Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 12 yıllık zorunlu eğitim kapsamında 66 aylık öğrencilerin uyumu 12 haftalık uyum programının kullanımı konularında dar kapsamlı bir anket çalışması yaptı.

MEB Temel Eğitim Genel Müdürü Funda Kocabıyık, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 2012-2013 eğitim öğretim yılının ikinci yarısının pazartesi günü başlayacağını hatırlatarak, öğrencilere yeni dönemde oyuna, dinlenmeye ve kitap okumaya vakit ayırarak düzenli ders çalışmalarını tavsiye etti.

Ailelerden ise çocuklarını etiketlememelerini ve başka çocuklarla kıyaslamamaları isteyen Kocabıyık, her çocuğun bireysel özellikleri ve gelişim hikayesinin farklı olduğuna dikkati çekerek ailelerin bunun bilincinde olarak çocuklarına yaklaşmalarını önerdi.

Bu yıl birinci sınıfa başlayan 66 aylık çocuklarla ilgili herhangi bir sıkıntı olmadığına vurgu yapan Kocabıyık, ''Hiç sorun yaşamadık. Çok güzel uyum sağladılar'' dedi.

66 aylık çocukların okula daha rahat uyum sağlamaları için 12 haftalık bir uyum ve hazırlık materyali hazırladıkları ve tüm öğretmenlere ulaştırdıklarını anlatan Kocabıyık, öğretmenlerin okullar açıldığında birinci sınıflar için bu uyum programını kullandıklarını söyledi.

Programın çok faydalı oluduğunu düşündüğünü ifade eden Kocabıyık, birinci sınıf öğrencilerinin uyum programından geçtikten sonra normal programa geçtiğini belirtti.

Bu kapsamda okullar yarı yıl tatiline girince Temel Eğitim Genel Müdürlüğü İzleme ve Değerlendirme Grup Başkanlığı bünyesinde 14 soruluk dar ölçekli bir araştırma hazırladıklarını kaydeden Kocabıyık, ankette özellikle 66 aylık çocukların okula uyumu ve 12 haftalık uyum materyalinin kullanımı konularına ilişkin soruların yer aldığını belirtti.

81 ilde belirlenen okullarda, okul müdürlerine bu ankettin uygulandığını kaydeden Kocabıyık, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu bize bir fikir verecek. En azından birinci dönemin nasıl geçtiğine ilişkin bir veri olacak elimizde. Onun da sonuçlarını önümüzdeki haftadan itibaren almaya başlayacağız. Asıl büyük araştırmayı Haziran ayında yapmayı planlıyoruz. Haziran ayından sonra öğretmenlerimize, velilerimize, okul müdürlerimize yönelik çok daha büyük kapsamlı bir araştırma yapacağız. Özellikle '12 yıllık zorunlu eğitimin ilk 4 ve ikinci 4'teki yansımaları nasıl oldu' diye elimizde bir veri olsun istiyoruz.''

Birçok ülkede çocukların çok erken yaşta okula başlatıldığınına dikkati çeken Kocabıyık, pedagojik olarak eğitim programlarının yaş gruplarının ihtiyaçlarına uygun hale getirilmesi gerektiğini ifade ederek, yeni eğitim sistemiyle bunun yapıldığını belirtti.

Okul öncesi eğitim çok önem kazandı

Bu kapsamda Oyun ve Fiziki Etkinlikler dersinin bu yıl verilmeye başlandığını hatırlatan Kocabıyık, okulları, eğitimi ve eğitim programlarını küçük yaş gruplarına uygun hale getirmeye çalıştıklarını ifade etti.

