Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
MEB, eğitimde FATİH projesi kapsamında merkezi ortak sınavlara girecek 8. sınıf öğrencileri için 6 dersten hazırladığı ders videolarını Bakanlığın "eba" portalından hizmete sundu
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), eğitimde FATİH projesi kapsamında merkezi ortak sınavlara girecek 8. sınıf öğrencileri için 6 dersten hazırladığı ders videolarını Bakanlığın "eba" portalından hizmete sundu.
Farklı içeriklerle hazırlanan ders videolarına cep telefonlarından, tabletlerden ya da tüm bilgisayarlardan ulaşılabilecek.
MEB Yenilik ve Eğitim Teknolojileri (YEĞİTEK) Genel Müdürü Dinçer Ateş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 8. sınıf öğrencilerinin gireceği merkezi ortak sınavların birinci dönemde 26-27 Kasım'da gerçekleştirileceğini anımsattı.
Bu kapsamda, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın talimatıyla, FATİH Projesi kapsamında öğrenciler arasında fırsat eşitliğini sağlamak amacıyla Nisan 2014’ten itibaren öncelikli olarak 8. sınıf öğrencilerine yönelik “e-Ders” projesinin hayata geçirildiğini belirten Ateş, bu kapsamda 8. sınıfların bütün derslerden videolarının tamamlandığını bildirdi.
Türkçe, matematik, din kültürü ve ahlak bilgisi, TC İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük derslerine ilişkin eğitim programlarındaki tüm kazanımlara yönelik konu anlatım videolarının bakanlığın Eğitim Bilişim Ağı (EBA) olan eba.gov.tr adresine yüklendiğini duyuran Ateş, fen ve teknoloji ile ingilizce derslerinin konu anlatım videolarının ise eğitim programı ve merkezi sınav sistemi takvimiyle eş zamanlı olarak üretildiğini ve yayına alındığını aktardı.
8. sınıf öğrencileri için çekilen toplam 260 "e-Ders" videosunun, okulda işlenen konuları evde tekrar etmek isteyen veya çeşitli nedenlerle okula devam edemeyen öğrencilerin kolaylıkla ulaşabilecekleri www.eba.gov.tr internet adresi üzerinden HD kalitesiyle yayınlandığını bildiren Ateş, öğrenci, öğretmen ve velilerin videoları çevrimdışı da kullanabilmesi için indirme seçeneğinin de sunulduğunu anlattı.
Videoların öğrencilerin yanı sıra velilerin de istedikleri zaman istedikleri yerden ulaşabilecekleri şekilde, etkileşimli tahtalarda, bilgisayarlarda, tabletlerde ve cep telefonlarından görüntülenebildiğini ifade eden Ateş, yapılan çalışmanın yetiştirme kurslarına devam eden öğrenciler için önemli bir içerik desteği, bu kurslara devam edemeyen öğrenciler için de fırsat eşitliği sunduğunu söyledi.
Videoların 3-7 dakika arasında hazırlandığını ifade eden Ateş, "Bu süre pedagojik olarak konsantrasyon süresi göz önüne alınarak hazırlandı. Sistemin en önemli yanı, zamandan ve mekandan bağımsız şekilde herhangi bir bilgisayar, tablet ya da cep telefonundan izlenebilir olması" diye konuştu.
Öğretmenlere de ders içeriği sunuluyor
Dinçer Ateş, videolarda öğretmenlerin sınıf içinde kullanabilecekleri içeriklerin de bulunduğunu kaydetti.
Öğretmenlere, videolarda anlatımlar için kullanılan içerikleri ve sunum dosyalarını indirebileceklerini kaydeden Ateş, bu videolardaki etkileşimli tahta içeriklerini kendi derslerinde kullanabileceğine işaret etti.
Ateş, "Elektronik ders videoları için YEĞİTEK Genel Müdürlüğündeki EBA stüdyolarında alanlarında uzman 12 öğretmen, 6 grafiker ve 10 teknik destek personeli görev aldı. Videolar, senaryolar, ders anlatımlar, video çekimleri ve etkileşimli tahta içerikli, ışık ve ses dizaynına kadar Bakanlığımızın imkanlarıyla 6 ayda tamamlandı. "e-Ders" projesinin 5, 6 ve 7. sınıflar için de uygulanması amacıyla çalışmalara başlandı. Lise videolarını da sisteme eklemeyi planlıyoruz" bilgilerini aktardı.
