Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Erken yaşta sebze ile tanıştırılan ve sık sık sebzeli yemekler verilen çocukların, ilerleyen yaşlarda daha fazla sebze tükettiği ve yeni yiyeceklere daha çabuk alıştığı belirtildi.
İngiltere'deki Leeds Üniversitesi araştırmacıları, İngiltere, Fransa ve Danimarka'dan 332 çocuğun katılımıyla yaptıkları çalışmada en mızmız çocukların bile 5-10 denemeden sonra daha fazla sebze yemeye başladığını belirledi.
Çalışma sırasında 4 aylık ile 3,5 yaş arasındaki çocuklara iki yılda en az 5-10 kez enginar püresi verildi. Tekrarlanan denemelerin ardından çocukların yüzde 21'i tabağını silip süpürmeye, yüzde 40'ı da enginarı sevmeye başladı.
Çalışma, çocukların yemesi için sebzelerin tadının başka yiyeceklerle maskelenmesi gerektiği inanışını da yıktı.
Çocukları üç gruba ayıran araştırmacılar, bir gruba sadece enginar püresi verirken diğer grupların pürelerine şeker ya da bitkisel yağ ekledi. Grupları zaman içinde yenilen püre miktarında artış olup olmadığına göre değerlendiren araştırmacılar, sade püre ile şeker eklenmiş püre yiyenler arasında herhangi bir fark olmadığını ortaya çıkardı.
Leeds Üniversitesi Psikolojik Bilimler Enstitüsü'nden Profesör Marion Hetherington, çocukların iki yaşından sonra seçici davranmaya ve yeni şeyler denemeye isteksiz olmaya başladıklarına dikkati çekerek, çocuklara sebze sevdirmek için iki yaşından önce ve sık sık sebzeli yemekler verilmesini önerdi.
Hetherington, Avrupa Birliği tarafından finanse edilen çalışmada enginarı evlerde sık pişirilmeyen bir sebze olduğu için tercih ettiklerini belirtti.
Çalışma, PLOS ONE dergisinde yayımlandı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Erken yaşta sebze ile tanıştırılan ve sık sık sebzeli yemekler verilen çocukların, ilerleyen yaşlarda daha fazla sebze tükettiği ve yeni yiyeceklere daha çabuk alıştığı belirtildi.
İngiltere'deki Leeds Üniversitesi araştırmacıları, İngiltere, Fransa ve Danimarka'dan 332 çocuğun katılımıyla yaptıkları çalışmada en mızmız çocukların bile 5-10 denemeden sonra daha fazla sebze yemeye başladığını belirledi.
Çalışma sırasında 4 aylık ile 3,5 yaş arasındaki çocuklara iki yılda en az 5-10 kez enginar püresi verildi. Tekrarlanan denemelerin ardından çocukların yüzde 21'i tabağını silip süpürmeye, yüzde 40'ı da enginarı sevmeye başladı.
Çalışma, çocukların yemesi için sebzelerin tadının başka yiyeceklerle maskelenmesi gerektiği inanışını da yıktı.
Çocukları üç gruba ayıran araştırmacılar, bir gruba sadece enginar püresi verirken diğer grupların pürelerine şeker ya da bitkisel yağ ekledi. Grupları zaman içinde yenilen püre miktarında artış olup olmadığına göre değerlendiren araştırmacılar, sade püre ile şeker eklenmiş püre yiyenler arasında herhangi bir fark olmadığını ortaya çıkardı.
Leeds Üniversitesi Psikolojik Bilimler Enstitüsü'nden Profesör Marion Hetherington, çocukların iki yaşından sonra seçici davranmaya ve yeni şeyler denemeye isteksiz olmaya başladıklarına dikkati çekerek, çocuklara sebze sevdirmek için iki yaşından önce ve sık sık sebzeli yemekler verilmesini önerdi.
Hetherington, Avrupa Birliği tarafından finanse edilen çalışmada enginarı evlerde sık pişirilmeyen bir sebze olduğu için tercih ettiklerini belirtti.
