Uluslararası Antalya Üniversitesi tarafından TNS ortaklığıyla gerçekleştirilen, gençlerin ve Türk halkının öncelikli sorun ve beklentilerini ortaya koyan araştırma sonuçları paylaşıldı.
Türkiye çapında 18 ilde 18 yaş ve üzeri 1512 kişi ile yüz yüze olarak Aralık 2015 döneminde gerçekleştirilen araştırmaya göre kadına şiddet, belirtilen sorunlar arasında 2.8 ile 9. sırada yer aldı. Türk halkının en büyük sorununun %48.2 ile terör olduğu, gençlerin %55.1’inin işsizlik ve %21.6’sının eğitim konularını en önemli sorun olarak belirttiği tespit edildi. Türkiye nüfusunun yüzde 16.5’ini oluşturan gençler, en önemli sorunları olan işsizliğin nedenini yeterli iş alanı olmamasına bağlıyor.
Kadına Şiddet %2.8 ile 9. Sırada
Türkiye’nin gündeminden düşmeyen en önemli sorunlardan biri olan kadına şiddete 2015 yılında 303 kurban verildi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlara göre Türkiye’de her 10 kadından 4’ü fiziksel şiddete uğrarken şiddete uğrayan kadınların oranı her yıl ortalama yüzde 33 artıyor. Uluslararası Antalya Üniversitesi tarafından TNS ortaklığıyla gerçekleştirilen araştırmaya göre kadına şiddet belirtilen sorular içinde yüzde 2.8 ile ancak 9. sırada yer alabildi. Kadına şiddet en büyük tepkiyi %6.4 ile İstanbul, İzmir ve Ankara’dan almakta. Kadına şiddeti ülkenin birinci sorunu olarak görenlerin oranı ise yüzde %0.4 oldu.
En Önemli Sorun Terör, Rusya Sorunu ve Mülteci Alımı Kriz Değil
Türkiye’nin en büyük sorununun %48.2 ile terör olduğu görülen araştırmada işsizlik %37.2 oranıyla ikinci, ekonomi ise %25.3 ile üçüncü büyük sorun olarak öne çıkmaktadır. Eğitim %9.4 ile dördüncü, mülteci %5.9 ile beşinci, Rusya krizi %5.1 ile altıncı sırada yer alırken bunları %3.4 ile adalet, %3.3 ile dış politika, %2.8 ile kadına şiddet takip etmektedir.
İç Anadolu bölgesi, terörün yoğun olarak yaşandığı Güney Doğu (%51.5) ve Doğu Anadolu (%57.9) bölgelerine kıyasla terörü en yüksek oranda (%66) Türkiye’nin sorunu olarak gören bölgedir. Diğer bölgelerden farklı olarak Ege bölgesinde terörü Türkiye’nin en önemli sorunu olarak ifade edenlerin oranı %8’dir.
Son dönemde gündemden düşmeyen Rusya krizi ve mülteci alımı konuları ise Türk halkı için öncelikli sorun olarak görülmemektedir. Halkın %5,9’u mülteci alımının sorun yaratacağına inanırken, araştırmaya katılanların sadece %5,1’i Rusya ile yaşananları kriz olarak görmektedir. Rusya krizinden en çok etkilenen bölge ise Karadeniz’dir. Karadeniz halkının terörden sonra %34 ile en büyük sorunu Rusya krizi olarak ifade edilmiştir.
Gençler İş Yok Diyor
Araştırma sonuçlarına göre 2015 yılında 18 yaş ve üzeri Türk halkı, gençlerin en önemli sorununu %55.1 ile işsizlik olduğunu belirtmiştir. Eğitim %21.6 ile gençlerin en önemli ikinci sorunu olarak öne çıkarken, terör %7 ile üçüncü sırada yer almaktadır.
Araştırmaya katılan 18-24 yaş arası gençler özelinde ise İşsizlik % 50.1 ile birinci sorun olarak ortaya çıkarken, eğitim ikinci, ekonomi ise gençlerin en büyük üçüncü sorunu olarak sıralamada yer aldı.
Türkiye çapında gerçekleştirilen araştırmada tüm katılımcılar tarafından ülkenin en büyük sorunu olarak görülen terör, Türkiye’de gençlerin sorunlarının neler olduğu sorulduğunda işsizlik, eğitim ve ekonomiden sonra gelerek %6 ile dördüncü sırada yer almaktadır.
