Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

"Yabancı Dil Öğretim Sisteminin İyileştirilmesi" projesi başlatan Milli Eğitim Bakanlığı, on bir yıl yabancı dil eğitimi alan bir öğrencinin, yabancı dil bilmeden mezun olmasına son verecek.

Öğrenciler yabancı dil dersini dinleme ve konuşma yaparak öğrenecekler. Dilbilgisi kalıpları ile öğretim yerini, iletişime dayalı eğitime bıraktı. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Emin Karip, alınan bu kararın dil eğitiminde bir devrim olduğunu belirterek şunları söyledi:

"Yenilenen İngilizce öğretim programında daha önce 4'üncü sınıftan başlayan İngilizce öğretimi programı, ikinci sınıftan başlayacak şekilde yeniden tasarlandı. Yeni program 'Avrupa Ortak Ölçüt Çerçevesi' esas alınarak hazırlandı. Daha çok dinleme ve konuşma odaklı iletişim becerilerinin geliştirilmesi amaçlandı. Dilbilgisi kalıplarına dayalı bir yabancı dil öğretimi yerine, iletişim temelli bir dil öğretimi benimsenerek, özellikle erken yaşlarda dinleme ve konuşma becerileri ön plana alındı. İlkokulda ve ortaokulun ilk iki yılında okuma ve yazma becerileri oldukça sınırlı bir ölçüde yer aldı. Binlerce öğrencimiz yıllarca okuduğu yabancı dili bilmeden okullarından mezun oldu."

DİNLEME VE KONUŞMA ESASLI

Dünyanın önde gelen dil okullarından Wall Street'in Türkiye temsilcisi eğitimci Dündar Uçar, Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2 ve 5'inci sınıflar için hazırladığı ve bu yıl uygulamaya koyacağı programın dil öğrenmede bir çığır açabileceğini belirterek, şöyle konuştu: "Öncelikle program bizim kısaca 'Avrupa Dil Standartları' dediğimiz, Common Europeen Framework References-CEFR'e göre, başlangıçtan ve en kolayından çok genel kısa ifadelerle başlıyor. Dinleme ve konuşma esaslı. Günlük hayattan izlenim ve tanım kadar tek veya birkaç kelime. Okuma ve yazma çok sonlarda. Sade ve basit. Akıl dolu." "Eskiden yabancı dil öğretilemiyordu. Çünkü dil bir beceridir. Beceri edinmek için pratik yapmak gerekir. Hem de otomatik oluncaya kadar. Oysa okullarda şartlar ve öğretim metodu beceri edinmeye / dil öğrenmeye müsait değildi" diyen Uçar, "Her şeyden önce isminden de anlaşılacağı üzere yabancı dil öğrenciye yabancıydı. Yanlış yöntem öğretmeni devamlı anlatan durumuna getirdi. Anlattığı ise gramerdi. Öğrenci söz yerine gramer pratiği yapar. Hatta hep aynı şeyleri anlata anlata sadece grameri bilen ve fakat ne konuşabilen ne de işittiğini anlayabilen bir kişi haline gelir. Zararın neresinden dönersek kârdır. Dünyada yaklaşık 2 milyar insan İngilizce öğreniyor. İngilizce küresel dünyanın tek dili. Daha fazla gecikmeden bu sorunumuzu çözmemiz gerekiyor."

Sabah Yaşar Özay

> Yabancı dil öğrenmeden mezun olmaya son

"Yabancı Dil Öğretim Sisteminin İyileştirilmesi" projesi başlatan Milli Eğitim Bakanlığı, on bir yıl yabancı dil eğitimi alan bir öğrencinin, yabancı dil bilmeden mezun olmasına son verecek.

Öğrenciler yabancı dil dersini dinleme ve konuşma yaparak öğrenecekler. Dilbilgisi kalıpları ile öğretim yerini, iletişime dayalı eğitime bıraktı. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Emin Karip, alınan bu kararın dil eğitiminde bir devrim olduğunu belirterek şunları söyledi:

"Yenilenen İngilizce öğretim programında daha önce 4'üncü sınıftan başlayan İngilizce öğretimi programı, ikinci sınıftan başlayacak şekilde yeniden tasarlandı. Yeni program 'Avrupa Ortak Ölçüt Çerçevesi' esas alınarak hazırlandı. Daha çok dinleme ve konuşma odaklı iletişim becerilerinin geliştirilmesi amaçlandı. Dilbilgisi kalıplarına dayalı bir yabancı dil öğretimi yerine, iletişim temelli bir dil öğretimi benimsenerek, özellikle erken yaşlarda dinleme ve konuşma becerileri ön plana alındı. İlkokulda ve ortaokulun ilk iki yılında okuma ve yazma becerileri oldukça sınırlı bir ölçüde yer aldı. Binlerce öğrencimiz yıllarca okuduğu yabancı dili bilmeden okullarından mezun oldu."

