Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Elektrik abonelerinden alınan kayıp-kaçak ve sayaç okuma bedelinin kaldırılması, 1 Ocak 2011 tarihinden bu yana ödenen paraların da iadesi istendi
TBMM’ye sunulan bir kanun teklifi, 30 milyon elektrik abonesini heyecanlandıracak. Teklif ile abonelerden alınan kayıp kaçak ve sayaç okuma bedelinin kaldırılması, 1 Ocak 2011 tarihinden bu yana alınan paraların da iadesi öngörülüyor.
CHP Genel Başkan yardımcısı ve İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu tarafından hazırlanarak TBMM Başkanlığına sunulan kanun teklifinde, abonelerden 2011 yılında 2.7 milyar lira kayıp kaçak bedeli, 129 milyon lira da sayaç okuma bedeli alındığı vurgulandı. Elektrik piyasası kanununda, bu tür kesintilerin yapılması yönünde, yasal bir düzenleme olmadığı, Tüketici Mahkemelerinin de, açılan davalarda vatandaş lehine karar verdiği hatırlatıldı.
Kanun teklifi ile elektrik piyasası yasasında değişiklik öngörülüyor ve tüketicilerden kayıp-kaçak ve sayaç okuma bedeli adı altında ücret alınamayacağı hükme bağlanıyor. Ayrıca 1 Ocak 2011 tarihinden bu isim altında kesilen ücretlerin de, herhangi bir başvuruya gerek kalmadan, 90 gün içinde geri ödenmesi öngörülüyor. Kanun teklifi 1 Ekim’de açılacak olan Meclis’te, Plan Bütçe Komisyonu ve Genel kurulda ele alınacak.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Elektrik abonelerinden alınan kayıp-kaçak ve sayaç okuma bedelinin kaldırılması, 1 Ocak 2011 tarihinden bu yana ödenen paraların da iadesi istendi
TBMM’ye sunulan bir kanun teklifi, 30 milyon elektrik abonesini heyecanlandıracak. Teklif ile abonelerden alınan kayıp kaçak ve sayaç okuma bedelinin kaldırılması, 1 Ocak 2011 tarihinden bu yana alınan paraların da iadesi öngörülüyor.
CHP Genel Başkan yardımcısı ve İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu tarafından hazırlanarak TBMM Başkanlığına sunulan kanun teklifinde, abonelerden 2011 yılında 2.7 milyar lira kayıp kaçak bedeli, 129 milyon lira da sayaç okuma bedeli alındığı vurgulandı. Elektrik piyasası kanununda, bu tür kesintilerin yapılması yönünde, yasal bir düzenleme olmadığı, Tüketici Mahkemelerinin de, açılan davalarda vatandaş lehine karar verdiği hatırlatıldı.
Kanun teklifi ile elektrik piyasası yasasında değişiklik öngörülüyor ve tüketicilerden kayıp-kaçak ve sayaç okuma bedeli adı altında ücret alınamayacağı hükme bağlanıyor. Ayrıca 1 Ocak 2011 tarihinden bu isim altında kesilen ücretlerin de, herhangi bir başvuruya gerek kalmadan, 90 gün içinde geri ödenmesi öngörülüyor. Kanun teklifi 1 Ekim’de açılacak olan Meclis’te, Plan Bütçe Komisyonu ve Genel kurulda ele alınacak.
Son Güncelleme: Pazar, 26 Ağustos 2012 12:12
Gösterim: 1337
Yunanistan'ın en çok satan gazetesi TaNea, her hafta gazetenin yanında vereceği 'dünyayı değiştiren konuşmalar' serinsine, bu hafta Mustafa Kemal Atatürk'ün Nutuk'u ile başladı
Milliyet gazetesinden Taki Berberakis'in haberine göre, gazete, dün başlattığı ve önümüzdeki haftalarda her cumartesi sürecek promosyonunun ilk haftasında Nutuk’un yanında ayrıca aynı dönem Yunanistan lideri olan Elefterios Venizelos’un parlamentoda yaptığı Türk-Yunan yakınlaşması konuşmalarını içeren kitapçığı okurlarına verdi.
Gazete, Atatürk ’ün Nutuk’un sunuş metninde, “Kemal, Türkiye ’de görülmemiş değişiklikler yaptı, esas hedefi, toplumun milli dayanışma temelinde yeniden yapılanması, din ile siyasi iktidarın tamamen birbirinden ayrılması ve yeni devletin bilinçli olarak Ortadoğu ’dan Avrupa’ya yönelmesi idi” ifadesini kullandı. Gazete sunuşunda, “Küçük Asya felaketi (Kurtuluş Savaşı) ile Yunan dış politikasında köklü değişiklik başladı. Yeni politikanın hedefi Yunan egemenliğinin yayılması değil, ülkenin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün korunması ve özellikle Türkiye ile siyasi işbirliği oluşturmak idi” denildi.
