ortamları ve okullar olmak üzere dört başlık altında sunulmuştur. Ana teması “Eğitimde Eşitlik: Eğitim Fırsatlarının Güçlendirilmesi” olarak belirlenen bu raporda, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri - Hedef 4 ile ortaya konan “kapsayıcı ve hakkaniyete dayanan nitelikli eğitimi sağlamak ve herkes için yaşam boyu öğrenme fırsatlarını teşvik etmek” amacı doğrultusunda ülkelerin kat ettiği mesafeler hakkında da çıkarımlarda bulunmak mümkün olmuştur. Çocukların içine doğdukları koşullardan bağımsız olarak adil ve nitelikli bir eğitim alabilmelerinin önemi COVID-19 salgınıyla birlikte bir kez daha ülkelerin eğitim gündeminde acil koduyla ilk sırayı almıştır. Türkiye’de de Aralık 2021’de gerçekleştirilecek olan 20. Milli Eğitim Şûrasının teması Eğitimde Fırsat Eşitliği olarak belirlenmiştir. Bu noktada OECD’nin de dikkat çektiği, öğrencinin sosyoekonomik arka planı ve PISA’da en yüksek başarı gösteren öğrenciler arasında olma olasılığı arasındaki ilişkiyi gösteren bir eşitsizlik endeksi kullanılmaktadır. Ülkelerin endeks puanlarını özetleyen grafik (Grafik 1), öğrencilerimize fırsat eşitliği sağlama konusunda Türkiye’nin bulunduğu noktayı açıkça gözler önüne sermektedir. Buna göre Türkiye; 43 ülke arasında en iyi performans gösteren öğrencilerinin daha çok sosyoekonomik olarak avantajlı öğrencilerden oluştuğu ülkelerin başında gelmektedir.”
Son Güncelleme: Cuma, 15 Ekim 2021 12:10
Gösterim: 1518
Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, her geçen gün öğretmenlerin aşılanma oranlarının yükseldiğini dile getirdi. Tüm Türkiye'de ikinci doz aşısını tamamlamış öğretmen oranının yüzde 85'e ulaştığı bilgisini paylaştı.
Okullarda tam zamanlı devam eden yüz yüze eğitime ilişkin bilgiler paylaşan Özer, "Şu andaki süreç eylül ayındaki duruma göre çok daha rahat bir şekilde kısa süreli aralarla devam ediyor. Geçen hafta itibarıyla 71 bin 320 okulumuzun sadece ikisinde yüz yüze eğitime ara verilmişti. Bugün itibarıyla 71 bin 320 okulumuzdan yüz yüze eğitime ara veren okulumuz bulunmamaktadır." dedi.
Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Balıkesir ziyareti kapsamında ilk olarak Bigadiç ilçesinde yapımı devam eden okul inşaatlarında inceleme yaptı. Ardından Balıkesir Valiliğine geçti. Şeref defterini imzalayan Özer, 6 Eylül'de tüm Türkiye'de yüz yüze başlayan eğitim öğretim sürecinin Sağlık Bakanlığı ile koordineli şekilde yürütüldüğünü, vakaların görüldüğü sınıflarda yüz yüze eğitime ara verildiğini hatırlattı. Özer, güncel duruma ilişkin şu bilgileri paylaştı:
"Geçen hafta sonu itibarıyla Sağlık Bakanlığı ve Sağlık Bilim Kurulu, yüz yüze eğitime verilen arayı 14 günden 10 güne düşürdü. Yüz yüze eğitime ara verilen sınıflarda herhangi bir semptom göstermeyen öğrencilerimiz arasında 5 günün sonunda velinin rızası olması durumunda PCR testi sonucu negatif çıkanlara yüz yüze eğitime dönme imkânı getirildi. Şu andaki süreç eylül ayındaki duruma göre çok daha rahat, kısa süreli aralarla başarılı bir şekilde devam ediyor. Geçen hafta itibarıyla 71 bin 320 okulumuzun sadece ikisinde yüz yüze eğitime ara verilmişti. Bugün itibarıyla 71 bin 320 okulumuzdan yüz yüze eğitime ara veren okulumuz bulunmamaktadır."