DİNLEME VE KONUŞMA ESASLI

Dünyanın önde gelen dil okullarından Wall Street'in Türkiye temsilcisi eğitimci Dündar Uçar, Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2 ve 5'inci sınıflar için hazırladığı ve bu yıl uygulamaya koyacağı programın dil öğrenmede bir çığır açabileceğini belirterek, şöyle konuştu: "Öncelikle program bizim kısaca 'Avrupa Dil Standartları' dediğimiz, Common Europeen Framework References-CEFR'e göre, başlangıçtan ve en kolayından çok genel kısa ifadelerle başlıyor. Dinleme ve konuşma esaslı. Günlük hayattan izlenim ve tanım kadar tek veya birkaç kelime. Okuma ve yazma çok sonlarda. Sade ve basit. Akıl dolu." "Eskiden yabancı dil öğretilemiyordu. Çünkü dil bir beceridir. Beceri edinmek için pratik yapmak gerekir. Hem de otomatik oluncaya kadar. Oysa okullarda şartlar ve öğretim metodu beceri edinmeye / dil öğrenmeye müsait değildi" diyen Uçar, "Her şeyden önce isminden de anlaşılacağı üzere yabancı dil öğrenciye yabancıydı. Yanlış yöntem öğretmeni devamlı anlatan durumuna getirdi. Anlattığı ise gramerdi. Öğrenci söz yerine gramer pratiği yapar. Hatta hep aynı şeyleri anlata anlata sadece grameri bilen ve fakat ne konuşabilen ne de işittiğini anlayabilen bir kişi haline gelir. Zararın neresinden dönersek kârdır. Dünyada yaklaşık 2 milyar insan İngilizce öğreniyor. İngilizce küresel dünyanın tek dili. Daha fazla gecikmeden bu sorunumuzu çözmemiz gerekiyor."

Sabah Yaşar Özay

Son Güncelleme: Cuma, 21 Haziran 2013 15:54

Gösterim: 1684

Psikolog, Gelişim Uzmanı Sinem Olcay’la dil öğrenme ve çocuk gelişimi üzerine konuştuk. Bebeklikten itibaren iki dil öğrenilebilir mi?  Yabancı dil öğrenimi kaç yaşında başlamalı? Çok fazla dil bilmenin, çocuğun gelişimi için artıları ve eksileri nelerdir? Hangi özelliklerini geliştirir ya da hangilerine ket vurur?

1. Bebeklerle, doğumlarından itibaren öğrenmeleri açısından, birkaç dil ile iletişime geçiyorlar. Bu doğru bir tutum mudur? Yoksa çocuğun kafasını karıştırarak bir çıkmaza mı sokar?

Eğer bir bebekle düzenli ve tutarlı şekilde 2 hatta daha fazla dil konuşuluyorsa, belirli bir yaşa geldiğinde bu dillerin hepsini anlama ve kullanma kapasitesi ortaya çıkacaktır. Burada kritik olan nokta, çocukla iletişimde olan kişilerin dilleri düzenli ve tutarlı şekilde çocukla konuşuyor olmasıdır. Bu yaklaşım, en iyi “one parent one language” ifadesiyle yani “tek ebeveyn tek dil” kuralıyla özetlenir. Çocukla iletişimi olan kişilerden her biri tek bir dili benimsemeli ve çocuğa hitaben yaptığı konuşmalarda diğer dile geçmeden hep bu dili konuşmalıdır. Diğer ebeveyn (bakımveren) de çocukla iletişimini daima kendi benimsediği diğer dilde sürdürmelidir. Bu şekilde karışıklık durumu engellenir ve çocuk sağlıklı şekilde, sunulan tüm dillere hakimiyet kazanır.

2. Yabancı dil öğrenmenin en kolay yolunun küçük yaşlarda olduğunu biliyoruz ama küçükten kasıt nedir?

Bebeklikten 3 yaşa kadar olan süreçte düzenli şekilde 2 ya da daha fazla dile maruz kalan çocukların bu dilleri öğrenme şekline “simultaneous acquisition” yani “aynı anda öğrenme” denir. Bu duruma bir anlamda otomatik öğrenme de diyebiliriz. Bu tip çocuklar yaşıtlarına göre biraz daha geç konuşmaya başlayabilirler ama bu zaman aralığı tek dilli yetişen çocukların ortalama konuşma yaşına göre çok da geride değildir ve sorun yaratmaz.

Aslında dil öğrenmeye yatkınlık ilerleyen yaşlara kadar devam etmektedir. Örneğin; beş buçuk yaşında yabancı bir ülkede anaokuluna başlayan bir çocuğun (kendi ülkesinde ama sürekli yabancı dilin konuşulduğu bir anaokulu da olabilir) 5 ay gibi kısa sürede diğer çocuklardan farkı ayırt edilemez şekilde bu yabancı dili öğrendiği gözlemlenebilir. Ergenliğe geçmeden önce yabancı dille tanışan çocuklar, eğer bu yabancı dil sürekli ve düzenli şekilde yaşamında yer alıyorsa, aksansız şekilde anadili gibi bu dilleri konuşabilir.

3. Herkes çocuğunun birkaç dil bilmesini ister, bunu öğretmenin doğru yolu nedir? Nasıl bir yol izlenmeli?

Çocuğunun birkaç dil öğrenmesini isteyen bir aile, çocuğu bu dillerle tanıştırmak için ergenliğe kadar olan zamanı iyi değerlendirmelidir. Çocuğa dilleri düzenli ve sürekli şekilde sunmak en önemli noktadır. Eğer erken yaşlarda dilleri sunar sonradan hiç kullanmazsanız dillerin unutulması öğrenilmesi kadar hızlı olacaktır. 

4. Kaç yaşında ana dil haricinde bir dil öğretilmeye başlanmalı?

Anadil çocuğun sürekli duyduğu ve baskın şekilde kullanmayı tercih ettiği dil olarak tanımlanır. Bir çocuğun bebeklikten 3 yaşına kadar olan zamanda çevresinde sürekli olarak konuşulan dili, ana dili olarak benimsemesi beklenir. Bu aşamadan sonra diğer dilleri öğretmeye başlamak mantıklı gözükmektedir. Özellikle ergenliğe kadar olan zaman diliminde, dil öğrenmeye yatkınlığın sürdüğü hatırlanmalıdır.  Ayrıca, öğretmeye başlanılan diğer dillerin çocuğun yaşamındaki sürekliliğini sağlamaya da özen gösterilmelidir.

