Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Başkan Yardımcısı Dr. Bekir S. Gür, SBS'ye ilişkin yapılan tartışmanın doğru zeminde ilerlemediğini ve asıl sorunun öğrencilerin yüzde 40-45'inin liselere seçilerek alınması olduğunu savundu

Gür, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yıllardır süren Seviye Belirleme Sınavı'nın (SBS) Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın açıklamalarıyla tekrar gündeme geldiğini hatırlattı.

Yaklaşık 1 milyon öğrencinin SBS'ye gireceğini belirten Gür, sınavla ilgili tartışmanın seyrinin yanlış zeminde ilerlediğini savundu.

Konunun sürekli "Çocuklar stres altında, bu stresi azaltalım. Çocuklar dershaneye gidiyor bu bağımlılığı azaltalım" şeklinde tartışma konusu yapıldığını ileri süren Gür, "SBS'ye ilişkin yapılan tartışma doğru zeminde ilerlemiyor. Doğru zeminde tartışalım. Test de stres de dershane de zaten dünyanın hemen hemen her ülkesinde var. Birçok ülkede liselere geçiş merkezi sistemle ve testli yapılıyor. Testli olmayan sistemler de bize uymaz. Örneğin, Almanya ve Hollanda'da öğrenciler liseye öğretmen değerlendirmesiyle gönderiliyor. Bunlar bize uymaz, halkımız bunu istemez" dedi.

SBS'yi değiştirme nedeninin bunlar olmaması gerektiğini vurgulayan Gür, stresin ve dershane sayısının artmasının baz alınmasıyla yapılacak bir sistem değişikliğinin, ileride aynı sıkıntıların tekrar gündeme gelmesine sebep olacağını öne sürdü.

Gür, problemin doğru tanımlanmasının önemli olduğuna işaret ederek, "Asıl sorun öğrencilerin yüzde 40-45'inin liselere seçilerek alınması. Bu oran, çok yüksek. Sınavla öğrenci alan çok fazla okul var. Bu haliyle bu sistem tıkanmış durumda. Burada temel sıkıntı çoktan seçmeli ya da açık uçlu sorularla öğrenci seçilmesi değil, çok fazla öğrencinin seçilmesi ve böylece liselerin hiyerarşik bir yapıyla en iyiden en kötüye doğru sıralanması" diye konuştu.

Sınavla öğrenci alan okul sayısı azaltılmalı

Sistem değişikliğinin bir günde olmasını beklemediklerini anlatan Gür, öncelikle sınavla öğrenci alan okulların sayısının azaltılmasıyla sorunun çözümünde önemli bir darboğazın aşılacağını iddia etti.

Tüm liselerin neredeyse yarısının Anadolu lisesine dönüştürüldüğünü ifade eden Gür, şunları kaydetti:

"Sistem öyle bir noktaya geldi ki tüm genel liselere neredeyse sınavla öğrenci alacağız. Dünyanın her yerinde, ABD'de, Avustralya'da, Almanya'da, Fransa'da, Finlandiya'da da seçerek ya da sınavla öğrenci alan okullar var ama bütün öğrencilerini sınavla alıp yerleştiren başka bir ülke yok. Bu gidişle bu, bizim ülkemiz olacak. Şunu kabul edelim ki bazı okullar gerçekten iyi, bazıları kötü. Düşünebiliyor musunuz, Anadolu liselerine hala sınavla öğretmen atanıyor- Bu kabul edilemez. Bazı okullarda sınıflar en fazla 30 kişilik, bazılarında ise 40-50 kişilik. Aslında tüm liselerdeki eğitim kalitesi birbirine yakın olursa sınav sorunu azalır. Ancak, Milli Eğitim Bakanlığı okulları eşitlemek konusunda ciddi bir çalışma yapmıyor. Asıl bu eşitsizlikler çözülmeli."

Bu problemlerin çözülmesinin ardından soruların, çoktan seçmeli mi açık uçlu mu olacağının tartışılması gerektiğini dile getiren Gür, testlerin bilgiyi ölçmediği ancak açık uçlu soruların bilgiyi ölçeği algısının olduğunu bildirdi.

