Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Örümcek Adam lakabı ile tanınan Fransız asıllı tırmanışçı Alain Robert, Katar'da yeni bir rekora  imza attı.

Alain Ropert, Katar'ın en uzun binası olan 300 metre yüksekliğindeki Torch Kulesi'ne hiçbir güvenlik önlemi almadan tırmanmayı başardı. Tırmanışı izlemek üzere yüzlerce kişi başkent Doha'daki Aspire Meydanı'nda toplandı. Ülkedeki kum fırtınası nedeniyle şiddetli  rüzgara aldırmayan Robert, tırmanış öncesi basına yaptığı açıklamada rüzgarın olumsuz bir etken olduğunu ancak hedefe kilitlendiğini ve başaracağını söyledi. Guiness Dünya Rekorları temsilcilerinin de izlediği tırmanış 1 saat 33 dakika 47 saniye sürdü. 300 metreyi beklenenden kısa sürede tırmanan Robert, bir rekora imza atmış oldu. Tırmanışın ardından meydana inerek izleyenleri selamlayan Robert'a, kırdığı rekoru tescil eden bir belge verildi. Daha önce birçok illegal tırmanış gerçekleştirdiği için başı derde giren ünlü tırmanışçı, Torch Kulesi'ne tırmanmak için Katar yetkililerinin resmi onayını aldı.

> Örümcek adam gerçek oldu!

Örümcek Adam lakabı ile tanınan Fransız asıllı tırmanışçı Alain Robert, Katar'da yeni bir rekora  imza attı.

Alain Ropert, Katar'ın en uzun binası olan 300 metre yüksekliğindeki Torch Kulesi'ne hiçbir güvenlik önlemi almadan tırmanmayı başardı. Tırmanışı izlemek üzere yüzlerce kişi başkent Doha'daki Aspire Meydanı'nda toplandı. Ülkedeki kum fırtınası nedeniyle şiddetli  rüzgara aldırmayan Robert, tırmanış öncesi basına yaptığı açıklamada rüzgarın olumsuz bir etken olduğunu ancak hedefe kilitlendiğini ve başaracağını söyledi. Guiness Dünya Rekorları temsilcilerinin de izlediği tırmanış 1 saat 33 dakika 47 saniye sürdü. 300 metreyi beklenenden kısa sürede tırmanan Robert, bir rekora imza atmış oldu. Tırmanışın ardından meydana inerek izleyenleri selamlayan Robert'a, kırdığı rekoru tescil eden bir belge verildi. Daha önce birçok illegal tırmanış gerçekleştirdiği için başı derde giren ünlü tırmanışçı, Torch Kulesi'ne tırmanmak için Katar yetkililerinin resmi onayını aldı.

Son Güncelleme: Cuma, 13 Nisan 2012 09:28

Gösterim: 2037

Kırklareli Halk Eğitim Merkezince düzenlenen bilgisayar kursuna katılan 82 yaşındaki Mehmet Genç, bilgisayar kullanmayı öğrenci.

 Kendi başına internete giren, haberleri okuyan Mehmet Genç, bilgisayar kullanan torunlarının yanında kendisini cahil çocuk gibi hissettiği için bilgisayar kullanmayı öğrenmeye karar verdiğini söyledi.

Kırklareli Halk Eğitim Merkezince düzenlenen bilgisayar kursuna katılan kursiyerler arasında yer alan Mehmet Genç, gerek öğrenme azmi, gerekse yaşı itibariyle diğer kursiyerlerden farklı bir yerde yer alıyor. 82 yaşında olmasına karşın bilgisayar kullanmayı öğrenmek maksadıyla kursa gelen Mehmet Genç, değme gençlere taş çıkartacak düzeyde de bilgisayara hakim oluyor.

Mehmet Genç`in diğer kursiyerlerle yaş sorunu yaşamadan, diğer kursiyerlerinde yaşına inebilerek iletişime geçebildiğini söyleyen Kırklareli Halk Eğitim Merkezi bilgisayar kursu öğretmeni Kadir Yiğit: “Mehmet amca, bilgisayarda internete bağlanabiliyor, Office dosyalarında işlem yapabiliyor. Dosyaları kaydedip üzerilerinde değişiklik yapabiliyor. Kaydettiği dosyaları flash belleğe aktarabiliyor. Yardıma ihtiyacı olan diğer kursiyerlere de yardım ediyor. Bu bizim için guru verici bir durum” dedi.

