Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Eğitim-bir-sen öğretmenlere saygı yürüyüşü düzenledi.
Medeniyetimizi inşa ve yeniden ihya etmenin öncüsü olan öğretmenlere yapılan haksızlığın ifşası için, öğretmene saygının deforme edilmesine karşı çıkmak için binlerce öğretmenimizle sessizce yürüdük. Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, öğretmene saygı yürüyüşünde yaptığı konuşmada, “Bu yürüyüş, çocuğuyla, genciyle yirmi milyonu aşan bir kitleye doğrudan olmak üzere her vatandaşa hizmet sunan; mezrasından köyüne, kasabasından şehrine ülkenin farklı yerlerinde sayısı 60 bine ulaşan okulların kapısını her sabah daha iyi bir gelecek için özveriyle açan öğretmenlerimizin bütün Türkiye’ye yönelttikleri ‘saygı görmek hakkım’ haykırışıdır” dedi.
Üyelerimiz, İstanbul İstiklal Caddesi’nde Tünel’den başlayarak Taksim Meydanı’na kadar ‘Susarak anlattım sana her şeyi’ afişi eşliğinde sessizce yürüdü. Yürüyüş boyunca karanfil dağıtan öğretmenlere halk alkışlarıyla destek verdi. Taksim Meydanı’nda binlerce öğretmene seslenen Ahmet Gündoğdu, dünyanın diğer ülkelerinde daha az çalışıp daha fazla ücret alan öğretmenlerin aksine ülkemizde öğretmenlerin daha çok çalışıp daha az ücret aldıklarının bilinmesini istedi. Öğretmenler, ‘Öğretmenlik aşkımız, saygı görmek hakkımız’, ‘Bütçe diye yakınma, onuruma dokunma’, ‘Hak, Hukuk, Adalet KHK Rezalet’ sloganlarıyla Gündoğdu’ya eşlik etti.
İlme, irfana, âlime ve arife hürmeti esas alan bir medeniyetin bakiyesi olan Türkiye’de; öğretmenlere, yürüttükleri kutsal mesleğin maddi karşılığının hakkıyla ödenmemesi yanında manevi karşılığı olan “saygının” bile çok görüldüğü günleri yaşadıklarını belirten Ahmet Gündoğdu, “Eğitim konusu açıldığında “eğitim en önemli meselemiz” diyerek mangalda kül bırakmayanlar, yaptıklarıyla, söyledikleriyle, öğretmene ve öğretim elemanlarına emeğinin karşılığını vermemekle öğretmeni ve emeğini değersizleştirdiklerinin, öğretmenlik mesleğinin itibarına irtifa kaybettirdiklerinin artık farkına varmalıdır” ifadelerini kullandı.
Gündoğdu, saygının bile çok görüldüğü öğretmen; öğrencilerinden “daha iyi bir gelecek”, “daha güçlü Türkiye”, “daha adil bir ülke” hedeflerinde sorumluluk almalarını istenemeyeceğini, kendisi saygıya muhtaç hale getirilen öğretmenler, öğrencilerine “insana ve haklarına saygı duymayı” ve “insan onurunu esas almayı” öğretemeyeceğini kaydetti. Öğretmenin saygıyı fazlasıyla hak ettiğini belirten Gündoğdu, “Ancak saygının kendisine çok görüldüğünü; yediden yetmişe her biri öğrencisi olan topluma, “Annenize, babanıza ve büyüklerinize saygıda kusur etmeyin” diye nasıl seslenecek” dedi.
‘Öğretmenlerin Gönlünü Fetih Projesi’ Neden Akıllara Gelmiyor
Ahmet Gündoğdu bugün gelinen noktada ülkemizin artık temel sorunlarından birisi öğretmenlere, öğretim elamanlarına ve emeklerine saygı sorunu olduğunu kaydederek, “Sınıfları akıllı tahtayla, öğrencileri tablet bilgisayarla donatmayı hedefleyen Fatih Projesinin hayata geçirildiği ülkemizde, sınıf ve öğrenci kavramlarına varlık ve anlam kazandıran öğretmenler için “öğretmenlerin gönlünü fetih projesi” neden akıllara gelmiyor. Bu tablonun sorumlusu, eğitim sistemine ve eğitim hizmetine öğretmenlerle birlikte el ele kalite kazandırması gereken Milli Eğitim Bakanı’dır. Görevi devraldığı günden bu yana beyan ve açıklamalarıyla “bilgisi yetersiz”, “çalışması isteksiz”, “hizmeti verimsiz” öğretmen kitlesi algısı üretmiştir. Yetinmemiş, yanlış bilgilendirmeyle öğretmenlerin “haftada 15 saat çalışıp yılda iki ay tatil yapan gereksiz kamu görevlileri” konumunda gösterilmesine de kapı aralamıştır. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, bu tavırlarıyla bir anlamda “hak isteyen ve saygı bekleyen öğretmenler ve sendikaları olmasa Milli Eğitim Bakanlığını ne güzel yönetirim” demektedir” diye konuştu.
Milli Eğitim Bakanı’nın icraatlarını eleştiren Gündoğdu, Milli Eğitim Bakanı’nın söylemlerinde, genelgelerinde, kısaca bütün iş ve işlemlerinde, okul yöneticilerini, öğretmenleri ve eğitim çalışanlarını hedef göstermek için harcadığı zamanı, öğretmenler ve diğer eğitim çalışanlarının mesleki saygınlığını korumak ve mali haklarını artırmak, eğitim çalışanlarının yetkili sendikası Eğitim-Bir-Sen’in bu yöndeki taleplerini karşılamak için harcasaydı bugün eylem değil şölen yapıyor olacaklarını söyledi. Bakan Dinçer’in okul yöneticilerini öğrenci velilerine, öğretmenleri öğrencilere ve tüm topluma hedef gösterme anlayışını terk etmesini isteyen Gündoğdu, “Kuruluşundan bu yana iş bırakma eylemi yapmayan Eğitim-Bir-Sen, Milli Eğitim Bakanın kabul edilemez üslubu, Maliye Bakanının ek ödeme adaletsizliğini gidermeme inadı nedeniyle başlayan sürecin sonunda iş bırakma eylemi yapmak zorunda kalmıştır. Sayın Başbakanın eksik bilgilere dayanan öğretmenlerin çalışma ve izin sürelerine yönelik beyanları, öğretmenleri derinden üzmüştür. Milli Eğitim Bakanı Dinçer’den ümidini zaten kesen öğretmenler, Sayın Başbakanımızdan incinen yüreklerini, kırılan kalplerini onore edecek ve azalan motivasyonlarını yeniden artıracak yeni bir açıklama bekliyorlar. Eğitim çalışanlarının yetkili sendikası olarak, biz de Sayın Başbakanın bu yönde bir açıklamayı en kısa sürede yapması gerektiğine inanıyoruz” şeklinde konuştu.
Emeğimizin Karşılığını İstemekten ve Mesleğimizin Saygınlığını Korumaktan Yılmayacağız
Ahmet Gündoğdu, bu yürüyüşün, medeniyetimizi inşa ve yeniden ihya etmenin öncüsü olan öğretmenlere yapılan haksızlığın ifşası ve öğretmene saygının deforme edilmesine karşı çıkışı olduğunu kaydetti. Gündoğdu, “Bu yürüyüş, çocuğuyla, genciyle yirmi milyonu aşan bir kitleye doğrudan olmak üzere her vatandaşa hizmet sunan; mezrasından-köyüne, kasabasından-şehrine ülkenin farklı yerlerinde sayısı 60 bine ulaşan okulların kapısını her sabah daha iyi bir gelecek için özveriyle açan öğretmenlerimizin bütün Türkiye’ye yönelttikleri “saygı görmek hakkım” haykırışıdır” ifadelerini kullandı.
