Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Alaaddin Dinçer / Eğitimci

lysMerakla beklenen 2015 ÖSYM LYS yerleştirme üniversite tercih sonuçları açıklandı. YGS ve LYS’de alınan puan sonuçlarına ve yapılan tercihler doğrultusunda 2015-ÖSYS yükseköğretim programlarına gidecek olan öğrencilerin merkezi yerleştirme işlemleri tamamlandı. Üniversite kayıtları ise 3-7 Ağustos arasında yapılacak. ÖSYS'ye başvuran aday sayısı 2 milyon 126 bin 670 olurken, üniversitelerin lisans, ön lisans programları ile AÖF'ye yerleşen aday sayısı ise 983 bin 90 olarak duyuruldu,

Başvuran sayıları ile kıyaslandığında son sınıf düzeyinde başvuranların %46’sı,önceki yıllarda mezun olanların %45,5’i,daha önce yerleşmiş olanların %76’sı,bir yükseköğretim programını bitirenlerin %70’i,kaydı silinenlerin ise %55’i herhangi bir yükseköğretim programında kendine yer bulamamıştır. Toplamda üniversiteye yerleşmek için başvuran gençlerin %54’ü herhangi bir yükseköğretim programına yerleşmemiştir. Başka bir ifade ile söyleyecek olursak üniversiteye yerleşmek için çile çeken her 100 gençten 54’ü umularını başka bahara ertelemiştir. 

Geçen yıl 778 bin olarak açıklanan kontenjanlar bu yıl 800 bine çıkarıldı.4 yıllık lisans programlarına 2014’te 414 bin 244 kontenjan ayrılmıştı.Bu yıl 422 bin 305 kontenjana yer verildi.Bu kontenjanların 329 bin 478’i devlet,79 bin 461’i vakıf,13 bin 366’sı KKTC üniversitelerine ayrıldı.Ön kisans programlarında kontenjan sayısı ise 364 binden 379 bine yükseltildi.Özel yetenek bölümlerine ise 25 bin 803 kontenjan verildi..
YÖK İstatistiklerine göre 2014-15 Öğretim yılında üniversitelerin açık, ön lisans ve lisans bölümlerinde 6 milyon 62 bin 886 öğrenci öğrenim görmektedir. Öğrenci dağılımına baktığımızda bu öğrencilerin;5 milyon 615 bin 293’ünün(92.62) devlet,447 bin 595’inin(%7.38) özel üniversitelerde okumakta olduğunu görmekteyiz. Kamu ve özel üniversitelerin tüm programlarında okuyan öğrencilerin 3 milyon 276 bin 658’i(%54) erkeklerden 2 milyon 786 bin 228’i(%46) kadınlardan oluşmaktadır. Ön lisans programlarında;610 bin 764 örgün,285 bin 67 ikinci öğretim,25 bin 580 uzaktan,1 milyon 92 bin 150 öğrenci açık öğretimde olmak üzere toplamda 2 milyon 13 bin 768(%33,2) öğrenci öğrenim görmektedir.

Lisans programlarında ise;1 milyon 473 bin 867örgün,423 bin 825’i ikinci öğretim 20 bin 195’uzaktan,1 milyon 710 bin 913ü açık olmak üzere toplamda 3 milyon 628 bin 800(%60) öğrenci öğrenim görmektedir. Yüksek lisans ve doktora programına devam edenlerin sayısı 424 bin 324’tür.(%6,8) Geçmiş yıllar artış oranları baz alırsak 2015 yılı sonu itibarı ile yaklaşık 700-750 bin arası bir sayıda öğrencinin mezun olacağını tahmin edebiliriz.

Daha önce açıklandığı gibi iki yıllık ön lisans programlarının yüzde 60’ı meslek liseliler için kullanılan sınavsız geçiş, yüzde 40’ı ise diğer liselerden mezunlar için YGS puanı ile tercih edilecek şekilde ayrıldı. Ayrıca geçen yıllarda ön lisans programlarına okul birincisi kontenjanı verilmezken, bu sene bu bölümlere okul birincisi kontenjanı ayrıldığı görüldü.

Yayımlanan Akademik Kontenjan Kılavuzunda bazı bölümlerde profesör, doçent ve yardımcı doçent bulunmaması üzerinde önemle durulması gereken bir olumsuzluğu ortaya koymaktadır. Üniversitelerde 126 bin 872’si kamuda 21 bin 481’i özelde olmak üzere toplamda 148 bin 353 akademisyen görev yapmaktadır. Bunların 20 bin 879 profesör,14 bin 140’ı doçent,33 bin 323’ü yardımcı doçentlerden oluşmaktadır. Geriye kalan öğretim görevlilerinin sayısı ise 80 bin 10’dur.

Kamu üniversitelerinin ön lisans programlarında 115 profesör,257 doçent,1805 yardımcı doçent, Enstitüler, araştırma merkezleri ve lisans programlarında ise 17 bin 708 profesör,12 bin 97 doçent 25 bin 263 yardımcı doçent görev yapmaktadır. Özel üniversitelerin bütün programlarında 3046 profesör,1796 doçent,6255 yardımcı doçent çalışmaktadır. Kamu üniversitelerinin örgün ve ikinci öğretim ön lisans programlarında bir profesöre 7 bin 792’i,bir doçente 3 bin 487,bir yardımcı doçente 496 öğrenci düşmektedir. Örgün ve ikinci öğrenim lisans programlarında bir profesöre 107,bir doçente 157,bir yardımcı doçente 75 öğrenci düşmektedir. Özel üniversitelerde bir profesöre 147,bir doçente 249,bir yardımcı doçente 76 öğrenci düşmektedir. Ülkemizde bulunan profesörlerin %54’ü,doçentlerin %52,5’i üç büyük kentte faaliyet yürütmekte olan özel ve kamu üniversitelerinde görev yapmaktadır. Anadolu üniversitelerinin fakültelerinin bir bölümünde, meslek yüksek okullarının büyük bir bölümünde yardımcı doçent bulunmamaktadır.
Sınavsız geçiş dahil 1 milyon 239 bin 800 aday üniversite tercihi yaptı. Üniversitelerin lisans ve ön lisans programlarına ise 784 bin 950 aday yerleşti. Üniversitelerin lisans programlarında 18 bin 770, ön lisans programlarında ise 20 bin 19 olmak üzere 38 bin 789 kontenjan boş kaldı. Devlet üniversitelerinin lisans programlarında 4 bin 437, ön lisans programlarında 9 bin 810, vakıf üniversitelerinin lisans programlarında 7 bin 32, ön lisans programlarında 8 bin 291 kontenjan boş kaldı. KKTC'deki üniversitelerin lisans programlarında 6 bin 181, ön lisans programlarında bin 903, yurtdışındaki üniversitelerin lisans programlarında bin 120, ön lisans programlarında 15 kontenjan boş kaldı.

ÖSYM, 2015-ÖSYS yerleştirme sonuçlarına ilişkin sayısal bilgileri internet sitesinden paylaştı. Buna göre, sınavsız geçiş dahil tercih yapma hakkı olan 2 milyon 10 bin 790 adaydan 1 milyon 239 bin 800'ü tercih formu gönderdi. Tercih değerlendirme sonucunda üniversitelerdeki 823 bin 739 kontenjandan 784 bin 950'sine yerleştirme yapıldı.
Kılavuzda yer alan bilgiler en çok düşüşün hukukta yaşandığını göstermektedir. İstanbul, Ankara, Marmara ve Selçuk gibi üniversitelerin hukuk ve tıp fakültelerinin kontenjanlarında düşüşler kılavuzda yer almaktadır. Örneğin İstanbul ve Ankara Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi geçen yıl 800 öğrenci alırken, bu yıl kontenjanı 650’ye düştü. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin kontenjanının 500’den 400’e; Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin kontenjanının ise 400’den 300’e düştüğü görüldü. Tıp fakültelerinde ise daha az kontenjan düşüşü yaşandı. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin geçen yılki toplam kontenjanı 369 iken, bu yıl 328 oldu. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nin kontenjanı ise geçen sene 498 iken, bu sene 462 olarak açıklandı. 
YÖK’ün geçtiğimiz ocak ayında aldığı karara göre, bu yıldan itibaren öğrenciler ilgili puan türünde hukukta ilk 150 bin, tıpta ise ilk 40 bin başarı sırası içerisine girmek zorundadır. Bu durumda 2015 ÖSYS sonuçlarına göre 1 milyon 976 bin 657 öğrenci hukuk, 2 milyon 86 bin 657 öğrenci tıp fakültelerine girme şansı bulamamış olacaktır. 
Lisans Yerleştirme Sınavları’nda (LYS) başvuran genel lise mezunlarının %15,44’ü,Anadolu Lisesi mezunlarının %50’si,meslek lisesi mezunlarının %6,58’i dört yıllık lisans programına yerleşti. Birkaç lise türü dışında diğer liselerin tamamında yerleşme oranları sistemin başarısızlık belgesi oldu. Hükümetlerin teşvik ve destek verdiği, velilerin büyük harcamalar yaptığı özel okullardan mezun olanların %57,68’i bir okula yerleşebildi. Özel okullardan mezun olanların %42,32’si açıkta kaldı.

Sınava giren adaylardan %61,68’İ tercih yaparken, adayların %37,32’i ise tercih hakkını bile kullanmadı. Üniversiteye en çok mezun gönderen okullar Anadolu liseleri oldu. Bu liselerden mezun olanların %58,57’si bir üniversite programına yerleşirken, bunların %50’si bir lisans programına yerleşti. Sosyal bilimler lisesi mezunlarının %74,57’si,Fen liseleri mezunlarının %63’ü dört yıllık lisans programına yerleşmeyi başardı. Sınava girenler arasında AKP’nin büyük yatırım yaptığı imam hatip lisesi mezunlarının bir programa yerleşme oranı %17’de kaldı.

Sonuç olarak, başarısız sınav sonuçları ve yanlış soruları şimdi de boş kalan 39 bin kontenjan sayısı ile eğitim ve üniversiteye giriş sistemine yönelik eleştiriler bitmek bilmeyecektir. Bu zihniyet değişmeyip devam ettikçe daha çok tartışma yapılacak, bu alanda var olan sorunlara yeni sorunlar eklenecektir. Bu sistem değişmedikçe üniversiteye yerleşemeyen gençler gelecek, girip mezun olanlar ise işsizlik kaygısı yaşamaya devam edeceklerdir. 

> Alaaddin Dinçer: LYS'nin anatomisi

Alaaddin Dinçer / Eğitimci

lysMerakla beklenen 2015 ÖSYM LYS yerleştirme üniversite tercih sonuçları açıklandı. YGS ve LYS’de alınan puan sonuçlarına ve yapılan tercihler doğrultusunda 2015-ÖSYS yükseköğretim programlarına gidecek olan öğrencilerin merkezi yerleştirme işlemleri tamamlandı. Üniversite kayıtları ise 3-7 Ağustos arasında yapılacak. ÖSYS'ye başvuran aday sayısı 2 milyon 126 bin 670 olurken, üniversitelerin lisans, ön lisans programları ile AÖF'ye yerleşen aday sayısı ise 983 bin 90 olarak duyuruldu,

Başvuran sayıları ile kıyaslandığında son sınıf düzeyinde başvuranların %46’sı,önceki yıllarda mezun olanların %45,5’i,daha önce yerleşmiş olanların %76’sı,bir yükseköğretim programını bitirenlerin %70’i,kaydı silinenlerin ise %55’i herhangi bir yükseköğretim programında kendine yer bulamamıştır. Toplamda üniversiteye yerleşmek için başvuran gençlerin %54’ü herhangi bir yükseköğretim programına yerleşmemiştir. Başka bir ifade ile söyleyecek olursak üniversiteye yerleşmek için çile çeken her 100 gençten 54’ü umularını başka bahara ertelemiştir. 

