Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

rol Gözen - İMİ Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkanı

erol_gozenİnsanoğlu yüzbinlerce yıl avcı-toplayıcılık, 10,000 yıl kadar tarım, 200-250 yıl kadar da sanayi ve teknoloji devrimi derken son 30-40 yıldır Sanayi 4.0 evresiyle siber fiziksel sistemler ve bilişim teknolojileri gelişiminde müthiş bir değişim hızına ulaştı. Artık tüm dünyada bilim, teknoloji, üretim ve yaşam biçimleri bu yeni evre üzerinden kuruluyor. Yeni iş alanları, yepyeni meslekler, iş yapış şekilleri ve iş dünyası beklentileri oluştu, daha da oluşacak. Artık hangi meslek seçilirse seçilsin hangi dalda uzmanlaşılırsa uzmanlaşılsın, Sanayi 4.0 gereksinimlerinin mesleklerini evireceği,önümüzdeki on yılların mesleklerinin bunlar üzerine kurulacağı ve gelişeceği öngörülüyor. Şimdi var olanbirçok mesleğin de bu yüzden yok olması bekleniyor. Çok da uzak olmayan zamanlarda Akıllı Robotlar, İnsansız Teknoloji evresi olan Sanayi 5.0 gelecek. Sonrası Sanayi 6.0, Sanayi 7.0 ve dahası... Gelecekte e-posta ile yemek ısmarlayıp yazıcıdan yemeğin çıkarılıp yenilebileceğinden söz ediliyor. Evet, gerçek üstü görünüyor, kullanılır ya da kullanılmaz bilemiyoruz ama kuşkusuz yapılabilir olacak… Belki de bunların hepsi bugün eğitim alan çocuk ve gençlerimizin yaşam süreleri içine sığacak.Bu gelişmeler içinde bizim gençlerimiz hangi konumda yer alacak? Hangi nitelikle hangi amaçla nerede bulunacaklar? Yaşam ne getirirse ona mı razı olacaklar? Hangi meslek ve eğitim kanalını seçerlerse geleceğin değişimlerine hazır olacaklar?

Gençler bunu nereden bilsin? Okullar da bilemez.Bu soruların cevabını tabii ki yönetim sorumluluğuyla ekonomiyi, yatırımları, iş ve işgücünü, eğitimi planlayan, eğitim sistemini oluşturma veya değiştirme gücü olan siyasi iktidarlar verecek. Değişimlere hızla uyarlanacak şekilde gözden geçirme ve uygulamalar yapacak, gençleri mezun olduklarında iş gücüne katacak. Eğitimin gelişimini en az 30-40 yıl ileriye bakarak dünyada teknolojinin değişimine koşut götürecek… Aksi takdirde az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülke sınıflandırmasının ötesine geçemeyeceğiz.Kişi başı 8-12 bin dolar arası milli gelir ile orta sınıf tuzağında çırpınmayı sürdüreceğiz.Microsoft’un değeri dünyanın 19. ekonomisi olan 85 milyon nüfuslu Türkiye’nin yıllık gelirinin üç katı. Tesla bir yıllığa eşdeğer. Dünya almış başını gidiyor. Keşiflerle başladığı farkı reform, Rönesans ve sanayi devrimiyle pekiştirmiş Sanayi 2.0/3.0/4.0’la da giderek açıyor.
Artık attığınız her adımda yoruma açık hantal, tutucu mevzuatlarlaeğitimdegelecek dönemleri yönetmek mümkün değil. Sınav başarısından oluşan eskimiş, üretim ve işgücü planlaması ile koşut yürümeyen, işlevi olamayan eğitim sistemlerinin sonuna doğru geliyoruz. Eğitim; ekonomi, sanayi, teknoloji, yüksek teknoloji, işgücü, bilişim, sanat, spor, sosyokültürel yapı ile birlikte tasarlanmadıkça maalesef bir şey ifade etmiyor. Eğitim artık ülkenin geleceği, moda deyimle bir beka konusu. Biz elimizde olanı, ulusal tarih ve kültürümüzü üzerine titreyerek çocuklarımıza anlatıyoruz. Ya elimizde olmayanı? Yüksek teknolojiyi, yapay zekâyı, arttırılmış gerçekliği, evrensel sanatı, sporu? Gelişmiş ülkelerin alıp başını gittiği dijital dünyayı? İnovasyonu?

Sınav esaretinden acil kurtulmalıyız
Eğitim öğretim, yaşam başarısı için bir araç. Oysa biz ne yapıyoruz?Bakanlığıyla, okuluyla, velisiyle, öğrencisiyle yıllardır sınav başarısını yaşam başarısına endekslemiş öylece sürüklenip gidiyoruz. İş, sorulara doğru cevap vermek, bir üst seviyeye geçmekle bitmiyor. Bunun evrensel yaşama ilişkin değerleri, tutumları, becerileri, kişisel gelişimi var. Küresel farkındalığı, sanatı var, sporu var. Edebiyatı, iyi öğrenilmiş yabancı dili, gelişmiş dijital okuryazarlığı, medya okuryazarlığı, yaratıcılığı var. Hadi temel ve ulusal değerleri anaokulu ve ilkokulda kazandırdık diyelim. Diğerleri ne olacak? Evet, bunların çoğu müfredatımızda var. Ancak okullarımızda var mı? Sınav sorusu çözmekten bunlara sıra geliyor mu? Hangisi sınavda başarılı olmak kadar önemseniyor? Kendimizi kandırmayalım.Sınavlar bir sektör oluşturmaktan da öte ülkedeki tüm eğitim öğretim dünyasını esir almış, sınav başarısı havucuyla yaratılan müthiş bir pasta oluşturmuş durumda. Etüt merkezi, kurs adı altında dershaneler,kayıt dışı özel dersler, resmi/özel tüm okullar. Nereden bakarsanız bakın sınav odaklı bir öğretim işin merkezinde.Kör bir talep, üç maymunu oynayan bir arz var. Çünkü en kolay, en ucuz başarı, rekabet vepazarlama aracı bu. Özel okullar at yarışı sonucu açıklar gibi sınav sonuçları açıklamalarla pastadan pay alma peşinde. İş MEM ile ahbap çavuş ilişkisi içinde sınavın ertesi günü “resmi olmayan sonuçlara göre birinciyiz”e kadar gitmiş durumda. Üç beş okulun bulunduğu bir yerleşim merkezinde o okul birinciyim, diğeri şampiyonum, bir diğeri ortalamaların birincisiyim, en birinciyim, en başarılıyım söylemleriyle ön sırada yer alan birkaç öğrenciye ait başarıyı kullanarakrekabet ediyor. Köklü, saygın olarak bilinen bir okulumuzise “en az bir dersten en fazla yüzde şu kadar yanlış, bu kadar tam”vb. ifadelerle akla ziyan anlaşılmaz başarı(!) öykülerine reklam ve ilanlarında yer veriyor. Ama marka. İstatistikleri istediğiniz gibi eğip büküpsadece bilgi vermenin ötesine geçerek istediğiniz söylemi çıkartabilirsiniz. Aynı yolla gerçekleri ve gerekçeleri de ustaca saklayabilirsiniz. Mantık, merak ve sorgulama yolunu tercih etmeyen insanlarımız bu haksız rekabetin değirmenine su taşır nasıl olsa.Özel okulların eğitim ve öğretimi maalesef bu pasta ve pastadan pay alma üzerine şekillenmiş durumda.Eğitime ve okullara “koş vatandaş koş, gel en iyisi burada” işportacı jargonunu kullanmak gerçekten yakışmıyor. Okullar bu avamlıktan vazgeçmeli. Resmi ya da özel, Türkiye’de okullara, öğretmenlere layık oldukları ağırbaşlı, eğitimci kimliğini, donanımını geri kazandırmak gerek.
YKS’ye bakalım… Dünyanın en büyük ekonomilerinden ve sanayi teknoloji ülkelerinden 83 milyon nüfuslu Almanya’da yükseköğrenimde 2,75 milyon öğrenci var. Nüfusa oranı %3.1, her 30 kişiden biri. 8,650,000 nüfuslu İsviçrede bu sayı yaklaşık 260,000 öğrenci. Nüfusa oranı %3, her 33 kişiden biri. Nüfusu 85 milyon olan Türkiye’de ise 8 milyon. Nüfusa oranı %9.41. Her 10.5 kişiden biri yükseköğrenimde. Bunda bir yanlışlık, bir gariplik yok mu? Nedir bunun itici gücü, alt bileşenleri? Bizim daha büyük sanayimiz mi var?Mezunlara iş alanı yarattık da çalışan mı bulamıyoruz? Yüksek teknoloji ihracatımız mı daha yüksek? Ar-Ge’ye daha mı fazla bütçe ayırıyoruz? İşletmelerimiz, şirketlerimiz dünyaya mı taşıyor da bu kadar her işin yükseköğrenimini görene ihtiyacımız var? Sadece sosyolojik nedenler deyip geçmeli miyiz? Yoksa siyasetin ülkenin geleceğini planlamasıyla ilgili bir sorun mu var? Akademisyen yeterliği, bilimsel makale, makalelere atıf sayılarından söz etmeye bile gerek yok. İran listelerde bizden daha yukarıda. Nedeni her neyse ortada bir sorun var ve bu sorun giderek bir çıkmaza giriyor. Yükseköğrenim kurumlarımız lisenin hallicesinden öte geçemiyor. Tabi liseden de öğrenci ortaokul seviyesinde geliyor. Bu, milletçe hep birlikte sürdürdüğümüz bir gaflet uykusudur. STK’larıyla, Bakanlığıyla uyanmak, siyasi iktidarı ısrarla uyarmak gerekiyor.
Eğitimde siyasi iktidarın, ülkeyi çağdaş uygarlıklar düzeyine getirecek kaliteyi ve evrensel eğitim vermeyi, uzaktan, yüz yüze, hibrid ne olursa olsun yeniden acilen tasarlamasının tam zamanı. Yoksa dünya almış başını gidiyor. Yakalayamazsak işimiz zor, geleceğimiz üçüncü dünya.

Yeni okul kurgusu… Yeni parametreler…
Okullar artık Liseye ve Yüksek Öğrenime geçiş sınavlarının birincil öneminin giderek azalacağı, yerine beceri ve tutum eğitimlerinin öne çıkartılacağı, dünyaya bütünleşmiş bilgi ve zihniyetlerin yetiştirileceğimekânlar olmak durumunda. Salgınla çocuk ve gençlerin evde dört duvar arasına kapanmaları, sınav başarısı hezeyanından, şartlanmışlıktan ötürü bir türlü öne çıkartmadığımız bir gerçeği en başta gençlerimize ve ailelerine fark ettirdi. Sosyalleşme... Okulların etkin bir çocukluk, ergenlik ve gençlik sosyalleşme ve gelişme alanı olduğu belirgin olarak açığa çıktı. Yaparak, yaşayarak öğrenmenin, sosyal alanlarda akran öğrenmelerinin, öğretmen yönlendirmelerinin önemini herkesin aklına yerleştirdi. Bu gelişmenin beraberinde yeni talepler ve okul tasarımları oluşma olasılığı yüksek.Talepler okullarda değişimin itici gücü olacak. Bu da akademik, felsefe, edebiyat, sanat, spor yanında, yaşama dair kişisel gelişimin de etkin olarak sağlanacağı daha fazla sayıda tematik sınıflar, kapalı ve açık alanlar, tasarım beceri atölyeleri, matematik ve fen bilimleri ve bilişim laboratuvarları demek. Bu da bugünlerde sıklıkla dile getirildiği gibi hibrid bir eğitimle yapılabilecek. Beklentimiz belki bir miktar evde olmak dışında tamamı gerekli dersler için sınıfta kısa sürelerde ama yoğun teorik eğitim, uygulamalarda tam anlama sağlayacak pekiştirme,evdede ön okumalar ve proje araştırmaları.Dijital dünya, bilişim teknolojileri ve robotiğin buralarda özel bir yeri olacak. Genişlemeye ve çeşitlendirmeye yeri olan okullar, kampüsler daha değerlenecek, öne çıkacak.