Venizelos’un da 17 Haziran 1930’da Yunan parlamentosunda gerçekleştirdiği Türk-Yunan nüfus mübadelesine ilişkin konuşması Nutuk’un yanında yer aldı. Gazete bu konuşma sonrasında 30 Ekim 1930’da Ankara ’da iki ülkenin Dostluk Anlaşması imzaladığına dikkat çekti. Seri gelecek hafalarda ADB’nin eski başkanlarından John Keneddy, Güney Afrika ’nın eski devlet başkanı Nelson Mandela, ABDli siyasetçi ve aktivist Malcolm X, Küba ’nın efsanevi lideri Fidel Castro ’nun konuşmalarını okurlarına verecek.
TaNea’nın Atatürk ve Venizelos’un konuşmalarını yayımladığı kitapçığın 15 sayfası Nutuk’dan kesitlere ayrıldı. Kitapçıkta Nutuk’un şu bölümleri yer aldı:
* Atatürk ’ün Samsun ’a çıkış 1919
* Erzurum Kongresi
* Sivas Kongresi
* TBMM ’nin kuruluşu
* İlk bakanlar kurulu
* CHP ’nin kuruluşu
* Cumhuriyetin ilanı
* Halifeliğin kaldırılması
* Atatürk ’ün gençliğe hitabesinin tam metni (Milliyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Yunanistan'ın en çok satan gazetesi TaNea, her hafta gazetenin yanında vereceği 'dünyayı değiştiren konuşmalar' serinsine, bu hafta Mustafa Kemal Atatürk'ün Nutuk'u ile başladı
Milliyet gazetesinden Taki Berberakis'in haberine göre, gazete, dün başlattığı ve önümüzdeki haftalarda her cumartesi sürecek promosyonunun ilk haftasında Nutuk’un yanında ayrıca aynı dönem Yunanistan lideri olan Elefterios Venizelos’un parlamentoda yaptığı Türk-Yunan yakınlaşması konuşmalarını içeren kitapçığı okurlarına verdi.
Gazete, Atatürk ’ün Nutuk’un sunuş metninde, “Kemal, Türkiye ’de görülmemiş değişiklikler yaptı, esas hedefi, toplumun milli dayanışma temelinde yeniden yapılanması, din ile siyasi iktidarın tamamen birbirinden ayrılması ve yeni devletin bilinçli olarak Ortadoğu ’dan Avrupa’ya yönelmesi idi” ifadesini kullandı. Gazete sunuşunda, “Küçük Asya felaketi (Kurtuluş Savaşı) ile Yunan dış politikasında köklü değişiklik başladı. Yeni politikanın hedefi Yunan egemenliğinin yayılması değil, ülkenin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün korunması ve özellikle Türkiye ile siyasi işbirliği oluşturmak idi” denildi.
Venizelos’un da 17 Haziran 1930’da Yunan parlamentosunda gerçekleştirdiği Türk-Yunan nüfus mübadelesine ilişkin konuşması Nutuk’un yanında yer aldı. Gazete bu konuşma sonrasında 30 Ekim 1930’da Ankara ’da iki ülkenin Dostluk Anlaşması imzaladığına dikkat çekti. Seri gelecek hafalarda ADB’nin eski başkanlarından John Keneddy, Güney Afrika ’nın eski devlet başkanı Nelson Mandela, ABDli siyasetçi ve aktivist Malcolm X, Küba ’nın efsanevi lideri Fidel Castro ’nun konuşmalarını okurlarına verecek.
TaNea’nın Atatürk ve Venizelos’un konuşmalarını yayımladığı kitapçığın 15 sayfası Nutuk’dan kesitlere ayrıldı. Kitapçıkta Nutuk’un şu bölümleri yer aldı:
* Atatürk ’ün Samsun ’a çıkış 1919
* Erzurum Kongresi
* Sivas Kongresi
* TBMM ’nin kuruluşu
* İlk bakanlar kurulu
* CHP ’nin kuruluşu
* Cumhuriyetin ilanı
* Halifeliğin kaldırılması
* Atatürk ’ün gençliğe hitabesinin tam metni (Milliyet)
Son Güncelleme: Pazar, 26 Ağustos 2012 11:59
Gösterim: 1949
Hürriyet Gazetesi’nden Yılmaz Özdil’in bugünkü yazısı
Beş yaşındaki bebelerin okula başlama kriterleri açıklandı, topu beş kere sektiren başlayabilirmiş.
*
Rövaşata atabiliyorsa...
Direkt üniversiteye.
*
- Bizim oğlan Anadolu lisesine girecekti ama ofsayta yakalandı.
- Sorma kardeş... Bizim kız da fen lisesini penaltılarla kaçırdı.
*
Bu mantığa göre, Maradona’nın Harvard’ı bitirmesi lazımdı.
*
Bir diğer kritere göre...
Sesleri ayırt etmesi, tanıması yeterliymiş.
- Hav hav.
- Köpek.
- Miyavvv.
- Eşek.
- Bu henüz küçük, seneye gelsin.