Geçen yıl 778 bin olarak açıklanan kontenjanlar bu yıl 800 bine çıkarıldı.4 yıllık lisans programlarına 2014’te 414 bin 244 kontenjan ayrılmıştı.Bu yıl 422 bin 305 kontenjana yer verildi.Bu kontenjanların 329 bin 478’i devlet,79 bin 461’i vakıf,13 bin 366’sı KKTC üniversitelerine ayrıldı.Ön kisans programlarında kontenjan sayısı ise 364 binden 379 bine yükseltildi.Özel yetenek bölümlerine ise 25 bin 803 kontenjan verildi..
YÖK İstatistiklerine göre 2014-15 Öğretim yılında üniversitelerin açık, ön lisans ve lisans bölümlerinde 6 milyon 62 bin 886 öğrenci öğrenim görmektedir. Öğrenci dağılımına baktığımızda bu öğrencilerin;5 milyon 615 bin 293’ünün(92.62) devlet,447 bin 595’inin(%7.38) özel üniversitelerde okumakta olduğunu görmekteyiz. Kamu ve özel üniversitelerin tüm programlarında okuyan öğrencilerin 3 milyon 276 bin 658’i(%54) erkeklerden 2 milyon 786 bin 228’i(%46) kadınlardan oluşmaktadır. Ön lisans programlarında;610 bin 764 örgün,285 bin 67 ikinci öğretim,25 bin 580 uzaktan,1 milyon 92 bin 150 öğrenci açık öğretimde olmak üzere toplamda 2 milyon 13 bin 768(%33,2) öğrenci öğrenim görmektedir.

Lisans programlarında ise;1 milyon 473 bin 867örgün,423 bin 825’i ikinci öğretim 20 bin 195’uzaktan,1 milyon 710 bin 913ü açık olmak üzere toplamda 3 milyon 628 bin 800(%60) öğrenci öğrenim görmektedir. Yüksek lisans ve doktora programına devam edenlerin sayısı 424 bin 324’tür.(%6,8) Geçmiş yıllar artış oranları baz alırsak 2015 yılı sonu itibarı ile yaklaşık 700-750 bin arası bir sayıda öğrencinin mezun olacağını tahmin edebiliriz.

Daha önce açıklandığı gibi iki yıllık ön lisans programlarının yüzde 60’ı meslek liseliler için kullanılan sınavsız geçiş, yüzde 40’ı ise diğer liselerden mezunlar için YGS puanı ile tercih edilecek şekilde ayrıldı. Ayrıca geçen yıllarda ön lisans programlarına okul birincisi kontenjanı verilmezken, bu sene bu bölümlere okul birincisi kontenjanı ayrıldığı görüldü.

Yayımlanan Akademik Kontenjan Kılavuzunda bazı bölümlerde profesör, doçent ve yardımcı doçent bulunmaması üzerinde önemle durulması gereken bir olumsuzluğu ortaya koymaktadır. Üniversitelerde 126 bin 872’si kamuda 21 bin 481’i özelde olmak üzere toplamda 148 bin 353 akademisyen görev yapmaktadır. Bunların 20 bin 879 profesör,14 bin 140’ı doçent,33 bin 323’ü yardımcı doçentlerden oluşmaktadır. Geriye kalan öğretim görevlilerinin sayısı ise 80 bin 10’dur.

Kamu üniversitelerinin ön lisans programlarında 115 profesör,257 doçent,1805 yardımcı doçent, Enstitüler, araştırma merkezleri ve lisans programlarında ise 17 bin 708 profesör,12 bin 97 doçent 25 bin 263 yardımcı doçent görev yapmaktadır. Özel üniversitelerin bütün programlarında 3046 profesör,1796 doçent,6255 yardımcı doçent çalışmaktadır. Kamu üniversitelerinin örgün ve ikinci öğretim ön lisans programlarında bir profesöre 7 bin 792’i,bir doçente 3 bin 487,bir yardımcı doçente 496 öğrenci düşmektedir. Örgün ve ikinci öğrenim lisans programlarında bir profesöre 107,bir doçente 157,bir yardımcı doçente 75 öğrenci düşmektedir. Özel üniversitelerde bir profesöre 147,bir doçente 249,bir yardımcı doçente 76 öğrenci düşmektedir. Ülkemizde bulunan profesörlerin %54’ü,doçentlerin %52,5’i üç büyük kentte faaliyet yürütmekte olan özel ve kamu üniversitelerinde görev yapmaktadır. Anadolu üniversitelerinin fakültelerinin bir bölümünde, meslek yüksek okullarının büyük bir bölümünde yardımcı doçent bulunmamaktadır.
Sınavsız geçiş dahil 1 milyon 239 bin 800 aday üniversite tercihi yaptı. Üniversitelerin lisans ve ön lisans programlarına ise 784 bin 950 aday yerleşti. Üniversitelerin lisans programlarında 18 bin 770, ön lisans programlarında ise 20 bin 19 olmak üzere 38 bin 789 kontenjan boş kaldı. Devlet üniversitelerinin lisans programlarında 4 bin 437, ön lisans programlarında 9 bin 810, vakıf üniversitelerinin lisans programlarında 7 bin 32, ön lisans programlarında 8 bin 291 kontenjan boş kaldı. KKTC'deki üniversitelerin lisans programlarında 6 bin 181, ön lisans programlarında bin 903, yurtdışındaki üniversitelerin lisans programlarında bin 120, ön lisans programlarında 15 kontenjan boş kaldı.

ÖSYM, 2015-ÖSYS yerleştirme sonuçlarına ilişkin sayısal bilgileri internet sitesinden paylaştı. Buna göre, sınavsız geçiş dahil tercih yapma hakkı olan 2 milyon 10 bin 790 adaydan 1 milyon 239 bin 800'ü tercih formu gönderdi. Tercih değerlendirme sonucunda üniversitelerdeki 823 bin 739 kontenjandan 784 bin 950'sine yerleştirme yapıldı.
Kılavuzda yer alan bilgiler en çok düşüşün hukukta yaşandığını göstermektedir. İstanbul, Ankara, Marmara ve Selçuk gibi üniversitelerin hukuk ve tıp fakültelerinin kontenjanlarında düşüşler kılavuzda yer almaktadır. Örneğin İstanbul ve Ankara Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi geçen yıl 800 öğrenci alırken, bu yıl kontenjanı 650’ye düştü. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin kontenjanının 500’den 400’e; Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin kontenjanının ise 400’den 300’e düştüğü görüldü. Tıp fakültelerinde ise daha az kontenjan düşüşü yaşandı. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin geçen yılki toplam kontenjanı 369 iken, bu yıl 328 oldu. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nin kontenjanı ise geçen sene 498 iken, bu sene 462 olarak açıklandı. 
YÖK’ün geçtiğimiz ocak ayında aldığı karara göre, bu yıldan itibaren öğrenciler ilgili puan türünde hukukta ilk 150 bin, tıpta ise ilk 40 bin başarı sırası içerisine girmek zorundadır. Bu durumda 2015 ÖSYS sonuçlarına göre 1 milyon 976 bin 657 öğrenci hukuk, 2 milyon 86 bin 657 öğrenci tıp fakültelerine girme şansı bulamamış olacaktır. 
Lisans Yerleştirme Sınavları’nda (LYS) başvuran genel lise mezunlarının %15,44’ü,Anadolu Lisesi mezunlarının %50’si,meslek lisesi mezunlarının %6,58’i dört yıllık lisans programına yerleşti. Birkaç lise türü dışında diğer liselerin tamamında yerleşme oranları sistemin başarısızlık belgesi oldu. Hükümetlerin teşvik ve destek verdiği, velilerin büyük harcamalar yaptığı özel okullardan mezun olanların %57,68’i bir okula yerleşebildi. Özel okullardan mezun olanların %42,32’si açıkta kaldı.

Sınava giren adaylardan %61,68’İ tercih yaparken, adayların %37,32’i ise tercih hakkını bile kullanmadı. Üniversiteye en çok mezun gönderen okullar Anadolu liseleri oldu. Bu liselerden mezun olanların %58,57’si bir üniversite programına yerleşirken, bunların %50’si bir lisans programına yerleşti. Sosyal bilimler lisesi mezunlarının %74,57’si,Fen liseleri mezunlarının %63’ü dört yıllık lisans programına yerleşmeyi başardı. Sınava girenler arasında AKP’nin büyük yatırım yaptığı imam hatip lisesi mezunlarının bir programa yerleşme oranı %17’de kaldı.

Sonuç olarak, başarısız sınav sonuçları ve yanlış soruları şimdi de boş kalan 39 bin kontenjan sayısı ile eğitim ve üniversiteye giriş sistemine yönelik eleştiriler bitmek bilmeyecektir. Bu zihniyet değişmeyip devam ettikçe daha çok tartışma yapılacak, bu alanda var olan sorunlara yeni sorunlar eklenecektir. Bu sistem değişmedikçe üniversiteye yerleşemeyen gençler gelecek, girip mezun olanlar ise işsizlik kaygısı yaşamaya devam edeceklerdir. 

Son Güncelleme: Çarşamba, 29 Temmuz 2015 16:28

Gösterim: 4169

Eyyüp Kılcı / Güvender Başkan Yardımcısı

eyyup_kilciAKP eğitim adına yaptığı her değişiklikte laik kesimlerce uzun dönem kuşkuyla karşılandı. İlk yıllarda hem kuşkular elini kolunu bağladı hem de eğitim adına ortaya koyabileceği bir hazırlığı yoktu. AKP döneminde yapılanların çoğu bina ve donanımla ilgilidir bunların da istenen düzeyde olduğunu söylemek zordur. Bu yüzden Hüseyin Çelik döneminde yapılan müfredat değişikliği, ücretsiz kitap verilmesi ve diğer bakanlar döneminde AKP ye rağmen bakanların bireysel gayretleriyle yapılan bazı olumlu adımları hariç tutacak olursak. AKP’nin eğitimde kayda değer bir politikasının olmadığı, hukuki düzenlemelerle eğitim sistemini kendi lehine değiştirme gayretlerini reform gibi sunduğu, orta öğretime girişte olduğu gibi bir bakan döneminde getirilen bir düzenlemenin diğer bakan döneminde kaldırıldığı görülecektir. 12 yıllık icraatı boyunca öğretmen kalitesini artırma konusunda “performans yönetim sistemi” eğitimde kalite güvencesi için getirilen “toplam kalite sistemi” gibi geliştirilen her politika bir sonraki dönemde kaldırılmış ve süreklilik sağlanamamıştır. Politika geliştirmek üzere atılan sınırlı sayıdaki her olumlu adımın içine ise siyasi sonuç elde etmeyle ilgili hususlar eklendiği görülmektedir. Örneğin ülkede eğitim düzeyini yükseltmek için 8 yıllık zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılmış bu olumlu düzenlemenin içine partinin gençlik yapılanmasına hizmet edeceği düşüncesiyle İHL ile ilgili şeyler eklenmiştir.  Her ile bir üniversite kurulması gibi gelişmenin önünü açacak olumlu bir düzenlemenin içine üniversite yönetimlerini istedikleri gibi belirleme iliştirilmiştir. Bakanlığın daha verimli hizmet üretmesi için teşkilat kanunu değiştirilirken kolay kadrolaşmayla ilgili hükümler eklenmiştir.

Bakanların icraatlarının değerlendirilmesi

AKP’de ilk dönemde AB birliğine üyelik öne çıkararak batının güvenini sağlayıp kuşkuları üzerinden atmaya meşrulaşma krizinden çıkmaya çalışıyordu. Bu ve benzeri amaçlarla ülkede birçok yeniliği başlatan ANAP’tan transfer edilen Erkan Mumcu büyük iddialarla başladığı Bakanlığı çok kısa sürdü ve belki de dönemin şartları gereği hafızalarda kalan bir icraatı olamadı. 28 Şubat sürecinin hassasiyetleri üzerine göreve gelen Bakan için bir eğitim sendikası kadrolaşmak dışında başka bir icraatının olmadığını ifade edecekti, ancak o günkü şartlardan dolayı bunda da başarılı olamadı. Ücretsiz kitap, özerk demokratik üniversite gibi vaatler yerine getirilemedi.