Torunlarının internete girerek istediklerini yapabildiklerini belirten ve bu nedenle bilgisayar kullanmayı öğrenmeye karar verdiğini belirten Mehmet Genç ise: “Torunlarım bilgisayar kullanıp internette istediklerini yapabiliyorlar. Ben de onlar gibi yapabileceğimi düşünerek bilgisayar kursuna katılmaya karar verdim. Torunlar hepsi biliyorlar ben onların yanında cahil çocuk gibi hissettim kendimi. Bilgim olsun diye kursa katıldım” dedi.

Genç: “Bu işe gençlere örnek olması için başladım edmedicom.com. Ben gözlerim doğru dürüst görmediği halde çaba sarf ediyorum, gayret ediyorum sizler de gayret edin diye. Sizler gözleriniz görüyorken bunları daha kolay yapabilirsiniz, sizler sağlıksınız değerlendirin” diye konuştu.

Artık bilgisayarı rahatlıkla kullanabilen ve kendisine ait diz üstü bilgisayarı ile her ortamda internete bağlanabilen Mehmet Genç, internetten haberleri de takip ediyor.

> Öğrenmenin Yaşı Yok

Kırklareli Halk Eğitim Merkezince düzenlenen bilgisayar kursuna katılan 82 yaşındaki Mehmet Genç, bilgisayar kullanmayı öğrenci.

 Kendi başına internete giren, haberleri okuyan Mehmet Genç, bilgisayar kullanan torunlarının yanında kendisini cahil çocuk gibi hissettiği için bilgisayar kullanmayı öğrenmeye karar verdiğini söyledi.

Kırklareli Halk Eğitim Merkezince düzenlenen bilgisayar kursuna katılan kursiyerler arasında yer alan Mehmet Genç, gerek öğrenme azmi, gerekse yaşı itibariyle diğer kursiyerlerden farklı bir yerde yer alıyor. 82 yaşında olmasına karşın bilgisayar kullanmayı öğrenmek maksadıyla kursa gelen Mehmet Genç, değme gençlere taş çıkartacak düzeyde de bilgisayara hakim oluyor.

Mehmet Genç`in diğer kursiyerlerle yaş sorunu yaşamadan, diğer kursiyerlerinde yaşına inebilerek iletişime geçebildiğini söyleyen Kırklareli Halk Eğitim Merkezi bilgisayar kursu öğretmeni Kadir Yiğit: “Mehmet amca, bilgisayarda internete bağlanabiliyor, Office dosyalarında işlem yapabiliyor. Dosyaları kaydedip üzerilerinde değişiklik yapabiliyor. Kaydettiği dosyaları flash belleğe aktarabiliyor. Yardıma ihtiyacı olan diğer kursiyerlere de yardım ediyor. Bu bizim için guru verici bir durum” dedi.

Torunlarının internete girerek istediklerini yapabildiklerini belirten ve bu nedenle bilgisayar kullanmayı öğrenmeye karar verdiğini belirten Mehmet Genç ise: “Torunlarım bilgisayar kullanıp internette istediklerini yapabiliyorlar. Ben de onlar gibi yapabileceğimi düşünerek bilgisayar kursuna katılmaya karar verdim. Torunlar hepsi biliyorlar ben onların yanında cahil çocuk gibi hissettim kendimi. Bilgim olsun diye kursa katıldım” dedi.

Genç: “Bu işe gençlere örnek olması için başladım edmedicom.com. Ben gözlerim doğru dürüst görmediği halde çaba sarf ediyorum, gayret ediyorum sizler de gayret edin diye. Sizler gözleriniz görüyorken bunları daha kolay yapabilirsiniz, sizler sağlıksınız değerlendirin” diye konuştu.

Artık bilgisayarı rahatlıkla kullanabilen ve kendisine ait diz üstü bilgisayarı ile her ortamda internete bağlanabilen Mehmet Genç, internetten haberleri de takip ediyor.

Son Güncelleme: Cuma, 13 Nisan 2012 09:21

Gösterim: 2106

Engin ARDIÇ'ın bugünkü eğitim yazısı

Türkiye Cumhuriyeti muhteşem bir çelişkiye imza attı: Osmanlıca yasaktı ama okullarda Osmanlı edebiyatı öğretiliyordu! Geçmişi silmişlerdi ama pek o kadar da silememişlerdi.