*
Kitaplara bakarak, okuyormuş gibi yapıyorsa, tamammış... Zaten ne demişti Milli Eğitim Bakanımız? “Kuran-ı Kerim öğreteceğiz, Arapça öğretmeyeceğiz, Türkçe okur gibi okutacağız, okuyanlar okurlar, anlamazlar, biz de öyle yapacağız” demişti... E daha ne yani?
*
Tek ayak üstünde durma kriteri de var. Tek ayak üstünde durabiliyorsa, okula başlamaması için sebep yokmuş... Bazı münafıklar, eğitime cezayla başlıyorlar filan diyor ama, bence en faydalı kriter bu... Çünkü, sınıflar 100’er kişi olacağı için, anca tek ayak üstünde durarak sığabilirler. Aslında, duvarda yürüme kriteri olsa, daha iyi, 200’er kişi bile okuyabilirler.
*
En bilimsel bulduğum kriter ise, öne doğru yuvarlanma, takla atma kriteri... Takla at bakiiim denince, takla atıyorsa, okula başlamak için yeterli vasıflara sahip olduğu anlaşılıyormuş.
*
Ki, takla at denince bunların önünde takla atıyorsa... Bırak öğrenci olmayı, İçişleri Bakanlığı kriterlerine göre “seçmen” bile olabilir bebeler!
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Hürriyet Gazetesi’nden Yılmaz Özdil’in bugünkü yazısı
Beş yaşındaki bebelerin okula başlama kriterleri açıklandı, topu beş kere sektiren başlayabilirmiş.
*
Rövaşata atabiliyorsa...
Direkt üniversiteye.
*
- Bizim oğlan Anadolu lisesine girecekti ama ofsayta yakalandı.
- Sorma kardeş... Bizim kız da fen lisesini penaltılarla kaçırdı.
*
Bu mantığa göre, Maradona’nın Harvard’ı bitirmesi lazımdı.
*
Bir diğer kritere göre...
Sesleri ayırt etmesi, tanıması yeterliymiş.
- Hav hav.
- Köpek.
- Miyavvv.
- Eşek.
- Bu henüz küçük, seneye gelsin.
*
Kitaplara bakarak, okuyormuş gibi yapıyorsa, tamammış... Zaten ne demişti Milli Eğitim Bakanımız? “Kuran-ı Kerim öğreteceğiz, Arapça öğretmeyeceğiz, Türkçe okur gibi okutacağız, okuyanlar okurlar, anlamazlar, biz de öyle yapacağız” demişti... E daha ne yani?
*
Tek ayak üstünde durma kriteri de var. Tek ayak üstünde durabiliyorsa, okula başlamaması için sebep yokmuş... Bazı münafıklar, eğitime cezayla başlıyorlar filan diyor ama, bence en faydalı kriter bu... Çünkü, sınıflar 100’er kişi olacağı için, anca tek ayak üstünde durarak sığabilirler. Aslında, duvarda yürüme kriteri olsa, daha iyi, 200’er kişi bile okuyabilirler.
*
En bilimsel bulduğum kriter ise, öne doğru yuvarlanma, takla atma kriteri... Takla at bakiiim denince, takla atıyorsa, okula başlamak için yeterli vasıflara sahip olduğu anlaşılıyormuş.
*
Ki, takla at denince bunların önünde takla atıyorsa... Bırak öğrenci olmayı, İçişleri Bakanlığı kriterlerine göre “seçmen” bile olabilir bebeler!
Son Güncelleme: Pazar, 26 Ağustos 2012 09:48
Gösterim: 1403
Radikal’in haberine göre, üniversiteler kampus yerine holding binalarında üniversite eğitimi veriyor ve alışveriş sitelerinden ön siparişle öğrencilere burs veriyor.Sadece İstanbul'da 34 vakıf üniversitesi var ve birçoğu kampüs yerine 'ofis'te eğitim veriyor. Kimi de mahallede evlerin arasına sıkışmış.
Üniversite, bir öğrenci için asla sadece dersliklerden, amfilerden ibaret değildir. Öğrencilik bir yaşam biçimi ise mabedi de kampüslerdir. Tarihi bir kapıdan adım atmak, devasa amfilerde ders yapmak, çay ve tost kokan bir kantinde derin mevzulara dalmak, sahaf gibi kokan yüksek tavanlı bir kütüphanede ders çalışmak, uzun yemekhane kuyruklardan sonra çimlere yayılmak öğrenciliğin ritüellerinden. Şimdilerde ise sayısı 170’i bulan üniversitelerle ‘her ile bir üniversite’, hızla ‘her mahalleye bir üniversite’ hedefine dönüşürken kampüs yaşamı da değişiyor. Üniversite kampüsleri, mahale arasında, otoban kenarında, sanayi sitesi içinde holding binalarına benzeyen binalara evriliyor.