Dinçer Ateş, "Türkiye'nin herhangi bir yerinde herhangi bir öğrencinin bu ders videolarına ulaşabilmesi aslında eğitimde fırsatları da arttırmış oluyor. Sayın Bakanımız Nabi Avcı'nın talimatıyla başlatılan "e-Ders" projesiyle, yer yer kamuoyunda donanım projesi gibi algılanan “Eğitimde FATİH Projesi”nin eğitim içerikleri bakımından ne denli önemli olduğu bir kez daha vurgulanmış oldu" dedi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Eğitim Teknolojsi
MEB, eğitimde FATİH projesi kapsamında merkezi ortak sınavlara girecek 8. sınıf öğrencileri için 6 dersten hazırladığı ders videolarını Bakanlığın "eba" portalından hizmete sundu
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), eğitimde FATİH projesi kapsamında merkezi ortak sınavlara girecek 8. sınıf öğrencileri için 6 dersten hazırladığı ders videolarını Bakanlığın "eba" portalından hizmete sundu.
Farklı içeriklerle hazırlanan ders videolarına cep telefonlarından, tabletlerden ya da tüm bilgisayarlardan ulaşılabilecek.
MEB Yenilik ve Eğitim Teknolojileri (YEĞİTEK) Genel Müdürü Dinçer Ateş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 8. sınıf öğrencilerinin gireceği merkezi ortak sınavların birinci dönemde 26-27 Kasım'da gerçekleştirileceğini anımsattı.
Bu kapsamda, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın talimatıyla, FATİH Projesi kapsamında öğrenciler arasında fırsat eşitliğini sağlamak amacıyla Nisan 2014’ten itibaren öncelikli olarak 8. sınıf öğrencilerine yönelik “e-Ders” projesinin hayata geçirildiğini belirten Ateş, bu kapsamda 8. sınıfların bütün derslerden videolarının tamamlandığını bildirdi.
Türkçe, matematik, din kültürü ve ahlak bilgisi, TC İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük derslerine ilişkin eğitim programlarındaki tüm kazanımlara yönelik konu anlatım videolarının bakanlığın Eğitim Bilişim Ağı (EBA) olan eba.gov.tr adresine yüklendiğini duyuran Ateş, fen ve teknoloji ile ingilizce derslerinin konu anlatım videolarının ise eğitim programı ve merkezi sınav sistemi takvimiyle eş zamanlı olarak üretildiğini ve yayına alındığını aktardı.
8. sınıf öğrencileri için çekilen toplam 260 "e-Ders" videosunun, okulda işlenen konuları evde tekrar etmek isteyen veya çeşitli nedenlerle okula devam edemeyen öğrencilerin kolaylıkla ulaşabilecekleri www.eba.gov.tr internet adresi üzerinden HD kalitesiyle yayınlandığını bildiren Ateş, öğrenci, öğretmen ve velilerin videoları çevrimdışı da kullanabilmesi için indirme seçeneğinin de sunulduğunu anlattı.
Videoların öğrencilerin yanı sıra velilerin de istedikleri zaman istedikleri yerden ulaşabilecekleri şekilde, etkileşimli tahtalarda, bilgisayarlarda, tabletlerde ve cep telefonlarından görüntülenebildiğini ifade eden Ateş, yapılan çalışmanın yetiştirme kurslarına devam eden öğrenciler için önemli bir içerik desteği, bu kurslara devam edemeyen öğrenciler için de fırsat eşitliği sunduğunu söyledi.
Videoların 3-7 dakika arasında hazırlandığını ifade eden Ateş, "Bu süre pedagojik olarak konsantrasyon süresi göz önüne alınarak hazırlandı. Sistemin en önemli yanı, zamandan ve mekandan bağımsız şekilde herhangi bir bilgisayar, tablet ya da cep telefonundan izlenebilir olması" diye konuştu.
Öğretmenlere de ders içeriği sunuluyor
Dinçer Ateş, videolarda öğretmenlerin sınıf içinde kullanabilecekleri içeriklerin de bulunduğunu kaydetti.
Öğretmenlere, videolarda anlatımlar için kullanılan içerikleri ve sunum dosyalarını indirebileceklerini kaydeden Ateş, bu videolardaki etkileşimli tahta içeriklerini kendi derslerinde kullanabileceğine işaret etti.
Ateş, "Elektronik ders videoları için YEĞİTEK Genel Müdürlüğündeki EBA stüdyolarında alanlarında uzman 12 öğretmen, 6 grafiker ve 10 teknik destek personeli görev aldı. Videolar, senaryolar, ders anlatımlar, video çekimleri ve etkileşimli tahta içerikli, ışık ve ses dizaynına kadar Bakanlığımızın imkanlarıyla 6 ayda tamamlandı. "e-Ders" projesinin 5, 6 ve 7. sınıflar için de uygulanması amacıyla çalışmalara başlandı. Lise videolarını da sisteme eklemeyi planlıyoruz" bilgilerini aktardı.
