Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesi Nöroşirürji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selçuk Yılmazlar, "Beyninizi çalıştırdığınız takdirde nöronlar arasındaki iletişimi artırırsınız yani yollarda akım artar. Akım arttıkça da işlek bir zekaya, işlek bir beyne sahip olursunuz. Kafayı dinliyorum diye sakın beyninizi boş bırakmayın" dedi.
Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesi Nöroşirürji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selçuk Yılmazlar, beyin sağlığının diğer tüm organları da etkilediği için çok önemli olduğunu söyledi.
Beynin hayat boyu korunması için iyi bir yaşam şekline ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Yılmazlar, şöyle devam etti:
"Beyin sağlığı için kafayı sürekli meşgul tutmak gerekiyor. Kişinin her gün bir gazete okuması önemli. Türkiye'de ve dünyada olan biteni izlemesi, yaşlılıkta da çevresinde olan biteni takip etmesi, çevresinden haberdar olması beyin sağlığı için önemli bir durumdur. Medyayı, özellikle gazeteleri, dergileri eğlence bazlı kullanmaması, çevresinde ne olup bitiyor farkında olması yani yer, nerede olmuş, ondan sonra ne zaman olmuş, niçin olmuş bunları takip etmesi beynini yorması anlamına gelecektir. Bu da beyni çalıştıracaktır. Bu onlar için güzel bir entelektüel eğlence, aynı zamanda ve beyni de koruyan bir faktördür. Kafayı fazla dinlemek, işlerle meşgul etmemek, sorunlardan uzaklaşmak beyin sağlığı bakımından çok da önerdiğimiz bir durum değil. Kafayı fazla dinlemek beyin açısından sakıncalı hatta zararlı."
Beyninizi boş bırakmayın
Bazı insanların kafayı yormayacak şekilde yaşadığını, sadece eğlence programlarını izlediğini veya bir köşede inzivaya çekildiğini dile getiren Yılmazlar, bu durumun beyin için istirahat olmadığını anlattı.
Beyni dinlendirmek ve çalıştırmak için çeşitli uğraşlar bulmak gerektiğine değinen Yılmazlar, şunları kaydetti:
"Mesela beyni çalıştırmak için bilginizin olmadığı bir konuda kurs alabilirsiniz. Yabancı dil kursu alabilirsiniz. Bir başka aktiviteyle ilgili kurs alabilirsiniz ya da yeni bir konuyu öğrenebilirsiniz. Yeni konuları öğrendikçe beyin kendisine o bilgileri depolayacak, kendinde o bilgileri kullanacak yeni yerler açacak. Yani nöronlar çalışmaya başlayacak. Nöronlar arasındaki iletişim artacak ve böylelikle beyninizin tüm kanallarını kullanacaksınız. Beyninizi işlevsel hale getirebilirsiniz. Beyninizi çalıştırdığınız takdirde nöronlar arasındaki iletişimi artırırsınız yani yollarda akım artar. Akım arttıkça da işlek bir zekaya, işlek bir beyne sahip olursunuz. Kafayı dinliyorum diye sakın beyninizi boş bırakmayın."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesi Nöroşirürji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selçuk Yılmazlar, "Beyninizi çalıştırdığınız takdirde nöronlar arasındaki iletişimi artırırsınız yani yollarda akım artar. Akım arttıkça da işlek bir zekaya, işlek bir beyne sahip olursunuz. Kafayı dinliyorum diye sakın beyninizi boş bırakmayın" dedi.
Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesi Nöroşirürji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selçuk Yılmazlar, beyin sağlığının diğer tüm organları da etkilediği için çok önemli olduğunu söyledi.