İstanbul ’da 43 devlet ve vakıf üniversitesi var. Devlet üniversitesi sayısı dokuz iken birkaç sene önce bir elin parmaklarını geçmeyen vakıf üniversitesi sayısı 34’ü buldu. Niceliksel bu değişim fiziksel bir değişimi de beraberinde getirdi. Üniversite tanıtımlarında kampüssüz üniversiteler, ‘merkezi lokasyonda’ diye başlayan sahibinden.com ilanlarını andırmaya başladı: ‘Şehrin merkezinde’, ‘hayatın içinde’. Amfi olmayınca küçük sınıflarda ‘etkin eğitim’ başladı. Hatta kimi üniversitenin alışveriş ve promosyon sitelerine bile ilanları düşmeye başladı. Mesela Nişantaşı Üniversitesi ‘Groupon- Şehir Fırsatı’ sitesinde ‘müşterilerine’ iyi bir fırsat sunuyor:
“Nişantası Meslek Yüksekokulu’nun 15 farklı branşında yüzde 50 burs. Sadece ‘ön sipariş verin’ butonuna basmanız yeterli.”
Bayrampaşa’da bir Nişantaşı Üniversitesi
Vakıf üniversitelerinin kimi şehir merkezlerine uzak büyük arazilerde kampüs kurarken, kimi şehir merkezinin farklı semtlerinde holding binalarını andıran birkaç binasıyla, kimi mahalle arasındaki dershaneye benzeyen binasıyla, kimi de otoyol manzaralı, sanayi sitelerinin içinde karşımıza çıkmaya başladı. Örneğin 2010-2011 akademik yılında Bomonti’deki binasında Nişantaşı Meslek Yüksekokulu eğitim vermeye başladı. Daha sonra Nişantaşı Üniversitesi kuruldu. Merkez ‘kampüs’ tahmin edildiği gibi Nişantaşı’nda değil Bayrampaşa’da.
Gideceğim tek yer havaalanı!
14 katlı binasında altı fakültede eğitim veren Kemerburgaz Üniversitesi’nin adına kanmayın, Mahmutbey’de, İSTOÇ ( İstanbul Toptancılar Çarşısı) ve İkitelli manzaralı. Kemerburgaz’daki arazi ile ilgili sorunlar çıkınca üniversitenin kuruluşunda gecikmeye yol açmamak için Altınbaş Holding’in binası üniversiteye devredildi. Üniversitenin döner kapısından içeri girince çok şık bir bina karşılıyor insanı. Mermer zemin, asansörler, süs havuzu, vestiyer... Fiziksel donanım son model ve şık ancak insan üniversiteden çok bir holdinge giriyormuş hissine kapılıyor. Kantinde fonda Hande Yener ’den “Gideceğim tek yer havaalanı...” çalarken, insan sormadan edemiyor: “Burada öğrenciler civarda sosyalleşmek, kültürel etkinlikleri takip etmek için nereye gidebilir?” Bir de unutmadan gerçekten buradan gidilebilecek en yakın yer havaalanı!
Avcılar ’daki Gelişim Meslek Yüksekokulu’nun binası E-5 üzerinde, hemen yanında aynı büyüklükte bir mobilya mağazası var. Dışarıdan bakılınca iki bina birbirinden farklı durmuyor. Sadece birinde üniversitenin, diğerinde mobilyacının adı yazıyor. Dört yıllık bölümlerin olduğu üniversite binası ise yine Avcılar ’da holdinglerin, tekstil fabrikalarının tam içinde. Sağlı sollu fabrikaların olduğu caddenin sonunun bir üniversiteye çıkacağını tahmin etmek zor.
Cevizlibağ’daki Yeniyüzyıl Üniversitesi’nin binası sanayi sitesinin içinde kalıyor ama E-5’e çok yakın. Metrobüsten indikten sonra birkaç dakika yürüme mesafesinde. Üniversitenin binası da, sınıfları da büyük. Burası en azından bir otel ya da dershane gibi durmuyor.
Evlerin balkonuna bitişik
Üsküdar Üniversitesi’nin iki binası var. Biri, Nakkaştepe’deki İcadiye Mahallesi’nde. Üniversite o kadar mahallenin içinde ki, binanın duvarı yandaki apartmanların balkonuna yapışık. Fakültelerin ve rektörlüğün yer alacağı ikinci bina Altunizade’de inşa halinde. Burada biraz daha üniversite havası var ve daha büyük.
Gedik Üniversitesi’nin iki yerleşkesi var. Biri Kartal, diğeri Pendik’te. Kartal’daki üç bina da işyerini andırıyor. Çevresi de işmerkezleri ve holdinglerle dolu. Üniversitenin bir binasında hem rektörlük hem de Gedik Yatırım var. Pendik’te meslek yüksekokulun bulunduğu yere ise bir kampüs yapılacak. Süleymanşah Üniversitesi’nin Tuzla’da büyük bir kampüsü inşa ediliyor. Kampüs bitene kadar ise Kartal’da lüks bir site binasını andıran yerleşkede
eğitim veriyor.