Çocukların küçük kas gelişimi ve okula hazır bulunuşluk seviyesinin okula başlamaya uygun olması gerektiğini anlatan Kocabıyık, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bunun için de okul öncesi eğitim çok önem kazandı. Biz okul öncesi eğitimi zaten teşvik ediyoruz. Bakanlık olarak çok ciddi ataklarımız oldu. Son 10 yılda okul öncesi eğitime katılım oranını yüzde 11'lerden alıp yüzde 70'lere çıkardık. Daha da geliştirmeyi planlıyoruz. Hedefimiz, AB ülkelerinde olduğu gibi yüzde 90'lara yüzde 98'lere ulaşmak. AB ülkelerinin hiçbirinde okul öncesi eğitim zorunlu değil ama oranlar yüzde 95-98'lerde. Çünkü bilinç seviyesi, kadın istihdamı yüksek. Okul öncesi eğitimine katılım oranı bunlarla doğru orantılı. Biz istiyoruz ki okul öncesini yükseltelim AB üyesi ülkeler seviyesine getirelim. Okul öncesi o seviyelere geldiği zaman okula kaç yaşında başladığınızın bir önemi yok. 4 yaşında ya da 5 yaşında başlamasının bir önemi yok. Yeter ki çocuk 3 yaşından itibaren okul öncesi eğitimini alsın.''

> 66 aylıklara 14 soruluk uyum anketi

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 12 yıllık zorunlu eğitim kapsamında 66 aylık öğrencilerin uyumu 12 haftalık uyum programının kullanımı konularında dar kapsamlı bir anket çalışması yaptı.

MEB Temel Eğitim Genel Müdürü Funda Kocabıyık, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 2012-2013 eğitim öğretim yılının ikinci yarısının pazartesi günü başlayacağını hatırlatarak, öğrencilere yeni dönemde oyuna, dinlenmeye ve kitap okumaya vakit ayırarak düzenli ders çalışmalarını tavsiye etti.

Ailelerden ise çocuklarını etiketlememelerini ve başka çocuklarla kıyaslamamaları isteyen Kocabıyık, her çocuğun bireysel özellikleri ve gelişim hikayesinin farklı olduğuna dikkati çekerek ailelerin bunun bilincinde olarak çocuklarına yaklaşmalarını önerdi.

Bu yıl birinci sınıfa başlayan 66 aylık çocuklarla ilgili herhangi bir sıkıntı olmadığına vurgu yapan Kocabıyık, ''Hiç sorun yaşamadık. Çok güzel uyum sağladılar'' dedi.

66 aylık çocukların okula daha rahat uyum sağlamaları için 12 haftalık bir uyum ve hazırlık materyali hazırladıkları ve tüm öğretmenlere ulaştırdıklarını anlatan Kocabıyık, öğretmenlerin okullar açıldığında birinci sınıflar için bu uyum programını kullandıklarını söyledi.

Programın çok faydalı oluduğunu düşündüğünü ifade eden Kocabıyık, birinci sınıf öğrencilerinin uyum programından geçtikten sonra normal programa geçtiğini belirtti.

Bu kapsamda okullar yarı yıl tatiline girince Temel Eğitim Genel Müdürlüğü İzleme ve Değerlendirme Grup Başkanlığı bünyesinde 14 soruluk dar ölçekli bir araştırma hazırladıklarını kaydeden Kocabıyık, ankette özellikle 66 aylık çocukların okula uyumu ve 12 haftalık uyum materyalinin kullanımı konularına ilişkin soruların yer aldığını belirtti.

81 ilde belirlenen okullarda, okul müdürlerine bu ankettin uygulandığını kaydeden Kocabıyık, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu bize bir fikir verecek. En azından birinci dönemin nasıl geçtiğine ilişkin bir veri olacak elimizde. Onun da sonuçlarını önümüzdeki haftadan itibaren almaya başlayacağız. Asıl büyük araştırmayı Haziran ayında yapmayı planlıyoruz. Haziran ayından sonra öğretmenlerimize, velilerimize, okul müdürlerimize yönelik çok daha büyük kapsamlı bir araştırma yapacağız. Özellikle '12 yıllık zorunlu eğitimin ilk 4 ve ikinci 4'teki yansımaları nasıl oldu' diye elimizde bir veri olsun istiyoruz.''

Birçok ülkede çocukların çok erken yaşta okula başlatıldığınına dikkati çeken Kocabıyık, pedagojik olarak eğitim programlarının yaş gruplarının ihtiyaçlarına uygun hale getirilmesi gerektiğini ifade ederek, yeni eğitim sistemiyle bunun yapıldığını belirtti.

Okul öncesi eğitim çok önem kazandı

Bu kapsamda Oyun ve Fiziki Etkinlikler dersinin bu yıl verilmeye başlandığını hatırlatan Kocabıyık, okulları, eğitimi ve eğitim programlarını küçük yaş gruplarına uygun hale getirmeye çalıştıklarını ifade etti.

