Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Sosyal paylaşım sitelerinde paylaşılan ‘Temel’in Hava Durumu Tahmin Taşı’ resmi büyük ilgi görüyor.Resmin nerede ve kim tarafından çekildiği belirlenemezken, resimde bir evin duvarından sarkan taş ve ‘Temel’in Hava Durumu Tahmin Taşı’ yazısı dikkat çekiyor. Binlerce kişi tarafından paylaşılan resimdeki yazıda “taş ıslak-hava yağmurlu, taş kuru-yağmur yağmıyor, altında gölge varsa-güneşli, üzeri beyaz-kar var, taş gözükmüyor-sisli, taş sallanıyor-rüzgarlı, yukarı aşağı zıplıyor-deprem var, taş yok-hortum var” yazıyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: İlköğretim ve Liseler
Sosyal paylaşım sitelerinde paylaşılan ‘Temel’in Hava Durumu Tahmin Taşı’ resmi büyük ilgi görüyor.Resmin nerede ve kim tarafından çekildiği belirlenemezken, resimde bir evin duvarından sarkan taş ve ‘Temel’in Hava Durumu Tahmin Taşı’ yazısı dikkat çekiyor. Binlerce kişi tarafından paylaşılan resimdeki yazıda “taş ıslak-hava yağmurlu, taş kuru-yağmur yağmıyor, altında gölge varsa-güneşli, üzeri beyaz-kar var, taş gözükmüyor-sisli, taş sallanıyor-rüzgarlı, yukarı aşağı zıplıyor-deprem var, taş yok-hortum var” yazıyor.
Son Güncelleme: Cumartesi, 24 Mart 2012 15:32
Gösterim: 4023
TÜBİTAK Bilim İnsanı Destekleme Dairesi tarafından bu yıl 43’üncüsü düzenlenen Ortaöğretim Öğrencileri Arası Araştırma Projeleri Yarışması’nda dereceye giren öğrenciler ödüllerini aldı.
Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi başkanlık salonunda gerçekleştirilen ödül töreninde dereceye girenler büyük sevinç yaşadı. Bursa bölgesinde yer alan Afyonkarahisar, Balıkesir, Bilecik, Bursa, Çanakkale, Eskişehir, Kütahya ve Yalova’dan Temel Fizik ve Uygulamalı Fizik, Kimya, Matematik, Sosyoloji, Tarih, Bilgisayar, Biyoloji ve Coğrafya dallarında yarışmaya katılan 250 projeden 51’i finalde sergilenmeye hak kazandı. Final seçmeleri ise 20-22 Mart 2012 tarihleri arasında Atatürk Kültür Merkezi'nde sergilenen bu 51 proje arasından gerçekleştirildi.
Finale, dört farklı dalda birincilik ödülüyle Işıklar Askeri Hava Lisesi damga vururken, Bilgisayar alanında Özel Nilüfer Fen Lisesi, Biyoloji alanında Özel Balıkesir Fırat Fen Lisesi ve Işıklar Askeri Hava Lisesi, Coğrafya alanında Kütahya Özel Yavuz Selim Anadolu Lisesi, Temel Fizik alanında Işıklar Askeri Hava Lisesi, Uygulamalı Fizik alanında Hürriyet Anadolu Lisesi, Kimya alanında Işıklar Askeri Hava Lisesi, Matematik alanında Işıklar Askeri Hava Lisesi, Sosyoloji alanında Afyonkarahisar Atatürk Anadolu Sağlık Meslek Lisesi, Tarih alanında ise Eskişehir Sarar Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.
Törende konuşan TÜBİTAK Bölge Koordinatörü Prof. Dr. Muhlis Özkan, geleceğin genç araştırmacı ve bilim insanlarını teşvik etmek istediklerini belirterek, “Bu organizasyonlar gençlere güç verir. Bilimsel araştırma kültürünün yaygınlaştırılması ve yöntemlerinin etkin bir biçimde yaşamın her alanında etkin bir biçimde kullanılması geleceğimiz açısından önemlidir.” dedi.
İlk üçe giren öğrencilere çeşitli hediyelerle birlikte TÜBİTAK tarafından para ödülü de verildi. Birinci seçilen projelerden 10 tanesi, Ankara’daki finallerde Bursa Bölgesi'ni temsil edecek.