Çalışma, PLOS ONE dergisinde yayımlandı.
Son Güncelleme: Pazartesi, 02 Haziran 2014 15:30
Gösterim: 684
Dikkat yorgunluk ve uykusuzluk insanda alkol etkisi yapıyor
Selçuk Üniversitesi (SÜ) Kazaları Araştırma, Önleme ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Osman Nuri Çelik, direksiyonda yorgunluk ve uykusuzluğun sürücüde, alkol almış gibi dalgınlığa ve dikkatsizliğe yol açarak kazaya neden olabildiğini söyledi.
Çelik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, özellikle yaz günlerinde trafikte yoğunluğun arttığını, vatandaşların gitmek istedikleri yere ulaşmak için aceleci davrandığını ifade etti.
Yüksek hız nedeniyle sürücülerin sürat körlüğüne kapılarak görüş açısının daraldığına dikkati çeken Çelik, sürücülerin bu şekilde araçlarının hızlarını daha az algıladığını dile getirdi. Sabırsızlıktan kaynaklanan küçük hataların kazalara neden olduğunun unutulmaması gerektiğini söyleyen Çelik, trafikte yapılacak en küçük yanlışın insan hayatıyla ödenebileceği uyarısında bulundu.
Uykusuzluk ve yorgunluk uyarısı
Türkiye'de genel olarak kazaların çoğunluğunun alkollü araç kullanmaktan kaynaklandığını vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:
"Gerek yolculuktan önce gerekse yolculuk sırasında kesinlikle alkol alınmamalıdır. Sürücüler, alkollü araç kullanmanın ne kadar tehlikeli olduğunun farkında ancak yine de ısrarla direksiyon başına geçmek istiyor. Ayrıca alkol etkisi yaratan birçok unsurun olduğu unutulmamalıdır. Sürücünün cep telefonu kullanımı da aynı alkol gibi tehlikelidir. Direksiyonda yorgunluk ve uykusuzluk sürücüde, alkol almış gibi dalgınlığa ve dikkatsizliğe yol açarak kazaya neden olabilir. Uykusuzluk, alkol gibi sürücünün performansını etkiler, reflekslerini azaltır, ciddi kazalara yol açar. Yorgunluk ve uykusuzluk sürücüde dikkat dağınıklığına sebep olur."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Dikkat yorgunluk ve uykusuzluk insanda alkol etkisi yapıyor
Selçuk Üniversitesi (SÜ) Kazaları Araştırma, Önleme ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Osman Nuri Çelik, direksiyonda yorgunluk ve uykusuzluğun sürücüde, alkol almış gibi dalgınlığa ve dikkatsizliğe yol açarak kazaya neden olabildiğini söyledi.
Çelik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, özellikle yaz günlerinde trafikte yoğunluğun arttığını, vatandaşların gitmek istedikleri yere ulaşmak için aceleci davrandığını ifade etti.
Yüksek hız nedeniyle sürücülerin sürat körlüğüne kapılarak görüş açısının daraldığına dikkati çeken Çelik, sürücülerin bu şekilde araçlarının hızlarını daha az algıladığını dile getirdi. Sabırsızlıktan kaynaklanan küçük hataların kazalara neden olduğunun unutulmaması gerektiğini söyleyen Çelik, trafikte yapılacak en küçük yanlışın insan hayatıyla ödenebileceği uyarısında bulundu.
Uykusuzluk ve yorgunluk uyarısı
Türkiye'de genel olarak kazaların çoğunluğunun alkollü araç kullanmaktan kaynaklandığını vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:
"Gerek yolculuktan önce gerekse yolculuk sırasında kesinlikle alkol alınmamalıdır. Sürücüler, alkollü araç kullanmanın ne kadar tehlikeli olduğunun farkında ancak yine de ısrarla direksiyon başına geçmek istiyor. Ayrıca alkol etkisi yaratan birçok unsurun olduğu unutulmamalıdır. Sürücünün cep telefonu kullanımı da aynı alkol gibi tehlikelidir. Direksiyonda yorgunluk ve uykusuzluk sürücüde, alkol almış gibi dalgınlığa ve dikkatsizliğe yol açarak kazaya neden olabilir. Uykusuzluk, alkol gibi sürücünün performansını etkiler, reflekslerini azaltır, ciddi kazalara yol açar. Yorgunluk ve uykusuzluk sürücüde dikkat dağınıklığına sebep olur."