"Testte daha başarılı olan açık uçluda da daha başarılı oluyor"

Gür, fen liselerine çocukların testle girdiklerini anımsatarak, şöyle devam etti: "Aynı çocuklar OECD'nin uluslararası değerlendirmesi olan PISA'ya da girdiğinde açık uçlu sorularla karşılaşıyor. İlginç olan, testte daha başarılı olan açık uçluda da daha başarılı oluyor. Yine de sınavda açık uçlu soru sormak ya da açık uçlu sınavlardan ve öğretmen gözlemlerinden oluşan okul notlarını yerleştirme puanına dahil etmek tartışılmalı. Çünkü ölçme ve değerlendirme ilkeleri açısından, öğretmenlerin yıllarca yaptıkları gözlemlerle merkezi sınavların birlikte kullanılması ölçmenin daha sağlıklı olmasına yol açar."

> Sınavla öğrenci alan okul sayısı azaltılmalı

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Başkan Yardımcısı Dr. Bekir S. Gür, SBS'ye ilişkin yapılan tartışmanın doğru zeminde ilerlemediğini ve asıl sorunun öğrencilerin yüzde 40-45'inin liselere seçilerek alınması olduğunu savundu

Gür, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yıllardır süren Seviye Belirleme Sınavı'nın (SBS) Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın açıklamalarıyla tekrar gündeme geldiğini hatırlattı.

Yaklaşık 1 milyon öğrencinin SBS'ye gireceğini belirten Gür, sınavla ilgili tartışmanın seyrinin yanlış zeminde ilerlediğini savundu.

Konunun sürekli "Çocuklar stres altında, bu stresi azaltalım. Çocuklar dershaneye gidiyor bu bağımlılığı azaltalım" şeklinde tartışma konusu yapıldığını ileri süren Gür, "SBS'ye ilişkin yapılan tartışma doğru zeminde ilerlemiyor. Doğru zeminde tartışalım. Test de stres de dershane de zaten dünyanın hemen hemen her ülkesinde var. Birçok ülkede liselere geçiş merkezi sistemle ve testli yapılıyor. Testli olmayan sistemler de bize uymaz. Örneğin, Almanya ve Hollanda'da öğrenciler liseye öğretmen değerlendirmesiyle gönderiliyor. Bunlar bize uymaz, halkımız bunu istemez" dedi.

SBS'yi değiştirme nedeninin bunlar olmaması gerektiğini vurgulayan Gür, stresin ve dershane sayısının artmasının baz alınmasıyla yapılacak bir sistem değişikliğinin, ileride aynı sıkıntıların tekrar gündeme gelmesine sebep olacağını öne sürdü.

Gür, problemin doğru tanımlanmasının önemli olduğuna işaret ederek, "Asıl sorun öğrencilerin yüzde 40-45'inin liselere seçilerek alınması. Bu oran, çok yüksek. Sınavla öğrenci alan çok fazla okul var. Bu haliyle bu sistem tıkanmış durumda. Burada temel sıkıntı çoktan seçmeli ya da açık uçlu sorularla öğrenci seçilmesi değil, çok fazla öğrencinin seçilmesi ve böylece liselerin hiyerarşik bir yapıyla en iyiden en kötüye doğru sıralanması" diye konuştu.

Sınavla öğrenci alan okul sayısı azaltılmalı

Sistem değişikliğinin bir günde olmasını beklemediklerini anlatan Gür, öncelikle sınavla öğrenci alan okulların sayısının azaltılmasıyla sorunun çözümünde önemli bir darboğazın aşılacağını iddia etti.

Tüm liselerin neredeyse yarısının Anadolu lisesine dönüştürüldüğünü ifade eden Gür, şunları kaydetti:

"Sistem öyle bir noktaya geldi ki tüm genel liselere neredeyse sınavla öğrenci alacağız. Dünyanın her yerinde, ABD'de, Avustralya'da, Almanya'da, Fransa'da, Finlandiya'da da seçerek ya da sınavla öğrenci alan okullar var ama bütün öğrencilerini sınavla alıp yerleştiren başka bir ülke yok. Bu gidişle bu, bizim ülkemiz olacak. Şunu kabul edelim ki bazı okullar gerçekten iyi, bazıları kötü. Düşünebiliyor musunuz, Anadolu liselerine hala sınavla öğretmen atanıyor- Bu kabul edilemez. Bazı okullarda sınıflar en fazla 30 kişilik, bazılarında ise 40-50 kişilik. Aslında tüm liselerdeki eğitim kalitesi birbirine yakın olursa sınav sorunu azalır. Ancak, Milli Eğitim Bakanlığı okulları eşitlemek konusunda ciddi bir çalışma yapmıyor. Asıl bu eşitsizlikler çözülmeli."