5. İki dil paralel bir şekilde mi öğretilmeli yoksa önce biri sonra diğeri mi?

Eğer çocuk doğal bir çift dilli ortamda yetişiyorsa (annesi Türk, babası Alman olan çocuk ya da Türk ailenin Amerika’ya taşınması gibi) her iki dili aynı anda öğrenmesi doğru olacaktır. Eğer tek dilli bir ortamda yaşıyor ve yabancı dil olarak diğer dil öğretilmek isteniyorsa, 3 yaşından sonra ama ergenliğe geçişten önce yabancı dili sunmaya başlayabilirsiniz.

6. Araya üçüncü dil sokulmalı mı?

Eğer sürekliliğini sağlayabilecekseniz erken yaşlardaki çocuğunuza üçüncü bir dil öğretmeye çalışmanızın sakıncası yoktur.

7. Çok fazla dil bilmenin, çocuğun gelişimi için artıları ve eksileri nelerdir? Hangi özelliklerini geliştirir ya da hangilerine ket vurur?

Çift dilli olmanın hiç şüphesiz çocuk için sosyal kazanımları büyük olacaktır. Yabancı dilin gerektiği bir ortamda rahatça iletişime geçebilecek ve ihtiyaçlarını dil becerisi sayesinde kolaylıkla karşılayabilecektir. Ancak birden çok dil bilmenin zeka gelişimi üzerindeki etkileri konusunda net bir sonuca ulaşılamamıştır. Çift dilli olmanın okul başarısı ya da bilişsel beceriler üzerinde olumlu ya da olumsuz bir etkisi olduğu kanıtlanmamıştır. Ayrıca, çok dil bilmenin duygusal gelişim üzerinde de olumlu ya da olumsuz bir etkisi olduğunu söyleyemeyiz.  Bu açıdan çocuğu çift dilli yetiştirmek konusundaki karar ailelere kalmış gibi gözükmektedir.

Sinem Olcay / Psikolog, Gelişim Uzmanı

İstanbul Parenting Class

> Çift dilli çocuk yetiştirme doğru mu yanlış mı?

Psikolog, Gelişim Uzmanı Sinem Olcay’la dil öğrenme ve çocuk gelişimi üzerine konuştuk. Bebeklikten itibaren iki dil öğrenilebilir mi?  Yabancı dil öğrenimi kaç yaşında başlamalı? Çok fazla dil bilmenin, çocuğun gelişimi için artıları ve eksileri nelerdir? Hangi özelliklerini geliştirir ya da hangilerine ket vurur?

1. Bebeklerle, doğumlarından itibaren öğrenmeleri açısından, birkaç dil ile iletişime geçiyorlar. Bu doğru bir tutum mudur? Yoksa çocuğun kafasını karıştırarak bir çıkmaza mı sokar?

Eğer bir bebekle düzenli ve tutarlı şekilde 2 hatta daha fazla dil konuşuluyorsa, belirli bir yaşa geldiğinde bu dillerin hepsini anlama ve kullanma kapasitesi ortaya çıkacaktır. Burada kritik olan nokta, çocukla iletişimde olan kişilerin dilleri düzenli ve tutarlı şekilde çocukla konuşuyor olmasıdır. Bu yaklaşım, en iyi “one parent one language” ifadesiyle yani “tek ebeveyn tek dil” kuralıyla özetlenir. Çocukla iletişimi olan kişilerden her biri tek bir dili benimsemeli ve çocuğa hitaben yaptığı konuşmalarda diğer dile geçmeden hep bu dili konuşmalıdır. Diğer ebeveyn (bakımveren) de çocukla iletişimini daima kendi benimsediği diğer dilde sürdürmelidir. Bu şekilde karışıklık durumu engellenir ve çocuk sağlıklı şekilde, sunulan tüm dillere hakimiyet kazanır.

2. Yabancı dil öğrenmenin en kolay yolunun küçük yaşlarda olduğunu biliyoruz ama küçükten kasıt nedir?

Bebeklikten 3 yaşa kadar olan süreçte düzenli şekilde 2 ya da daha fazla dile maruz kalan çocukların bu dilleri öğrenme şekline “simultaneous acquisition” yani “aynı anda öğrenme” denir. Bu duruma bir anlamda otomatik öğrenme de diyebiliriz. Bu tip çocuklar yaşıtlarına göre biraz daha geç konuşmaya başlayabilirler ama bu zaman aralığı tek dilli yetişen çocukların ortalama konuşma yaşına göre çok da geride değildir ve sorun yaratmaz.

Aslında dil öğrenmeye yatkınlık ilerleyen yaşlara kadar devam etmektedir. Örneğin; beş buçuk yaşında yabancı bir ülkede anaokuluna başlayan bir çocuğun (kendi ülkesinde ama sürekli yabancı dilin konuşulduğu bir anaokulu da olabilir) 5 ay gibi kısa sürede diğer çocuklardan farkı ayırt edilemez şekilde bu yabancı dili öğrendiği gözlemlenebilir. Ergenliğe geçmeden önce yabancı dille tanışan çocuklar, eğer bu yabancı dil sürekli ve düzenli şekilde yaşamında yer alıyorsa, aksansız şekilde anadili gibi bu dilleri konuşabilir.