Türkiye’deki gençlerin en büyük sorununu işsizlik olarak tanımlayanlar, bunun yeterli iş alanı olmadığından (%33,3) yaşandığını düşünmektedir. Bunu %10,8 ile iş beğenmeme,%10,4 ile asgari ücretin düşük olması takip etmektedir. 18-24 yaş arası gençler genelden farklı olarak ikinci sırada asgari ücret düşük olduğu için işsizlik sorunu yaşandığını düşünmektedir. 18-24 yaş arası gençlerin %40’ı önümüzdeki 5 yıl içerisinde ekonomideki durumun aynı kalacağına inanıyor.
Türkiye’deki eğitim sorunundan en fazla rahatsız olan kesim ise yine 18-24 yaş arası gençler oldu. Diğer yaş gruplarından fazla olarak gençlerin %15’i ülkenin sorunları arasında eğitimi öncelikli olarak belirtiyor.
En umutlu İç Anadolu En Karamsar Ege
Araştırma kapsamında görüşülen her 10 kişiden 4’ü önümüzdeki 5 yıl içerisinde ekonomik yaşam standartlarının şu anki durumundan çok daha iyi ya da iyi olacağını düşünüyor. Kötü ya da çok daha kötü olacağını belirtenlerin oranı ise %28. Buna karşılık her 10 kişiden 3’ü önümüzdeki 5 yıl içerisinde de şu anki durumları ile aynı seviyede olacağını ifade ediyor.
Kent kesiminde yaşayanlar kır kesiminde yaşayanlara, 25-34 yaş grubu diğer yaş gruplarına kıyasla ve AB gelir grubu da diğer gelir gruplarına kıyasla önümüzdeki 5 yıl içerisinde ekonomik yaşam standartlarının çok daha iyi veya iyi olacağı görüşünde.
Ekonomik yaşam standartlarına ilişkin beklentileri de ortaya koyan araştırmaya göre, halkın %33,9’u Türkiye’de yaşayan insanların ekonomik yaşam standartlarının 5 yıl içinde değişmeyeceğine inanıyor. Ekonominin daha iyiye gideceğine inanan bölge en yüksek oran ile (%56,6) İç Anadolu olurken, Ege bölgesi yine en yüksek oran ile (%60,2) ekonominin kötüye gideceğini düşünen bölge olmuştur.
Diğer bölgelerde Türkiye’nin en önemli sorunu terör iken, Ege Bölgesinde ekonomi %66,4 ile ülkenin en önemli sorunu olarak görülmektedir.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Uluslararası Antalya Üniversitesi tarafından TNS ortaklığıyla gerçekleştirilen, gençlerin ve Türk halkının öncelikli sorun ve beklentilerini ortaya koyan araştırma sonuçları paylaşıldı.
Türkiye çapında 18 ilde 18 yaş ve üzeri 1512 kişi ile yüz yüze olarak Aralık 2015 döneminde gerçekleştirilen araştırmaya göre kadına şiddet, belirtilen sorunlar arasında 2.8 ile 9. sırada yer aldı. Türk halkının en büyük sorununun %48.2 ile terör olduğu, gençlerin %55.1’inin işsizlik ve %21.6’sının eğitim konularını en önemli sorun olarak belirttiği tespit edildi. Türkiye nüfusunun yüzde 16.5’ini oluşturan gençler, en önemli sorunları olan işsizliğin nedenini yeterli iş alanı olmamasına bağlıyor.
Kadına Şiddet %2.8 ile 9. Sırada
Türkiye’nin gündeminden düşmeyen en önemli sorunlardan biri olan kadına şiddete 2015 yılında 303 kurban verildi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlara göre Türkiye’de her 10 kadından 4’ü fiziksel şiddete uğrarken şiddete uğrayan kadınların oranı her yıl ortalama yüzde 33 artıyor. Uluslararası Antalya Üniversitesi tarafından TNS ortaklığıyla gerçekleştirilen araştırmaya göre kadına şiddet belirtilen sorular içinde yüzde 2.8 ile ancak 9. sırada yer alabildi. Kadına şiddet en büyük tepkiyi %6.4 ile İstanbul, İzmir ve Ankara’dan almakta. Kadına şiddeti ülkenin birinci sorunu olarak görenlerin oranı ise yüzde %0.4 oldu.