Dinçer Ateş, "Türkiye'nin herhangi bir yerinde herhangi bir öğrencinin bu ders videolarına ulaşabilmesi aslında eğitimde fırsatları da arttırmış oluyor. Sayın Bakanımız Nabi Avcı'nın talimatıyla başlatılan "e-Ders" projesiyle, yer yer kamuoyunda donanım projesi gibi algılanan “Eğitimde FATİH Projesi”nin eğitim içerikleri bakımından ne denli önemli olduğu bir kez daha vurgulanmış oldu" dedi.
Son Güncelleme: Cuma, 14 Kasım 2014 11:23
Gösterim: 1868
Bursa'da, özel bir kolejin 7'nci sınıf öğrencileri tarafından geliştirilen yazılımın uygulandığı "Nao" adlı robot, halk danslarına eşlik edebiliyor.
Bursa'da, özel bir kolejin 7'nci sınıf öğrencileri tarafından geliştirilen yazılım sayesinde bilgisayar komutlarıyla yönlendirilen robot, çalınan müziğe ritmik hareketlerle eşlik edebiliyor.
Uludağ Üniversitesinde (UÜ) Proje Yönetim Merkezi ile Teknoloji Transfer Ofisi iş birliğiyle bu yıl 4'üncüsü düzenlenen "Bilgilendirme ve Ar-Ge Günleri"nde, öğrencilerin birbirinden ilginç projeleri ilgi görüyor.
Prof. Dr. Mete Cengiz Kültür Merkezi'ndeki etkinlikte, geliştirdikleri elektronik robot ve yazılımları sergileyen bir kolejin 7'nci sınıf öğrencileri, ziyaretçiler, üniversite öğrencileri ve akademisyenlerin ilgisini çekti.
Projenin sahibi 5 öğrenciden Mücahit Efe (13), AA muhabirine yaptığı açıklamada, okullarının yurt dışından temin ettiği yapay zekaya sahip "Nao" adlı robotu, geliştirdikleri yazılımla yönlendirdiklerini söyledi.
Efe, bilgisayar desteğiyle robota komutlar verdiklerini belirterek, "Okulumuz tarafından temin edilen robot için yazılım geliştirdik. 'Bunu yap, şunu yap' diyoruz. Bilgisayarda 'otur, kalk, konuş, yürü, şarkı söyle' şeklinde komutlar veriyoruz, o da yapıyor. Hatta robotumuz, yerleştirdiğimiz yazılımla müziğe ritmik hareketlerle eşlik edip oynayabiliyor" dedi.
ODTÜ'de derece aldılar
"Çizgi izleyen mini sumo" adını verdikleri robotu ve yazılımını kendilerinin geliştirdiği bilgisini veren Efe, bununla Orta Doğu Teknik Üniversitesinde (ODTÜ) düzenlenen bir yarışmada dereceye girdiklerini anlattı.
ODTÜ'deki yarışma ve robota ilişkin bilgi veren Efe, "Çizgi izleyen mini sumo ile 650 kişi arasında 15'inci olduk. Yüzde 90'ı üniversiteliydi. Çizgiyi izliyor ve en kısa zamanda gitmeye çalışıyor. Bununla dereceye girdik. Bunun altında 16 sensör var, çizgiyi takip ediyor, önüne bir engel çıkınca duruyor. Mesela orada kapı var, kapıda duruyor, açılınca devam ediyor. Yani komuta göre hareket ediyor" diye konuştu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Eğitim Teknolojsi
Bursa'da, özel bir kolejin 7'nci sınıf öğrencileri tarafından geliştirilen yazılımın uygulandığı "Nao" adlı robot, halk danslarına eşlik edebiliyor.
Bursa'da, özel bir kolejin 7'nci sınıf öğrencileri tarafından geliştirilen yazılım sayesinde bilgisayar komutlarıyla yönlendirilen robot, çalınan müziğe ritmik hareketlerle eşlik edebiliyor.
Uludağ Üniversitesinde (UÜ) Proje Yönetim Merkezi ile Teknoloji Transfer Ofisi iş birliğiyle bu yıl 4'üncüsü düzenlenen "Bilgilendirme ve Ar-Ge Günleri"nde, öğrencilerin birbirinden ilginç projeleri ilgi görüyor.
Prof. Dr. Mete Cengiz Kültür Merkezi'ndeki etkinlikte, geliştirdikleri elektronik robot ve yazılımları sergileyen bir kolejin 7'nci sınıf öğrencileri, ziyaretçiler, üniversite öğrencileri ve akademisyenlerin ilgisini çekti.
Projenin sahibi 5 öğrenciden Mücahit Efe (13), AA muhabirine yaptığı açıklamada, okullarının yurt dışından temin ettiği yapay zekaya sahip "Nao" adlı robotu, geliştirdikleri yazılımla yönlendirdiklerini söyledi.