Okullar ve kampüsleri
Acıbadem Üniversitesi- Maltepe
Bahçeşehir Üniversitesi- Beşiktaş , Mecidiyeköy, Şişli
Beykent Üniversitesi - Büyükçekmece, Şişli/Ayazağa, Taksim
Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi, Fatih
Doğuş Üniversitesi - Acıbadem,Hasanpaşa
Fatih Üniversitesi- Büyükçekmece
Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi- Yenikapı Mevlevihanesi, Fatih, Üsküdar, Çamlıca, Beyoğlu
Haliç Üniversitesi -Mecidiyeköy, Fındıkzade, Şişhane, Bomonti, Fulya
Işık Üniversitesi- Şile, Maslak
İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi- Üsküdar
İstanbul Arel Üniversitesi- Sefaköy, Büyükçekmece
İstanbul Aydın Üniversitesi- Bahçelievler, Florya, Kadıköy, Beşiktaş , Küçükçekmece
İstanbul Bilgi Üniversitesi- Şişli, Dolapdere, Alibeyköy
İstanbul Bilim Üniversitesi- Esentepe, Gayrettepe, Mecidiyeköy
İstanbul Medipol Üniversitesi- Saraçhane
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi- Halkalı
İstanbul Şehir Üniversitesi- Üsküdar
İstanbul Ticaret Üniversitesi Eminönü, Üsküdar, Küçükyalı
Kadir Has Üniversitesi- Cibali
Koç Üniversitesi- Sarıyer
Maltepe Üniversitesi- Maltepe
Okan Üniversitesi- Tuzla, Hasanpaşa
Özyeğin Üniversitesi- Çekmeköy
Sabancı Üniversitesi- Tuzla
Yeditepe Üniversitesi Kayışdağı- Göztepe
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Radikal’in haberine göre, üniversiteler kampus yerine holding binalarında üniversite eğitimi veriyor ve alışveriş sitelerinden ön siparişle öğrencilere burs veriyor.Sadece İstanbul'da 34 vakıf üniversitesi var ve birçoğu kampüs yerine 'ofis'te eğitim veriyor. Kimi de mahallede evlerin arasına sıkışmış.
Üniversite, bir öğrenci için asla sadece dersliklerden, amfilerden ibaret değildir. Öğrencilik bir yaşam biçimi ise mabedi de kampüslerdir. Tarihi bir kapıdan adım atmak, devasa amfilerde ders yapmak, çay ve tost kokan bir kantinde derin mevzulara dalmak, sahaf gibi kokan yüksek tavanlı bir kütüphanede ders çalışmak, uzun yemekhane kuyruklardan sonra çimlere yayılmak öğrenciliğin ritüellerinden. Şimdilerde ise sayısı 170’i bulan üniversitelerle ‘her ile bir üniversite’, hızla ‘her mahalleye bir üniversite’ hedefine dönüşürken kampüs yaşamı da değişiyor. Üniversite kampüsleri, mahale arasında, otoban kenarında, sanayi sitesi içinde holding binalarına benzeyen binalara evriliyor.
İstanbul ’da 43 devlet ve vakıf üniversitesi var. Devlet üniversitesi sayısı dokuz iken birkaç sene önce bir elin parmaklarını geçmeyen vakıf üniversitesi sayısı 34’ü buldu. Niceliksel bu değişim fiziksel bir değişimi de beraberinde getirdi. Üniversite tanıtımlarında kampüssüz üniversiteler, ‘merkezi lokasyonda’ diye başlayan sahibinden.com ilanlarını andırmaya başladı: ‘Şehrin merkezinde’, ‘hayatın içinde’. Amfi olmayınca küçük sınıflarda ‘etkin eğitim’ başladı. Hatta kimi üniversitenin alışveriş ve promosyon sitelerine bile ilanları düşmeye başladı. Mesela Nişantaşı Üniversitesi ‘Groupon- Şehir Fırsatı’ sitesinde ‘müşterilerine’ iyi bir fırsat sunuyor:
“Nişantası Meslek Yüksekokulu’nun 15 farklı branşında yüzde 50 burs. Sadece ‘ön sipariş verin’ butonuna basmanız yeterli.”
Bayrampaşa’da bir Nişantaşı Üniversitesi
Vakıf üniversitelerinin kimi şehir merkezlerine uzak büyük arazilerde kampüs kurarken, kimi şehir merkezinin farklı semtlerinde holding binalarını andıran birkaç binasıyla, kimi mahalle arasındaki dershaneye benzeyen binasıyla, kimi de otoyol manzaralı, sanayi sitelerinin içinde karşımıza çıkmaya başladı. Örneğin 2010-2011 akademik yılında Bomonti’deki binasında Nişantaşı Meslek Yüksekokulu eğitim vermeye başladı. Daha sonra Nişantaşı Üniversitesi kuruldu. Merkez ‘kampüs’ tahmin edildiği gibi Nişantaşı’nda değil Bayrampaşa’da.
Gideceğim tek yer havaalanı!