(haber7)
Üst Kategori: ROOT Kategori: İlköğretim ve Liseler
TÜBİTAK Bilim İnsanı Destekleme Dairesi tarafından bu yıl 43’üncüsü düzenlenen Ortaöğretim Öğrencileri Arası Araştırma Projeleri Yarışması’nda dereceye giren öğrenciler ödüllerini aldı.
Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi başkanlık salonunda gerçekleştirilen ödül töreninde dereceye girenler büyük sevinç yaşadı. Bursa bölgesinde yer alan Afyonkarahisar, Balıkesir, Bilecik, Bursa, Çanakkale, Eskişehir, Kütahya ve Yalova’dan Temel Fizik ve Uygulamalı Fizik, Kimya, Matematik, Sosyoloji, Tarih, Bilgisayar, Biyoloji ve Coğrafya dallarında yarışmaya katılan 250 projeden 51’i finalde sergilenmeye hak kazandı. Final seçmeleri ise 20-22 Mart 2012 tarihleri arasında Atatürk Kültür Merkezi'nde sergilenen bu 51 proje arasından gerçekleştirildi.
Finale, dört farklı dalda birincilik ödülüyle Işıklar Askeri Hava Lisesi damga vururken, Bilgisayar alanında Özel Nilüfer Fen Lisesi, Biyoloji alanında Özel Balıkesir Fırat Fen Lisesi ve Işıklar Askeri Hava Lisesi, Coğrafya alanında Kütahya Özel Yavuz Selim Anadolu Lisesi, Temel Fizik alanında Işıklar Askeri Hava Lisesi, Uygulamalı Fizik alanında Hürriyet Anadolu Lisesi, Kimya alanında Işıklar Askeri Hava Lisesi, Matematik alanında Işıklar Askeri Hava Lisesi, Sosyoloji alanında Afyonkarahisar Atatürk Anadolu Sağlık Meslek Lisesi, Tarih alanında ise Eskişehir Sarar Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.
Törende konuşan TÜBİTAK Bölge Koordinatörü Prof. Dr. Muhlis Özkan, geleceğin genç araştırmacı ve bilim insanlarını teşvik etmek istediklerini belirterek, “Bu organizasyonlar gençlere güç verir. Bilimsel araştırma kültürünün yaygınlaştırılması ve yöntemlerinin etkin bir biçimde yaşamın her alanında etkin bir biçimde kullanılması geleceğimiz açısından önemlidir.” dedi.
İlk üçe giren öğrencilere çeşitli hediyelerle birlikte TÜBİTAK tarafından para ödülü de verildi. Birinci seçilen projelerden 10 tanesi, Ankara’daki finallerde Bursa Bölgesi'ni temsil edecek.
(haber7)
Son Güncelleme: Cumartesi, 24 Mart 2012 10:31
Gösterim: 2284
Galata Rum İlkokulu Vakfı, Karaköy'deki 126 yıllık okul binasının tapusunu, 75 yıl sonra, el konulan azınlık vakıf mallarının iadesini sağlayan düzenlemeyle aldı.
Galata Rum İlkokulu Vakfı, el konulan azınlık vakıf mallarının iadesini sağlayan düzenlemeyle Karaköy'deki 126 yıllık okul binasına kavuştu. Vakıf Başkanı Meri Komorosano ve azınlık vakıfları temsilcisi Laki Vingas, okulun tapusunu dün aldı. Kültür merkezine dönüştürülecek bina, ilk olarak ekim ayında İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenecek Tasarım Bienali'ne ev sahipliği yapacak. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın geçen ramazanda farklı inanç gruplarının temsilcileri ile iftar buluşması öncesi yapılan jestle, cemaat vakıflarının 75 yıl önce el konulan veya Hazine adına tescil edilen mal varlıklarının asli sahiplerine iadesine imkan sağlandı. Resmi Gazete'de 27 Ağustos'ta yayımlanan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu kurumları adına tescilli olan, aralarında mezarlık ve çeşmelerin de bulunduğu malvarlıklarının cemaat vakıflarına devri öngörüldü. Yönetmelik de 1 Ekim'de yayınlandı.