Öğretmene karşı haksızlıklara bordro yakmadan iş bırakmaya kadar uzanan bir eylem süreciyle tepki gösterdiklerini söyleyen Gündoğdu, “Toplu sözleşme sürecini takip eden taraflı-tarafsız herkes, öğretmenlere yapılan haksızlığı sona erdirecek tekliflerle masaya oturduğumuzu kabul ediyor. Kamu İşveren Heyetinin ve Kamu İşveren Heyeti temsilcileri aracılığıyla da Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun, tekliflerimize evet demeyerek bu haksızlığın devam etmesine göz yumduğu herkesin malumudur. Kamuoyunun yakından bildiği gibi eşit işe eşit ücret kapsamında hazırlandığı iddia edilen 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, öğretmenleri ve akademisyenleri yok saymıştır. Öğretmene ve öğretim görevlilerine benzerin yok, bütçeye maliyeti yüksek olur diyerek ek ödeme verilmemiştir. Öğretmenlerin ve öğretim elemanlarının emeğinin karşılığı olan ekmeği talep ettikleri için mesleğinin karşılığı olan saygıdan mahrum edilmek istenmesine direneceğiz ve izin vermeyeceğiz. Emeğimizin karşılığını istemekten yorulmayacağız, mesleğimizin saygınlığını korumaktan yılmayacağız. Bütçe disiplinini bozar bahanesiyle ek ödeme artışı verilmemesine olan tepkimizi de, bütçeye maliyeti sıfır olan, öğretmene saygı talebimizi de aynı anda, her yerde ve büyük bir kararlılıkla seslendirmeye devam edeceğiz. Çünkü, öğreticisine saygı duymayan bir toplumun, öğrendikleriyle iyiye, doğruya ve güzele yol almasının imkansız olduğunu biliyoruz. Çünkü, öğretmenliğin peygamberlik mesleği olduğunu salık veren bir medeniyetin mensuplarıyız. Çünkü, kendisine bir harf öğretene kırk yıl köle olmayı taahhüt eden ilim kapısı Hz. Ali’nin idrakinin örnek alınması gerektiğine inanıyoruz” dedi.
“Üzülmeyiniz, Alimlerin Atının Ayağından Sıçrayan Çamur Bizim İçin Süstür, Şereftir’’
Öğretmene ve âlime saygı konusunda Yavuz Sultan Selim ve Fatih Sultan Mehmet’ten örnekler veren Ahmet Gündoğdu,” Zamanın âlimlerinden İbn-i Kemalin atının ayağından kaftanına çamur sıçrayan Yavuz Sultan Selim Han’ın “Üzülmeyiniz, âlimlerin atının ayağından sıçrayan çamur bizim için süstür, şereftir. Vasiyet ediyorum, bu çamurlu kaftan, ben vefat ettikten sonra kabrimin üzerine örtülsün” sözleriyle âlime, arife, öğretene ve öğretmene saygı konusunda bize yol gösteriyor. İstanbul’un fethinden sonra padişah olduğunu sanıp kendisine çiçek vermek isteyen ahaliyi “padişah ben değilim odur” diyerek kendisine yönelten Akşemsettin’i işaret eden Fatih Sultan Mehmet’in “padişah benim ama o da benim hocamdır” sözleri âlime hürmet, arife ihtiram, öğreticisine saygı konusunda bugünün yöneticilerine ne yapmaları gerektiğini işaret ediyor” diye konuştu.
Genel Başkan Ahmet Gündoğdu, sözlerini şöyle tamamladı: “Emeğimizin karşılığı olan haklarımızı istiyoruz. Mesleğimizin gereği olan saygıyı talep ediyoruz. Okuldan daha fazlası evde olmak üzere mesai mefhumu gözetmeden çalıştığımızın bilinmesini istiyoruz. Bu milletin çocuklarını geleceğe hazırlamak adına kendi çocuklarımızı ihmal ettiğimizin unutulmamasını bekliyoruz. Dünyanın diğer ülkelerinde daha az çalışıp daha fazla ücret alan öğretmenlerin aksine daha çok çalışıp daha az ücret aldığımızın bilinmesini istiyoruz. Öğretmenlere yönelik şiddete, öğretmene sahip çıkılmasını istiyoruz. Öğretmene yönelik başörtüsü yasağı başta olmak üzere eğitim sisteminin yasaklardan temizlenmesini istiyoruz. Eşinden ve çocuğundan ayrı kalması önemsenmeyen binlerce öğretmenin, her sabah ülkemin çocuklarına yeni ufuklar için günaydın dediğinin farkında olunmasını istiyoruz. Öğrencilerin yaz tatili süresi ile öğretmenlerin izin süresinin aynı olmadığının bilinmesini istiyoruz. Aynı anda kimi yerde 30 kimi yerde 60 kişiye kamu hizmeti sunan ikinci bir kamu görevlisi olmadığının görülmesini istiyoruz. Haklarımızın verilmemesine ve hak ettiğimiz saygının yanlış bilgilerle örselenmesine sessiz kalmamayı öğrencilerimize olan sorumluluğumuz olarak görüyoruz. Hakkımız olan ek ödemenin verilmemesini gündemden düşürmek için ortaya konan beyanların, yapılan açıklamaların kastı aşan ifadeler olduğunun kabul edilmesini istiyoruz. Sözlerime son verirken, Türkiye’nin 2012-2013 eğitim-öğretim yılı vizyonunun, öğretmenin emeğinin karşılığının ve öğretmenlik mesleğine saygının her geçen gün daha arttırılması olması gerektiğini ifade ediyor, yürüyüşümüze destek veren bütün öğretmenlerimize Eğitim-Bir-Sen adına teşekkür ediyorum”
(eğitim-bir-sen)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Eğitim-bir-sen öğretmenlere saygı yürüyüşü düzenledi.
Medeniyetimizi inşa ve yeniden ihya etmenin öncüsü olan öğretmenlere yapılan haksızlığın ifşası için, öğretmene saygının deforme edilmesine karşı çıkmak için binlerce öğretmenimizle sessizce yürüdük. Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, öğretmene saygı yürüyüşünde yaptığı konuşmada, “Bu yürüyüş, çocuğuyla, genciyle yirmi milyonu aşan bir kitleye doğrudan olmak üzere her vatandaşa hizmet sunan; mezrasından köyüne, kasabasından şehrine ülkenin farklı yerlerinde sayısı 60 bine ulaşan okulların kapısını her sabah daha iyi bir gelecek için özveriyle açan öğretmenlerimizin bütün Türkiye’ye yönelttikleri ‘saygı görmek hakkım’ haykırışıdır” dedi.