3. Herkes çocuğunun birkaç dil bilmesini ister, bunu öğretmenin doğru yolu nedir? Nasıl bir yol izlenmeli?

Çocuğunun birkaç dil öğrenmesini isteyen bir aile, çocuğu bu dillerle tanıştırmak için ergenliğe kadar olan zamanı iyi değerlendirmelidir. Çocuğa dilleri düzenli ve sürekli şekilde sunmak en önemli noktadır. Eğer erken yaşlarda dilleri sunar sonradan hiç kullanmazsanız dillerin unutulması öğrenilmesi kadar hızlı olacaktır. 

4. Kaç yaşında ana dil haricinde bir dil öğretilmeye başlanmalı?

Anadil çocuğun sürekli duyduğu ve baskın şekilde kullanmayı tercih ettiği dil olarak tanımlanır. Bir çocuğun bebeklikten 3 yaşına kadar olan zamanda çevresinde sürekli olarak konuşulan dili, ana dili olarak benimsemesi beklenir. Bu aşamadan sonra diğer dilleri öğretmeye başlamak mantıklı gözükmektedir. Özellikle ergenliğe kadar olan zaman diliminde, dil öğrenmeye yatkınlığın sürdüğü hatırlanmalıdır.  Ayrıca, öğretmeye başlanılan diğer dillerin çocuğun yaşamındaki sürekliliğini sağlamaya da özen gösterilmelidir.

5. İki dil paralel bir şekilde mi öğretilmeli yoksa önce biri sonra diğeri mi?

Eğer çocuk doğal bir çift dilli ortamda yetişiyorsa (annesi Türk, babası Alman olan çocuk ya da Türk ailenin Amerika’ya taşınması gibi) her iki dili aynı anda öğrenmesi doğru olacaktır. Eğer tek dilli bir ortamda yaşıyor ve yabancı dil olarak diğer dil öğretilmek isteniyorsa, 3 yaşından sonra ama ergenliğe geçişten önce yabancı dili sunmaya başlayabilirsiniz.

6. Araya üçüncü dil sokulmalı mı?

Eğer sürekliliğini sağlayabilecekseniz erken yaşlardaki çocuğunuza üçüncü bir dil öğretmeye çalışmanızın sakıncası yoktur.

7. Çok fazla dil bilmenin, çocuğun gelişimi için artıları ve eksileri nelerdir? Hangi özelliklerini geliştirir ya da hangilerine ket vurur?

Çift dilli olmanın hiç şüphesiz çocuk için sosyal kazanımları büyük olacaktır. Yabancı dilin gerektiği bir ortamda rahatça iletişime geçebilecek ve ihtiyaçlarını dil becerisi sayesinde kolaylıkla karşılayabilecektir. Ancak birden çok dil bilmenin zeka gelişimi üzerindeki etkileri konusunda net bir sonuca ulaşılamamıştır. Çift dilli olmanın okul başarısı ya da bilişsel beceriler üzerinde olumlu ya da olumsuz bir etkisi olduğu kanıtlanmamıştır. Ayrıca, çok dil bilmenin duygusal gelişim üzerinde de olumlu ya da olumsuz bir etkisi olduğunu söyleyemeyiz.  Bu açıdan çocuğu çift dilli yetiştirmek konusundaki karar ailelere kalmış gibi gözükmektedir.

Sinem Olcay / Psikolog, Gelişim Uzmanı

İstanbul Parenting Class

Son Güncelleme: Salı, 18 Haziran 2013 15:31

Gösterim: 1938

ÖSYM Başkanı Ali Demir, bu yıl Lisans Yerleştirme Sınavı sonuçlarını en kısa sürede açıklayacaklarını ve adaylara güzel bir sürprizlerinin olduğunu belirtti.

Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanı Ali Demir, Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) sonuçlarının erken açıklanması konusunda adaylara sürpriz yapabileceklerini bildirdi. Demir, "Sonuçları en kısa zamanda açıklamak için her türlü hazırlığı yaptık. Şu anda tarih vermek mümkün değil, takdir edersiniz ki 81 ilde yaptığımız sınav, bütün bu evrakın gitmesi gelmesi, onların taranması okunması bir zaman alacaktır ancak hedeflediğimiz çok güzel bir sürprizimiz yine olacak" dedi.

Demir, LYS Sosyal Bilimler Sınavı (LYS-4) öncesi Yemen Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Dr. Abdullah Al-Hamidi ve beraberindeki heyetle sınav yapılacak binaları inceledi.

Ali Demir, AA muhabirine, kurum sınavı da olsa üniversiteye giriş sınavı da olsa yaptıkları tüm sınavlarda aynı güvenlik tedbirlerini uyguladıklarını söyledi.  LYS sınav evraklarının, çarşamba gününden itibaren çok yüksek güvenlik tedbirleri içerisinde illere gönderildiğini belirten Demir, bu sabah itibarıyla depolardaki evrakların sınav binalarına dağıtıldığını, emniyet görevlileri, kuryelerle sınav güvenliği açısından bütün tedbirlerin alındığını dile getirdi.

 YGS'de sonuçlarının hızlı açıklanmasının, "rekor" olarak algılandığını belirten Demir,  ancak bunun "ÖSYM'nin yeni standartları" olarak ifade edilmesinin yerinde olacağını vurguladı.