14 katlı binasında altı fakültede eğitim veren Kemerburgaz Üniversitesi’nin adına kanmayın, Mahmutbey’de, İSTOÇ ( İstanbul Toptancılar Çarşısı) ve İkitelli manzaralı. Kemerburgaz’daki arazi ile ilgili sorunlar çıkınca üniversitenin kuruluşunda gecikmeye yol açmamak için Altınbaş Holding’in binası üniversiteye devredildi. Üniversitenin döner kapısından içeri girince çok şık bir bina karşılıyor insanı. Mermer zemin, asansörler, süs havuzu, vestiyer... Fiziksel donanım son model ve şık ancak insan üniversiteden çok bir holdinge giriyormuş hissine kapılıyor. Kantinde fonda Hande Yener ’den “Gideceğim tek yer havaalanı...” çalarken, insan sormadan edemiyor: “Burada öğrenciler civarda sosyalleşmek, kültürel etkinlikleri takip etmek için nereye gidebilir?” Bir de unutmadan gerçekten buradan gidilebilecek en yakın yer havaalanı!
Avcılar ’daki Gelişim Meslek Yüksekokulu’nun binası E-5 üzerinde, hemen yanında aynı büyüklükte bir mobilya mağazası var. Dışarıdan bakılınca iki bina birbirinden farklı durmuyor. Sadece birinde üniversitenin, diğerinde mobilyacının adı yazıyor. Dört yıllık bölümlerin olduğu üniversite binası ise yine Avcılar ’da holdinglerin, tekstil fabrikalarının tam içinde. Sağlı sollu fabrikaların olduğu caddenin sonunun bir üniversiteye çıkacağını tahmin etmek zor.
Cevizlibağ’daki Yeniyüzyıl Üniversitesi’nin binası sanayi sitesinin içinde kalıyor ama E-5’e çok yakın. Metrobüsten indikten sonra birkaç dakika yürüme mesafesinde. Üniversitenin binası da, sınıfları da büyük. Burası en azından bir otel ya da dershane gibi durmuyor.
Evlerin balkonuna bitişik
Üsküdar Üniversitesi’nin iki binası var. Biri, Nakkaştepe’deki İcadiye Mahallesi’nde. Üniversite o kadar mahallenin içinde ki, binanın duvarı yandaki apartmanların balkonuna yapışık. Fakültelerin ve rektörlüğün yer alacağı ikinci bina Altunizade’de inşa halinde. Burada biraz daha üniversite havası var ve daha büyük.
Gedik Üniversitesi’nin iki yerleşkesi var. Biri Kartal, diğeri Pendik’te. Kartal’daki üç bina da işyerini andırıyor. Çevresi de işmerkezleri ve holdinglerle dolu. Üniversitenin bir binasında hem rektörlük hem de Gedik Yatırım var. Pendik’te meslek yüksekokulun bulunduğu yere ise bir kampüs yapılacak. Süleymanşah Üniversitesi’nin Tuzla’da büyük bir kampüsü inşa ediliyor. Kampüs bitene kadar ise Kartal’da lüks bir site binasını andıran yerleşkede
eğitim veriyor.
Okullar ve kampüsleri
Acıbadem Üniversitesi- Maltepe
Bahçeşehir Üniversitesi- Beşiktaş , Mecidiyeköy, Şişli
Beykent Üniversitesi - Büyükçekmece, Şişli/Ayazağa, Taksim
Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi, Fatih
Doğuş Üniversitesi - Acıbadem,Hasanpaşa
Fatih Üniversitesi- Büyükçekmece
Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi- Yenikapı Mevlevihanesi, Fatih, Üsküdar, Çamlıca, Beyoğlu
Haliç Üniversitesi -Mecidiyeköy, Fındıkzade, Şişhane, Bomonti, Fulya
Işık Üniversitesi- Şile, Maslak
İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi- Üsküdar
İstanbul Arel Üniversitesi- Sefaköy, Büyükçekmece
İstanbul Aydın Üniversitesi- Bahçelievler, Florya, Kadıköy, Beşiktaş , Küçükçekmece
İstanbul Bilgi Üniversitesi- Şişli, Dolapdere, Alibeyköy
İstanbul Bilim Üniversitesi- Esentepe, Gayrettepe, Mecidiyeköy
İstanbul Medipol Üniversitesi- Saraçhane
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi- Halkalı
İstanbul Şehir Üniversitesi- Üsküdar
İstanbul Ticaret Üniversitesi Eminönü, Üsküdar, Küçükyalı
Kadir Has Üniversitesi- Cibali
Koç Üniversitesi- Sarıyer
Maltepe Üniversitesi- Maltepe
Okan Üniversitesi- Tuzla, Hasanpaşa
Özyeğin Üniversitesi- Çekmeköy
Sabancı Üniversitesi- Tuzla
Yeditepe Üniversitesi Kayışdağı- Göztepe
Son Güncelleme: Pazar, 26 Ağustos 2012 11:10
Gösterim: 10661
Hürriyet Gazetesi Yazarı Taha Akyol’un bugünkü yazısı
MİLLİ Eğitim Bakanı Ömer Dinçer telefonda, ailelerin tedirgin olması için bir sebep bulunmadığını söylüyor. Okula başlama yaşı, müfredat, okulların hazırlanması konularında bilgi veriyor.
İlk üzerinde durduğu konu, okula başlama yaşı, “Biz bir yıl öne almadık, sadece iki ay öne aldık” diyor.