Yaaa, bunu hiç düşünmemiştiniz değil mi? "Eski yazı" şiddetle yasaktı, kullandığı görülen kodese tıkılıyordu.

Ama okulda çocuk "failatün failatün failatün failün" vezninin bütün inceliklerini öğrenmek zorundaydı, bilemezse notu kırılıyordu. (Bendeniz bu veznin "fa'lün" türevini severim, "ayını çatlatacaksın"...)

Alın işte, "ayını çatlatmak" ne demek? Herşeyden önce, "ayın" nedir "elif" nedir? Nerede "kaf" nerede "kef" kullanılır? Bunun bir de "nef" ve "gef" şeklinde çeşitlemesi var mıdır?

Çocuk Osmanlıca bilmiyordu, öğretmen "tuti-i mucize guyem" ne demek, "ayinesi saf olmayan çerh" nedir, meyhane taşradan niçin "mukassi" görünür, açıklamak zorundaydı. (Türk Sanat Musikisi dinleyen hanımlar mucize guye olan tutiyi Bülent Ersoy'un ağzından duydukları zaman anlıyorlar mı?)

Eskiler biliyorlardı, onlar imparatorluktan cumhuriyete yeni geçmişlerdi, eski yazı kamuda yasaktı ama birbirlerine özel mektuplarını falan hep eski yazıyla yazarlardı... Peki yeni kuşaklar?

O kadar bilmezler ki, eski yazıyla bir Türk kitabı gördükleri zaman, örneğin sahaflarda bir Ömer Seyfettin ya da bir Reşat Nuri eseri, bunu "Arapça" sanırlar schweizer-apotheke.de! (Yıl 1973, Boğaziçi Üniversitesi'nde rahmetli Ali Alparslan'dan Osmanlıca dersi alıyorum, elimde de ilk baskısından mis gibi Çalıkuşu, tıkır tıkır okuyorum, gören takılıyor: Aaa, sen Arapça biliyor musun yahu?)

Şimdi ne denecektir? "Bunlar yeni yazıya aktarıldı, eski yazıya ne gerek var?" denilecektir.

Atanın dedenin mezar taşını okuyabiliyor musun, yoksa yerini müteahhide verip kat karşılığı apartman mı yaptırdınız? Sen daha 31 Mart'ın 13 Nisan olduğunu bile bilmiyorsun, konuşma.

Muhteşem Yüzyıl dizisini seyretmeyi biliyorsun ama o devirde yaşayan Baki Efendi'nin şu muhteşem beyitinin tadına varabilir misin: "Cihanı cam-ı nazmım şiir-i Baki gibi devreyler... Bu bezmin şimdi biz de Cami-i devranıyız cana!"

Baki'nin "gazeli" demedim, yanlış anlarsın, Baki "gazel okuyor" sanırsın.

Haa bak, "Osmanlıca ama hangi Osmanlıca" desen daha akıllı bir eleştiri getirmiş olurdun... Eski yazıyla temiz Türkçe mi? Yani diyelim Hüseyin Rahmi... Yoksa bir Ahmet Mithat Efendi okuyabilecek kadar ılımlı Osmanlıca mı? Yoksa, Evliya Çelebi'ye kadar gidelim mi? Yoksa "paleografya" mı, apayrı bir uzmanlık alanı, hani Hürrem'in sarayda öğrendiği...

Ben size söyleyeyim: Postalcıları ve de vakvakları ürkütmemek için, her Türk çocuğunun, Atatürk'ün Büyük Nutuk'unu "aslından" okuyup anlayabileceği kadar Osmanlıca!

Böylece, Hıfzı Veldet'in Nutuk'u öldüren o uyduruk "çevirisinden" de kurtulursunuz. (Orada Gazi Paşa, CHP mebuslarına "baylar" diye seslenir, oku oku gül.)

İsterseniz bu ders de "seçmeli" olsun.

Ama kim öğretecek? Eski yazı bilen kaç öğretmen var? Dersi mahallenin imamı mı verecek?