Hüseyin Çelik 6 yıl görevde kaldı Hasan Ali Yücel’den sonra en uzun süre bakanlık yaptı. Hüseyin Çelik döneminde, öğretmenlere laptop verilmesi, ders kitaplarının ücretsiz dağıtılması, müfredatın yenilenmesi, OKS’nin kaldırılıp yerine üç yıla yayılmış SBS’nin getirilmesi, okullara internet bağlanması gibi öne çıkan icraatlar oldu. Bu dönemde AKP’nin eğitimde yaptığı tek kalıcı icraatı olan yapılandırıcı eğitime göre hazırlanan oldukça başarılı müfredat projesi sonraki süreçte öğretmen eğitimleri ayağı ihmal edildiği için havada kaldı. Hüseyin Çelik’te bazı sendikalarca kadrolaşma konusunda suçlamalara muhatap oldu.

Hüseyin Çelik Doğru yol partisinden gelmesine rağmen dünya görüşünden dolayı AKP hakkında kuşkulardan o da nasibini aldı ikinci bir gündemleri var kanaati silinmedi. Bu yüzden AKP’nin eğitimde ikinci gündemi olmadığına inandıracağı bir bakana ihtiyacı vardı. Hem dünya görüşü hem de bayan olması sebebiyle en uygun isim 2009 yılında göreve gelen Nimet Baş oldu. Baş kendini şöyle tanımlıyordu “28 Şubat’ta hak ve özgürlüklerde yana tavır aldım, inançlarını samimi olarak yaşamak isteyenlerin yanındaydım” diyerektüm görüşlerine katılmasa bile AKP’nin avukatlığını yapmış kuruluşunda bulunmuş tüzüğünü hazırlayan ekipte yer almıştı. Budönemde üç yıla yayılmış SBS henüz üçüncüsü yapılmadan kaldırıldı ve sınav sayısı tekrar bire düşürüldüğü için AKP eğitimi yapboz tahtasına çevirdi suçlamasına muhatap oldu.

Ömer Dinçer partide her kademede görev yapmış başbakanın en yakınında bulunmuş biriydi. Partinin bakanlıklarda teşkilatlanmasını kurgusunu o yaptı, meclis çoğunluğu ile kanun çıkarma gücünü kullanarak teşkilat yasasının değiştirdi. AKP’nin önceki bakanları döneminde göreve getirdikleri dâhil tüm kadroları değiştirme yetkisi aldı. Yeni kadro seçiminde akademik kariyer ve dil şartını öne çıkarmaya ve parti tabanından olmasa bile akademik birikiminden yaralanabilecekleri göreve getirmeye çalıştı bu yönüyle bilhassa partiye yakın sendikayla uyuşamadı.  Birikimli kadroları görevden alıp bakanlığın kültürüne zarar vermekle eleştirildi.

Nabi Avcı partinin farklı görüşlerden olanların çoğu ile yollarını ayırdığı herkesimi kucaklama anlayışından uzaklaşıp kendi tabanına dönük mesajların öne çıkarmaya başladığı bir dönemde göreve geldi. Oldukça demokrat olduğu bilinen bakan partinin son dönem sadece siyasi hedeflerini gerçekleştirme yönündeki politikalarına uymayı tercih etti. AKP bu dönemde her alanda olduğu gibi eğitimde de ilk yıllardaki kucaklayıcı yaklaşımından giderek uzaklaştı. Sadece kendi politikalarının doğruluğuna inanan meclis çoğunluğunu kullanarak kimseyle uzlaşma gereği bile duymadan kendi politikalarını tüm topluma dayatmaya çalışan bir anlayışa büründü. Bu yolla tüm ülke insanını mutlu edecek politikalar üretmekten hızla uzaklaşıldı. AKP bu dönemde ikinci kez teşkilat yasasını değiştirdi ve Ömer Dinçer’in getirdiği kadrolarla çalışma bile yeterli görülmedi. Partinin hukuk normlarını zorlayan politikalarını uygulamak içinbirikimli kadroların çoğunu görevden alıp yeterli tecrübeye sahip olmayanları getirecek tüm üst bürokrasiyi değiştirecek şekilde yetkialındı.

AKP döneminde eğitimde olumlu gelişmeler neler

Üniversite sayısının artırılması, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması, ilk yıllarda eğitim yatırımlarının artmasıyla sınıf bazında öğrenci sayısının bir nebze azaltılması, uygulanmasa bile yapılandırmacı eğitime göre müfredat hazırlanması, ders kitaplarının ücretsiz dağıtılması, büyük iddialarla başlatılan ancak her projede olduğu gibi içeriği doldurulamayan fatih projesiyle bazı okul donanımlarının geliştirilmesi sayılabilir.            

Bu dönemde ülkemizde dünya ortalamalarının gerisinde bırakan hususlardan bazıları

Bazı sendikalar bu dönemde; fiziki mekân ve alt yapı yetersizliklerinin giderilemediği, sınıf mevcutlarının istenen düzeye çekilemediği,  300 bin öğretmen atama beklerken öğretmen açığının karşılanamadığı, sözleşmeli öğretmenlerin mağduriyetinin giderilemediği, okul öncesi eğitime katılımın düşük düzede kaldığı, yatırımlara ayrılan payın her yıl giderek azaldığı, ARGE ye yeterli kaynak ayrılmadığı, harcamaların %70’inin personel giderlerine harcandığı yönünde eleştiriler yaptılar.  

Doğu ve güneydoğuda imkansızlıktan mevsimlik işçi olarak çalışanların eğitime alınamadığı, bölgede eğitimde yetersizliklerin önlenemediği, birleştirilmiş sınıfların kaldırılamadığı, eğitime katılım oranı oldukça düşük düzeyde olduğu, okula devamın sağlanamadığı, ortak dilin öğretilemediği yönünde eleştiriler geldi.

Özel öğretim alanında ise: DPT’nin bölgeler okullar ve öğretmenler arasındaki farktan dolayı ortaya çıkan eğitimdeki noksanları kapatmak üzere tampon kurum gibi görev yaptığı belirttiği dershaneleri kapatan kanun meclis çoğunluğu kullanılarak çıkarılmıştır. AYM de açılan iptal kararı gecikmiş ve binden fazla kurum iflas ederek kapanmış, eğitim yatırımları hurdaya gitmiş, birçoğu da istemediği halde dönüşüme başvurmak zorunda bırakılmıştır. Dönüşüme başvuranların işlemleri uzatılarak 6 aydan bu yana kayıt yapmaları engellenmiş ve giderlerini banka kredisiyle karşılamak zorunda kalmıştır. Şimdi de tüm hukuk normları hiçe sayılarak AYM iptal kararına rağmen dershanelere izin vermeyecekleri bakan tarafından seslendirilmektedir.  Belediyelerin ve İŞKUR’un ihale yoluyla açtığı kurslardan dolayı özel kurslar bitme noktasına gelmiş, özel okullar dönüşenlerin ücret politikalarına kurban edilmiş ve tüm özel öğretim ciddi kan kaybetmeye başlamıştır.

Eğitimciler, başlangıçta tüm taraflardan yararlanarak politika geliştiren iktidar partisinin şimdilerde tüm görüşlere kapalı hale geldiğini, meclis çoğunluğuyla kanun çıkarma gücünü kullanarak sadece kendi parti görüşlerini topluma dayatan bir görüntü çizdiğini belirtmektedir. Bakanlık dışında konuyu bilmeyen birimlerce yapılan düzenlemelerde tüm etik ve hukuki normların göz ardı edildiği, kişi ve kurumların kazanılmış haklarını elinden alındığı görülmektedir. Okul müdürlerinin görevden alınmasında yaşananlar okul yönetimlerini zayıflatmış, il teşkilatlarında yapılan sık değişikliklerle uzmanlığı olanlar uzaklaştırılmış konuyu bilmeyenler getirilmiştir. Talim terbiye ve teftiş gibi bakanlığın beyni olarak kabul edilen tüm otokontrol birimleri teşkilat yasası değişiklikleri ile eğitim siyasete daha fazla bağımlı hale getirilmiştir.  

Özetle: Şu anda bakanlığın iyi yönetildiğini söylemek mümkün değildir. Her bakanlıkta olduğu gibi bakanlığımızın da görevde yükselmeden, devletin verdiği hizmetlerde ayrımcılık yapılmamasına kadar her konuda demokratik toplumlardaki hukuk normlarına çekilmeye ihtiyacı vardır. İleri ülkelerde olduğu gibi herkesin devlet imkanlarından eşit yararlanması için yeni göreve başlayacak hükumetin devletin sunduğu hizmetlerde eşitlik ilkesini kuracak hukuk normlarını geliştirmesi şarttır.  

 

> AKP’nin 13 yıllık eğitim icraatında neler yaşandı?

Eyyüp Kılcı / Güvender Başkan Yardımcısı

eyyup_kilciAKP eğitim adına yaptığı her değişiklikte laik kesimlerce uzun dönem kuşkuyla karşılandı. İlk yıllarda hem kuşkular elini kolunu bağladı hem de eğitim adına ortaya koyabileceği bir hazırlığı yoktu. AKP döneminde yapılanların çoğu bina ve donanımla ilgilidir bunların da istenen düzeyde olduğunu söylemek zordur. Bu yüzden Hüseyin Çelik döneminde yapılan müfredat değişikliği, ücretsiz kitap verilmesi ve diğer bakanlar döneminde AKP ye rağmen bakanların bireysel gayretleriyle yapılan bazı olumlu adımları hariç tutacak olursak. AKP’nin eğitimde kayda değer bir politikasının olmadığı, hukuki düzenlemelerle eğitim sistemini kendi lehine değiştirme gayretlerini reform gibi sunduğu, orta öğretime girişte olduğu gibi bir bakan döneminde getirilen bir düzenlemenin diğer bakan döneminde kaldırıldığı görülecektir. 12 yıllık icraatı boyunca öğretmen kalitesini artırma konusunda “performans yönetim sistemi” eğitimde kalite güvencesi için getirilen “toplam kalite sistemi” gibi geliştirilen her politika bir sonraki dönemde kaldırılmış ve süreklilik sağlanamamıştır. Politika geliştirmek üzere atılan sınırlı sayıdaki her olumlu adımın içine ise siyasi sonuç elde etmeyle ilgili hususlar eklendiği görülmektedir. Örneğin ülkede eğitim düzeyini yükseltmek için 8 yıllık zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılmış bu olumlu düzenlemenin içine partinin gençlik yapılanmasına hizmet edeceği düşüncesiyle İHL ile ilgili şeyler eklenmiştir.  Her ile bir üniversite kurulması gibi gelişmenin önünü açacak olumlu bir düzenlemenin içine üniversite yönetimlerini istedikleri gibi belirleme iliştirilmiştir. Bakanlığın daha verimli hizmet üretmesi için teşkilat kanunu değiştirilirken kolay kadrolaşmayla ilgili hükümler eklenmiştir.

Bakanların icraatlarının değerlendirilmesi

AKP’de ilk dönemde AB birliğine üyelik öne çıkararak batının güvenini sağlayıp kuşkuları üzerinden atmaya meşrulaşma krizinden çıkmaya çalışıyordu. Bu ve benzeri amaçlarla ülkede birçok yeniliği başlatan ANAP’tan transfer edilen Erkan Mumcu büyük iddialarla başladığı Bakanlığı çok kısa sürdü ve belki de dönemin şartları gereği hafızalarda kalan bir icraatı olamadı. 28 Şubat sürecinin hassasiyetleri üzerine göreve gelen Bakan için bir eğitim sendikası kadrolaşmak dışında başka bir icraatının olmadığını ifade edecekti, ancak o günkü şartlardan dolayı bunda da başarılı olamadı. Ücretsiz kitap, özerk demokratik üniversite gibi vaatler yerine getirilemedi.

Hüseyin Çelik 6 yıl görevde kaldı Hasan Ali Yücel’den sonra en uzun süre bakanlık yaptı. Hüseyin Çelik döneminde, öğretmenlere laptop verilmesi, ders kitaplarının ücretsiz dağıtılması, müfredatın yenilenmesi, OKS’nin kaldırılıp yerine üç yıla yayılmış SBS’nin getirilmesi, okullara internet bağlanması gibi öne çıkan icraatlar oldu. Bu dönemde AKP’nin eğitimde yaptığı tek kalıcı icraatı olan yapılandırıcı eğitime göre hazırlanan oldukça başarılı müfredat projesi sonraki süreçte öğretmen eğitimleri ayağı ihmal edildiği için havada kaldı. Hüseyin Çelik’te bazı sendikalarca kadrolaşma konusunda suçlamalara muhatap oldu.

