Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Türkiye’de doğuşta beklenen yaşam süresi, 76,3 yıl olarak hesaplandı. Doğuşta beklenen yaşam süresi, erkeklerde 73,7 ve kadınlarda 79,4 yıla karşılık geliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), "Hayat Tabloları, 2013" istatistiklerini açıkladı.
Buna göre, Türkiye’de doğuşta beklenen yaşam süresi 76,3 yıl olarak hesaplandı. Doğuşta beklenen yaşam süresi, erkeklerde 73,7 ve kadınlarda 79,4 yıla karşılık geliyor. Genel olarak kadınlar erkeklerden daha uzun süre yaşarken, doğuşta beklenen yaşam süresi farkı 5,7 yılı buluyor.
Hayat tabloları, her yaştaki nüfusun ölümlülük olasılıklarını ve hayatta kalma sürelerini ayrıntılı olarak açıklıyor. Demografik analizin en eski araçlarından birisi olan hayat tabloları, ölümlülük (mortalite) tabloları olarak da biliniyor.
Doğuşta beklenen yaşam süresi, ülkelerdeki sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyelerini, yaşam kalitesini ve ölümlülük seviyelerini ölçmekte kullanılan çok önemli bir gösterge niteliği taşıyor. Bu gösterge hayat tabloları yoluyla elde edilebiliyor.
Özel hayat tabloları ilk kez Türkiye ve iller düzeyinde idari kayıtlara dayalı ve resmi olarak üretildi.
Buna göre, çalışma çağının başlangıcı olan 15 yaşındaki kişilerin ortalama kalan yaşam süresi 62,8 yıl olarak hesaplandı. Bu süre erkekler için 60,1, kadınlar için ise 65,8 yıla karşılık geliyor.
Türkiye genelinde, 50 yaşında olan bir kişinin kalan yaşam süresi ortalama 29,2 yıl olarak belirlendi. Erkekler için bu süre 27 yıl iken, kadınlarda 31,8 yıla çıkıyor.
65 yaşında olan bir kişinin kalan yaşam süresi ortalama 16,7 yıl olarak hesaplanıyor. Erkekler için bu süre 14,9 yıl iken, kadınlarda 18,5 yılı buluyor. Diğer bir ifade ile 65 yaşındaki kadınların erkeklerden ortalama 3,6 yıl daha fazla yaşaması bekleniyor.
Yaşam süresi en yüksek il Giresun en düşük il ise Erzurum
Doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu il 78,9 yıl ile Giresun oldu. Rize ve Yalova 78,7 yıl ile ikinci sırada yer alırken, 78,6 yıl ile Batman bu illeri takip etti. Yaşam süresinin en düşük olduğu il ise 72,1 yıl ile Erzurum oldu. Erzurum’u sırasıyla 73,2 yıl ile Mardin ve 73,3 yıl ile Van izledi.
Erkeklerde doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu il 76,3 yıl ile Karaman olarak hesaplandı. Karaman’ı 76,2 yıl ile Yalova ve 76,1 yıl ile Batman takip etti. Kadınlarda ise doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu il 82,2 yıl ile Giresun olarak belirlendi. Giresun'u 81,9 yıl ile Rize ve 81,5 yıl ile Tunceli izledi.
Erkeklerde doğuşta beklenen yaşam süresinin en düşük olduğu il 70,2 yıl ile Erzurum olarak tespit edildi. Erzurum’u 70,6 yıl ile Van ve Ağrı izledi. Kadınlarda ise en düşük değere sahip olan il 74 yıl ile yine Erzurum olarak belirlendi. Erzurum'u 75,3 yıl ile Mardin ve 76 yıl ile Van takip etti.
En fazla nüfusun bulunduğu İstanbul ile ikinci büyük nüfusa sahip olan Ankara’da doğuşta beklenen yaşam süresi Türkiye ortalamasından daha yüksek seviyede bulunuyor. Bu illerde yaşam süresi toplamda 77,2, erkeklerde 74,4 ve kadınlarda ise 79,9 yıla karşılık geliyor.
AB ortalamasından daha düşük
Avrupa Birliği İstatistik Ofisi’nin 2012 yılı verilerine göre, Avrupa Birliği (AB) üyesi olan 28 ülkenin ortalama doğuşta beklenen yaşam süresi ise 80,3 yıl düzeyinde bulunuyor.