KHK SONRASI İLK BAŞVURU
Yönetmeliğin devreye girmesinin ardından ilk başvuru Galata Rum İlkokulu Vakfı'ndan geldi. İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne 25 Ekim'de başvuran vakıf yöneticileri, Karaköy'deki tarihi okul binasının iadesini talep etti. Başbakanlığa bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesindeki Vakıflar Meclisi, 7 Şubat'ta binanın iadesine karar verdi. Yönetmeliğe göre 60 gün içinde tapunun vakıf adına tescili gerekiyordu. Sürenin dolmasına 16 gün kala işlemler tamamlandı. Tapu, dün Beyoğlu Tapu Müdürlüğü'nde teslim edildi.
AİT OLDUĞU TOPLUMDA
1974'te Hazine'ye geçen okul, şu anda öğrenci olmadığı için atıl durumda. Okulun Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kullanıldığını, kapatılması için başvuru yapacaklarını belirten Komorosano, "Ben Başbakanımızın sözüne güvendim ve ilk başvuruyu yaptım" dedi. Vingas ise "Bina ait olduğu yere ve ait olduğu topluma döndü. Bu bir iadedir. Galata'ya Rum cemaatinin bu binayla sembolik olarak dönüşünü hissediyorum" dedi.
(Sabah)
Üst Kategori: ROOT Kategori: İlköğretim ve Liseler
Galata Rum İlkokulu Vakfı, Karaköy'deki 126 yıllık okul binasının tapusunu, 75 yıl sonra, el konulan azınlık vakıf mallarının iadesini sağlayan düzenlemeyle aldı.
Galata Rum İlkokulu Vakfı, el konulan azınlık vakıf mallarının iadesini sağlayan düzenlemeyle Karaköy'deki 126 yıllık okul binasına kavuştu. Vakıf Başkanı Meri Komorosano ve azınlık vakıfları temsilcisi Laki Vingas, okulun tapusunu dün aldı. Kültür merkezine dönüştürülecek bina, ilk olarak ekim ayında İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenecek Tasarım Bienali'ne ev sahipliği yapacak. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın geçen ramazanda farklı inanç gruplarının temsilcileri ile iftar buluşması öncesi yapılan jestle, cemaat vakıflarının 75 yıl önce el konulan veya Hazine adına tescil edilen mal varlıklarının asli sahiplerine iadesine imkan sağlandı. Resmi Gazete'de 27 Ağustos'ta yayımlanan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu kurumları adına tescilli olan, aralarında mezarlık ve çeşmelerin de bulunduğu malvarlıklarının cemaat vakıflarına devri öngörüldü. Yönetmelik de 1 Ekim'de yayınlandı.
KHK SONRASI İLK BAŞVURU
Yönetmeliğin devreye girmesinin ardından ilk başvuru Galata Rum İlkokulu Vakfı'ndan geldi. İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne 25 Ekim'de başvuran vakıf yöneticileri, Karaköy'deki tarihi okul binasının iadesini talep etti. Başbakanlığa bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesindeki Vakıflar Meclisi, 7 Şubat'ta binanın iadesine karar verdi. Yönetmeliğe göre 60 gün içinde tapunun vakıf adına tescili gerekiyordu. Sürenin dolmasına 16 gün kala işlemler tamamlandı. Tapu, dün Beyoğlu Tapu Müdürlüğü'nde teslim edildi.
AİT OLDUĞU TOPLUMDA
1974'te Hazine'ye geçen okul, şu anda öğrenci olmadığı için atıl durumda. Okulun Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kullanıldığını, kapatılması için başvuru yapacaklarını belirten Komorosano, "Ben Başbakanımızın sözüne güvendim ve ilk başvuruyu yaptım" dedi. Vingas ise "Bina ait olduğu yere ve ait olduğu topluma döndü. Bu bir iadedir. Galata'ya Rum cemaatinin bu binayla sembolik olarak dönüşünü hissediyorum" dedi.