Üyelerimiz, İstanbul İstiklal Caddesi’nde Tünel’den başlayarak Taksim Meydanı’na kadar ‘Susarak anlattım sana her şeyi’ afişi eşliğinde sessizce yürüdü. Yürüyüş boyunca karanfil dağıtan öğretmenlere halk alkışlarıyla destek verdi. Taksim Meydanı’nda binlerce öğretmene seslenen Ahmet Gündoğdu, dünyanın diğer ülkelerinde daha az çalışıp daha fazla ücret alan öğretmenlerin aksine ülkemizde öğretmenlerin daha çok çalışıp daha az ücret aldıklarının bilinmesini istedi. Öğretmenler, ‘Öğretmenlik aşkımız, saygı görmek hakkımız’, ‘Bütçe diye yakınma, onuruma dokunma’, ‘Hak, Hukuk, Adalet KHK Rezalet’ sloganlarıyla Gündoğdu’ya eşlik etti.
İlme, irfana, âlime ve arife hürmeti esas alan bir medeniyetin bakiyesi olan Türkiye’de; öğretmenlere, yürüttükleri kutsal mesleğin maddi karşılığının hakkıyla ödenmemesi yanında manevi karşılığı olan “saygının” bile çok görüldüğü günleri yaşadıklarını belirten Ahmet Gündoğdu, “Eğitim konusu açıldığında “eğitim en önemli meselemiz” diyerek mangalda kül bırakmayanlar, yaptıklarıyla, söyledikleriyle, öğretmene ve öğretim elemanlarına emeğinin karşılığını vermemekle öğretmeni ve emeğini değersizleştirdiklerinin, öğretmenlik mesleğinin itibarına irtifa kaybettirdiklerinin artık farkına varmalıdır” ifadelerini kullandı.
Gündoğdu, saygının bile çok görüldüğü öğretmen; öğrencilerinden “daha iyi bir gelecek”, “daha güçlü Türkiye”, “daha adil bir ülke” hedeflerinde sorumluluk almalarını istenemeyeceğini, kendisi saygıya muhtaç hale getirilen öğretmenler, öğrencilerine “insana ve haklarına saygı duymayı” ve “insan onurunu esas almayı” öğretemeyeceğini kaydetti. Öğretmenin saygıyı fazlasıyla hak ettiğini belirten Gündoğdu, “Ancak saygının kendisine çok görüldüğünü; yediden yetmişe her biri öğrencisi olan topluma, “Annenize, babanıza ve büyüklerinize saygıda kusur etmeyin” diye nasıl seslenecek” dedi.
‘Öğretmenlerin Gönlünü Fetih Projesi’ Neden Akıllara Gelmiyor
Ahmet Gündoğdu bugün gelinen noktada ülkemizin artık temel sorunlarından birisi öğretmenlere, öğretim elamanlarına ve emeklerine saygı sorunu olduğunu kaydederek, “Sınıfları akıllı tahtayla, öğrencileri tablet bilgisayarla donatmayı hedefleyen Fatih Projesinin hayata geçirildiği ülkemizde, sınıf ve öğrenci kavramlarına varlık ve anlam kazandıran öğretmenler için “öğretmenlerin gönlünü fetih projesi” neden akıllara gelmiyor. Bu tablonun sorumlusu, eğitim sistemine ve eğitim hizmetine öğretmenlerle birlikte el ele kalite kazandırması gereken Milli Eğitim Bakanı’dır. Görevi devraldığı günden bu yana beyan ve açıklamalarıyla “bilgisi yetersiz”, “çalışması isteksiz”, “hizmeti verimsiz” öğretmen kitlesi algısı üretmiştir. Yetinmemiş, yanlış bilgilendirmeyle öğretmenlerin “haftada 15 saat çalışıp yılda iki ay tatil yapan gereksiz kamu görevlileri” konumunda gösterilmesine de kapı aralamıştır. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, bu tavırlarıyla bir anlamda “hak isteyen ve saygı bekleyen öğretmenler ve sendikaları olmasa Milli Eğitim Bakanlığını ne güzel yönetirim” demektedir” diye konuştu.
Milli Eğitim Bakanı’nın icraatlarını eleştiren Gündoğdu, Milli Eğitim Bakanı’nın söylemlerinde, genelgelerinde, kısaca bütün iş ve işlemlerinde, okul yöneticilerini, öğretmenleri ve eğitim çalışanlarını hedef göstermek için harcadığı zamanı, öğretmenler ve diğer eğitim çalışanlarının mesleki saygınlığını korumak ve mali haklarını artırmak, eğitim çalışanlarının yetkili sendikası Eğitim-Bir-Sen’in bu yöndeki taleplerini karşılamak için harcasaydı bugün eylem değil şölen yapıyor olacaklarını söyledi. Bakan Dinçer’in okul yöneticilerini öğrenci velilerine, öğretmenleri öğrencilere ve tüm topluma hedef gösterme anlayışını terk etmesini isteyen Gündoğdu, “Kuruluşundan bu yana iş bırakma eylemi yapmayan Eğitim-Bir-Sen, Milli Eğitim Bakanın kabul edilemez üslubu, Maliye Bakanının ek ödeme adaletsizliğini gidermeme inadı nedeniyle başlayan sürecin sonunda iş bırakma eylemi yapmak zorunda kalmıştır. Sayın Başbakanın eksik bilgilere dayanan öğretmenlerin çalışma ve izin sürelerine yönelik beyanları, öğretmenleri derinden üzmüştür. Milli Eğitim Bakanı Dinçer’den ümidini zaten kesen öğretmenler, Sayın Başbakanımızdan incinen yüreklerini, kırılan kalplerini onore edecek ve azalan motivasyonlarını yeniden artıracak yeni bir açıklama bekliyorlar. Eğitim çalışanlarının yetkili sendikası olarak, biz de Sayın Başbakanın bu yönde bir açıklamayı en kısa sürede yapması gerektiğine inanıyoruz” şeklinde konuştu.
Emeğimizin Karşılığını İstemekten ve Mesleğimizin Saygınlığını Korumaktan Yılmayacağız
Ahmet Gündoğdu, bu yürüyüşün, medeniyetimizi inşa ve yeniden ihya etmenin öncüsü olan öğretmenlere yapılan haksızlığın ifşası ve öğretmene saygının deforme edilmesine karşı çıkışı olduğunu kaydetti. Gündoğdu, “Bu yürüyüş, çocuğuyla, genciyle yirmi milyonu aşan bir kitleye doğrudan olmak üzere her vatandaşa hizmet sunan; mezrasından-köyüne, kasabasından-şehrine ülkenin farklı yerlerinde sayısı 60 bine ulaşan okulların kapısını her sabah daha iyi bir gelecek için özveriyle açan öğretmenlerimizin bütün Türkiye’ye yönelttikleri “saygı görmek hakkım” haykırışıdır” ifadelerini kullandı.