"Sınıf öğretmenlerimizin birinci doz aşı oranı yüzde 98'e, ikinci doz aşı olma oranı ise yüzde 89'a ulaştı"
Özer, her geçen gün öğretmenlerin aşılanma oranlarının yükseldiğini dile getirdi. Tüm Türkiye'de ikinci doz aşısını tamamlamış öğretmen oranının yüzde 85'e ulaştığı bilgisini paylaşan Özer, şunları aktardı:
"Aşı olmadan hastalığı geçirip bağışıklık kazanan ve antikor oluşturan öğretmen oranımız da yüzde 5'ler seviyesinde. Şu an itibarıyla ikinci doz aşı olmuş veya antikor oluşturmuş öğretmen oranımız yüzde 90'a ulaşmış bulunmaktadır. Okulları açık tutmayla ilgili süreçteki en büyük avantajımız, öğretmenlerimizin aşılanma oranının çok yüksek olması. İlkokuldaki sınıf öğretmenlerimizin aşılanma oranı diğer öğretmenlerimize göre oldukça yüksek. Sınıf öğretmenlerimizin birinci doz aşı oranı yüzde 98'e, ikinci doz aşı olma oranı ise yüzde 89'a ulaştı. Millî Eğitim Bakanlığı olarak okullarımızı yüz yüze eğitime devam ettirmedeki kararlılığımız devam ediyor, herhangi bir sorun yok, süreç kontrollü bir şekilde devam etmekte."
Süreçteki desteklerinden dolayı Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve Bilim Kuruluna teşekkür eden Mahmut Özer, sahayı yakından takip ettiklerini belirtti.
Bakan Özer, Balıkesir'deki il eğitim değerlendirme toplantısında 5 haftalık süreci ele alacaklarını, kentte eğitimin kalitesinin arttırılması için de görüşmeler yapacaklarını söyledi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, her geçen gün öğretmenlerin aşılanma oranlarının yükseldiğini dile getirdi. Tüm Türkiye'de ikinci doz aşısını tamamlamış öğretmen oranının yüzde 85'e ulaştığı bilgisini paylaştı.
Okullarda tam zamanlı devam eden yüz yüze eğitime ilişkin bilgiler paylaşan Özer, "Şu andaki süreç eylül ayındaki duruma göre çok daha rahat bir şekilde kısa süreli aralarla devam ediyor. Geçen hafta itibarıyla 71 bin 320 okulumuzun sadece ikisinde yüz yüze eğitime ara verilmişti. Bugün itibarıyla 71 bin 320 okulumuzdan yüz yüze eğitime ara veren okulumuz bulunmamaktadır." dedi.
Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Balıkesir ziyareti kapsamında ilk olarak Bigadiç ilçesinde yapımı devam eden okul inşaatlarında inceleme yaptı. Ardından Balıkesir Valiliğine geçti. Şeref defterini imzalayan Özer, 6 Eylül'de tüm Türkiye'de yüz yüze başlayan eğitim öğretim sürecinin Sağlık Bakanlığı ile koordineli şekilde yürütüldüğünü, vakaların görüldüğü sınıflarda yüz yüze eğitime ara verildiğini hatırlattı. Özer, güncel duruma ilişkin şu bilgileri paylaştı:
"Geçen hafta sonu itibarıyla Sağlık Bakanlığı ve Sağlık Bilim Kurulu, yüz yüze eğitime verilen arayı 14 günden 10 güne düşürdü. Yüz yüze eğitime ara verilen sınıflarda herhangi bir semptom göstermeyen öğrencilerimiz arasında 5 günün sonunda velinin rızası olması durumunda PCR testi sonucu negatif çıkanlara yüz yüze eğitime dönme imkânı getirildi. Şu andaki süreç eylül ayındaki duruma göre çok daha rahat, kısa süreli aralarla başarılı bir şekilde devam ediyor. Geçen hafta itibarıyla 71 bin 320 okulumuzun sadece ikisinde yüz yüze eğitime ara verilmişti. Bugün itibarıyla 71 bin 320 okulumuzdan yüz yüze eğitime ara veren okulumuz bulunmamaktadır."