Son Güncelleme: Cuma, 18 Nisan 2014 11:25
Gösterim: 893
Sosyal medyayla hayatımıza giren 'selfie' çılgınlığı psikolojik bir rahatsızlık mı? Uzmanlar bu konuda ne diyor?
Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Kişinin özel durumlar dışında, her davranışı kayıt altına alarak selfie çekmesini narsistik bir doyum olarak yorumlamak gerekir" dedi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, selfienin dünyada spordan sanata, iş çevrelerinden gündelik yaşama kadar birçok alanda yaygınlaşmaya başladığını söyledi.
Bu davranışın psikiyatri açısından da değerlendirilebileceğini ifade eden Tarhan, "Kişinin özel durumlar dışında, her davranışı kayıt altına alarak selfie çekmesini narsistik bir doyum olarak yorumlamak gerekir" diye konuştu.
Selfienin kişinin "kendisini kutsallaştırma, önemli ve özel görme" duygularını beslediğini anlatan Tarhan, şunları kaydetti:
"Bir müddet sonra selfie, kişide yalnızlaştırıcı etki yapar. Böyle durumlarda insanlarla ilişki kurma biçimi haline gelebilir. Bu uygulama bir müddet sonra kişiyi, insanları onay ve takdir alma durumuna getirebilir. Bu bir iletişim biçimi haline getirilirse de o kişinin zaafı haline dönüşür. Selfienin insanın ilişkilerinde tek ilgi alanı halinde kalması risklidir. Bir kişi günde birkaç defa özel durumlarında selfie çekerse bu hastalık kabul edilmez. Ancak bu kişi her davranışını, her uygulamasını ya da her gittiği yeri kayıt altına alırsa bu durum benmerkezciliği teşvik eden bir hale gelir. Bu da kişilik zaafı haline dönüşür."
Bu tarz kişilerin her durumu tiyatral açıdan ifade etmeyi sevdiklerini dile getiren Tarhan, "Bu kişilikte olanlar selfie uygulamasını çok kullanma eğiliminde olurlar. Ayrıca 'narsistik kişilik bozukluğu' olanlarda selfie daha çok görülür. Bu nedenle uygulamanın dozunu kaçırmamak gerekir" ifadelerini kullandı.
"Rutin işleri selfielemek sağlıklı değil"
Rutin işlerin selfie aracılığıyla sosyal medyada duyurulmasının sağlıklı bir davranış olmadığını savunan Tarhan, şöyle devam etti:
"Örneğin doğum günü ya da birisiyle ilk kez tanışma gibi özel durumlarda selfie çekilirse bu eylem o kişiden iz bırakılması veya o anıyı kalıcılaştırması çabası olarak değerlendirilebilir. Bu eylem insanda bir fetişizm haline gelirse bu durum ruhsal bir bozukluk olarak tanımlanabilir. Çünküselfie doyum aracı haline geliyor. Dediğim gibi anı kalıcılaştırmak için yapılan sınırlı bir davranış olursa sakıncası yoktur."
"Bir başkasının gözüyle kendine bakmak"
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu, insanoğlunun başkalarının gözünde nasıl göründüğünü sürekli merak ettiğini söyledi.
İnsanların başkalarının kendisiyle ilgili algısına ve düşüncelerine çok önem verdiğine işaret eden Civelekoğlu, selfie uygulamasının "bir başkasının gözüyle kendine bakma ve kendisiyle ilgili farklı bir algıya ulaşma çabası" olarak değerlendirilebileceğini kaydetti.