Hüseyin Çelik Doğru yol partisinden gelmesine rağmen dünya görüşünden dolayı AKP hakkında kuşkulardan o da nasibini aldı ikinci bir gündemleri var kanaati silinmedi. Bu yüzden AKP’nin eğitimde ikinci gündemi olmadığına inandıracağı bir bakana ihtiyacı vardı. Hem dünya görüşü hem de bayan olması sebebiyle en uygun isim 2009 yılında göreve gelen Nimet Baş oldu. Baş kendini şöyle tanımlıyordu “28 Şubat’ta hak ve özgürlüklerde yana tavır aldım, inançlarını samimi olarak yaşamak isteyenlerin yanındaydım” diyerektüm görüşlerine katılmasa bile AKP’nin avukatlığını yapmış kuruluşunda bulunmuş tüzüğünü hazırlayan ekipte yer almıştı. Budönemde üç yıla yayılmış SBS henüz üçüncüsü yapılmadan kaldırıldı ve sınav sayısı tekrar bire düşürüldüğü için AKP eğitimi yapboz tahtasına çevirdi suçlamasına muhatap oldu.

Ömer Dinçer partide her kademede görev yapmış başbakanın en yakınında bulunmuş biriydi. Partinin bakanlıklarda teşkilatlanmasını kurgusunu o yaptı, meclis çoğunluğu ile kanun çıkarma gücünü kullanarak teşkilat yasasının değiştirdi. AKP’nin önceki bakanları döneminde göreve getirdikleri dâhil tüm kadroları değiştirme yetkisi aldı. Yeni kadro seçiminde akademik kariyer ve dil şartını öne çıkarmaya ve parti tabanından olmasa bile akademik birikiminden yaralanabilecekleri göreve getirmeye çalıştı bu yönüyle bilhassa partiye yakın sendikayla uyuşamadı.  Birikimli kadroları görevden alıp bakanlığın kültürüne zarar vermekle eleştirildi.

Nabi Avcı partinin farklı görüşlerden olanların çoğu ile yollarını ayırdığı herkesimi kucaklama anlayışından uzaklaşıp kendi tabanına dönük mesajların öne çıkarmaya başladığı bir dönemde göreve geldi. Oldukça demokrat olduğu bilinen bakan partinin son dönem sadece siyasi hedeflerini gerçekleştirme yönündeki politikalarına uymayı tercih etti. AKP bu dönemde her alanda olduğu gibi eğitimde de ilk yıllardaki kucaklayıcı yaklaşımından giderek uzaklaştı. Sadece kendi politikalarının doğruluğuna inanan meclis çoğunluğunu kullanarak kimseyle uzlaşma gereği bile duymadan kendi politikalarını tüm topluma dayatmaya çalışan bir anlayışa büründü. Bu yolla tüm ülke insanını mutlu edecek politikalar üretmekten hızla uzaklaşıldı. AKP bu dönemde ikinci kez teşkilat yasasını değiştirdi ve Ömer Dinçer’in getirdiği kadrolarla çalışma bile yeterli görülmedi. Partinin hukuk normlarını zorlayan politikalarını uygulamak içinbirikimli kadroların çoğunu görevden alıp yeterli tecrübeye sahip olmayanları getirecek tüm üst bürokrasiyi değiştirecek şekilde yetkialındı.

AKP döneminde eğitimde olumlu gelişmeler neler

Üniversite sayısının artırılması, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması, ilk yıllarda eğitim yatırımlarının artmasıyla sınıf bazında öğrenci sayısının bir nebze azaltılması, uygulanmasa bile yapılandırmacı eğitime göre müfredat hazırlanması, ders kitaplarının ücretsiz dağıtılması, büyük iddialarla başlatılan ancak her projede olduğu gibi içeriği doldurulamayan fatih projesiyle bazı okul donanımlarının geliştirilmesi sayılabilir.            

Bu dönemde ülkemizde dünya ortalamalarının gerisinde bırakan hususlardan bazıları

Bazı sendikalar bu dönemde; fiziki mekân ve alt yapı yetersizliklerinin giderilemediği, sınıf mevcutlarının istenen düzeye çekilemediği,  300 bin öğretmen atama beklerken öğretmen açığının karşılanamadığı, sözleşmeli öğretmenlerin mağduriyetinin giderilemediği, okul öncesi eğitime katılımın düşük düzede kaldığı, yatırımlara ayrılan payın her yıl giderek azaldığı, ARGE ye yeterli kaynak ayrılmadığı, harcamaların %70’inin personel giderlerine harcandığı yönünde eleştiriler yaptılar.  

Doğu ve güneydoğuda imkansızlıktan mevsimlik işçi olarak çalışanların eğitime alınamadığı, bölgede eğitimde yetersizliklerin önlenemediği, birleştirilmiş sınıfların kaldırılamadığı, eğitime katılım oranı oldukça düşük düzeyde olduğu, okula devamın sağlanamadığı, ortak dilin öğretilemediği yönünde eleştiriler geldi.

Özel öğretim alanında ise: DPT’nin bölgeler okullar ve öğretmenler arasındaki farktan dolayı ortaya çıkan eğitimdeki noksanları kapatmak üzere tampon kurum gibi görev yaptığı belirttiği dershaneleri kapatan kanun meclis çoğunluğu kullanılarak çıkarılmıştır. AYM de açılan iptal kararı gecikmiş ve binden fazla kurum iflas ederek kapanmış, eğitim yatırımları hurdaya gitmiş, birçoğu da istemediği halde dönüşüme başvurmak zorunda bırakılmıştır. Dönüşüme başvuranların işlemleri uzatılarak 6 aydan bu yana kayıt yapmaları engellenmiş ve giderlerini banka kredisiyle karşılamak zorunda kalmıştır. Şimdi de tüm hukuk normları hiçe sayılarak AYM iptal kararına rağmen dershanelere izin vermeyecekleri bakan tarafından seslendirilmektedir.  Belediyelerin ve İŞKUR’un ihale yoluyla açtığı kurslardan dolayı özel kurslar bitme noktasına gelmiş, özel okullar dönüşenlerin ücret politikalarına kurban edilmiş ve tüm özel öğretim ciddi kan kaybetmeye başlamıştır.

Eğitimciler, başlangıçta tüm taraflardan yararlanarak politika geliştiren iktidar partisinin şimdilerde tüm görüşlere kapalı hale geldiğini, meclis çoğunluğuyla kanun çıkarma gücünü kullanarak sadece kendi parti görüşlerini topluma dayatan bir görüntü çizdiğini belirtmektedir. Bakanlık dışında konuyu bilmeyen birimlerce yapılan düzenlemelerde tüm etik ve hukuki normların göz ardı edildiği, kişi ve kurumların kazanılmış haklarını elinden alındığı görülmektedir. Okul müdürlerinin görevden alınmasında yaşananlar okul yönetimlerini zayıflatmış, il teşkilatlarında yapılan sık değişikliklerle uzmanlığı olanlar uzaklaştırılmış konuyu bilmeyenler getirilmiştir. Talim terbiye ve teftiş gibi bakanlığın beyni olarak kabul edilen tüm otokontrol birimleri teşkilat yasası değişiklikleri ile eğitim siyasete daha fazla bağımlı hale getirilmiştir.  

Özetle: Şu anda bakanlığın iyi yönetildiğini söylemek mümkün değildir. Her bakanlıkta olduğu gibi bakanlığımızın da görevde yükselmeden, devletin verdiği hizmetlerde ayrımcılık yapılmamasına kadar her konuda demokratik toplumlardaki hukuk normlarına çekilmeye ihtiyacı vardır. İleri ülkelerde olduğu gibi herkesin devlet imkanlarından eşit yararlanması için yeni göreve başlayacak hükumetin devletin sunduğu hizmetlerde eşitlik ilkesini kuracak hukuk normlarını geliştirmesi şarttır.  

 

Son Güncelleme: Perşembe, 23 Temmuz 2015 14:10

Gösterim: 4420

Yükseköğretim yarışındaki öğrenciler için 2015 sınav maratonu sona erdi. Oğuzkaan Koleji Yönetim Kurulu Üyesi ve Eğitim Uzmanı Hatice Yılmaz, öğrencilere ve velilerine sonuçlar açıklanana kadar ve açıklandıktan sonra neler yapmaları gerektiği konusunda 7 önemli öneride bulundu.

hatice yılmazOğuzkaan Koleji Yönetim Kurulu Üyesi ve Eğitim Uzmanı Hatice Yılmaz, öğrencilerin girdikleri sınavlar sonucunda 4 ana gruptaki toplamda 17 puan türünden tercih yapmak için farklı bir mücadelenin içine gireceklerini belirterek, öğrencilerin lisans programlarına yönelik tercih yapabilmesi için ilgili puan türünden 180 ve üzeri puan alması gerektiğini, bu barajı aşamayan öğrencilerin de tercih yapabileceğini ancak değerlendirmeye alınmayacak bu tercihleri ölü tercih olacağı için tercih haklarını yanlış kullanmaları anlamına geleceğinden dikkatli olunması gerektiğini vurguladı.

Tercih Sürecinde Neler Yapmalı?

Hedefini daha önceden belirlemiş adaylar için YÖK’ün belirlediği ve ÖSYM’nin onayladığı bu 9 günlük tercih yapma süresi aslında oldukça rahat geçeceğine dikkat çeken Hatice Yılmaz, “Hedefini belirlememiş olan ve hemen her LYS’ye girmiş olan adaylar ise karmaşık bir tablonun içinden çıkmak için uğraşacak. YÖK’ün açıklamasına göre 6-14 Temmuz tarihleri arasında geçecek olan tercih süreci öncesinde bir zamanda ÖSYM sonuçları açıklayacak. ÖSYM, sonuçları açıklamak için acele etmenin yorucu bir tempo sonucu hata yapma olasılığını arttırdığını ve dolayısı ile hata olmayacak şekilde hareket edeceklerini ve adayların da sabırla beklemesi gerektiğini duyurdu” dedi.

Yılmaz, ayrıca Oğuzkaan Koleji olarak, öğrencilerine ve velilerine sonuçlar açıklanana kadar ve açıklandıktan sonra neler yapmaları gerektiği konusunda verdikleri önerileri de sıraladı;

1. Sonuçlar açıklanana kadar sınav ile ilgili her şeyden uzak durmak en doğrusu. Sınav başına en az 80 soruya cevap vermişken tüm soruları ve onlara verdikleri yanıtları hatırlamak imkansıza yakınken soruları inceleyip tahmini net hesapları yapmak sadece spekülatif bir tavır olacaktır. Bu tarz çabalarda genelde adaylar yanlış hesaplar yapar ve sonrasında hayal kırıklığı yaşarlar.

2. İnternet üzerinde YGS ve LYS puan hesaplamaları ile ilgili yüzlerce site var. Bunların yarısından fazlası bilgisayara virüs bulaştırmak üzere tasarlanmış zararlı yazılımlar içeriyor. Her ne kadar sonuç açıklanana kadar puan hesaplaması yapılmasının doğru olmadığını söylüyor olsam da öğrencilerin birçoğunun dayanamayıp bu hesaplamalara giriştiğini farkındayım. Burada adayların dikkat etmesi gereken yalnız ve yalnız ÖSYM ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onaylanmış internet sitelerine rağbet etmeleri. Bu konuda okuldaki rehber öğretmenler zamanında bilgilendirildi. Öğrenciler, okuldaki rehber öğretmenlerinden bu bilgiyi talep edebilir.