"Sınıf öğretmenlerimizin birinci doz aşı oranı yüzde 98'e, ikinci doz aşı olma oranı ise yüzde 89'a ulaştı"
Özer, her geçen gün öğretmenlerin aşılanma oranlarının yükseldiğini dile getirdi. Tüm Türkiye'de ikinci doz aşısını tamamlamış öğretmen oranının yüzde 85'e ulaştığı bilgisini paylaşan Özer, şunları aktardı:
"Aşı olmadan hastalığı geçirip bağışıklık kazanan ve antikor oluşturan öğretmen oranımız da yüzde 5'ler seviyesinde. Şu an itibarıyla ikinci doz aşı olmuş veya antikor oluşturmuş öğretmen oranımız yüzde 90'a ulaşmış bulunmaktadır. Okulları açık tutmayla ilgili süreçteki en büyük avantajımız, öğretmenlerimizin aşılanma oranının çok yüksek olması. İlkokuldaki sınıf öğretmenlerimizin aşılanma oranı diğer öğretmenlerimize göre oldukça yüksek. Sınıf öğretmenlerimizin birinci doz aşı oranı yüzde 98'e, ikinci doz aşı olma oranı ise yüzde 89'a ulaştı. Millî Eğitim Bakanlığı olarak okullarımızı yüz yüze eğitime devam ettirmedeki kararlılığımız devam ediyor, herhangi bir sorun yok, süreç kontrollü bir şekilde devam etmekte."
Süreçteki desteklerinden dolayı Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve Bilim Kuruluna teşekkür eden Mahmut Özer, sahayı yakından takip ettiklerini belirtti.
Bakan Özer, Balıkesir'deki il eğitim değerlendirme toplantısında 5 haftalık süreci ele alacaklarını, kentte eğitimin kalitesinin arttırılması için de görüşmeler yapacaklarını söyledi.
Son Güncelleme: Cuma, 08 Ekim 2021 13:36
Gösterim: 930
Yasin Kaya, yıllarca eğitimini aldığı mesleği olan öğretmenlikten aldığı maaşla geçinemeyince marketçilik yapmaya karar verdi. “Kaç senemi eğitime verdim öğretmenliği bırakıp bakkal olmak beni çok düşündürdü” diyen Kaya'ya aldığı bu kararın nedenlerini sorduk.
* Kaç yıllık öğretmensiniz, hangi üniversiteden mezun oldunuz?
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Coğrafya Bölümü mezunuyum. Mezun olmadan İçişleri Bakanlığı projesi Olan Mekansal Adres Kayıt Sistemi Projesinde bir buçuk sene görev yaptım. Proje bittikten sonra projeyi yürüten şirketin İstanbul ofisine geçtim bir buçuk yıl da haritalar ile ilgili çalışmalar yürüttüm. Daha sonra askerlik ve 2020 yılında da öğretmenlik yaptım. Bu seneye de başladım ancak karşıma bu iş çıktı.
* Mesleği bırakıp marketçiliğe başlama sürecinizde kararı alırken neler yaşadınız?