Türkiye toplam nüfusunun 2013'te 76,3 yıl olan doğuşta beklenen yaşam süresi, bu ülkelerin ortalama yaşam süresinden 4 yıl daha düşük. Erkeklerde bu değer AB ülkeleri için 77,5 yıl iken Türkiye’de 73,7 yıla düşüyor. Kadınlarda ise doğuşta beklenen yaşam süresi AB ülkeleri için 83,1 yıl iken Türkiye’de bu değer 79,4 yıla geriliyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Türkiye’de doğuşta beklenen yaşam süresi, 76,3 yıl olarak hesaplandı. Doğuşta beklenen yaşam süresi, erkeklerde 73,7 ve kadınlarda 79,4 yıla karşılık geliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), "Hayat Tabloları, 2013" istatistiklerini açıkladı.
Buna göre, Türkiye’de doğuşta beklenen yaşam süresi 76,3 yıl olarak hesaplandı. Doğuşta beklenen yaşam süresi, erkeklerde 73,7 ve kadınlarda 79,4 yıla karşılık geliyor. Genel olarak kadınlar erkeklerden daha uzun süre yaşarken, doğuşta beklenen yaşam süresi farkı 5,7 yılı buluyor.
Hayat tabloları, her yaştaki nüfusun ölümlülük olasılıklarını ve hayatta kalma sürelerini ayrıntılı olarak açıklıyor. Demografik analizin en eski araçlarından birisi olan hayat tabloları, ölümlülük (mortalite) tabloları olarak da biliniyor.
Doğuşta beklenen yaşam süresi, ülkelerdeki sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyelerini, yaşam kalitesini ve ölümlülük seviyelerini ölçmekte kullanılan çok önemli bir gösterge niteliği taşıyor. Bu gösterge hayat tabloları yoluyla elde edilebiliyor.
Özel hayat tabloları ilk kez Türkiye ve iller düzeyinde idari kayıtlara dayalı ve resmi olarak üretildi.
Buna göre, çalışma çağının başlangıcı olan 15 yaşındaki kişilerin ortalama kalan yaşam süresi 62,8 yıl olarak hesaplandı. Bu süre erkekler için 60,1, kadınlar için ise 65,8 yıla karşılık geliyor.
Türkiye genelinde, 50 yaşında olan bir kişinin kalan yaşam süresi ortalama 29,2 yıl olarak belirlendi. Erkekler için bu süre 27 yıl iken, kadınlarda 31,8 yıla çıkıyor.
65 yaşında olan bir kişinin kalan yaşam süresi ortalama 16,7 yıl olarak hesaplanıyor. Erkekler için bu süre 14,9 yıl iken, kadınlarda 18,5 yılı buluyor. Diğer bir ifade ile 65 yaşındaki kadınların erkeklerden ortalama 3,6 yıl daha fazla yaşaması bekleniyor.
Yaşam süresi en yüksek il Giresun en düşük il ise Erzurum
Doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu il 78,9 yıl ile Giresun oldu. Rize ve Yalova 78,7 yıl ile ikinci sırada yer alırken, 78,6 yıl ile Batman bu illeri takip etti. Yaşam süresinin en düşük olduğu il ise 72,1 yıl ile Erzurum oldu. Erzurum’u sırasıyla 73,2 yıl ile Mardin ve 73,3 yıl ile Van izledi.
Erkeklerde doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu il 76,3 yıl ile Karaman olarak hesaplandı. Karaman’ı 76,2 yıl ile Yalova ve 76,1 yıl ile Batman takip etti. Kadınlarda ise doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu il 82,2 yıl ile Giresun olarak belirlendi. Giresun'u 81,9 yıl ile Rize ve 81,5 yıl ile Tunceli izledi.
Erkeklerde doğuşta beklenen yaşam süresinin en düşük olduğu il 70,2 yıl ile Erzurum olarak tespit edildi. Erzurum’u 70,6 yıl ile Van ve Ağrı izledi. Kadınlarda ise en düşük değere sahip olan il 74 yıl ile yine Erzurum olarak belirlendi. Erzurum'u 75,3 yıl ile Mardin ve 76 yıl ile Van takip etti.