En Önemli Sorun Terör, Rusya Sorunu ve Mülteci Alımı Kriz Değil
Türkiye’nin en büyük sorununun %48.2 ile terör olduğu görülen araştırmada işsizlik %37.2 oranıyla ikinci, ekonomi ise %25.3 ile üçüncü büyük sorun olarak öne çıkmaktadır. Eğitim %9.4 ile dördüncü, mülteci %5.9 ile beşinci, Rusya krizi %5.1 ile altıncı sırada yer alırken bunları %3.4 ile adalet, %3.3 ile dış politika, %2.8 ile kadına şiddet takip etmektedir.
İç Anadolu bölgesi, terörün yoğun olarak yaşandığı Güney Doğu (%51.5) ve Doğu Anadolu (%57.9) bölgelerine kıyasla terörü en yüksek oranda (%66) Türkiye’nin sorunu olarak gören bölgedir. Diğer bölgelerden farklı olarak Ege bölgesinde terörü Türkiye’nin en önemli sorunu olarak ifade edenlerin oranı %8’dir.
Son dönemde gündemden düşmeyen Rusya krizi ve mülteci alımı konuları ise Türk halkı için öncelikli sorun olarak görülmemektedir. Halkın %5,9’u mülteci alımının sorun yaratacağına inanırken, araştırmaya katılanların sadece %5,1’i Rusya ile yaşananları kriz olarak görmektedir. Rusya krizinden en çok etkilenen bölge ise Karadeniz’dir. Karadeniz halkının terörden sonra %34 ile en büyük sorunu Rusya krizi olarak ifade edilmiştir.
Gençler İş Yok Diyor
Araştırma sonuçlarına göre 2015 yılında 18 yaş ve üzeri Türk halkı, gençlerin en önemli sorununu %55.1 ile işsizlik olduğunu belirtmiştir. Eğitim %21.6 ile gençlerin en önemli ikinci sorunu olarak öne çıkarken, terör %7 ile üçüncü sırada yer almaktadır.
Araştırmaya katılan 18-24 yaş arası gençler özelinde ise İşsizlik % 50.1 ile birinci sorun olarak ortaya çıkarken, eğitim ikinci, ekonomi ise gençlerin en büyük üçüncü sorunu olarak sıralamada yer aldı.
Türkiye çapında gerçekleştirilen araştırmada tüm katılımcılar tarafından ülkenin en büyük sorunu olarak görülen terör, Türkiye’de gençlerin sorunlarının neler olduğu sorulduğunda işsizlik, eğitim ve ekonomiden sonra gelerek %6 ile dördüncü sırada yer almaktadır.
Türkiye’deki gençlerin en büyük sorununu işsizlik olarak tanımlayanlar, bunun yeterli iş alanı olmadığından (%33,3) yaşandığını düşünmektedir. Bunu %10,8 ile iş beğenmeme,%10,4 ile asgari ücretin düşük olması takip etmektedir. 18-24 yaş arası gençler genelden farklı olarak ikinci sırada asgari ücret düşük olduğu için işsizlik sorunu yaşandığını düşünmektedir. 18-24 yaş arası gençlerin %40’ı önümüzdeki 5 yıl içerisinde ekonomideki durumun aynı kalacağına inanıyor.
Türkiye’deki eğitim sorunundan en fazla rahatsız olan kesim ise yine 18-24 yaş arası gençler oldu. Diğer yaş gruplarından fazla olarak gençlerin %15’i ülkenin sorunları arasında eğitimi öncelikli olarak belirtiyor.
En umutlu İç Anadolu En Karamsar Ege
Araştırma kapsamında görüşülen her 10 kişiden 4’ü önümüzdeki 5 yıl içerisinde ekonomik yaşam standartlarının şu anki durumundan çok daha iyi ya da iyi olacağını düşünüyor. Kötü ya da çok daha kötü olacağını belirtenlerin oranı ise %28. Buna karşılık her 10 kişiden 3’ü önümüzdeki 5 yıl içerisinde de şu anki durumları ile aynı seviyede olacağını ifade ediyor.
Kent kesiminde yaşayanlar kır kesiminde yaşayanlara, 25-34 yaş grubu diğer yaş gruplarına kıyasla ve AB gelir grubu da diğer gelir gruplarına kıyasla önümüzdeki 5 yıl içerisinde ekonomik yaşam standartlarının çok daha iyi veya iyi olacağı görüşünde.