(Sabah)
Son Güncelleme: Cuma, 23 Mart 2012 09:20
Gösterim: 2325
CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel, parasız yatılı ya da burslu okuyan öğrencilerin sağlık giderlerinin karşılanması ile ilgili, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in cevaplandırması istemiyle, TBMM Başkanlığı'na yazılı soru önergesi verdi. Özel, soru önergesine kaynak olan sorunu şöyle açıkladı: "Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü’nün 17.01.2012 tarihli ve 2012/2 Sayılı Genelgesi ile Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumlarında parasız yatılı ve burslu okuyan öğrencilerinin sağlık giderlerinin 1.1.2012 tarihinden itibaren devralındığı bildirilmiştir. 17 günlük süre zarfında sistem eskiden olduğu gibi devam etmiş ve bu öğrencilerin ilaçlarını karşılayan eczaneler, öğrencilerden herhangi bir şekilde katılım payı almamışlar ve Kurum Medula Eczane Provizyon Sistemi’ne bu reçeteleri provizyon almak için girmemişlerdir. Medula Sistemi’nin çalışma prensibine göre de 35 gün içerisinde reçetelerin girişine izin verilmektedir. Bu durumda bu reçeteler şu an için eczacının elinde sisteme girilmeden beklemektedir."
Özel, Çelik ve Dinçer'e daha sonra şu soruları yöneltti: "Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumlarında parasız yatılı ve burslu okuyan öğrencilerin mağduriyetine sebep olan bu durumun çözümü konusunda herhangi bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Eczacı mağduriyetine sebep olan bu durumun çözümü konusunda herhangi bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?"
Üst Kategori: ROOT Kategori: İlköğretim ve Liseler
CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel, parasız yatılı ya da burslu okuyan öğrencilerin sağlık giderlerinin karşılanması ile ilgili, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in cevaplandırması istemiyle, TBMM Başkanlığı'na yazılı soru önergesi verdi. Özel, soru önergesine kaynak olan sorunu şöyle açıkladı: "Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü’nün 17.01.2012 tarihli ve 2012/2 Sayılı Genelgesi ile Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumlarında parasız yatılı ve burslu okuyan öğrencilerinin sağlık giderlerinin 1.1.2012 tarihinden itibaren devralındığı bildirilmiştir. 17 günlük süre zarfında sistem eskiden olduğu gibi devam etmiş ve bu öğrencilerin ilaçlarını karşılayan eczaneler, öğrencilerden herhangi bir şekilde katılım payı almamışlar ve Kurum Medula Eczane Provizyon Sistemi’ne bu reçeteleri provizyon almak için girmemişlerdir. Medula Sistemi’nin çalışma prensibine göre de 35 gün içerisinde reçetelerin girişine izin verilmektedir. Bu durumda bu reçeteler şu an için eczacının elinde sisteme girilmeden beklemektedir."
Özel, Çelik ve Dinçer'e daha sonra şu soruları yöneltti: "Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumlarında parasız yatılı ve burslu okuyan öğrencilerin mağduriyetine sebep olan bu durumun çözümü konusunda herhangi bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Eczacı mağduriyetine sebep olan bu durumun çözümü konusunda herhangi bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?"
Son Güncelleme: Cuma, 23 Mart 2012 09:37
Gösterim: 2416
Levent Köker, Zaman Gazetesi’nde zorunlu temel eğitim tartışmalarıyla ilgili görüşlerini kaleme aldı.Son günlerde zorunlu temel eğitim ile ilgili yeni düzenlemeyi tartışıyoruz.
Çoğu tartışma konularında görüldüğü gibi, yine bir toz duman. Tam olarak neyi tartıştığımızı anlamak da zor. Anlayabildiğim kadarıyla, zorunlu temel eğitimin sekiz yıldan on iki yıla çıkarılmasına itiraz eden yok. Dolayısıyla tartışma süre ile ilgili değil. Çekişme temel eğitim döneminin kesintili mi, kesintisiz mi olacağı üzerinde yoğunlaşıyor. Burada da devreye hemen "imam hatiplerin orta kısmının yeniden açılması" üzerinden din, daha doğrusu din eğitimi ve dolayısıyla din-devlet ilişkileri ve tabiî lâiklik giriyor. Tartışma hassaslaşıyor, rasyonel tezlerle sürecin bir ortak anlaşma zeminine doğru ilerlemesinin önü de neredeyse tıkanıyor.
Önce, zorunlu temel eğitim ile ilgili düzenleme ihtiyacının nereden kaynaklandığı ile başlayalım. Buradaki en temel gerekçe, Türkiye'nin 2023'te dünyanın ilk on büyük ekonomisi arasına girme hedefine bağlı olarak dile getirilen "ortalama eğitim" düzeyinin yükseltilmesi. Şu an için Türkiye'de ortalama eğitim düzeyinin 6. sınıfa tekabül ettiğini, kadınlarda bunun 3. sınıf düzeyinde kaldığını, altını kalın kalın çizerek vurgulamalıyız. Zorunlu temel eğitimin 12 yıla çıkarılmasıyla bu düzeyin de yükseleceği düşünülmektedir ki, ilk bakışta doğru bir yaklaşım olarak görülmektedir.