Öğretmenliği bırakmamın sebebi ücretlerin çok düşük olması. İstanbulda yaşayan evli biri için hayatını devam ettirebilmek çok zor. Meslek değiştirme kararını alırken çok düşündüm karar vermek hiç kolay değildi. Daha önce de girişimlerim oldu internetten satış ile alakalı. Ticaret yapmayı seviyordum ama ailem, çevrem ne der? Kaç senemi eğitime verdim öğretmenliği bırakıp bakkal olmak gibi sorular beni çok düşündürüyordu. Ancak ekonomik kıyaslama yaptığım zaman bu işin benim için daha doğru olduğunu gördüm. Bir buçuk aydır bu işi yürütüyorum.
* Öğretmenlik mesleğine başlarken hedefleriniz nelerdi? Neler yapmak isterdiniz?
Mesleğe başlarken tabiki çok heyecanıydım ancak biz öğrencilerimize meslek seçimi konusunda yol göstermeye çalışırken benim hala kafamın karışık olduğunu farkettim. Eğitimde sorunumuzun bu olduğunu düşünüyorum. Herkes öğretmen, herkes avukat, herkes doktor, mühendis olmamalı. Bu ülkenin farklı meslek gruplarından insanlara ihtiyacı var. Ben de dedim ben belki öğretmen olmamalıyım ve süreç buraya kadar geldi.
ÜNİVERSİTE HOCAMIZ TEDBİRİNİZİ ALIN DEDİ
* Genç meslektaşlarınıza tavsiyeleriniz nelerdir?
Tavsiye verecek tecrübede değilim ancak üniversiteden bir hocamız bir kaç sene sonra öğretmen alımları durma noktasına gelecek tedbirinizi alın demişti. Ben de onlara bunu söylemek istiyorum.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Yasin Kaya, yıllarca eğitimini aldığı mesleği olan öğretmenlikten aldığı maaşla geçinemeyince marketçilik yapmaya karar verdi. “Kaç senemi eğitime verdim öğretmenliği bırakıp bakkal olmak beni çok düşündürdü” diyen Kaya'ya aldığı bu kararın nedenlerini sorduk.
* Kaç yıllık öğretmensiniz, hangi üniversiteden mezun oldunuz?
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Coğrafya Bölümü mezunuyum. Mezun olmadan İçişleri Bakanlığı projesi Olan Mekansal Adres Kayıt Sistemi Projesinde bir buçuk sene görev yaptım. Proje bittikten sonra projeyi yürüten şirketin İstanbul ofisine geçtim bir buçuk yıl da haritalar ile ilgili çalışmalar yürüttüm. Daha sonra askerlik ve 2020 yılında da öğretmenlik yaptım. Bu seneye de başladım ancak karşıma bu iş çıktı.
* Mesleği bırakıp marketçiliğe başlama sürecinizde kararı alırken neler yaşadınız?
Öğretmenliği bırakmamın sebebi ücretlerin çok düşük olması. İstanbulda yaşayan evli biri için hayatını devam ettirebilmek çok zor. Meslek değiştirme kararını alırken çok düşündüm karar vermek hiç kolay değildi. Daha önce de girişimlerim oldu internetten satış ile alakalı. Ticaret yapmayı seviyordum ama ailem, çevrem ne der? Kaç senemi eğitime verdim öğretmenliği bırakıp bakkal olmak gibi sorular beni çok düşündürüyordu. Ancak ekonomik kıyaslama yaptığım zaman bu işin benim için daha doğru olduğunu gördüm. Bir buçuk aydır bu işi yürütüyorum.
* Öğretmenlik mesleğine başlarken hedefleriniz nelerdi? Neler yapmak isterdiniz?
Mesleğe başlarken tabiki çok heyecanıydım ancak biz öğrencilerimize meslek seçimi konusunda yol göstermeye çalışırken benim hala kafamın karışık olduğunu farkettim. Eğitimde sorunumuzun bu olduğunu düşünüyorum. Herkes öğretmen, herkes avukat, herkes doktor, mühendis olmamalı. Bu ülkenin farklı meslek gruplarından insanlara ihtiyacı var. Ben de dedim ben belki öğretmen olmamalıyım ve süreç buraya kadar geldi.