Tek tip müfredatın yerini ne alacak? Okullar bu dönüşüme nasıl ayak uyduracak?
Ekonomik gelişmiş dünyada daha fazla yer alabilmek için tek tip müfredat değişmek zorunda. IB Bakalorya sistemi bunun için çok uygun bir örnek. Sürekli gelişen canlı bir müfredat. Birçok ülkeden dünyaya nitelikli iş, düşünce ve tasarım gücü yetiştiren bir sistem. Uygulandığı ülkelerde ulusal müfredatın varlığını benimsiyor. Olabildiğince de uluslararası zihniyeteyönelik, dünya siyaseti ve ekonomisinden haberdar eden, farklı kültürlere saygıyı, sosyal sorumluluk duygusunu, düşünmeyi, sorgulamayı, kişinin çevresini değiştirmesini yücelten programlar uyguluyor. İngilizce olmazsa olmazı. Diğer taraftan tek tip, zorunlu müfredatı yoğun olan ülkelerde –ki Türkiye bu kategoride- benzer programlar pek uygulanamıyor. Uygulansa da ideal sonucu almaktan uzak kalıyor.Bu nedenle Türkiye’debenzer, özgün programlarla ölçme ve değerlendirme parametreleri farklı, yerel-evrensel dengesinde inisiyatif kullanabilecek, alt yapısınıkendi müfredatına göre oluşturacak okullara esneklik sağlayıp alan açmakta büyük yarar var. O zaman öğrenci de okulaisteyerek gidecek. Sıkılmak, bezmek, yerine okulu keyif alacağı, eğlenirken ve sosyalleşirken öğreneceği bir yer olarak benimseyecek. Okul yönetimleri de eğitim başarısına odaklanacak.
Hakkını vermek gerek, MEB 2023 vizyonu alt bileşenleri ile birlikte bu yönde bir planlamaydı. Tabi yeterli düzeyde İngilizce eğitimi ile birlikte olursa. Ne yazık ki uygulamaya konamadı.

Yeni Okul’un beceri kriterleri neler olacak?
İnternet bir devri hızla sona erdiriyor. Üniversiteler kilise ve manastır kütüphanelerinin bilgi tekelini sonlandırmıştı.İnternet de üniversitelerin bilgi tekelini sonlandırıyor. Artık işverenler diplomayı birinci önemde görmüyor. En bilgili, en zeki kişiyi aramıyor. Beceri, tutum ve eylem gücünün yüksekliğini öne çıkarıyor. İyi bir eğitim seviyesini tabii ki gözetiyor ancak işe özgü bilginin çeşitli yollardan ya da biraz zaman harcayarak işletme içinde edinilebileceğini düşünüyor. Birçok işverensosyal beceriler, duygusal zekâ, takım çalışması, iletişim, zaman yönetimi becerilerine sahip, yaratıcı ve uluslararası zihniyetle düşünebilen vizyoner adayları daha şanslı görüyor. Bunun farkında olmak ve eğitim modellerini buna göre değiştirmek gerekiyor.Hızına yetişemediğimiz dijital dönüşümü de yüksek önemde tutarak. Bu değişimler yeni okulun değerler skalasında sınav başarısını da giderekönemsiz hale getirecek. Bu gelişim çok da uzak değil. Sadece okullar değil anne babaların da bu değişimi öngörmeleri, çocuklarını“sosyal beceriler, düşünme, özyönetim, araştırma ve iletişim becerileri” kazandıracak kurumlara yönlendirmeliler.

Gelenek mi Gelecek mi? Yerel mi Evrensel mi?
Kültürümüzün günlük yaşama ait, bize özgü iyi, bireysel ve toplumsal kaliteyi yücelten yanlarını ayrı tutuyorum. Sermaye birikimi, girişimciliğe kolaylık, finansmana ulaşım, hukuk, teknoloji, spor, sanat, sosyal ahlak, kolektif yaşam becerileri,doğruluk, dürüstlük, insan hakları, ifade özgürlüğü konularında gelişmiş ülkeleri takip etmek gerekiyor. Onların eğitim alt ve üst yapılarını iyi incelemek gerekiyor. Aslında inceleniyor da. Ama önemli olan istek, stratejibelirleme ve uygulama. Yüksek teknoloji ve ağır sanayii yakalamaya odaklı düşünebilen bir siyasi iradeyle, üzerinde siyasi iradenin tahakküm kurmadığıbir eğitim sistemi ve uygulamalarından geçiyor. Ülke yönetimini üstlenen siyasi irade her iki hal için de kararlı olmadığı sürece bunun kendiliğinden olması mümkün değil. Bu gerçekleşmediği sürece de Türkiye okullarındaverimi yüksek bir yerel-evrensel uyumundan söz etmek gereksiz. Kurulu düzene devam. Bunun istisnaları bireysel çabalarıyla dünyayı değiştirmeye çalışan ve sayıları giderek azalan idealist müdür, öğretmenler ve evrenselin bilincini yakalayan öğrenciler. Bir de yerel-evrensel dengesini eğitsel amaçlı uygulamaya koyan idealist özel okullar. Bunlar Türkiye’yi taşımaya, geleceğini oluşturmaya yeter mi? Tabii ki yetmez. Uygulama ülke eğitim stratejisinin bir parçası ve bütünsel olmak zorunda.Okullara düşen de eğitim verdikleri her alanda fen, matematik, sanat, spor hangisi olursa olsun her yıl her bir dalda araştırmacı, ağırlıklı olarak İngilizcesi yeterli, bilgili, evrensel olana yüksek seviyelerden girmeye hazır en azından birkaç bilim insanı adayı çıkartabilmek, altyapısını buna göre düzenlemek olmalı.

Yeni Okul’da teknoloji uygulamalarının kapsam ve sınırları neler olacak?
Sanayi 4.0 ne diyorsa o. Dediği de muhteşem üçlü; “sensör(elektronik) – yazılım (bilişim) – mekanik (mühendislik)”bileşimleri ürünler. Yapay zekâ, artırılmış gerçeklik, nesnelerin interneti, giyilebilir teknoloji vb. Okullar bu konuda yükseköğrenime hazırlık alanları olarak tasarlanmalı. Okul öncesi akıl oyunlarından lisedeki teknoloji tasarım atölyelerine kadar. Göstermelik değil gerçek. Mekânıyla, bütçesiyle, materyal ve donanımlarıyla, öğretmenleriyle. 5 yaşındaki çocuğun önüne koyduğunuz renkli küplerden, tangramlardan lisede kendi tasarımlarını, basit robot/makine/yazılımlarını üretmeye kadar her aşama bütünsel oluşturulmalı. Dünyada daha yapay zekâya el atılmamış tasarlanamamış yüzbinlerce konu/ürün var. Hepsi tasarlanmayı ve üretimi bekliyor.

> Eğitimde bir dönemin sonuna doğru…

rol Gözen - İMİ Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkanı

erol_gozenİnsanoğlu yüzbinlerce yıl avcı-toplayıcılık, 10,000 yıl kadar tarım, 200-250 yıl kadar da sanayi ve teknoloji devrimi derken son 30-40 yıldır Sanayi 4.0 evresiyle siber fiziksel sistemler ve bilişim teknolojileri gelişiminde müthiş bir değişim hızına ulaştı. Artık tüm dünyada bilim, teknoloji, üretim ve yaşam biçimleri bu yeni evre üzerinden kuruluyor. Yeni iş alanları, yepyeni meslekler, iş yapış şekilleri ve iş dünyası beklentileri oluştu, daha da oluşacak. Artık hangi meslek seçilirse seçilsin hangi dalda uzmanlaşılırsa uzmanlaşılsın, Sanayi 4.0 gereksinimlerinin mesleklerini evireceği,önümüzdeki on yılların mesleklerinin bunlar üzerine kurulacağı ve gelişeceği öngörülüyor. Şimdi var olanbirçok mesleğin de bu yüzden yok olması bekleniyor. Çok da uzak olmayan zamanlarda Akıllı Robotlar, İnsansız Teknoloji evresi olan Sanayi 5.0 gelecek. Sonrası Sanayi 6.0, Sanayi 7.0 ve dahası... Gelecekte e-posta ile yemek ısmarlayıp yazıcıdan yemeğin çıkarılıp yenilebileceğinden söz ediliyor. Evet, gerçek üstü görünüyor, kullanılır ya da kullanılmaz bilemiyoruz ama kuşkusuz yapılabilir olacak… Belki de bunların hepsi bugün eğitim alan çocuk ve gençlerimizin yaşam süreleri içine sığacak.Bu gelişmeler içinde bizim gençlerimiz hangi konumda yer alacak? Hangi nitelikle hangi amaçla nerede bulunacaklar? Yaşam ne getirirse ona mı razı olacaklar? Hangi meslek ve eğitim kanalını seçerlerse geleceğin değişimlerine hazır olacaklar?

Gençler bunu nereden bilsin? Okullar da bilemez.Bu soruların cevabını tabii ki yönetim sorumluluğuyla ekonomiyi, yatırımları, iş ve işgücünü, eğitimi planlayan, eğitim sistemini oluşturma veya değiştirme gücü olan siyasi iktidarlar verecek. Değişimlere hızla uyarlanacak şekilde gözden geçirme ve uygulamalar yapacak, gençleri mezun olduklarında iş gücüne katacak. Eğitimin gelişimini en az 30-40 yıl ileriye bakarak dünyada teknolojinin değişimine koşut götürecek… Aksi takdirde az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülke sınıflandırmasının ötesine geçemeyeceğiz.Kişi başı 8-12 bin dolar arası milli gelir ile orta sınıf tuzağında çırpınmayı sürdüreceğiz.Microsoft’un değeri dünyanın 19. ekonomisi olan 85 milyon nüfuslu Türkiye’nin yıllık gelirinin üç katı. Tesla bir yıllığa eşdeğer. Dünya almış başını gidiyor. Keşiflerle başladığı farkı reform, Rönesans ve sanayi devrimiyle pekiştirmiş Sanayi 2.0/3.0/4.0’la da giderek açıyor.
Artık attığınız her adımda yoruma açık hantal, tutucu mevzuatlarlaeğitimdegelecek dönemleri yönetmek mümkün değil. Sınav başarısından oluşan eskimiş, üretim ve işgücü planlaması ile koşut yürümeyen, işlevi olamayan eğitim sistemlerinin sonuna doğru geliyoruz. Eğitim; ekonomi, sanayi, teknoloji, yüksek teknoloji, işgücü, bilişim, sanat, spor, sosyokültürel yapı ile birlikte tasarlanmadıkça maalesef bir şey ifade etmiyor. Eğitim artık ülkenin geleceği, moda deyimle bir beka konusu. Biz elimizde olanı, ulusal tarih ve kültürümüzü üzerine titreyerek çocuklarımıza anlatıyoruz. Ya elimizde olmayanı? Yüksek teknolojiyi, yapay zekâyı, arttırılmış gerçekliği, evrensel sanatı, sporu? Gelişmiş ülkelerin alıp başını gittiği dijital dünyayı? İnovasyonu?