Peki, tartışma nereden çıkıyor? 12 yıla çıkarılması düşünülen zorunlu temel eğitimin "kesintisiz" değil de "kesintili" olarak düzenlenmesine yönelik itirazlardan. İtirazlar, kamuoyuna yansıyan yer yer nâhoş ve sert biçimiyle, 12 yıllık sürenin dörder yıllık üç döneme bölünmesi ve bunun düzenlenme tarzıyla ilgili. Burada, iki temel yaklaşımı ayrıştırmak mümkün. Bunlardan ilki, zorunlu temel eğitimin tümüyle kesintisiz olması ile kesintili olması arasındaki fark. Siyasî muhalefetin içinde de yer alan bazı görüş sâhipleri zorunlu temel eğitimin mutlaka kesintisiz olmasını isterken, kesintili olmasında sakınca görmeyenlerin büyük bir çoğunluk oluşturduğu söylenebilir.
Dolayısıyla, zorunlu temel eğitimin 12 yıla çıkarılması üzerinde neredeyse tam bir mutabakat var ve kesintisiz 12 yıl görüşü azınlıkta. İş, 12 yıl içinde yer alacak dönemlerin nasıl organize edileceğinde düğümleniyor. 12 yılın gündemdeki kanun teklifinde öngörülen dörder yıllık üç döneme bölünmesinin sakıncalı olduğu görüşü, bence ciddî yönleri olan bir görüş ve enine boyuna ama mutlaka rasyonel bir biçimde ele alınıp tartışılmalı. Eğitimle ilgili akademik uzmanlığı bulunan kamuoyu kesimlerinde dile getirilen itirazlara burada kulak vermek gerekiyor. Buna göre: (1) Okula başlama yaşının 60 değil, 72 ay, yani altı yaşın tamamlanmasından sonra olması gerekiyor. (2) Zorunlu temel eğitimin ikinci dönemi, yâni bir anlamda hayattaki yolunu belirlemesinde çok büyük ölçüde belirleyici olacak olan meslekî yöneliminin başlangıcı ilk dört yıl değil, en erken ilk sekiz yıldan sonra gerçekleşmesi gerekiyor. Görüşün desteği şu: Dünya genelinde, zorunlu temel eğitim içindeki dönemleştirmede meslekî tercih yönelişinin mümkün olduğu kadar geç yaşlarda gerçekleşmesi benimsenmekte. Bunun da hem bilişsel-psikolojik ve hem de çağdaş dünyada eğitim-meslek ilişkisinin değişken bir tarzda oluşmakta oluşuna dayalı makûl sebepleri var.
Ayrıca 2010 değişiklikleriyle Anayasa'ya da dâhil ettiğimiz "Çocuk Hakları Sözleşmesi" bağlamında da mes'eleye bakabiliriz. Buna göre, 12 yıllık zorunlu temel eğitimin kademelendirilmesinde iki normatif zorunluluğun birlikte gözetilmesi gerektiğini söylememiz gerekiyor. Bunlardan ilki, çocuğun eğitim hakkının fırsat eşitliği temelinde gerçekleşmesini sağlama yükümlülüğüdür. Buna göre devlet, zorunlu temel eğitimi herkese eşit ve parasız olarak sunmak zorundadır. Bununla birlikte devlet, "ortaöğretim sistemlerinin genel olduğu kadar meslekî nitelikte de olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütlenmesini teşvik ederler ve bunların tüm çocuklara açık olmasını sağlarlar ve gerekli durumlarda malî yardım yapılması ve öğretimi parasız kılmak gibi uygun önlemleri" almakla da yükümlüdür. Böyle bakıldığında, 12 yıllık zorunlu eğitimin kademelendirilmesinde 4+4+4 yerine 8+4 gibi bir kademelendirmenin yapılması daha uygun görünmektedir. Böylece hem meslekî yönelimin erken başlatılmasından dolayı özellikle ülkemiz açısından önemli bir sorun olan cinsiyet ve sınıf temeline dayalı ayrımcılığın ve fırsat eşitsizliğinin giderilmesi sağlanacak ve hem de Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne de damgasını vurmuş olan hedeflerin birlikte gözetilebildiği bir sistem kurulabilecektir.