3. Sonuçlar açıklanır açıklanmaz peşin bir hükümle “kazandım” ya da “olmadı seneye” dememek lazım. Bu sene YGS’nin geçen seneye göre çok daha zor olduğu ÖSYM tarafından verilen sayısal verilerde net biçimde gözükmekte. LYS için de öğrenciler çok kolay bir sınav dönemi olduğuna yönelik açıklamalar yapmadılar. Bu da demek oluyor ki bazı programların puanları düşebilir. Çok başarılı öğrenciler bu durumdan ne kadar etkilendi bilmediğimiz için yüksek puanlı bölümlerde durum nasıl olur kestirmek güç; ancak şu bir gerçek ki puanlar ne yönde hareket ederse etsin, öğrencilerin tercih eğilimleri değişmediği sürece sıralamalarda çok büyük oynamalar olmaz. ÖSYM’nin kontenjan ve sıralamaları içeren tercih kılavuzu çıkana kadar kesin konuşmamak lazım.

4. Eski yıllarda dershaneler, öğrencileri tercih konusunda yönlendirirken bir sonraki sene de kendisine kaydolsun diye tercih konusunda ufuk açıcı bir rehberlik yapmaz, tam tersine bir kere daha girmesinin daha iyi olacağı konusunda adayları ikna etmeye çalışırdı. Önümüzdeki dönemde dershaneler olmayacağı için bu şekilde bir tavır sergilenmeyeceği düşünülebilir. Bu noktada kolejlerde ve köklü anadolu liselerinde okuyan öğrenciler biraz daha şanslı; çünkü onların rehber öğretmenleri bu konularda daha tecrübeli ve bilgili. Tanıdık aracılığı ile boş saatlerini yakalanabilirse bu kişilerden destek almak iyi olacaktır.

5. Vakıf Üniversitesi ve Devlet Üniversitesi ayrımında eski zamanlardaki “parası olan diploma alıyor” kavramı geçerliliğini yitirmiş vaziyette. Bazı vakıf üniversiteleri gerçek birer bilim yuvası ve bunu yıl içinde yaptığı bilimsel araştırmalar ve dünyada tanınmışlıklarını destekleyen çalışmalar ile göstermekte. Eskiden devlet üniversiteleri kendilerini tanıtma ihtiyacı bile duymazken, son birkaç yıldır şenlik havasında tanıtım günleri düzenlemekteler. Birçok üniversite, tercih dönemi başlamadan tanıtımları yapmaya başlayacak. Bu tanıtımlara gitmek ve bolca soru sormak lazım. “Niye bu üniversitede okuyayım, burası bana ne katacak?” sorusunu sormak her adayın hakkıdır.

6. Hala hangi yükseköğretim programında okuyacağını bilmeyen adaylar ise okullarındaki rehber öğretmenlerinden ya da liseden daha önce mezun olmuşlar ise kariyer eğitim merkezlerinden meslek ve kariyer testleri talep etmeli ve biraz olsun kendileri hakkında fikir sahibi olmalıdır. Aksi takdirde, sadece puanı ya da maddi gücü yetiyor diye bir bölüme yerleşecek ve hayatının geri kalanını bir zorunluluğa hapis edecektir.

7. Son olarak da anne ve babaların (hatta dayı, teyze, yenge, amca, komşu) çocuğun geleceği üzerinde hükümdar bir biçimde baskı kurmasının tehlikesini hatırlamak gerekir. Sadece “benim oğlum doktor olacak” deyip çevresine böbürlenmek için çocuğunuzun hayallerinin peşinden gitmesine engel olmayın. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirip Baro Stajını bile tamamlamışken hayali olan fotoğrafçılık için diplomasını babasına hediye edenleri de gördük, Cerrahpaşa İngilizce Tıp programını 5. sınıf sonunda bırakıp İstanbul Üniversitesi Gazetecilik için tekrar sınava gireni de. O beş sene yüzü gülmeyen o çocuklar, kendi hayalleri peşinden giderken hem daha mutlular hem de ister inanın ister inanmayın, daha çok para kazanıyorlar. Çoğu yeni mezun, tercihler için rehber öğretmenlerin yanına annesi ve babası ile gidecek. Anne ve babalar kafalarındaki soru işaretlerini rehber öğretmenler ile paylaşmalı ve çocukları için doğru olanı yapmalıdır.

> LYS tercih sürecinde veliler için 7 önemli öneri

Yükseköğretim yarışındaki öğrenciler için 2015 sınav maratonu sona erdi. Oğuzkaan Koleji Yönetim Kurulu Üyesi ve Eğitim Uzmanı Hatice Yılmaz, öğrencilere ve velilerine sonuçlar açıklanana kadar ve açıklandıktan sonra neler yapmaları gerektiği konusunda 7 önemli öneride bulundu.

hatice yılmazOğuzkaan Koleji Yönetim Kurulu Üyesi ve Eğitim Uzmanı Hatice Yılmaz, öğrencilerin girdikleri sınavlar sonucunda 4 ana gruptaki toplamda 17 puan türünden tercih yapmak için farklı bir mücadelenin içine gireceklerini belirterek, öğrencilerin lisans programlarına yönelik tercih yapabilmesi için ilgili puan türünden 180 ve üzeri puan alması gerektiğini, bu barajı aşamayan öğrencilerin de tercih yapabileceğini ancak değerlendirmeye alınmayacak bu tercihleri ölü tercih olacağı için tercih haklarını yanlış kullanmaları anlamına geleceğinden dikkatli olunması gerektiğini vurguladı.

Tercih Sürecinde Neler Yapmalı?

Hedefini daha önceden belirlemiş adaylar için YÖK’ün belirlediği ve ÖSYM’nin onayladığı bu 9 günlük tercih yapma süresi aslında oldukça rahat geçeceğine dikkat çeken Hatice Yılmaz, “Hedefini belirlememiş olan ve hemen her LYS’ye girmiş olan adaylar ise karmaşık bir tablonun içinden çıkmak için uğraşacak. YÖK’ün açıklamasına göre 6-14 Temmuz tarihleri arasında geçecek olan tercih süreci öncesinde bir zamanda ÖSYM sonuçları açıklayacak. ÖSYM, sonuçları açıklamak için acele etmenin yorucu bir tempo sonucu hata yapma olasılığını arttırdığını ve dolayısı ile hata olmayacak şekilde hareket edeceklerini ve adayların da sabırla beklemesi gerektiğini duyurdu” dedi.

Yılmaz, ayrıca Oğuzkaan Koleji olarak, öğrencilerine ve velilerine sonuçlar açıklanana kadar ve açıklandıktan sonra neler yapmaları gerektiği konusunda verdikleri önerileri de sıraladı;

1. Sonuçlar açıklanana kadar sınav ile ilgili her şeyden uzak durmak en doğrusu. Sınav başına en az 80 soruya cevap vermişken tüm soruları ve onlara verdikleri yanıtları hatırlamak imkansıza yakınken soruları inceleyip tahmini net hesapları yapmak sadece spekülatif bir tavır olacaktır. Bu tarz çabalarda genelde adaylar yanlış hesaplar yapar ve sonrasında hayal kırıklığı yaşarlar.

2. İnternet üzerinde YGS ve LYS puan hesaplamaları ile ilgili yüzlerce site var. Bunların yarısından fazlası bilgisayara virüs bulaştırmak üzere tasarlanmış zararlı yazılımlar içeriyor. Her ne kadar sonuç açıklanana kadar puan hesaplaması yapılmasının doğru olmadığını söylüyor olsam da öğrencilerin birçoğunun dayanamayıp bu hesaplamalara giriştiğini farkındayım. Burada adayların dikkat etmesi gereken yalnız ve yalnız ÖSYM ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onaylanmış internet sitelerine rağbet etmeleri. Bu konuda okuldaki rehber öğretmenler zamanında bilgilendirildi. Öğrenciler, okuldaki rehber öğretmenlerinden bu bilgiyi talep edebilir.

3. Sonuçlar açıklanır açıklanmaz peşin bir hükümle “kazandım” ya da “olmadı seneye” dememek lazım. Bu sene YGS’nin geçen seneye göre çok daha zor olduğu ÖSYM tarafından verilen sayısal verilerde net biçimde gözükmekte. LYS için de öğrenciler çok kolay bir sınav dönemi olduğuna yönelik açıklamalar yapmadılar. Bu da demek oluyor ki bazı programların puanları düşebilir. Çok başarılı öğrenciler bu durumdan ne kadar etkilendi bilmediğimiz için yüksek puanlı bölümlerde durum nasıl olur kestirmek güç; ancak şu bir gerçek ki puanlar ne yönde hareket ederse etsin, öğrencilerin tercih eğilimleri değişmediği sürece sıralamalarda çok büyük oynamalar olmaz. ÖSYM’nin kontenjan ve sıralamaları içeren tercih kılavuzu çıkana kadar kesin konuşmamak lazım.

4. Eski yıllarda dershaneler, öğrencileri tercih konusunda yönlendirirken bir sonraki sene de kendisine kaydolsun diye tercih konusunda ufuk açıcı bir rehberlik yapmaz, tam tersine bir kere daha girmesinin daha iyi olacağı konusunda adayları ikna etmeye çalışırdı. Önümüzdeki dönemde dershaneler olmayacağı için bu şekilde bir tavır sergilenmeyeceği düşünülebilir. Bu noktada kolejlerde ve köklü anadolu liselerinde okuyan öğrenciler biraz daha şanslı; çünkü onların rehber öğretmenleri bu konularda daha tecrübeli ve bilgili. Tanıdık aracılığı ile boş saatlerini yakalanabilirse bu kişilerden destek almak iyi olacaktır.

5. Vakıf Üniversitesi ve Devlet Üniversitesi ayrımında eski zamanlardaki “parası olan diploma alıyor” kavramı geçerliliğini yitirmiş vaziyette. Bazı vakıf üniversiteleri gerçek birer bilim yuvası ve bunu yıl içinde yaptığı bilimsel araştırmalar ve dünyada tanınmışlıklarını destekleyen çalışmalar ile göstermekte. Eskiden devlet üniversiteleri kendilerini tanıtma ihtiyacı bile duymazken, son birkaç yıldır şenlik havasında tanıtım günleri düzenlemekteler. Birçok üniversite, tercih dönemi başlamadan tanıtımları yapmaya başlayacak. Bu tanıtımlara gitmek ve bolca soru sormak lazım. “Niye bu üniversitede okuyayım, burası bana ne katacak?” sorusunu sormak her adayın hakkıdır.

6. Hala hangi yükseköğretim programında okuyacağını bilmeyen adaylar ise okullarındaki rehber öğretmenlerinden ya da liseden daha önce mezun olmuşlar ise kariyer eğitim merkezlerinden meslek ve kariyer testleri talep etmeli ve biraz olsun kendileri hakkında fikir sahibi olmalıdır. Aksi takdirde, sadece puanı ya da maddi gücü yetiyor diye bir bölüme yerleşecek ve hayatının geri kalanını bir zorunluluğa hapis edecektir.

7. Son olarak da anne ve babaların (hatta dayı, teyze, yenge, amca, komşu) çocuğun geleceği üzerinde hükümdar bir biçimde baskı kurmasının tehlikesini hatırlamak gerekir. Sadece “benim oğlum doktor olacak” deyip çevresine böbürlenmek için çocuğunuzun hayallerinin peşinden gitmesine engel olmayın. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirip Baro Stajını bile tamamlamışken hayali olan fotoğrafçılık için diplomasını babasına hediye edenleri de gördük, Cerrahpaşa İngilizce Tıp programını 5. sınıf sonunda bırakıp İstanbul Üniversitesi Gazetecilik için tekrar sınava gireni de. O beş sene yüzü gülmeyen o çocuklar, kendi hayalleri peşinden giderken hem daha mutlular hem de ister inanın ister inanmayın, daha çok para kazanıyorlar. Çoğu yeni mezun, tercihler için rehber öğretmenlerin yanına annesi ve babası ile gidecek. Anne ve babalar kafalarındaki soru işaretlerini rehber öğretmenler ile paylaşmalı ve çocukları için doğru olanı yapmalıdır.

Son Güncelleme: Salı, 23 Haziran 2015 14:12

Gösterim: 3257

Prof. Dr. Ayhan Aydın TEOG ve, YGS ve LYS sonuçlarını değerlendirdiği makalesinde eğitim karnemizi de gözler önüne seriyor.

ayhan_aydinBu makalede, son dönemde yapılan TEOG, LYS ve YGS Sınavlarının sonuçları bağlamında eğitim sistemimizin mevcut durumu değerlendirilmektedir.