Beynin hayat boyu korunması için iyi bir yaşam şekline ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Yılmazlar, şöyle devam etti:
"Beyin sağlığı için kafayı sürekli meşgul tutmak gerekiyor. Kişinin her gün bir gazete okuması önemli. Türkiye'de ve dünyada olan biteni izlemesi, yaşlılıkta da çevresinde olan biteni takip etmesi, çevresinden haberdar olması beyin sağlığı için önemli bir durumdur. Medyayı, özellikle gazeteleri, dergileri eğlence bazlı kullanmaması, çevresinde ne olup bitiyor farkında olması yani yer, nerede olmuş, ondan sonra ne zaman olmuş, niçin olmuş bunları takip etmesi beynini yorması anlamına gelecektir. Bu da beyni çalıştıracaktır. Bu onlar için güzel bir entelektüel eğlence, aynı zamanda ve beyni de koruyan bir faktördür. Kafayı fazla dinlemek, işlerle meşgul etmemek, sorunlardan uzaklaşmak beyin sağlığı bakımından çok da önerdiğimiz bir durum değil. Kafayı fazla dinlemek beyin açısından sakıncalı hatta zararlı."
Beyninizi boş bırakmayın
Bazı insanların kafayı yormayacak şekilde yaşadığını, sadece eğlence programlarını izlediğini veya bir köşede inzivaya çekildiğini dile getiren Yılmazlar, bu durumun beyin için istirahat olmadığını anlattı.
Beyni dinlendirmek ve çalıştırmak için çeşitli uğraşlar bulmak gerektiğine değinen Yılmazlar, şunları kaydetti:
"Mesela beyni çalıştırmak için bilginizin olmadığı bir konuda kurs alabilirsiniz. Yabancı dil kursu alabilirsiniz. Bir başka aktiviteyle ilgili kurs alabilirsiniz ya da yeni bir konuyu öğrenebilirsiniz. Yeni konuları öğrendikçe beyin kendisine o bilgileri depolayacak, kendinde o bilgileri kullanacak yeni yerler açacak. Yani nöronlar çalışmaya başlayacak. Nöronlar arasındaki iletişim artacak ve böylelikle beyninizin tüm kanallarını kullanacaksınız. Beyninizi işlevsel hale getirebilirsiniz. Beyninizi çalıştırdığınız takdirde nöronlar arasındaki iletişimi artırırsınız yani yollarda akım artar. Akım arttıkça da işlek bir zekaya, işlek bir beyne sahip olursunuz. Kafayı dinliyorum diye sakın beyninizi boş bırakmayın."
Son Güncelleme: Çarşamba, 02 Aralık 2015 11:42
Gösterim: 2077
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kaya, “Fazla kilo ve hareketsizliğe bağlı gelişen bu bozuk yürüyüş tipi, kas, kıkırdak, eklem yapılarını olumsuz etkileyerek kişilerin fiziksel aktivitelerini zorlaştırmaktadır" dedi.
Obezite, kas ve iskelet sistemini olumsuz etkileyerek, kişinin yürüyüş şeklini bozuyor.
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Defne Kaya, yaptığı yazılı açıklamada, obeziteyi, vücutta sağlığı bozacak ölçüde aşırı yağ birikmesi olarak tanımladı.
Fazla kilonun vücutta kireçlenmeyi tetiklediğini, kas ve yumuşak dokuda yapısal değişikliklere neden olduğunu, topuk, ayak bileği, diz, kalça ve bel bölgesinde sürekli ağrılara yol açtığını ifade eden Kaya, "Eklem etrafında biriken fazla yağ, dokunun hareket kaybetmesine de sebebiyet veriyor" ifadelerini kullandı.
Kaya, obez kişilerin yürüyüşünde normal kilolulara oranla ciddi değişiklikler gözlemlendiğini vurgulayarak, şu bilgileri verdi:
"Yapılan çalışmalar, obez kişilerin adım aralığının kısalırken, yürüme hızı ve tek bacak üzerinde durma süresi ile bacağa yüklenme miktarının arttığını göstermektedir. Yürüme sırasında veya ayakta yapılan aktivitelerde obez kişilerin ayak tabanına binen yükte ciddi artış olduğu bilinmektedir. Fazla kilo ve hareketsizliğe bağlı gelişen bu bozuk yürüyüş tipi, kas, kıkırdak, eklem yapılarının olumsuz etkilenimi ve ağrılar, kişileri fiziksel aktivite önerilerini gerçekleştirilemeyecek hale dönüştürmektedir."