Çocukların küçük kas gelişimi ve okula hazır bulunuşluk seviyesinin okula başlamaya uygun olması gerektiğini anlatan Kocabıyık, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bunun için de okul öncesi eğitim çok önem kazandı. Biz okul öncesi eğitimi zaten teşvik ediyoruz. Bakanlık olarak çok ciddi ataklarımız oldu. Son 10 yılda okul öncesi eğitime katılım oranını yüzde 11'lerden alıp yüzde 70'lere çıkardık. Daha da geliştirmeyi planlıyoruz. Hedefimiz, AB ülkelerinde olduğu gibi yüzde 90'lara yüzde 98'lere ulaşmak. AB ülkelerinin hiçbirinde okul öncesi eğitim zorunlu değil ama oranlar yüzde 95-98'lerde. Çünkü bilinç seviyesi, kadın istihdamı yüksek. Okul öncesi eğitimine katılım oranı bunlarla doğru orantılı. Biz istiyoruz ki okul öncesini yükseltelim AB üyesi ülkeler seviyesine getirelim. Okul öncesi o seviyelere geldiği zaman okula kaç yaşında başladığınızın bir önemi yok. 4 yaşında ya da 5 yaşında başlamasının bir önemi yok. Yeter ki çocuk 3 yaşından itibaren okul öncesi eğitimini alsın.''

Son Güncelleme: Cumartesi, 09 Şubat 2013 11:24

Gösterim: 2552

Başbakan Erdoğan’ın 3 çocuk için teşvik talimatının ardından, kamu kreşlerinde yeni bir uygulamaya geçiliyor. Daha önce saat 15.00’a kadar devam eden çocuk bakma süresi yeni uygulamayla birlikte memur mesai saati bitimine kadar devam edecek.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 3 çocuk için teşvik talimatının ardından, çalışan annelerin en büyük mağduriyeti de sona eriyor.

Kamu kreşlerinde saat 15.00'e kadar süren çocuk bakma süresi memur mesaisiyle eşitleniyor. Buna göre annelerin mesaisi ne zaman biterse kreşler de o saate kadar çocuklara bakacak. Böylece anneler, 'Çocuğumu nereye bırakacağım' derdinden kurtulacak.

Bu düzenlemeleri yapan bakanlıkta hala bir kreş bulunmuyor

Bu arada kamuda çalışan anneler için gerekli olan kreşlerle ilgili çarpıcı bir gerçek ortaya çıktı. Teşvik için çalışan bakanlıklar arasında yer alan Kalkınma Bakanlığı'nda kreş bulunmadığı öğrenildi.

Kaynak memurlarnet

> Kreşlerin mesai saati uzayacak

Başbakan Erdoğan’ın 3 çocuk için teşvik talimatının ardından, kamu kreşlerinde yeni bir uygulamaya geçiliyor. Daha önce saat 15.00’a kadar devam eden çocuk bakma süresi yeni uygulamayla birlikte memur mesai saati bitimine kadar devam edecek.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 3 çocuk için teşvik talimatının ardından, çalışan annelerin en büyük mağduriyeti de sona eriyor.

Kamu kreşlerinde saat 15.00'e kadar süren çocuk bakma süresi memur mesaisiyle eşitleniyor. Buna göre annelerin mesaisi ne zaman biterse kreşler de o saate kadar çocuklara bakacak. Böylece anneler, 'Çocuğumu nereye bırakacağım' derdinden kurtulacak.

Bu düzenlemeleri yapan bakanlıkta hala bir kreş bulunmuyor

Bu arada kamuda çalışan anneler için gerekli olan kreşlerle ilgili çarpıcı bir gerçek ortaya çıktı. Teşvik için çalışan bakanlıklar arasında yer alan Kalkınma Bakanlığı'nda kreş bulunmadığı öğrenildi.

Kaynak memurlarnet

Son Güncelleme: Cumartesi, 09 Şubat 2013 09:00

Gösterim: 2133

Milli Eğitim Bakanı Avcı, katıldığı bir toplantının ardından gözlemlerini dile getirerek, ''Ben konuşurken kaç kişinin uyuduğunu bilmiyorum ama bu metinle doğrusu ben uyurdum'' dedi.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile Ankara, Gazi, Yıldırım Beyazıt üniversiteleri arasında ''Eğitim İşbirliği Protokolü'' imzalandı.

