Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi'nden, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi'ne yatay geçiş için evraklarını kargoyla gönderen öğrenci, kargonun evrakları 3 gün geç teslim etmesi nedeniyle yatay geçiş hakkını kaybedince ortaya kaldı.

Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü 2. sınıf öğrencisi Dilara Gizem İşler, maddi imkansızlıklar nedeniyle yatay geçiş yapmaya karar vererek, evraklarını Antalya'dan kargo yolu ile Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi'ne (GOÜ) gönderdi. Yatay geçiş listesi başvurularını kontrol ettiğinde ismini göremeyen İşler, yaptığı araştırmada evrakının üniversiteye zamanında ulaşmadığını öğrendi. Evrakının geç teslim edilmesi nedeniyle kayıt yaptıramayacağını öğrenen İşler, şok yaşadı. Beklemedikleri olay karşısında şaşkınlık yaşayan anne Fatma Akgün ise mağduriyetlerinin giderilmesi için başvuruda bulunsa da çözüm yolu bulamadı.

Bir kamu kuruluşundan emekli olduğunu ifade eden Fatma Akgün, bir süre önce eşinden ayrıldığını ve 2 çocuğuna hem annelik hem babalık yaptığını, maddi imkansızlıklar nedeniyle kızını yurt dışında okutamayacağını belirterek, "Antalya'dan evrakları PTT'ye, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi'ne 2 gün içinde ulaşacağını söyledikleri için verdim. Fakat PTT'den kaynaklanan bazı nedenlerden dolay evrakımız üniversiteye geç ulaşmış ve işleme alınmamış. Bu nedenle hemen üniversiteye sorunun bizden kaynaklanmadığı yönünde mail attım. Bununla birlikte PTT'ye de mail attım ve oradan cevap geldi. Hatanın kendilerinden kaynaklandığına dair bu evrakı ben PTT'den aldım. Ayın 10'nun da ulaşması gereken evrakımız 13'nde ulaşmış. Bu evrakımız üniversitede kayda sokulmadan geri gönderiliyor ve bizim elimize bu evrak henüz geçmiş değil. Antalya'dan Tokat'a hakkımızı aramak gerekli başvurulurda bulunmak için geldik. Çünkü ben çocuğumu bir daha özel okulda okutamayacak durumdayım. Bizden kaynaklanmayan sebeplerden dolayı hakkımız elimizden alındı. Çocuğumun okul hayatı bitti. Okuluna devam edemeyecek. Bu hakkımızın geri almak istiyoruz. Kızımın eğitim hayatının kararmasını istemiyorum. Yetkililerden sesimizi duymalarını ve bizlere yardım etmelerini bekliyorum" dedi.

Dilara Gizem İşler de yatay geçiş hakkının elinden alındığını ileri sürerek, sorunu çözemedikleri takdirde maddi manevi tazminat davası açacaklarını söyledi. Ayrıca evraklarının kayıt altına alınmadığını ve posta yolu ile geri gönderildiğini ileri süren İşler, evrakların ellerine geçmediğini ve bu nedenle başka bir yere de başvuramadıklarını kaydetti. İşler, "Eğer bu geçişi yapamazsam 2 yıl okuduğum boşa gitmiş olacak. Tamamen okul hayatım bitecek. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve YÖK Başkanımızın eğitime ve öğrencilere ne kadar değer verdiklerini biliyoruz. En kısa sürede bize yardım etmelerini istiyoruz" diye konuştu.

GOÜ yetkilileri ise posta yolu ile yapılan başvurularda gecikmeli başvuruların işleme konulamayacağını bildirdi.

Öte yandan Akgün'ün talebi üzerine PTT Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bilgilendirme yazısında şu bilgilere yer verildi:

"Otomasyon sistemi üzerinden yapılan incelemede 08/08/2012 tarihinden Antalya/Konyaaltı PTT merkezinden GOÜ Rektörlüğü'ne gönderilen kurye gönderisinin 10/08/2012 tarihinde teslim edilmesi gerekirken, işletme aksaklığı nedeni ile 13/08/2012 tarihinde gecikmeli olarak üniversitenin ilgili birimine teslim edilmiş olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu gönderiyle ilgili idarece araştırma başlatılırken, meydana gelen gecikmeden dolayı üzüntülerimizi iletir, bilgilerinize sunarız."

> Yatay geçişi kargoya takıldı

Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi'nden, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi'ne yatay geçiş için evraklarını kargoyla gönderen öğrenci, kargonun evrakları 3 gün geç teslim etmesi nedeniyle yatay geçiş hakkını kaybedince ortaya kaldı.

Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü 2. sınıf öğrencisi Dilara Gizem İşler, maddi imkansızlıklar nedeniyle yatay geçiş yapmaya karar vererek, evraklarını Antalya'dan kargo yolu ile Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi'ne (GOÜ) gönderdi. Yatay geçiş listesi başvurularını kontrol ettiğinde ismini göremeyen İşler, yaptığı araştırmada evrakının üniversiteye zamanında ulaşmadığını öğrendi. Evrakının geç teslim edilmesi nedeniyle kayıt yaptıramayacağını öğrenen İşler, şok yaşadı. Beklemedikleri olay karşısında şaşkınlık yaşayan anne Fatma Akgün ise mağduriyetlerinin giderilmesi için başvuruda bulunsa da çözüm yolu bulamadı.