ÖSYM'nin LYS sonuçlarını da en kısa zamanda açıklamak için her türlü hazırlığı yaptığının altını çizen Demir, "Bunda da benzer bir çalışma yapılacak. Bundan sonra bütün sınavlarımızda aynı olacak.  Çünkü ciddi şekilde sınav sistemimizi organize ediyoruz, bilişim altyapımızı düzenledik. Dolayısıyla bu bizim için artık sıradan bir olay haline gelmiştir. Şu anda tarih vermek mümkün değil. Takdir edersiniz ki 81 ilde yaptığımız sınav, bütün bu evrakın gitmesi gelmesi, onların taranması okunması bir zaman alacaktır. Ancak hedeflediğimiz çok güzel bir sürprizimiz yine olacak" dedi.

Adayların puanlarının ve yerleştirme puanlarının hesaplanmasında, diploma notlarının da kullanıldığını anımsatan Demir, bugüne kadar  diploma notlarının "okul.ösym.gov.tr" adresi üzerinden lise müdürlerince girildiğini, daha sonra Milli Eğitim Bakanlığının e-okuluyla uyuşum sağlandığını anlattı. 

LYS'de bir ilk! Diploma notları e-okul üzerinden alınacak

Bu yıl ilk kez diploma notlarının e-okul üzerinden alınacağını bildiren Demir, "Şu anda bu bilgileri almış durumdayız. Pazartesi günü adayların diploma notlarını, e-okul üzerinden incelenmek üzere tüm adaylara açacağız, kontrol etmelerini isteyeceğiz. Düzeltme gerekiyorsa e-okul üzerinden düzeltip, bize yeniden bilgi girişi olacak. Bu, bizim hesapları yapmamızı, sonuç açıklamamızı da hızlandıracak bir etki oluşturacak" diye konuştu.

LYS'ye giren tüm adaylara başarılar dileyen Demir, adayların sınav kurallarına uymalarını ve sınava sakin gitmelerini istedi.

ÖSYM’nin uygulamaları dış ülkelerden de takip ediliyor

ÖSYM'nin ciddi bir sınav ve bilgi birikimi olduğuna işaret eden Demir, bu birikimi dünyanın gıptayla izlediğini dile getirdi. Sudan, Nijerya, Kazakistan, Azerbaycan ve Kıbrıs gibi birçok ülkeden heyetlerin ÖSYM'nin uygulamalarını incelemek üzere geldiğini anlatan Demir, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yemen heyeti, benzer bir sistemi ülkelerinde kurmak üzere yerinde inceleme yapmaya geldi. Bakan Yardımcısı mertebesinde, kalabalık bir heyet burada. Hafta içerisinde kurumda bilgi verdik. Bugün de sınavı fiilen görmek istediler. O nedenle evrak nasıl binaya geldi, salonlar nasıl organize edildi, bunları görmelerini sağladık."

> LYS sonuçları erken açıklanabilir

ÖSYM Başkanı Ali Demir, bu yıl Lisans Yerleştirme Sınavı sonuçlarını en kısa sürede açıklayacaklarını ve adaylara güzel bir sürprizlerinin olduğunu belirtti.

Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanı Ali Demir, Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) sonuçlarının erken açıklanması konusunda adaylara sürpriz yapabileceklerini bildirdi. Demir, "Sonuçları en kısa zamanda açıklamak için her türlü hazırlığı yaptık. Şu anda tarih vermek mümkün değil, takdir edersiniz ki 81 ilde yaptığımız sınav, bütün bu evrakın gitmesi gelmesi, onların taranması okunması bir zaman alacaktır ancak hedeflediğimiz çok güzel bir sürprizimiz yine olacak" dedi.

Demir, LYS Sosyal Bilimler Sınavı (LYS-4) öncesi Yemen Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Dr. Abdullah Al-Hamidi ve beraberindeki heyetle sınav yapılacak binaları inceledi.

Ali Demir, AA muhabirine, kurum sınavı da olsa üniversiteye giriş sınavı da olsa yaptıkları tüm sınavlarda aynı güvenlik tedbirlerini uyguladıklarını söyledi.  LYS sınav evraklarının, çarşamba gününden itibaren çok yüksek güvenlik tedbirleri içerisinde illere gönderildiğini belirten Demir, bu sabah itibarıyla depolardaki evrakların sınav binalarına dağıtıldığını, emniyet görevlileri, kuryelerle sınav güvenliği açısından bütün tedbirlerin alındığını dile getirdi.

 YGS'de sonuçlarının hızlı açıklanmasının, "rekor" olarak algılandığını belirten Demir,  ancak bunun "ÖSYM'nin yeni standartları" olarak ifade edilmesinin yerinde olacağını vurguladı.

ÖSYM'nin LYS sonuçlarını da en kısa zamanda açıklamak için her türlü hazırlığı yaptığının altını çizen Demir, "Bunda da benzer bir çalışma yapılacak. Bundan sonra bütün sınavlarımızda aynı olacak.  Çünkü ciddi şekilde sınav sistemimizi organize ediyoruz, bilişim altyapımızı düzenledik. Dolayısıyla bu bizim için artık sıradan bir olay haline gelmiştir. Şu anda tarih vermek mümkün değil. Takdir edersiniz ki 81 ilde yaptığımız sınav, bütün bu evrakın gitmesi gelmesi, onların taranması okunması bir zaman alacaktır. Ancak hedeflediğimiz çok güzel bir sürprizimiz yine olacak" dedi.