Büyük adım atmaktan kaçının
Kaya, obezite tedavisinde egzersiz ve yürüyüşün diyet kadar önemli olduğunu aktardı. Doğru yürüme şekli hakkında da bilgi veren Kaya, şunları kaydetti:
"Sırtınız dik olsun. Kambur durmayın. Yürüyüş sırasında gövdenizin öne ya da arkaya doğru eğilmediğinden emin olun. Yürürken sürekli ayaklarınıza bakmayın. Gözleriniz, yaklaşık 20 adım ilerideki bir mesafede olsun. Dirsekleriniz 90 derece bükülü ve parmaklarınız kapalı pozisyondayken kolunuzu hafif sallayarak yürüyün. Büyük adım atmaktan kaçının. İlk başlarda 5 dakikada 300 ile 500 arasında adım atmak size ideal bir yürüyüş temposu sağlayacaktır."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kaya, “Fazla kilo ve hareketsizliğe bağlı gelişen bu bozuk yürüyüş tipi, kas, kıkırdak, eklem yapılarını olumsuz etkileyerek kişilerin fiziksel aktivitelerini zorlaştırmaktadır" dedi.
Obezite, kas ve iskelet sistemini olumsuz etkileyerek, kişinin yürüyüş şeklini bozuyor.
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Defne Kaya, yaptığı yazılı açıklamada, obeziteyi, vücutta sağlığı bozacak ölçüde aşırı yağ birikmesi olarak tanımladı.
Fazla kilonun vücutta kireçlenmeyi tetiklediğini, kas ve yumuşak dokuda yapısal değişikliklere neden olduğunu, topuk, ayak bileği, diz, kalça ve bel bölgesinde sürekli ağrılara yol açtığını ifade eden Kaya, "Eklem etrafında biriken fazla yağ, dokunun hareket kaybetmesine de sebebiyet veriyor" ifadelerini kullandı.
Kaya, obez kişilerin yürüyüşünde normal kilolulara oranla ciddi değişiklikler gözlemlendiğini vurgulayarak, şu bilgileri verdi:
"Yapılan çalışmalar, obez kişilerin adım aralığının kısalırken, yürüme hızı ve tek bacak üzerinde durma süresi ile bacağa yüklenme miktarının arttığını göstermektedir. Yürüme sırasında veya ayakta yapılan aktivitelerde obez kişilerin ayak tabanına binen yükte ciddi artış olduğu bilinmektedir. Fazla kilo ve hareketsizliğe bağlı gelişen bu bozuk yürüyüş tipi, kas, kıkırdak, eklem yapılarının olumsuz etkilenimi ve ağrılar, kişileri fiziksel aktivite önerilerini gerçekleştirilemeyecek hale dönüştürmektedir."
Büyük adım atmaktan kaçının
Kaya, obezite tedavisinde egzersiz ve yürüyüşün diyet kadar önemli olduğunu aktardı. Doğru yürüme şekli hakkında da bilgi veren Kaya, şunları kaydetti:
"Sırtınız dik olsun. Kambur durmayın. Yürüyüş sırasında gövdenizin öne ya da arkaya doğru eğilmediğinden emin olun. Yürürken sürekli ayaklarınıza bakmayın. Gözleriniz, yaklaşık 20 adım ilerideki bir mesafede olsun. Dirsekleriniz 90 derece bükülü ve parmaklarınız kapalı pozisyondayken kolunuzu hafif sallayarak yürüyün. Büyük adım atmaktan kaçının. İlk başlarda 5 dakikada 300 ile 500 arasında adım atmak size ideal bir yürüyüş temposu sağlayacaktır."