Bir kamu kuruluşundan emekli olduğunu ifade eden Fatma Akgün, bir süre önce eşinden ayrıldığını ve 2 çocuğuna hem annelik hem babalık yaptığını, maddi imkansızlıklar nedeniyle kızını yurt dışında okutamayacağını belirterek, "Antalya'dan evrakları PTT'ye, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi'ne 2 gün içinde ulaşacağını söyledikleri için verdim. Fakat PTT'den kaynaklanan bazı nedenlerden dolay evrakımız üniversiteye geç ulaşmış ve işleme alınmamış. Bu nedenle hemen üniversiteye sorunun bizden kaynaklanmadığı yönünde mail attım. Bununla birlikte PTT'ye de mail attım ve oradan cevap geldi. Hatanın kendilerinden kaynaklandığına dair bu evrakı ben PTT'den aldım. Ayın 10'nun da ulaşması gereken evrakımız 13'nde ulaşmış. Bu evrakımız üniversitede kayda sokulmadan geri gönderiliyor ve bizim elimize bu evrak henüz geçmiş değil. Antalya'dan Tokat'a hakkımızı aramak gerekli başvurulurda bulunmak için geldik. Çünkü ben çocuğumu bir daha özel okulda okutamayacak durumdayım. Bizden kaynaklanmayan sebeplerden dolayı hakkımız elimizden alındı. Çocuğumun okul hayatı bitti. Okuluna devam edemeyecek. Bu hakkımızın geri almak istiyoruz. Kızımın eğitim hayatının kararmasını istemiyorum. Yetkililerden sesimizi duymalarını ve bizlere yardım etmelerini bekliyorum" dedi.

Dilara Gizem İşler de yatay geçiş hakkının elinden alındığını ileri sürerek, sorunu çözemedikleri takdirde maddi manevi tazminat davası açacaklarını söyledi. Ayrıca evraklarının kayıt altına alınmadığını ve posta yolu ile geri gönderildiğini ileri süren İşler, evrakların ellerine geçmediğini ve bu nedenle başka bir yere de başvuramadıklarını kaydetti. İşler, "Eğer bu geçişi yapamazsam 2 yıl okuduğum boşa gitmiş olacak. Tamamen okul hayatım bitecek. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve YÖK Başkanımızın eğitime ve öğrencilere ne kadar değer verdiklerini biliyoruz. En kısa sürede bize yardım etmelerini istiyoruz" diye konuştu.

GOÜ yetkilileri ise posta yolu ile yapılan başvurularda gecikmeli başvuruların işleme konulamayacağını bildirdi.

Öte yandan Akgün'ün talebi üzerine PTT Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bilgilendirme yazısında şu bilgilere yer verildi:

"Otomasyon sistemi üzerinden yapılan incelemede 08/08/2012 tarihinden Antalya/Konyaaltı PTT merkezinden GOÜ Rektörlüğü'ne gönderilen kurye gönderisinin 10/08/2012 tarihinde teslim edilmesi gerekirken, işletme aksaklığı nedeni ile 13/08/2012 tarihinde gecikmeli olarak üniversitenin ilgili birimine teslim edilmiş olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu gönderiyle ilgili idarece araştırma başlatılırken, meydana gelen gecikmeden dolayı üzüntülerimizi iletir, bilgilerinize sunarız."

Son Güncelleme: Pazartesi, 27 Ağustos 2012 14:02

Gösterim: 2309

Bir yılda kablosuz internetle maruz kalınan radyasyon miktarının cep telefonlarıyla 20 dakikalık konuşmayla eşdeğer olduğu, yaklaşık 6 aylık eğitim öğretim süresince bu maruziyetin 10 dakika olacağı belirtildi.

Bakanlık ‘tablet’le eğitimde kanser riskine açıklık getirdiSağlık Bakanlığı Kanser Dairesi Başkanı Murat Gültekin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, birim olarak, kamuoyunun gündemini meşgul eden ve kanserojen olma ihtimali olan her maddeyi en kısa sürede gündeme alıp, yurt içi ve yurt dışı ilgili kurum, kuruluş ve bilim insanlarıyla değerlendirdiklerini ifade etti.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) ''her öğrenciye tablet'' sloganıyla hayata geçirdiği FATİH Projesi'nde kullanılacak kablosuz internet bağlantısının kansere neden olabileceği konusunda basında bazı haberlerin yer aldığını hatırlatan Gültekin, konuyla ilgili yurt içi ve yurt dışı tüm araştırmaların yer aldığı bir literatür taraması yaptıklarını, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), bağlı kuruluşu Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı(IARC) ve ABD Kanser Enstitüsü ile birçok bilim insanından görüş alınarak detaylı bir bilimsel rapor hazırladıklarını söyledi.

IARC'nin dünyada kanserle ilgili en önemli kuruluşlar arasında yer aldığını ve Sağlık Bakanlığı'nın da IARC'nin 22 aktif üyesinden birisi olarak bu konudaki gelişmeleri yakından takip ettiğini ifade eden Gültekin, IARC'nin kanserojenik özellikleri, ilgili bilimsel verilere göre sınıflandırdığını anlattı.

Raporda da yer verdikleri IARC'nin sınıflamasında, elektromanyetik alanların, Grup 2b yani şüpheli kanserojen olarak nitelendirdiğini dile getiren Gültekin, şöyle dedi:

''Tüm elektromanyetik alanlar bu kapsamda değerlendirilir. Kablosuz internet bağlantıları cep telefonları üzerinde yapılan araştırmaların nedeniyle 2B kapsamına alınmıştır. Yani durumu şüpheli olanlar arasında. Bilim şüphe üzerine kurulur. Bu konuda tek bir hipotez bile ortaya atılsa bu madde araştırmalar tamamlanana kadar bu kapsamda değerlendirilir.''