Bakanın anlattıklarının özeti şöyle: Eskiden okula başlama yaşı “72 ayı doldurmak” olarak kanuna yazılmıştı. Aynı yılın “aralık ayı sonunda 72 ayı dolduracak” olan çocuklar, eylülde okula alınıyordu, yani 68 ayı doldurduklarında...
“Biz bunu 66 ay yaptık, sadece 2 ay erkene aldık, hepsi bu!”
Gruplama sorunu
66 aylık çocuklar kaç yaşındaki ağabeyleriyle aynı okula gitmiş olacak?
“Eski düzende aralık ayında 72 ayı dolduran çocuklar gelecek yıla bırakılabiliyordu. Böylece 68 aylık bir çocukla 84 aylık bir çocuk aynı sınıfta olabiliyordu. İkisi için de sakıncalı bir durumdu. Biz bunu gideriyoruz.”
İlköğretimde ilk kademenin 5 veya 6 yıl değil, 4 yıl olmasının da okul çatısı altında yaş yakınlığı sağlamak için yapıldığı belirtilmişti.
Rapor meselesi? Bakan “O eskiden de vardı, yeni değil” diye cevap verdi.
Öğretmenler hazır mı?
Bakan örnekler verdi: Mecburi eğitim okullarına başlama yaşı Hollanda’da 48 ay, AB ülkelerinin çoğunda 60 ay, İngiltere’de 64 ay... Hepsi bizden erken.
Sordum, peki, öğretmelerimizin pedagojik formasyonu ve çocuklara uygulanacak müfredat bizde de AB ülkelerinde olduğu gibi mi? Cevabı şöyle:
“252 bin sınıf öğretmenimiz bunun için meslek içi eğitimden geçiyor. Şu anda devam ediyor. Çağımızı yakalamak istiyorsak, 66 ay okula başlama yaşı ve kademeli 12 yıl zorunlu eğitim ilkesel olarak doğrudur. Uygulamadaki bazı sorunlar aşılır. İlkesel doğrulardan işlevsel sorunlar için taviz vermem!”
Bakan okul binalarının da çocukların kullanımına hazır hale getirilmekte olduğunu anlattı.
En önemli konu: Müfredat
Okula başlayacak küçüklerin ellerinin kalem tutmakla bile zorlanacağı eleştirisini hatırlattım. “Bunu biz bilmiyor muyuz?” diyerek şunları söyledi:
“En önemli konu müfredattır. Eylülde okula başlatacağımız çocuklarımız, yazma derslerine nisanda başlayacaklar...”
Bakan Dinçer’in müfredata ilişkin sözleri şöyle:
“Milli Eğitim Bakanlığı 5 yıldan beri 60 aylık çocukların eğitimine ilişkin müfredat üzerinde AB ile çalışma yapıyor. Günlük oyunları dahil... Biz 66 aylık çocuklara uygun müfredatı hazırlayıp uygulamaya koyduk. Çocuklar bu müfredatla, öğretmenlerle ve buna uyarlanmış okullarda başlayacaklar. Lütfen aileler müsterih olsun.”
Bakan, müfredat değişikliğine bakmadan sırf yaş konusunda “propaganda” yapılmasını çok yanlış buluyor.
Haydi okula
Güneydoğu’da okullaşma konusundaki bilgileri ayrı bir yazı konusu yapacağım.
Okula başlama yaşını 66 ay olarak belirleyen, bakanlık genelgesidir. Bakan bu genelgeyi yayınlamasaydı, daha erken olacaktı, iyi ki öyle olmadı. İşlevsel sorunları önemseyen biri olarak, kademeli bir geçiş olsaydı daha ‘pratik’ olurdu diye düşünüyorum.
Ayrıca, 66 ay öncesinde de okula başlanılabilecektir.
“Çocuklarınızı okula göndermeyin” diyenlere Bakan’ın gösterdiği tepkiye katılıyorum. Böyle konuşanları TV’lerde ben de izledim, eğitimden çok ideoloji kokuyordu sözlerinde. Eleştirilerin uyarıcı etkisi olur, eleştiriler yapılsın ama biraz uygulamayı da görmek gerekmez mi?
En önemli konu, gerçekten müfredattır. Müfredatın değiştirildiği, ilk altı ayın oyun ağırlıklı olacağı, yazı derslerine nisanda başlanılacak olması elbette iyidir.
Çocuklarımızı okula gönderelim, en azından sınıftaki akranları ve öğretmenin pedagojik formasyonu konusunda bilgiler almadan önyargıyla çocuğun eğitimini geciktirmek yanlış olur.
Dikkatlerimizi, ders yılı başladıktan sonraki uygulamalara çevirelim.
İZİN NOTU: Yıllık iznimin bir bölümünü kullanacağım. 4 Eylül’de buluşmak üzere.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Hürriyet Gazetesi Yazarı Taha Akyol’un bugünkü yazısı
MİLLİ Eğitim Bakanı Ömer Dinçer telefonda, ailelerin tedirgin olması için bir sebep bulunmadığını söylüyor. Okula başlama yaşı, müfredat, okulların hazırlanması konularında bilgi veriyor.