Ekonomik yaşam standartlarına ilişkin beklentileri de ortaya koyan araştırmaya göre, halkın %33,9’u Türkiye’de yaşayan insanların ekonomik yaşam standartlarının 5 yıl içinde değişmeyeceğine inanıyor. Ekonominin daha iyiye gideceğine inanan bölge en yüksek oran ile (%56,6) İç Anadolu olurken, Ege bölgesi yine en yüksek oran ile (%60,2) ekonominin kötüye gideceğini düşünen bölge olmuştur.
Diğer bölgelerde Türkiye’nin en önemli sorunu terör iken, Ege Bölgesinde ekonomi %66,4 ile ülkenin en önemli sorunu olarak görülmektedir.
Son Güncelleme: Pazartesi, 08 Şubat 2016 12:27
Gösterim: 1467
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Canda, "Dünyanın her yerinden cerrahlar, Türkiye'de robotik cerrahi sertifikası alabilecek" dedi.
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Erdem Canda, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin, Avrupa Üroloji Derneği ve Avrupa Robotik Üroloji Derneğince onaylanmış Türkiye'nin ilk ve tek robotik eğitim merkezi olduğunu belirterek "Dünyanın her yerinden cerrahlar, Türkiye'de robotik cerrahi sertifikası alabilecek" dedi.
Aynı zamanda Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi olan Canda, AA muhabirine yaptığı açıklamada, üroloji alanında robotla pek çok ameliyat yapıldığını belirtti.
Prostat, mesane, böbrek kanseri, böbrek üstü bezi tümörleri, böbrek çıkım yolu tıkanıklıkları ameliyatlarının robotik olarak yapıldığını ve robotla ameliyatın avantajlarının bir hayli fazla olduğunu ifade eden Canda, robotik cerrahi ile daha az kanama ve komplikasyon olduğunu, ameliyat sırasında ya da sonrasında daha az kan verme ihtiyacı gerçekleştiğini, hastanede kalma süresinin kısaldığını, açık ameliyatlara göre çok küçük cilt kesisi yapıldığını, ameliyat sonrası daha az ağrı hissedildiğini ve hastanın hızlı iyileştiğini aktardı.
"Türkiye'nin ilk ve tek robotik eğitim merkeziyiz"
Canda, dünyanın her yerinden bilimsel toplantılara davet edildiklerini, özellikle de robotik üroloji konusunda uluslararası camiada tanınan bir merkez haline geldiklerini anlattı.
Türkiye'nin hemen her şehrinden ve komşu ülkelerden hastaların geldiğine dikkati çeken Canda, şöyle devam etti: "Aralık 2015 itibarıyla Türkiye'nin ilk ve tek robotik eğitim merkeziyiz. Ülkemiz için çok güzel bir gelişme çünkü Avrupa Üroloji Derneğinin onayladığı uluslararası bir eğitim merkezi statüsü kazanmış olduk. Bu sertifikayı alabilmek için yılda belli sayının üstünde ameliyat yapmış olmak gerekiyor ve bilimsel olarak da belli sayının üzerinde prestijli dergilerde bilimsel yayın yapmak gerekiyor. Bu kriterlerin hepsini sağlamış olduğumuz için başvurumuz kısa zaman içinde onaylandı. Şu anda ülkemizdeki Avrupa Robotik Cerrahi Derneği tarafından eğitim merkezi olarak onaylanan ilk ve tek merkez haline gelmiş olduk. Dünyanın her yerinden cerrahlar,
Türkiye'de robotik cerrahi sertifikası alabilecek"
Doç. Dr. Canda, ABD'de prostat kanseri ameliyatlarının yüzde 90'ının robotla yapıldığına işaret ederek birçok alanda olduğu gibi tıp konusunda da baş döndürücü gelişmeler yaşandığını vurguladı. Robotik cerrahinin de bu gelişmelerden biri olduğunu dile getiren Canda, Türkiye'de robotik cerrahinin giderek artan sıklıkta yapılmaya başlandığını, bu gelişmelere hızla ayak uydurarak yaptıkları işi uluslararası düzeyde eğitim verecek standartlara ulaştırmış olmanın mutluluğunu yaşadıklarını kaydetti.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Canda, "Dünyanın her yerinden cerrahlar, Türkiye'de robotik cerrahi sertifikası alabilecek" dedi.
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Erdem Canda, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin, Avrupa Üroloji Derneği ve Avrupa Robotik Üroloji Derneğince onaylanmış Türkiye'nin ilk ve tek robotik eğitim merkezi olduğunu belirterek "Dünyanın her yerinden cerrahlar, Türkiye'de robotik cerrahi sertifikası alabilecek" dedi.