Sınav esaretinden acil kurtulmalıyız
Eğitim öğretim, yaşam başarısı için bir araç. Oysa biz ne yapıyoruz?Bakanlığıyla, okuluyla, velisiyle, öğrencisiyle yıllardır sınav başarısını yaşam başarısına endekslemiş öylece sürüklenip gidiyoruz. İş, sorulara doğru cevap vermek, bir üst seviyeye geçmekle bitmiyor. Bunun evrensel yaşama ilişkin değerleri, tutumları, becerileri, kişisel gelişimi var. Küresel farkındalığı, sanatı var, sporu var. Edebiyatı, iyi öğrenilmiş yabancı dili, gelişmiş dijital okuryazarlığı, medya okuryazarlığı, yaratıcılığı var. Hadi temel ve ulusal değerleri anaokulu ve ilkokulda kazandırdık diyelim. Diğerleri ne olacak? Evet, bunların çoğu müfredatımızda var. Ancak okullarımızda var mı? Sınav sorusu çözmekten bunlara sıra geliyor mu? Hangisi sınavda başarılı olmak kadar önemseniyor? Kendimizi kandırmayalım.Sınavlar bir sektör oluşturmaktan da öte ülkedeki tüm eğitim öğretim dünyasını esir almış, sınav başarısı havucuyla yaratılan müthiş bir pasta oluşturmuş durumda. Etüt merkezi, kurs adı altında dershaneler,kayıt dışı özel dersler, resmi/özel tüm okullar. Nereden bakarsanız bakın sınav odaklı bir öğretim işin merkezinde.Kör bir talep, üç maymunu oynayan bir arz var. Çünkü en kolay, en ucuz başarı, rekabet vepazarlama aracı bu. Özel okullar at yarışı sonucu açıklar gibi sınav sonuçları açıklamalarla pastadan pay alma peşinde. İş MEM ile ahbap çavuş ilişkisi içinde sınavın ertesi günü “resmi olmayan sonuçlara göre birinciyiz”e kadar gitmiş durumda. Üç beş okulun bulunduğu bir yerleşim merkezinde o okul birinciyim, diğeri şampiyonum, bir diğeri ortalamaların birincisiyim, en birinciyim, en başarılıyım söylemleriyle ön sırada yer alan birkaç öğrenciye ait başarıyı kullanarakrekabet ediyor. Köklü, saygın olarak bilinen bir okulumuzise “en az bir dersten en fazla yüzde şu kadar yanlış, bu kadar tam”vb. ifadelerle akla ziyan anlaşılmaz başarı(!) öykülerine reklam ve ilanlarında yer veriyor. Ama marka. İstatistikleri istediğiniz gibi eğip büküpsadece bilgi vermenin ötesine geçerek istediğiniz söylemi çıkartabilirsiniz. Aynı yolla gerçekleri ve gerekçeleri de ustaca saklayabilirsiniz. Mantık, merak ve sorgulama yolunu tercih etmeyen insanlarımız bu haksız rekabetin değirmenine su taşır nasıl olsa.Özel okulların eğitim ve öğretimi maalesef bu pasta ve pastadan pay alma üzerine şekillenmiş durumda.Eğitime ve okullara “koş vatandaş koş, gel en iyisi burada” işportacı jargonunu kullanmak gerçekten yakışmıyor. Okullar bu avamlıktan vazgeçmeli. Resmi ya da özel, Türkiye’de okullara, öğretmenlere layık oldukları ağırbaşlı, eğitimci kimliğini, donanımını geri kazandırmak gerek.
YKS’ye bakalım… Dünyanın en büyük ekonomilerinden ve sanayi teknoloji ülkelerinden 83 milyon nüfuslu Almanya’da yükseköğrenimde 2,75 milyon öğrenci var. Nüfusa oranı %3.1, her 30 kişiden biri. 8,650,000 nüfuslu İsviçrede bu sayı yaklaşık 260,000 öğrenci. Nüfusa oranı %3, her 33 kişiden biri. Nüfusu 85 milyon olan Türkiye’de ise 8 milyon. Nüfusa oranı %9.41. Her 10.5 kişiden biri yükseköğrenimde. Bunda bir yanlışlık, bir gariplik yok mu? Nedir bunun itici gücü, alt bileşenleri? Bizim daha büyük sanayimiz mi var?Mezunlara iş alanı yarattık da çalışan mı bulamıyoruz? Yüksek teknoloji ihracatımız mı daha yüksek? Ar-Ge’ye daha mı fazla bütçe ayırıyoruz? İşletmelerimiz, şirketlerimiz dünyaya mı taşıyor da bu kadar her işin yükseköğrenimini görene ihtiyacımız var? Sadece sosyolojik nedenler deyip geçmeli miyiz? Yoksa siyasetin ülkenin geleceğini planlamasıyla ilgili bir sorun mu var? Akademisyen yeterliği, bilimsel makale, makalelere atıf sayılarından söz etmeye bile gerek yok. İran listelerde bizden daha yukarıda. Nedeni her neyse ortada bir sorun var ve bu sorun giderek bir çıkmaza giriyor. Yükseköğrenim kurumlarımız lisenin hallicesinden öte geçemiyor. Tabi liseden de öğrenci ortaokul seviyesinde geliyor. Bu, milletçe hep birlikte sürdürdüğümüz bir gaflet uykusudur. STK’larıyla, Bakanlığıyla uyanmak, siyasi iktidarı ısrarla uyarmak gerekiyor.
Eğitimde siyasi iktidarın, ülkeyi çağdaş uygarlıklar düzeyine getirecek kaliteyi ve evrensel eğitim vermeyi, uzaktan, yüz yüze, hibrid ne olursa olsun yeniden acilen tasarlamasının tam zamanı. Yoksa dünya almış başını gidiyor. Yakalayamazsak işimiz zor, geleceğimiz üçüncü dünya.

Yeni okul kurgusu… Yeni parametreler…
Okullar artık Liseye ve Yüksek Öğrenime geçiş sınavlarının birincil öneminin giderek azalacağı, yerine beceri ve tutum eğitimlerinin öne çıkartılacağı, dünyaya bütünleşmiş bilgi ve zihniyetlerin yetiştirileceğimekânlar olmak durumunda. Salgınla çocuk ve gençlerin evde dört duvar arasına kapanmaları, sınav başarısı hezeyanından, şartlanmışlıktan ötürü bir türlü öne çıkartmadığımız bir gerçeği en başta gençlerimize ve ailelerine fark ettirdi. Sosyalleşme... Okulların etkin bir çocukluk, ergenlik ve gençlik sosyalleşme ve gelişme alanı olduğu belirgin olarak açığa çıktı. Yaparak, yaşayarak öğrenmenin, sosyal alanlarda akran öğrenmelerinin, öğretmen yönlendirmelerinin önemini herkesin aklına yerleştirdi. Bu gelişmenin beraberinde yeni talepler ve okul tasarımları oluşma olasılığı yüksek.Talepler okullarda değişimin itici gücü olacak. Bu da akademik, felsefe, edebiyat, sanat, spor yanında, yaşama dair kişisel gelişimin de etkin olarak sağlanacağı daha fazla sayıda tematik sınıflar, kapalı ve açık alanlar, tasarım beceri atölyeleri, matematik ve fen bilimleri ve bilişim laboratuvarları demek. Bu da bugünlerde sıklıkla dile getirildiği gibi hibrid bir eğitimle yapılabilecek. Beklentimiz belki bir miktar evde olmak dışında tamamı gerekli dersler için sınıfta kısa sürelerde ama yoğun teorik eğitim, uygulamalarda tam anlama sağlayacak pekiştirme,evdede ön okumalar ve proje araştırmaları.Dijital dünya, bilişim teknolojileri ve robotiğin buralarda özel bir yeri olacak. Genişlemeye ve çeşitlendirmeye yeri olan okullar, kampüsler daha değerlenecek, öne çıkacak.

Tek tip müfredatın yerini ne alacak? Okullar bu dönüşüme nasıl ayak uyduracak?
Ekonomik gelişmiş dünyada daha fazla yer alabilmek için tek tip müfredat değişmek zorunda. IB Bakalorya sistemi bunun için çok uygun bir örnek. Sürekli gelişen canlı bir müfredat. Birçok ülkeden dünyaya nitelikli iş, düşünce ve tasarım gücü yetiştiren bir sistem. Uygulandığı ülkelerde ulusal müfredatın varlığını benimsiyor. Olabildiğince de uluslararası zihniyeteyönelik, dünya siyaseti ve ekonomisinden haberdar eden, farklı kültürlere saygıyı, sosyal sorumluluk duygusunu, düşünmeyi, sorgulamayı, kişinin çevresini değiştirmesini yücelten programlar uyguluyor. İngilizce olmazsa olmazı. Diğer taraftan tek tip, zorunlu müfredatı yoğun olan ülkelerde –ki Türkiye bu kategoride- benzer programlar pek uygulanamıyor. Uygulansa da ideal sonucu almaktan uzak kalıyor.Bu nedenle Türkiye’debenzer, özgün programlarla ölçme ve değerlendirme parametreleri farklı, yerel-evrensel dengesinde inisiyatif kullanabilecek, alt yapısınıkendi müfredatına göre oluşturacak okullara esneklik sağlayıp alan açmakta büyük yarar var. O zaman öğrenci de okulaisteyerek gidecek. Sıkılmak, bezmek, yerine okulu keyif alacağı, eğlenirken ve sosyalleşirken öğreneceği bir yer olarak benimseyecek. Okul yönetimleri de eğitim başarısına odaklanacak.
Hakkını vermek gerek, MEB 2023 vizyonu alt bileşenleri ile birlikte bu yönde bir planlamaydı. Tabi yeterli düzeyde İngilizce eğitimi ile birlikte olursa. Ne yazık ki uygulamaya konamadı.

Yeni Okul’un beceri kriterleri neler olacak?
İnternet bir devri hızla sona erdiriyor. Üniversiteler kilise ve manastır kütüphanelerinin bilgi tekelini sonlandırmıştı.İnternet de üniversitelerin bilgi tekelini sonlandırıyor. Artık işverenler diplomayı birinci önemde görmüyor. En bilgili, en zeki kişiyi aramıyor. Beceri, tutum ve eylem gücünün yüksekliğini öne çıkarıyor. İyi bir eğitim seviyesini tabii ki gözetiyor ancak işe özgü bilginin çeşitli yollardan ya da biraz zaman harcayarak işletme içinde edinilebileceğini düşünüyor. Birçok işverensosyal beceriler, duygusal zekâ, takım çalışması, iletişim, zaman yönetimi becerilerine sahip, yaratıcı ve uluslararası zihniyetle düşünebilen vizyoner adayları daha şanslı görüyor. Bunun farkında olmak ve eğitim modellerini buna göre değiştirmek gerekiyor.Hızına yetişemediğimiz dijital dönüşümü de yüksek önemde tutarak. Bu değişimler yeni okulun değerler skalasında sınav başarısını da giderekönemsiz hale getirecek. Bu gelişim çok da uzak değil. Sadece okullar değil anne babaların da bu değişimi öngörmeleri, çocuklarını“sosyal beceriler, düşünme, özyönetim, araştırma ve iletişim becerileri” kazandıracak kurumlara yönlendirmeliler.

Gelenek mi Gelecek mi? Yerel mi Evrensel mi?
Kültürümüzün günlük yaşama ait, bize özgü iyi, bireysel ve toplumsal kaliteyi yücelten yanlarını ayrı tutuyorum. Sermaye birikimi, girişimciliğe kolaylık, finansmana ulaşım, hukuk, teknoloji, spor, sanat, sosyal ahlak, kolektif yaşam becerileri,doğruluk, dürüstlük, insan hakları, ifade özgürlüğü konularında gelişmiş ülkeleri takip etmek gerekiyor. Onların eğitim alt ve üst yapılarını iyi incelemek gerekiyor. Aslında inceleniyor da. Ama önemli olan istek, stratejibelirleme ve uygulama. Yüksek teknoloji ve ağır sanayii yakalamaya odaklı düşünebilen bir siyasi iradeyle, üzerinde siyasi iradenin tahakküm kurmadığıbir eğitim sistemi ve uygulamalarından geçiyor. Ülke yönetimini üstlenen siyasi irade her iki hal için de kararlı olmadığı sürece bunun kendiliğinden olması mümkün değil. Bu gerçekleşmediği sürece de Türkiye okullarındaverimi yüksek bir yerel-evrensel uyumundan söz etmek gereksiz. Kurulu düzene devam. Bunun istisnaları bireysel çabalarıyla dünyayı değiştirmeye çalışan ve sayıları giderek azalan idealist müdür, öğretmenler ve evrenselin bilincini yakalayan öğrenciler. Bir de yerel-evrensel dengesini eğitsel amaçlı uygulamaya koyan idealist özel okullar. Bunlar Türkiye’yi taşımaya, geleceğini oluşturmaya yeter mi? Tabii ki yetmez. Uygulama ülke eğitim stratejisinin bir parçası ve bütünsel olmak zorunda.Okullara düşen de eğitim verdikleri her alanda fen, matematik, sanat, spor hangisi olursa olsun her yıl her bir dalda araştırmacı, ağırlıklı olarak İngilizcesi yeterli, bilgili, evrensel olana yüksek seviyelerden girmeye hazır en azından birkaç bilim insanı adayı çıkartabilmek, altyapısını buna göre düzenlemek olmalı.

Yeni Okul’da teknoloji uygulamalarının kapsam ve sınırları neler olacak?
Sanayi 4.0 ne diyorsa o. Dediği de muhteşem üçlü; “sensör(elektronik) – yazılım (bilişim) – mekanik (mühendislik)”bileşimleri ürünler. Yapay zekâ, artırılmış gerçeklik, nesnelerin interneti, giyilebilir teknoloji vb. Okullar bu konuda yükseköğrenime hazırlık alanları olarak tasarlanmalı. Okul öncesi akıl oyunlarından lisedeki teknoloji tasarım atölyelerine kadar. Göstermelik değil gerçek. Mekânıyla, bütçesiyle, materyal ve donanımlarıyla, öğretmenleriyle. 5 yaşındaki çocuğun önüne koyduğunuz renkli küplerden, tangramlardan lisede kendi tasarımlarını, basit robot/makine/yazılımlarını üretmeye kadar her aşama bütünsel oluşturulmalı. Dünyada daha yapay zekâya el atılmamış tasarlanamamış yüzbinlerce konu/ürün var. Hepsi tasarlanmayı ve üretimi bekliyor.

