banner

Ali Poyrazoğlu: Benim yurdum Türkçe




Ünlü tiyatrocu Ali Poyrazoğluna göre çocuklar ancak kitap okuma alışkanlığına sahip olduklarında başarılı olabilirler, bunu ise ancak öğretmenler sağlayabilir.

ali poyrazoğlu röportajıÜnlü tiyatrocu Ali Poyrazoğlu oyunları, filmleri ile bütün hayatını sanata adamış, her alkışta daha da devleşen başarılı bir sanatçı… Aşığı olduğu sanatın ve özellikle edebiyatın insan hayatını geliştirdiğine, zenginleştirdiğine inanan Poyrazoğlu’na göre çocuklar ancak kitap okuma alışkanlığına sahip olduklarında başarılı olabilirler, bunu ise ancak öğretmenler sağlayabilir. Nerelisin sorusu sorulduğun zaman Türkçeliyim cevabını veren büyük usta, dilini iyi bir şekilde bilmeyenin, başarılı olamayacağını savunuyor.

1943 yılında İstanbul’da doğan Ali Poyrazoğlu’nun hayatı, sanat ve tiyatro ile dolu bir yaşantı aslında… Oyunculuk kariyerine İstanbul Şehir Tiyatroları'nda başlayan Poyrazoğlu, Dormen Tiyatrosu, Kent Oyuncuları, Ulvi Uraz Tiyatrosu ve Gülriz Sururi-Engin Cezzar tiyatrolarında çalıştıktan sonra, 1972 yılında ‘Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nu kurmuş. ‘Arkadaşım Şeytan’ ile 1989’da 2’nci Ankara Film Şenliği’nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu; ‘Dokuz’ filmindeki rolüyle ise 2003'de 8. Sadri Alışık Ödülleri'nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazanan oyuncu, Kültür Bakanlığı’ndan verilen Devlet Sanatçısı unvanını ise 1998 yılında almış.

Ancak Poyrazoğlu’nun yaşamı yalnızca tiyatro ile sınırlı değil. O yaşamın her alanına sanat ve edebiyatın sızması gerektiğine inanan bir edebiyat aşığı aynı zamanda. “Memleketimiz üniversite mezunu binlerce işsiz genç ile dolu” diyor Poyrazoğlu ve ekliyor: “Çünkü gençlere bilgiyi yaratıcılığa dönüştürecekleri, o bilgiyi hayatta ve iş yaşamında kullanılabilir bir bilgiye dönüştürüp, ondan yeni bilgiler üretebilecekleri öğretilmiyor.” Sanatçıya göre bu sıkıntının aşılmasının olmazsa olmaz koşulu, gençlerin edebiyat ile kurduğu ilişki. Bunu şöyle açıklıyor Poyrazoğlu: “Genç zihinler, yaratıcılığın kurallarını ancak okuyarak öğrenebilirler. Şiddetli bir biçimde çocuklara kitap alıp okuması tavsiye edilmelidir. Kitap ile olan ilişkisini sürdürmeleri, kitabı yaşamının içine yerleştirmeleri gerekir. Ancak kitap okursan, onun varlığını cebinde taşırsan, onun üzerine arkadaşlarınla tartışırsan, bilgi ancak senin bilgin olur. Aksi halde Google’daki gibi kirli bilgi olur. Her şeyi bildiğini zanneder ama hiçbir şey bilmez. Üniversitelere öğrenciler geldiği zaman, onları nasıl eğitebileceğimizi düşünüyoruz. Derslerde anlattıklarınızın alt metnini okuyabilmesi için çocukların hayal gücünü devreye sokması gerekiyor. Einstein, ‘Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Bilgiyi hayal gücünün emrine verdiğim zaman kendimden büyük bir âlim çıkardım’ der.”

ZİHİN KEKEMEYSE, VÜCUT DİLİ DE KEKEME OLUR

Edebiyat ile bu denli iç içe olan Poyrazoğlu’nun Türkçe ile kurduğu ilişki ise çok başka. Kendisine ‘Nerelisin?’ sorusu yöneltildiği zaman ‘Türkçeliyim’ cevabını veriyor ünlü tiyatrocu ve bu durumu şöyle açıklıyor: “Ben Türkçenin içinde doğdum, Türk dilinin içinde düşünmeye başladım, zihin yapım Türk dilinin içerisinde oluştu, kendime ve yaşama yönelttiğim eleştirilerin hepsini Türkçe olarak kurguladım. O yüzden bana nerelisin sorusunu yönelttikleri zaman Türkçeliyim diye cevap veriyorum. Benim anayurdum Türkçe. Anayurdunda var olabilmek, ayaklarını yere sağlam basabilmek seni başka kültürlerle sağlam ilişki kurabilecek hale getiriyor. Dili sağlam bir şekilde bilmeyen, onu kullanamayan, yaratıcı bir şekilde dil ile ilişki kurmayan insanlardan başarılı insanlar çıkmaz.”