Kuşkusuz bir ülkenin en önemli kaynağı insan gücüdür. İnsan gücünün niteliği de, doğrudan eğitimin kalitesi ile ilgilidir. Buna göre geleceğimiz olan çocuklarımızın daha kaliteli eğitim alarak, bilim ve teknolojik gelişmelere katkı sağlayacak insanlar olarak yetişmesi de, en önemli ahlaki sorumluluklarımız arasındadır. Ancak belki de gerileyen eğitimimiz bir akıl tutulması yarattığı için, bu hayati konu gündemde asla hak ettiği yeri alamıyor. İşte gerçekler…..

TEOG

MEB ve ÖSYM son dönemde sınav sonuçlarına ilişkin kamuoyunu bilgilendirme konusunda oldukça hassas davranıyor. Bu durum sonuçların parlak olmaması nedeniyle, kamuoyunu daha fazla üzmemek amacıyla başvurulan zarif bir davranışın ürünü olarak da, değerlendirilebilir!  Bu bağlamda meb. gov. tr den 2015 TEOG sınavlarında soruların ayırt edicilik düzeyinin 0.60 güvenirlik katsayısının 1 ‘ e yakın olduğu bilgisi paylaşılmaktadır. Başka bir anlatımla sınavların orta güçlük düzeyinde ayrıca yüksek bir güvenirlik düzeyinde olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, bu durum sınavdan binlerce öğrenci tam puan almış olsa bile, bize kaç öğrencinin sıfır çektiği ayrıca yıllar bazında doğru yanıt ortalamalarının seyri ve standart sapmalar gibi temel göstergeler konusunda bilgi vermiyor. Özetle sınav sorularının devlet sırrı gibi korunması kadar her yol TEOG da yanlış olduğu için iptal edilen sorular, puan hesaplama ve yerleştirme hatalarının bir eğitim klasiği haline gelmesi düşündürücüdür. Acaba son dönemde hatasız sınav yapmak ve sonuçlarını  kamuoyu ile paylaşmak neden bu kadar güç bir işlem haline geldi?

 Üstelik MEB in asıl görevi, sadece sınavları yapmak değil, eğitimde topyekun başarıyı arttırmaktır. Nihayet sınavlar sonuç olarak ele alındığında bu sonucu yaratan sebepler; öğrenme-öğretme süreçleri, öğretim ortamları ve yöntemler, sınıf yönetimi gibi bileşenler bağlamında gerekli iyileştirmeler yapılmadan, skorlar başka bir deyişle sonuçlar değişmez.

YGS (Yükseköğretime Geçiş Sınavı)

 

2010

2011

2012

2013

2014

2015

Türkçe

21.5

21.9

18

16.8

18.7

15.8

Sosyal Bilimler

12.4

11.6

11.6

12.1

11.2

10.7

Matematik

11.4

7.5

6.92

7.5

6.1

5.2

Fen Bilimleri

4.6

4.1

3.56

3.5

3.5

3.9

(www. osym.gov.tr)

ÖSYM verilerine göre LYS (Lisansüstü Yerleştirme Sınavı) ye katılmak için gerekli olan 180 puan barajını geçen öğrenci oranı, son beş yılda %20 oranında düşmüştür. Gerçekte toplam 160 soruluk testlerden (Türkçe, Matematik, Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler..) 180 puanı almak için 32 net yeterlidir. Ancak tabloda görüldüğü gibi, 2010’dan bugüne sistematik bir başarısızlık gözlenmektedir. Bu durum tek tek tüm testler için geçerlidir. Türkçe, Matematik ve Fen Bilimlerinde durum daha çarpıcı bir seyir göstermekte, sosyal bilimlerde ise, istikrarlı bir başarısızlık olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda 2010 YGS sonuçlarına göre, sosyal bilimlerde doğru yanıt ortalama 12.4 iken 2015 de bu oran 10.7’ye gerilerken bu oranlar aynı yıllar itibariyle Türkçede 21.5’den 15.8’e Matematikte 11.4’den 5.2’ye gerilemiştir. Özetle, durum S.O.S vermektedir.

YGS /Türkiye 180 Barajını Aşamayan Öğrenci Oranları (2010-2015)

grafik_lys

 










(www. osym.gov.tr)

LYS

LYS/Türkiye Doğru Yanıt Ortalamaları (2010—2015)

 

2010

2011

2012

2013

2014

2015

Matematik (50 soru)

14.7

15.93

14.43

12.88

10.58

9.72

Geometri

(30 soru)

10.8

9.05

7.52

4.54

6.02

3.78

Fizik  (30 soru)

10.1

8.08

10.41

7.15

6.01

6.48

Kimya   (30 soru)

14.9

12.23

10.81

11.21

8.61

8.75

Biyoloji (30 soru)

12.7

12.07

11.17

11.9

10.10

9.78

Türk Dili ve Edebiyatı (56 soru)

27.8

21.54

24.08

23.52

19.22

20.98

Coğrafya-1(24 soru)

10.1

9.36

7.58

9.34

8.59

10.21

Tarih (44 soru)

16.0

16.52.

12.60

13.84

12.44

13.12

Coğrafya-2 (16 soru)

7.5

6.33

6.15

4.68

5.17

5.82

Felsefe (30 soru)

7.9

9.73

6.75

7.96

10.70

10.80

Almanca (80 soru)

57.5

54.43

49.61

40.69

32.61

26.56

Fransızca (80 soru)

43.6

43.03

47.54

45.45

40.76

35.60

İngilizce (80 soru)

40.3

30.69

33.13

28.08

24.01

20.07

(www. osym.gov.tr)

LYS ye giren adayları YGS yi geçen başka bir anlatımla daha seçkin öğrenciler olduğu gerçeğini göz önüne alarak değerlendirelim. Ayrıca LYS ye giren  yaklaşık 900.000 adayın 2015 yükseköğretim kontenjanlarının bir milyondan fazla olduğu için hepsinin üniversiteli olacağını hatırlatalım. Buna göre kontenjanlar kazanan aday sayısından fazla ise, ya da şöyle diyelim yükseköğretimde arz, talepten fazla, ise orada kaliteden söz edilebilir mi?

Tabloların yorumlarına gelince, bir bütün olarak bütün testlerde düşüşler trajik ölçüde yüksektir. Bu durumun tek istisnası 2013’den 2015’e doğru sadece Coğrafya ve Felsefe testleridir. Burada  nispi artışlar gözlenmekte, diğerlerinde istikrarlı düşüş devam etmektedir.

Sonuç ve Öneriler

Bu tablo bize üzülerek söylemeliyiz ki, önümüzdeki dönemde de, ihracatın ithalatı karşılayamayacağını söylüyor. Cari açığın gerçekte bir insan gücü açığı olduğunu ve periyodik olarak artarak devam edeceğini söylüyor…Çünkü bu tablo ile katma değer üretmek zordur. İhracatta ileri teknoloji ürün oranını %2’nin üzerine çıkarmak mucizedir. Özetle, bu tablodan patent, marka, teknoloji çıkmaz. Dolayısıyla 2008’den beri içinde bulunduğumuz orta gelir tuzağından çıkılamaz. Kalkınma hızı %3’ün üzerine çıkartılamaz. Bu tablo aynı zamanda kendi içinde sosyal yaşamda empati, şiir, şarkı, kahkaha, sevgi, uzlaşı, şefkat ve anlayışın gizli şifrelerini taşır. İsterseniz şöyle diyelim ne kadar kaliteli eğitim, o kadar sevgi, şefkat, anlayış,uzlaşı, teknolojik gelişme ve sosyal barış…

Bu bağlamda eğitimde bütün toplumsal kesimlerin katılımı sağlanarak acil bir seferberlik başlatılmalıdır. Öğretmen eğitimi ve eğitim programları hızla gözden geçirilmelidir. Sınav sonuçları ile açıkça yüzleşilmeli, öz eleştiri yaklaşımı ile eğitim tüm bileşenleri ile sorgulanmalıdır. Bu amaçla sınıf yönetimi, ölçme ve değerlendirme, öğretimi planlama ve yapılandırma, öğretim yöntemleri vb. konularda çalıştaylar, sempozyumlar ve kongreler düzenlenmelidir. Çocuklar ve gençler her kademe ve düzeyde genel olarak Sosyal ve Fen Bilimlerine ayrıca güzel sanatlara ve spora yöneltilmelidir. İlişkisel, eleştirel ve analitik düşünme süreçlerini geliştirmek için felsefe eğitimi odağa alınmalıdır. Çünkü Socrates’in dediği gibi ‘Sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez’ ve eğitim hayatı sorgulamak içindir…

> Prof. Dr. Ayhan Aydın: Eğitim Karnemiz

Prof. Dr. Ayhan Aydın TEOG ve, YGS ve LYS sonuçlarını değerlendirdiği makalesinde eğitim karnemizi de gözler önüne seriyor.

ayhan_aydinBu makalede, son dönemde yapılan TEOG, LYS ve YGS Sınavlarının sonuçları bağlamında eğitim sistemimizin mevcut durumu değerlendirilmektedir.

Kuşkusuz bir ülkenin en önemli kaynağı insan gücüdür. İnsan gücünün niteliği de, doğrudan eğitimin kalitesi ile ilgilidir. Buna göre geleceğimiz olan çocuklarımızın daha kaliteli eğitim alarak, bilim ve teknolojik gelişmelere katkı sağlayacak insanlar olarak yetişmesi de, en önemli ahlaki sorumluluklarımız arasındadır. Ancak belki de gerileyen eğitimimiz bir akıl tutulması yarattığı için, bu hayati konu gündemde asla hak ettiği yeri alamıyor. İşte gerçekler…..

TEOG

MEB ve ÖSYM son dönemde sınav sonuçlarına ilişkin kamuoyunu bilgilendirme konusunda oldukça hassas davranıyor. Bu durum sonuçların parlak olmaması nedeniyle, kamuoyunu daha fazla üzmemek amacıyla başvurulan zarif bir davranışın ürünü olarak da, değerlendirilebilir!  Bu bağlamda meb. gov. tr den 2015 TEOG sınavlarında soruların ayırt edicilik düzeyinin 0.60 güvenirlik katsayısının 1 ‘ e yakın olduğu bilgisi paylaşılmaktadır. Başka bir anlatımla sınavların orta güçlük düzeyinde ayrıca yüksek bir güvenirlik düzeyinde olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, bu durum sınavdan binlerce öğrenci tam puan almış olsa bile, bize kaç öğrencinin sıfır çektiği ayrıca yıllar bazında doğru yanıt ortalamalarının seyri ve standart sapmalar gibi temel göstergeler konusunda bilgi vermiyor. Özetle sınav sorularının devlet sırrı gibi korunması kadar her yol TEOG da yanlış olduğu için iptal edilen sorular, puan hesaplama ve yerleştirme hatalarının bir eğitim klasiği haline gelmesi düşündürücüdür. Acaba son dönemde hatasız sınav yapmak ve sonuçlarını  kamuoyu ile paylaşmak neden bu kadar güç bir işlem haline geldi?

 Üstelik MEB in asıl görevi, sadece sınavları yapmak değil, eğitimde topyekun başarıyı arttırmaktır. Nihayet sınavlar sonuç olarak ele alındığında bu sonucu yaratan sebepler; öğrenme-öğretme süreçleri, öğretim ortamları ve yöntemler, sınıf yönetimi gibi bileşenler bağlamında gerekli iyileştirmeler yapılmadan, skorlar başka bir deyişle sonuçlar değişmez.