Son Güncelleme: Salı, 03 Ağustos 2021 11:33

Gösterim: 825

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile mücadele için okul ortamlarının önemine vurgu yapan İELEV Okullarının Kadın Yöneticileri İELEV Özel Lisesi Okul Müdürü Dr. Gülseren Aslan, İELEV Özel 125. Yıl İlkokulu/ Ortaokulu Müdürü- Çekmeköy Burcu Aybat, İELEV Özel 125. Yıl Anaokulu Müdürü Çiğdem Yıldız, İELEV Özel İlkokulu/Ortaokulu Müdürü- Cağaloğlu Özlem Katran Akarsu ve İELEV Okulları Eğitim Teknolojileri Yöneticisi Yonca Özgün, eğitim dünyasında kadın olarak yer almanın kolay ve zor yanlarını, kadın yönetici sayısının artması için yapılması gerekenleri artı eğitim'e anlattılar.

ielevKADIN YÖNETİCİLER KURUM KÜLTÜRÜNÜ GELİŞTİRİYOR

Burcu Hanım, eğitim dünyasında farklı kademelerde yönetici olarak görev yaptınız ve yapmaya devam ediyorsunuz. Eğitimde kadın yönetici olmanın avantaj ve dezavantajları hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Burcu Aybat:
20 yıl boyunca Türkiye’nin önde gelen eğitim kurumlarında farklı pozisyonlarda çalışma fırsatı yakaladım. Gözlemlerime dayanarak şunu söyleyebilirim ki çalıştığım okullarda yöneticiler genel olarak kadındı. Ancak Türkiye’de bu durumun genele baktığımızda farklılık gösterdiğini biliyoruz. TALIS (Teaching and Learning International Survey) 2018 sonuçlarına göre; Türkiye’de, ortaokul kademesinde 3.951 öğretmenin %56’sı; 196 okul müdürünün ise yalnızca %7’si kadındır. Bu oranlar OECD ortalamasında ise sırasıyla %68 ve %47’dir. Toplumsal Cinsiyet Uçurumu 2017 raporu ise kadın üst düzey yönetici sayısında Türkiye’nin, 145 ülke arasında 107. sırada olduğunu gösteriyor.

Kadınların üst düzey yönetim görevlerine gelmelerini engelleyen görünmez ve yapay bariyerleri tanımlamak için “cam tavan” metaforu kullanılıyor. Kadınların yönetim alanında seyrek olarak yer almasını toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir yansıması olarak kabul edebiliriz. Ne yazık ki eğitim alanında da toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yansımalarını yaşadığımızı düşünüyorum. Erkek egemen yönetim dünyasında, daha fazla lider kadının yer almasının, bulundukları kurum kültürüne olumlu katkıları olacaktır hiç şüphesiz. Beraberinde de kurum içindeki cinsiyet eşitliğine, davranış ve şartlar anlamında, etkisi bulunacaktır.

Kadınların ve erkeklerin liderlik stillerinin farklılık gösterdiğine dair söylemler var. Ancak bunun toplumun beklentileri ile paralellik gösterdiğini düşünüyorum. Halbuki 21. yüzyılda tüm liderlerin, kadın ya da erkek farketmez, güçlü iletişim, iş birliği ve planlama becerilerine sahip olması, özellikle yeni nesil öğretmenlerle çalıştığınız bu ortamda elzem. Esnek ve yatay yönetim anlayışına sahip liderlerin özellikle hibrit eğitim dönemine girdiğimiz bu süreçte başarılı olacağına inanıyorum. 

ÖNCE ÖĞRETMEN SONRA YÖNETİCİYİM

Gülseren Hanım, siz de hem bir akademisyen hem de bir yönetici olarak sektörü yakından tanıyorsunuz. Eğitim sektörünü tercih etme nedenleriniz neler?
Dr. Gülseren Aslan:
Şu anda çalıştığım İELEV Okulları bir IB okulu. International Bakalorya Organizasyonunun tarihçesine bakarsanız, ilk tohumları Binci Dünya Savaşından sonra 1920lerde atılıyor. Bir grup idealist, kültürlerarası anlayışı destekleyen ve eleştirel düşünmeye teşvik eden bir müfredat oluşturmaya girişiyor. Birleşmiş Milletler çatısı altında bu şekilde başlayan hikaye, yine idealist bir eğitimci kadının “Barışı öğretmek mümkün mü?” diye sorgulamasıyla devam ederek, bugün dünyanın her yerinde aynı müfredatı uygulamaya çalışan ve özünde daha iyi bir dünyaya ulaşmanın yolunu eğitimde arayan uzun bir yolculuk. Bu yolculuk hala devam ediyor.

Benim bu okulda olmamın tesadüf olmadığını düşünüyorum. Diyalog kurmaya, iletişimin gücüne, sözün gücüne çok inanıyorum. Bunların öğretilebilir olduğuna da inanıyorum. Müfredatlara “Barış dersi” adında bir ders eklemek şekilcilikten ibaret kalabilir. Ancak yine de “barışçıl olmayı” öğretebilir; diyalog kurarak neler başarabileceğimizi, meselelere çok yönlü bakmayı yaşayarak gösterebiliriz.

Ben akademisyen kökenliyim ve yıllarca eğitim fakültesinde öğretmen yetiştirdim. Bugün pandemi koşullarından dolayı bilgi herkes için ulaşılabilir olduğundan, eğitimlerde, derslerde başka değerleri kazandırmak çok daha fazla ön plana çıktı. Ama her idealist öğretmen gibi, ben de esas bu değerleri eğitimlerimin ve derslerimin merkezinde tutmaya çalışıyorum her zaman.

Çocuklara, gençlere öğrettiğimizi sandığımız pek çok bilgi için bize ihtiyaçları yok aslında. “İyi insan olmayı” öğretebilirsek onları geleceğe, geleceği de onlara ve bize kazandırabiliriz.

İşte bu bakış açım ve hayalim için bu sektördeyim. Ve her zaman önce öğretmenim, sonra yönetici… 

KADINLAR ROL MODEL BELİRLEMELİ

Özlem Hanım, eğitimde kadın öğretmen sayısıyla yönetici kadın sayısı arasında oransal olarak bir uçurum gözlemliyoruz. Eğitim sektöründe kadın yönetici sayısının azlığını nelere bağlıyorsunuz ve artması için neler önerirsiniz? 
Özlem Katran Akarsu:
Bugün dünya nüfusunun neredeyse yarısını oluştursalar da maalesef kadınların ekonomik hayata katılımları bununla doğru orantılı değil.  Yapılan birçok araştırmaya göre cinsiyet ayrımcılığı, tüm dünyada, kadınların işe alınmasından terfilerine kadar, özellikle de daha fazla sorumluluk gerektiren üst yönetim kademelerine yükselmelerinde belirgin olarak kendini göstermekte.

Her ne kadar eğitim sektöründe diğer sektörlere göre kadın yönetici sayılarının oranı daha yüksek olsa da bu oranın her geçen gün artması en büyük temennimiz.

Eğitim sektöründe kadın yönetici sayısının artması için öğretmenliğe ilk başladığı yıllardan itibaren tüm öğretmen arkadaşlarımıza kendilerine bir kariyer planı çizmelerini, alan becerilerinin yanı sıra iletişim, organizasyon, rehberlik etme gibi liderlik becerilerini geliştirme konusunda da çaba göstermelerini, sorumluluk almaktan kaçmamalarını, kendilerine verilen görevlerin onlara duyulan güven ile paralel olduğunu; bu yüzden “Bu görev neden bana verildi? Benden başka yapacak kimse yok mu?" yerine “ Ben bu görevi en iyi nasıl yerine getirebilirim?" diye düşünerek çalışmaları gerektiğini, hem kendi alanlarında hem de başka alanlarda değişim ve gelişimi takip etmelerini, iyi bir gözlemci olmalarını ve kendilerine bir rol model belirleyip bu kişilerden feyz almalarını, öneri ve eleştirilere açık olmalarını ve bunları değerlendirmelerini, kendileri ile ilgili alacakları kararlarda cesur olmalarını, ev ve aile sorumluluğu gibi konuların onları kariyer planlarından alıkoymasına izin vermemelerini tavsiye ediyorum.

Tabii bu yalnızca yönetici olacak olan öğretmenin sorumluluğu da olmamalı diye düşünüyorum. Yönetim kademesinde çalışan tüm kadınların kendilerinden sonra ya da kendileri ile beraber çalışacakları yeni yöneticilerin yetiştirilmesi konusunda destek vermesinin çok önemli olduğuna inanıyorum. Ben bu konuyu şahsen çok önemsiyor ve mümkün olduğunca göreve yeni başlamış olan meslektaşlarıma bu konuda mentorluk yapmaya ve yönlendirmeye gayret ediyorum. Onların üst kademelerde görev aldıklarını gördükçe her biriyle büyük gurur duyuyorum. 

KADINLAR TEKNOLOJİYE DAHA FAZLA UYUM GÖSTERİYOR

Yonca Hanım, size gore teknlojinin yarattığı imkanlar kadınların iş yaşamını nasıl etkiliyor?
Yonca Özgün:
Toplumumuzda her ne kadar kadın ve teknoloji kavramlarının bağdaştırılmasında zorlanılsa da teknoloji sektöründeki rol model olan kadınların yaptıkları çalışmaların görünürlüğü her zamankinden daha fazla. “Bilim adamı” yerine “Bilim insanı” ifadesinin dilimize yerleşmiş olması da kadınların sektördeki artan varlığının bir göstergesi. Bu durum teknoloji sektöründe girişimci olmak isteyen ancak buna cesaret edemeyen kadınlar için de bir motivasyon kaynağı. Teknolojinin dinamik, değişen ve gelişen yapısına kadınların daha fazla uyum gösterebildiği aşikâr. Öğrenme kaynaklarının herkese eşit mesafede olması kadınların teknoloji konusunda kendini geliştirmesine olanak sağlıyor. Teknoloji sektöründeki cinsiyet eşitsizliğin aşılması, kadınların teknoloji ile üretebilme yetkinliklerini arttırılabilmeleri ile sağlanabilir. Bunun yolu da eğitimden geçer. Teknoloji ile üretme becerisinin kazandırılması okullardan başlayarak üzerinde önemle durulması gereken bir konu. 

EĞİTİMDE KADIN BAKIŞ AÇISI FARKLILIK YARATIYOR

Çiğdem Hanım, diğer sektörlerle karşılaştırıldığında eğitim sektöründe yönetici olmanın zor ve kolay yanları neler?
Çiğdem Yıldız:
Kadın çalışanların her sektörde katma değerlerinin yüksek olduğu görüşündeyim ama eğitim sektörü özelinde düşünüldüğünde söz konusu çocuk ruh sağlığı, gelişimi, takibi ve eğitimi ile çocuğun yararına sunulacak hizmette kadın bakış açısının kıymetli olduğunu düşünüyorum. Bir ekipte ayrım yapmadan kadın ve erkek çalışanların fikirleriyle ortaya çıkan ürünlerin o sektördeki son kullanıcıya katkılarına her gün şahit oluyorum. İşyerinize gittiğinizde başka hiçbir sektörde sizi kapıda gülen yüzlerle karşılayıp size sarılmak isteyen insanları bulamazsınız. Bence eğitim sektöründe yönetici veya öğretmen olun en büyük kolaylığınız ve motivasyon kaynağınız çocukların size olan bu yaklaşımıdır. Üstelik onlardaki katkınızı ve gelişimlerine şahit olduğunuzu görmek kadar başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak bir ödülü de içinde barındırır. Bu durumun beraberinde getirdiği en büyük zorluk da başka hiçbir sektörde bu denli sorumluluğu omuzlarınızda hissetmemenizdir. 