En fazla nüfusun bulunduğu İstanbul ile ikinci büyük nüfusa sahip olan Ankara’da doğuşta beklenen yaşam süresi Türkiye ortalamasından daha yüksek seviyede bulunuyor. Bu illerde yaşam süresi toplamda 77,2, erkeklerde 74,4 ve kadınlarda ise 79,9 yıla karşılık geliyor.
AB ortalamasından daha düşük
Avrupa Birliği İstatistik Ofisi’nin 2012 yılı verilerine göre, Avrupa Birliği (AB) üyesi olan 28 ülkenin ortalama doğuşta beklenen yaşam süresi ise 80,3 yıl düzeyinde bulunuyor.
Türkiye toplam nüfusunun 2013'te 76,3 yıl olan doğuşta beklenen yaşam süresi, bu ülkelerin ortalama yaşam süresinden 4 yıl daha düşük. Erkeklerde bu değer AB ülkeleri için 77,5 yıl iken Türkiye’de 73,7 yıla düşüyor. Kadınlarda ise doğuşta beklenen yaşam süresi AB ülkeleri için 83,1 yıl iken Türkiye’de bu değer 79,4 yıla geriliyor.
Son Güncelleme: Çarşamba, 01 Ekim 2014 10:51
Gösterim: 1388
Türk Uyku Tıbbi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Fuat Özgen, "Okula başlayacak çocukların sağlıklı bir uyku düzeni için sabah mutlaka erken ancak uykusunu almış şekilde yataktan kalkmasını sağlamak gerekir" dedi.
Özgen, yaptığı yazılı açıklamada, çocukların okul başarısında uykunun, önemli bir role sahip olduğunu belirterek, çocuk veya erişkin herkesin hayatı boyunca kazanması gereken en önemli alışkanlığın her sabah aynı saatte ve erken kalkmak olması gerektiğini kaydetti.
Özgen, herkesin uyku uyanıklık düzenini sağlayan en önemli unsurun, hep aynı saatte kalkmak olduğunu belirterek, aynı saatte yatmaktan ziyade sabah hep aynı saatte erken kalkmanın büyük önem taşıdığını aktardı.
Okula başlayacak çocukların sağlıklı bir uyku düzeni için sabah mutlaka erken ancak uykusunu almış şekilde yataktan kalkmasının sağlanması gerektiğini ifade eden Özgen, şunları kaydetti:
"Çocukların tatilde bozulan uyku düzenini bir hafta hatta 15 gün önceden tekrar düzenlemek, sabah kalkış saatlerini sabitlemek gerekir. Uyku hijyeninin olmazsa olmaz kuralı vaktinde yatıp kalkmaktır. Yaz tatilinde bazı çocuklarda bu ritm kaydığı, geç yatıp öğlen kalktıkları için okula başlangıç öncesinde uyku düzeni yavaş yavaş, kademeli olarak eski haline döndürülmelidir. Tatilin son haftasında çocuğun okula gideceği saate göre kalkması sağlanabilir."
Bilgisayar oyunları uykuyu aksattığını ve okul çocuklarında ideal gece uyku süresinin ortalama 8 saat olduğunu ifade eden Özgen, bilgisayar kullanımının gece uykusunu kısaltan ve aksatan en önemli faktör olduğunu kaydetti.
Zinde şekilde kalkıyorsa ve bellek sorunları, uyku hali yoksa çocuğun gece uykusunu az uyumasında bir sakınca olmadığını ifade eden Özgen, şöyle devam etti:
"Ama genelde çocuklar gece yatmadan önce bilgisayar kullanıyor. Hatta tablet bilgisayarla yatağa giren çocuklar var. Çalışmalar gösteriyor ki bu tür aktiviteler hem uyku süresini kısaltıp uykudan çalıyor, daha da önemlisi strateji oyunları gibi sinir sistemini uyaran oyunlar sempatik aktivizmi artırarak uykuyu kaçırıyor, uykuya geçişi zorlaştırıyor, uyku kalitesini bozuyor. Bu nedenle planlanan uyku saatinden yaklaşık 1 saat kadar önce bilgisayar oyunlarının bırakılması gerekiyor."