Adayların puanlarının ve yerleştirme puanlarının hesaplanmasında, diploma notlarının da kullanıldığını anımsatan Demir, bugüne kadar  diploma notlarının "okul.ösym.gov.tr" adresi üzerinden lise müdürlerince girildiğini, daha sonra Milli Eğitim Bakanlığının e-okuluyla uyuşum sağlandığını anlattı. 

LYS'de bir ilk! Diploma notları e-okul üzerinden alınacak

Bu yıl ilk kez diploma notlarının e-okul üzerinden alınacağını bildiren Demir, "Şu anda bu bilgileri almış durumdayız. Pazartesi günü adayların diploma notlarını, e-okul üzerinden incelenmek üzere tüm adaylara açacağız, kontrol etmelerini isteyeceğiz. Düzeltme gerekiyorsa e-okul üzerinden düzeltip, bize yeniden bilgi girişi olacak. Bu, bizim hesapları yapmamızı, sonuç açıklamamızı da hızlandıracak bir etki oluşturacak" diye konuştu.

LYS'ye giren tüm adaylara başarılar dileyen Demir, adayların sınav kurallarına uymalarını ve sınava sakin gitmelerini istedi.

ÖSYM’nin uygulamaları dış ülkelerden de takip ediliyor

ÖSYM'nin ciddi bir sınav ve bilgi birikimi olduğuna işaret eden Demir, bu birikimi dünyanın gıptayla izlediğini dile getirdi. Sudan, Nijerya, Kazakistan, Azerbaycan ve Kıbrıs gibi birçok ülkeden heyetlerin ÖSYM'nin uygulamalarını incelemek üzere geldiğini anlatan Demir, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yemen heyeti, benzer bir sistemi ülkelerinde kurmak üzere yerinde inceleme yapmaya geldi. Bakan Yardımcısı mertebesinde, kalabalık bir heyet burada. Hafta içerisinde kurumda bilgi verdik. Bugün de sınavı fiilen görmek istediler. O nedenle evrak nasıl binaya geldi, salonlar nasıl organize edildi, bunları görmelerini sağladık."

Son Güncelleme: Salı, 18 Haziran 2013 10:26

Gösterim: 2316

Üniversitelerarası Kurul'un, Gezi Parkı odaklı gelişmeleri değerlendirdiği bildirisinde, düşüncelerin ifadesinde, hukuk devleti çerçevesinde, doğru yöntemler kullanılması gerektiği işaret edildi.

Yalova Üniversitesi ev sahipliğinde Raif Dinçkök Kültür Merkezi’nde düzenlenen 215. Üniversitelerarası Kurul Toplantısı'nın ardından Üniversitelerarası Kurul Bildirisi açıklandı.

Toplantıya katılan 170 üniversite rektörünün üzerinde oy birliğine vardığı bildiride, Taksim’de başlayan ve daha sonra ülkenin belirli bölgelerine yayılan endişe verici olayların, toplumun diğer  kesimlerini olduğu gibi yüksek öğretim camiasını da derinden etkilediği ve üzdüğü kaydedilerek, "Farklı düşüncelere karşı sabır, hoşgörü ve empati gibi değerlere ihtiyacımızın her zamankinden daha fazla olduğu bir süreci yaşamaktayız. Ülkemizin içinden geçmekte olduğu bu olumsuz süreçten daha fazla etkilenmemesi ve ödenecek bedelin artmaması için yetkili kurumlara ve toplumun bütün kesimlerine önemli sorumluluklar düşmektedir" denildi.

Son yıllarda görülen ekonomik gelişmelerin yanısıra takip edilen sosyal politikalar ile eğitim, yüksek öğretim, sağlık ve AR-GE çalışmalarına yapılan yatırımlar sayesinde, ülkenin sosyal boyutu yüksek bir kalkınma süreci yaşadığına işaret edilen bildiride, şunlara yer verildi:

"Dünyada yaşanan birçok olumsuz gelişmelerin aksine, büyüyen, gelişen, bölgesinde ve dünyada adalet ve huzur ortamı arayışıyla ağırlığı her geçen gün artan güçlü ve istikrarlı bir Türkiye’ye sadece bizim değil, bizi örnek alan bütün bölge ülkelerinin de ihtiyacı bulunmaktadır. Ancak, son olaylarla Türkiye'nin bir kaos ortamına girmiş gibi gösterilmeye çalışılmasını, ülkemize karşı başlatılan bir itibarsızlaştırma kampanyası olarak değerlendirdiğimizi üzüntüyle ifade etmek isteriz.

Son günlerde yaşanan üzücü gelişmelerin, her şeye rağmen, ülkemizin demokrasiyi içselleştirme sürecine katkı sağlayacağına inanıyoruz. Göstericilerin meşru taleplerinin demokratik haklar çerçevesinde karşılanması sürecine girilmiş olması ve hükümetin bu konuda olumlu adımlar atması memnuniyet vericidir. Bu sürecin  olumlu ikinci adımı da,  göstericilerin eylemlerine son vermesi olacaktır."

Demokratik toplumların vazgeçilmez özellikleri

Üniversitelerarası Kurul'un bildirisinde, bireylerin farklı fikirlere sahip olması ve bunları başkalarının özgürlük alanına müdahale etmeden ve şiddete başvurmadan özgürce savunabilmesinin, demokratik toplumların vazgeçilmez özelliklerinden olduğuna vurgu yapılarak, "Fikirlerin özgürce beyan edildiği ve savunulabildiği ortamları desteklemek de, başta üniversiteler olmak üzere, hepimizin temel sorumluluğudur. Bununla birlikte düşüncelerimizi ifade ederken, hukuk devleti çerçevesinde, doğru platform, araç ve yöntemler kullanmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Tepki ve taleplerimizin, ülkemizin ve halkımızın zararına gelişecek bir sürece dönüşmesine izin verilmemesi, ortak aklın gereğidir" ifadesine yer verildi.