Z KUŞAĞI TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNİ ÖNEMSİYOR

Türkiye'de kadınların öncelikli sorunları hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu kapsamda neler yapılması gerekiyor?
Dr. Gülseren Aslan:
Kadınlara yönelik şiddet ve her türlü ayrımcılığın önlenmesi; eğitime erişim öncelikli sorunlarımız arasında. Toplumsal cinsiyet eşitliği, küresel politikaların ilgi odağı haline gelse de bu alandaki uygulamaların pratiğe geçirilmesi sosyal ve kamusal alanda bütüncül bir yaklaşımın sergilenmesini gerektiriyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, okullarda, kurumlarda ve aile içinde yeniden üretilmemeli.

Toplumsal cinsiyet eşitliği sadece bir temel insan hakkı değildir; aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmayı ve gelişmeyi beraberinde getirir. Kadınların ve kız çocuklarının güçlendirilmesi toplumsal gelişmenin temel yapıtaşlarındandır. Bu alanda doğru politikaların geliştirilmesi, eğitim ve işe eşit erişim imkanlarının sunulması, aile içindeki işlerin eşit bölüşümü gibi yasal ve kültürel değişimler; bu konudaki kalıp yargıların kırılmasına hizmet eder. Toplumun tüm kurumları bu konuda eşit sorumluluğa sahip olsa da özellikle eğitim ve medyaya dikkat çekmek isterim. Medya, kullandığı dil ve içerik ile ayrımcılığı yeniden üretmekten kaçınmalıdır. Biz eğitimcilerin de bu konuda üzerine büyük sorumluluk düştüğüne inanıyorum. Müfredattan, okul yaşantısına, kitaplarda yer alan örneklere kadar birçok konuda öğrencilerimize sunduğumuz içerikleri ve ilettiğimiz mesajları özenle seçmeliyiz. Okul ortamı, toplumsal cinsiyet eşitliğinin üretilmesine katkı sunmalı.

Bu konuda öğrencilerimden çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim. Gençlerimiz müthiş duyarlı. Z kuşağı ile ilgili en umutlu olduğum alanlardan birisi bu. Ve bunun en heyecan ve mutluluk verici yanı, kız veya erkek fark etmiyor, hepsi toplumsal cinsiyet eşitliğini anlıyor, önemsiyor ve bu konuda yanlış sözcük seçimimde beni de uyardıkları olmuştur. Onlarla gurur duyuyorum. 

Burcu Aybat
“Elbette ki bir liderlik ekibinde kadın-erkek dengesini toplumsal cinsiyet eşitliği kapsamında çok kıymetli buluyorum. Bunun yanında her liderin kadın ve erkek cinsiyet rolleri dışında entelektüel kimlikleriyle ve deneyimleriyle var olduğunu asla unutmamak gerekir. Kadın ya da erkek olmaktan öte bir liderin daha çok eylemleri ile bulunduğu kuruma avantaj ya da dezavantaj getirdiğine inanıyorum.” 

Özlem Katran Akarsu

“Yönetim kademesinde çalışan tüm kadınların kendilerinden sonra ya da kendileri ile beraber çalışacakları yeni yöneticilerin yetiştirilmesi konusunda destek vermesinin çok önemli olduğuna inanıyorum. Ben bu konuyu şahsen çok önemsiyor ve mümkün olduğunca göreve yeni başlamış olan meslektaşlarıma bu konuda mentorluk yapmaya ve yönlendirmeye gayret ediyorum. Onların üst kademelerde görev aldıklarını gördükçe her biriyle büyük gurur duyuyorum.”

 

> Okul ortamı toplumsal cinsiyet eşitliğinin üretilmesine katkı sunmalı

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile mücadele için okul ortamlarının önemine vurgu yapan İELEV Okullarının Kadın Yöneticileri İELEV Özel Lisesi Okul Müdürü Dr. Gülseren Aslan, İELEV Özel 125. Yıl İlkokulu/ Ortaokulu Müdürü- Çekmeköy Burcu Aybat, İELEV Özel 125. Yıl Anaokulu Müdürü Çiğdem Yıldız, İELEV Özel İlkokulu/Ortaokulu Müdürü- Cağaloğlu Özlem Katran Akarsu ve İELEV Okulları Eğitim Teknolojileri Yöneticisi Yonca Özgün, eğitim dünyasında kadın olarak yer almanın kolay ve zor yanlarını, kadın yönetici sayısının artması için yapılması gerekenleri artı eğitim'e anlattılar.

ielevKADIN YÖNETİCİLER KURUM KÜLTÜRÜNÜ GELİŞTİRİYOR

Burcu Hanım, eğitim dünyasında farklı kademelerde yönetici olarak görev yaptınız ve yapmaya devam ediyorsunuz. Eğitimde kadın yönetici olmanın avantaj ve dezavantajları hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Burcu Aybat:
20 yıl boyunca Türkiye’nin önde gelen eğitim kurumlarında farklı pozisyonlarda çalışma fırsatı yakaladım. Gözlemlerime dayanarak şunu söyleyebilirim ki çalıştığım okullarda yöneticiler genel olarak kadındı. Ancak Türkiye’de bu durumun genele baktığımızda farklılık gösterdiğini biliyoruz. TALIS (Teaching and Learning International Survey) 2018 sonuçlarına göre; Türkiye’de, ortaokul kademesinde 3.951 öğretmenin %56’sı; 196 okul müdürünün ise yalnızca %7’si kadındır. Bu oranlar OECD ortalamasında ise sırasıyla %68 ve %47’dir. Toplumsal Cinsiyet Uçurumu 2017 raporu ise kadın üst düzey yönetici sayısında Türkiye’nin, 145 ülke arasında 107. sırada olduğunu gösteriyor.

Kadınların üst düzey yönetim görevlerine gelmelerini engelleyen görünmez ve yapay bariyerleri tanımlamak için “cam tavan” metaforu kullanılıyor. Kadınların yönetim alanında seyrek olarak yer almasını toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir yansıması olarak kabul edebiliriz. Ne yazık ki eğitim alanında da toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yansımalarını yaşadığımızı düşünüyorum. Erkek egemen yönetim dünyasında, daha fazla lider kadının yer almasının, bulundukları kurum kültürüne olumlu katkıları olacaktır hiç şüphesiz. Beraberinde de kurum içindeki cinsiyet eşitliğine, davranış ve şartlar anlamında, etkisi bulunacaktır.

Kadınların ve erkeklerin liderlik stillerinin farklılık gösterdiğine dair söylemler var. Ancak bunun toplumun beklentileri ile paralellik gösterdiğini düşünüyorum. Halbuki 21. yüzyılda tüm liderlerin, kadın ya da erkek farketmez, güçlü iletişim, iş birliği ve planlama becerilerine sahip olması, özellikle yeni nesil öğretmenlerle çalıştığınız bu ortamda elzem. Esnek ve yatay yönetim anlayışına sahip liderlerin özellikle hibrit eğitim dönemine girdiğimiz bu süreçte başarılı olacağına inanıyorum. 

ÖNCE ÖĞRETMEN SONRA YÖNETİCİYİM

Gülseren Hanım, siz de hem bir akademisyen hem de bir yönetici olarak sektörü yakından tanıyorsunuz. Eğitim sektörünü tercih etme nedenleriniz neler?
Dr. Gülseren Aslan:
Şu anda çalıştığım İELEV Okulları bir IB okulu. International Bakalorya Organizasyonunun tarihçesine bakarsanız, ilk tohumları Binci Dünya Savaşından sonra 1920lerde atılıyor. Bir grup idealist, kültürlerarası anlayışı destekleyen ve eleştirel düşünmeye teşvik eden bir müfredat oluşturmaya girişiyor. Birleşmiş Milletler çatısı altında bu şekilde başlayan hikaye, yine idealist bir eğitimci kadının “Barışı öğretmek mümkün mü?” diye sorgulamasıyla devam ederek, bugün dünyanın her yerinde aynı müfredatı uygulamaya çalışan ve özünde daha iyi bir dünyaya ulaşmanın yolunu eğitimde arayan uzun bir yolculuk. Bu yolculuk hala devam ediyor.

Benim bu okulda olmamın tesadüf olmadığını düşünüyorum. Diyalog kurmaya, iletişimin gücüne, sözün gücüne çok inanıyorum. Bunların öğretilebilir olduğuna da inanıyorum. Müfredatlara “Barış dersi” adında bir ders eklemek şekilcilikten ibaret kalabilir. Ancak yine de “barışçıl olmayı” öğretebilir; diyalog kurarak neler başarabileceğimizi, meselelere çok yönlü bakmayı yaşayarak gösterebiliriz.

Ben akademisyen kökenliyim ve yıllarca eğitim fakültesinde öğretmen yetiştirdim. Bugün pandemi koşullarından dolayı bilgi herkes için ulaşılabilir olduğundan, eğitimlerde, derslerde başka değerleri kazandırmak çok daha fazla ön plana çıktı. Ama her idealist öğretmen gibi, ben de esas bu değerleri eğitimlerimin ve derslerimin merkezinde tutmaya çalışıyorum her zaman.

Çocuklara, gençlere öğrettiğimizi sandığımız pek çok bilgi için bize ihtiyaçları yok aslında. “İyi insan olmayı” öğretebilirsek onları geleceğe, geleceği de onlara ve bize kazandırabiliriz.

İşte bu bakış açım ve hayalim için bu sektördeyim. Ve her zaman önce öğretmenim, sonra yönetici… 

KADINLAR ROL MODEL BELİRLEMELİ

Özlem Hanım, eğitimde kadın öğretmen sayısıyla yönetici kadın sayısı arasında oransal olarak bir uçurum gözlemliyoruz. Eğitim sektöründe kadın yönetici sayısının azlığını nelere bağlıyorsunuz ve artması için neler önerirsiniz? 
Özlem Katran Akarsu:
Bugün dünya nüfusunun neredeyse yarısını oluştursalar da maalesef kadınların ekonomik hayata katılımları bununla doğru orantılı değil.  Yapılan birçok araştırmaya göre cinsiyet ayrımcılığı, tüm dünyada, kadınların işe alınmasından terfilerine kadar, özellikle de daha fazla sorumluluk gerektiren üst yönetim kademelerine yükselmelerinde belirgin olarak kendini göstermekte.

Her ne kadar eğitim sektöründe diğer sektörlere göre kadın yönetici sayılarının oranı daha yüksek olsa da bu oranın her geçen gün artması en büyük temennimiz.

Eğitim sektöründe kadın yönetici sayısının artması için öğretmenliğe ilk başladığı yıllardan itibaren tüm öğretmen arkadaşlarımıza kendilerine bir kariyer planı çizmelerini, alan becerilerinin yanı sıra iletişim, organizasyon, rehberlik etme gibi liderlik becerilerini geliştirme konusunda da çaba göstermelerini, sorumluluk almaktan kaçmamalarını, kendilerine verilen görevlerin onlara duyulan güven ile paralel olduğunu; bu yüzden “Bu görev neden bana verildi? Benden başka yapacak kimse yok mu?" yerine “ Ben bu görevi en iyi nasıl yerine getirebilirim?" diye düşünerek çalışmaları gerektiğini, hem kendi alanlarında hem de başka alanlarda değişim ve gelişimi takip etmelerini, iyi bir gözlemci olmalarını ve kendilerine bir rol model belirleyip bu kişilerden feyz almalarını, öneri ve eleştirilere açık olmalarını ve bunları değerlendirmelerini, kendileri ile ilgili alacakları kararlarda cesur olmalarını, ev ve aile sorumluluğu gibi konuların onları kariyer planlarından alıkoymasına izin vermemelerini tavsiye ediyorum.

Tabii bu yalnızca yönetici olacak olan öğretmenin sorumluluğu da olmamalı diye düşünüyorum. Yönetim kademesinde çalışan tüm kadınların kendilerinden sonra ya da kendileri ile beraber çalışacakları yeni yöneticilerin yetiştirilmesi konusunda destek vermesinin çok önemli olduğuna inanıyorum. Ben bu konuyu şahsen çok önemsiyor ve mümkün olduğunca göreve yeni başlamış olan meslektaşlarıma bu konuda mentorluk yapmaya ve yönlendirmeye gayret ediyorum. Onların üst kademelerde görev aldıklarını gördükçe her biriyle büyük gurur duyuyorum. 