Bu ürünlerin bu kapsama alınmasının DSÖ'nün bunları takip ettiği, araştırdığı anlamına geldiğini belirten Gültekin, ''Bunları araştırıyor olması bunların kanser yaptığı anlamına gelmiyor. 2b kapsamındaki maddelerde şu ana kadar yapılan araştırmalarda bunların kanser yaptığı tespit edilmemiş. 2b sadece, bu maddelerin takip edildiği anlamına gelir'' diye konuştu.

Kablosuz internetle ahşap da aynı grupta

Bir ajanın 2b kapsamında olmasının aynı zamanda bu konuda yeterli bilimsel kanıt olmadığı anlamına geldiğini dile getiren Gültekin, Grup 2b'de yer alan 250 maddenin arasında cep telefonlarının yanı sıra salamura gıdalar, turşu, kahve ve ahşap gibi ürünlerinde de bulunduğuna dikkati çekti.

2b kapsamında olan elektromanyetik alanlar içerisinde saç kurutma makinesinden televizyona kadar birçok ürün olduğunu söyleyen Gültekin, elektromanyetik alanların kanser yaptığına ilişkin tartışmaların 30 yıldır devam ettiğini, ancak bu konuda henüz bilimsel bir kanıtın olmadığını söyledi.

Hazırladıkları rapordan elde edilen sonuçlara göre, kablosuz internet teknolojisinin kanser yaptığına dair herhangi bir bilimsel kanıt olmadığını kaydeden Gültekin, kablosuz ağların cep telefonlarından daha düşük seviyede elektromanyetik alan oluşturduğunu belirtti.

Kablosuz internette elektromanyetik alana maruziyetin düşük dozda olduğuna işaret eden Gültekin, iddia edildiği gibi kullanıcı sayısının artmasıyla doğru orantılı olarak elektromanyetik alanın artış da göstermediğini vurguladı.

Yasaklayan ülke yok

Kablosuz internet teknolojisi ve çocuklara etkisi üzerine bugüne kadar yapılmış tek araştırmanın İngiltere Sağlık Bakanlığı'nın okullarda yaptığı araştırma olduğunu bildiren Gültekin, şöyle devam etti:

''Bu araştırmanın sonuçlarına göre, 1 yıllık kablosuz ağ maruziyeti cep telefonuyla 20 dakika konuşmak kadar düşük bir dozda radyasyona yol açıyor. Eğitim süresinin 6 ay olduğu düşünülürse bu 10 dakikaya tekabül ediyor. Yani 10 dakikalık cep telefonu konuşması kadar düşük bir radyasyona maruz kalıyor. Dünyanın pek çok ülkesinde eğitim sisteminde hatta çocukların okul servislerin de kablosuz internet kullanılır. 'Yasaklayan kullanmayalım' diyen ülke de yok.

Yine başka bir araştırmada kişi başına hesaplanan maksimum etkilenmenin yani SAR değerlerinin tipik bir cep telefonu için hesaplanan değerin yüzde 1'den daha az olduğu bildirilmiştir. Kanada'da da yapılan bir araştırma var. Bu araştırmada kablosuz ağların çocuklarda son derece güvenilir olduğu sonucuna varılmış.''

'Kablosuz ağların kanser yaptığına dair veri yok'

Rapora göre, bugüne kadar kablosuz internet kullanımının ya da tablet bilgisayarların kansere yol açtığını destekler herhangi bir bilimsel çalışma yayınlanmadı.

Bununla birlikte bu cihazlarda her geçen gün teknolojinin değiştiğini ve elektromanyetik salınımının azaldığını anlatan Gültekin, şunları kaydetti:

''Eski cep telefonlarının SAR değeriyle ölçüm yapılmış ve bu ölçümlerin kullanıldığı 20 yıl önceki araştırmalarla halen cep telefonları üzerinden tartışmalar yapılıyor. Artık ne o telefonlar ne de o değerler kaldı. Bu şekilde varsayımlar ve bilimsel verilere dayandırılmayan yargılarla toplumun gündemini meşgul etmek ve insanları endişeye sürüklemek yerine zararlılığı her sistem üzerinde kesin olarak kanıtlanmış ve pek çok organda kanserojen olduğu gösterilmiş olan sigara gibi kanserojenlerle savaşmak çok daha doğru bir yaklaşım olacaktır.''

> Aylarca tartışıldı sonunda gerçek ortaya çıktı

Bir yılda kablosuz internetle maruz kalınan radyasyon miktarının cep telefonlarıyla 20 dakikalık konuşmayla eşdeğer olduğu, yaklaşık 6 aylık eğitim öğretim süresince bu maruziyetin 10 dakika olacağı belirtildi.

Bakanlık ‘tablet’le eğitimde kanser riskine açıklık getirdiSağlık Bakanlığı Kanser Dairesi Başkanı Murat Gültekin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, birim olarak, kamuoyunun gündemini meşgul eden ve kanserojen olma ihtimali olan her maddeyi en kısa sürede gündeme alıp, yurt içi ve yurt dışı ilgili kurum, kuruluş ve bilim insanlarıyla değerlendirdiklerini ifade etti.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) ''her öğrenciye tablet'' sloganıyla hayata geçirdiği FATİH Projesi'nde kullanılacak kablosuz internet bağlantısının kansere neden olabileceği konusunda basında bazı haberlerin yer aldığını hatırlatan Gültekin, konuyla ilgili yurt içi ve yurt dışı tüm araştırmaların yer aldığı bir literatür taraması yaptıklarını, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), bağlı kuruluşu Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı(IARC) ve ABD Kanser Enstitüsü ile birçok bilim insanından görüş alınarak detaylı bir bilimsel rapor hazırladıklarını söyledi.