ÜNİVERSİTE HOCAMIZ TEDBİRİNİZİ ALIN DEDİ
* Genç meslektaşlarınıza tavsiyeleriniz nelerdir?
Tavsiye verecek tecrübede değilim ancak üniversiteden bir hocamız bir kaç sene sonra öğretmen alımları durma noktasına gelecek tedbirinizi alın demişti. Ben de onlara bunu söylemek istiyorum.
Son Güncelleme: Salı, 12 Ekim 2021 14:06
Gösterim: 1005
DEVA Partisi Eğitim Politikaları Başkanı Mustafa Ergen, üniversiteye girişte ölçme ve değerlendirme sistemi için partisinin önerilerini tartışmaya açtı. Tek tip sınav sisteminin pozitif işlevi kalmadığını söyleyen Ergen, yılda bir kez yapılan sınavın öğrencilerde stres yarattığını ve sınavın daha yüksek puanlı olanın sayılacağı şekilde yılda en az iki kez yapılmasının ve öğretmen notlarının etkisinin yeni teknolojileri de kullanarak artırılmasının tartışılması gerektiğini söyledi.
‘Nitelikli eğitim nitelikli ölçme ve değerlendirmeyi zorunlu kılar’
“Nitelikli bir eğitim nitelikli bir ölçme ve değerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır. Öğrenciler, merkezi sınav sistemleri ve klasik soru teknikleriyle değerlendirilmektedir. Bazı derslerdeki başarı ile oluşan okul başarı puanının merkezi sınav puanına eklenmesi değerlendirmeyi kısıtlamaktadır. Birçok ülke okul başarısını, öğretmen kanaatini ve farklı yetkinlikleri ölçme ve değerlendirme sistemine dahil etmektedir. Örneğin ABD’de üniversiteye girişte not ortalaması, okul dışı aktiviteler ve referans ağırlıklıdır, merkezi sınav sadece destekleyicidir. Türkiye’de ise fırsat eşitliğini sağlamak için, not ortalamasının düşük rol oynadığı, referansın ve “tüm şahsın” dikkate alınmadığı, merkezi sınav temelli, kısıtlı ve tek boyutlu bir üniversiteye giriş sistemi vardır.”
‘Şu anki sistem öğrenciyi yeteneklerine ve ilgi alanlarına uygun bölüme yerleştirmekte sorunlu’
“Öğretmenin verdiği not veya referansın güvenilir görülmemesi, öğrencilerimizin birkaç saatlik sınavlarla kariyerlerini seçmelerine yol açmaktadır. Bu sistem, doğru öğrenciyi doğru bölüme yerleştirmekte de sorunludur. Okul sistemi ve öğretmenlerin toplumdaki statülerinin negatifleşmesinin önünü açan bu sistem, kişiyi bütünüyle yetiştirmekten yoksun, sınav merkezli, sığ bir boyuttadır.”
‘Tek tip sınav sisteminin pozitif işlevi kalmadı’
“Fırsat eşitliği, ek eğitim imkânlarıyla ekonomik güç ile esnetildiğinden, tek tip sınav sisteminin pozitif bir işlevi kalmamıştır. Üniversiteye giriş sınavında ekonomik, sosyal engeller veya öğrenim stili farkı gibi sebeplerle iyi performans gösterememiş öğrencilerin durumlarının hesaba katıldığı esnek ve çok kriterli bir sistem, fırsat eşitliğine daha uygun olacaktır. Gelişmiş şehirlere göre imkanları kısıtlı bölgedeki öğrencilerin, üniversite sınavında aldığı puandan çok derslerindeki başarı, genel tutum ve azmi, öğretmenlerinin referansıyla fırsat eşitliği için pozitif bir adım olacaktır.”
‘Geri beslemeli sistemle, fırsat eşitliği yolunda bir adım daha atarak, tüm çocuklarımıza parlak bir gelecek sunacağız.’