KADINLAR TEKNOLOJİYE DAHA FAZLA UYUM GÖSTERİYOR

Yonca Hanım, size gore teknlojinin yarattığı imkanlar kadınların iş yaşamını nasıl etkiliyor?
Yonca Özgün:
Toplumumuzda her ne kadar kadın ve teknoloji kavramlarının bağdaştırılmasında zorlanılsa da teknoloji sektöründeki rol model olan kadınların yaptıkları çalışmaların görünürlüğü her zamankinden daha fazla. “Bilim adamı” yerine “Bilim insanı” ifadesinin dilimize yerleşmiş olması da kadınların sektördeki artan varlığının bir göstergesi. Bu durum teknoloji sektöründe girişimci olmak isteyen ancak buna cesaret edemeyen kadınlar için de bir motivasyon kaynağı. Teknolojinin dinamik, değişen ve gelişen yapısına kadınların daha fazla uyum gösterebildiği aşikâr. Öğrenme kaynaklarının herkese eşit mesafede olması kadınların teknoloji konusunda kendini geliştirmesine olanak sağlıyor. Teknoloji sektöründeki cinsiyet eşitsizliğin aşılması, kadınların teknoloji ile üretebilme yetkinliklerini arttırılabilmeleri ile sağlanabilir. Bunun yolu da eğitimden geçer. Teknoloji ile üretme becerisinin kazandırılması okullardan başlayarak üzerinde önemle durulması gereken bir konu. 

EĞİTİMDE KADIN BAKIŞ AÇISI FARKLILIK YARATIYOR

Çiğdem Hanım, diğer sektörlerle karşılaştırıldığında eğitim sektöründe yönetici olmanın zor ve kolay yanları neler?
Çiğdem Yıldız:
Kadın çalışanların her sektörde katma değerlerinin yüksek olduğu görüşündeyim ama eğitim sektörü özelinde düşünüldüğünde söz konusu çocuk ruh sağlığı, gelişimi, takibi ve eğitimi ile çocuğun yararına sunulacak hizmette kadın bakış açısının kıymetli olduğunu düşünüyorum. Bir ekipte ayrım yapmadan kadın ve erkek çalışanların fikirleriyle ortaya çıkan ürünlerin o sektördeki son kullanıcıya katkılarına her gün şahit oluyorum. İşyerinize gittiğinizde başka hiçbir sektörde sizi kapıda gülen yüzlerle karşılayıp size sarılmak isteyen insanları bulamazsınız. Bence eğitim sektöründe yönetici veya öğretmen olun en büyük kolaylığınız ve motivasyon kaynağınız çocukların size olan bu yaklaşımıdır. Üstelik onlardaki katkınızı ve gelişimlerine şahit olduğunuzu görmek kadar başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak bir ödülü de içinde barındırır. Bu durumun beraberinde getirdiği en büyük zorluk da başka hiçbir sektörde bu denli sorumluluğu omuzlarınızda hissetmemenizdir. 

Z KUŞAĞI TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNİ ÖNEMSİYOR

Türkiye'de kadınların öncelikli sorunları hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu kapsamda neler yapılması gerekiyor?
Dr. Gülseren Aslan:
Kadınlara yönelik şiddet ve her türlü ayrımcılığın önlenmesi; eğitime erişim öncelikli sorunlarımız arasında. Toplumsal cinsiyet eşitliği, küresel politikaların ilgi odağı haline gelse de bu alandaki uygulamaların pratiğe geçirilmesi sosyal ve kamusal alanda bütüncül bir yaklaşımın sergilenmesini gerektiriyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, okullarda, kurumlarda ve aile içinde yeniden üretilmemeli.

Toplumsal cinsiyet eşitliği sadece bir temel insan hakkı değildir; aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmayı ve gelişmeyi beraberinde getirir. Kadınların ve kız çocuklarının güçlendirilmesi toplumsal gelişmenin temel yapıtaşlarındandır. Bu alanda doğru politikaların geliştirilmesi, eğitim ve işe eşit erişim imkanlarının sunulması, aile içindeki işlerin eşit bölüşümü gibi yasal ve kültürel değişimler; bu konudaki kalıp yargıların kırılmasına hizmet eder. Toplumun tüm kurumları bu konuda eşit sorumluluğa sahip olsa da özellikle eğitim ve medyaya dikkat çekmek isterim. Medya, kullandığı dil ve içerik ile ayrımcılığı yeniden üretmekten kaçınmalıdır. Biz eğitimcilerin de bu konuda üzerine büyük sorumluluk düştüğüne inanıyorum. Müfredattan, okul yaşantısına, kitaplarda yer alan örneklere kadar birçok konuda öğrencilerimize sunduğumuz içerikleri ve ilettiğimiz mesajları özenle seçmeliyiz. Okul ortamı, toplumsal cinsiyet eşitliğinin üretilmesine katkı sunmalı.

Bu konuda öğrencilerimden çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim. Gençlerimiz müthiş duyarlı. Z kuşağı ile ilgili en umutlu olduğum alanlardan birisi bu. Ve bunun en heyecan ve mutluluk verici yanı, kız veya erkek fark etmiyor, hepsi toplumsal cinsiyet eşitliğini anlıyor, önemsiyor ve bu konuda yanlış sözcük seçimimde beni de uyardıkları olmuştur. Onlarla gurur duyuyorum. 

Burcu Aybat
“Elbette ki bir liderlik ekibinde kadın-erkek dengesini toplumsal cinsiyet eşitliği kapsamında çok kıymetli buluyorum. Bunun yanında her liderin kadın ve erkek cinsiyet rolleri dışında entelektüel kimlikleriyle ve deneyimleriyle var olduğunu asla unutmamak gerekir. Kadın ya da erkek olmaktan öte bir liderin daha çok eylemleri ile bulunduğu kuruma avantaj ya da dezavantaj getirdiğine inanıyorum.” 

Özlem Katran Akarsu

“Yönetim kademesinde çalışan tüm kadınların kendilerinden sonra ya da kendileri ile beraber çalışacakları yeni yöneticilerin yetiştirilmesi konusunda destek vermesinin çok önemli olduğuna inanıyorum. Ben bu konuyu şahsen çok önemsiyor ve mümkün olduğunca göreve yeni başlamış olan meslektaşlarıma bu konuda mentorluk yapmaya ve yönlendirmeye gayret ediyorum. Onların üst kademelerde görev aldıklarını gördükçe her biriyle büyük gurur duyuyorum.”

 

Son Güncelleme: Cumartesi, 10 Nisan 2021 15:17

Gösterim: 2918

2021-2022 ajandalarını yapılandırdıklarını belirten Girne Koleji CEO'su Dilek Cambazoğlu, hibrit eğitime yatırımlarını sürdürdüklerini ifade ederek, "2021 Girne markasının hem k12, hem bağımsız anaokulları hem de dil kursu olarak büyümeye devam ettiği bir yıl olacak." diye konuştu.                                    

dilek_cambazogluKurum olarak 2021 ajandanızı bizimle paylaşabilir misiniz? Hangi alanlarda, nasıl bir strateji ile ilerleyeceksiniz? Dikey ve yatay büyüme planlarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?
Eğitim ve öğretim süreçlerinin yenilendiği önemli bir süreçteyiz. Bu nedenle özellikle bilimsel temellerle ve AR-GE çalışmalarımıza ağırlık vererek 2021-2022 ajandamızı yapılandırıyoruz. Önceliğimiz hibrit eğitimin etkili bir yönetim ve öğrenme planı ile sistemimizin çatısını oluşturması. Hibrit eğitim hem teknik, hem metod hem içerik, hem de ölçme – değerlendirme olarak yatırım yaptığımız bir alan. Özellikle üniversitemizin desteğiyle hibrit modele geçiş yapıyor olmamız bizim için büyük avantaj. Bu dönüşüm sürecinin en büyük paydaşlarından biri de öğretmenlerimiz. Hibrit modele yönelik yaptığımız yatırımların yanı sıra öğretmenlerimizle birlikte hem eğitimlere katılıyor hem de deneyimlerimizi paylaştığımız çalıştaylar yaparak çağın süreklilikleriyle koordine oluyoruz.
Bu nedenle ajandamız hibrit modelin eğitim argümanlarından oluşuyor. İkincil olarak da bizler dünya kimliğinde mezuniyete odaklanan bir eğitim organizasyonu olduğumuz için Türkiye’nin her noktasına ulaşarak global vizyonumuzu eğitim yatırımcılarıyla buluşturuyoruz. Bu kapsamda 2021 Girne markasının hem k12, hem bağımsız anaokulları hem de dil kursu olarak büyümeye devam ettiği bir yıl olacak.

ÖĞRETMENLERE YENİ NESİL EĞİTİMLER
Uzaktan eğitim uygulamaları 2021 planlarınızı nasıl etkileyecek? Bu alanda stratejileriniz neler olacak?
MEB’in açıklayacağı her türlü karara göre hazırlıklarımızı tamamladık. Yüz yüze eğitim hazırlıklarımız zaten hazırdı online taraftaki hazırlıklarımızı da Girne Amerikan Üniversitesi BÖTE bölümü öğretim üyelerinin desteği ve eğitimleri ile tamamladık. Öncelikle tüm öğretmenlerimize teknolojik yeterliliklerini artıracak ve web2.0 araçlarını etkin kullanmalarını sağlayacak eğitimler aldırdık. Daha sonrasında da online bir dersin tasarlanma süreci ile ilgili eğitimler aldırdık öğretmenlerimize. Bu eğitimlerimize periyodik aralıklarla devam edeceğiz.
Online eğitim süreci mekandan bağımsız ilerleyen bir süreç olması ve pandemi koşullarının da getirdiği kısıtlamalar nedeniyle velilerimizle olan iletişimimizi bu süreçte ciddi oranda artırma fırsatı yakaladık. Bununla birlikte eğitimin online ilerlemesi öğrencilerimizin sözlü iletişim becerilerini geliştirmemiz ve öğrenmelerini derinleştirmemiz açısından bizlere ayrıca bir fırsat oldu.

Kademeli olarak yüz yüze eğitime geçilmesi halinde hibrit eğitim yönetiminde neler yapmayı planlıyorsunuz? Hibrit eğitim öncelikleriniz neler olacak?
Çevrimiçi eğitim platformları her geçen gün kendini güncelliyor ve öğrencilerin ihtiyaçlarına uygun hale geliyor. Uzaktan eğitime geçtiğimiz ilk günden beri teknolojiyi yakından takip ettiğimiz ve eğitimin vazgeçilmez bir parçası olarak gördüğümüz için çevrimiçi süreçte zorluk yaşamadık. Öğretmenlerimiz hizmet içi eğitim kapsamında dijital eğitim platformları üzerine uygulamalı eğitimler aldılar. Bu platformları daha aktif ve verimli kullanmak adına toplantılar gerçekleştirildi. Bu sayede kendilerini geliştirerek öğrencilere öncü oldular. Çocukların okula dönüşlerinde önceliğimiz pandemi şartlarına uygun davranışların kazanımını tekrar sağlamak. Akademik olarak ise çocukların kazanımlarını ifade edebileceği ortamlar yaratıp bu süreçteki nasıl geçirdiklerini değerlendirdikten sonra bireysel ihtiyaca uygun planlamalar yapacağız. Bu zor süreç bittikten sonra öğrencilerimizin duygu durumlarını yakından takip edip, gerekli desteği vermek önceliğimiz. Düzenlemeyi planladığımız, bireysel ve grup rehberlikleri, okul içi etkinlikler ve sosyal aktiviteler ile öğrencilerimizin bilişsel, sosyal ve duygusal gelişimine katkı sağlamayı hedefliyoruz.

Öğrencilerinizin dünya insanı kimliğini desteklemek için akademik ve sosyal çalışmalarınız nelerdir?
Dünya kimliğinin eğitim yönetiminde yorumlanma biçimi ve dünya kimliği kavramının kurumumuz tarafından sahiplenme şekli gerçekten bizim için çok önemli bir yatırım alanı. Bizim için dünya kimliği demek öğrenme keyfinin yaşam boyu sürdürülebilir olması demek, bu nedenle;

  • Öğrencilerimizin öğrenmeye dair kendine güvenen ve olumlu bir yaklaşım sergilemesi,
    İnsan – çevre etkileşimine yönelik anlayış oluşturması,
  • Bireysel yeterliliğini en üst düzeyde kullanarak ürün geliştirmesi,
  • Çevresindeki insanlara nezaketle, uyumla ve iş birliğiyle yaklaşması çok değerli kriterler.