“İyi öğrenmenin şartı iyi uyku”
Öğrenilen bilgilerin pekiştirilmesi ve hafızaya kaydedilmesi için mutlaka kaliteli uykuya ihtiyaç duyulduğunu ifade eden Özgen, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir şeyleri öğrendik ama uykusuz kaldık diyelim. Hafızamız o bilgileri kaydetmiyor. Uykusunu almayan öğrencide dikkat ve konsantrasyon sorunları görülüyor, sorulan sorulara cevap veremiyor. Asıl olan gece uykusudur. Ebeveynlerin en önemli yapması gereken şey bunu sağlamaktır.”
Çalışan annenin çocuğunun uykuya direndiğini anlatan Özgen, çocuklarda geç uyumanın en önemli nedenlerinden birinin uzun çalışma saatleri nedeniyle çocuğuyla yeterli vakit geçiremeyen ebeveynler olduğunu ifade etti.
Özgen, çocuğun gün boyu annesinin babasının işten gelmesini beklediğini dile getirerek, şöyle devam etti:
"Anne ve babası eve gittikten sonra yemek yemenin ardından çocuğun yatmasını bekliyor. Anne işlerini halledip, dinlenmek, kendine vakit ayırmak, çocuk ise oyun oynamak istiyor. Anne baba ise çocuktan uyumasını bekliyor. Bu çekişme uyarılmaya ve uykuya geçmenin gecikmesine yol açıyor."
Özgen, çocuğun uykuya geçişini kolaylaştırmak için, çocukla kavga edip çekişmeden ona yardımcı olmaya çalışmak gerektiğini vurgulayarak, inatlaşmanın, stres hormonlarının salgılanmasına ve çocuğun uyarılmasına yol açarak uyumasına engel olduğunu ifade etti.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Türk Uyku Tıbbi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Fuat Özgen, "Okula başlayacak çocukların sağlıklı bir uyku düzeni için sabah mutlaka erken ancak uykusunu almış şekilde yataktan kalkmasını sağlamak gerekir" dedi.
Özgen, yaptığı yazılı açıklamada, çocukların okul başarısında uykunun, önemli bir role sahip olduğunu belirterek, çocuk veya erişkin herkesin hayatı boyunca kazanması gereken en önemli alışkanlığın her sabah aynı saatte ve erken kalkmak olması gerektiğini kaydetti.
Özgen, herkesin uyku uyanıklık düzenini sağlayan en önemli unsurun, hep aynı saatte kalkmak olduğunu belirterek, aynı saatte yatmaktan ziyade sabah hep aynı saatte erken kalkmanın büyük önem taşıdığını aktardı.
Okula başlayacak çocukların sağlıklı bir uyku düzeni için sabah mutlaka erken ancak uykusunu almış şekilde yataktan kalkmasının sağlanması gerektiğini ifade eden Özgen, şunları kaydetti:
"Çocukların tatilde bozulan uyku düzenini bir hafta hatta 15 gün önceden tekrar düzenlemek, sabah kalkış saatlerini sabitlemek gerekir. Uyku hijyeninin olmazsa olmaz kuralı vaktinde yatıp kalkmaktır. Yaz tatilinde bazı çocuklarda bu ritm kaydığı, geç yatıp öğlen kalktıkları için okula başlangıç öncesinde uyku düzeni yavaş yavaş, kademeli olarak eski haline döndürülmelidir. Tatilin son haftasında çocuğun okula gideceği saate göre kalkması sağlanabilir."
Bilgisayar oyunları uykuyu aksattığını ve okul çocuklarında ideal gece uyku süresinin ortalama 8 saat olduğunu ifade eden Özgen, bilgisayar kullanımının gece uykusunu kısaltan ve aksatan en önemli faktör olduğunu kaydetti.
Zinde şekilde kalkıyorsa ve bellek sorunları, uyku hali yoksa çocuğun gece uykusunu az uyumasında bir sakınca olmadığını ifade eden Özgen, şöyle devam etti:
"Ama genelde çocuklar gece yatmadan önce bilgisayar kullanıyor. Hatta tablet bilgisayarla yatağa giren çocuklar var. Çalışmalar gösteriyor ki bu tür aktiviteler hem uyku süresini kısaltıp uykudan çalıyor, daha da önemlisi strateji oyunları gibi sinir sistemini uyaran oyunlar sempatik aktivizmi artırarak uykuyu kaçırıyor, uykuya geçişi zorlaştırıyor, uyku kalitesini bozuyor. Bu nedenle planlanan uyku saatinden yaklaşık 1 saat kadar önce bilgisayar oyunlarının bırakılması gerekiyor."