Son Güncelleme: Perşembe, 05 Kasım 2015 17:01
Gösterim: 934
Alman bilim adamları, kişinin ileri yaşlarda beyinsel işlevlerini yitirme riski taşıyıp taşımadığının basit bir testle yıllar öncesinden belirlenebileceğini ileri sürdü.
"Science" dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, Alzheimer, bunama gibi beyin dokularında yıkımına neden olan hastalıklara yakalanma riski yüksek olanların bazı hücrelerinde işlev kaybı yıllar öncesinden başlıyor.
Bonn'daki Alman Nörodejeneratif Hastalıklar Merkezi'nde yapılan araştırmaya 18 ila 30 yaşlarında çok sayıda gönüllü katıldı. Çalışma sırasında belirli beyin hücrelerinin işleyişini görmek için katılımcılardan sanal bir labirentte yollarını bulmaları istendi.
Araştırmayı yöneten Lukas Kunz, yüksek risk grubundakilerin mekansal algıdan sorumlu beyin hücreleri yeterince işlev görmediği için labirent testinde diğerlerinden farklı bir yol izlediğini gözlemlediklerini söyledi.
Kunz, "Elde ettiğimiz sonuçlar, bunama, Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklara bakış açısını tamamen değiştirebilir ve teşhisle tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine yardımcı olabilir" dedi.
İlk kez 1906 yılında Alman bilim adamı Alois Alzheimer tarafından tanımlanan ve 65 yaş üstü kişilerde beyin dokularında ağır hasara neden olan Alzheimer hastalığı için hala etkili bir teşhis ve tedavi yöntemi bulunmuyor.
Hastalığı önlemek ya da tedavi bulmak için yapılan araştırmaların büyük bir kısmı sonuçsuz kaldı. Araştırmalarda, belirtilerin genellikle hastalığın başlangıcından sonraki 10 yıl içinde ortaya çıktığı ve hastaya teşhis konulduğunda da tedaviye çok geç kalındığı için başarısız olduğu sanılıyor.
Dünyada yaklaşık 50 milyon Alzheimer hastası olduğu tahmin ediliyor. 2050 yılına kadar bu sayının 135 milyona yükselmesi bekleniyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Alman bilim adamları, kişinin ileri yaşlarda beyinsel işlevlerini yitirme riski taşıyıp taşımadığının basit bir testle yıllar öncesinden belirlenebileceğini ileri sürdü.
"Science" dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, Alzheimer, bunama gibi beyin dokularında yıkımına neden olan hastalıklara yakalanma riski yüksek olanların bazı hücrelerinde işlev kaybı yıllar öncesinden başlıyor.
Bonn'daki Alman Nörodejeneratif Hastalıklar Merkezi'nde yapılan araştırmaya 18 ila 30 yaşlarında çok sayıda gönüllü katıldı. Çalışma sırasında belirli beyin hücrelerinin işleyişini görmek için katılımcılardan sanal bir labirentte yollarını bulmaları istendi.
Araştırmayı yöneten Lukas Kunz, yüksek risk grubundakilerin mekansal algıdan sorumlu beyin hücreleri yeterince işlev görmediği için labirent testinde diğerlerinden farklı bir yol izlediğini gözlemlediklerini söyledi.
Kunz, "Elde ettiğimiz sonuçlar, bunama, Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklara bakış açısını tamamen değiştirebilir ve teşhisle tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine yardımcı olabilir" dedi.
İlk kez 1906 yılında Alman bilim adamı Alois Alzheimer tarafından tanımlanan ve 65 yaş üstü kişilerde beyin dokularında ağır hasara neden olan Alzheimer hastalığı için hala etkili bir teşhis ve tedavi yöntemi bulunmuyor.