İlk üzerinde durduğu konu, okula başlama yaşı, “Biz bir yıl öne almadık, sadece iki ay öne aldık” diyor.
Bakanın anlattıklarının özeti şöyle: Eskiden okula başlama yaşı “72 ayı doldurmak” olarak kanuna yazılmıştı. Aynı yılın “aralık ayı sonunda 72 ayı dolduracak” olan çocuklar, eylülde okula alınıyordu, yani 68 ayı doldurduklarında...
“Biz bunu 66 ay yaptık, sadece 2 ay erkene aldık, hepsi bu!”
Gruplama sorunu
66 aylık çocuklar kaç yaşındaki ağabeyleriyle aynı okula gitmiş olacak?
“Eski düzende aralık ayında 72 ayı dolduran çocuklar gelecek yıla bırakılabiliyordu. Böylece 68 aylık bir çocukla 84 aylık bir çocuk aynı sınıfta olabiliyordu. İkisi için de sakıncalı bir durumdu. Biz bunu gideriyoruz.”
İlköğretimde ilk kademenin 5 veya 6 yıl değil, 4 yıl olmasının da okul çatısı altında yaş yakınlığı sağlamak için yapıldığı belirtilmişti.
Rapor meselesi? Bakan “O eskiden de vardı, yeni değil” diye cevap verdi.
Öğretmenler hazır mı?
Bakan örnekler verdi: Mecburi eğitim okullarına başlama yaşı Hollanda’da 48 ay, AB ülkelerinin çoğunda 60 ay, İngiltere’de 64 ay... Hepsi bizden erken.
Sordum, peki, öğretmelerimizin pedagojik formasyonu ve çocuklara uygulanacak müfredat bizde de AB ülkelerinde olduğu gibi mi? Cevabı şöyle:
“252 bin sınıf öğretmenimiz bunun için meslek içi eğitimden geçiyor. Şu anda devam ediyor. Çağımızı yakalamak istiyorsak, 66 ay okula başlama yaşı ve kademeli 12 yıl zorunlu eğitim ilkesel olarak doğrudur. Uygulamadaki bazı sorunlar aşılır. İlkesel doğrulardan işlevsel sorunlar için taviz vermem!”
Bakan okul binalarının da çocukların kullanımına hazır hale getirilmekte olduğunu anlattı.
En önemli konu: Müfredat
Okula başlayacak küçüklerin ellerinin kalem tutmakla bile zorlanacağı eleştirisini hatırlattım. “Bunu biz bilmiyor muyuz?” diyerek şunları söyledi:
“En önemli konu müfredattır. Eylülde okula başlatacağımız çocuklarımız, yazma derslerine nisanda başlayacaklar...”
Bakan Dinçer’in müfredata ilişkin sözleri şöyle:
“Milli Eğitim Bakanlığı 5 yıldan beri 60 aylık çocukların eğitimine ilişkin müfredat üzerinde AB ile çalışma yapıyor. Günlük oyunları dahil... Biz 66 aylık çocuklara uygun müfredatı hazırlayıp uygulamaya koyduk. Çocuklar bu müfredatla, öğretmenlerle ve buna uyarlanmış okullarda başlayacaklar. Lütfen aileler müsterih olsun.”
Bakan, müfredat değişikliğine bakmadan sırf yaş konusunda “propaganda” yapılmasını çok yanlış buluyor.
Haydi okula
Güneydoğu’da okullaşma konusundaki bilgileri ayrı bir yazı konusu yapacağım.
Okula başlama yaşını 66 ay olarak belirleyen, bakanlık genelgesidir. Bakan bu genelgeyi yayınlamasaydı, daha erken olacaktı, iyi ki öyle olmadı. İşlevsel sorunları önemseyen biri olarak, kademeli bir geçiş olsaydı daha ‘pratik’ olurdu diye düşünüyorum.
Ayrıca, 66 ay öncesinde de okula başlanılabilecektir.
“Çocuklarınızı okula göndermeyin” diyenlere Bakan’ın gösterdiği tepkiye katılıyorum. Böyle konuşanları TV’lerde ben de izledim, eğitimden çok ideoloji kokuyordu sözlerinde. Eleştirilerin uyarıcı etkisi olur, eleştiriler yapılsın ama biraz uygulamayı da görmek gerekmez mi?
En önemli konu, gerçekten müfredattır. Müfredatın değiştirildiği, ilk altı ayın oyun ağırlıklı olacağı, yazı derslerine nisanda başlanılacak olması elbette iyidir.
Çocuklarımızı okula gönderelim, en azından sınıftaki akranları ve öğretmenin pedagojik formasyonu konusunda bilgiler almadan önyargıyla çocuğun eğitimini geciktirmek yanlış olur.
Dikkatlerimizi, ders yılı başladıktan sonraki uygulamalara çevirelim.
İZİN NOTU: Yıllık iznimin bir bölümünü kullanacağım. 4 Eylül’de buluşmak üzere.
Son Güncelleme: Pazar, 26 Ağustos 2012 09:36
Gösterim: 2040