Mes'elenin kamuoyu nezdinde öne çıkarılan ve tartışmayı bulanıklaştıran boyutlarından bir diğeri ise, yine ve maalesef Türkiye'de hiç bitmeyen "lâiklik" tartışmalarıdır. 4+4+4 düzenlemesini "imam hatiplerin orta kısımlarının yeniden açılması" amacına bağlayan ve bunun 28 Şubat sürecine yönelik "rövanşist" bir hamle olduğunu ileri süren eleştiriler bu bağlamda dikkat çekicidir. Sayın Başbakan'ın "Tankla getirileni demokratik yolla değiştiriyoruz." yollu ifâdesi de, özünde yatan 28 Şubat sürecine yönelik eleştiri bakımından haklı olsa da, bu eleştirilere meşrûiyet kazandırıcı bir "cevap" olmuştur. Oysa din eğitiminin ayrıca ve zorunlu temel eğitim ile ilgili düzenlemenin asıl bağlamından farklı bir temelde tartışılması gerekmektedir.
Üst Kategori: ROOT Kategori: İlköğretim ve Liseler
Levent Köker, Zaman Gazetesi’nde zorunlu temel eğitim tartışmalarıyla ilgili görüşlerini kaleme aldı.Son günlerde zorunlu temel eğitim ile ilgili yeni düzenlemeyi tartışıyoruz.
Çoğu tartışma konularında görüldüğü gibi, yine bir toz duman. Tam olarak neyi tartıştığımızı anlamak da zor. Anlayabildiğim kadarıyla, zorunlu temel eğitimin sekiz yıldan on iki yıla çıkarılmasına itiraz eden yok. Dolayısıyla tartışma süre ile ilgili değil. Çekişme temel eğitim döneminin kesintili mi, kesintisiz mi olacağı üzerinde yoğunlaşıyor. Burada da devreye hemen "imam hatiplerin orta kısmının yeniden açılması" üzerinden din, daha doğrusu din eğitimi ve dolayısıyla din-devlet ilişkileri ve tabiî lâiklik giriyor. Tartışma hassaslaşıyor, rasyonel tezlerle sürecin bir ortak anlaşma zeminine doğru ilerlemesinin önü de neredeyse tıkanıyor.
Önce, zorunlu temel eğitim ile ilgili düzenleme ihtiyacının nereden kaynaklandığı ile başlayalım. Buradaki en temel gerekçe, Türkiye'nin 2023'te dünyanın ilk on büyük ekonomisi arasına girme hedefine bağlı olarak dile getirilen "ortalama eğitim" düzeyinin yükseltilmesi. Şu an için Türkiye'de ortalama eğitim düzeyinin 6. sınıfa tekabül ettiğini, kadınlarda bunun 3. sınıf düzeyinde kaldığını, altını kalın kalın çizerek vurgulamalıyız. Zorunlu temel eğitimin 12 yıla çıkarılmasıyla bu düzeyin de yükseleceği düşünülmektedir ki, ilk bakışta doğru bir yaklaşım olarak görülmektedir.
Peki, tartışma nereden çıkıyor? 12 yıla çıkarılması düşünülen zorunlu temel eğitimin "kesintisiz" değil de "kesintili" olarak düzenlenmesine yönelik itirazlardan. İtirazlar, kamuoyuna yansıyan yer yer nâhoş ve sert biçimiyle, 12 yıllık sürenin dörder yıllık üç döneme bölünmesi ve bunun düzenlenme tarzıyla ilgili. Burada, iki temel yaklaşımı ayrıştırmak mümkün. Bunlardan ilki, zorunlu temel eğitimin tümüyle kesintisiz olması ile kesintili olması arasındaki fark. Siyasî muhalefetin içinde de yer alan bazı görüş sâhipleri zorunlu temel eğitimin mutlaka kesintisiz olmasını isterken, kesintili olmasında sakınca görmeyenlerin büyük bir çoğunluk oluşturduğu söylenebilir.