Öğretmene karşı haksızlıklara bordro yakmadan iş bırakmaya kadar uzanan bir eylem süreciyle tepki gösterdiklerini söyleyen Gündoğdu, “Toplu sözleşme sürecini takip eden taraflı-tarafsız herkes, öğretmenlere yapılan haksızlığı sona erdirecek tekliflerle masaya oturduğumuzu kabul ediyor. Kamu İşveren Heyetinin ve Kamu İşveren Heyeti temsilcileri aracılığıyla da Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun, tekliflerimize evet demeyerek bu haksızlığın devam etmesine göz yumduğu herkesin malumudur. Kamuoyunun yakından bildiği gibi eşit işe eşit ücret kapsamında hazırlandığı iddia edilen 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, öğretmenleri ve akademisyenleri yok saymıştır. Öğretmene ve öğretim görevlilerine benzerin yok, bütçeye maliyeti yüksek olur diyerek ek ödeme verilmemiştir. Öğretmenlerin ve öğretim elemanlarının emeğinin karşılığı olan ekmeği talep ettikleri için mesleğinin karşılığı olan saygıdan mahrum edilmek istenmesine direneceğiz ve izin vermeyeceğiz. Emeğimizin karşılığını istemekten yorulmayacağız, mesleğimizin saygınlığını korumaktan yılmayacağız. Bütçe disiplinini bozar bahanesiyle ek ödeme artışı verilmemesine olan tepkimizi de, bütçeye maliyeti sıfır olan, öğretmene saygı talebimizi de aynı anda, her yerde ve büyük bir kararlılıkla seslendirmeye devam edeceğiz. Çünkü, öğreticisine saygı duymayan bir toplumun, öğrendikleriyle iyiye, doğruya ve güzele yol almasının imkansız olduğunu biliyoruz. Çünkü, öğretmenliğin peygamberlik mesleği olduğunu salık veren bir medeniyetin mensuplarıyız. Çünkü, kendisine bir harf öğretene kırk yıl köle olmayı taahhüt eden ilim kapısı Hz. Ali’nin idrakinin örnek alınması gerektiğine inanıyoruz” dedi.
“Üzülmeyiniz, Alimlerin Atının Ayağından Sıçrayan Çamur Bizim İçin Süstür, Şereftir’’
Öğretmene ve âlime saygı konusunda Yavuz Sultan Selim ve Fatih Sultan Mehmet’ten örnekler veren Ahmet Gündoğdu,” Zamanın âlimlerinden İbn-i Kemalin atının ayağından kaftanına çamur sıçrayan Yavuz Sultan Selim Han’ın “Üzülmeyiniz, âlimlerin atının ayağından sıçrayan çamur bizim için süstür, şereftir. Vasiyet ediyorum, bu çamurlu kaftan, ben vefat ettikten sonra kabrimin üzerine örtülsün” sözleriyle âlime, arife, öğretene ve öğretmene saygı konusunda bize yol gösteriyor. İstanbul’un fethinden sonra padişah olduğunu sanıp kendisine çiçek vermek isteyen ahaliyi “padişah ben değilim odur” diyerek kendisine yönelten Akşemsettin’i işaret eden Fatih Sultan Mehmet’in “padişah benim ama o da benim hocamdır” sözleri âlime hürmet, arife ihtiram, öğreticisine saygı konusunda bugünün yöneticilerine ne yapmaları gerektiğini işaret ediyor” diye konuştu.
Genel Başkan Ahmet Gündoğdu, sözlerini şöyle tamamladı: “Emeğimizin karşılığı olan haklarımızı istiyoruz. Mesleğimizin gereği olan saygıyı talep ediyoruz. Okuldan daha fazlası evde olmak üzere mesai mefhumu gözetmeden çalıştığımızın bilinmesini istiyoruz. Bu milletin çocuklarını geleceğe hazırlamak adına kendi çocuklarımızı ihmal ettiğimizin unutulmamasını bekliyoruz. Dünyanın diğer ülkelerinde daha az çalışıp daha fazla ücret alan öğretmenlerin aksine daha çok çalışıp daha az ücret aldığımızın bilinmesini istiyoruz. Öğretmenlere yönelik şiddete, öğretmene sahip çıkılmasını istiyoruz. Öğretmene yönelik başörtüsü yasağı başta olmak üzere eğitim sisteminin yasaklardan temizlenmesini istiyoruz. Eşinden ve çocuğundan ayrı kalması önemsenmeyen binlerce öğretmenin, her sabah ülkemin çocuklarına yeni ufuklar için günaydın dediğinin farkında olunmasını istiyoruz. Öğrencilerin yaz tatili süresi ile öğretmenlerin izin süresinin aynı olmadığının bilinmesini istiyoruz. Aynı anda kimi yerde 30 kimi yerde 60 kişiye kamu hizmeti sunan ikinci bir kamu görevlisi olmadığının görülmesini istiyoruz. Haklarımızın verilmemesine ve hak ettiğimiz saygının yanlış bilgilerle örselenmesine sessiz kalmamayı öğrencilerimize olan sorumluluğumuz olarak görüyoruz. Hakkımız olan ek ödemenin verilmemesini gündemden düşürmek için ortaya konan beyanların, yapılan açıklamaların kastı aşan ifadeler olduğunun kabul edilmesini istiyoruz. Sözlerime son verirken, Türkiye’nin 2012-2013 eğitim-öğretim yılı vizyonunun, öğretmenin emeğinin karşılığının ve öğretmenlik mesleğine saygının her geçen gün daha arttırılması olması gerektiğini ifade ediyor, yürüyüşümüze destek veren bütün öğretmenlerimize Eğitim-Bir-Sen adına teşekkür ediyorum”
(eğitim-bir-sen)
Son Güncelleme: Cuma, 08 Haziran 2012 09:22
Gösterim: 2351
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 2012/1 yerleştirmelerinde, kamu kurum ve kuruluşlarınca toplam 17 bin 387 kadro ve pozisyon için yerleştirme talebinde bulunulduğunu bildirdi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 2012/1 yerleştirmelerinde, kamu kurum ve kuruluşlarınca toplam 17 bin 387 kadro ve pozisyon için yerleştirme talebinde bulunulduğunu bildirdi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 2012/1 yerleştirmelerinde, kamu kurum ve kuruluşlarınca toplam 17 bin 387 kadro ve pozisyon için yerleştirme talebinde bulunulduğunu bildirdi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 2012/1 yerleştirmelerinde, kamu kurum ve kuruluşlarınca toplam 17 bin 387 kadro ve pozisyon için yerleştirme talebinde bulunulduğunu bildirdi.
Son Güncelleme: Cuma, 08 Haziran 2012 09:06
Gösterim: 1749
Ekonomik krizin pençesindeki Avrupa Birliği içişleri bakanları bugün Lüksemburg'da bir araya gelerek Türkiye'ye "vize kolaylığı sağlamayı" görüşecek. AB'yi bu adıma zorlayan ise, her yıl binlerce yasadışı mültecinin Türkiye üzerinden Avrupa'ya kaçması.
AB Sınır Koruma Ajansı Frontex'in verilerine göre, geçtiğimiz yıl ekim-aralık ayları arasında Avrupa Birliği ülkelerine 30 bin mülteci yasadışı yollardan giriş yaptı. Yasadışı yollardan Avrupa'ya giden mültecilerin yüzde 75'i ise, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sınırı kullandı. Gürcistan'la bile vize müzakereleri yapan Avrupa Birliği, yıllardır Türkiye'nin "vizeyi kaldıralım" teklifini görmezden geliyor.
'VİZESİZ HAYAT' İÇİN YOL HARİTASI
Ekonomik krizin boynunu büktüğü Avrupa Birliği "vize kolaylığı" karşılığında Türkiye'den mültecileri geri kabul antlaşmasına imza atmasını bekliyor. Tarafların anlaşması halinde Ankara "geri kabul" antlaşmasına imza atacak ve karşılığında ilk aşamada vize kolaylığı ve yakın gelecekte de vizelerin tamamen kaldırılması için bir yol haritası belirlenmesi hakkını elde edecek.