Hastalığı önlemek ya da tedavi bulmak için yapılan araştırmaların büyük bir kısmı sonuçsuz kaldı. Araştırmalarda, belirtilerin genellikle hastalığın başlangıcından sonraki 10 yıl içinde ortaya çıktığı ve hastaya teşhis konulduğunda da tedaviye çok geç kalındığı için başarısız olduğu sanılıyor.
Dünyada yaklaşık 50 milyon Alzheimer hastası olduğu tahmin ediliyor. 2050 yılına kadar bu sayının 135 milyona yükselmesi bekleniyor.
Son Güncelleme: Cuma, 23 Ekim 2015 14:14
Gösterim: 1064
Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Başkanı Prof. Dr. Ünal, bebek ve çocukların boğmacadan korunması için özellikle evde yaşayan erişkinlerin bu hastalığa karşı aşılanması gerektiğini söyledi.
Bebek ve çocukların boğmacadan korunması için özellikle evde yaşayan erişkinlerin bu hastalığın aşısını yaptırması gerektiği bildirildi.
Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Başkanı Prof. Dr. Serhat Ünal, hastalıklardan korunmada aşının hayati önem taşıdığını söyledi.
Erişkinlere yapılan bazı aşıların, doğrudan kendilerini koruduğu gibi aynı zamanda bebek ve çocuklara hastalık bulaşmasını engellediğini belirten Ünal, "Genellikle çocuk hastalığı olarak bilinen ve özellikle hayatın ilk 6 ayında ölümcül olabilen boğmacaya karşı aşı da bunlardan biri" diye konuştu.
Bebeğe mikrobu anne baba bulaştırıyor
Boğmacaya karşı erişkinlere uygulanan aşının, bebekleri koruduğuna işaret eden Ünal, "Boğmaca aşısı, erişkin yaşa gelindiğinde etkinliğini kaybediyor. Tetkiklere göre, 15 günden fazla devam eden nedensiz öksürüklerin temelinde yüzde 29 boğmaca yatmaktadır. Boğmaca büyüklerde öldürücü olmayabilir ama çocuklar için tehlikelidir" dedi.
Bu nedenle yetişkinlerin aşılanmasının önemini vurgulayan Ünal, "Asıl mikrobu anne, baba, büyükanne, büyükbaba gibi büyükler bebeğe bulaştırıyor. Bu nedenle yetişkinler de boğmaca aşısını yaptırmalı" uyarısında bulundu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Başkanı Prof. Dr. Ünal, bebek ve çocukların boğmacadan korunması için özellikle evde yaşayan erişkinlerin bu hastalığa karşı aşılanması gerektiğini söyledi.
Bebek ve çocukların boğmacadan korunması için özellikle evde yaşayan erişkinlerin bu hastalığın aşısını yaptırması gerektiği bildirildi.
Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Başkanı Prof. Dr. Serhat Ünal, hastalıklardan korunmada aşının hayati önem taşıdığını söyledi.
Erişkinlere yapılan bazı aşıların, doğrudan kendilerini koruduğu gibi aynı zamanda bebek ve çocuklara hastalık bulaşmasını engellediğini belirten Ünal, "Genellikle çocuk hastalığı olarak bilinen ve özellikle hayatın ilk 6 ayında ölümcül olabilen boğmacaya karşı aşı da bunlardan biri" diye konuştu.
Bebeğe mikrobu anne baba bulaştırıyor
Boğmacaya karşı erişkinlere uygulanan aşının, bebekleri koruduğuna işaret eden Ünal, "Boğmaca aşısı, erişkin yaşa gelindiğinde etkinliğini kaybediyor. Tetkiklere göre, 15 günden fazla devam eden nedensiz öksürüklerin temelinde yüzde 29 boğmaca yatmaktadır. Boğmaca büyüklerde öldürücü olmayabilir ama çocuklar için tehlikelidir" dedi.
Bu nedenle yetişkinlerin aşılanmasının önemini vurgulayan Ünal, "Asıl mikrobu anne, baba, büyükanne, büyükbaba gibi büyükler bebeğe bulaştırıyor. Bu nedenle yetişkinler de boğmaca aşısını yaptırmalı" uyarısında bulundu.