Bu problemlerin çözülmesinin ardından soruların, çoktan seçmeli mi açık uçlu mu olacağının tartışılması gerektiğini dile getiren Gür, testlerin bilgiyi ölçmediği ancak açık uçlu soruların bilgiyi ölçeği algısının olduğunu bildirdi.

"Testte daha başarılı olan açık uçluda da daha başarılı oluyor"

Gür, fen liselerine çocukların testle girdiklerini anımsatarak, şöyle devam etti: "Aynı çocuklar OECD'nin uluslararası değerlendirmesi olan PISA'ya da girdiğinde açık uçlu sorularla karşılaşıyor. İlginç olan, testte daha başarılı olan açık uçluda da daha başarılı oluyor. Yine de sınavda açık uçlu soru sormak ya da açık uçlu sınavlardan ve öğretmen gözlemlerinden oluşan okul notlarını yerleştirme puanına dahil etmek tartışılmalı. Çünkü ölçme ve değerlendirme ilkeleri açısından, öğretmenlerin yıllarca yaptıkları gözlemlerle merkezi sınavların birlikte kullanılması ölçmenin daha sağlıklı olmasına yol açar."

Son Güncelleme: Salı, 07 May 2013 07:08

Gösterim: 1366

Çocuklar üzerinde yapılan araştırmaya göre, 6-7 çocuktan biri her gün hamburger, sosisli, sucuklu sandviç; her 5 çocuktan biri simit, poğaça; her 10 çocuktan biri şeker içeren gazlı, kolalı içecekler tüketiyor ve her dört çocuktan biri şeker, çikolata ve gofret yiyor.

Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Halk Sağlığı Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Hilal Özcebe, AA muhabirine, Türkiye'de okul çağı çocukların (6-10 yaş) büyümesinin izlenmesi projesine ilişkin bilgi verdi.

Çeşitli bölgelerdeki 135 okulda, 6 bin 382'si erkek, 5 bin 919'u kız olmak üzere 12 bin 301 çocuk üzerinde yapılan araştırma sonuçlarına göre, çocukların yüzde 6,5'i şişman, yüzde 14,3'ü de kilolu olduğunu belirten Özcebe, her 5 çocuktan birinin kiloyla ilişkili hastalıklar açasından risk altında bulunduğunu söyledi.

Özcebe, fazla kiloluk ve şişmanlığın, kan basıncı yükselmesinin, kalp ve şeker hastalığında önemli bir etken olduğuna işaret ederek, obeziteyle mücadele edilmediğinde bu tür hastalıkların görülme sıklığının daha da artacağını vurguladı.

Obezitenin temel nedeninin, sağlıksız ve fazla beslenme ile hareketsiz yaşam tarzı olduğunu dile getiren Özcebe, çalışmaya göre, her 10 çocuktan birinin (yüzde 11,5) her gün şeker içeren gazlı, kolalı içecekler tüketiğini; her dört çocuktan birinin (yüzde 25,4) de şeker, çikolata ile gofret; her 5 çocuktan birinin (yüzde 19) simit, poğaça gibi yiyecekler tükettiğini bildirdi.

Özcebe, "Altı ya da 7 çocuktan birinin de her gün hamburger, sosisli, sucuklu sandviç gibi yiyeceklerden yediği bilinmektedir. Diğer taraftan çocuklar arasında fizik aktivite etkinlikleriyle vakit geçirme azalırken, televizyon ve bilgisayar karşısında vakit geçirme süresi artmaktadır."

"Sağlıklı beslenme davranışı, önce mutfağa yerleşmeli"

Obeziteyle mücadelede, sağlıklı beslenme alışkanlığı ve fiziksel aktivitenin yaşam şekline dönüşmesi gerektiğine dikkati çeken Özcebe, alışkanlıkların çocukluktan itibaren kazandırılması gerektiğinin altını çizdi.

Özcebe, çocukların söz konusu davranış biçimlerini kazanabilmesinde ailenin önemli yer tuttuğunu ifade ederek, önce anne ve babanın örnek olması gerektiğini söyledi.

Anne babanın çocukların rol modeli olduğunu dile getiren Özcebe, "Aile birlikteliğini korumak, iletişimi artırmak ve sağlıklı olmayı desteklemek için tüm ailenin beraber yapabilecekleri etkinlikleri artırması gerekir. Sağlıklı beslenme davranışı, önce evdeki mutfağa yerleşmelidir" dedi.