SINIRA ÇİT SORUNU ÇÖZMEZ
Türkiye ile vize müzakerelerine yanaşmayan AB'nin bu konuda tavır değiştirmesinin altında ise AB Sınır Koruma Ajansı Frontex'in yayımladığı veriler yatıyor. AB'ye yasadışı yollardan giriş yapan mültecilerin yüzde 75'i Türkiye üzerinden giriş yapıyor. Bu sorunu çözmek için Yunanistan, Meriç kıyısına "çit" çekmeyi uzun süre tartıştı. Ancak Frontex'e göre, Türkiye ile Yunanistan sınırına çit çekilse bile, sorunu çözmek zor. Ankara geri kabul antlaşmasını imzalamadıkça, yasadışı yollardan AB'ye en fazla mülteci bu sınır üzerinden gelmeye devam edecek.
'1 TEMMUZ'A KADAR ÇÖZELİM'
AB dönem başkanlığını 1 Temmuz'da Kıbrıs Rum kesimine devredecek olan Danimarka, haziran ayı sonuna kadar bu konuda bir antlaşma sağlanmasını umuyor. Brüksel'deki diplomatik kaynaklar, Türkiye ile AB'nin ay sonuna kadar bu konuda anlaşabileceklerini belirtiyor.
'VİZE KOLAYLIĞI TÜRKİYE'Yİ ÖDÜLLENDİRMEK OLUR'
Türkiye'ye vize kolaylığı sağlanmasına karşı çıkanlar da mevcut. Almanya'da koalisyon hükümeti ortağı Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) Partisi'nin AB milletvekili Manfred Weber, Alman Die Welt gazetesine yaptığı açıklamada, "Türkiye AB'yle müzakerelerde son dönemde ilerlemeden çok, geri adım attı. Vize kolaylığı sağlanırsa, Türkiye'nin mülteciler konusunda olumlu adım atacağına inanmıyorum. Türkiye'yi vize kolaylığıyla ödüllendirmek, gördüğümüz resime pek uygun değil" dedi.
(haber7)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Ekonomik krizin pençesindeki Avrupa Birliği içişleri bakanları bugün Lüksemburg'da bir araya gelerek Türkiye'ye "vize kolaylığı sağlamayı" görüşecek. AB'yi bu adıma zorlayan ise, her yıl binlerce yasadışı mültecinin Türkiye üzerinden Avrupa'ya kaçması.
AB Sınır Koruma Ajansı Frontex'in verilerine göre, geçtiğimiz yıl ekim-aralık ayları arasında Avrupa Birliği ülkelerine 30 bin mülteci yasadışı yollardan giriş yaptı. Yasadışı yollardan Avrupa'ya giden mültecilerin yüzde 75'i ise, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sınırı kullandı. Gürcistan'la bile vize müzakereleri yapan Avrupa Birliği, yıllardır Türkiye'nin "vizeyi kaldıralım" teklifini görmezden geliyor.
'VİZESİZ HAYAT' İÇİN YOL HARİTASI
Ekonomik krizin boynunu büktüğü Avrupa Birliği "vize kolaylığı" karşılığında Türkiye'den mültecileri geri kabul antlaşmasına imza atmasını bekliyor. Tarafların anlaşması halinde Ankara "geri kabul" antlaşmasına imza atacak ve karşılığında ilk aşamada vize kolaylığı ve yakın gelecekte de vizelerin tamamen kaldırılması için bir yol haritası belirlenmesi hakkını elde edecek.
SINIRA ÇİT SORUNU ÇÖZMEZ
Türkiye ile vize müzakerelerine yanaşmayan AB'nin bu konuda tavır değiştirmesinin altında ise AB Sınır Koruma Ajansı Frontex'in yayımladığı veriler yatıyor. AB'ye yasadışı yollardan giriş yapan mültecilerin yüzde 75'i Türkiye üzerinden giriş yapıyor. Bu sorunu çözmek için Yunanistan, Meriç kıyısına "çit" çekmeyi uzun süre tartıştı. Ancak Frontex'e göre, Türkiye ile Yunanistan sınırına çit çekilse bile, sorunu çözmek zor. Ankara geri kabul antlaşmasını imzalamadıkça, yasadışı yollardan AB'ye en fazla mülteci bu sınır üzerinden gelmeye devam edecek.
'1 TEMMUZ'A KADAR ÇÖZELİM'
AB dönem başkanlığını 1 Temmuz'da Kıbrıs Rum kesimine devredecek olan Danimarka, haziran ayı sonuna kadar bu konuda bir antlaşma sağlanmasını umuyor. Brüksel'deki diplomatik kaynaklar, Türkiye ile AB'nin ay sonuna kadar bu konuda anlaşabileceklerini belirtiyor.
'VİZE KOLAYLIĞI TÜRKİYE'Yİ ÖDÜLLENDİRMEK OLUR'
Türkiye'ye vize kolaylığı sağlanmasına karşı çıkanlar da mevcut. Almanya'da koalisyon hükümeti ortağı Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) Partisi'nin AB milletvekili Manfred Weber, Alman Die Welt gazetesine yaptığı açıklamada, "Türkiye AB'yle müzakerelerde son dönemde ilerlemeden çok, geri adım attı. Vize kolaylığı sağlanırsa, Türkiye'nin mülteciler konusunda olumlu adım atacağına inanmıyorum. Türkiye'yi vize kolaylığıyla ödüllendirmek, gördüğümüz resime pek uygun değil" dedi.
(haber7)
Son Güncelleme: Perşembe, 07 Haziran 2012 15:54
Gösterim: 2161
Türkiye genelinde Diyarbakır’da da hafta sonucu yapılacak Seviye Belirleme Sınavı (SBS) ile Parasız Yatılı ve Bursluluk (PYB) Sınavı’nda görev alacak öğretmenlerin istenilen başvuruyu yapmaması kriz yarattı.
Yaklaşık 60 bin öğrencinin katılacağı sınavlar için Valilik res’en görevlendirme yaptı. Eğitim- Sen Diyarbakır Şube Başkanı Kasım Birtek, 5 bin öğretmene ihtiyaç varken, 400 öğretmenin başvurduğu ve Valiliğin re’sen görevlendirme yaptığını ve bunun Danıştay kararlarına aykırı olduğunu söyledi.
Cumartesi günü yapılacak SBS için Diyarbakır’da yaklaşık 25 bin, pazarg ünü yapılacak PYB sınavı için de 35 bin öğrenci katılacak. Sınavlarda görevlendirmek için 5 bin öğretmene ihtiyaç duyulurken, öğretmen sendikalarının karar alması sonucu başvuru sayısı düşük kalınca, valilik tarafından re’sen görevlendirme yapıldığı iddia edildi. Milli Eğitim Müdürlüğü’nden okullara valilik oluru ile gönderilen yazıda, 9-10 Haziran 2012 SBS ve PYB sınavı için görevlendirmelerin sisteme aktarıldığı ve okulların 8 Haziran 2012 Cuma saat 11.00’e kadar çıktılarını almaları gerektiği belirtilerek, "Görevler otomasyon tarafından alfabetik sırayla verilmektedir. Görev iptali ya da değişikliği asla yapılmamaktadır. 9 Haziran 2012 Seviye Belirleme Sınavı ve 10 Haziran 2012 PYB Sınavı saat 10.00’da başlayacak olup, en geç saat 09.00’da görevlendirildiğiniz okulda hazır bulununuz" denildi.