Törene Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş, Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Büyükberber, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Metin Doğan ile Ankara İl Milli Eğitim Müdürü Kamil Aydoğan katıldı.

İmza töreni öncesi konuşan Bakan Avcı, üniversitelerin eğitim-öğretim, araştırma gibi çok temel işlevlerinin yanında, toplumun çözüm bekleyen sorunlarına eğilmesinin meselelerin daha kısa sürede ve etkili bir biçimde çözülmesinde büyük öneme sahip olduğunu belirtti.

Avcı, konuşmasının ardından, bu görüşlerin resmi görüşler olduğunu ifade ederek, ''Metni biraz zorlanarak da olsa okudum. Şimdi özel görüşlerime sıra geldi'' dedi.

Toplantı sürecine ilişkin Bakan olarak değil iletişimci olarak gözlemlerini paylaşmak istediğini aktaran, Avcı, Kamil Aydoğan'ın konuşmasının sonunda salonda uyuyanların sayısının 3 olduğunu ve bunların alkışla sıfırlandığını belirterek, ''Erkan Bey 3,5-4 arasında bitirdi. Ama alkış kuvvetliydi. Sıfırla teslim aldı Süleyman Bey, 2 ile teslim etti. Metin Beyinkini sayamadım çünkü hemen bana geldi sıra. Metine bakarak okumak zorunda olduğum için ben konuşurken kaç kişinin uyuduğunu bilmiyorum ama bu metinle doğrusu ben uyurdum. Dolayısıyla ben herhalde 5-6'yı bulmuşumdur'' diye konuştu.

Avcı'nın konuşmasının ardından üniversiteler ve Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü arasında işbirliği protokolü imzalandı.

> Nabi Avcı toplantıda uyuyanları bir bir saydı

Milli Eğitim Bakanı Avcı, katıldığı bir toplantının ardından gözlemlerini dile getirerek, ''Ben konuşurken kaç kişinin uyuduğunu bilmiyorum ama bu metinle doğrusu ben uyurdum'' dedi.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile Ankara, Gazi, Yıldırım Beyazıt üniversiteleri arasında ''Eğitim İşbirliği Protokolü'' imzalandı.

Törene Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş, Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Büyükberber, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Metin Doğan ile Ankara İl Milli Eğitim Müdürü Kamil Aydoğan katıldı.

İmza töreni öncesi konuşan Bakan Avcı, üniversitelerin eğitim-öğretim, araştırma gibi çok temel işlevlerinin yanında, toplumun çözüm bekleyen sorunlarına eğilmesinin meselelerin daha kısa sürede ve etkili bir biçimde çözülmesinde büyük öneme sahip olduğunu belirtti.

Avcı, konuşmasının ardından, bu görüşlerin resmi görüşler olduğunu ifade ederek, ''Metni biraz zorlanarak da olsa okudum. Şimdi özel görüşlerime sıra geldi'' dedi.

Toplantı sürecine ilişkin Bakan olarak değil iletişimci olarak gözlemlerini paylaşmak istediğini aktaran, Avcı, Kamil Aydoğan'ın konuşmasının sonunda salonda uyuyanların sayısının 3 olduğunu ve bunların alkışla sıfırlandığını belirterek, ''Erkan Bey 3,5-4 arasında bitirdi. Ama alkış kuvvetliydi. Sıfırla teslim aldı Süleyman Bey, 2 ile teslim etti. Metin Beyinkini sayamadım çünkü hemen bana geldi sıra. Metine bakarak okumak zorunda olduğum için ben konuşurken kaç kişinin uyuduğunu bilmiyorum ama bu metinle doğrusu ben uyurdum. Dolayısıyla ben herhalde 5-6'yı bulmuşumdur'' diye konuştu.

Avcı'nın konuşmasının ardından üniversiteler ve Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü arasında işbirliği protokolü imzalandı.

Son Güncelleme: Cuma, 08 Şubat 2013 18:26

Gösterim: 1375

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), özür durumuna bağlı şubat dönemi yer değiştirme sonuçlarını açıkladı.