“İyi öğrenmenin şartı iyi uyku”
Öğrenilen bilgilerin pekiştirilmesi ve hafızaya kaydedilmesi için mutlaka kaliteli uykuya ihtiyaç duyulduğunu ifade eden Özgen, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir şeyleri öğrendik ama uykusuz kaldık diyelim. Hafızamız o bilgileri kaydetmiyor. Uykusunu almayan öğrencide dikkat ve konsantrasyon sorunları görülüyor, sorulan sorulara cevap veremiyor. Asıl olan gece uykusudur. Ebeveynlerin en önemli yapması gereken şey bunu sağlamaktır.”
Çalışan annenin çocuğunun uykuya direndiğini anlatan Özgen, çocuklarda geç uyumanın en önemli nedenlerinden birinin uzun çalışma saatleri nedeniyle çocuğuyla yeterli vakit geçiremeyen ebeveynler olduğunu ifade etti.
Özgen, çocuğun gün boyu annesinin babasının işten gelmesini beklediğini dile getirerek, şöyle devam etti:
"Anne ve babası eve gittikten sonra yemek yemenin ardından çocuğun yatmasını bekliyor. Anne işlerini halledip, dinlenmek, kendine vakit ayırmak, çocuk ise oyun oynamak istiyor. Anne baba ise çocuktan uyumasını bekliyor. Bu çekişme uyarılmaya ve uykuya geçmenin gecikmesine yol açıyor."
Özgen, çocuğun uykuya geçişini kolaylaştırmak için, çocukla kavga edip çekişmeden ona yardımcı olmaya çalışmak gerektiğini vurgulayarak, inatlaşmanın, stres hormonlarının salgılanmasına ve çocuğun uyarılmasına yol açarak uyumasına engel olduğunu ifade etti.
Son Güncelleme: Pazartesi, 08 Eylül 2014 08:40
Gösterim: 1757
Göz kırpmayı, bilgisayar karşısında uzun süre durduğu için unutan kişinin, gözyaşı çabuk buharlaşacağından dolayı göz kuruluğu şikayeti yaşayabileceği belirtildi.
Göz kırpmayı, bilgisayar karşısında uzun süre durduğu için unutan kişinin, gözyaşı çabuk buharlaşacağından dolayı göz kuruluğu şikayeti yaşayabileceği belirtildi.
AA muhabirine açıklama yapan, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazmi Zengin, gözyaşının; göz yüzeyinin sağlığı ve görme fonksiyonlarının devamı açısından önemli olduğunu söyledi.
Gözyaşı üretiminin azlığına ya da var olan gözyaşının aşırı buharlaşmasına bağlı olarak "kuru göz" sendromunun her yaşta ve cinsiyette görülebildiğini dile getiren Zengin, "Özellikle ortamdaki nemin az olduğu İç Anadolu Bölgesi’nde buharlaşma çok fazla olduğu için, kuru göz hastalarının şikayetlerinde artış görülüyor" dedi.
Göz kuruluğu şikayetinin, göz kırpmanın azaldığı kitap okuma ya da bilgisayar ekranına bakma gibi durumlarda kendini daha çok hissettirdiğini anlatan Zengin, şöyle devam etti:
"Kişi, bilgisayar başında devamlı bir şeylerle ilgilendiği için göz kırpmayı unutabiliyor. Bu durumda da olması gerekenden çok daha az sayıda gözlerimizi kırparız. Bu da göz yaşımızın çabuk buharlaşmasına ve kuru göz şikayetlerinin oluşmasına neden olur. Şikayetlerin ileri derecede olduğu kuru göz hastaları, bilgisayar başında uzun süre durmaktan kaçınmalıdır. Belirli aralıklarla göz dinlendirilmelidir. Göz kapaklarımızın arasında kalan alanın ıslanmasını sağlayan gözyaşı tabakasının sağlıklı biçimde oluşmasına imkan verilmelidir."
Yüzde 40'ın altına düşen nem şikayetleri artırıyor
Zengin, hastaların göz kuruluğu için suni gözyaşı damlalarını kullanma sıklığını artırmaları gerektiğini ifade etti.