Eh, Kürt çocuklarına Kürtçe dersini kim verecekse, buna da bir miktar helal süt emmiş Osmanlı bulursunuz artık. Yoksa da yetiştirin.
(sabah) 

> Osmanlıca dersi de konulsun

Engin ARDIÇ'ın bugünkü eğitim yazısı

Türkiye Cumhuriyeti muhteşem bir çelişkiye imza attı: Osmanlıca yasaktı ama okullarda Osmanlı edebiyatı öğretiliyordu! Geçmişi silmişlerdi ama pek o kadar da silememişlerdi.

Yaaa, bunu hiç düşünmemiştiniz değil mi? "Eski yazı" şiddetle yasaktı, kullandığı görülen kodese tıkılıyordu.

Ama okulda çocuk "failatün failatün failatün failün" vezninin bütün inceliklerini öğrenmek zorundaydı, bilemezse notu kırılıyordu. (Bendeniz bu veznin "fa'lün" türevini severim, "ayını çatlatacaksın"...)

Alın işte, "ayını çatlatmak" ne demek? Herşeyden önce, "ayın" nedir "elif" nedir? Nerede "kaf" nerede "kef" kullanılır? Bunun bir de "nef" ve "gef" şeklinde çeşitlemesi var mıdır?

Çocuk Osmanlıca bilmiyordu, öğretmen "tuti-i mucize guyem" ne demek, "ayinesi saf olmayan çerh" nedir, meyhane taşradan niçin "mukassi" görünür, açıklamak zorundaydı. (Türk Sanat Musikisi dinleyen hanımlar mucize guye olan tutiyi Bülent Ersoy'un ağzından duydukları zaman anlıyorlar mı?)

Eskiler biliyorlardı, onlar imparatorluktan cumhuriyete yeni geçmişlerdi, eski yazı kamuda yasaktı ama birbirlerine özel mektuplarını falan hep eski yazıyla yazarlardı... Peki yeni kuşaklar?

O kadar bilmezler ki, eski yazıyla bir Türk kitabı gördükleri zaman, örneğin sahaflarda bir Ömer Seyfettin ya da bir Reşat Nuri eseri, bunu "Arapça" sanırlar schweizer-apotheke.de! (Yıl 1973, Boğaziçi Üniversitesi'nde rahmetli Ali Alparslan'dan Osmanlıca dersi alıyorum, elimde de ilk baskısından mis gibi Çalıkuşu, tıkır tıkır okuyorum, gören takılıyor: Aaa, sen Arapça biliyor musun yahu?)

Şimdi ne denecektir? "Bunlar yeni yazıya aktarıldı, eski yazıya ne gerek var?" denilecektir.

Atanın dedenin mezar taşını okuyabiliyor musun, yoksa yerini müteahhide verip kat karşılığı apartman mı yaptırdınız? Sen daha 31 Mart'ın 13 Nisan olduğunu bile bilmiyorsun, konuşma.

Muhteşem Yüzyıl dizisini seyretmeyi biliyorsun ama o devirde yaşayan Baki Efendi'nin şu muhteşem beyitinin tadına varabilir misin: "Cihanı cam-ı nazmım şiir-i Baki gibi devreyler... Bu bezmin şimdi biz de Cami-i devranıyız cana!"

Baki'nin "gazeli" demedim, yanlış anlarsın, Baki "gazel okuyor" sanırsın.

Haa bak, "Osmanlıca ama hangi Osmanlıca" desen daha akıllı bir eleştiri getirmiş olurdun... Eski yazıyla temiz Türkçe mi? Yani diyelim Hüseyin Rahmi... Yoksa bir Ahmet Mithat Efendi okuyabilecek kadar ılımlı Osmanlıca mı? Yoksa, Evliya Çelebi'ye kadar gidelim mi? Yoksa "paleografya" mı, apayrı bir uzmanlık alanı, hani Hürrem'in sarayda öğrendiği...

Ben size söyleyeyim: Postalcıları ve de vakvakları ürkütmemek için, her Türk çocuğunun, Atatürk'ün Büyük Nutuk'unu "aslından" okuyup anlayabileceği kadar Osmanlıca!

Böylece, Hıfzı Veldet'in Nutuk'u öldüren o uyduruk "çevirisinden" de kurtulursunuz. (Orada Gazi Paşa, CHP mebuslarına "baylar" diye seslenir, oku oku gül.)

İsterseniz bu ders de "seçmeli" olsun.

Ama kim öğretecek? Eski yazı bilen kaç öğretmen var? Dersi mahallenin imamı mı verecek?