IARC'nin dünyada kanserle ilgili en önemli kuruluşlar arasında yer aldığını ve Sağlık Bakanlığı'nın da IARC'nin 22 aktif üyesinden birisi olarak bu konudaki gelişmeleri yakından takip ettiğini ifade eden Gültekin, IARC'nin kanserojenik özellikleri, ilgili bilimsel verilere göre sınıflandırdığını anlattı.

Raporda da yer verdikleri IARC'nin sınıflamasında, elektromanyetik alanların, Grup 2b yani şüpheli kanserojen olarak nitelendirdiğini dile getiren Gültekin, şöyle dedi:

''Tüm elektromanyetik alanlar bu kapsamda değerlendirilir. Kablosuz internet bağlantıları cep telefonları üzerinde yapılan araştırmaların nedeniyle 2B kapsamına alınmıştır. Yani durumu şüpheli olanlar arasında. Bilim şüphe üzerine kurulur. Bu konuda tek bir hipotez bile ortaya atılsa bu madde araştırmalar tamamlanana kadar bu kapsamda değerlendirilir.''

Bu ürünlerin bu kapsama alınmasının DSÖ'nün bunları takip ettiği, araştırdığı anlamına geldiğini belirten Gültekin, ''Bunları araştırıyor olması bunların kanser yaptığı anlamına gelmiyor. 2b kapsamındaki maddelerde şu ana kadar yapılan araştırmalarda bunların kanser yaptığı tespit edilmemiş. 2b sadece, bu maddelerin takip edildiği anlamına gelir'' diye konuştu.

Kablosuz internetle ahşap da aynı grupta

Bir ajanın 2b kapsamında olmasının aynı zamanda bu konuda yeterli bilimsel kanıt olmadığı anlamına geldiğini dile getiren Gültekin, Grup 2b'de yer alan 250 maddenin arasında cep telefonlarının yanı sıra salamura gıdalar, turşu, kahve ve ahşap gibi ürünlerinde de bulunduğuna dikkati çekti.

2b kapsamında olan elektromanyetik alanlar içerisinde saç kurutma makinesinden televizyona kadar birçok ürün olduğunu söyleyen Gültekin, elektromanyetik alanların kanser yaptığına ilişkin tartışmaların 30 yıldır devam ettiğini, ancak bu konuda henüz bilimsel bir kanıtın olmadığını söyledi.

Hazırladıkları rapordan elde edilen sonuçlara göre, kablosuz internet teknolojisinin kanser yaptığına dair herhangi bir bilimsel kanıt olmadığını kaydeden Gültekin, kablosuz ağların cep telefonlarından daha düşük seviyede elektromanyetik alan oluşturduğunu belirtti.

Kablosuz internette elektromanyetik alana maruziyetin düşük dozda olduğuna işaret eden Gültekin, iddia edildiği gibi kullanıcı sayısının artmasıyla doğru orantılı olarak elektromanyetik alanın artış da göstermediğini vurguladı.

Yasaklayan ülke yok

Kablosuz internet teknolojisi ve çocuklara etkisi üzerine bugüne kadar yapılmış tek araştırmanın İngiltere Sağlık Bakanlığı'nın okullarda yaptığı araştırma olduğunu bildiren Gültekin, şöyle devam etti:

''Bu araştırmanın sonuçlarına göre, 1 yıllık kablosuz ağ maruziyeti cep telefonuyla 20 dakika konuşmak kadar düşük bir dozda radyasyona yol açıyor. Eğitim süresinin 6 ay olduğu düşünülürse bu 10 dakikaya tekabül ediyor. Yani 10 dakikalık cep telefonu konuşması kadar düşük bir radyasyona maruz kalıyor. Dünyanın pek çok ülkesinde eğitim sisteminde hatta çocukların okul servislerin de kablosuz internet kullanılır. 'Yasaklayan kullanmayalım' diyen ülke de yok.

Yine başka bir araştırmada kişi başına hesaplanan maksimum etkilenmenin yani SAR değerlerinin tipik bir cep telefonu için hesaplanan değerin yüzde 1'den daha az olduğu bildirilmiştir. Kanada'da da yapılan bir araştırma var. Bu araştırmada kablosuz ağların çocuklarda son derece güvenilir olduğu sonucuna varılmış.''

'Kablosuz ağların kanser yaptığına dair veri yok'

Rapora göre, bugüne kadar kablosuz internet kullanımının ya da tablet bilgisayarların kansere yol açtığını destekler herhangi bir bilimsel çalışma yayınlanmadı.

Bununla birlikte bu cihazlarda her geçen gün teknolojinin değiştiğini ve elektromanyetik salınımının azaldığını anlatan Gültekin, şunları kaydetti:

''Eski cep telefonlarının SAR değeriyle ölçüm yapılmış ve bu ölçümlerin kullanıldığı 20 yıl önceki araştırmalarla halen cep telefonları üzerinden tartışmalar yapılıyor. Artık ne o telefonlar ne de o değerler kaldı. Bu şekilde varsayımlar ve bilimsel verilere dayandırılmayan yargılarla toplumun gündemini meşgul etmek ve insanları endişeye sürüklemek yerine zararlılığı her sistem üzerinde kesin olarak kanıtlanmış ve pek çok organda kanserojen olduğu gösterilmiş olan sigara gibi kanserojenlerle savaşmak çok daha doğru bir yaklaşım olacaktır.''

Son Güncelleme: Pazartesi, 27 Ağustos 2012 12:06

Gösterim: 2052

Okulların açılmasına sadece 2 hafta kaldı ama hâlâ ne ders programı, ne de okulların giriş çıkış saatleri belli değil. Öğrenciler İstanbul gibi büyük şehirlerde ikili öğretim yapmak zorunda. Yani ya evden sabah karanlığında çıkacak ya da eve akşam karanlığında dönecek.