Efe, bilgisayar desteğiyle robota komutlar verdiklerini belirterek, "Okulumuz tarafından temin edilen robot için yazılım geliştirdik. 'Bunu yap, şunu yap' diyoruz. Bilgisayarda 'otur, kalk, konuş, yürü, şarkı söyle' şeklinde komutlar veriyoruz, o da yapıyor. Hatta robotumuz, yerleştirdiğimiz yazılımla müziğe ritmik hareketlerle eşlik edip oynayabiliyor" dedi.
ODTÜ'de derece aldılar
"Çizgi izleyen mini sumo" adını verdikleri robotu ve yazılımını kendilerinin geliştirdiği bilgisini veren Efe, bununla Orta Doğu Teknik Üniversitesinde (ODTÜ) düzenlenen bir yarışmada dereceye girdiklerini anlattı.
ODTÜ'deki yarışma ve robota ilişkin bilgi veren Efe, "Çizgi izleyen mini sumo ile 650 kişi arasında 15'inci olduk. Yüzde 90'ı üniversiteliydi. Çizgiyi izliyor ve en kısa zamanda gitmeye çalışıyor. Bununla dereceye girdik. Bunun altında 16 sensör var, çizgiyi takip ediyor, önüne bir engel çıkınca duruyor. Mesela orada kapı var, kapıda duruyor, açılınca devam ediyor. Yani komuta göre hareket ediyor" diye konuştu.
Son Güncelleme: Perşembe, 13 Kasım 2014 12:44
Gösterim: 1154
Matematikte başarısız olan öğrencilere iyi haber! Matematik sorularını çözebilen uygulama geliştirildi. Photomath isimli ücretsiz "dahi" uygulama, matematik sorularını kendi kendine çözebiliyor. Nasıl mı? İşte detaylar…
Photomath isimli ücretsiz "dahi" uygulama, matematik sorularını kendi kendine çözebiliyor. Bunun için yalnızca cep telefonunun kamerasını kullanan Photomath, problem dizilişini tanımladıktan sonra problemleri adım adım çözüyor. Uygulama şimdilik temel düzeydeki denklem, aritmetik, kesir ve kökleri okuyabiliyor. Dolayısıyla şu an için uygulamadan trigonometri çözmesini beklemek haksızlık olur. Ancak iyice geliştirildiği vakit yapabileceklerini düşünmek gerçekten heyecan verici.
Ücretsiz Photomath uygulaması, şimdilik iOS ve Windows Phone platformları için indirmeye sunulmuş durumda. Android’e ise 2015 yılında gelmesi bekleniyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Eğitim Teknolojsi
Matematikte başarısız olan öğrencilere iyi haber! Matematik sorularını çözebilen uygulama geliştirildi. Photomath isimli ücretsiz "dahi" uygulama, matematik sorularını kendi kendine çözebiliyor. Nasıl mı? İşte detaylar…
Photomath isimli ücretsiz "dahi" uygulama, matematik sorularını kendi kendine çözebiliyor. Bunun için yalnızca cep telefonunun kamerasını kullanan Photomath, problem dizilişini tanımladıktan sonra problemleri adım adım çözüyor. Uygulama şimdilik temel düzeydeki denklem, aritmetik, kesir ve kökleri okuyabiliyor. Dolayısıyla şu an için uygulamadan trigonometri çözmesini beklemek haksızlık olur. Ancak iyice geliştirildiği vakit yapabileceklerini düşünmek gerçekten heyecan verici.
Ücretsiz Photomath uygulaması, şimdilik iOS ve Windows Phone platformları için indirmeye sunulmuş durumda. Android’e ise 2015 yılında gelmesi bekleniyor.
Son Güncelleme: Perşembe, 23 Ekim 2014 11:18
Gösterim: 1364
Ne kadar hızlı okuyorsunuz? Günlük gazeteyi sabah kahvaltısından önce bitiren ya da sosyal medyadaki tartışmalardan birkaç dakika içinde haberdar olanlar arasında mısınız? Birçoğumuzun okuma hızı dakikada 200 kelime civarında. Fakat gözleri ve beyni eğitme yoluyla bilgiyi daha hızlı algılamanın teorik olarak mümkün olduğu söyleniyor. Peki, hızlı okumak gerçekten mümkün mü ve bu konuda teknolojinin katkısı olabilir mi?