Aynı zamanda Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi olan Canda, AA muhabirine yaptığı açıklamada, üroloji alanında robotla pek çok ameliyat yapıldığını belirtti.
Prostat, mesane, böbrek kanseri, böbrek üstü bezi tümörleri, böbrek çıkım yolu tıkanıklıkları ameliyatlarının robotik olarak yapıldığını ve robotla ameliyatın avantajlarının bir hayli fazla olduğunu ifade eden Canda, robotik cerrahi ile daha az kanama ve komplikasyon olduğunu, ameliyat sırasında ya da sonrasında daha az kan verme ihtiyacı gerçekleştiğini, hastanede kalma süresinin kısaldığını, açık ameliyatlara göre çok küçük cilt kesisi yapıldığını, ameliyat sonrası daha az ağrı hissedildiğini ve hastanın hızlı iyileştiğini aktardı.
"Türkiye'nin ilk ve tek robotik eğitim merkeziyiz"
Canda, dünyanın her yerinden bilimsel toplantılara davet edildiklerini, özellikle de robotik üroloji konusunda uluslararası camiada tanınan bir merkez haline geldiklerini anlattı.
Türkiye'nin hemen her şehrinden ve komşu ülkelerden hastaların geldiğine dikkati çeken Canda, şöyle devam etti: "Aralık 2015 itibarıyla Türkiye'nin ilk ve tek robotik eğitim merkeziyiz. Ülkemiz için çok güzel bir gelişme çünkü Avrupa Üroloji Derneğinin onayladığı uluslararası bir eğitim merkezi statüsü kazanmış olduk. Bu sertifikayı alabilmek için yılda belli sayının üstünde ameliyat yapmış olmak gerekiyor ve bilimsel olarak da belli sayının üzerinde prestijli dergilerde bilimsel yayın yapmak gerekiyor. Bu kriterlerin hepsini sağlamış olduğumuz için başvurumuz kısa zaman içinde onaylandı. Şu anda ülkemizdeki Avrupa Robotik Cerrahi Derneği tarafından eğitim merkezi olarak onaylanan ilk ve tek merkez haline gelmiş olduk. Dünyanın her yerinden cerrahlar,
Türkiye'de robotik cerrahi sertifikası alabilecek"
Doç. Dr. Canda, ABD'de prostat kanseri ameliyatlarının yüzde 90'ının robotla yapıldığına işaret ederek birçok alanda olduğu gibi tıp konusunda da baş döndürücü gelişmeler yaşandığını vurguladı. Robotik cerrahinin de bu gelişmelerden biri olduğunu dile getiren Canda, Türkiye'de robotik cerrahinin giderek artan sıklıkta yapılmaya başlandığını, bu gelişmelere hızla ayak uydurarak yaptıkları işi uluslararası düzeyde eğitim verecek standartlara ulaştırmış olmanın mutluluğunu yaşadıklarını kaydetti.
Son Güncelleme: Pazar, 07 Şubat 2016 19:37
Gösterim: 1060
Çukurova ve Ankara üniversitelerinden bilim insanları, doğal kan yerine kullanılabilecek yapay kan üretmeyi başardı.
Çukurova ve Ankara üniversitelerinden bilim insanları, 2012'den bu yana sürdürdükleri çalışmalar sonucunda yapay kan üretti. Çukurova Üniversitesinden (ÇÜ) yapılan yazılı açıklamaya göre, ÇÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya, Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya ve Ankara Üniversitesi (AÜ) Biyomedikal Mühendisliği bölümlerinden bilim insanları, yaklaşık 4 yıldır süren çalışmalar sonucunda, doğal kan yerine kullanılabilecek ve "biomalzeme" adı verilen yapay kan üretmeyi başardı. ÇÜ Tıbbi Biyokimya Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurten Dikmen, geliştirilen yapay kanın, kanın oksijeni taşıyan asıl molekülü olan hemoglobinin, manyetik nanopartiküller üzerine eklenmesiyle üretildiğini belirtti.
Nanoteknoloji temelli geliştirilen yapay kanın acil durumda hastaya uygulanacağını bildiren Dikmen, bu kanın, yine aynı çalışma ekibince geliştirilen yöntemle, normale dönen hastadan uzaklaştırılacağını ifade etti. Dikmen, böylece yapay olan şeyin, insan doğal döngüsüne müdahale etmesinin engelleneceğini belirtti. Dikmen, projede kendisinin yanı sıra Tıbbi Biyokimya Bölümünden doktora öğrencisi Ümit Yaşar, Anorganik Kimya Anabilim Dalından Prof. Dr. Bilgehan Güzel ve doktora öğrencisi Fatma Ulusal ile Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümünden Yrd. Doç. Dr. Pınar Yılgör Huri'nin yer aldığını bildirdi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Çukurova ve Ankara üniversitelerinden bilim insanları, doğal kan yerine kullanılabilecek yapay kan üretmeyi başardı.