"Hem kadınlar hem de erkekler, risk altındadır"

Obezitenin görülme sıklığının her geçen gün arttığı bilgisini veren Özcebe, Türkiye'de de şişmanlığın önemli bir halk sağlığı sorunu olduğuna işaret etti.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan son verilere göre, 15 yaş üzerindeki nüfusun yüzde 17,2'sinin şişman ve yüzde 34,8'inin fazla kilolu çıktığını anlatan Özcebe, bunun toplumda her iki kişiden birinin şişmanlıkla ilişkili hastalıklar açısından risk altında olduğu anlamı taşıdığını vurguladı.

Özcebe, şöyle devam etti:

"Kadınlarda şişmanlık oranının yüzde 20,9, erkeklerde yüzde 13,7'dir yani, kadınlar daha fazla şişmandır. Kadınlar arasında bu sorun daha büyük boyutlardadır. Ancak fazla kiloluluk açısından erkeklerin de risk altında olduğu görülmektedir. Fazla kiloluluk erkeklerde yüzde 39 iken kadınlarda yüzde 30,4'tür. Sonuç olarak, Türkiye'de hem kadınlar hem de erkekler, kilolu olma ve şişmanlık açısından risk altındadır."

Şişmanlık oranının 2010 yılında yüzde 15,2'den 2012'de yüzde 17,2'ye yükseldiğine dikkati çeken Prof. Dr. Hilal Özcebe, şunları kaydetti:

"Bu önemli bir artıştır. Toplumda her 200 kişiden ikisi hastalık boyutunda kilolu hale gelmiştir. Fazla kiloluluk açısından da 2008'de yüzde 32,4 olan oran 2012'de yüzde 34,8'e çıktı. Yani, her 100 kişiden dördü daha kilolu. Bu durumda her 100 kişiden altısının şişmanlıkla ilgili hastalıklara yakalanma olasılığı yükselmiştir."

> Çocuklar dengesiz besleniyor

Çocuklar üzerinde yapılan araştırmaya göre, 6-7 çocuktan biri her gün hamburger, sosisli, sucuklu sandviç; her 5 çocuktan biri simit, poğaça; her 10 çocuktan biri şeker içeren gazlı, kolalı içecekler tüketiyor ve her dört çocuktan biri şeker, çikolata ve gofret yiyor.

Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Halk Sağlığı Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Hilal Özcebe, AA muhabirine, Türkiye'de okul çağı çocukların (6-10 yaş) büyümesinin izlenmesi projesine ilişkin bilgi verdi.

Çeşitli bölgelerdeki 135 okulda, 6 bin 382'si erkek, 5 bin 919'u kız olmak üzere 12 bin 301 çocuk üzerinde yapılan araştırma sonuçlarına göre, çocukların yüzde 6,5'i şişman, yüzde 14,3'ü de kilolu olduğunu belirten Özcebe, her 5 çocuktan birinin kiloyla ilişkili hastalıklar açasından risk altında bulunduğunu söyledi.

Özcebe, fazla kiloluk ve şişmanlığın, kan basıncı yükselmesinin, kalp ve şeker hastalığında önemli bir etken olduğuna işaret ederek, obeziteyle mücadele edilmediğinde bu tür hastalıkların görülme sıklığının daha da artacağını vurguladı.

Obezitenin temel nedeninin, sağlıksız ve fazla beslenme ile hareketsiz yaşam tarzı olduğunu dile getiren Özcebe, çalışmaya göre, her 10 çocuktan birinin (yüzde 11,5) her gün şeker içeren gazlı, kolalı içecekler tüketiğini; her dört çocuktan birinin (yüzde 25,4) de şeker, çikolata ile gofret; her 5 çocuktan birinin (yüzde 19) simit, poğaça gibi yiyecekler tükettiğini bildirdi.

Özcebe, "Altı ya da 7 çocuktan birinin de her gün hamburger, sosisli, sucuklu sandviç gibi yiyeceklerden yediği bilinmektedir. Diğer taraftan çocuklar arasında fizik aktivite etkinlikleriyle vakit geçirme azalırken, televizyon ve bilgisayar karşısında vakit geçirme süresi artmaktadır."

"Sağlıklı beslenme davranışı, önce mutfağa yerleşmeli"

Obeziteyle mücadelede, sağlıklı beslenme alışkanlığı ve fiziksel aktivitenin yaşam şekline dönüşmesi gerektiğine dikkati çeken Özcebe, alışkanlıkların çocukluktan itibaren kazandırılması gerektiğinin altını çizdi.

Özcebe, çocukların söz konusu davranış biçimlerini kazanabilmesinde ailenin önemli yer tuttuğunu ifade ederek, önce anne ve babanın örnek olması gerektiğini söyledi.