Hızlı okuma programları satan bazı şirketler, dakikada okunan kelime sayısını 1000’e çıkardıklarını iddia ediyor. Bu, Savaş ve Barış’ı 9 saatte, Moby Dick’i ise 3,5 saatte okuyup bitirmek demek. Aklınıza yatmadı mı? Bazıları bunun mümkün olduğunu söylüyor. Peki, hızlı okumak gerçekten mümkün mü ve bu konuda teknolojinin katkısı olabilir mi? BBC Türkçe internet sitesinde yer alan Anthony Dhanendran haberi;
Bütün hızlı okuma tekniklerinin arkasında yatan teori, kelimelerin foveaya daha etkili aktarılmasını sağlamaktır. Göz retinasının ortasındaki fovea, kelimeleri ve harfleri tanımamız için gereken net görüntüyü sağlayan bölgedir. Okurken kelimeden kelimeye odaklanır, yani gözümüzü sektiririz. Fakat bazen sektiğimiz yeni kelime foveanın tam merkezinde değildir ve bu durum onu tanıyıp okumamızı yavaşlatır.
Okumak ve anlamak aynı şey mi?
Birçok hızlı okuma tekniği, yeni kelimenin daima foveada doğru yerde olmasının sağlanmasını içerir. Spritz adlı yeni bir uygulama programını geliştirenler, bunun en kolay yolunun, aynı küçük kutu içinde kelimeleri art arda yanıp söndürmek olduğunu fark etti. Bu kutu içine odaklanan okur, bakışını kaydırmadan her yeni kelimeyi okuyabiliyor. Böylece fazla çaba göstermeksizin daha hızlı okumak mümkün oluyor.
Programı geliştiren şirket, Spritz’i deneyerek bunu kendinizin fark edebileceğini iddia ediyor. Fakat Sidney Üniversitesi’nde bilişsel psikoloji profesörü Sally Andrews, etkili hızlı okumanın bu kadar basit olmadığı düşüncesinde. Spritz bu yıl gazete manşetlerine çıktığında yayınladığı bir analizde Andrews, kelimeleri görüp tanımadan ziyade onları anlamak için harcanan zamanın okumayı yavaşlattığını belirtiyordu. Özellikle uzun ve aşina olmadığımız kelimeleri tanıyıp anlamak daha uzun zaman alıyor.
Andrews’a göre, Spritz, yazılı kelimeyi de konuşurken yaptığımız şekilde işlemden geçirmemizi istiyor. Oysa konuşma sırasında bir kelimeyi kaçırmışsak konuşmacının tonlaması, vurguları, jestleri gibi başka araçlarla o boşluğu doldurarak söyleneni anlama yoluna gideriz. Spritz’in sunduğu şekliyle yazılı kelimeler bu ipuçlarından yoksundur ve bu durum algılamayı zorlaştırır.
Boşlukları doldurmak
Fakat Spritz programını kullananlar algının imkânsız olmadığı görüşünde. Çünkü okurlar bilinçaltı olarak kaçırdıkları kelimelerin yerini doldurmak için eski bilgi ve tecrübelerini kullanır. Yazı tarzı aşina oldukları bir tarz ise Spritz okurunun beyni, kaçırılan kelimeyi tahmin ederek metinden anlam çıkarmayı başarabilir. Fakat Andrews ısrarında devam ediyor: “Aslında insanlar yazarın yazdığını anlamak yerine, tek tek kelime ve deyimleri algılıyor. Okudukları konu hakkında ön bilgileri ne kadar fazlaysa okuduklarından da o kadar parça parça bilgi çıkarabiliyorlar.”
Aslında diğer hızlı okuma teknikleri de okurun kaçırdığı bölümleri kendisinin doldurmasını öngörüyor. Örneğin, PhotoReading adı verilen uygulamada okur bir kitap için çok sayıda ‘paso’ alıyor. Bölüm başlıklarıyla işe başlanarak her pasoda biraz daha ayrıntı ekleniyor. Andrews, bu tür hızlı okuma tekniklerini kullananların aslında metnin sadece bütünlüklü olmayan bir versiyonunu işlemden geçirdiğini söylüyor.
Dakikada kaç kelime algılayabiliriz?
Bu teknikler bazıları için işliyor; ancak yakalanan kelimeler arasındaki boşluklar o kadar büyük olabiliyor ki metni anlamak da imkânsız hale geliyor. Araştırmalar, dakikada işleme konan kelime sayısı 500’ü aştığında algının büyük oranda azaldığını gösteriyor. Başka bir deyişle, yeni bilgiyi alma hızına etkisi olan sınırlamalar olduğunu söylüyor Andrews.
Fakat belki de beyne bilgi ‘yüklemenin’ tek yolu okumak değil. 2011’de Japonya ve ABD’den nörologlar, temel bilgileri özümseme işini geliştirecek bir yöntem bulduklarını iddia etti. Bunlar, deneklerden, beyinleri taramadan geçerken, birbirinden çok az farkı olan üç nesneyi tanımalarını istedi. Daha sonra deneklerin her birine, beyinlerinde aynı işlem modelini yaratacak türden, ama onların bilgisi olmadan, farklı bir işlemi tekrar tekrar yapmaları söylendi. Daha sonra bu kişilerin, sadece şekillere bakmakla yetinen deneklere oranla, gösterilen üç eşyayı daha hızlı tanıdıkları görüldü. Araştırmacılar, farkında olmadan öğrenmenin öğrenmeyi daha etkili kıldığı sonucuna vardı.