Düşüncelerin ne kadar farklı olursa olsun, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğü konusunda herkesin bir ve birlikte olduğuna dikkat çekilen bildiride, bugünlerde sağduyulu olmaya, herkesin birbirini dinlemesine ve anlamasına, birbirinden öğrenmeye daha fazla ihtiyaç bulunduğuna işaret edildi.

Bildiride, daha güçlü bir Türkiye için üniversitelerin bu süreçte her türlü olumlu katkıyı sağlamaya ve sorumluluk almaya hazır olduğu kamuoyu ile paylaşıldı.

> Üniversitelerarası Kurul’dan ‘Gezi Parkı’ bildirisi

Üniversitelerarası Kurul'un, Gezi Parkı odaklı gelişmeleri değerlendirdiği bildirisinde, düşüncelerin ifadesinde, hukuk devleti çerçevesinde, doğru yöntemler kullanılması gerektiği işaret edildi.

Yalova Üniversitesi ev sahipliğinde Raif Dinçkök Kültür Merkezi’nde düzenlenen 215. Üniversitelerarası Kurul Toplantısı'nın ardından Üniversitelerarası Kurul Bildirisi açıklandı.

Toplantıya katılan 170 üniversite rektörünün üzerinde oy birliğine vardığı bildiride, Taksim’de başlayan ve daha sonra ülkenin belirli bölgelerine yayılan endişe verici olayların, toplumun diğer  kesimlerini olduğu gibi yüksek öğretim camiasını da derinden etkilediği ve üzdüğü kaydedilerek, "Farklı düşüncelere karşı sabır, hoşgörü ve empati gibi değerlere ihtiyacımızın her zamankinden daha fazla olduğu bir süreci yaşamaktayız. Ülkemizin içinden geçmekte olduğu bu olumsuz süreçten daha fazla etkilenmemesi ve ödenecek bedelin artmaması için yetkili kurumlara ve toplumun bütün kesimlerine önemli sorumluluklar düşmektedir" denildi.

Son yıllarda görülen ekonomik gelişmelerin yanısıra takip edilen sosyal politikalar ile eğitim, yüksek öğretim, sağlık ve AR-GE çalışmalarına yapılan yatırımlar sayesinde, ülkenin sosyal boyutu yüksek bir kalkınma süreci yaşadığına işaret edilen bildiride, şunlara yer verildi:

"Dünyada yaşanan birçok olumsuz gelişmelerin aksine, büyüyen, gelişen, bölgesinde ve dünyada adalet ve huzur ortamı arayışıyla ağırlığı her geçen gün artan güçlü ve istikrarlı bir Türkiye’ye sadece bizim değil, bizi örnek alan bütün bölge ülkelerinin de ihtiyacı bulunmaktadır. Ancak, son olaylarla Türkiye'nin bir kaos ortamına girmiş gibi gösterilmeye çalışılmasını, ülkemize karşı başlatılan bir itibarsızlaştırma kampanyası olarak değerlendirdiğimizi üzüntüyle ifade etmek isteriz.

Son günlerde yaşanan üzücü gelişmelerin, her şeye rağmen, ülkemizin demokrasiyi içselleştirme sürecine katkı sağlayacağına inanıyoruz. Göstericilerin meşru taleplerinin demokratik haklar çerçevesinde karşılanması sürecine girilmiş olması ve hükümetin bu konuda olumlu adımlar atması memnuniyet vericidir. Bu sürecin  olumlu ikinci adımı da,  göstericilerin eylemlerine son vermesi olacaktır."

Demokratik toplumların vazgeçilmez özellikleri

Üniversitelerarası Kurul'un bildirisinde, bireylerin farklı fikirlere sahip olması ve bunları başkalarının özgürlük alanına müdahale etmeden ve şiddete başvurmadan özgürce savunabilmesinin, demokratik toplumların vazgeçilmez özelliklerinden olduğuna vurgu yapılarak, "Fikirlerin özgürce beyan edildiği ve savunulabildiği ortamları desteklemek de, başta üniversiteler olmak üzere, hepimizin temel sorumluluğudur. Bununla birlikte düşüncelerimizi ifade ederken, hukuk devleti çerçevesinde, doğru platform, araç ve yöntemler kullanmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Tepki ve taleplerimizin, ülkemizin ve halkımızın zararına gelişecek bir sürece dönüşmesine izin verilmemesi, ortak aklın gereğidir" ifadesine yer verildi.

Düşüncelerin ne kadar farklı olursa olsun, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğü konusunda herkesin bir ve birlikte olduğuna dikkat çekilen bildiride, bugünlerde sağduyulu olmaya, herkesin birbirini dinlemesine ve anlamasına, birbirinden öğrenmeye daha fazla ihtiyaç bulunduğuna işaret edildi.

Bildiride, daha güçlü bir Türkiye için üniversitelerin bu süreçte her türlü olumlu katkıyı sağlamaya ve sorumluluk almaya hazır olduğu kamuoyu ile paylaşıldı.

Son Güncelleme: Pazartesi, 17 Haziran 2013 17:49

Gösterim: 1720

Milli Eğitim Bakanı Avcı, "Valilikler tarafından Avrupa Birliği projelerinde görevlendirilen öğretmenlerle ilgili, zorunlu ders yükü ayarlamasından sonra mesailerindeki azalmayı telafi etmek için çalışıyoruz" dedi.