MEB'e bağlı okullarda görevli öğretmenlerin iller arası eş durumu, sağlık durumu ve genel ve özel hayatı etkileyen nedenlere bağlı yer değişiklileri Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde yapıldı.

Elektronik ortamda, 31 Ocak-06 Şubat tarihleri arasında iki aşamada alınan başvuruların sonuçları.meb.gov.tr/">http://ikgm.meb.gov.tr internet adresinde ilan edildi.

Sonucunuzu öğrenmek için tıklayın

> Öğretmenlerin yer değiştirme sonuçları açıklandı

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), özür durumuna bağlı şubat dönemi yer değiştirme sonuçlarını açıkladı.

MEB'e bağlı okullarda görevli öğretmenlerin iller arası eş durumu, sağlık durumu ve genel ve özel hayatı etkileyen nedenlere bağlı yer değişiklileri Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde yapıldı.

Elektronik ortamda, 31 Ocak-06 Şubat tarihleri arasında iki aşamada alınan başvuruların sonuçları.meb.gov.tr/">http://ikgm.meb.gov.tr internet adresinde ilan edildi.

Sonucunuzu öğrenmek için tıklayın

Son Güncelleme: Cumartesi, 09 Şubat 2013 10:27

Gösterim: 1651

İngilizce düzeylerine göre ülkelerin sıralamasını yapan EF Education First'ün İngilizce Yeterlilik Endeksi'nde Türkiye, 54 ülke arasında 32'inci sırada yer aldı.

Yeterlilik düzeyleri 5 kategoriye ayrılan testlerde Türkiye'nin İngilizce yeterlilik düzeyi 4'üncü sırada, ''düşüğün biraz üstünde'' konumlandı. Yeterlilik düzeyinde ilk 10 ülke İsveç, Danimarka, Hollanda, Finlandiya, Norveç, Belçika, Avusturya, Macaristan, Almanya ve Polonya olarak sıralandı.

EF Education First Yurtdışı Akademik Programlardan Sorumlu Başkan Peter Holzknecht,  sorularını yanıtlarken, Türkiye'nin yeterlilik sıralamasındaki yerinin düşüklüğünün farklı nedenleri olabileceğine işaret ederek, ''Ana sebebin kültürel olduğunu düşünüyorum. İngilizce'nin diğer ülkeleri etkilediği kadar Türkiye'yi etkilememesi olabilir. Türkiye'yi İspanya ve İtalya gibi güçlü yerel kültüre ve yerel lisana sahip güney Avrupa ülkeleriyle beraber gruplayabiliriz. Kuzey Avrupa'da bireyler İngilizce'ye günlük hayatta çok daha fazla maruz kalıyor. Türkiye'de gençler ve çocuklar küçük yaşlarda İngilizce ile çok fazla haşır neşir olmuyorlar'' dedi.

Okullarda verilen eğitimin bir diğer neden olduğunu dile getiren Holzknecht, İngilizce'nin günlük hayatta duyulmadığı ülkelerde çocukları ve gençleri yazılı ve sözlü İngilizce konusunda daha yeterli hale getirmenin kolay olmadığını, yeterlilik seviyesini, okulda ve okul dışında İngilizce'ye maruz kalma derecesinin etkilediğini söyledi.

Holzknecht, Türkiye'deki İngilizce eğitiminin birçok ülkeyle rekabet edebilecek düzeyde olduğunu belirterek, ''Türkiye'nin de dahil olduğu birçok ülkede, İngilizce eğitimde sadece teknik bilgiye önem veriliyor. Dil bilgisi, kelime bilgisi, cümle yapısı gibi şeylere odaklanılıyor. Bundan dolayı öğrenciler konuşmakta, iletişim kurmakta zorluklar yaşıyorlar. Öğrencileri teste soktuğumuzda Türk öğrencilerin teknik bilgileriyle pratikte uygulaması arasında çok büyük farklar olduğunu gördük'' diye konuştu.

Listenin üstündeki ülkelerde durum

Genç yaşta dil öğrenmenin çok avantajı olduğunu kaydeden Holzknecht, çocukların 7-8 yaşına kadar öğrendikleri dilin ana dil düzeyinde olduğunu ancak 8-9 yaşından sonra öğrendikleri dillerin yabancı dil olarak kaldığını belirtti.