Fakat araştırma ekibinin başkanı Takeo Watanabe, bu tekniğin nesne tanımaya ek olarak algılama alanında henüz yapılmadığını, fakat orada da benzer sonuçların beklenebileceğini belirtti.
Doğru yazma etkisi
Ancak hızlı okuma adaylarının, hızlı okumak için gelişkin beyin eğitimi tekniklerini beklemek zorunda olmadıkları belirtiliyor. Andrews, kelimelerin doğru yazılışını bilmenin de hızlı okumayı etkilediğini ve yazımla ilgili çalışmaların hızlı okumaya katkıda bulunacağını belirtiyor.
Bu durumda, hatasız kelime yazımı, ileri teknoloji ve beyinle ilgili yeni bilgilerin bizi dakikada 500 kelimeden fazla okuyup anlama başarısına götüreceğini söyleyebilir miyiz? “Bu milyon dolarlık bir soru, ama cevabını bilmiyorum,” diyor Andrews.
Kaynak BBC Türkçe
Üst Kategori: ROOT Kategori: Eğitim Teknolojsi
Ne kadar hızlı okuyorsunuz? Günlük gazeteyi sabah kahvaltısından önce bitiren ya da sosyal medyadaki tartışmalardan birkaç dakika içinde haberdar olanlar arasında mısınız? Birçoğumuzun okuma hızı dakikada 200 kelime civarında. Fakat gözleri ve beyni eğitme yoluyla bilgiyi daha hızlı algılamanın teorik olarak mümkün olduğu söyleniyor. Peki, hızlı okumak gerçekten mümkün mü ve bu konuda teknolojinin katkısı olabilir mi?
Hızlı okuma programları satan bazı şirketler, dakikada okunan kelime sayısını 1000’e çıkardıklarını iddia ediyor. Bu, Savaş ve Barış’ı 9 saatte, Moby Dick’i ise 3,5 saatte okuyup bitirmek demek. Aklınıza yatmadı mı? Bazıları bunun mümkün olduğunu söylüyor. Peki, hızlı okumak gerçekten mümkün mü ve bu konuda teknolojinin katkısı olabilir mi? BBC Türkçe internet sitesinde yer alan Anthony Dhanendran haberi;
Bütün hızlı okuma tekniklerinin arkasında yatan teori, kelimelerin foveaya daha etkili aktarılmasını sağlamaktır. Göz retinasının ortasındaki fovea, kelimeleri ve harfleri tanımamız için gereken net görüntüyü sağlayan bölgedir. Okurken kelimeden kelimeye odaklanır, yani gözümüzü sektiririz. Fakat bazen sektiğimiz yeni kelime foveanın tam merkezinde değildir ve bu durum onu tanıyıp okumamızı yavaşlatır.
Okumak ve anlamak aynı şey mi?
Birçok hızlı okuma tekniği, yeni kelimenin daima foveada doğru yerde olmasının sağlanmasını içerir. Spritz adlı yeni bir uygulama programını geliştirenler, bunun en kolay yolunun, aynı küçük kutu içinde kelimeleri art arda yanıp söndürmek olduğunu fark etti. Bu kutu içine odaklanan okur, bakışını kaydırmadan her yeni kelimeyi okuyabiliyor. Böylece fazla çaba göstermeksizin daha hızlı okumak mümkün oluyor.
Programı geliştiren şirket, Spritz’i deneyerek bunu kendinizin fark edebileceğini iddia ediyor. Fakat Sidney Üniversitesi’nde bilişsel psikoloji profesörü Sally Andrews, etkili hızlı okumanın bu kadar basit olmadığı düşüncesinde. Spritz bu yıl gazete manşetlerine çıktığında yayınladığı bir analizde Andrews, kelimeleri görüp tanımadan ziyade onları anlamak için harcanan zamanın okumayı yavaşlattığını belirtiyordu. Özellikle uzun ve aşina olmadığımız kelimeleri tanıyıp anlamak daha uzun zaman alıyor.
Andrews’a göre, Spritz, yazılı kelimeyi de konuşurken yaptığımız şekilde işlemden geçirmemizi istiyor. Oysa konuşma sırasında bir kelimeyi kaçırmışsak konuşmacının tonlaması, vurguları, jestleri gibi başka araçlarla o boşluğu doldurarak söyleneni anlama yoluna gideriz. Spritz’in sunduğu şekliyle yazılı kelimeler bu ipuçlarından yoksundur ve bu durum algılamayı zorlaştırır.