Eh, Kürt çocuklarına Kürtçe dersini kim verecekse, buna da bir miktar helal süt emmiş Osmanlı bulursunuz artık. Yoksa da yetiştirin.
(sabah) 

Son Güncelleme: Cuma, 13 Nisan 2012 09:01

Gösterim: 3337

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 4+4+4 kademeli ve zorunlu eğitim yasasını onaylamasının ardından Milli Eğitim Bakanlığı çalışmalarını hızlandırdı.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in bürokratlarına çalışmalarını en kısa sürede tamamlama talimatı vermesinin ardından 2 yol haritası belirlendi. Öncelikle okullarda okutulacak olan seçmeli derslerin kitaplarının yetiştirilmesi için çalışılacak. Kitapların yetişmemesi durumunda materyal sistemi devreye sokulacak. MEB, kitap olmadan materyal sistemiyle dersin anlatılmasını sağlayacak. O dersin öğretmenine kitap haline gelmemiş, konuları ciltler halinde fotokopi verilecek. Öğretmenler dokümanlar doğrultusunda dersleri aktaracak. Öte yandan Talim Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Emin Karip, 4+4+4 ile okullarda Kürtçe’nin seçmeli ders olarak okutulabilmesi için Bakanlar Kurulu kararının şart olduğunu söyledi.

(Hürriyet)

> Öğrencilere kitap yerine fotokopi verilecek

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 4+4+4 kademeli ve zorunlu eğitim yasasını onaylamasının ardından Milli Eğitim Bakanlığı çalışmalarını hızlandırdı.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in bürokratlarına çalışmalarını en kısa sürede tamamlama talimatı vermesinin ardından 2 yol haritası belirlendi. Öncelikle okullarda okutulacak olan seçmeli derslerin kitaplarının yetiştirilmesi için çalışılacak. Kitapların yetişmemesi durumunda materyal sistemi devreye sokulacak. MEB, kitap olmadan materyal sistemiyle dersin anlatılmasını sağlayacak. O dersin öğretmenine kitap haline gelmemiş, konuları ciltler halinde fotokopi verilecek. Öğretmenler dokümanlar doğrultusunda dersleri aktaracak. Öte yandan Talim Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Emin Karip, 4+4+4 ile okullarda Kürtçe’nin seçmeli ders olarak okutulabilmesi için Bakanlar Kurulu kararının şart olduğunu söyledi.

(Hürriyet)

Son Güncelleme: Cuma, 13 Nisan 2012 09:15

Gösterim: 1780

Kamuoyunda "4+4+4" diye bilinen 12 yıllık zorunlu aşamalı eğitime ilişkin kanun teklifi Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Ancak tartışma bitmek bir yana ayrıntılar etrafında bütün hararetiyle devam ediyor. Özellikle de ortaokul ve lise müfredatına 'seçmeli' statüsüyle dahil edilen Kur'ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammet’in hayatı dersi.

Kimilerine göre laik eğitim sistemi temelinden yıkılıyor! Bu iddia sahiplerine göre okulda imamlar dolaşacak, kızlar başını örtecek ve öğrenciler, abdest almak zorunda kalacak. Büyük bir kitleye göre ise "Çoğunluğu Müslüman bir ülkede Kur'ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammet’in hayatı  dersinin seçmeli okutulması normal hatta bu noktada geç bile kalındı." diye düşünüyor. Fakat bir de tartışmanın esası var ki orada da karşımıza "Nasıl?" sorusu çıkıyor... Millî Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü İrfan Aycan, öncelikle ortalıkta dolaşan yorumların yanlışlığınana işaret ediyor. Medyanın bilgiye dayanmayarak, halka kendi yorumlarını sunduğunu söylüyor. Çünkü ders saati ve müfredat henüz belli değil. Ayrıntılar önümüzdeki günlerde netleşecek. Önce Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB) ders saatini belirleyecek, ardından genel müdürlük müfredat hazırlığına başlayacak.

Derslere Kur'ân gelmeyecek!

Peki, Kur'ân ve siyer dersinin müfredatı nasıl olmalı? Din Öğretimi Genel Müdürü Aycan'a göre, Kur'ân-ı Kerîm okula değil, MEB'in hazırlayacağı kitaplara taşınmalı. Derslerde cami eğitimi benzeri üslup olmamalı. Müfredat, çağdaş eğitim sistemiyle bağdaşmalı. Dersi sadece, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni vermeli. Aslında Genel Müdür'ün görüşleri, oluşturulacak müfredata dair yeterince bilgi veriyor.