Son Güncelleme: Çarşamba, 04 Kasım 2015 17:13
Gösterim: 790
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Selvi, bedeni, beyni ve psikolojiyi etkileyen stres hormonlarından yürüyerek korunabileceğini bildirdi.
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yavuz Selvi, insanların hem bireysel hem de toplumsal pek çok önemli sorunla karşılaştığını söyledi.
Sorunlarla baş edebilmenin, sağlam bir ruh sağlığı gerektirdiğini vurgulayan Selvi, ruhsal bozuklukların toplumun büyük bölümünde görülebileceğini dile getirdi.
Olumsuzluklar sonrası vücudun salgıladığı stres hormonlarının, yalnızca bedeni değil, beyni ve psikolojiyi de etkilediğini anlatan Selvi, "Hayatımızdan stresi çıkarmak ve stressiz bir yaşam mümkün değildir ama stresle doğru şekilde mücadele ederek yaşamak mümkündür" dedi.
Her gün güneşe çıkın
Yürümenin fiziksel ve psikolojik rahatlama sağladığına işaret eden Selvi, "Her gün mutlaka güneşe çıkın, ofislerde veya bilgisayar karşısında çalışıyorsanız öğle aralarını parkta, bahçede oturarak geçirin. Her gün mutlaka aynı saatte yatmaya ve uyanmaya çalışın. Mümkünse erken yatıp erken kalkın. Çünkü bu, doğal biyolojik ritme uygun davranmamızı sağlar ve depresyona karşı koruyucudur" dedi.
Selvi, yoruluncaya veya tükenene kadar çalışılmaması, akşam saatlerinde bireysel uğraşlar veya sosyal medya yerine aileye daha fazla zaman ayrılması gerektiğini söyledi.
Doğal beslenmenin önemini vurgulayan Selvi, beslenmede sebze ve meyveye ağırlık verilmesi tavsiyesinde bulundu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Selvi, bedeni, beyni ve psikolojiyi etkileyen stres hormonlarından yürüyerek korunabileceğini bildirdi.
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yavuz Selvi, insanların hem bireysel hem de toplumsal pek çok önemli sorunla karşılaştığını söyledi.
Sorunlarla baş edebilmenin, sağlam bir ruh sağlığı gerektirdiğini vurgulayan Selvi, ruhsal bozuklukların toplumun büyük bölümünde görülebileceğini dile getirdi.
Olumsuzluklar sonrası vücudun salgıladığı stres hormonlarının, yalnızca bedeni değil, beyni ve psikolojiyi de etkilediğini anlatan Selvi, "Hayatımızdan stresi çıkarmak ve stressiz bir yaşam mümkün değildir ama stresle doğru şekilde mücadele ederek yaşamak mümkündür" dedi.
Her gün güneşe çıkın
Yürümenin fiziksel ve psikolojik rahatlama sağladığına işaret eden Selvi, "Her gün mutlaka güneşe çıkın, ofislerde veya bilgisayar karşısında çalışıyorsanız öğle aralarını parkta, bahçede oturarak geçirin. Her gün mutlaka aynı saatte yatmaya ve uyanmaya çalışın. Mümkünse erken yatıp erken kalkın. Çünkü bu, doğal biyolojik ritme uygun davranmamızı sağlar ve depresyona karşı koruyucudur" dedi.
Selvi, yoruluncaya veya tükenene kadar çalışılmaması, akşam saatlerinde bireysel uğraşlar veya sosyal medya yerine aileye daha fazla zaman ayrılması gerektiğini söyledi.
Doğal beslenmenin önemini vurgulayan Selvi, beslenmede sebze ve meyveye ağırlık verilmesi tavsiyesinde bulundu.
Son Güncelleme: Salı, 13 Ekim 2015 12:05
Gösterim: 682