Üniversitede ders veren, aynı zamanda bir öğretmen çocuğu olan Poyrazoğlu, gençlerin gelişiminde öğretmenlere büyük görevler düştüğünü belirtiyor ve onlara şu tavsiyelerde bulunuyor: “Müfredata mutlaka gerçek anlamda edebiyat ve tiyatro dersleri konmalı. Çocuklara kitapları mutlaka yüksek sesle okumalarını önermelisiniz. Ağzından çıkanı kulağından duyarak zihnine gönderirse daha iyi kavrar. Zihin dili kekeme olan insanın, vücut dili de kekeme olur.”

YENİ FİKİRLERİ ANLATMA USTASIYIM

Poyrazoğlu yalnızca üniversitede tiyatrocu adaylarına değil, iş adamlarına da bir nevi ‘eğitmenlik’ yapıyor. İş dünyasında yüzlerce ismin Poyrazoğlu’ndan eğitim semineri aldığını, çoğuna ‘yaşam koçluğu’ da yaptığını biliyor muydunuz? Ünlü tiyatrocu aynı zamanda verdiği seminerlerle de farkı yaratanın insan olduğu görüşünden yola çıkarak, insanın kendinden nasıl satış ustası ortaya çıkartabileceği, bir şirkete yenilikçi bakış açısının nasıl kazandırılacağı ya da çalışanlar arasında sinerjinin nasıl yakalanacağı gibi soruların yanıtlarını arıyor. Poyrazoğlu adeta iş dünyasını konuşmalarıyla peşinden sürüklüyor. Öyle ki “Önümüzdeki üç yıl programım dolu” diyecek kadar da büyük ilgi görüyor.

Poyrazoğlu'na göre günümüzde farklı bir işadamı kuşağı var. Profesyonelliğe inanan ve sürekli kendini yenileyen iş adamlarımız var artık… Eski usul patronlar kenarda, çocuklar ve iyi profesyoneller devrede. Değişim oldu! Şimdi bu yeni işadamları, sinerjilerini ve yenilikçiliklerini ortaya koyuyor. Dünyanın kullandığı yöntemleri kullanmak gerektiğini de kabul ediyor. Poyrazoğlu, yeni kuşak işadamlarının neden kendisini tercih ettiğini ise şöyle özetliyor; “Çünkü ben anlatma ustasıyım. Yeni fikirleri berrak bir şekilde zihne yerleştiriyorum. Eğlendirici bir şekilde anlatıyorum. Bu da şirketlerin işine geliyor.”

Ali Poyrazoğlu, 3 yıl önce Kanadalılarla ortak bir de danışmanlık şirketi kurmuş. Yani gerekli olduğu takdirde bilgiyi satın alıyor ve Harvard Üniversitesi'nin çalışmalarından da faydalanıyor. İşin ilginç yanı, Poyrazoğlu bankacılıktan, sağlık sektörüne, turizmden, inşaata kadar pek çok farklı alanda eğitim seminerleri veriyor. Aralarında Eczacıbaşı İlaç, Glaxo Smith ve Novartis’e, Kardiyoloji Kongresi’ne katılan tüm doktorlara pek çok defa seminer veren Poyrazoğlu, Borusan'ın 2 bin 500 çalışanı ve üst düzeyi ile yurtdışından davet ettikleri pek çok şirketin üst düzey yöneticisine üretim süreçlerinde sıfır hatayı hedefleyen ‘6 Sigma’yı kendi yorum farkıyla ve İngilizce anlatmış. “Aynanın karşısına geçip, 6 sigmanın aksayan ve yenilenmesi gereken taraflarını ortaya çıkarıyorum” diyen Poyrazoğlu, bu sistemi Osmanlı dönemindeki Ahilik anlayışına benzetiyor ve usta- kalfa- çırak ilişkilerine bu açıdan bakıp, ilginç yorumlar yapıyor.

TAMAMEN TIBBİ BİR ÇOCUĞUM

Poyrazoğlu, “Arkamda ticari bir geçmiş var. Tiyatroda 35'inci yılım. Gösteri merkezleri kurdum, tiyatro kurdum. Mesela ilaç işinden de anlarım. Babam eczacıydı. Anne tarafı doktordu. Yani tıbbi bir çocuğum” diyor.

“Oyunculuk, gazetecilik, radyoculuk, yaşam koçluğu, yazarlık, peki, siz kaç kişiniz?” sorusuna ise Poyrazoğlu şu yanıtı veriyor: “Biz kalabalığız. Bu kalabalıktan da şikayetim yok. Ben de onlar arasında uyum sağlıyorum. Yazar yanım tiyatrocu yanımdan, tiyatrocu yanım öğretmen yanımdan bir şeyler öğrenerek barış içinde yaşamaya çalışıyor. Benim de içimde tanımadığım adamlar var, onlarla barışık, el ele dolaşmaya çalışıyoruz ama arada bir kavga çıkmıyor değil.”

 “Müfredata mutlaka gerçek anlamda edebiyat ve tiyatro dersleri konmalı. Çocuklara kitapları mutlaka yüksek sesle okumalarını önermelisiniz. Ağzından çıkanı kulağından duyarak zihnine gönderirse daha iyi kavrar. Zihin dili kekeme olan insanın, vücut dili de kekeme olur.”

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.