Civelekoğlu, şu bilgileri verdi: "Bunu psikolojik bir rahatsızlık olarak değil de insanın kendini tanıma ve bilme çabasının tezahürü olarak değerlendirmek çok daha sağlıklı bir yaklaşım olur. Kişi eğer kendini çok iyi tanımıyorsa kendisiyle ilgili algısı çok yerleşik değilse kafasında o konuda soru işaretleri varsa bunu takıntı haline getirebilir. Olaya biraz da kişiler arası ilişkiler boyutuyla sosyal medyaya yüklenenler açısından bakmak gerekir. Bazı insanlar dış referanslıdır. Kim olduklarıyla ilgili başkalarının görüşlerine ihtiyaç duyarlar. Çünkü bu durumu yine birinci bakış açısıyla da ilişkilendirecek olursak kendileriyle ilgili sağlıklı bir yargıları yoktur. Objektif bir değerlendirmeleri yoktur. Kafalarında bazı soru işaretleri vardır. Dolayısıyla sürekli kendileriyle ilgili o pozitif yargıyı diri tutabilmek için, devamlı olumlu geri bildirime ihtiyaç duyarlar. Bunu sosyal medyada sürekli paylaşıyorsa bu ihtiyaçtan kaynaklanıyor olabilir."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Sosyal medyayla hayatımıza giren 'selfie' çılgınlığı psikolojik bir rahatsızlık mı? Uzmanlar bu konuda ne diyor?
Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Kişinin özel durumlar dışında, her davranışı kayıt altına alarak selfie çekmesini narsistik bir doyum olarak yorumlamak gerekir" dedi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, selfienin dünyada spordan sanata, iş çevrelerinden gündelik yaşama kadar birçok alanda yaygınlaşmaya başladığını söyledi.
Bu davranışın psikiyatri açısından da değerlendirilebileceğini ifade eden Tarhan, "Kişinin özel durumlar dışında, her davranışı kayıt altına alarak selfie çekmesini narsistik bir doyum olarak yorumlamak gerekir" diye konuştu.
Selfienin kişinin "kendisini kutsallaştırma, önemli ve özel görme" duygularını beslediğini anlatan Tarhan, şunları kaydetti:
"Bir müddet sonra selfie, kişide yalnızlaştırıcı etki yapar. Böyle durumlarda insanlarla ilişki kurma biçimi haline gelebilir. Bu uygulama bir müddet sonra kişiyi, insanları onay ve takdir alma durumuna getirebilir. Bu bir iletişim biçimi haline getirilirse de o kişinin zaafı haline dönüşür. Selfienin insanın ilişkilerinde tek ilgi alanı halinde kalması risklidir. Bir kişi günde birkaç defa özel durumlarında selfie çekerse bu hastalık kabul edilmez. Ancak bu kişi her davranışını, her uygulamasını ya da her gittiği yeri kayıt altına alırsa bu durum benmerkezciliği teşvik eden bir hale gelir. Bu da kişilik zaafı haline dönüşür."
Bu tarz kişilerin her durumu tiyatral açıdan ifade etmeyi sevdiklerini dile getiren Tarhan, "Bu kişilikte olanlar selfie uygulamasını çok kullanma eğiliminde olurlar. Ayrıca 'narsistik kişilik bozukluğu' olanlarda selfie daha çok görülür. Bu nedenle uygulamanın dozunu kaçırmamak gerekir" ifadelerini kullandı.
"Rutin işleri selfielemek sağlıklı değil"
Rutin işlerin selfie aracılığıyla sosyal medyada duyurulmasının sağlıklı bir davranış olmadığını savunan Tarhan, şöyle devam etti:
"Örneğin doğum günü ya da birisiyle ilk kez tanışma gibi özel durumlarda selfie çekilirse bu eylem o kişiden iz bırakılması veya o anıyı kalıcılaştırması çabası olarak değerlendirilebilir. Bu eylem insanda bir fetişizm haline gelirse bu durum ruhsal bir bozukluk olarak tanımlanabilir. Çünküselfie doyum aracı haline geliyor. Dediğim gibi anı kalıcılaştırmak için yapılan sınırlı bir davranış olursa sakıncası yoktur."