Holzknecht, ''erken yaşta İngilizce öğrenme''nin, İngilizce düzeyi yüksek olan ülkelerin bu yeterliliği nasıl sağladığının çıkış noktası olduğunu kaydederek, ''Çoğu Avrupa ülkesi bunun farkına vardı ve çocuklara daha kreşten İngilizce konuşmaya başlatıyor. Öğretmenlerin de İngilizce düzeyleri çok önemli. İngilizce öğrenmek sadece teknikleri, teorileri öğretmek değildir. Öğretmenler bunun farkında olmalı ve daha çok iletişim kurmayı, konuşmayı öğretmeliler. Bunu yaşadığınız ülkede yapmak oldukça zor olabiliyor. İskandinavya gibi listenin üstündeki ülkelerde, okullarda oldukça modern eğitim modelleri uygulanıyor'' dedi.

İsveç ve Danimarka gibi kuzey ülkelerinin yeterlilik listesinin ilk sıralarında yer aldığına değinen Holzknecht, şu bilgileri verdi:

''Bu ülkelerden sonra listede Hollanda, Finlandiya, Norveç gibi ülkeler yer alıyor. Ardından İngilizce ile aynı kökten gelen dillere sahip ülkeler geliyor. Almanya, Avusturya gibi ülkelerin dilleri İngilizce ile aynı kökenden geldiği için onların öğrenmeleri daha kolay oluyor. Hollanda'ya ve Belçika'ya bakarsak, ülkeleri küçük olduğu ve Felemenkçe dünyada çok konuşulan bir dil olmadığı için İngilizce öğrenmeye daha çok önem veriyorlar. Ama Türkiye'ye baktığımızda, çok büyük etki alanı var, geniş bir coğrafyaya ve güçlü bir yerel kültüre ve pazara sahip, bu nedenle İngilizce yeterlilik düzeyi listenin alt taraflarında.

Bu ülkelerde İngilizce izlenilen dizi ve filmlerin ve radyo programlarının etkisi çok fazla. Fazla dublajlı program yok. Çocuklar Amerikan dizilerini İngilizce izleyerek büyüyor.''

Çözüm, öğrencilerin daha fazla İngilizce ‘ye maruz kalmalarını sağlamak

Holzknecht, Türkiye'deki İngilizce performansının genel eğitim performansından düşüklüğünün, dilin daha çok teorik olarak öğretilmesi ve pratiğe fazla dökülememesinden kaynaklandığını belirterek, çözümün, ''öğrencilerin daha fazla İngilizce'ye maruz kalmasını sağlamak'' olduğunu belirtti.

Bunu yapmanın en iyi yolunu ''öğrencilerin yurt dışına gitmesi'' şeklinde açıklayan Holzknecht, ''Okullar öğrencileri konuşmaya teşvik etmek yerine daha fazla hatalara odaklanıyor olabilir. Hatalara dikkati çekmek de elbette önemli ancak öğrencilerde öz güven oluşturmak da gerekiyor. Kendine güveni olan biri hata yapsın yapmasın, konuşmaktan çekinen birinden her zaman daha önde olacaktır. Bu güven problemini aşmanın en iyi yolu da yurt dışında İngilizce'nin anadil olduğu bir ülkede, bir kültürde yaşamak'' dedi.

İngilizce ile Türkiye ekonomisi arasındaki bağ

Peter Holzknecht, İngilizce'nin ticaretin ana dili konumunda bulunduğuna dikkati çekerek, İngilizce ile Türkiye ekonomisi arasındaki bağın, diğer ülkelerle arasındaki ilişkiden geçtiğini belirtti. Holzknecht, Türk şirketlerinin yurt dışında, yabancı şirketlerin de Türkiye'de iş yaptığını ve eleman alımlarında İngilizce'nin temel özellik olarak arandığını söyledi.

