banner

Gençler kendi hayatları hakkında söz sahibi mi?




Hami Koç / Eğitimci - Sosyolog
 

hami_kocBu soru eğitim dünyasında uzun zamandır tartışılıyor. Gerçekten gençler kendi hayatlarına dair karar alabiliyorlar mı? Yoksa kendilerine dayatılan bir yol haritasını izlemeye mi çalışıyorlar? 

Bu soruyu cevaplamadan önce kuşaklar arası farkları iyi anlamamız gerekir. 

Gençlerin yaşlılara, yaşlıların da gençlere karşı taşıdıkları önyargılardan beslenen kuşak çatışması, dünya tarihinde her dönemde görülmüş ve hissedilmiştir. Yetişkinler gençleri sorumsuz, ukala, saygısız veya inatçı gibi olumsuz sıfatlarla yargılarken, gençler de yetişkinleri geri kafalı, gelişmeye kapalı ve değişime ayak uyduramayan kişiler olarak tanımlarlar.  

Kuşak çatışması birçok farklı toplumda yaşanan ve normal kabul edilen bir durumdur. Ancak Türkiye gibi değişim hızı yüksek ülkelerde bu çatışma çok daha belirgin ve güçlü bir şekilde hissedilir. Çatışmanın temelinde teknolojik gelişmelerin topluma dayattığı bazı alışkanlıklar, kültürel erozyon ve düşünce biçimlerindeki farklılaşma vardır. Kuşaklar arası çatışmayı önlemek, her iki grubun da daha esnek ve toleranslı bir görüşü benimsemesiyle mümkün olabilir. Ancak özellikle ergenlik döneminde belirginleşen başkaldırma ve isyankâr tutumlar, genellikle ebeveynler tarafından hoş görülmez.  

Gençler yetişkinler tarafından anlaşılamadıklarını düşünürken, yetişkinler de gençleri sorumsuz olmakla suçlarlar. Bu çatışma devam ettikçe gençler ve yetişkinler arasındaki mesafe giderek çoğalır ve ebeveynlerin açılan bu mesafeye bağlı olarak geliştirdikleri olumsuz tepkiler kuşak çatışmasının temelini oluşturur.  

Türkiye’deki kültürel değerler göz önüne alındığında, yetişkinlerdeki bu hassasiyet çok daha fazladır. Ebeveynler çocuklarının ileride kendilerine bakacakları beklentisine sahip oldukları için, çocuklarının kendilerinden uzaklaşmalarına tahammül edemezler. Helikopter ebeveynlik olarak da tarif edilen aşırı korumacı tutumlar, çocukların özgüven kazanmasının önünde bir engel olarak durur. Ve bu şekilde yetişen gençler kendi hayatlarıyla ilgili karar almakta zorlanırlar.  

Yani eğitim hayatı boyunca her sendelediğinde birilerinin koluna girmesine alışan gençler, iş hayatına atıldıklarında da kendilerine destek olacak birisini ararlar. Bu kişiyi bulamayınca da tökezlemeler başlar. Bu yüzden gençlerin yetişmesinde en önemli konu, onları gerçek hayata hazırlamaktır. Bu da ancak gençlerin önlerindeki bütün engelleri kaldırarak değil, o engellerle nasıl mücadele edilebileceğini anlatarak gerçekleşebilir. 

 

OKULLARDA KUŞAK ÇATIŞMASININ SEBEPLERİ VE SONUÇLARI 

Okullarda yaş dağılımının geniş olmasından dolayı, kuşak çatışmalarının daha belirgin bir şekilde yaşandığını söylemek mümkündür. Kuşak çatışması dünya görüşü, ideolojik yaklaşımlar, genel tutum ve davranışlar, kılık kıyafet veya siyasi görüşler gibi birçok başlıkta bireylerin sahip oldukları farklılıklardan kaynaklanan çatışma durumu olarak tanımlanabilir. 

Kuşak çatışması ayrıca kendi dünya görüşü ve alışkanlıklarından vazgeçmek istemeyen grubun, değişime karşı verdiği mücadele olarak tarif edilebilir. Şu ana kadar kuşaklarla ilgili farklı sınıflandırmalar yapılmış olsa da BabyBoomer, X kuşağı, Y kuşağı ve Z kuşağı kavramları en yaygın olarak kullanılan kavramlardır.