Çukurova ve Ankara üniversitelerinden bilim insanları, 2012'den bu yana sürdürdükleri çalışmalar sonucunda yapay kan üretti. Çukurova Üniversitesinden (ÇÜ) yapılan yazılı açıklamaya göre, ÇÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya, Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya ve Ankara Üniversitesi (AÜ) Biyomedikal Mühendisliği bölümlerinden bilim insanları, yaklaşık 4 yıldır süren çalışmalar sonucunda, doğal kan yerine kullanılabilecek ve "biomalzeme" adı verilen yapay kan üretmeyi başardı. ÇÜ Tıbbi Biyokimya Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurten Dikmen, geliştirilen yapay kanın, kanın oksijeni taşıyan asıl molekülü olan hemoglobinin, manyetik nanopartiküller üzerine eklenmesiyle üretildiğini belirtti.
Nanoteknoloji temelli geliştirilen yapay kanın acil durumda hastaya uygulanacağını bildiren Dikmen, bu kanın, yine aynı çalışma ekibince geliştirilen yöntemle, normale dönen hastadan uzaklaştırılacağını ifade etti. Dikmen, böylece yapay olan şeyin, insan doğal döngüsüne müdahale etmesinin engelleneceğini belirtti. Dikmen, projede kendisinin yanı sıra Tıbbi Biyokimya Bölümünden doktora öğrencisi Ümit Yaşar, Anorganik Kimya Anabilim Dalından Prof. Dr. Bilgehan Güzel ve doktora öğrencisi Fatma Ulusal ile Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümünden Yrd. Doç. Dr. Pınar Yılgör Huri'nin yer aldığını bildirdi.
Son Güncelleme: Perşembe, 04 Şubat 2016 13:56
Gösterim: 1367
Bilkent Üniversitesi genetikçileri, kemoterapiye direnç geliştirdiğinden ölüm riski yaratan "üçlü negatif meme kanseri" için "gen kiti" çalışması başlattı.
Bilkent Üniversitesi genetikçileri, kemoterapiye direnç geliştirdiğinden ölümlere yol açan "üçlü negatif meme kanseri" hastalarının 15 genindeki değişimleri ortaya çıkararak tedavinin şekline karar verilmesini sağlayacak "gen kiti" çalışması başlattı.
Dünyada ilk olacak çalışma tamamlandığında, genlerinin şifreleri çözülen hastalar için umut vadeden yeni tür tedavilerin de geliştirilmesi hedefleniyor.
Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyeleri Yrd. Doç. Dr. Özgür Şahin ve Yrd. Doç. Dr. Ali Güre'nin genetik çalışmalarına, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji ve Patoloji Bölümü doktorları Prof. Dr. Kadri Altundağ ve Prof. Dr. Gülnur Güler de destek verecek.
Yrd. Doç. Dr Özgür Şahin, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının firmalarla ortak yürüttüğü Ar-Ge çalışmalarını içeren San-Tez Projesi kapsamında desteklenen çalışmalarını 2 yıl içinde tamamlamayı hedeflediklerini belirtti.
"Üçlü negatif"in kemoterapiye direnç geliştirdiği için ölümcül risk barındırdığını dile getiren Şahin, şöyle devam etti: "Üçlü negatif meme kanserli hastalardaki 15 geni araştıracağız. Çalışmanın sonunda da prototip bir gen kiti oluşturacağız. Bu kit sayesinde kanserli hastaların 15 genindeki değişim incelenecek ve doktorlara bir veri sunulacak."
Önce fareleri kanser yapacaklar
Şahin, çalışmalar sırasında tümör oluşturulan fareler üzerinde araştırma yapacaklarını, öncelikle bu farelerin genlerini inceleyeceklerini anlatarak 5 yıl sonra da insanlar üzerinde tanı yöntemini denemeye başlayacaklarını söyledi.