“Yeni ölçme ve değerlendirme geri beslemeli bir sistem olmalıdır. Öğrencilerin ileriki aşamalardaki başarısında öğretmenlerin de bir nevi referans etki ağırlıkları etkilenmelidir. Bu şekilde, kısıtlı imkânlara sahip bir köy okulunda öğrenci yetiştiren bir öğretmenin öğrencisinin başarısı, daha iyi şartlarda okuyan ve yüksek başarı sağlayan bir öğrencinin öğretmenine getireceği etki ağırlığı ile eş değer olabilecektir. Bu uygulama, fırsat eşitliği temelinde bölgesel farklılıkları gidermek ve ülkemizin insan kapasitesini verimli bir şekilde kullanmak için etkili olacaktır.”
‘Yeni ölçme sistemleri yeni teknolojilerle yapılandırılmalı’
“Günümüzde okul notları konsolide olarak değerlendirilmeye tutulurken, blokzincir teknolojisi ile granüler olmasına imkân sağlanacaktır. En genel ifadeyle, blokzincir okullarda verilen karnenin ve değerlendirmelerin dijital ortamda, dağıtık veri merkezlerinde güvenli bir şekilde saklanmasını, gerektiğinde de istenilen detayda öğrenci ve öğretmen özelinde çekilebilmesini sağlayacaktır. Böyle bir sistem sayesinde öğrenci ve öğretmenin gelişmesi ve takibi daha adil ve düzenli yapılabilecektir. Öğrencinin okulda aldığı notlar, okul dışında yaptığı aktiviteler, aldığı referanslar, vb. tek tek blok olarak blokzincir içinde notu verenlerin etki ağırlıklarıyla beraber kaydedilmelidir. Örneğin, bir okulun matematik ağırlıklı bölümü, öğrencilerin hayatı boyunca matematik notlarını ve o dalı destekleyen diğer alanlardaki başarısına göre, o bölüme girmek isteyen öğrencileri blokzinciri arayarak sıralayabilir.
‘Bütünsel bakışlı eğitim sistemini öneriyoruz’
Ergen, DEVA Partisi olarak, önerdikleri yeni ölçme değerlendirme sisteminin faydalarını şöyle açıkladı:
Ulaşılması gereken amaç güvene dayalı, fırsat eşitliğini tesis eden bir eğitim sistemi kurulmasıdır. Merkezi sınavların etkisi azaltılmalı, okul başarısı, ölçme değerlendirmede daha büyük bir paya sahip olmalıdır.
Şu andaki sistem akademik ve kişisel/sosyal gelişim arasında, “ya biri ya diğeri” gibi bir ikilem yaratmaktadır. Bütünsel bakışlı, sınav merkezli olmayan bir sistem, bu ikilemi ortadan kaldırmakla kalmayıp, öğrencilerin gelişimlerine yatırım yapmaları için zaman sağlayacaktır.
Yılda bir kez yapılan merkezi sınavlar stres yaratmaktadır. Sınav, daha yüksek puanlı olanın sayılacağı şekilde yılda en az iki kez yapılmalıdır ama tek sınav ücreti alınmalıdır. Önceki senelere kademeli olarak dönem sonu sınavları şeklinde yayılarak yapılan bir sistem de söz konusu olabilir.
Sınavların içeriği de değiştirilerek, test sınavları yerine anlama ve kavrama sorularıyla, farklı ölçme teknikleri ile bunlara ilaveten, sunum, proje gibi vd. sınava dayanmayan ölçme ve değerlendirme yöntemleri de kullanılmalıdır.