"Bir başkasının gözüyle kendine bakmak"
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu, insanoğlunun başkalarının gözünde nasıl göründüğünü sürekli merak ettiğini söyledi.
İnsanların başkalarının kendisiyle ilgili algısına ve düşüncelerine çok önem verdiğine işaret eden Civelekoğlu, selfie uygulamasının "bir başkasının gözüyle kendine bakma ve kendisiyle ilgili farklı bir algıya ulaşma çabası" olarak değerlendirilebileceğini kaydetti.
Civelekoğlu, şu bilgileri verdi: "Bunu psikolojik bir rahatsızlık olarak değil de insanın kendini tanıma ve bilme çabasının tezahürü olarak değerlendirmek çok daha sağlıklı bir yaklaşım olur. Kişi eğer kendini çok iyi tanımıyorsa kendisiyle ilgili algısı çok yerleşik değilse kafasında o konuda soru işaretleri varsa bunu takıntı haline getirebilir. Olaya biraz da kişiler arası ilişkiler boyutuyla sosyal medyaya yüklenenler açısından bakmak gerekir. Bazı insanlar dış referanslıdır. Kim olduklarıyla ilgili başkalarının görüşlerine ihtiyaç duyarlar. Çünkü bu durumu yine birinci bakış açısıyla da ilişkilendirecek olursak kendileriyle ilgili sağlıklı bir yargıları yoktur. Objektif bir değerlendirmeleri yoktur. Kafalarında bazı soru işaretleri vardır. Dolayısıyla sürekli kendileriyle ilgili o pozitif yargıyı diri tutabilmek için, devamlı olumlu geri bildirime ihtiyaç duyarlar. Bunu sosyal medyada sürekli paylaşıyorsa bu ihtiyaçtan kaynaklanıyor olabilir."
Son Güncelleme: Cumartesi, 12 Nisan 2014 12:55
Gösterim: 1392
Gençliğin ve sağlıklı yaşamın korunması için önemli olan uykunun, özellikle gece 23.00-04.00 arasında vücudun yenilenmesini sağladığı bildirildi.
Gençliğin ve sağlıklı yaşamın korunmasında uyku önemli bir yatarken, özellikle gece 23.00-04.00 arasında karaciğerin vücudu yenilemeye başladığı belirtildi.
TOBB ETÜ Hastanesi Plastik Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Afşin Uysal ve Detoks ve Sağlıklı Yaşam Danışmanı Gül Kaynak'ın sunumlarıyla, Sheraton Otel'de "Gençliğin ve Sağlıklı Yaşamın Sırları" semineri düzenlendi.
Detoks&Sağlıklı Yaşam Danışmanı Gül Kaynak, doğanın sunduğu yiyeceklerle genç ve sağlıklı kalmanın yöntemlerini anlattığı seminerde, insan vücudunun büyük bir bölümünün su olduğunu ve sağlığın korunmasında suyun vazgeçilmez önem taşıdığını vurguladı.
Her sağlıklı insanın gün içinde en az 2-2.5 litre su içmesi gerektiğinin altını çizen Kaynak, ortalama her 15 kilogram vücut ağırlığı için gün içinde 1 litre su tüketilmesi gerektiğini dile getirdi. Her suyun sağlıklı olmadığına, suyun ph değerinin çok önemli olduğuna işaret eden Kaynak, su tüketimi ile birlikte yeterli tuz da alınması gerektiğini söyledi. Kaynak, gün içinde tuz alınmadan bol su tüketilmesi halinde baş dönmesi ve mide bulantısı gibi sorunlar gelişebileceğini belirtti.
Kullanılan her ilacın, hayvansal proteinlerin, kahve ve gazlı içeceklerin asitik özellikler taşıdığını ve vücutta yağlanmaya neden olduğunu ifade eden Kaynak, bunlar yerine özellikle koyu yeşil yapraklı yiyeceklerin çiğ olarak tüketilmesi gerektiğini vurguladı.