Çalışmalarının bilimde yeni bir kavram olan "teranostik" yani hem tanı hem de tedaviye yönelik olduğuna işaret eden Şahin, "Çalışmamız, dünyada da yenilikler içeriyor. Sadece tanıyı bulmaya yönelik değil, aynı zamanda kişiye özgü tedavi seçenekleri de geliştireceğiz" diye konuştu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Bilkent Üniversitesi genetikçileri, kemoterapiye direnç geliştirdiğinden ölüm riski yaratan "üçlü negatif meme kanseri" için "gen kiti" çalışması başlattı.
Bilkent Üniversitesi genetikçileri, kemoterapiye direnç geliştirdiğinden ölümlere yol açan "üçlü negatif meme kanseri" hastalarının 15 genindeki değişimleri ortaya çıkararak tedavinin şekline karar verilmesini sağlayacak "gen kiti" çalışması başlattı.
Dünyada ilk olacak çalışma tamamlandığında, genlerinin şifreleri çözülen hastalar için umut vadeden yeni tür tedavilerin de geliştirilmesi hedefleniyor.
Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyeleri Yrd. Doç. Dr. Özgür Şahin ve Yrd. Doç. Dr. Ali Güre'nin genetik çalışmalarına, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji ve Patoloji Bölümü doktorları Prof. Dr. Kadri Altundağ ve Prof. Dr. Gülnur Güler de destek verecek.
Yrd. Doç. Dr Özgür Şahin, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının firmalarla ortak yürüttüğü Ar-Ge çalışmalarını içeren San-Tez Projesi kapsamında desteklenen çalışmalarını 2 yıl içinde tamamlamayı hedeflediklerini belirtti.
"Üçlü negatif"in kemoterapiye direnç geliştirdiği için ölümcül risk barındırdığını dile getiren Şahin, şöyle devam etti: "Üçlü negatif meme kanserli hastalardaki 15 geni araştıracağız. Çalışmanın sonunda da prototip bir gen kiti oluşturacağız. Bu kit sayesinde kanserli hastaların 15 genindeki değişim incelenecek ve doktorlara bir veri sunulacak."
Önce fareleri kanser yapacaklar
Şahin, çalışmalar sırasında tümör oluşturulan fareler üzerinde araştırma yapacaklarını, öncelikle bu farelerin genlerini inceleyeceklerini anlatarak 5 yıl sonra da insanlar üzerinde tanı yöntemini denemeye başlayacaklarını söyledi.
Çalışmalarının bilimde yeni bir kavram olan "teranostik" yani hem tanı hem de tedaviye yönelik olduğuna işaret eden Şahin, "Çalışmamız, dünyada da yenilikler içeriyor. Sadece tanıyı bulmaya yönelik değil, aynı zamanda kişiye özgü tedavi seçenekleri de geliştireceğiz" diye konuştu.
Son Güncelleme: Pazar, 07 Şubat 2016 14:06
Gösterim: 1043
Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan, YÖK Yasa Tasarısı Taslağına ilişkin açıklamalarda bulundu.YÖK’ün üniversiteler üzerinde vesayet oluşturdu diyen Bakan Elvan, şunları kaydetti: “YÖK, üniversiteler arasında koordinasyon görevini yapması gereken bir kurum. Netice itibarıyla ama özellikle AK Parti hükümetleri öncesi dönemde maalesef YÖK, gerçekten üniversiteler üzerinde inanılmaz bir vesayet oluşturdu ve üniversite rektörleri, öğrenciler ve başörtüsü sorunu. Üniversitelerdeki hangi soruna bakarsanız bakın neticede uzandığı yer YÖK’tü.”
Elvan, sunucunun “YÖK deyince insan ürperiyor” ifadeleri üzerine de, “YÖK dediğiniz zaman insanın aklında ‘Aman biraz geri durayım’ şeklinde biraz iz, ürperti kalmış durumda. Gerçekten toplum üzerinde bir travma yarattı. Bizim dönemimizde ciddi bir rahatlama oldu. Geçmişteki o despot yönetim anlayışı bir anlamda ortadan kalktı” diye konuştu.
YÖK’e ilişkin düzenleme yapılacağını anımsatan Elvan, bu konuda daha önce birkaç tane taslak hazırlandığını hatırlattı. Elvan, Reformların Koordinasyonu ve İzlenmesi Kurulu’nun son toplantısına Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın katıldığını belirterek, YÖK Yasa Tasarısı Taslağının hazırlanarak Bakanlar Kurulu'na sunulacağını, daha sonra da TBMM’ye gönderileceğini anlattı.