Boşlukları doldurmak
Fakat Spritz programını kullananlar algının imkânsız olmadığı görüşünde. Çünkü okurlar bilinçaltı olarak kaçırdıkları kelimelerin yerini doldurmak için eski bilgi ve tecrübelerini kullanır. Yazı tarzı aşina oldukları bir tarz ise Spritz okurunun beyni, kaçırılan kelimeyi tahmin ederek metinden anlam çıkarmayı başarabilir. Fakat Andrews ısrarında devam ediyor: “Aslında insanlar yazarın yazdığını anlamak yerine, tek tek kelime ve deyimleri algılıyor. Okudukları konu hakkında ön bilgileri ne kadar fazlaysa okuduklarından da o kadar parça parça bilgi çıkarabiliyorlar.”
Aslında diğer hızlı okuma teknikleri de okurun kaçırdığı bölümleri kendisinin doldurmasını öngörüyor. Örneğin, PhotoReading adı verilen uygulamada okur bir kitap için çok sayıda ‘paso’ alıyor. Bölüm başlıklarıyla işe başlanarak her pasoda biraz daha ayrıntı ekleniyor. Andrews, bu tür hızlı okuma tekniklerini kullananların aslında metnin sadece bütünlüklü olmayan bir versiyonunu işlemden geçirdiğini söylüyor.
Dakikada kaç kelime algılayabiliriz?
Bu teknikler bazıları için işliyor; ancak yakalanan kelimeler arasındaki boşluklar o kadar büyük olabiliyor ki metni anlamak da imkânsız hale geliyor. Araştırmalar, dakikada işleme konan kelime sayısı 500’ü aştığında algının büyük oranda azaldığını gösteriyor. Başka bir deyişle, yeni bilgiyi alma hızına etkisi olan sınırlamalar olduğunu söylüyor Andrews.
Fakat belki de beyne bilgi ‘yüklemenin’ tek yolu okumak değil. 2011’de Japonya ve ABD’den nörologlar, temel bilgileri özümseme işini geliştirecek bir yöntem bulduklarını iddia etti. Bunlar, deneklerden, beyinleri taramadan geçerken, birbirinden çok az farkı olan üç nesneyi tanımalarını istedi. Daha sonra deneklerin her birine, beyinlerinde aynı işlem modelini yaratacak türden, ama onların bilgisi olmadan, farklı bir işlemi tekrar tekrar yapmaları söylendi. Daha sonra bu kişilerin, sadece şekillere bakmakla yetinen deneklere oranla, gösterilen üç eşyayı daha hızlı tanıdıkları görüldü. Araştırmacılar, farkında olmadan öğrenmenin öğrenmeyi daha etkili kıldığı sonucuna vardı.
Fakat araştırma ekibinin başkanı Takeo Watanabe, bu tekniğin nesne tanımaya ek olarak algılama alanında henüz yapılmadığını, fakat orada da benzer sonuçların beklenebileceğini belirtti.
Doğru yazma etkisi
Ancak hızlı okuma adaylarının, hızlı okumak için gelişkin beyin eğitimi tekniklerini beklemek zorunda olmadıkları belirtiliyor. Andrews, kelimelerin doğru yazılışını bilmenin de hızlı okumayı etkilediğini ve yazımla ilgili çalışmaların hızlı okumaya katkıda bulunacağını belirtiyor.
Bu durumda, hatasız kelime yazımı, ileri teknoloji ve beyinle ilgili yeni bilgilerin bizi dakikada 500 kelimeden fazla okuyup anlama başarısına götüreceğini söyleyebilir miyiz? “Bu milyon dolarlık bir soru, ama cevabını bilmiyorum,” diyor Andrews.
Kaynak BBC Türkçe
Son Güncelleme: Pazartesi, 27 Ekim 2014 11:35
Gösterim: 1417
Bu yılki ödül, nanoskop olarak adlandırılan yüksek çözünürlüklü floresan mikroskobu geliştiren üç bilim adamına verildi
Nobel Kimya Ödülü'nün bu yılki sahipleri Amerikalı bilim adamları Eric Betzig ve William E. Moerner ile Alman bilim adamı Stefan W. Hell'in oldu.
Ödülü paylaşan bilim adamları; Eric Betzig (Howard Hughes Sağlık Enstitüsü, ABD), William E. Moerner (Stanford Üniversitesi, ABD) ve Stefan W. Hell'in, geliştirdikleri "yüksek çözünürlüklü floresan mikroskop" çalışmalarıyla ödüle değer görüldükleri bildirildi.
İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi'nden yapılan açıklamada, 1873'te Ernst Abbe'nin, geleneksel optik mikroskopların hiçbir zaman 0,2 mikrometreden daha iyi olamayacağı öngörüsünde bulunduğu belirtilerek ışığın dalga boyunun yarısından daha iyi çözünürlük sağlayamayacağı düşüncesiyle optik mikroskopun uzun bir süre geri planda tutulduğu hatırlatıldı.
Ancak 2014 Kimya Ödülü'ne değer görülen bilim adamları Betzig, Moerner ve Hell'in, bu sınırlamayı dahiyane bir şekilde, floresan moleküllerin yardımıyla aştığı vurgulanan açıklamada, bu bilim adamlarının çığır açan çalışmalarının, optik mikroskobu nano boyutlara taşıdığı ve yaşayan hücredeki moleküllerin izlerini görüntüleme olanağı tanıyan bu cihazın artık nanoskop olarak adlandırılmaya başladığı belirtildi.
Açıklamada, "Bu cihazla bilim adamları, moleküllerin beyindeki sinir hücreleri arasındaki sinapsları nasıl oluşturulduğunu görebiliyor; Parkinson, Alzheimer ve Huntington hastalıklarına yol açan proteinlerin izlerini sürebiliyor ve döllenmiş yumurtadaki proteinlerin bölünerek embriyoya dönüşmesini izleyebiliyorlar" ifadesi kullanıldı.
Günümüzde nanoskobun dünya genelinde kullanılarak insanlığa büyük faydası olan bilgiler sağladığı belirtilen açıklamada, Stefan Hell'in 2000 yılında geliştirdiği yöntem ve birbirlerinden ayrı çalışan Eric Betzig ve William Moerner'ın kullandığı yöntemlerin ödüllendirildiği bildirildi.
Ödüle layık görülen üç bilim adamı, 8 milyon İsveç kronluk (2 milyon 525 bin TL) ödülü paylaşacak.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Eğitim Teknolojsi
Bu yılki ödül, nanoskop olarak adlandırılan yüksek çözünürlüklü floresan mikroskobu geliştiren üç bilim adamına verildi
Nobel Kimya Ödülü'nün bu yılki sahipleri Amerikalı bilim adamları Eric Betzig ve William E. Moerner ile Alman bilim adamı Stefan W. Hell'in oldu.
Ödülü paylaşan bilim adamları; Eric Betzig (Howard Hughes Sağlık Enstitüsü, ABD), William E. Moerner (Stanford Üniversitesi, ABD) ve Stefan W. Hell'in, geliştirdikleri "yüksek çözünürlüklü floresan mikroskop" çalışmalarıyla ödüle değer görüldükleri bildirildi.
İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi'nden yapılan açıklamada, 1873'te Ernst Abbe'nin, geleneksel optik mikroskopların hiçbir zaman 0,2 mikrometreden daha iyi olamayacağı öngörüsünde bulunduğu belirtilerek ışığın dalga boyunun yarısından daha iyi çözünürlük sağlayamayacağı düşüncesiyle optik mikroskopun uzun bir süre geri planda tutulduğu hatırlatıldı.
Ancak 2014 Kimya Ödülü'ne değer görülen bilim adamları Betzig, Moerner ve Hell'in, bu sınırlamayı dahiyane bir şekilde, floresan moleküllerin yardımıyla aştığı vurgulanan açıklamada, bu bilim adamlarının çığır açan çalışmalarının, optik mikroskobu nano boyutlara taşıdığı ve yaşayan hücredeki moleküllerin izlerini görüntüleme olanağı tanıyan bu cihazın artık nanoskop olarak adlandırılmaya başladığı belirtildi.
Açıklamada, "Bu cihazla bilim adamları, moleküllerin beyindeki sinir hücreleri arasındaki sinapsları nasıl oluşturulduğunu görebiliyor; Parkinson, Alzheimer ve Huntington hastalıklarına yol açan proteinlerin izlerini sürebiliyor ve döllenmiş yumurtadaki proteinlerin bölünerek embriyoya dönüşmesini izleyebiliyorlar" ifadesi kullanıldı.
Günümüzde nanoskobun dünya genelinde kullanılarak insanlığa büyük faydası olan bilgiler sağladığı belirtilen açıklamada, Stefan Hell'in 2000 yılında geliştirdiği yöntem ve birbirlerinden ayrı çalışan Eric Betzig ve William Moerner'ın kullandığı yöntemlerin ödüllendirildiği bildirildi.
Ödüle layık görülen üç bilim adamı, 8 milyon İsveç kronluk (2 milyon 525 bin TL) ödülü paylaşacak.
Son Güncelleme: Çarşamba, 08 Ekim 2014 15:14
Gösterim: 1739