Kaynak, sağlıklı bir vücut için uykunun önemli olduğunu, bu süreçte vücudun dinlendiğini ve kendini yenilediğini aktararak, karaciğer vücudun yenilenmesinde en etkin organ olduğunu bildirdi. Kaynak, "Özellikle gece 23.00-04.00 arası çok önemlidir. Bu saatler arasında karaciğer vücudu yenilemeye başlar" dedi.
Plastik Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Afşin Uysal da doku mühendisliği ile kişinin kendi hücreleri ile gençleşme imkanı sunan "Fibrocell" yöntemi hakkında bilgi verdi.
Söz konusu yöntemle, kişinin kendisinden alınan dokunun özel laboratuvarda ayrıştırılıp baş dokusu hücreleri olan fibroblastların çoğaltılarak cilde enjeksiyon ile verildiğini anlatan Uysal, uygulama sonrasında kırışıkların azaldığını, yara, yanık, akne ve çatlak izlerinin silindiğini, cildin yer çekiminin etkilerinden uzaklaşarak canlılık ve gerginlik kazandığını söyledi. Sağlıklı bir cilt için suyun çok önemli olduğunu vurgulayan Uysal, doku mühendisliği ile uygulanan hücresel tedavilerde en önemli önceliğin güvenlik olduğuna işaret etti.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Gençliğin ve sağlıklı yaşamın korunması için önemli olan uykunun, özellikle gece 23.00-04.00 arasında vücudun yenilenmesini sağladığı bildirildi.
Gençliğin ve sağlıklı yaşamın korunmasında uyku önemli bir yatarken, özellikle gece 23.00-04.00 arasında karaciğerin vücudu yenilemeye başladığı belirtildi.
TOBB ETÜ Hastanesi Plastik Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Afşin Uysal ve Detoks ve Sağlıklı Yaşam Danışmanı Gül Kaynak'ın sunumlarıyla, Sheraton Otel'de "Gençliğin ve Sağlıklı Yaşamın Sırları" semineri düzenlendi.
Detoks&Sağlıklı Yaşam Danışmanı Gül Kaynak, doğanın sunduğu yiyeceklerle genç ve sağlıklı kalmanın yöntemlerini anlattığı seminerde, insan vücudunun büyük bir bölümünün su olduğunu ve sağlığın korunmasında suyun vazgeçilmez önem taşıdığını vurguladı.
Her sağlıklı insanın gün içinde en az 2-2.5 litre su içmesi gerektiğinin altını çizen Kaynak, ortalama her 15 kilogram vücut ağırlığı için gün içinde 1 litre su tüketilmesi gerektiğini dile getirdi. Her suyun sağlıklı olmadığına, suyun ph değerinin çok önemli olduğuna işaret eden Kaynak, su tüketimi ile birlikte yeterli tuz da alınması gerektiğini söyledi. Kaynak, gün içinde tuz alınmadan bol su tüketilmesi halinde baş dönmesi ve mide bulantısı gibi sorunlar gelişebileceğini belirtti.
Kullanılan her ilacın, hayvansal proteinlerin, kahve ve gazlı içeceklerin asitik özellikler taşıdığını ve vücutta yağlanmaya neden olduğunu ifade eden Kaynak, bunlar yerine özellikle koyu yeşil yapraklı yiyeceklerin çiğ olarak tüketilmesi gerektiğini vurguladı.
Kaynak, sağlıklı bir vücut için uykunun önemli olduğunu, bu süreçte vücudun dinlendiğini ve kendini yenilediğini aktararak, karaciğer vücudun yenilenmesinde en etkin organ olduğunu bildirdi. Kaynak, "Özellikle gece 23.00-04.00 arası çok önemlidir. Bu saatler arasında karaciğer vücudu yenilemeye başlar" dedi.
Plastik Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Afşin Uysal da doku mühendisliği ile kişinin kendi hücreleri ile gençleşme imkanı sunan "Fibrocell" yöntemi hakkında bilgi verdi.