’GÖREVLENDİRME KARARI KANUN DIŞI’
Valiliğin res’en görevlendirme kararına tepki gösteren Eğitim-Sen Diyarbakır Şube Başkanı Kasım Birtek, Valiliğin bu kararı kanun dışı olduğunu ileri sürdü. Birtek, "Danıştay kararları vardır. Görevlendirmenin 1 hafta önce yapılması gerekiyor. Sınavlara girmeyecek olan arkadaşlarımız sıkıntı yaşamayacaklar" dedi.
Birtek, öğretmenlerin itibarsızlaştırılmaya çalışılması, memurlara hakları olan zamların verilmemesi, sınav ücretleri ve öğretmenlere sahip çıkılmaması nedeniyle bütün eğitim sendikalarının Diyarbakır’da böyle bir karar aldıklarını söyledi. Birtek, "Başbakan ve Milli Eğitim Bakanının öğretmenrlerle ilgili açıklamaları var. Hani İlçesi’nde sınava müdahale eden öğretmenler tutanak tuttu diye açığa alınırken, bunu yapan polis hakkında işlem yapılmıyor. Bu şartların düzeltilmesi için böyle bir karar aldı. Diyarbakır’da 5 bin öğretmene ihtiyaç varken, şuana kadar 400 kişinin gönüllü başvurduğunu söyleyebilirim" dedi.
’ÖĞRETMENLER SEVK VE RAPOR ALIP SINAVA GİRMEYECEKLER’
Eğitim Bir-Sen Diyarbakır Şube Başkanı Yunus Memiş, öğretmenlerin itibarsızlaştırma ve saygınlığının yok edilmesi için yapılan açıklamalara tepki gösterdikleri için sınavlarda üyelerinin görev almayacağını isöyledi. Memiş, "Başbakan bize 15 saat çalışıp 2 ay yatmakla suçluyor. Bu açıklamasını düzeltmesini bekliyoruz. Amacımız öğrencileri mağdur etmek değil, itibarsızlaştırmanın önüne geçmek için demokratik tavrımızı ortaya koyuyoruz. Öğretmenler saldırıya uğrarken kimse kılını kıpardatmıyor. Çözümsüzlük değil çözümün parçası olmak istiyoruz. Resen görevlendimelerden sonra öğretmenlerimiz isterse sevk ve rapor alarak sınavlarda görev almayacaklardır. Öğretmlenlerimiz talepleri sınava girmeme doğrultusundadır" dedi.
Diyarbakır Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri ise hafta sonu yapılacak olan sınav için görevlendirmelerin yapıldığını ve bir sıkıntı yaşanmayacağını söyledi.
TOKAT’TA ÖĞRETMENLER SINAVLARA KATILMAMA KARARI ALDI
Tokat’ta Memur- Sen, Türkiye Kamu- Sen ve KESK’e bağlı eğitim sendikaları merkezi sınavlara katılmama kararı aldı.
Tokat’ta eğitim sendikaları ortak karar alarak yapılacak merkezi bütün sınavları boykot etme kararı aldı. Öğretmenler boykot kararını gerekçe olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in eğitim camiasına yönelik çalışma saatleri, ücret ve izin konusundaki sözlerini gerekçe gösterdi. Sendika binasında açıklamalarda bulunan Memur Sen’e bağlı Eğitim Bir Sen Şube Başkanı Cemil Çağlar, genel merkezlerinin kararı olmamasına rağmen yerelde bu kararı aldıklarını söyledi. Çağlar, şöyle dedi:
"Merkezi bütün sınavları boykot etme kararı aldık. Merkezi ÖSS, LYS, SBS, açık lise, açık öğretim gibi bütün sınavlara öğretmenlerin itibarları iade edilinceye, ’Ya öğreten ol ya öğrenen ol’ anlayışı hakim oluncaya ve sayın Başbakanın ve bakanın eğitim çalışanlarına yönelik söylemlerini düzeltene kadar Tokat’ta merkezi sınavlarda görev almama kararı aldık. Şu ana kadar da uyguluyoruz. Eğitim çalışanlarının gönlü kırıktır. Yetkililerden bu kırıklığı tamir edecek açıklama bekliyoruz."
Cemil Çağlar, sınavlarda Valilik ve Kaymakamlık tarafından görevlendirme olacağını belirterek, "Mesela ilçelerden Yeşilyurt’a, Artova’dan Sulusaray’dan öğretmen takviyesi gibi çalışmalar varmış, Yeşilyurt merkez olduğu için. Bir şekilde görevlendirme olur. Bizim Tokat’taki kararımız bu yönde. Biz hafta sonu Tokat’ta bile olmayacağız" dedi.
(milliyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Türkiye genelinde Diyarbakır’da da hafta sonucu yapılacak Seviye Belirleme Sınavı (SBS) ile Parasız Yatılı ve Bursluluk (PYB) Sınavı’nda görev alacak öğretmenlerin istenilen başvuruyu yapmaması kriz yarattı.
Yaklaşık 60 bin öğrencinin katılacağı sınavlar için Valilik res’en görevlendirme yaptı. Eğitim- Sen Diyarbakır Şube Başkanı Kasım Birtek, 5 bin öğretmene ihtiyaç varken, 400 öğretmenin başvurduğu ve Valiliğin re’sen görevlendirme yaptığını ve bunun Danıştay kararlarına aykırı olduğunu söyledi.
Cumartesi günü yapılacak SBS için Diyarbakır’da yaklaşık 25 bin, pazarg ünü yapılacak PYB sınavı için de 35 bin öğrenci katılacak. Sınavlarda görevlendirmek için 5 bin öğretmene ihtiyaç duyulurken, öğretmen sendikalarının karar alması sonucu başvuru sayısı düşük kalınca, valilik tarafından re’sen görevlendirme yapıldığı iddia edildi. Milli Eğitim Müdürlüğü’nden okullara valilik oluru ile gönderilen yazıda, 9-10 Haziran 2012 SBS ve PYB sınavı için görevlendirmelerin sisteme aktarıldığı ve okulların 8 Haziran 2012 Cuma saat 11.00’e kadar çıktılarını almaları gerektiği belirtilerek, "Görevler otomasyon tarafından alfabetik sırayla verilmektedir. Görev iptali ya da değişikliği asla yapılmamaktadır. 9 Haziran 2012 Seviye Belirleme Sınavı ve 10 Haziran 2012 PYB Sınavı saat 10.00’da başlayacak olup, en geç saat 09.00’da görevlendirildiğiniz okulda hazır bulununuz" denildi.
’GÖREVLENDİRME KARARI KANUN DIŞI’
Valiliğin res’en görevlendirme kararına tepki gösteren Eğitim-Sen Diyarbakır Şube Başkanı Kasım Birtek, Valiliğin bu kararı kanun dışı olduğunu ileri sürdü. Birtek, "Danıştay kararları vardır. Görevlendirmenin 1 hafta önce yapılması gerekiyor. Sınavlara girmeyecek olan arkadaşlarımız sıkıntı yaşamayacaklar" dedi.