Hürriyet Gazetesi'nden Nuran Çakmakçı'nın haberine göre, bu yıl sadece İstanbul ’da 114 bini 60 aylık olmak üzere toplam 373 bin öğrencinin birinci sınıfa adım atması bekleniyor. Elbette 60 aylık çocuğu olan velilerden bazıları erken olduğunu düşünüp çocuğunu okula göndermeyebilir. Her durumda okul sayısı yetmediği için ortaokullar sabah, ilkokullar öğleden sonra aynı okulu kullanarak ders başı yapacak. 60 aylıkların tamamı ders başı yaparsa, sınıf mevcutları hayli kalabalıklaşacak. Yeni sistemde ortaokulların ders sayısı arttırıldığı için bu öğrenciler daha erken girip, daha geç çıkacak. 373 bin öğrencinin 300 bini bile okula gelse ders programlarını yetiştirmek için ortaokul öğrencilerinin sabah 07.30’da ders başı yapıp, öğleden sonra 14.30 gibi okuldan ayrılmaları gerekiyor.

Kendilerinden sonra aynı okulu kullanacak olan ilkokul öğrencileri ise bu saatten sonra okula gelip, en iyi ihtimalle 19.30 gibi okuldan ayrılacaklar. Her iki durumda da kış saatlerinde öğrenciler karanlıkta girip, karanlıkta çıkacak. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de güneşin doğuşu ve batışı düşünüldüğünde aynı sorun yaşanacağı öngörülüyor. Geçtiğimiz hafta il milli eğitim müdürleri, bakanlık yetkililerine bu sıkıntıyı dile getirdi. Bakan ve üst düzey bürokratlar da bu okula giriş ve çıkışlar için onlardan yeni formüller bulmasını istedi. Şimdi özellikle İstanbul gibi büyükşehirlerdeki il müdürleri harıl harıl toplantı yaparak hiç değilse okula gelişi sabah 07.00’ye çekmeye çalışıyor.

Liselerde de durum aynı

İstanbul ’da 1250 okulun ilkokula dönüştürüldüğünü açıklayan İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız, bu okulların yüzde 60’ından fazlasının ikili öğretim denilen sabahçı-öğlenci uygulaması yapılacağını söyledi. Yıldız, bazı ilkokulların imam hatip ortaokulları ile dönüşümlü olarak kullanılması durumunda ciddi sıkıntı yaşanacağını doğrulayarak, “İmam hatiplerde haftalık ders saati 40. O zaman da büyük sorun yaşamamak için birkaç senaryo üzerinde çalışıyoruz” dedi. Yıldız, bu yıl ilk kez zorunlu eğitim kapsamına giren lise binalarının da yetersiz kalması nedeniyle ikili öğretime geçildiğini, Anadolu liseleri dışında kalan 340 meslek ve genel lisede de sabahçı-öğlenci uygulaması olacağını hatırlattı. Liselerde de ders saati 40 olduğundan aynı sorunu bu öğrencilerin de yaşaması bekleniyor.

'05.30’da başlatırlar'

Tenefüsleri kısaltmayı bile düşündüklerini anlatan Muammer Yıldız şöyle konuştu: “Ders çizelgelerini eskiden okullara bırakırdık. Şimdi okullara bırakırsak onlar 05.30’da bile dersi başlatabilir. İlkokul bir, ortaokul bir ve lise birinci sınıf çizelgelerinde değişiklik var. Ortaokulda ders sayısı artınca giriş çıkışlarda problem olacak. Sabah 05.30 olmasa bile 07.00’de dersi başlatsak, ilkokul birinci sınıf öğrencileri akşam 19.00’da çıkacak. 7-8 değişik alternatif üzerine çalışıyoruz. Şimdi öğrencilerin erken gelip, geç çıkmamaları için bazı formüller de arıyoruz. 7 yaş altındaki bir çocuk için 40 dakika ders dinlemek bile büyük süre, onlara blok ders yapamayız, ama belki orta okullardakilere yapabiliriz. Öğlen saatlerini ya da teneffüsleri kısabiliriz. Evet, ikili öğretimde büyük sorun olacak. Ağırlıklı olarak okulu bir bütün düşününce birinci sınıflarda ders sayısı arttı, ikinci sınıflar artmasa bile giriş çıkış servis saatleri ciddi problem olacak.”

Büyük kaos yaşanacak

Doğan Ceylan (Müfettişler Derneği Başkanı) “Şehirlerdeki okulların yüzde 62’sinde ikili öğretim uygulanıyordu, şimdi yüzde 70’den fazlası uygulayacak. Eskiden haftalık ders saati bütün sınıflarda 30 idi. Öğrenciler sabah 07.30’da girip, 12.30’da çıkıyordu. Öğleden sonraki öğrenciler de makul bir saatte çıkıyordu. Şimdi ortaokulların ders saati arttı, öğrenciler ya alacakaranlıkta 05.30 gibi okula gelecek, ya da akşam karanlığında okuldan ayrılacaklar. 05.30’da okula gelecek çocuğun en iyi ihtimalle 04.00’te kalkması gerekecek. Bu saatte belediye otobüsü bile bulamayacaklar. Büyük kaos yaşanacak. İl Milli Eğitim Müdürleri çok zor durumda. Bakanlık bu işin içinden çıkamıyor. İkili öğretim bu şekilde uygulanamaz. Ya bakanlık geri adım atıp, ortaokul birinci sınıflardaki 36 saat uygulamasını geri çekecek, ya da tepkilere göğüs gerecek. En kötüsü 5 yaşındaki bir çocuk bu durumda öğleden sonra okula geleceği için 40 dakika ders dinleme zorluğunu yaşamanın yanı sıra akşamın karanlığında evine gidecek.” ( Hürriyet )

> 4+4+4 kaosu başlıyor

Okulların açılmasına sadece 2 hafta kaldı ama hâlâ ne ders programı, ne de okulların giriş çıkış saatleri belli değil. Öğrenciler İstanbul gibi büyük şehirlerde ikili öğretim yapmak zorunda. Yani ya evden sabah karanlığında çıkacak ya da eve akşam karanlığında dönecek.