Anne babanın çocukların rol modeli olduğunu dile getiren Özcebe, "Aile birlikteliğini korumak, iletişimi artırmak ve sağlıklı olmayı desteklemek için tüm ailenin beraber yapabilecekleri etkinlikleri artırması gerekir. Sağlıklı beslenme davranışı, önce evdeki mutfağa yerleşmelidir" dedi.

"Hem kadınlar hem de erkekler, risk altındadır"

Obezitenin görülme sıklığının her geçen gün arttığı bilgisini veren Özcebe, Türkiye'de de şişmanlığın önemli bir halk sağlığı sorunu olduğuna işaret etti.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan son verilere göre, 15 yaş üzerindeki nüfusun yüzde 17,2'sinin şişman ve yüzde 34,8'inin fazla kilolu çıktığını anlatan Özcebe, bunun toplumda her iki kişiden birinin şişmanlıkla ilişkili hastalıklar açısından risk altında olduğu anlamı taşıdığını vurguladı.

Özcebe, şöyle devam etti:

"Kadınlarda şişmanlık oranının yüzde 20,9, erkeklerde yüzde 13,7'dir yani, kadınlar daha fazla şişmandır. Kadınlar arasında bu sorun daha büyük boyutlardadır. Ancak fazla kiloluluk açısından erkeklerin de risk altında olduğu görülmektedir. Fazla kiloluluk erkeklerde yüzde 39 iken kadınlarda yüzde 30,4'tür. Sonuç olarak, Türkiye'de hem kadınlar hem de erkekler, kilolu olma ve şişmanlık açısından risk altındadır."

Şişmanlık oranının 2010 yılında yüzde 15,2'den 2012'de yüzde 17,2'ye yükseldiğine dikkati çeken Prof. Dr. Hilal Özcebe, şunları kaydetti:

"Bu önemli bir artıştır. Toplumda her 200 kişiden ikisi hastalık boyutunda kilolu hale gelmiştir. Fazla kiloluluk açısından da 2008'de yüzde 32,4 olan oran 2012'de yüzde 34,8'e çıktı. Yani, her 100 kişiden dördü daha kilolu. Bu durumda her 100 kişiden altısının şişmanlıkla ilgili hastalıklara yakalanma olasılığı yükselmiştir."

Son Güncelleme: Salı, 30 Nisan 2013 11:21

Gösterim: 1235

TÜBİTAK, üniversiteleri desteklemeye devam ediyor. TÜBİTAK, Tunceli ve Fırat üniversitelerinden öğretim üyeleri ve öğrencilerin hazırladığı "elektrikli otomobil" projesini onayladı.

Tunceli ve Fırat üniversitelerinden öğretim üyeleri ve öğrencilerinin, "Ters Relüktans Motorlu, Elektrikli Otomobilin Tasarımı, İmalatı ve Kontrolü" projesine TÜBİTAK'tan onay geldi.

Sürüş güvenliği sağlanan bir elektrikli otomobil prototipi tasarlanıp üretilmesinin amaçlandığı projede, iki üniversiteden, farklı mühendislik alanlarından 7 öğretim üyesi ve yüksek lisans ve doktora yapan 7 öğrenci görev alıyor.

Tunceli Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Zeki Omaç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hazırladıkları projeyle, tamamen yerli elektrikli otomobil hedefinin gerçekleştirilmesine katkı sağlayacak araştırmalar yapılacağını söyledi.

Gelişen teknolojilere yatırım yapılması gerektiğini belirten Omaç şöyle dedi:

"Hem ilimizi hem ülkemizi ileri taşımamız lazım. Bu, ciddi bir projedir. TÜBİTAK'ın da buna destek vermesi çok isabetli ve yerinde. Tunceli Üniversitesinin de böyle bir projede yer alması çok önemli.

Dört yıllık geçmişi olan bir üniversite böyle çalışmalar yapıyor. Bunun üniversite açısından çok prestij getirecek bir çalışma olduğunu söyleyebilirim."

TÜBİTAK tarafından Öncelikli Alanlar Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı kapsamında desteklenen ve yaklaşık 1 milyon lira bütçeli proje kapsamında, "akıllı aracın" 24 ayda tasarlanıp imal edilmesi ve "Ters Relüktans Motorlu, Elektrikli Otomobilin Tasarımı, İmalatı ve Kontrolü" projesinin 24 ayda bitirilmesi ve 6 ay da test edilmesi planlanıyor.