YÖK’te bir kalite kurulu oluşturulacağını da bildiren Elvan, söz konusu kurulun üniversitelerin rekabet gücünün artırılması, bilimsel araştırmalara daha çok yer verilmesi ve üniversite-sanayi işbirliğinin daha fazla iyileştirilmesi için çalışacağını vurguladı. Elvan, “üniversite sayısının fazla olmasının kaliteyi azalttığı” iddialarının anımsatılması üzerine, hükümetleri döneminde her alanda kalite odaklı anlayış içerisinde olduklarını söyledi. Elvan, “Kalite konusunda sıkıntımız elbette var. Bunlar yeni kurulan üniversiteler. Bir yanda üniversitelerin bir anda kapsamlı araştırma yapması beklenemez. Ciddi bir altyapı oluşturulması gerekiyor. Öğretim üyesi altyapısının güçlü olması gerekiyor ama gerçekten her bir ilimizde üniversitelerin kurulması ve özel üniversitelerin sayısının da artması Türkiye’de ciddi bir rekabet oluşturdu” dedi.
Üniversitelerin idari ve mali açıdan özerk yapıya kavuşmasının mali güçle mümkün olabileceğini, bunun da sanayi işbirliği ve bilimsel çalışmalarla gelir sağlamasından geçtiğini kaydeden Elvan, bunun denetimsizlik anlamına gelmediğini de ifade etti.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan, YÖK Yasa Tasarısı Taslağına ilişkin açıklamalarda bulundu.YÖK’ün üniversiteler üzerinde vesayet oluşturdu diyen Bakan Elvan, şunları kaydetti: “YÖK, üniversiteler arasında koordinasyon görevini yapması gereken bir kurum. Netice itibarıyla ama özellikle AK Parti hükümetleri öncesi dönemde maalesef YÖK, gerçekten üniversiteler üzerinde inanılmaz bir vesayet oluşturdu ve üniversite rektörleri, öğrenciler ve başörtüsü sorunu. Üniversitelerdeki hangi soruna bakarsanız bakın neticede uzandığı yer YÖK’tü.”
Elvan, sunucunun “YÖK deyince insan ürperiyor” ifadeleri üzerine de, “YÖK dediğiniz zaman insanın aklında ‘Aman biraz geri durayım’ şeklinde biraz iz, ürperti kalmış durumda. Gerçekten toplum üzerinde bir travma yarattı. Bizim dönemimizde ciddi bir rahatlama oldu. Geçmişteki o despot yönetim anlayışı bir anlamda ortadan kalktı” diye konuştu.
YÖK’e ilişkin düzenleme yapılacağını anımsatan Elvan, bu konuda daha önce birkaç tane taslak hazırlandığını hatırlattı. Elvan, Reformların Koordinasyonu ve İzlenmesi Kurulu’nun son toplantısına Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın katıldığını belirterek, YÖK Yasa Tasarısı Taslağının hazırlanarak Bakanlar Kurulu'na sunulacağını, daha sonra da TBMM’ye gönderileceğini anlattı.
YÖK’te bir kalite kurulu oluşturulacağını da bildiren Elvan, söz konusu kurulun üniversitelerin rekabet gücünün artırılması, bilimsel araştırmalara daha çok yer verilmesi ve üniversite-sanayi işbirliğinin daha fazla iyileştirilmesi için çalışacağını vurguladı. Elvan, “üniversite sayısının fazla olmasının kaliteyi azalttığı” iddialarının anımsatılması üzerine, hükümetleri döneminde her alanda kalite odaklı anlayış içerisinde olduklarını söyledi. Elvan, “Kalite konusunda sıkıntımız elbette var. Bunlar yeni kurulan üniversiteler. Bir yanda üniversitelerin bir anda kapsamlı araştırma yapması beklenemez. Ciddi bir altyapı oluşturulması gerekiyor. Öğretim üyesi altyapısının güçlü olması gerekiyor ama gerçekten her bir ilimizde üniversitelerin kurulması ve özel üniversitelerin sayısının da artması Türkiye’de ciddi bir rekabet oluşturdu” dedi.
Üniversitelerin idari ve mali açıdan özerk yapıya kavuşmasının mali güçle mümkün olabileceğini, bunun da sanayi işbirliği ve bilimsel çalışmalarla gelir sağlamasından geçtiğini kaydeden Elvan, bunun denetimsizlik anlamına gelmediğini de ifade etti.
Son Güncelleme: Perşembe, 04 Şubat 2016 11:25
Gösterim: 1059