Farklı kuşakların eğitim dünyasında yoğun olarak nerede durduğuna bakacak olursak karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır; Ülke genelinde eğitim politikalarını belirleyenler Baby Boomer ve X kuşağı, okul müdürleri ve öğretmenler X ve Y kuşağı, öğrenciler de Z kuşağıdır. Bu kadar farklı kuşağın bir arada ve yoğun bir iletişim halinde bulunduğu bir örgütte yaşanacak çatışmaların okul iklimini etkilemesi elbette kaçınılmazdır. Okulda yaşanacak çatışmalar gelişim odaklı olarak yönetilirse, sonuçları olumlu olur. Ancak çatışma, tarafların verimliliğini düşürecek kadar yıpratıcı bir hale gelirse, ortaya çıkacak zarar kaçınılmazdır.  

Eğitim yöneticilerinin gençlere özgüven kazandıracak bir tutum kazanması, onların gelecek hayatlarında ne kadar başarılı olacaklarını belirleyen en önemli kriterdir. 

 

GİRİŞİMCİLİK OKULDA BAŞLAR 

Eğitimin en önemli amaçlarından bir tanesi öğrenciye özgüven kazandırmaktır. Çünkü ancak özgüven sahibi olan bireyler gelecekle ilgili kendi kararlarını alabilirler. Okulda katı bir hiyerarşik yapı bulunması, öğrenci ve öğretmenlerin ders dışında hiçbir konuda görüş alışverişi yapmaması, öğrencilerin özgüvenini düşüren bir ortam oluşmasına yol açar. 
Okul müdürünün de öğrenciyle iletişiminin minimum seviyede tutulması ve okul müdürünün öğrenciler açısından “zor ulaşılan kişi” olması için okullarda belirgin bir gayret gösterilmesi, okul müdürüyle öğrenci arasındaki mesafeyi açan etkenler olarak görülebilir. 

Bu yaklaşımın benimsendiği okullarda, genellikle kişiliksizlik, kötümserlik ve güvensizliğin hâkim olduğu bir iklim oluşmaktadır. Disiplin temelli kaygılardan beslenen bu geleneksel yönetim yaklaşımı, Z kuşağı olarak adlandırılan neslin okul kültürünü benimsemesi, içsel motivasyonusağlaması ve okulu bir yaşam/hayat alanı olarak görmesinin önünde bir engel olarak görülmektedir. 

Sosyal medyada bolca vakit geçiren, yeni medyanın tüm imkanlarını sınırsız bir şekilde kullanabilen ve hayata bakışını popüler kültürün kimi zaman olumlu kimi zaman olumsuz baskın kültürü ışığında şekillendiren öğrencilerin, kendi dünyalarına uzaktan ve hep eleştirel bir gözle bakan okul yöneticisiyle sağlıklı bir iletişim kurması zor olabilir. Bu iletişimin sağlıksız olması da öğrencilerin hayata hazırlanması için gereken becerileri kazanmasını engeller.  

Post-modernizmle birlikte, insanı yaptığı işin niteliğine göre sadece iki koldan ibaret gören zihniyet yıkılmış, üretimde verimi artırmak için çalışanların zihnine odaklanılması gerektiği bütün dünya insanları tarafından kabul edilmiştir. Ancak endüstri 4.0 dönemiyle birlikte mekanik iş gerektiren alanlarda artık ne kollara ne de zihinlere çok fazla ihtiyaç kalmayacağı aşikârdır.  

Robotları mutlu etme mecburiyeti olmayan işverenler için, seçim aslında oldukça basittir. Çalışanın özgeçmişini incelemek veya motivasyon seminerleri düzenlemek yerine, robotun teknik özellikleri incelemek ve periyodik bakımlarını yapmak çok daha faydacı bir yaklaşımdır. Ve bu yaklaşım sonucunda insan üretim bandının dışına doğru itilecektir.  

Sonuç olarak sosyal bilimlerde kontrol, maalesef doğa bilimlerinde olduğu kadar kolay değildir. Bu yüzden robotların tehdit olarak görüldüğü bir çağa insan yetiştirmek de kolay olmayacaktır. 

Gençleri bilgiden ziyade beceriyle donatan, onların kendi ayakları üzerinde durabilmelerini sağlayan bir eğitim sistemi, büyük Türkiye hayalinin gerçekleşmesi için şarttır. 

 

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.