Birtek, öğretmenlerin itibarsızlaştırılmaya çalışılması, memurlara hakları olan zamların verilmemesi, sınav ücretleri ve öğretmenlere sahip çıkılmaması nedeniyle bütün eğitim sendikalarının Diyarbakır’da böyle bir karar aldıklarını söyledi. Birtek, "Başbakan ve Milli Eğitim Bakanının öğretmenrlerle ilgili açıklamaları var. Hani İlçesi’nde sınava müdahale eden öğretmenler tutanak tuttu diye açığa alınırken, bunu yapan polis hakkında işlem yapılmıyor. Bu şartların düzeltilmesi için böyle bir karar aldı. Diyarbakır’da 5 bin öğretmene ihtiyaç varken, şuana kadar 400 kişinin gönüllü başvurduğunu söyleyebilirim" dedi.
’ÖĞRETMENLER SEVK VE RAPOR ALIP SINAVA GİRMEYECEKLER’
Eğitim Bir-Sen Diyarbakır Şube Başkanı Yunus Memiş, öğretmenlerin itibarsızlaştırma ve saygınlığının yok edilmesi için yapılan açıklamalara tepki gösterdikleri için sınavlarda üyelerinin görev almayacağını isöyledi. Memiş, "Başbakan bize 15 saat çalışıp 2 ay yatmakla suçluyor. Bu açıklamasını düzeltmesini bekliyoruz. Amacımız öğrencileri mağdur etmek değil, itibarsızlaştırmanın önüne geçmek için demokratik tavrımızı ortaya koyuyoruz. Öğretmenler saldırıya uğrarken kimse kılını kıpardatmıyor. Çözümsüzlük değil çözümün parçası olmak istiyoruz. Resen görevlendimelerden sonra öğretmenlerimiz isterse sevk ve rapor alarak sınavlarda görev almayacaklardır. Öğretmlenlerimiz talepleri sınava girmeme doğrultusundadır" dedi.
Diyarbakır Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri ise hafta sonu yapılacak olan sınav için görevlendirmelerin yapıldığını ve bir sıkıntı yaşanmayacağını söyledi.
TOKAT’TA ÖĞRETMENLER SINAVLARA KATILMAMA KARARI ALDI
Tokat’ta Memur- Sen, Türkiye Kamu- Sen ve KESK’e bağlı eğitim sendikaları merkezi sınavlara katılmama kararı aldı.
Tokat’ta eğitim sendikaları ortak karar alarak yapılacak merkezi bütün sınavları boykot etme kararı aldı. Öğretmenler boykot kararını gerekçe olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in eğitim camiasına yönelik çalışma saatleri, ücret ve izin konusundaki sözlerini gerekçe gösterdi. Sendika binasında açıklamalarda bulunan Memur Sen’e bağlı Eğitim Bir Sen Şube Başkanı Cemil Çağlar, genel merkezlerinin kararı olmamasına rağmen yerelde bu kararı aldıklarını söyledi. Çağlar, şöyle dedi:
"Merkezi bütün sınavları boykot etme kararı aldık. Merkezi ÖSS, LYS, SBS, açık lise, açık öğretim gibi bütün sınavlara öğretmenlerin itibarları iade edilinceye, ’Ya öğreten ol ya öğrenen ol’ anlayışı hakim oluncaya ve sayın Başbakanın ve bakanın eğitim çalışanlarına yönelik söylemlerini düzeltene kadar Tokat’ta merkezi sınavlarda görev almama kararı aldık. Şu ana kadar da uyguluyoruz. Eğitim çalışanlarının gönlü kırıktır. Yetkililerden bu kırıklığı tamir edecek açıklama bekliyoruz."
Cemil Çağlar, sınavlarda Valilik ve Kaymakamlık tarafından görevlendirme olacağını belirterek, "Mesela ilçelerden Yeşilyurt’a, Artova’dan Sulusaray’dan öğretmen takviyesi gibi çalışmalar varmış, Yeşilyurt merkez olduğu için. Bir şekilde görevlendirme olur. Bizim Tokat’taki kararımız bu yönde. Biz hafta sonu Tokat’ta bile olmayacağız" dedi.
(milliyet)
Son Güncelleme: Perşembe, 07 Haziran 2012 16:43
Gösterim: 3127
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 14 Aralık 2011 tarihinde İstanbul Üniversitesi'ni ziyareti sırasında yumurtalarla okula girmeye çalışırken yakalanan ve kendisini engellemek isteyen polislere direnip hakaret ettiği iddiasıyla hakkında 11 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan üniversite öğrenci Yiğit Ergün beraat etti.
İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya sanık Yiğit Ergün ile mağdur 4 polis ve taraf avukatları katıldı.
Hakimden 4 polise: dev gibi bir adam gelecek galiba
Bu arada duruşma öncesinde sanık Ergün'ün gelmesi beklenirken, hakim ile mağdur polisler arasında ilginç bir diyalog yaşandı. Hakim Ali Belen, mağdur 4 polise bakarak, "Size mi direndi? 4 kişisiniz, herhalde dev gibi bir adam gelecek salona" diyerek espri yaptı. Polisler ise direnme olmadığını kendilerine hakaret edildiğini söylediler. Bu sözler salonda gülüşmelere neden oldu. Sanık Yiğit Ergün'ün salona girmesinin ardından duruşma başladı.
"Böyle konuşma DGM'ye gönderirim"
Savunmasını yapan sanık Ergün, polislere direnmediğini ve hakarette bulunmadığını söyledi. Beraatini talep eden sanık Ergün'ün , "Bu dava polislere direnme davası değil siyasi bir davadır. Üniversiteler özgürdür, orada polis istemiyoruz" demesi üzerine hakim Belen, "Dava konusuna ilişkin konuş. Bunların davayla ilgisi yok" dedi. Belen ardından gülerek, "Böyle konuşma seni DGM 'ye (Özel yetkili mahkemelerin eski adı) gönderirim" ifadesini kullandı.
Tanıklar dinlendi
Mağdur polisler Adnan Şenses, Muhammet Çeleğen, Hakan Kültür ve Murat Aydın ise, Ergün’e kimliğini sorduklarını, herhangi bir müdahalede bulunmamalarına rağmen sanığın kendilerine hakaret etmeye başladığını söyledi. Polisler sanıktan şikayetçi oldu. Tanık olarak dinlenen üniversite öğrencileri ise arkadaşları olan Ergün’ün polise direnmediğini, hakaret etmediğini öne sürdü.
Hakim Ali Belen, maddi delil bulunmadığı, mağdurlar, sanık ve tanıkların ifadeleri doğrultusunda iddianamade belirtilen fiilin suç olarak tanımlanmadığı gerekçesiyle Ergün'ün beraatine kararı verdi. Kararın ardından Yiğit Ergün sevincini duruşmaya katılan annesi ve arkadaşlarıyla kucaklaşarak yaşadı.
"Ferhat ile Berna’yı da beraat ettirene kadar..."
Yiğit Ergün adliye çıkışında yaptığı açıklamada, "Bu gördüğümüz üçüncü yumurta davasıydı. Ankara ve İzmir'den sonra bir kez daha yumurtanın beraatini gördük. Yumurta atmanın, yumurtalı protestonun demokratik bir hak olduğunu gördük. Mahkeme salonunda da bunu kazandık. Alanlarda da kazanıyoruz, üniversitede de bunu gösteriyoruz. Onlar üniversitelerimize her geldiğinde yumurtalarımızla karşılaşacaklar. Parasız eğitim istemeye devam edeceğiz. 700 tutuklu öğrenci var, onları çıkarana dek, Ferhat ile Berna'yı da beraat ettirene kadar bu mücadelemize devam edeceğiz" ifadelerini kullandı. Ergün eline yumurtalar alarak, eylemi gerçekleştirseydi atacağı yumurtaların ne anlama geleceğini açıkladı. Ergün, "Birisi halk düşmanlarına, birisi kadın düşmanlarına diğeri ise öğrenci düşmanlarına atılacaktı" dedi.