Türkiye'yi, gelişmekte olan Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin ile karşılaştıran Holzknecht, şunları söyledi:

''Rusya ve Türkiye araştırmamızda birbirlerine oldukça yakın bir seviyede. Brezilya çok daha düşük bir seviyede. Çin'in seviyesi de düşük ancak arayı kapatmaya devam ediyor. Hindistan bunlar arasında farklı bir konumda çünkü İngilizce bu ülkedeki resmi diller arasında yer alıyor. Doğru bir sıralama oluşturmak oldukça zor çünkü nüfusun iyi eğitimli kesiminde İngilizce ana dil düzeyinde konuşuluyor. Diğer segmentler ise en altlarda yer alıyor. Bahsettiğimiz 3 pazara kıyasla Rusya ile birlikte Türkiye'nin bu grubun en üst seviyesinde yer aldığını söylemek mümkün.''

> Türkiye, İngilizce seviyesinde sınıfta kaldı!

İngilizce düzeylerine göre ülkelerin sıralamasını yapan EF Education First'ün İngilizce Yeterlilik Endeksi'nde Türkiye, 54 ülke arasında 32'inci sırada yer aldı.

Yeterlilik düzeyleri 5 kategoriye ayrılan testlerde Türkiye'nin İngilizce yeterlilik düzeyi 4'üncü sırada, ''düşüğün biraz üstünde'' konumlandı. Yeterlilik düzeyinde ilk 10 ülke İsveç, Danimarka, Hollanda, Finlandiya, Norveç, Belçika, Avusturya, Macaristan, Almanya ve Polonya olarak sıralandı.

EF Education First Yurtdışı Akademik Programlardan Sorumlu Başkan Peter Holzknecht,  sorularını yanıtlarken, Türkiye'nin yeterlilik sıralamasındaki yerinin düşüklüğünün farklı nedenleri olabileceğine işaret ederek, ''Ana sebebin kültürel olduğunu düşünüyorum. İngilizce'nin diğer ülkeleri etkilediği kadar Türkiye'yi etkilememesi olabilir. Türkiye'yi İspanya ve İtalya gibi güçlü yerel kültüre ve yerel lisana sahip güney Avrupa ülkeleriyle beraber gruplayabiliriz. Kuzey Avrupa'da bireyler İngilizce'ye günlük hayatta çok daha fazla maruz kalıyor. Türkiye'de gençler ve çocuklar küçük yaşlarda İngilizce ile çok fazla haşır neşir olmuyorlar'' dedi.

Okullarda verilen eğitimin bir diğer neden olduğunu dile getiren Holzknecht, İngilizce'nin günlük hayatta duyulmadığı ülkelerde çocukları ve gençleri yazılı ve sözlü İngilizce konusunda daha yeterli hale getirmenin kolay olmadığını, yeterlilik seviyesini, okulda ve okul dışında İngilizce'ye maruz kalma derecesinin etkilediğini söyledi.

Holzknecht, Türkiye'deki İngilizce eğitiminin birçok ülkeyle rekabet edebilecek düzeyde olduğunu belirterek, ''Türkiye'nin de dahil olduğu birçok ülkede, İngilizce eğitimde sadece teknik bilgiye önem veriliyor. Dil bilgisi, kelime bilgisi, cümle yapısı gibi şeylere odaklanılıyor. Bundan dolayı öğrenciler konuşmakta, iletişim kurmakta zorluklar yaşıyorlar. Öğrencileri teste soktuğumuzda Türk öğrencilerin teknik bilgileriyle pratikte uygulaması arasında çok büyük farklar olduğunu gördük'' diye konuştu.

Listenin üstündeki ülkelerde durum

Genç yaşta dil öğrenmenin çok avantajı olduğunu kaydeden Holzknecht, çocukların 7-8 yaşına kadar öğrendikleri dilin ana dil düzeyinde olduğunu ancak 8-9 yaşından sonra öğrendikleri dillerin yabancı dil olarak kaldığını belirtti.

Holzknecht, ''erken yaşta İngilizce öğrenme''nin, İngilizce düzeyi yüksek olan ülkelerin bu yeterliliği nasıl sağladığının çıkış noktası olduğunu kaydederek, ''Çoğu Avrupa ülkesi bunun farkına vardı ve çocuklara daha kreşten İngilizce konuşmaya başlatıyor. Öğretmenlerin de İngilizce düzeyleri çok önemli. İngilizce öğrenmek sadece teknikleri, teorileri öğretmek değildir. Öğretmenler bunun farkında olmalı ve daha çok iletişim kurmayı, konuşmayı öğretmeliler. Bunu yaşadığınız ülkede yapmak oldukça zor olabiliyor. İskandinavya gibi listenin üstündeki ülkelerde, okullarda oldukça modern eğitim modelleri uygulanıyor'' dedi.