Bu kapsamda dünya kimliğinde öğrenciler yetiştirmek için akademik ve sosyal anlamda disiplinler arası çalışmalar yapıyor, tema bazlı sorgulama ve tasarım projelerine eğitim programlarımızda yer veriyor; özellikle ‘’oracy’’ olarak nitelendirilen üst düzey iletişim becerilerinin gelişimine yönelik çok yönlü öğrenme deneyimini eğitim yönetiminin olmazsa olmazı olarak görüyoruz. Sağlıklı ve öğrenme keyfiyle yaşama dahil olan öğrencilerimizin bütünsel başarı göstermesini sağlayan dünya kimliği anlayışımızın uzun vadede öncü bir perspektif olduğundan eminiz.

girne_ucluSize göre 2020 yılının eğitim dünyası açısından zorlukları ve fırsatları neler oldu?
Ülke olarak COVID-19 salgını öncesi fiziki alt yapı, öğretim programları, eğitim içerikleri ve öğretim materyalleri, yönetim ve finansman kapasitesi, temel beceri düzeyinin iyileştirilmesi, eğitimin sosyal, kültürel ve etik çıktılarının iyileştirilmesi gibi temel sorunlar eğitim camiasının gündemini oluşturdu. Bu süreçte iş birliğiyle çalışmanın önemi bir kez daha anlaşıldı. Mevcut duruma hızlı ve yenilikçi adımlar atılarak öğrenme süreci asgari düzeyde aksamalarla devam ettirildi. Bu sayededijital dünyadaki hızlı değişimlerin eğitimin yönünü nasıl etkilediğini fark etmiş olduk. Yaşadığımız süreçte, ilkokuldan üniversiteye tüm kademelerde etkili bir şekilde uzaktan öğretimi yönetebilmek için öğretmenlerin teknolojiye hakim olmalarının önemi kaçınılmaz bir gerçek olarak ortaya çıktı.
Uzaktan eğitim, zamandan ve mekandan tamamen bağımsız olarak görüntülü, sesli olabilen, içeriklerin tekrar izlenebildiği, canlı ve aktif katılımın mümkün olduğu, ölçümün, takibin kolay ve iyi şekilde sağlandığı bir eğitim yöntemi olarak birçok avantaja sahip olduğunu bizlere göstermiş oldu. Uzaktan eğitimle birlikte öğrencilere derse katılımda daha çok sorumluluk düşmeye başladı. Evde oldukları süreçte günlerini okul günü gibi planlamak noktasında çoğu öğrenci zorluk yaşadı. Bizler öğrencilerimize öz düzenleme konusunda destek sağlayarak, olası problemlerin önüne geçmeye çalışıyoruz. Bu doğrultuda öz yeterlilik becerilerini geliştirmiş olan çocuklar kendi başarı hikayelerini kendileri oluşturmaya başlamış olacaklar. Çocuklarımız bizim rehberliğimizde kendi oluşturdukları programlar ile zihinsel becerilerini akademik becerilere dönüştürerek olabildiğince kazanım elde edeceklerdir.

Pandemi süreci tüm dünyada eğitimi etkiledi. Bu konuda dünyadaki uygulamalar neler oldu, Türkiye ile karşılaştırdığınızda neler söyleyebilirsiniz?
Koronavirüsün tüm dünyaya yayılarak pandemiye dönüşmesinin ardından hemen hemen bütün ülkeler virüsün yayılmasını kısıtlamak için yüz yüze eğitime ara vererek tüm kademelerdeki okulları kapatma kararı aldılar. Avrupa’nın neredeyse tamamında tüm kademelerdeki okullar 16 Mart’tan itibaren bir hafta içinde kapatıldı. Kapatılmayan ülkelerde ise daha ciddi sosyal mesafe ve hijyen önlemleri alınarak okullar açık tutuldu. Ülkemizin sahip olduğu teknolojik imkânlara, öğretmenlerin teknoloji kullanma becerilerine ve öğrencilerin internete erişim düzeylerine bağlı olarak eş zamanlı ve eş zamanlı olmayan şekilde uzaktan eğitim sürecine başlandı. Bu sürecin takibini en iyi şekilde yapabilmek, öğrenmeyi etkili hale getirebilmek için bireysel öğrenci görüşmeleriyle gerekli değerlendirmeler yapılarak önlemler alındı. Bu sayede öğrencilerle olan iletişim yüz yüze eğitimden neredeyse farksız hale getirildi. Uzaktan eğitimde Türkiye’ye baktığımızda diğer ülkelere paralel bir şekilde gelişim gösterdiğini söyleyebiliriz.

HER HAFTA ONLINE DENEME SINAVI
Pandemi döneminde en merak edilen konuların başında öğrencilerin sınav hazırlıkları geliyor. Öğrencilerinizin LGS ve üniversite sınavlarına hazırlıklarında nasıl rehberlik ediyorsunuz? Bu alandaki çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?
MEB’in açıkladığı takvimde eğitimlerimizi önce yüz yüze daha sonra online olarak yürüttük. Müfredat sınırlaması olmadan yapılacak olan sınavlar için öğrencilerimizle takip edilen akademik programın yanı sıra hafta içi akşam üzeri soru çözüm saatleri ve hafta sonu etütleri ile süreci yürütüyoruz. Her hafta online deneme sınavı yapıyoruz. Deneme sınavlarının sonuçlarına göre belirlenen kazanım eksikliklerine göre her öğrenciye özel, kişiselleştirilmiş çalışma programları ile çalışmalarımıza devam ediyoruz. Sınav hazırlığını sadece akademik olarak değerlendirmiyoruz öğrencilerimizin sosyal ve duygusal gelişimini de önemsiyoruz. Bu bağlamda hem öğrenci hem de velilerimize yönelik Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümümüz tarafından organize edilen online seminerlerle destek sağlıyoruz.

 

                                                                                             

 

 

 

 

 

> Girne Koleji'nin ajandasında 3 alanda yatırım var

2021-2022 ajandalarını yapılandırdıklarını belirten Girne Koleji CEO'su Dilek Cambazoğlu, hibrit eğitime yatırımlarını sürdürdüklerini ifade ederek, "2021 Girne markasının hem k12, hem bağımsız anaokulları hem de dil kursu olarak büyümeye devam ettiği bir yıl olacak." diye konuştu.                                    

dilek_cambazogluKurum olarak 2021 ajandanızı bizimle paylaşabilir misiniz? Hangi alanlarda, nasıl bir strateji ile ilerleyeceksiniz? Dikey ve yatay büyüme planlarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?
Eğitim ve öğretim süreçlerinin yenilendiği önemli bir süreçteyiz. Bu nedenle özellikle bilimsel temellerle ve AR-GE çalışmalarımıza ağırlık vererek 2021-2022 ajandamızı yapılandırıyoruz. Önceliğimiz hibrit eğitimin etkili bir yönetim ve öğrenme planı ile sistemimizin çatısını oluşturması. Hibrit eğitim hem teknik, hem metod hem içerik, hem de ölçme – değerlendirme olarak yatırım yaptığımız bir alan. Özellikle üniversitemizin desteğiyle hibrit modele geçiş yapıyor olmamız bizim için büyük avantaj. Bu dönüşüm sürecinin en büyük paydaşlarından biri de öğretmenlerimiz. Hibrit modele yönelik yaptığımız yatırımların yanı sıra öğretmenlerimizle birlikte hem eğitimlere katılıyor hem de deneyimlerimizi paylaştığımız çalıştaylar yaparak çağın süreklilikleriyle koordine oluyoruz.
Bu nedenle ajandamız hibrit modelin eğitim argümanlarından oluşuyor. İkincil olarak da bizler dünya kimliğinde mezuniyete odaklanan bir eğitim organizasyonu olduğumuz için Türkiye’nin her noktasına ulaşarak global vizyonumuzu eğitim yatırımcılarıyla buluşturuyoruz. Bu kapsamda 2021 Girne markasının hem k12, hem bağımsız anaokulları hem de dil kursu olarak büyümeye devam ettiği bir yıl olacak.

ÖĞRETMENLERE YENİ NESİL EĞİTİMLER
Uzaktan eğitim uygulamaları 2021 planlarınızı nasıl etkileyecek? Bu alanda stratejileriniz neler olacak?
MEB’in açıklayacağı her türlü karara göre hazırlıklarımızı tamamladık. Yüz yüze eğitim hazırlıklarımız zaten hazırdı online taraftaki hazırlıklarımızı da Girne Amerikan Üniversitesi BÖTE bölümü öğretim üyelerinin desteği ve eğitimleri ile tamamladık. Öncelikle tüm öğretmenlerimize teknolojik yeterliliklerini artıracak ve web2.0 araçlarını etkin kullanmalarını sağlayacak eğitimler aldırdık. Daha sonrasında da online bir dersin tasarlanma süreci ile ilgili eğitimler aldırdık öğretmenlerimize. Bu eğitimlerimize periyodik aralıklarla devam edeceğiz.
Online eğitim süreci mekandan bağımsız ilerleyen bir süreç olması ve pandemi koşullarının da getirdiği kısıtlamalar nedeniyle velilerimizle olan iletişimimizi bu süreçte ciddi oranda artırma fırsatı yakaladık. Bununla birlikte eğitimin online ilerlemesi öğrencilerimizin sözlü iletişim becerilerini geliştirmemiz ve öğrenmelerini derinleştirmemiz açısından bizlere ayrıca bir fırsat oldu.

Kademeli olarak yüz yüze eğitime geçilmesi halinde hibrit eğitim yönetiminde neler yapmayı planlıyorsunuz? Hibrit eğitim öncelikleriniz neler olacak?
Çevrimiçi eğitim platformları her geçen gün kendini güncelliyor ve öğrencilerin ihtiyaçlarına uygun hale geliyor. Uzaktan eğitime geçtiğimiz ilk günden beri teknolojiyi yakından takip ettiğimiz ve eğitimin vazgeçilmez bir parçası olarak gördüğümüz için çevrimiçi süreçte zorluk yaşamadık. Öğretmenlerimiz hizmet içi eğitim kapsamında dijital eğitim platformları üzerine uygulamalı eğitimler aldılar. Bu platformları daha aktif ve verimli kullanmak adına toplantılar gerçekleştirildi. Bu sayede kendilerini geliştirerek öğrencilere öncü oldular. Çocukların okula dönüşlerinde önceliğimiz pandemi şartlarına uygun davranışların kazanımını tekrar sağlamak. Akademik olarak ise çocukların kazanımlarını ifade edebileceği ortamlar yaratıp bu süreçteki nasıl geçirdiklerini değerlendirdikten sonra bireysel ihtiyaca uygun planlamalar yapacağız. Bu zor süreç bittikten sonra öğrencilerimizin duygu durumlarını yakından takip edip, gerekli desteği vermek önceliğimiz. Düzenlemeyi planladığımız, bireysel ve grup rehberlikleri, okul içi etkinlikler ve sosyal aktiviteler ile öğrencilerimizin bilişsel, sosyal ve duygusal gelişimine katkı sağlamayı hedefliyoruz.

Öğrencilerinizin dünya insanı kimliğini desteklemek için akademik ve sosyal çalışmalarınız nelerdir?
Dünya kimliğinin eğitim yönetiminde yorumlanma biçimi ve dünya kimliği kavramının kurumumuz tarafından sahiplenme şekli gerçekten bizim için çok önemli bir yatırım alanı. Bizim için dünya kimliği demek öğrenme keyfinin yaşam boyu sürdürülebilir olması demek, bu nedenle;

  • Öğrencilerimizin öğrenmeye dair kendine güvenen ve olumlu bir yaklaşım sergilemesi,
    İnsan – çevre etkileşimine yönelik anlayış oluşturması,
  • Bireysel yeterliliğini en üst düzeyde kullanarak ürün geliştirmesi,
  • Çevresindeki insanlara nezaketle, uyumla ve iş birliğiyle yaklaşması çok değerli kriterler.