Hürriyet Gazetesi'nden Nuran Çakmakçı'nın haberine göre, bu yıl sadece İstanbul ’da 114 bini 60 aylık olmak üzere toplam 373 bin öğrencinin birinci sınıfa adım atması bekleniyor. Elbette 60 aylık çocuğu olan velilerden bazıları erken olduğunu düşünüp çocuğunu okula göndermeyebilir. Her durumda okul sayısı yetmediği için ortaokullar sabah, ilkokullar öğleden sonra aynı okulu kullanarak ders başı yapacak. 60 aylıkların tamamı ders başı yaparsa, sınıf mevcutları hayli kalabalıklaşacak. Yeni sistemde ortaokulların ders sayısı arttırıldığı için bu öğrenciler daha erken girip, daha geç çıkacak. 373 bin öğrencinin 300 bini bile okula gelse ders programlarını yetiştirmek için ortaokul öğrencilerinin sabah 07.30’da ders başı yapıp, öğleden sonra 14.30 gibi okuldan ayrılmaları gerekiyor.

Kendilerinden sonra aynı okulu kullanacak olan ilkokul öğrencileri ise bu saatten sonra okula gelip, en iyi ihtimalle 19.30 gibi okuldan ayrılacaklar. Her iki durumda da kış saatlerinde öğrenciler karanlıkta girip, karanlıkta çıkacak. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de güneşin doğuşu ve batışı düşünüldüğünde aynı sorun yaşanacağı öngörülüyor. Geçtiğimiz hafta il milli eğitim müdürleri, bakanlık yetkililerine bu sıkıntıyı dile getirdi. Bakan ve üst düzey bürokratlar da bu okula giriş ve çıkışlar için onlardan yeni formüller bulmasını istedi. Şimdi özellikle İstanbul gibi büyükşehirlerdeki il müdürleri harıl harıl toplantı yaparak hiç değilse okula gelişi sabah 07.00’ye çekmeye çalışıyor.

Liselerde de durum aynı

İstanbul ’da 1250 okulun ilkokula dönüştürüldüğünü açıklayan İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız, bu okulların yüzde 60’ından fazlasının ikili öğretim denilen sabahçı-öğlenci uygulaması yapılacağını söyledi. Yıldız, bazı ilkokulların imam hatip ortaokulları ile dönüşümlü olarak kullanılması durumunda ciddi sıkıntı yaşanacağını doğrulayarak, “İmam hatiplerde haftalık ders saati 40. O zaman da büyük sorun yaşamamak için birkaç senaryo üzerinde çalışıyoruz” dedi. Yıldız, bu yıl ilk kez zorunlu eğitim kapsamına giren lise binalarının da yetersiz kalması nedeniyle ikili öğretime geçildiğini, Anadolu liseleri dışında kalan 340 meslek ve genel lisede de sabahçı-öğlenci uygulaması olacağını hatırlattı. Liselerde de ders saati 40 olduğundan aynı sorunu bu öğrencilerin de yaşaması bekleniyor.

'05.30’da başlatırlar'

Tenefüsleri kısaltmayı bile düşündüklerini anlatan Muammer Yıldız şöyle konuştu: “Ders çizelgelerini eskiden okullara bırakırdık. Şimdi okullara bırakırsak onlar 05.30’da bile dersi başlatabilir. İlkokul bir, ortaokul bir ve lise birinci sınıf çizelgelerinde değişiklik var. Ortaokulda ders sayısı artınca giriş çıkışlarda problem olacak. Sabah 05.30 olmasa bile 07.00’de dersi başlatsak, ilkokul birinci sınıf öğrencileri akşam 19.00’da çıkacak. 7-8 değişik alternatif üzerine çalışıyoruz. Şimdi öğrencilerin erken gelip, geç çıkmamaları için bazı formüller de arıyoruz. 7 yaş altındaki bir çocuk için 40 dakika ders dinlemek bile büyük süre, onlara blok ders yapamayız, ama belki orta okullardakilere yapabiliriz. Öğlen saatlerini ya da teneffüsleri kısabiliriz. Evet, ikili öğretimde büyük sorun olacak. Ağırlıklı olarak okulu bir bütün düşününce birinci sınıflarda ders sayısı arttı, ikinci sınıflar artmasa bile giriş çıkış servis saatleri ciddi problem olacak.”

Büyük kaos yaşanacak

Doğan Ceylan (Müfettişler Derneği Başkanı) “Şehirlerdeki okulların yüzde 62’sinde ikili öğretim uygulanıyordu, şimdi yüzde 70’den fazlası uygulayacak. Eskiden haftalık ders saati bütün sınıflarda 30 idi. Öğrenciler sabah 07.30’da girip, 12.30’da çıkıyordu. Öğleden sonraki öğrenciler de makul bir saatte çıkıyordu. Şimdi ortaokulların ders saati arttı, öğrenciler ya alacakaranlıkta 05.30 gibi okula gelecek, ya da akşam karanlığında okuldan ayrılacaklar. 05.30’da okula gelecek çocuğun en iyi ihtimalle 04.00’te kalkması gerekecek. Bu saatte belediye otobüsü bile bulamayacaklar. Büyük kaos yaşanacak. İl Milli Eğitim Müdürleri çok zor durumda. Bakanlık bu işin içinden çıkamıyor. İkili öğretim bu şekilde uygulanamaz. Ya bakanlık geri adım atıp, ortaokul birinci sınıflardaki 36 saat uygulamasını geri çekecek, ya da tepkilere göğüs gerecek. En kötüsü 5 yaşındaki bir çocuk bu durumda öğleden sonra okula geleceği için 40 dakika ders dinleme zorluğunu yaşamanın yanı sıra akşamın karanlığında evine gidecek.” ( Hürriyet )