Gözde yanma, batma hissi, kızarıklık, sulanma, sık sık gözü ovuşturma ihtiyacı hissetme gibi belirtilerin ileri kuru göz olgularında görmeyi etkileyecek düzeye erişebileceğini vurgulayan Zengin, "Yazın doğrudan güneş ışığına maruz kalma kurumayı arttırıcı bir faktördür. Bu nedenle açık ortamlardan ziyade kapalı ortamlar tercih edilmeli. Ortamdaki nemin yüzde 40'ın altına düşmesi kuru göz hastalarının şikayetlerini arttırır. Hastalar, bulundukları ortamı nemlendirici önlemler alabilir" diye konuştu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Göz kırpmayı, bilgisayar karşısında uzun süre durduğu için unutan kişinin, gözyaşı çabuk buharlaşacağından dolayı göz kuruluğu şikayeti yaşayabileceği belirtildi.
Göz kırpmayı, bilgisayar karşısında uzun süre durduğu için unutan kişinin, gözyaşı çabuk buharlaşacağından dolayı göz kuruluğu şikayeti yaşayabileceği belirtildi.
AA muhabirine açıklama yapan, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazmi Zengin, gözyaşının; göz yüzeyinin sağlığı ve görme fonksiyonlarının devamı açısından önemli olduğunu söyledi.
Gözyaşı üretiminin azlığına ya da var olan gözyaşının aşırı buharlaşmasına bağlı olarak "kuru göz" sendromunun her yaşta ve cinsiyette görülebildiğini dile getiren Zengin, "Özellikle ortamdaki nemin az olduğu İç Anadolu Bölgesi’nde buharlaşma çok fazla olduğu için, kuru göz hastalarının şikayetlerinde artış görülüyor" dedi.
Göz kuruluğu şikayetinin, göz kırpmanın azaldığı kitap okuma ya da bilgisayar ekranına bakma gibi durumlarda kendini daha çok hissettirdiğini anlatan Zengin, şöyle devam etti:
"Kişi, bilgisayar başında devamlı bir şeylerle ilgilendiği için göz kırpmayı unutabiliyor. Bu durumda da olması gerekenden çok daha az sayıda gözlerimizi kırparız. Bu da göz yaşımızın çabuk buharlaşmasına ve kuru göz şikayetlerinin oluşmasına neden olur. Şikayetlerin ileri derecede olduğu kuru göz hastaları, bilgisayar başında uzun süre durmaktan kaçınmalıdır. Belirli aralıklarla göz dinlendirilmelidir. Göz kapaklarımızın arasında kalan alanın ıslanmasını sağlayan gözyaşı tabakasının sağlıklı biçimde oluşmasına imkan verilmelidir."
Yüzde 40'ın altına düşen nem şikayetleri artırıyor
Zengin, hastaların göz kuruluğu için suni gözyaşı damlalarını kullanma sıklığını artırmaları gerektiğini ifade etti.
Gözde yanma, batma hissi, kızarıklık, sulanma, sık sık gözü ovuşturma ihtiyacı hissetme gibi belirtilerin ileri kuru göz olgularında görmeyi etkileyecek düzeye erişebileceğini vurgulayan Zengin, "Yazın doğrudan güneş ışığına maruz kalma kurumayı arttırıcı bir faktördür. Bu nedenle açık ortamlardan ziyade kapalı ortamlar tercih edilmeli. Ortamdaki nemin yüzde 40'ın altına düşmesi kuru göz hastalarının şikayetlerini arttırır. Hastalar, bulundukları ortamı nemlendirici önlemler alabilir" diye konuştu.
Son Güncelleme: Pazartesi, 18 Ağustos 2014 13:12
Gösterim: 597
Kahvaltının bugüne kadar sanılanın aksine günün en önemli öğünü olmayabileceği ortaya çıktı.
ABD ve İngiltere'de yapılan araştırmalar, kahvaltıyı atlamanın, obeziteyi tetiklemediğini, metabolizmayı etkilemediğini ve ciddi fiziksel bir soruna yol açmadığını gösterdi
Alabama Üniversitesi'nden bilim adamları, kilo vermek isteyen 300 gönüllüyü 2 gruba ayırdı. İlk gruptakiler düzenli olarak kahvaltı yaptı, diğer gruptakiler ise kahvaltıyı atladı. 4 ay sonra gönüllülerden hiçbirinin kilo vermediği belirlendi.