> ‘Elektrikli otomobil’ projesine TÜBİTAK onayı

TÜBİTAK, üniversiteleri desteklemeye devam ediyor. TÜBİTAK, Tunceli ve Fırat üniversitelerinden öğretim üyeleri ve öğrencilerin hazırladığı "elektrikli otomobil" projesini onayladı.

Tunceli ve Fırat üniversitelerinden öğretim üyeleri ve öğrencilerinin, "Ters Relüktans Motorlu, Elektrikli Otomobilin Tasarımı, İmalatı ve Kontrolü" projesine TÜBİTAK'tan onay geldi.

Sürüş güvenliği sağlanan bir elektrikli otomobil prototipi tasarlanıp üretilmesinin amaçlandığı projede, iki üniversiteden, farklı mühendislik alanlarından 7 öğretim üyesi ve yüksek lisans ve doktora yapan 7 öğrenci görev alıyor.

Tunceli Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Zeki Omaç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hazırladıkları projeyle, tamamen yerli elektrikli otomobil hedefinin gerçekleştirilmesine katkı sağlayacak araştırmalar yapılacağını söyledi.

Gelişen teknolojilere yatırım yapılması gerektiğini belirten Omaç şöyle dedi:

"Hem ilimizi hem ülkemizi ileri taşımamız lazım. Bu, ciddi bir projedir. TÜBİTAK'ın da buna destek vermesi çok isabetli ve yerinde. Tunceli Üniversitesinin de böyle bir projede yer alması çok önemli.

Dört yıllık geçmişi olan bir üniversite böyle çalışmalar yapıyor. Bunun üniversite açısından çok prestij getirecek bir çalışma olduğunu söyleyebilirim."

TÜBİTAK tarafından Öncelikli Alanlar Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı kapsamında desteklenen ve yaklaşık 1 milyon lira bütçeli proje kapsamında, "akıllı aracın" 24 ayda tasarlanıp imal edilmesi ve "Ters Relüktans Motorlu, Elektrikli Otomobilin Tasarımı, İmalatı ve Kontrolü" projesinin 24 ayda bitirilmesi ve 6 ay da test edilmesi planlanıyor.

Son Güncelleme: Pazartesi, 29 Nisan 2013 09:02

Gösterim: 1549

TBMM’nin bilişim raporunda Bilişim Okuryazarlığı dersinin zorunlu ders kapsamına alınması gerektiği belirtildi.

Bilişim Okuryazarlığı’nın zorunlu ders olarak okutulmasının gerekçesi olarak bilgisayar derslerinin özellikle program kullanma temelli işlenmiş olup bilinçli bilgisayar ve internet kullanımıyla ilgili yeterli olmadığı, 2006’da müfredata giren medya okur-yazarlığı dersinin de bu ihtiyacı karşılamada yetersiz kaldığı vurgulandı. Raporda ayrıca, Avrupa'da ilköğretim düzeyinde internetin bilinçli kullanımıyla ilgili müfredatı olmayan tek Avrupa ülkesinin Türkiye olduğu ifade edilirken bilinçli internet kullanımıyla ilgili ders programları oluşturulup ortaokul düzeyinde mutlaka zorunlu olarak verilmelidir uyarısı yapıldı.

Raporda şu ifadeler yer aldı;

Ülkemizde ilköğretim ve ortaöğretim okullarında 2011-2012 eğitim öğretim yılına kadar var olan bilgisayar dersleri özellikle program kullanma temelli işlenmiş olup bilinçli bilgisayar ve internet kullanımıyla ilgili yeterli olmamıştır. 2006 yılında müfredatımıza giren medya okur-yazarlığı dersi de bu konuda yeterli olmamaktadır. Avrupa'da ilköğretim düzeyinde internetin bilinçli kullanımıyla ilgili müfredatı olmayan tek Avrupa ülkesi Türkiye'dir. Ülkemizde de bilinçli internet kullanımıyla ilgili ders programları oluşturulup ortaokul düzeyinde mutlaka zorunlu olarak verilmelidir.(sf 536)

Günümüzde; bilişim teknolojileri ve internetin kullanım alanı düşünüldüğünde, bu teknolojileri kullanma konusunda kendi kendine yeterli, asgari yeterlilik düzeyini yakalamış insanlar yetiştirmek, eğitim sisteminin temel görevlerinden birisi olmalıdır. Bu yüzden okullarda mutlaka bilişim okur-yazarlığı dersi ilkokuldan itibaren zorunlu olarak verilmeli ve bu dersin içeriği aşağıdaki kriterlere göre hazırlanmalıdır.(sf 538)