Son Güncelleme: Pazartesi, 27 Ağustos 2012 09:53

Gösterim: 2113

İstanbul'daki bazı okullarda, müdürlerin velilerin parasıyla kendilerine sekreter tuttukları, memur çalıştırdıkları ortaya çıktı.

okul bahcesiSkandalı saptayan müfettişler, okul aile birliği paralarının heba edildiğini belirterek il milli eğitimi uyardı

Okullarda sekreter skandalı... İstanbul'da okulların ihtiyaçları ve okul aile birliği kanalıyla alınan kayıt paraları tartışılırken bir skandal daha patladı. İstanbul'da bazı okul müdürlerinin okul aile birliği parasıyla kendilerine sekreter tuttukları belirlendi.

Skandal, Milli Eğitim Bakanlığı müfettişlerinin başka bir denetim için okulları gezdikleri sırada tesadüfen ortaya çıktı. Müfettişlerden Gülten Akgün ile Seyfettin Cevval; birçok okul müdürü kaynak bulamamaktan, yetersiz kaynaktan şikayet ederken, bazı okul müdürlerinin ise okul aile birliği parasıyla kendilerine sekreter tuttuklarını, memur çalıştırdıklarını tespit etti. Müfettişler tespitlerini bir yazıyla İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne bildirdi. Müfettişler uyarı yazısında 'Yıl boyunca soruşturma, inceleme ya da diğer görevler için ziyaret ettiğimiz bazı okullarda, okul aile birliği kaynakları kullanılarak ihtiyaç olmadığı halde ücretli sekreter ve memur çalıştırdığı görüldü. Okul aile birliği kaynaklarının kullanımı mevzuatla belirlenmiştir. Kaynak israfının önlenmesi amacıyla il genelinde önlem alınsın' diye görüş beyan etti.

Biz bilemeyiz

Olayın üzerine İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri, okul müdürlerinin, okul aile birliği aracılığıyla çeşitli görevler için eleman istihdam ettiğini doğrularken, sekreter olarak mı yoksa memur olarak mı çalıştırdıklarını bilmenin mümkün olmadığını belirtti. Bu arada müfettişlerin uyarısında adı geçen okul müdürleri de İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nce incelemeye alındı.

Sekreter duvar oluyor

OKUL müdürlerinin sekreter çalıştırmalarının doğru olmadığını belirten Müfettişler Derneği Başkanı Doğan Ceylan, 'Sekreter, öğretmenle okul müdürü arasında duvar oluyor. Öğrenci de bir türlü sekreteri geçemediği için aslında kapısı açık olan müdüre derdini anlatamıyor. Okul müdürünün sekretere ihtiyacı yok. O kaynağı okulunun başka ihtiyacı için kullanabilir'dedi.

Yoksul öğrenciye harcanmalı

MEB Okul Aile Birliği Yönetmeliği'ndeki 18. maddesine göre birliğin harcamaları belirlenmiş durumda. Buna göre, 'Birlik gelirlerinin; okulun bütçe disiplini çerçevesinde, eğitim ve öğretim giderleriyle maddi imkanlardan yoksun öğrencilerin zorunlu ihtiyaçlarına harcanması esastır. Tüm harcamalar, birlik yönetim kurulunun kararıyla yapılır. Birliğin gelirlerinin elde edilmesinde ve harcanmasında görevli ve yetkili olanlar; kaynakların okul ihtiyaçlarına yönelik etkili, verimli ve ilgili mevzuata uygun olarak kullanılmasından sorumludurlar.

(akşam)

> Okullarda akıl almaz skandal!

İstanbul'daki bazı okullarda, müdürlerin velilerin parasıyla kendilerine sekreter tuttukları, memur çalıştırdıkları ortaya çıktı.

okul bahcesiSkandalı saptayan müfettişler, okul aile birliği paralarının heba edildiğini belirterek il milli eğitimi uyardı

Okullarda sekreter skandalı... İstanbul'da okulların ihtiyaçları ve okul aile birliği kanalıyla alınan kayıt paraları tartışılırken bir skandal daha patladı. İstanbul'da bazı okul müdürlerinin okul aile birliği parasıyla kendilerine sekreter tuttukları belirlendi.

Skandal, Milli Eğitim Bakanlığı müfettişlerinin başka bir denetim için okulları gezdikleri sırada tesadüfen ortaya çıktı. Müfettişlerden Gülten Akgün ile Seyfettin Cevval; birçok okul müdürü kaynak bulamamaktan, yetersiz kaynaktan şikayet ederken, bazı okul müdürlerinin ise okul aile birliği parasıyla kendilerine sekreter tuttuklarını, memur çalıştırdıklarını tespit etti. Müfettişler tespitlerini bir yazıyla İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne bildirdi. Müfettişler uyarı yazısında 'Yıl boyunca soruşturma, inceleme ya da diğer görevler için ziyaret ettiğimiz bazı okullarda, okul aile birliği kaynakları kullanılarak ihtiyaç olmadığı halde ücretli sekreter ve memur çalıştırdığı görüldü. Okul aile birliği kaynaklarının kullanımı mevzuatla belirlenmiştir. Kaynak israfının önlenmesi amacıyla il genelinde önlem alınsın' diye görüş beyan etti.