Tabii bir de siyer dersi var. Genel kanaat, siyer için belirlenecek müfredatta da Kur'ân eğitimindeki gibi alışılmışın dışına çıkılması yönünde. Din eğitimine yönelik çalışmalarıyla tanınan Recep Kaymakcan ve Bilal Yorulmaz, mevcut işleyişte Peygamber Efendimiz'in (sas) hayatının kronolojik anlatıldığını ve birkaç sayfaya sığdırıldığını söylüyor: "Peygamberimiz ile ilgili öğrenciye asıl anlatılması gereken, davranışları ve yaşam şeklidir. Olaylar karşısındaki duruşu, çevresindekilerle ilişkisi, çocuklara muhabbetidir... O'nun hayatı kıssalarla dile getirilmeli. 1500 yıl önceki fiillerinin tamamının bugün hâlâ manasını koruduğunu güncelle ilişkilendirerek anlatmak lazım. Yani öğrenci, yaşadığı olaylar karşısında 'Efendimiz nasıl davranırdı böyle bir durumda?' diye düşünecek hale gelmeli."

Derslerin güncelle ilişkisi kurulmalı!

Prof. Dr. Recep Kaymakcan: Kur'an-ı Kerîm okuması öğretilmezse öğrenciye dersin bir anlamı olmaz. Çünkü Kur'ân hakkında diğer bilgiler din kültürü derslerinde veriliyor. Yapılması gereken, dersi kurlara ayıran bir müfredat olmalı.'Elif–ba' öğretilmeli önce, sonra okumaya geçilmeli. son aşamadaysa, tecvitli Kur'ân okumaya geçilmeli.Bunlarla birlikte eşzamanlı olarak, meâl okunmalı derslerde. Meâli okunacak sûreler yaşa göre seçilmeli. İlk seviyede meal okumaları Kur'ân kıssaları ve İslam ahlakını yansıtan ayetler üzerine yapılabilir. Lisede ise meâlleri okunacak sûreler değişmeli ve daha felsefi olanlar üzerine dersler ilerlemeli. Ve meâl okuması esnasında gündeme gelen her konunun güncelle, gündelik hayatla ilişkisi kurulmalı.

Meâl ve tefsir mutlaka olmalı

Yard. Doç. Dr. Bilal Yorulmaz (Marmara Üniversitesi Din kültürü ve Ahlak bilgisi Öğretmenliği): Öğrencilerin Kur'ân-ı Kerim'i okumayı öğrenmesini sağlanmalı. Bunun için de dersler, kurlara bölünebilir. Dönemli ve yıllık bir müfredat hazırlanabilir. Ama derslerde, esas alınması gereken şey yüzünden Kur'ân okumayı öğretmek ve ezber yaptırmak olmalı. Ku'rân okumayı da mahreç ve tecvitli öğretmek gerekli. Dersler, Kur'ân'ın "İçeriğinde ne var?" sorusuna cevap verilmesiyle sınırlı kalmamalı. Kur'ân-ı Kerim hakkında anlatılan temel bilgilerin dışına çıkılmalı. Muhakkak meâl okuma ve tefsir olmalı.

Dersleri branş hocaları vermeli!

Din-Bir-Sen Genel Sekreteri Süleyman Çalışkan: Kur'an indiğinden bu yana anlaşılmak ve içindekileri yaşamak için okundu. Bu derslerde de öKur'an-ı Kerim'in neden okunduğu ve içindeki yaşam şekli anlatılmalı. İslami yaşam şeklinin ne olduğu ayetler üzerinden gösterilmeli. Çocuklar bu dersten, günlük hayatta hep ihtiyacımız olan aile hayatının, ticaretin, insanlarla ilişkilerin nasıl olması gerektiğini öğrenmeli. Burada derslerin içeriği kadar dersleri verecekler de önemli. Bugün pek çok okulda din kültürü öğretmeni olmadığı için derslere başka branşların öğretmenleri giriyor. Eğer, Kur'an derslerinde de aynı şey olursa bu dersi seçmeli yapmanın hiçbir önemi olmaz. Bu yüzden müfredattan önce dersleri verecek öğretmenler belirlenmeli.