Söz konusu yöntemle, kişinin kendisinden alınan dokunun özel laboratuvarda ayrıştırılıp baş dokusu hücreleri olan fibroblastların çoğaltılarak cilde enjeksiyon ile verildiğini anlatan Uysal, uygulama sonrasında kırışıkların azaldığını, yara, yanık, akne ve çatlak izlerinin silindiğini, cildin yer çekiminin etkilerinden uzaklaşarak canlılık ve gerginlik kazandığını söyledi. Sağlıklı bir cilt için suyun çok önemli olduğunu vurgulayan Uysal, doku mühendisliği ile uygulanan hücresel tedavilerde en önemli önceliğin güvenlik olduğuna işaret etti.
Son Güncelleme: Çarşamba, 16 Nisan 2014 16:54
Gösterim: 692
Kıyafet giyen ve konuşan hayvan karakterleri, çocukların öğrenme becerisini etkiliyor
Kıyafet giyen ve konuşan hayvan karakterlerinin çocukların öğrenme becerisini olumsuz etkileyebileceği belirlendi.
Kanada'daki Toronto Üniversitesi'nden psikologların araştırması, konuşan ve kıyafet giyen hayvanların 5 yaş ve altındaki çocuklarda, gerçek hayatta da hayvanların böyle olduğu algısı oluşturabileceğini gösterdi.
Birçok ebeveynin bazı çizgi film ya da kitapların çocuklar için zararsız ve eğlenceli olduğunu, öğrenmelerine yardım ettiğini düşündüğünü belirten psikologlar ancak konuşan ve kıyafet giyen kahramanların öğrenme sürecini olumsuz etkileyebileceğini vurguladı.
Psikologlar, çocukların dünyaya dair daha gerçekçi kitapların okunmasına ve çizgi filmlere ihtiyacı olduğunu belirtti.
Patricia Ganea ve ekibi, 3-5 yaşındaki çocuklardan bazılarına hayvanlarla ilgili, bazılarına insan nitelikleri taşıyan hayvan karakterlerinin bulunduğu kitaplar okudu.
Hayvanların konuştuğu karakterlerin bulunduğu kitapların okunduğu çocukların gerçekte hayvanların konuştuğuna inandığı görüldü.
Ganea, anne ve babalardan hayvanların konuştuğu kitapları okumayı bırakmalarını istemediğini, çocuklara hayvanların gerçek özellikleri hakkında bilgi veren kitapların da bu kitaplarla okunabileceğini vurguladı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Kıyafet giyen ve konuşan hayvan karakterleri, çocukların öğrenme becerisini etkiliyor
Kıyafet giyen ve konuşan hayvan karakterlerinin çocukların öğrenme becerisini olumsuz etkileyebileceği belirlendi.
Kanada'daki Toronto Üniversitesi'nden psikologların araştırması, konuşan ve kıyafet giyen hayvanların 5 yaş ve altındaki çocuklarda, gerçek hayatta da hayvanların böyle olduğu algısı oluşturabileceğini gösterdi.
Birçok ebeveynin bazı çizgi film ya da kitapların çocuklar için zararsız ve eğlenceli olduğunu, öğrenmelerine yardım ettiğini düşündüğünü belirten psikologlar ancak konuşan ve kıyafet giyen kahramanların öğrenme sürecini olumsuz etkileyebileceğini vurguladı.
Psikologlar, çocukların dünyaya dair daha gerçekçi kitapların okunmasına ve çizgi filmlere ihtiyacı olduğunu belirtti.
Patricia Ganea ve ekibi, 3-5 yaşındaki çocuklardan bazılarına hayvanlarla ilgili, bazılarına insan nitelikleri taşıyan hayvan karakterlerinin bulunduğu kitaplar okudu.
Hayvanların konuştuğu karakterlerin bulunduğu kitapların okunduğu çocukların gerçekte hayvanların konuştuğuna inandığı görüldü.
Ganea, anne ve babalardan hayvanların konuştuğu kitapları okumayı bırakmalarını istemediğini, çocuklara hayvanların gerçek özellikleri hakkında bilgi veren kitapların da bu kitaplarla okunabileceğini vurguladı.
Son Güncelleme: Çarşamba, 26 Mart 2014 16:19
Gösterim: 1093