Biz bilemeyiz

Olayın üzerine İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri, okul müdürlerinin, okul aile birliği aracılığıyla çeşitli görevler için eleman istihdam ettiğini doğrularken, sekreter olarak mı yoksa memur olarak mı çalıştırdıklarını bilmenin mümkün olmadığını belirtti. Bu arada müfettişlerin uyarısında adı geçen okul müdürleri de İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nce incelemeye alındı.

Sekreter duvar oluyor

OKUL müdürlerinin sekreter çalıştırmalarının doğru olmadığını belirten Müfettişler Derneği Başkanı Doğan Ceylan, 'Sekreter, öğretmenle okul müdürü arasında duvar oluyor. Öğrenci de bir türlü sekreteri geçemediği için aslında kapısı açık olan müdüre derdini anlatamıyor. Okul müdürünün sekretere ihtiyacı yok. O kaynağı okulunun başka ihtiyacı için kullanabilir'dedi.

Yoksul öğrenciye harcanmalı

MEB Okul Aile Birliği Yönetmeliği'ndeki 18. maddesine göre birliğin harcamaları belirlenmiş durumda. Buna göre, 'Birlik gelirlerinin; okulun bütçe disiplini çerçevesinde, eğitim ve öğretim giderleriyle maddi imkanlardan yoksun öğrencilerin zorunlu ihtiyaçlarına harcanması esastır. Tüm harcamalar, birlik yönetim kurulunun kararıyla yapılır. Birliğin gelirlerinin elde edilmesinde ve harcanmasında görevli ve yetkili olanlar; kaynakların okul ihtiyaçlarına yönelik etkili, verimli ve ilgili mevzuata uygun olarak kullanılmasından sorumludurlar.

(akşam)

Son Güncelleme: Pazartesi, 27 Ağustos 2012 09:54

Gösterim: 1821

Elektrik abonelerinden alınan kayıp-kaçak ve sayaç okuma bedelinin kaldırılması, 1 Ocak 2011 tarihinden bu yana ödenen paraların da iadesi istendi

Eğer kabul edilirse milyonlarca aboneye paraları iade edilecekTBMM’ye sunulan bir kanun teklifi, 30 milyon elektrik abonesini heyecanlandıracak. Teklif ile abonelerden alınan kayıp kaçak ve sayaç okuma bedelinin kaldırılması, 1 Ocak 2011 tarihinden bu yana alınan paraların da iadesi öngörülüyor.

CHP Genel Başkan yardımcısı ve İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu tarafından hazırlanarak TBMM Başkanlığına sunulan kanun teklifinde, abonelerden 2011 yılında 2.7 milyar lira kayıp kaçak bedeli, 129 milyon lira da sayaç okuma bedeli alındığı vurgulandı. Elektrik piyasası kanununda, bu tür kesintilerin yapılması yönünde, yasal bir düzenleme olmadığı, Tüketici Mahkemelerinin de, açılan davalarda vatandaş lehine karar verdiği hatırlatıldı.

Kanun teklifi ile elektrik piyasası yasasında değişiklik öngörülüyor ve tüketicilerden kayıp-kaçak ve sayaç okuma bedeli adı altında ücret alınamayacağı hükme bağlanıyor. Ayrıca 1 Ocak 2011 tarihinden bu isim altında kesilen ücretlerin de, herhangi bir başvuruya gerek kalmadan, 90 gün içinde geri ödenmesi öngörülüyor. Kanun teklifi 1 Ekim’de açılacak olan Meclis’te, Plan Bütçe Komisyonu ve Genel kurulda ele alınacak.

> Eğer kabul edilirse milyonlarca aboneye paraları iade edilecek

Elektrik abonelerinden alınan kayıp-kaçak ve sayaç okuma bedelinin kaldırılması, 1 Ocak 2011 tarihinden bu yana ödenen paraların da iadesi istendi

Eğer kabul edilirse milyonlarca aboneye paraları iade edilecekTBMM’ye sunulan bir kanun teklifi, 30 milyon elektrik abonesini heyecanlandıracak. Teklif ile abonelerden alınan kayıp kaçak ve sayaç okuma bedelinin kaldırılması, 1 Ocak 2011 tarihinden bu yana alınan paraların da iadesi öngörülüyor.

CHP Genel Başkan yardımcısı ve İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu tarafından hazırlanarak TBMM Başkanlığına sunulan kanun teklifinde, abonelerden 2011 yılında 2.7 milyar lira kayıp kaçak bedeli, 129 milyon lira da sayaç okuma bedeli alındığı vurgulandı. Elektrik piyasası kanununda, bu tür kesintilerin yapılması yönünde, yasal bir düzenleme olmadığı, Tüketici Mahkemelerinin de, açılan davalarda vatandaş lehine karar verdiği hatırlatıldı.

Kanun teklifi ile elektrik piyasası yasasında değişiklik öngörülüyor ve tüketicilerden kayıp-kaçak ve sayaç okuma bedeli adı altında ücret alınamayacağı hükme bağlanıyor. Ayrıca 1 Ocak 2011 tarihinden bu isim altında kesilen ücretlerin de, herhangi bir başvuruya gerek kalmadan, 90 gün içinde geri ödenmesi öngörülüyor. Kanun teklifi 1 Ekim’de açılacak olan Meclis’te, Plan Bütçe Komisyonu ve Genel kurulda ele alınacak.

Son Güncelleme: Pazar, 26 Ağustos 2012 12:12

Gösterim: 1344


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.