Bilgi teknolojileri laboratuvarı kurulması için Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okulun en az 8 dersliğe ve 150 öğrenciye sahip olması şartı aranmaktadır. Bu nedenle, illerin okul veya öğrenci sayısı ile bilgi teknolojileri laboratuvarı sayısı arasında anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır.(sf 515)

Kullanıcıların bilişim teknolojileri becerileri ve sayısal okuryazarlık düzeylerine ilişkin eksiklik ve yetersizlikler, çoğu vatandaşın sayısal toplumun ve ekonominin dışında kalmasına ve bilişim teknolojilerinin verimlilik artışında sağladığı bütünsel etkiden yeterince yararlanamamasına neden olmaktadır. Bu amaçla, Avrupa ülkelerinde bilişim ve internet teknolojileri becerilerini geliştirmek ve bilinçli internet kullanıcısı bireyler yetiştirmek için ders müfredatları yeniden düzenlenmiştir.(sf 536)

İnternette bulunan zararlı içeriğe çok kolay bir şekilde erişilebilmekte, başta çocuklar olmak üzere toplum olumsuz şekilde etkilenmektedir. Başta pornografi olmak üzere çocuk pornografisi ve video oyunları cazip gelir kapısı olması nedeniyle internette hızlı bir şekilde yayılmakta ve toplumu olumsuz etkilemektedir.(sf 1077)

Günümüzde; bilişim teknolojileri ve internetin kullanım alanı düşünüldüğünde, bu teknolojileri kullanma konusunda kendi kendine yeterli, asgari yeterlilik düzeyini yakalamış insanlar yetiştirmek, eğitim sisteminin temel görevlerinden birisi olmalıdır. Bu yüzden okullarda mutlaka bilişim okur-yazarlığı dersi ilkokuldan itibaren zorunlu olarak verilmeli ve bu dersin içeriği aşağıdaki kriterlere göre hazırlanmalıdır.(sf 538)

> Bilişim okuryazarlığı dersi zorunlu olsun

TBMM’nin bilişim raporunda Bilişim Okuryazarlığı dersinin zorunlu ders kapsamına alınması gerektiği belirtildi.

Bilişim Okuryazarlığı’nın zorunlu ders olarak okutulmasının gerekçesi olarak bilgisayar derslerinin özellikle program kullanma temelli işlenmiş olup bilinçli bilgisayar ve internet kullanımıyla ilgili yeterli olmadığı, 2006’da müfredata giren medya okur-yazarlığı dersinin de bu ihtiyacı karşılamada yetersiz kaldığı vurgulandı. Raporda ayrıca, Avrupa'da ilköğretim düzeyinde internetin bilinçli kullanımıyla ilgili müfredatı olmayan tek Avrupa ülkesinin Türkiye olduğu ifade edilirken bilinçli internet kullanımıyla ilgili ders programları oluşturulup ortaokul düzeyinde mutlaka zorunlu olarak verilmelidir uyarısı yapıldı.

Raporda şu ifadeler yer aldı;

Ülkemizde ilköğretim ve ortaöğretim okullarında 2011-2012 eğitim öğretim yılına kadar var olan bilgisayar dersleri özellikle program kullanma temelli işlenmiş olup bilinçli bilgisayar ve internet kullanımıyla ilgili yeterli olmamıştır. 2006 yılında müfredatımıza giren medya okur-yazarlığı dersi de bu konuda yeterli olmamaktadır. Avrupa'da ilköğretim düzeyinde internetin bilinçli kullanımıyla ilgili müfredatı olmayan tek Avrupa ülkesi Türkiye'dir. Ülkemizde de bilinçli internet kullanımıyla ilgili ders programları oluşturulup ortaokul düzeyinde mutlaka zorunlu olarak verilmelidir.(sf 536)

Günümüzde; bilişim teknolojileri ve internetin kullanım alanı düşünüldüğünde, bu teknolojileri kullanma konusunda kendi kendine yeterli, asgari yeterlilik düzeyini yakalamış insanlar yetiştirmek, eğitim sisteminin temel görevlerinden birisi olmalıdır. Bu yüzden okullarda mutlaka bilişim okur-yazarlığı dersi ilkokuldan itibaren zorunlu olarak verilmeli ve bu dersin içeriği aşağıdaki kriterlere göre hazırlanmalıdır.(sf 538)

Bilgi teknolojileri laboratuvarı kurulması için Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okulun en az 8 dersliğe ve 150 öğrenciye sahip olması şartı aranmaktadır. Bu nedenle, illerin okul veya öğrenci sayısı ile bilgi teknolojileri laboratuvarı sayısı arasında anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır.(sf 515)