Dolayısıyla, zorunlu temel eğitimin 12 yıla çıkarılması üzerinde neredeyse tam bir mutabakat var ve kesintisiz 12 yıl görüşü azınlıkta. İş, 12 yıl içinde yer alacak dönemlerin nasıl organize edileceğinde düğümleniyor. 12 yılın gündemdeki kanun teklifinde öngörülen dörder yıllık üç döneme bölünmesinin sakıncalı olduğu görüşü, bence ciddî yönleri olan bir görüş ve enine boyuna ama mutlaka rasyonel bir biçimde ele alınıp tartışılmalı. Eğitimle ilgili akademik uzmanlığı bulunan kamuoyu kesimlerinde dile getirilen itirazlara burada kulak vermek gerekiyor. Buna göre: (1) Okula başlama yaşının 60 değil, 72 ay, yani altı yaşın tamamlanmasından sonra olması gerekiyor. (2) Zorunlu temel eğitimin ikinci dönemi, yâni bir anlamda hayattaki yolunu belirlemesinde çok büyük ölçüde belirleyici olacak olan meslekî yöneliminin başlangıcı ilk dört yıl değil, en erken ilk sekiz yıldan sonra gerçekleşmesi gerekiyor. Görüşün desteği şu: Dünya genelinde, zorunlu temel eğitim içindeki dönemleştirmede meslekî tercih yönelişinin mümkün olduğu kadar geç yaşlarda gerçekleşmesi benimsenmekte. Bunun da hem bilişsel-psikolojik ve hem de çağdaş dünyada eğitim-meslek ilişkisinin değişken bir tarzda oluşmakta oluşuna dayalı makûl sebepleri var.
Ayrıca 2010 değişiklikleriyle Anayasa'ya da dâhil ettiğimiz "Çocuk Hakları Sözleşmesi" bağlamında da mes'eleye bakabiliriz. Buna göre, 12 yıllık zorunlu temel eğitimin kademelendirilmesinde iki normatif zorunluluğun birlikte gözetilmesi gerektiğini söylememiz gerekiyor. Bunlardan ilki, çocuğun eğitim hakkının fırsat eşitliği temelinde gerçekleşmesini sağlama yükümlülüğüdür. Buna göre devlet, zorunlu temel eğitimi herkese eşit ve parasız olarak sunmak zorundadır. Bununla birlikte devlet, "ortaöğretim sistemlerinin genel olduğu kadar meslekî nitelikte de olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütlenmesini teşvik ederler ve bunların tüm çocuklara açık olmasını sağlarlar ve gerekli durumlarda malî yardım yapılması ve öğretimi parasız kılmak gibi uygun önlemleri" almakla da yükümlüdür. Böyle bakıldığında, 12 yıllık zorunlu eğitimin kademelendirilmesinde 4+4+4 yerine 8+4 gibi bir kademelendirmenin yapılması daha uygun görünmektedir. Böylece hem meslekî yönelimin erken başlatılmasından dolayı özellikle ülkemiz açısından önemli bir sorun olan cinsiyet ve sınıf temeline dayalı ayrımcılığın ve fırsat eşitsizliğinin giderilmesi sağlanacak ve hem de Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne de damgasını vurmuş olan hedeflerin birlikte gözetilebildiği bir sistem kurulabilecektir.
Mes'elenin kamuoyu nezdinde öne çıkarılan ve tartışmayı bulanıklaştıran boyutlarından bir diğeri ise, yine ve maalesef Türkiye'de hiç bitmeyen "lâiklik" tartışmalarıdır. 4+4+4 düzenlemesini "imam hatiplerin orta kısımlarının yeniden açılması" amacına bağlayan ve bunun 28 Şubat sürecine yönelik "rövanşist" bir hamle olduğunu ileri süren eleştiriler bu bağlamda dikkat çekicidir. Sayın Başbakan'ın "Tankla getirileni demokratik yolla değiştiriyoruz." yollu ifâdesi de, özünde yatan 28 Şubat sürecine yönelik eleştiri bakımından haklı olsa da, bu eleştirilere meşrûiyet kazandırıcı bir "cevap" olmuştur. Oysa din eğitiminin ayrıca ve zorunlu temel eğitim ile ilgili düzenlemenin asıl bağlamından farklı bir temelde tartışılması gerekmektedir.
Son Güncelleme: Perşembe, 22 Mart 2012 10:04
Gösterim: 2644