DEVA partisi, daha önce paylaştığı üniversite reformu, uzun vadeli telafi eğitimi planı, tematik liseler ve eğitim destek kartı gibi girişimleri ile eğitimde fırsat eşitliğini yakalamak için çok yönlü plan ve program hazırlığı içerisindedir. Burada sunduğumuz Yeni Nesil Ölçme ve Değerlendirme Sistemini, fırsat eşitliği sağlama yolunda atacağımız diğer bir devasa adım olarak kamuoyunda tartışmaya açmaktan mutluluk duyarız.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
DEVA Partisi Eğitim Politikaları Başkanı Mustafa Ergen, üniversiteye girişte ölçme ve değerlendirme sistemi için partisinin önerilerini tartışmaya açtı. Tek tip sınav sisteminin pozitif işlevi kalmadığını söyleyen Ergen, yılda bir kez yapılan sınavın öğrencilerde stres yarattığını ve sınavın daha yüksek puanlı olanın sayılacağı şekilde yılda en az iki kez yapılmasının ve öğretmen notlarının etkisinin yeni teknolojileri de kullanarak artırılmasının tartışılması gerektiğini söyledi.
‘Nitelikli eğitim nitelikli ölçme ve değerlendirmeyi zorunlu kılar’
“Nitelikli bir eğitim nitelikli bir ölçme ve değerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır. Öğrenciler, merkezi sınav sistemleri ve klasik soru teknikleriyle değerlendirilmektedir. Bazı derslerdeki başarı ile oluşan okul başarı puanının merkezi sınav puanına eklenmesi değerlendirmeyi kısıtlamaktadır. Birçok ülke okul başarısını, öğretmen kanaatini ve farklı yetkinlikleri ölçme ve değerlendirme sistemine dahil etmektedir. Örneğin ABD’de üniversiteye girişte not ortalaması, okul dışı aktiviteler ve referans ağırlıklıdır, merkezi sınav sadece destekleyicidir. Türkiye’de ise fırsat eşitliğini sağlamak için, not ortalamasının düşük rol oynadığı, referansın ve “tüm şahsın” dikkate alınmadığı, merkezi sınav temelli, kısıtlı ve tek boyutlu bir üniversiteye giriş sistemi vardır.”
‘Şu anki sistem öğrenciyi yeteneklerine ve ilgi alanlarına uygun bölüme yerleştirmekte sorunlu’
“Öğretmenin verdiği not veya referansın güvenilir görülmemesi, öğrencilerimizin birkaç saatlik sınavlarla kariyerlerini seçmelerine yol açmaktadır. Bu sistem, doğru öğrenciyi doğru bölüme yerleştirmekte de sorunludur. Okul sistemi ve öğretmenlerin toplumdaki statülerinin negatifleşmesinin önünü açan bu sistem, kişiyi bütünüyle yetiştirmekten yoksun, sınav merkezli, sığ bir boyuttadır.”
‘Tek tip sınav sisteminin pozitif işlevi kalmadı’
“Fırsat eşitliği, ek eğitim imkânlarıyla ekonomik güç ile esnetildiğinden, tek tip sınav sisteminin pozitif bir işlevi kalmamıştır. Üniversiteye giriş sınavında ekonomik, sosyal engeller veya öğrenim stili farkı gibi sebeplerle iyi performans gösterememiş öğrencilerin durumlarının hesaba katıldığı esnek ve çok kriterli bir sistem, fırsat eşitliğine daha uygun olacaktır. Gelişmiş şehirlere göre imkanları kısıtlı bölgedeki öğrencilerin, üniversite sınavında aldığı puandan çok derslerindeki başarı, genel tutum ve azmi, öğretmenlerinin referansıyla fırsat eşitliği için pozitif bir adım olacaktır.”
‘Geri beslemeli sistemle, fırsat eşitliği yolunda bir adım daha atarak, tüm çocuklarımıza parlak bir gelecek sunacağız.’