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, "Valilikler tarafından Avrupa Birliği projelerinde görevlendirilen öğretmenlerle ilgili, zorunlu ders yükü ayarlamasından sonra, mesailerindeki azalmayı telafi etmek için çalışıyoruz" dedi.

Çeşitli ziyaretlerde bulunmak üzere Çankırı'ya gelen Bakan Avcı, valilik önüne konulan "Kitap Kumbarası"nın açılışını yaparak kumbaraya kitap attı.

Daha sonra Çankırı Valisi Vahdettin Özcan'ı makamında ziyaret eden Bakan Avcı, burada yaptığı açıklamada, Çankırı'nın milli eğitim alanında çok iyi bir yerde olduğunu söyledi.

İldeki başarının Türkiye ortalamasından iyi olduğunu dile getiren Avcı, "Valilikler tarafından Avrupa Birliği projelerinde görevlendirilen öğretmenlerle ilgili zorunlu ders yükü ayarlamasından sonra, mesailerindeki azalmayı telafi etmek için çalışıyoruz" diye konuştu.

Avcı, bununla ilgili Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'la görüştüklerini vurgulayarak, "Avrupa Birliği Bakanlığının taşrada teşkilatı olamadığı için öğretmenler yoluyla çalışıyordu. Bakanlığın maliyeden kadro talepleri var. Biz de dedik ki bu kadrolar verildiği zaman bizim zaten bu konuda çalışan öğretmenlerimize kadrolar öncelikli olarak tahsis edilirse çalışmalar daha verimli hale gelir. Deneyimli olan özellikle İngilizce bilen öğretmenlerimizle bu, daha kolay olur" ifadesini kullandı.

Özellikle "Yaren" gibi milli gelenekleri gençlere öğretmeleri gerektiğini belirten Avcı, şunları kaydetti:

"Çankırı'nın bir Yaren geleneği var. Bu geleneği tanıtmalıyız. Bunların yeterince paylaşılmadığını düşünüyorum. Milli gelenekler genç kuşaklara aktarılmalı, onlar da bu gelenekleri bilmelidir. Burada Tuz Mağarası var. Burası cazibe merkezi haline gelir. Sağlık merkezi olabilir."

Bakan Avcı, Çankırı Karatekin Üniversitesi bünyesinde eğitim fakültesi açılması isteğine olumsuz baktığını anlatarak, bunun her yerdeki eğitim fakülteleri gibi olması halinde açılması taraftarı olmadığını söyledi.

> AB projelerinde görevli öğretmenlere iyi haber

Milli Eğitim Bakanı Avcı, "Valilikler tarafından Avrupa Birliği projelerinde görevlendirilen öğretmenlerle ilgili, zorunlu ders yükü ayarlamasından sonra mesailerindeki azalmayı telafi etmek için çalışıyoruz" dedi.

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, "Valilikler tarafından Avrupa Birliği projelerinde görevlendirilen öğretmenlerle ilgili, zorunlu ders yükü ayarlamasından sonra, mesailerindeki azalmayı telafi etmek için çalışıyoruz" dedi.

Çeşitli ziyaretlerde bulunmak üzere Çankırı'ya gelen Bakan Avcı, valilik önüne konulan "Kitap Kumbarası"nın açılışını yaparak kumbaraya kitap attı.

Daha sonra Çankırı Valisi Vahdettin Özcan'ı makamında ziyaret eden Bakan Avcı, burada yaptığı açıklamada, Çankırı'nın milli eğitim alanında çok iyi bir yerde olduğunu söyledi.

İldeki başarının Türkiye ortalamasından iyi olduğunu dile getiren Avcı, "Valilikler tarafından Avrupa Birliği projelerinde görevlendirilen öğretmenlerle ilgili zorunlu ders yükü ayarlamasından sonra, mesailerindeki azalmayı telafi etmek için çalışıyoruz" diye konuştu.

Avcı, bununla ilgili Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'la görüştüklerini vurgulayarak, "Avrupa Birliği Bakanlığının taşrada teşkilatı olamadığı için öğretmenler yoluyla çalışıyordu. Bakanlığın maliyeden kadro talepleri var. Biz de dedik ki bu kadrolar verildiği zaman bizim zaten bu konuda çalışan öğretmenlerimize kadrolar öncelikli olarak tahsis edilirse çalışmalar daha verimli hale gelir. Deneyimli olan özellikle İngilizce bilen öğretmenlerimizle bu, daha kolay olur" ifadesini kullandı.

Özellikle "Yaren" gibi milli gelenekleri gençlere öğretmeleri gerektiğini belirten Avcı, şunları kaydetti:

"Çankırı'nın bir Yaren geleneği var. Bu geleneği tanıtmalıyız. Bunların yeterince paylaşılmadığını düşünüyorum. Milli gelenekler genç kuşaklara aktarılmalı, onlar da bu gelenekleri bilmelidir. Burada Tuz Mağarası var. Burası cazibe merkezi haline gelir. Sağlık merkezi olabilir."

Bakan Avcı, Çankırı Karatekin Üniversitesi bünyesinde eğitim fakültesi açılması isteğine olumsuz baktığını anlatarak, bunun her yerdeki eğitim fakülteleri gibi olması halinde açılması taraftarı olmadığını söyledi.

Son Güncelleme: Cumartesi, 15 Haziran 2013 10:39

Gösterim: 2132


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.