Kullanıcıların bilişim teknolojileri becerileri ve sayısal okuryazarlık düzeylerine ilişkin eksiklik ve yetersizlikler, çoğu vatandaşın sayısal toplumun ve ekonominin dışında kalmasına ve bilişim teknolojilerinin verimlilik artışında sağladığı bütünsel etkiden yeterince yararlanamamasına neden olmaktadır. Bu amaçla, Avrupa ülkelerinde bilişim ve internet teknolojileri becerilerini geliştirmek ve bilinçli internet kullanıcısı bireyler yetiştirmek için ders müfredatları yeniden düzenlenmiştir.(sf 536)

İnternette bulunan zararlı içeriğe çok kolay bir şekilde erişilebilmekte, başta çocuklar olmak üzere toplum olumsuz şekilde etkilenmektedir. Başta pornografi olmak üzere çocuk pornografisi ve video oyunları cazip gelir kapısı olması nedeniyle internette hızlı bir şekilde yayılmakta ve toplumu olumsuz etkilemektedir.(sf 1077)

Günümüzde; bilişim teknolojileri ve internetin kullanım alanı düşünüldüğünde, bu teknolojileri kullanma konusunda kendi kendine yeterli, asgari yeterlilik düzeyini yakalamış insanlar yetiştirmek, eğitim sisteminin temel görevlerinden birisi olmalıdır. Bu yüzden okullarda mutlaka bilişim okur-yazarlığı dersi ilkokuldan itibaren zorunlu olarak verilmeli ve bu dersin içeriği aşağıdaki kriterlere göre hazırlanmalıdır.(sf 538)

Son Güncelleme: Pazartesi, 29 Nisan 2013 09:32

Gösterim: 1379

Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi başkan ve başkan yardımcılarının ücretleri tespit edildi.

Başkana, Yükseköğretim Kurulu başkan vekili için, Başkan yardımcılarına ise Yükseköğretim Yürütme Kurulu üyeleri için tespit edilen ücret tutarında ödeme yapılacak.

"Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkan ve Başkan Yardımcılarının Ücretlerinin Tespitine Dair Karar"ın yürürlüğe konulması; Milli Eğitim Bakanlığının yazısı üzerine, Bakanlar Kurulu'nca kararlaştırıldı. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkan ve Başkan yardımcılarına ödenecek ücretleri tespit eden karara göre, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanına Yükseköğretim Kurulu Başkan Vekili için; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkan yardımcılarına ise Yükseköğretim Yürütme Kurulu Üyeleri için tespit edilen ücret tutarında ödeme yapılacak. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkan ve Başkan yardımcıları, Yükseköğretim Kurulu Başkan Vekili ve Yükseköğretim Yürütme Kurulu üyelerinin yararlandığı sosyal yardımlardan da aynı usul ve esaslar çerçevesinde yararlanacak. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkan ve Başkan yardımcılarına yapılması öngörülen ödemeler dışında herhangi bir ödeme yapılmayacak.

> ÖSYM Başkanı YÖK Başkan Vekili kadar ücret alacak

Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi başkan ve başkan yardımcılarının ücretleri tespit edildi.

Başkana, Yükseköğretim Kurulu başkan vekili için, Başkan yardımcılarına ise Yükseköğretim Yürütme Kurulu üyeleri için tespit edilen ücret tutarında ödeme yapılacak.

"Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkan ve Başkan Yardımcılarının Ücretlerinin Tespitine Dair Karar"ın yürürlüğe konulması; Milli Eğitim Bakanlığının yazısı üzerine, Bakanlar Kurulu'nca kararlaştırıldı. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkan ve Başkan yardımcılarına ödenecek ücretleri tespit eden karara göre, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanına Yükseköğretim Kurulu Başkan Vekili için; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkan yardımcılarına ise Yükseköğretim Yürütme Kurulu Üyeleri için tespit edilen ücret tutarında ödeme yapılacak. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkan ve Başkan yardımcıları, Yükseköğretim Kurulu Başkan Vekili ve Yükseköğretim Yürütme Kurulu üyelerinin yararlandığı sosyal yardımlardan da aynı usul ve esaslar çerçevesinde yararlanacak. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkan ve Başkan yardımcılarına yapılması öngörülen ödemeler dışında herhangi bir ödeme yapılmayacak.

Son Güncelleme: Cuma, 26 Nisan 2013 09:44

Gösterim: 1418


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.