İsveç ve Danimarka gibi kuzey ülkelerinin yeterlilik listesinin ilk sıralarında yer aldığına değinen Holzknecht, şu bilgileri verdi:

''Bu ülkelerden sonra listede Hollanda, Finlandiya, Norveç gibi ülkeler yer alıyor. Ardından İngilizce ile aynı kökten gelen dillere sahip ülkeler geliyor. Almanya, Avusturya gibi ülkelerin dilleri İngilizce ile aynı kökenden geldiği için onların öğrenmeleri daha kolay oluyor. Hollanda'ya ve Belçika'ya bakarsak, ülkeleri küçük olduğu ve Felemenkçe dünyada çok konuşulan bir dil olmadığı için İngilizce öğrenmeye daha çok önem veriyorlar. Ama Türkiye'ye baktığımızda, çok büyük etki alanı var, geniş bir coğrafyaya ve güçlü bir yerel kültüre ve pazara sahip, bu nedenle İngilizce yeterlilik düzeyi listenin alt taraflarında.

Bu ülkelerde İngilizce izlenilen dizi ve filmlerin ve radyo programlarının etkisi çok fazla. Fazla dublajlı program yok. Çocuklar Amerikan dizilerini İngilizce izleyerek büyüyor.''

Çözüm, öğrencilerin daha fazla İngilizce ‘ye maruz kalmalarını sağlamak

Holzknecht, Türkiye'deki İngilizce performansının genel eğitim performansından düşüklüğünün, dilin daha çok teorik olarak öğretilmesi ve pratiğe fazla dökülememesinden kaynaklandığını belirterek, çözümün, ''öğrencilerin daha fazla İngilizce'ye maruz kalmasını sağlamak'' olduğunu belirtti.

Bunu yapmanın en iyi yolunu ''öğrencilerin yurt dışına gitmesi'' şeklinde açıklayan Holzknecht, ''Okullar öğrencileri konuşmaya teşvik etmek yerine daha fazla hatalara odaklanıyor olabilir. Hatalara dikkati çekmek de elbette önemli ancak öğrencilerde öz güven oluşturmak da gerekiyor. Kendine güveni olan biri hata yapsın yapmasın, konuşmaktan çekinen birinden her zaman daha önde olacaktır. Bu güven problemini aşmanın en iyi yolu da yurt dışında İngilizce'nin anadil olduğu bir ülkede, bir kültürde yaşamak'' dedi.

İngilizce ile Türkiye ekonomisi arasındaki bağ

Peter Holzknecht, İngilizce'nin ticaretin ana dili konumunda bulunduğuna dikkati çekerek, İngilizce ile Türkiye ekonomisi arasındaki bağın, diğer ülkelerle arasındaki ilişkiden geçtiğini belirtti. Holzknecht, Türk şirketlerinin yurt dışında, yabancı şirketlerin de Türkiye'de iş yaptığını ve eleman alımlarında İngilizce'nin temel özellik olarak arandığını söyledi.

Türkiye'yi, gelişmekte olan Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin ile karşılaştıran Holzknecht, şunları söyledi:

''Rusya ve Türkiye araştırmamızda birbirlerine oldukça yakın bir seviyede. Brezilya çok daha düşük bir seviyede. Çin'in seviyesi de düşük ancak arayı kapatmaya devam ediyor. Hindistan bunlar arasında farklı bir konumda çünkü İngilizce bu ülkedeki resmi diller arasında yer alıyor. Doğru bir sıralama oluşturmak oldukça zor çünkü nüfusun iyi eğitimli kesiminde İngilizce ana dil düzeyinde konuşuluyor. Diğer segmentler ise en altlarda yer alıyor. Bahsettiğimiz 3 pazara kıyasla Rusya ile birlikte Türkiye'nin bu grubun en üst seviyesinde yer aldığını söylemek mümkün.''

Son Güncelleme: Cuma, 08 Şubat 2013 12:15

Gösterim: 2250


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.