YGS (Yükseköğretime Geçiş Sınavı)

 

2010

2011

2012

2013

2014

2015

Türkçe

21.5

21.9

18

16.8

18.7

15.8

Sosyal Bilimler

12.4

11.6

11.6

12.1

11.2

10.7

Matematik

11.4

7.5

6.92

7.5

6.1

5.2

Fen Bilimleri

4.6

4.1

3.56

3.5

3.5

3.9

(www. osym.gov.tr)

ÖSYM verilerine göre LYS (Lisansüstü Yerleştirme Sınavı) ye katılmak için gerekli olan 180 puan barajını geçen öğrenci oranı, son beş yılda %20 oranında düşmüştür. Gerçekte toplam 160 soruluk testlerden (Türkçe, Matematik, Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler..) 180 puanı almak için 32 net yeterlidir. Ancak tabloda görüldüğü gibi, 2010’dan bugüne sistematik bir başarısızlık gözlenmektedir. Bu durum tek tek tüm testler için geçerlidir. Türkçe, Matematik ve Fen Bilimlerinde durum daha çarpıcı bir seyir göstermekte, sosyal bilimlerde ise, istikrarlı bir başarısızlık olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda 2010 YGS sonuçlarına göre, sosyal bilimlerde doğru yanıt ortalama 12.4 iken 2015 de bu oran 10.7’ye gerilerken bu oranlar aynı yıllar itibariyle Türkçede 21.5’den 15.8’e Matematikte 11.4’den 5.2’ye gerilemiştir. Özetle, durum S.O.S vermektedir.

YGS /Türkiye 180 Barajını Aşamayan Öğrenci Oranları (2010-2015)

grafik_lys

 










(www. osym.gov.tr)

LYS

LYS/Türkiye Doğru Yanıt Ortalamaları (2010—2015)

 

2010

2011

2012

2013

2014

2015

Matematik (50 soru)

14.7

15.93

14.43

12.88

10.58

9.72

Geometri

(30 soru)

10.8

9.05

7.52

4.54

6.02

3.78

Fizik  (30 soru)

10.1

8.08

10.41

7.15

6.01

6.48

Kimya   (30 soru)

14.9

12.23

10.81

11.21

8.61

8.75

Biyoloji (30 soru)

12.7

12.07

11.17

11.9

10.10

9.78

Türk Dili ve Edebiyatı (56 soru)

27.8

21.54

24.08

23.52

19.22

20.98

Coğrafya-1(24 soru)

10.1

9.36

7.58

9.34

8.59

10.21

Tarih (44 soru)

16.0

16.52.

12.60

13.84

12.44

13.12

Coğrafya-2 (16 soru)

7.5

6.33

6.15

4.68

5.17

5.82

Felsefe (30 soru)

7.9

9.73

6.75

7.96

10.70

10.80

Almanca (80 soru)

57.5

54.43

49.61

40.69

32.61

26.56

Fransızca (80 soru)

43.6

43.03

47.54

45.45

40.76

35.60

İngilizce (80 soru)

40.3

30.69

33.13

28.08

24.01

20.07

(www. osym.gov.tr)

LYS ye giren adayları YGS yi geçen başka bir anlatımla daha seçkin öğrenciler olduğu gerçeğini göz önüne alarak değerlendirelim. Ayrıca LYS ye giren  yaklaşık 900.000 adayın 2015 yükseköğretim kontenjanlarının bir milyondan fazla olduğu için hepsinin üniversiteli olacağını hatırlatalım. Buna göre kontenjanlar kazanan aday sayısından fazla ise, ya da şöyle diyelim yükseköğretimde arz, talepten fazla, ise orada kaliteden söz edilebilir mi?

Tabloların yorumlarına gelince, bir bütün olarak bütün testlerde düşüşler trajik ölçüde yüksektir. Bu durumun tek istisnası 2013’den 2015’e doğru sadece Coğrafya ve Felsefe testleridir. Burada  nispi artışlar gözlenmekte, diğerlerinde istikrarlı düşüş devam etmektedir.

Sonuç ve Öneriler

Bu tablo bize üzülerek söylemeliyiz ki, önümüzdeki dönemde de, ihracatın ithalatı karşılayamayacağını söylüyor. Cari açığın gerçekte bir insan gücü açığı olduğunu ve periyodik olarak artarak devam edeceğini söylüyor…Çünkü bu tablo ile katma değer üretmek zordur. İhracatta ileri teknoloji ürün oranını %2’nin üzerine çıkarmak mucizedir. Özetle, bu tablodan patent, marka, teknoloji çıkmaz. Dolayısıyla 2008’den beri içinde bulunduğumuz orta gelir tuzağından çıkılamaz. Kalkınma hızı %3’ün üzerine çıkartılamaz. Bu tablo aynı zamanda kendi içinde sosyal yaşamda empati, şiir, şarkı, kahkaha, sevgi, uzlaşı, şefkat ve anlayışın gizli şifrelerini taşır. İsterseniz şöyle diyelim ne kadar kaliteli eğitim, o kadar sevgi, şefkat, anlayış,uzlaşı, teknolojik gelişme ve sosyal barış…

Bu bağlamda eğitimde bütün toplumsal kesimlerin katılımı sağlanarak acil bir seferberlik başlatılmalıdır. Öğretmen eğitimi ve eğitim programları hızla gözden geçirilmelidir. Sınav sonuçları ile açıkça yüzleşilmeli, öz eleştiri yaklaşımı ile eğitim tüm bileşenleri ile sorgulanmalıdır. Bu amaçla sınıf yönetimi, ölçme ve değerlendirme, öğretimi planlama ve yapılandırma, öğretim yöntemleri vb. konularda çalıştaylar, sempozyumlar ve kongreler düzenlenmelidir. Çocuklar ve gençler her kademe ve düzeyde genel olarak Sosyal ve Fen Bilimlerine ayrıca güzel sanatlara ve spora yöneltilmelidir. İlişkisel, eleştirel ve analitik düşünme süreçlerini geliştirmek için felsefe eğitimi odağa alınmalıdır. Çünkü Socrates’in dediği gibi ‘Sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez’ ve eğitim hayatı sorgulamak içindir…

Son Güncelleme: Pazartesi, 03 Ağustos 2015 17:48

Gösterim: 4659

Üniversiteye hazırlıkta sistem gereği iki basamaklı sınav uygulanıyor. Ancak ölçme değerlendirme yapılırken iki sınavda elde edilecek sonuçlar göz önünde bulunduruluyor. Yani sınav sistemi YGS ve LYS'lerle bir bütünlük oluşturuyor.

mektebim serpil yılmazÜniversiteye hazırlıkta sistem gereği iki basamaklı sınav uygulanıyor. Ancak ölçme değerlendirme yapılırken iki sınavda elde edilecek sonuçlar göz önünde bulunduruluyor. Yani sınav sistemi YGS ve LYS'lerle bir bütünlük oluşturuyor. YGS sonuçları ortalama değerlendirmenin % 40’ına karşılık gelirken, kalan yüzdelik kısmı LYS oluşturuyor. Bundan dolayı hazırlıkta sınavın bütünü, gözden kaçırılmamalıdır. YGS, sadece YGS puanıyla girilecek bölümlerde tek belirleyici sınavdır. Ancak LYS'ler sonucunda ortaya çıkan MF, TM, TS ve DİL puanlı bölümlerde hem bir baraj sınavı olarak hem de yerleştirme puanları hesaplanırken %40 oranında etkili oluyor. LYS sınavı ise değerlendirmenin %60 oranında etki ediyor. Bir basketbol maçında olduğunuzu düşünün, ilk yarı 100 atış hakkınızdan 40’ı; ikinci yarıda ise 100 atış hakkınızdan 60’ı basket oluyor. %60 etkili olan LYS’nin soruları bilgi ağırlıklı sorular olup yüzeysel çalışmak adayı başarıya götürmez. Daha derin bir çalışma ister ve bekler.

Genel olarak Türkiye’de sınavlar sınanma kaygısı ile karşımıza çıkar; sınav kaygısı yüksek bireylerde gözlenen belki de en önemli düşünce yanlışlığı, sınavların bilgi ve becerinin test edilmesinin ötesinde kişiliğin sınanması olduğuna inanmaktadır. Oysa bir sınav sonucuna, bütün bir kişilik değeri atfetmek yerine, bütünün parçalarından birindeki bir aksama diye bakabilmek gerekir. Aslında LYS bize sınavı bir sınanma kaygısına dönüştürmeden, sistemli, düzenli, programlı ve nasıl çalışılması gerektiğini hatırlattı.

SOSYAL BİLİMLER SINAVI (LYS4)

TARİH

Genel olarak soruların kolay ve orta zorlukta olduğu görülmektedir. Soruların cevapları da oldukça nettir. Bilgiye dayalı sorular yoruma dayalı sorulardan fazladır. Ama bilgiye dayalı sorular içinde birkaç bilginin sentezlenmesi ve yorumların eklenmesi gerekmektedir. Geçen yıllarla karşılaştırdığımızda Kurtuluş Savaşı Hazırlık Dönemi konusundan çıkan soru sayısının arttığını görmekteyiz. Osmanlı Yükseliş Dönemi Soruları tek soruya düşerken Osmanlı Dağılma Dönemi Islahat Hareketleri soru sayısı artmıştır. Kronolojiye dayalı sorular görülmektedir. Cumhuriyet dönemi ve eğitimle ilgili sorular biraz daha dikkat gerektirmektedir. Soğuk savaş dönemi soruları oldukça kolaydı.

COĞRAFYA-2   

Genel olarak bilgi ağırlıklı sorular sorulmuştur. Şekil ve haritaya dayalı sorular öğrenciler için zor görünse de zorluk derecesi ortadır. İklim bilgisi ve harita bilgisi ağırlıklı sorular yer almıştır. Sanayi, ticaret, turizm gibi bazı beşeri sistemleri içeren sorular harita ile ilişkilendirilerek uygulama düzeyinde sorulmuştur. Coğrafi konum ve yerel saat ile ilgi sorular doğrudan sorulmasa da coğrafi konuma bağlı sorular vardır. Küresel çevre ile ilgi sorular ön plandadır, iklim ve sıcaklık farkı ile ilgili soruların yanı sıra beşeri coğrafyaya ait sorular özellikle YGS müfredatına daha yakındır.

FELSEFE GRUBU

Genel olarak yoruma dayalı kolay sorular olsa da paragrafların uzunluğu dikkatin dağılmasına neden olabilir. Psikoloji ve Sosyoloji sorularında paragrafların uzunluğu dikkat çekmektedir. Sosyoloji de yorum sorularına ağırlık verilmiş olup Psikoloji dersinde bilgi soruları daha ağırlıklıdır. Mantık sorularının zorluk derecesi de orta seviyededir. Sınav sorularının müfredata uygun olarak hazırlandığı görülmektedir. Klasik mantık soruları daha ağırlıkta olsa da sembolik mantık ile ilgili sorular vardır. Sorularda konular arasında bağlantı kurmanın önemi fark edilmiştir.

EDEBİYAT-COĞRAFYA-1 (LYS-3 ) SINAVI

COĞRAFYA-1

Genel olarak soruların kolay ve orta zorlukta olduğu görülmektedir. Beşeri sistem ağırlıklı sorular yer almaktadır. Bu yıl geçmiş yıllara oranla Doğal Sistemler soruları artmıştır. Çevre sorunları, doğal afetler, İnsan-Doğa etkileşimi soruları ağırlıktadır. Soruların çoğu harita ile ilişkilendirilerek sorulmuştur.

LYS-3 EDEBİYAT

Sınavın edebiyat bölümünde yer alan 56 sorudan 23’ü dil ve anlatım, 33’ü Türk edebiyatına aittir. Alışılagelmiş soru tipleri sınavın geneline hâkimdir. Müfredat dışı soru bulunmamaktadır. Konuya hâkim olan her öğrencinin yapabileceği sorular vardır. Kazanımlar paralelinde sorular hazırlanmıştır.

 Edebiyat bölümünde Cumhuriyet dönemi ağırlıklı olarak sorulmuştur. Edebiyat konularında bilgiyi yorumlamaya yönelik sorulara yer verildiği görülmüştür. Batı edebiyatı sanatçılarına yönelik sorulara bu yıl da yer verilmediği gözlenmiştir. Son dönem sanatçılarına yönelik sorulara yer verilmemiştir. Yazar ve eser bilgisi ön plana çıkmaktadır.