"Hak yerini buldu"
Yiğit Ergün'ün annesi Aynur Ergün de, "Bugün beraat ettik. Hak yerini buldu. Yiğit benim oğlum ama tüm çocuklar bizim çocuklarımız. Okumak isteyen aydın beyinlere zincir vurulmamalı. Onlar fikirlerini söylemeliler. Adalete artık inanıyorum. Bugün gerçekten hak yerini buldu" diye konuştu.
Arkadaşları destek verdi
Yiğit Ergün'ün arkadaşları da adliye önünde toplanarak destek verdiler. Ergün'ün beraatinin ardından arkadaşları slogan atarak ve alkışlarla kararı sevinçle karşıladılar.
11 yıla kadar hapsi isteniyordu
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nca hazırlanan iddianamede 14 Aralık 2011 tarihinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 'ün İstanbul Üniversitesi 'nde yaptığı ziyaret öncesi okulda güvenlik tedbiri alan polis, Ergün'ün çantasındaki yumurtaları buldu. Olası protesto şüphesiyle Ergün'ün okula girişini engelledi. Polise direndiği öne sürülen Ergün, emniyetteki ifadesinin ardından adliyeye sevk edildi. Ergün, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Her iki tarafı da dinleyen savcılık iddianamesini hazırladı. Ergün hakkında "Hakaret ve Görevi Yaptırmamak İçin Direnme" suçlamasıyla 4 yıl 6 aydan 11 yıla kadar kadar hapis cezası isteniyordu.
(radikal)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 14 Aralık 2011 tarihinde İstanbul Üniversitesi'ni ziyareti sırasında yumurtalarla okula girmeye çalışırken yakalanan ve kendisini engellemek isteyen polislere direnip hakaret ettiği iddiasıyla hakkında 11 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan üniversite öğrenci Yiğit Ergün beraat etti.
İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya sanık Yiğit Ergün ile mağdur 4 polis ve taraf avukatları katıldı.
Hakimden 4 polise: dev gibi bir adam gelecek galiba
Bu arada duruşma öncesinde sanık Ergün'ün gelmesi beklenirken, hakim ile mağdur polisler arasında ilginç bir diyalog yaşandı. Hakim Ali Belen, mağdur 4 polise bakarak, "Size mi direndi? 4 kişisiniz, herhalde dev gibi bir adam gelecek salona" diyerek espri yaptı. Polisler ise direnme olmadığını kendilerine hakaret edildiğini söylediler. Bu sözler salonda gülüşmelere neden oldu. Sanık Yiğit Ergün'ün salona girmesinin ardından duruşma başladı.
"Böyle konuşma DGM'ye gönderirim"
Savunmasını yapan sanık Ergün, polislere direnmediğini ve hakarette bulunmadığını söyledi. Beraatini talep eden sanık Ergün'ün , "Bu dava polislere direnme davası değil siyasi bir davadır. Üniversiteler özgürdür, orada polis istemiyoruz" demesi üzerine hakim Belen, "Dava konusuna ilişkin konuş. Bunların davayla ilgisi yok" dedi. Belen ardından gülerek, "Böyle konuşma seni DGM 'ye (Özel yetkili mahkemelerin eski adı) gönderirim" ifadesini kullandı.
Tanıklar dinlendi
Mağdur polisler Adnan Şenses, Muhammet Çeleğen, Hakan Kültür ve Murat Aydın ise, Ergün’e kimliğini sorduklarını, herhangi bir müdahalede bulunmamalarına rağmen sanığın kendilerine hakaret etmeye başladığını söyledi. Polisler sanıktan şikayetçi oldu. Tanık olarak dinlenen üniversite öğrencileri ise arkadaşları olan Ergün’ün polise direnmediğini, hakaret etmediğini öne sürdü.
Hakim Ali Belen, maddi delil bulunmadığı, mağdurlar, sanık ve tanıkların ifadeleri doğrultusunda iddianamade belirtilen fiilin suç olarak tanımlanmadığı gerekçesiyle Ergün'ün beraatine kararı verdi. Kararın ardından Yiğit Ergün sevincini duruşmaya katılan annesi ve arkadaşlarıyla kucaklaşarak yaşadı.
"Ferhat ile Berna’yı da beraat ettirene kadar..."
Yiğit Ergün adliye çıkışında yaptığı açıklamada, "Bu gördüğümüz üçüncü yumurta davasıydı. Ankara ve İzmir'den sonra bir kez daha yumurtanın beraatini gördük. Yumurta atmanın, yumurtalı protestonun demokratik bir hak olduğunu gördük. Mahkeme salonunda da bunu kazandık. Alanlarda da kazanıyoruz, üniversitede de bunu gösteriyoruz. Onlar üniversitelerimize her geldiğinde yumurtalarımızla karşılaşacaklar. Parasız eğitim istemeye devam edeceğiz. 700 tutuklu öğrenci var, onları çıkarana dek, Ferhat ile Berna'yı da beraat ettirene kadar bu mücadelemize devam edeceğiz" ifadelerini kullandı. Ergün eline yumurtalar alarak, eylemi gerçekleştirseydi atacağı yumurtaların ne anlama geleceğini açıkladı. Ergün, "Birisi halk düşmanlarına, birisi kadın düşmanlarına diğeri ise öğrenci düşmanlarına atılacaktı" dedi.
"Hak yerini buldu"
Yiğit Ergün'ün annesi Aynur Ergün de, "Bugün beraat ettik. Hak yerini buldu. Yiğit benim oğlum ama tüm çocuklar bizim çocuklarımız. Okumak isteyen aydın beyinlere zincir vurulmamalı. Onlar fikirlerini söylemeliler. Adalete artık inanıyorum. Bugün gerçekten hak yerini buldu" diye konuştu.
Arkadaşları destek verdi
Yiğit Ergün'ün arkadaşları da adliye önünde toplanarak destek verdiler. Ergün'ün beraatinin ardından arkadaşları slogan atarak ve alkışlarla kararı sevinçle karşıladılar.
11 yıla kadar hapsi isteniyordu
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nca hazırlanan iddianamede 14 Aralık 2011 tarihinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 'ün İstanbul Üniversitesi 'nde yaptığı ziyaret öncesi okulda güvenlik tedbiri alan polis, Ergün'ün çantasındaki yumurtaları buldu. Olası protesto şüphesiyle Ergün'ün okula girişini engelledi. Polise direndiği öne sürülen Ergün, emniyetteki ifadesinin ardından adliyeye sevk edildi. Ergün, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Her iki tarafı da dinleyen savcılık iddianamesini hazırladı. Ergün hakkında "Hakaret ve Görevi Yaptırmamak İçin Direnme" suçlamasıyla 4 yıl 6 aydan 11 yıla kadar kadar hapis cezası isteniyordu.
(radikal)
Son Güncelleme: Perşembe, 07 Haziran 2012 15:39
Gösterim: 1840