Kur'an 3 aşamada öğretilebilir

Adem Güneş (Pedagog): Kur'ân-ı Kerim eğitimi, diğer eğitimlerden biraz farklı... Kur'ân öğrenmek, öğrenilen Kur'ân'ın ezberini de beraberinde getiriyor... Bunun haricinde bir de Kur'an-ı Kerim'i anlamak ve yorumlamak da Kur'ân'a has bir eğitim usulüdür... Bu yüzden, Kur'ân eğitimi üçayak üstüne kurulmalı. Birincisi ezberlemek.İkincisi harflerini okuyabilmek ve yazabilmek.Üçüncüsü anlayabilmek. Bu kategoriler çocuğun yaşına göre değişmektedir. Kur'an harfleri ile bir şeyler yazabilen çocuk daha sonra Kur'ân okumalarına başlayabilir... Günümüz Kur'ân eğitiminde bir ezber başlatılmadan ve Kur'ân harfleri ile yazılar yazmadan hemen okumaya geçiliyor ki, bu da doğru değildir. Son aşamada ayetlerin Türkçe meâl ve tefsirlerini öğrenme üzerine yapılmalıdır.

> Kuran dersleri nasıl öğretilecek?

Kamuoyunda "4+4+4" diye bilinen 12 yıllık zorunlu aşamalı eğitime ilişkin kanun teklifi Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Ancak tartışma bitmek bir yana ayrıntılar etrafında bütün hararetiyle devam ediyor. Özellikle de ortaokul ve lise müfredatına 'seçmeli' statüsüyle dahil edilen Kur'ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammet’in hayatı dersi.

Kimilerine göre laik eğitim sistemi temelinden yıkılıyor! Bu iddia sahiplerine göre okulda imamlar dolaşacak, kızlar başını örtecek ve öğrenciler, abdest almak zorunda kalacak. Büyük bir kitleye göre ise "Çoğunluğu Müslüman bir ülkede Kur'ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammet’in hayatı  dersinin seçmeli okutulması normal hatta bu noktada geç bile kalındı." diye düşünüyor. Fakat bir de tartışmanın esası var ki orada da karşımıza "Nasıl?" sorusu çıkıyor... Millî Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü İrfan Aycan, öncelikle ortalıkta dolaşan yorumların yanlışlığınana işaret ediyor. Medyanın bilgiye dayanmayarak, halka kendi yorumlarını sunduğunu söylüyor. Çünkü ders saati ve müfredat henüz belli değil. Ayrıntılar önümüzdeki günlerde netleşecek. Önce Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB) ders saatini belirleyecek, ardından genel müdürlük müfredat hazırlığına başlayacak.

Derslere Kur'ân gelmeyecek!

Peki, Kur'ân ve siyer dersinin müfredatı nasıl olmalı? Din Öğretimi Genel Müdürü Aycan'a göre, Kur'ân-ı Kerîm okula değil, MEB'in hazırlayacağı kitaplara taşınmalı. Derslerde cami eğitimi benzeri üslup olmamalı. Müfredat, çağdaş eğitim sistemiyle bağdaşmalı. Dersi sadece, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni vermeli. Aslında Genel Müdür'ün görüşleri, oluşturulacak müfredata dair yeterince bilgi veriyor.

Tabii bir de siyer dersi var. Genel kanaat, siyer için belirlenecek müfredatta da Kur'ân eğitimindeki gibi alışılmışın dışına çıkılması yönünde. Din eğitimine yönelik çalışmalarıyla tanınan Recep Kaymakcan ve Bilal Yorulmaz, mevcut işleyişte Peygamber Efendimiz'in (sas) hayatının kronolojik anlatıldığını ve birkaç sayfaya sığdırıldığını söylüyor: "Peygamberimiz ile ilgili öğrenciye asıl anlatılması gereken, davranışları ve yaşam şeklidir. Olaylar karşısındaki duruşu, çevresindekilerle ilişkisi, çocuklara muhabbetidir... O'nun hayatı kıssalarla dile getirilmeli. 1500 yıl önceki fiillerinin tamamının bugün hâlâ manasını koruduğunu güncelle ilişkilendirerek anlatmak lazım. Yani öğrenci, yaşadığı olaylar karşısında 'Efendimiz nasıl davranırdı böyle bir durumda?' diye düşünecek hale gelmeli."