Dil ve anlatım bölümünde sorular anlam bilgisi ağırlıklı olmak üzere dil bilgisinin genelini yoklayan sorular olmuştur. Paragraf ve dilbilgisi soruları çok zorlayıcı değildir.

Lisans Yerleştirme Sınavı-2 (Fen Bilimleri)

Öğrencilerimizden aldığımız bilgiler gösteriyor ki MEB müfredatı dışında soru olmadığı bazı soruların bilgi ağırlıklı bazıları öğrencilerin yorum yeteneği ölçen sorular ve grafiklerdi. Soruların konulara dağılımı dengeli kolay ve orta zorlukta bir sınavdı, sürpriz bir soru yada çok zor bir soru bulunmamaktadır. Fizik soruları öğrencileri zorlamayan bilgi sorularından, kimya soruları eski yıllarda çıkan sorulara benzeyen nitelikte her konudan soru sorulan organik kimya sorularının kolay olduğu, biyoloji testinde yorum ağırlıklı sorulardan oluştuğu geçmiş yıllara göre biraz daha öğrenciyi zorlayacak bir sınavdı. Genel değerlendirmeyle LYS 2 sınavı planlı çalışan bilgi eksiği olmayan öğrencilerimizin rahatlıkla iyi netler çıkarabileceği bir sınavdı.

Lisans Yerleştirme Sınavı-1 (Matematik)

2015 – LYS MATEMATİK

Matematik soruları, geçmiş yıllardan aşina olduğumuz soru tiplerinden olmasına karşın daha fazla zamana ihtiyaçları olan ve işlem fazlalığının hâkim olduğu sorulardan oldu. Sorunun çözümüne gidilmesi için birçok bilgiyi aynı anda kullanmanız gerekiyor ki bu durum türev ve trigonometri konularında öne çıkmış. Soruların müfredat dağılımda farklılıklar var. Her yıl az soru çıkan kümeler, determinant ve matris konularından daha çok soru çıkmış. Geçen yıl 50 matematik sorusundan ortalama 10.58 net çıkmıştı. Bu sene durum en iyi ihtimalle aynı ortalamalarda olacak gibi gözüküyor.

2015 – LYS GEOMETRİ

Matematik testinin işlem yoğunluğundan dolayı öğrenciler geometri testine önyargı ile girdiklerini söylüyorlar. Geçen yıl 30 geometri sorusundan ortalama 6.02 net çıkmıştı. Bu sene TM puanlarında geometri testinin etkisinin azaltılması ile geometri dersine yönelimin azaldığı gözleniyor. Ayrıca geometri testinin matematiğe oranla daha zor olduğu, soru tarzının geçmiş yıllara göre değiştiği, az bilgi ile görmeye dayalı ve yine yardımcı bilgiler kullanılarak çözülmesi gereken soruların ağırlıklı olduğu görülüyor.

 

SERPİL YILMAZ

Mektebim Koleji

Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölüm Başkanı

> LYS sonrasında ortaya çıkanlar

Üniversiteye hazırlıkta sistem gereği iki basamaklı sınav uygulanıyor. Ancak ölçme değerlendirme yapılırken iki sınavda elde edilecek sonuçlar göz önünde bulunduruluyor. Yani sınav sistemi YGS ve LYS'lerle bir bütünlük oluşturuyor.

mektebim serpil yılmazÜniversiteye hazırlıkta sistem gereği iki basamaklı sınav uygulanıyor. Ancak ölçme değerlendirme yapılırken iki sınavda elde edilecek sonuçlar göz önünde bulunduruluyor. Yani sınav sistemi YGS ve LYS'lerle bir bütünlük oluşturuyor. YGS sonuçları ortalama değerlendirmenin % 40’ına karşılık gelirken, kalan yüzdelik kısmı LYS oluşturuyor. Bundan dolayı hazırlıkta sınavın bütünü, gözden kaçırılmamalıdır. YGS, sadece YGS puanıyla girilecek bölümlerde tek belirleyici sınavdır. Ancak LYS'ler sonucunda ortaya çıkan MF, TM, TS ve DİL puanlı bölümlerde hem bir baraj sınavı olarak hem de yerleştirme puanları hesaplanırken %40 oranında etkili oluyor. LYS sınavı ise değerlendirmenin %60 oranında etki ediyor. Bir basketbol maçında olduğunuzu düşünün, ilk yarı 100 atış hakkınızdan 40’ı; ikinci yarıda ise 100 atış hakkınızdan 60’ı basket oluyor. %60 etkili olan LYS’nin soruları bilgi ağırlıklı sorular olup yüzeysel çalışmak adayı başarıya götürmez. Daha derin bir çalışma ister ve bekler.

Genel olarak Türkiye’de sınavlar sınanma kaygısı ile karşımıza çıkar; sınav kaygısı yüksek bireylerde gözlenen belki de en önemli düşünce yanlışlığı, sınavların bilgi ve becerinin test edilmesinin ötesinde kişiliğin sınanması olduğuna inanmaktadır. Oysa bir sınav sonucuna, bütün bir kişilik değeri atfetmek yerine, bütünün parçalarından birindeki bir aksama diye bakabilmek gerekir. Aslında LYS bize sınavı bir sınanma kaygısına dönüştürmeden, sistemli, düzenli, programlı ve nasıl çalışılması gerektiğini hatırlattı.

SOSYAL BİLİMLER SINAVI (LYS4)

TARİH

Genel olarak soruların kolay ve orta zorlukta olduğu görülmektedir. Soruların cevapları da oldukça nettir. Bilgiye dayalı sorular yoruma dayalı sorulardan fazladır. Ama bilgiye dayalı sorular içinde birkaç bilginin sentezlenmesi ve yorumların eklenmesi gerekmektedir. Geçen yıllarla karşılaştırdığımızda Kurtuluş Savaşı Hazırlık Dönemi konusundan çıkan soru sayısının arttığını görmekteyiz. Osmanlı Yükseliş Dönemi Soruları tek soruya düşerken Osmanlı Dağılma Dönemi Islahat Hareketleri soru sayısı artmıştır. Kronolojiye dayalı sorular görülmektedir. Cumhuriyet dönemi ve eğitimle ilgili sorular biraz daha dikkat gerektirmektedir. Soğuk savaş dönemi soruları oldukça kolaydı.

COĞRAFYA-2   

Genel olarak bilgi ağırlıklı sorular sorulmuştur. Şekil ve haritaya dayalı sorular öğrenciler için zor görünse de zorluk derecesi ortadır. İklim bilgisi ve harita bilgisi ağırlıklı sorular yer almıştır. Sanayi, ticaret, turizm gibi bazı beşeri sistemleri içeren sorular harita ile ilişkilendirilerek uygulama düzeyinde sorulmuştur. Coğrafi konum ve yerel saat ile ilgi sorular doğrudan sorulmasa da coğrafi konuma bağlı sorular vardır. Küresel çevre ile ilgi sorular ön plandadır, iklim ve sıcaklık farkı ile ilgili soruların yanı sıra beşeri coğrafyaya ait sorular özellikle YGS müfredatına daha yakındır.

FELSEFE GRUBU

Genel olarak yoruma dayalı kolay sorular olsa da paragrafların uzunluğu dikkatin dağılmasına neden olabilir. Psikoloji ve Sosyoloji sorularında paragrafların uzunluğu dikkat çekmektedir. Sosyoloji de yorum sorularına ağırlık verilmiş olup Psikoloji dersinde bilgi soruları daha ağırlıklıdır. Mantık sorularının zorluk derecesi de orta seviyededir. Sınav sorularının müfredata uygun olarak hazırlandığı görülmektedir. Klasik mantık soruları daha ağırlıkta olsa da sembolik mantık ile ilgili sorular vardır. Sorularda konular arasında bağlantı kurmanın önemi fark edilmiştir.

EDEBİYAT-COĞRAFYA-1 (LYS-3 ) SINAVI

COĞRAFYA-1

Genel olarak soruların kolay ve orta zorlukta olduğu görülmektedir. Beşeri sistem ağırlıklı sorular yer almaktadır. Bu yıl geçmiş yıllara oranla Doğal Sistemler soruları artmıştır. Çevre sorunları, doğal afetler, İnsan-Doğa etkileşimi soruları ağırlıktadır. Soruların çoğu harita ile ilişkilendirilerek sorulmuştur.

LYS-3 EDEBİYAT

Sınavın edebiyat bölümünde yer alan 56 sorudan 23’ü dil ve anlatım, 33’ü Türk edebiyatına aittir. Alışılagelmiş soru tipleri sınavın geneline hâkimdir. Müfredat dışı soru bulunmamaktadır. Konuya hâkim olan her öğrencinin yapabileceği sorular vardır. Kazanımlar paralelinde sorular hazırlanmıştır.

 Edebiyat bölümünde Cumhuriyet dönemi ağırlıklı olarak sorulmuştur. Edebiyat konularında bilgiyi yorumlamaya yönelik sorulara yer verildiği görülmüştür. Batı edebiyatı sanatçılarına yönelik sorulara bu yıl da yer verilmediği gözlenmiştir. Son dönem sanatçılarına yönelik sorulara yer verilmemiştir. Yazar ve eser bilgisi ön plana çıkmaktadır.

Dil ve anlatım bölümünde sorular anlam bilgisi ağırlıklı olmak üzere dil bilgisinin genelini yoklayan sorular olmuştur. Paragraf ve dilbilgisi soruları çok zorlayıcı değildir.

Lisans Yerleştirme Sınavı-2 (Fen Bilimleri)

Öğrencilerimizden aldığımız bilgiler gösteriyor ki MEB müfredatı dışında soru olmadığı bazı soruların bilgi ağırlıklı bazıları öğrencilerin yorum yeteneği ölçen sorular ve grafiklerdi. Soruların konulara dağılımı dengeli kolay ve orta zorlukta bir sınavdı, sürpriz bir soru yada çok zor bir soru bulunmamaktadır. Fizik soruları öğrencileri zorlamayan bilgi sorularından, kimya soruları eski yıllarda çıkan sorulara benzeyen nitelikte her konudan soru sorulan organik kimya sorularının kolay olduğu, biyoloji testinde yorum ağırlıklı sorulardan oluştuğu geçmiş yıllara göre biraz daha öğrenciyi zorlayacak bir sınavdı. Genel değerlendirmeyle LYS 2 sınavı planlı çalışan bilgi eksiği olmayan öğrencilerimizin rahatlıkla iyi netler çıkarabileceği bir sınavdı.

Lisans Yerleştirme Sınavı-1 (Matematik)

2015 – LYS MATEMATİK

Matematik soruları, geçmiş yıllardan aşina olduğumuz soru tiplerinden olmasına karşın daha fazla zamana ihtiyaçları olan ve işlem fazlalığının hâkim olduğu sorulardan oldu. Sorunun çözümüne gidilmesi için birçok bilgiyi aynı anda kullanmanız gerekiyor ki bu durum türev ve trigonometri konularında öne çıkmış. Soruların müfredat dağılımda farklılıklar var. Her yıl az soru çıkan kümeler, determinant ve matris konularından daha çok soru çıkmış. Geçen yıl 50 matematik sorusundan ortalama 10.58 net çıkmıştı. Bu sene durum en iyi ihtimalle aynı ortalamalarda olacak gibi gözüküyor.

2015 – LYS GEOMETRİ

Matematik testinin işlem yoğunluğundan dolayı öğrenciler geometri testine önyargı ile girdiklerini söylüyorlar. Geçen yıl 30 geometri sorusundan ortalama 6.02 net çıkmıştı. Bu sene TM puanlarında geometri testinin etkisinin azaltılması ile geometri dersine yönelimin azaldığı gözleniyor. Ayrıca geometri testinin matematiğe oranla daha zor olduğu, soru tarzının geçmiş yıllara göre değiştiği, az bilgi ile görmeye dayalı ve yine yardımcı bilgiler kullanılarak çözülmesi gereken soruların ağırlıklı olduğu görülüyor.

 

SERPİL YILMAZ

Mektebim Koleji

Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölüm Başkanı

Son Güncelleme: Pazartesi, 22 Haziran 2015 15:50

Gösterim: 2917


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.