Başka bir araştırmada da 6 hafta boyunca kahvaltı yapan ve ilk öğünü atlayan iki gruptaki katılımcıların kilosu, kolesterol ve kan şekeri düzeyi incelendi.
Bilim adamları, kahvaltı yapanların sabah daha enerjik olması dışında iki grup arasında farka rastlamadı. Sanılanın aksine, kahvaltıyı atlayan katılımcıların öğle ve akşam aşırı derecede yemediği de vurgulandı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Kahvaltının bugüne kadar sanılanın aksine günün en önemli öğünü olmayabileceği ortaya çıktı.
ABD ve İngiltere'de yapılan araştırmalar, kahvaltıyı atlamanın, obeziteyi tetiklemediğini, metabolizmayı etkilemediğini ve ciddi fiziksel bir soruna yol açmadığını gösterdi
Alabama Üniversitesi'nden bilim adamları, kilo vermek isteyen 300 gönüllüyü 2 gruba ayırdı. İlk gruptakiler düzenli olarak kahvaltı yaptı, diğer gruptakiler ise kahvaltıyı atladı. 4 ay sonra gönüllülerden hiçbirinin kilo vermediği belirlendi.
Başka bir araştırmada da 6 hafta boyunca kahvaltı yapan ve ilk öğünü atlayan iki gruptaki katılımcıların kilosu, kolesterol ve kan şekeri düzeyi incelendi.
Bilim adamları, kahvaltı yapanların sabah daha enerjik olması dışında iki grup arasında farka rastlamadı. Sanılanın aksine, kahvaltıyı atlayan katılımcıların öğle ve akşam aşırı derecede yemediği de vurgulandı.
Son Güncelleme: Salı, 26 Ağustos 2014 10:08
Gösterim: 1389
Anaokulundan itibaren aşırı kilolu çocukların tip 2 diyabete yakalanma riskinin arttığı belirlendi.
İtalya'da bilim adamlarının araştırması diyabet, yüksek tansiyon ve kalp-damar hastalıkları riskinin sadece aşırı kilolu erişkinlere özgü olmadığını gösterdi.
Araştırmaya 2-6 yaşında sağlıklı 5 bin 700 çocuk katıldı. 1 yılda 600 çocuğun aşırı kilo aldığı görüldü. Kan testi, bu çocukların yüzde 40'ında yüksek tansiyonun, kötü kolesterolün ve şeker seviyesinin yüksek olduğunu ortaya koydu.
Bu durumun tip 2 diyabet ve kalp-damar hastalıklarına zemin hazırladığını belirten bilim adamları, çocukların üçte birinde karaciğer yağlanması da belirledi.
Çocukluktan itibaren vücut kitle indeksinin düzenli izlenmesinin önemine dikkati çeken bilim adamları, erken yaştaki kilo sorunlarının kısa dönem de olsa sağlığı olumsuz etkileyebileceğini vurguladı.
Araştırmanın sonuçları "Journal of the American Medical Association Pediatrics" dergisinde yayımlandı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Anaokulundan itibaren aşırı kilolu çocukların tip 2 diyabete yakalanma riskinin arttığı belirlendi.
İtalya'da bilim adamlarının araştırması diyabet, yüksek tansiyon ve kalp-damar hastalıkları riskinin sadece aşırı kilolu erişkinlere özgü olmadığını gösterdi.
Araştırmaya 2-6 yaşında sağlıklı 5 bin 700 çocuk katıldı. 1 yılda 600 çocuğun aşırı kilo aldığı görüldü. Kan testi, bu çocukların yüzde 40'ında yüksek tansiyonun, kötü kolesterolün ve şeker seviyesinin yüksek olduğunu ortaya koydu.
Bu durumun tip 2 diyabet ve kalp-damar hastalıklarına zemin hazırladığını belirten bilim adamları, çocukların üçte birinde karaciğer yağlanması da belirledi.
Çocukluktan itibaren vücut kitle indeksinin düzenli izlenmesinin önemine dikkati çeken bilim adamları, erken yaştaki kilo sorunlarının kısa dönem de olsa sağlığı olumsuz etkileyebileceğini vurguladı.
Araştırmanın sonuçları "Journal of the American Medical Association Pediatrics" dergisinde yayımlandı.
Son Güncelleme: Perşembe, 14 Ağustos 2014 14:01
Gösterim: 927