Derslerin güncelle ilişkisi kurulmalı!

Prof. Dr. Recep Kaymakcan: Kur'an-ı Kerîm okuması öğretilmezse öğrenciye dersin bir anlamı olmaz. Çünkü Kur'ân hakkında diğer bilgiler din kültürü derslerinde veriliyor. Yapılması gereken, dersi kurlara ayıran bir müfredat olmalı.'Elif–ba' öğretilmeli önce, sonra okumaya geçilmeli. son aşamadaysa, tecvitli Kur'ân okumaya geçilmeli.Bunlarla birlikte eşzamanlı olarak, meâl okunmalı derslerde. Meâli okunacak sûreler yaşa göre seçilmeli. İlk seviyede meal okumaları Kur'ân kıssaları ve İslam ahlakını yansıtan ayetler üzerine yapılabilir. Lisede ise meâlleri okunacak sûreler değişmeli ve daha felsefi olanlar üzerine dersler ilerlemeli. Ve meâl okuması esnasında gündeme gelen her konunun güncelle, gündelik hayatla ilişkisi kurulmalı.

Meâl ve tefsir mutlaka olmalı

Yard. Doç. Dr. Bilal Yorulmaz (Marmara Üniversitesi Din kültürü ve Ahlak bilgisi Öğretmenliği): Öğrencilerin Kur'ân-ı Kerim'i okumayı öğrenmesini sağlanmalı. Bunun için de dersler, kurlara bölünebilir. Dönemli ve yıllık bir müfredat hazırlanabilir. Ama derslerde, esas alınması gereken şey yüzünden Kur'ân okumayı öğretmek ve ezber yaptırmak olmalı. Ku'rân okumayı da mahreç ve tecvitli öğretmek gerekli. Dersler, Kur'ân'ın "İçeriğinde ne var?" sorusuna cevap verilmesiyle sınırlı kalmamalı. Kur'ân-ı Kerim hakkında anlatılan temel bilgilerin dışına çıkılmalı. Muhakkak meâl okuma ve tefsir olmalı.

Dersleri branş hocaları vermeli!

Din-Bir-Sen Genel Sekreteri Süleyman Çalışkan: Kur'an indiğinden bu yana anlaşılmak ve içindekileri yaşamak için okundu. Bu derslerde de öKur'an-ı Kerim'in neden okunduğu ve içindeki yaşam şekli anlatılmalı. İslami yaşam şeklinin ne olduğu ayetler üzerinden gösterilmeli. Çocuklar bu dersten, günlük hayatta hep ihtiyacımız olan aile hayatının, ticaretin, insanlarla ilişkilerin nasıl olması gerektiğini öğrenmeli. Burada derslerin içeriği kadar dersleri verecekler de önemli. Bugün pek çok okulda din kültürü öğretmeni olmadığı için derslere başka branşların öğretmenleri giriyor. Eğer, Kur'an derslerinde de aynı şey olursa bu dersi seçmeli yapmanın hiçbir önemi olmaz. Bu yüzden müfredattan önce dersleri verecek öğretmenler belirlenmeli.

Kur'an 3 aşamada öğretilebilir

Adem Güneş (Pedagog): Kur'ân-ı Kerim eğitimi, diğer eğitimlerden biraz farklı... Kur'ân öğrenmek, öğrenilen Kur'ân'ın ezberini de beraberinde getiriyor... Bunun haricinde bir de Kur'an-ı Kerim'i anlamak ve yorumlamak da Kur'ân'a has bir eğitim usulüdür... Bu yüzden, Kur'ân eğitimi üçayak üstüne kurulmalı. Birincisi ezberlemek.İkincisi harflerini okuyabilmek ve yazabilmek.Üçüncüsü anlayabilmek. Bu kategoriler çocuğun yaşına göre değişmektedir. Kur'an harfleri ile bir şeyler yazabilen çocuk daha sonra Kur'ân okumalarına başlayabilir... Günümüz Kur'ân eğitiminde bir ezber başlatılmadan ve Kur'ân harfleri ile yazılar yazmadan hemen okumaya geçiliyor ki, bu da doğru değildir. Son aşamada ayetlerin Türkçe meâl ve tefsirlerini öğrenme üzerine yapılmalıdır.

Son Güncelleme: Cuma, 13 Nisan 2012 08:56

Gösterim: 3208


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.