“Yeni ölçme ve değerlendirme geri beslemeli bir sistem olmalıdır. Öğrencilerin ileriki aşamalardaki başarısında öğretmenlerin de bir nevi referans etki ağırlıkları etkilenmelidir. Bu şekilde, kısıtlı imkânlara sahip bir köy okulunda öğrenci yetiştiren bir öğretmenin öğrencisinin başarısı, daha iyi şartlarda okuyan ve yüksek başarı sağlayan bir öğrencinin öğretmenine getireceği etki ağırlığı ile eş değer olabilecektir. Bu uygulama, fırsat eşitliği temelinde bölgesel farklılıkları gidermek ve ülkemizin insan kapasitesini verimli bir şekilde kullanmak için etkili olacaktır.”
‘Yeni ölçme sistemleri yeni teknolojilerle yapılandırılmalı’
“Günümüzde okul notları konsolide olarak değerlendirilmeye tutulurken, blokzincir teknolojisi ile granüler olmasına imkân sağlanacaktır. En genel ifadeyle, blokzincir okullarda verilen karnenin ve değerlendirmelerin dijital ortamda, dağıtık veri merkezlerinde güvenli bir şekilde saklanmasını, gerektiğinde de istenilen detayda öğrenci ve öğretmen özelinde çekilebilmesini sağlayacaktır. Böyle bir sistem sayesinde öğrenci ve öğretmenin gelişmesi ve takibi daha adil ve düzenli yapılabilecektir. Öğrencinin okulda aldığı notlar, okul dışında yaptığı aktiviteler, aldığı referanslar, vb. tek tek blok olarak blokzincir içinde notu verenlerin etki ağırlıklarıyla beraber kaydedilmelidir. Örneğin, bir okulun matematik ağırlıklı bölümü, öğrencilerin hayatı boyunca matematik notlarını ve o dalı destekleyen diğer alanlardaki başarısına göre, o bölüme girmek isteyen öğrencileri blokzinciri arayarak sıralayabilir.
‘Bütünsel bakışlı eğitim sistemini öneriyoruz’
Ergen, DEVA Partisi olarak, önerdikleri yeni ölçme değerlendirme sisteminin faydalarını şöyle açıkladı:
Ulaşılması gereken amaç güvene dayalı, fırsat eşitliğini tesis eden bir eğitim sistemi kurulmasıdır. Merkezi sınavların etkisi azaltılmalı, okul başarısı, ölçme değerlendirmede daha büyük bir paya sahip olmalıdır.
Şu andaki sistem akademik ve kişisel/sosyal gelişim arasında, “ya biri ya diğeri” gibi bir ikilem yaratmaktadır. Bütünsel bakışlı, sınav merkezli olmayan bir sistem, bu ikilemi ortadan kaldırmakla kalmayıp, öğrencilerin gelişimlerine yatırım yapmaları için zaman sağlayacaktır.
Yılda bir kez yapılan merkezi sınavlar stres yaratmaktadır. Sınav, daha yüksek puanlı olanın sayılacağı şekilde yılda en az iki kez yapılmalıdır ama tek sınav ücreti alınmalıdır. Önceki senelere kademeli olarak dönem sonu sınavları şeklinde yayılarak yapılan bir sistem de söz konusu olabilir.
Sınavların içeriği de değiştirilerek, test sınavları yerine anlama ve kavrama sorularıyla, farklı ölçme teknikleri ile bunlara ilaveten, sunum, proje gibi vd. sınava dayanmayan ölçme ve değerlendirme yöntemleri de kullanılmalıdır.
DEVA partisi, daha önce paylaştığı üniversite reformu, uzun vadeli telafi eğitimi planı, tematik liseler ve eğitim destek kartı gibi girişimleri ile eğitimde fırsat eşitliğini yakalamak için çok yönlü plan ve program hazırlığı içerisindedir. Burada sunduğumuz Yeni Nesil Ölçme ve Değerlendirme Sistemini, fırsat eşitliği sağlama yolunda atacağımız diğer bir devasa adım olarak kamuoyunda tartışmaya açmaktan mutluluk duyarız.
Son Güncelleme: Perşembe, 07 Ekim 2021 14:43
Gösterim: 701