Bu kapsamda dünya kimliğinde öğrenciler yetiştirmek için akademik ve sosyal anlamda disiplinler arası çalışmalar yapıyor, tema bazlı sorgulama ve tasarım projelerine eğitim programlarımızda yer veriyor; özellikle ‘’oracy’’ olarak nitelendirilen üst düzey iletişim becerilerinin gelişimine yönelik çok yönlü öğrenme deneyimini eğitim yönetiminin olmazsa olmazı olarak görüyoruz. Sağlıklı ve öğrenme keyfiyle yaşama dahil olan öğrencilerimizin bütünsel başarı göstermesini sağlayan dünya kimliği anlayışımızın uzun vadede öncü bir perspektif olduğundan eminiz.

girne_ucluSize göre 2020 yılının eğitim dünyası açısından zorlukları ve fırsatları neler oldu?
Ülke olarak COVID-19 salgını öncesi fiziki alt yapı, öğretim programları, eğitim içerikleri ve öğretim materyalleri, yönetim ve finansman kapasitesi, temel beceri düzeyinin iyileştirilmesi, eğitimin sosyal, kültürel ve etik çıktılarının iyileştirilmesi gibi temel sorunlar eğitim camiasının gündemini oluşturdu. Bu süreçte iş birliğiyle çalışmanın önemi bir kez daha anlaşıldı. Mevcut duruma hızlı ve yenilikçi adımlar atılarak öğrenme süreci asgari düzeyde aksamalarla devam ettirildi. Bu sayededijital dünyadaki hızlı değişimlerin eğitimin yönünü nasıl etkilediğini fark etmiş olduk. Yaşadığımız süreçte, ilkokuldan üniversiteye tüm kademelerde etkili bir şekilde uzaktan öğretimi yönetebilmek için öğretmenlerin teknolojiye hakim olmalarının önemi kaçınılmaz bir gerçek olarak ortaya çıktı.
Uzaktan eğitim, zamandan ve mekandan tamamen bağımsız olarak görüntülü, sesli olabilen, içeriklerin tekrar izlenebildiği, canlı ve aktif katılımın mümkün olduğu, ölçümün, takibin kolay ve iyi şekilde sağlandığı bir eğitim yöntemi olarak birçok avantaja sahip olduğunu bizlere göstermiş oldu. Uzaktan eğitimle birlikte öğrencilere derse katılımda daha çok sorumluluk düşmeye başladı. Evde oldukları süreçte günlerini okul günü gibi planlamak noktasında çoğu öğrenci zorluk yaşadı. Bizler öğrencilerimize öz düzenleme konusunda destek sağlayarak, olası problemlerin önüne geçmeye çalışıyoruz. Bu doğrultuda öz yeterlilik becerilerini geliştirmiş olan çocuklar kendi başarı hikayelerini kendileri oluşturmaya başlamış olacaklar. Çocuklarımız bizim rehberliğimizde kendi oluşturdukları programlar ile zihinsel becerilerini akademik becerilere dönüştürerek olabildiğince kazanım elde edeceklerdir.

Pandemi süreci tüm dünyada eğitimi etkiledi. Bu konuda dünyadaki uygulamalar neler oldu, Türkiye ile karşılaştırdığınızda neler söyleyebilirsiniz?
Koronavirüsün tüm dünyaya yayılarak pandemiye dönüşmesinin ardından hemen hemen bütün ülkeler virüsün yayılmasını kısıtlamak için yüz yüze eğitime ara vererek tüm kademelerdeki okulları kapatma kararı aldılar. Avrupa’nın neredeyse tamamında tüm kademelerdeki okullar 16 Mart’tan itibaren bir hafta içinde kapatıldı. Kapatılmayan ülkelerde ise daha ciddi sosyal mesafe ve hijyen önlemleri alınarak okullar açık tutuldu. Ülkemizin sahip olduğu teknolojik imkânlara, öğretmenlerin teknoloji kullanma becerilerine ve öğrencilerin internete erişim düzeylerine bağlı olarak eş zamanlı ve eş zamanlı olmayan şekilde uzaktan eğitim sürecine başlandı. Bu sürecin takibini en iyi şekilde yapabilmek, öğrenmeyi etkili hale getirebilmek için bireysel öğrenci görüşmeleriyle gerekli değerlendirmeler yapılarak önlemler alındı. Bu sayede öğrencilerle olan iletişim yüz yüze eğitimden neredeyse farksız hale getirildi. Uzaktan eğitimde Türkiye’ye baktığımızda diğer ülkelere paralel bir şekilde gelişim gösterdiğini söyleyebiliriz.

HER HAFTA ONLINE DENEME SINAVI
Pandemi döneminde en merak edilen konuların başında öğrencilerin sınav hazırlıkları geliyor. Öğrencilerinizin LGS ve üniversite sınavlarına hazırlıklarında nasıl rehberlik ediyorsunuz? Bu alandaki çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?
MEB’in açıkladığı takvimde eğitimlerimizi önce yüz yüze daha sonra online olarak yürüttük. Müfredat sınırlaması olmadan yapılacak olan sınavlar için öğrencilerimizle takip edilen akademik programın yanı sıra hafta içi akşam üzeri soru çözüm saatleri ve hafta sonu etütleri ile süreci yürütüyoruz. Her hafta online deneme sınavı yapıyoruz. Deneme sınavlarının sonuçlarına göre belirlenen kazanım eksikliklerine göre her öğrenciye özel, kişiselleştirilmiş çalışma programları ile çalışmalarımıza devam ediyoruz. Sınav hazırlığını sadece akademik olarak değerlendirmiyoruz öğrencilerimizin sosyal ve duygusal gelişimini de önemsiyoruz. Bu bağlamda hem öğrenci hem de velilerimize yönelik Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümümüz tarafından organize edilen online seminerlerle destek sağlıyoruz.

 

                                                                                             

 

 

 

 

 

Son Güncelleme: Çarşamba, 10 Şubat 2021 12:25

Gösterim: 3993

Vatan Eğitim Kurumları Genel Müdürü olarak göreve başlayan Orhan Dağhan, kurumun kısa ve orta vadeli hedeflerini artı eğitim’e anlattı. 2023 Cumhuriyetin 100. Yılında 223 eğitim kurumuna ulaşacaklarını belirten Dağhan, Vatan’ın eğitim yaklaşımında inovatif eğitimin merkezde olacağını söyledi. 

orhan_daghan_vatanOrhan Bey, öncelikle “hayırlı olsun” diyerek başlamak istiyorum. Yeni yolunuzu ve hedeflerinizi öğrenmek isteriz.

Teşekkür ederim. Belirttiğiniz gibi yeni marka çatısı altında yeni heyecan ve yeni hedeflerle yola çıktık. Vatan Eğitim Kurumları ile yepyeni bir yolculuğa başlıyoruz. Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın Dr. Turay Kesler’in takdirleriyle Genel Müdür olarak çalışmalarımıza ve planlamalarımıza başladık. Bu yolculuğun hepimiz için hayırlı, sağlıklı ve başarılı olmasını dilerim. 

Son zamanlarda salgın etkisiyle birlikte eğitim dünyasında bazı yenilikler ve değişimleri yaşamaktayız. Öğrenciler uzun zamandır yüz yüze eğitimden uzak kaldılar. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle şunu samimiyetle ifade etmek isterim ki yüz yüze eğitimin yerini herhangi bir farklı model alamaz. Çünkü bizler eğitim kurumlarımızda insanı insanla şekillendiriyoruz. Ancak zorunluluktan dolayı farklı bir süreç yaşıyoruz. Eğitim, birey ve toplum için çok değerlidir. Ama insan sağlığı da en az eğitim kadar değerli ve önemlidir. Salgın süreci, eğitim dünyasını çok derinden etkilemektedir. Alışkanlıklarımızın birçoğunu değiştirmek ve yeni alışkanlıklar kazanmak zorunda kaldık. Eğitimde de yeni alışkanlıklar, modeller ve yöntemler kazanmaktayız. Hibrit öğrenme ve ileri ölçme-değerlendirme süreçlerinin gerçekleşmesi öğretmenlere ve öğrencilere yeni kazanımlar sağladı. Bakıldığı zaman zaten bizi bekleyen dijital dünyayı, olması gereken bir dönüşümü salgının etkisiyle birlikte öne almak durumunda kaldık. 

HİBRİT EĞİTİME HAZIRDIK

Vatan Eğitim Kurumları olarak hibrit süreci nasıl karşıladınız? Bu süreçte öğretmen ve öğrencilerinizle birlikte nasıl bir oryantasyon sürecinden geçtiniz?

Vatan Eğitim Kurumları olarak çevrimiçi eğitim süreci ve teknoloji temelli öğrenme modelini salgından önce eğitim programlarımızda zaten öğrencilerimize sağlıyorduk. Böylece eğitimlerimizi, çevrimiçi platformlarımızda rahatlıkla sunabildik. Bununla birlikte kişiselleştirilmiş yapay zekâ temeli ile tüm öğrencilerimiz de kendi eğitim süreçlerini gözlemleyebildi. Salgın sürecinin başlamasıyla birlikte sistemleştirilmiş hibrit eğitim programlarımız bu süreci başarı ile sürdürülmektedir. Her öğrencimize ulaşabiliyor ve ilerlemelerini takip edebiliyoruz. 

Birçok eğitim uzmanı teknolojinin eğitiminde artık hep var olacağını ifade ediyor. Size göre eğitim ve teknoloji ilişkisi, bundan sonra nasıl bir korelasyonla ilerleyecektir?

21. yüzyılın getirdikleri bize şunu göstermektedir: Veriler hızla değişip dönüşecek ve artık bilgiye daha kolay bir şekilde ulaşılacak. Kullandığımız teknolojik araçlar ile bilgiye inanılmaz bir hızla erişebiliyoruz. Dolayısıyla eğitim teknoloji ile bütünleşerek kendini daha belirgin hale getirecektir.

Bu değişimler ve dönüşümler; sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi ve eğitim alanlarında yapısal değişimleri de beraberinde getirmiştir. Özellikle teknolojik imkânların artışı ve eğitim alanıyla ilişkisi, eğitim öğretim faaliyetlerinde zaman ve mekân sınırlarının aşılmasını sağlamıştır. Ortaya çıkan bu imkânlar ise bilgiye ulaşılmasında büyük kolaylıklar getirmiştir.

Bilgi çağında toplumun gereksinimlerine cevap verebilecek ve geleceğin dünyasında rol alacak bireyler, eğitimde teknolojinin imkânlarından yararlanmalıdır. 21. yüzyılı bilgi toplumunun yüzyılı olarak tanımlayacaksak bu durumda nitelikli ve kaliteli bilgiye her zaman, her yerde ve hızlı bir şekilde ulaşmak en önemli faktör olacaktır. 

Teknoloji temelli / destekli eğitim modellerinin yanı sıra yenilikçi bir eğitim modelini, gelişen ve değişen dünyamızda nereye oturtabiliriz?

Teknoloji artık yaşamımızın merkezindedir. Teknoloji temelli eğitim modeline sadece öğrenciler değil, veliler ve öğretmenlerde uyum sağlamalıdır. Gelişen ve değişen dünyayı yakalamak sadece teknoloji temelli eğitim modeline uyum sağlamakla yeterli olmayacak. Bununla birlikte inovasyon sürecini de eğitimin merkezine almalıyız. İnovasyon, var olan bir şeye yenilikler katmaktır. Eğitim alanında birçok öğrenme-öğretme faaliyetleri vardır. Gelişen ve değişen dünyamızda bu uygulamaların yenilenmesi, güçlenmesi ve modernize edilmesi inovasyonun temel kazanımıdır.

Eğitimde inovasyon, geleceği bugünden üretmek için nitelikli birey yaratmaktır. Günceli yakalayan ve yaratıcı düşünebilen çocuklar yetiştirmek, eğitim sürecinin daha etkili ve hedef odaklı hale getirmek anlamına getirilmesidir.

Sonuç olarak eğitimdeki paradigmalar zamanın ruhuna göre dönüşüm göstermektedir. Bu dönüşümler yeni fikirlerin ortaya çıkmasına olanak sağlar. Ortaya çıkan bu yeni ve yaratıcı fikirlerin uygulama evresine geçiş, inovasyonun etkisiyle gerçekleşir. Eğitim modellerinden uygulamalarına ve kullanılan araçlarına kadar inovatif bir perspektifle planlama yapılmalıdır. 

SORU DEĞİL SORUN ÇÖZEN BİREYLER YETİŞTİRMELİYİZ

Bu bilgiler ışığında eğitimde başarıyı yakalayabilmek için neleri ön plana almalıyız?

Bilindiği üzere, uluslararası düzeyde bazı sınavlar organize ediliyor. PISA-TIMMS sınavları bunlardan bazılarıdır. Maalesef bu sınavların sonuçlarına baktığımızda istediğimiz yerde değiliz. Son açıklanan TIMMS sınavında öğrencilerimiz bir önceki sınava oranla yükseliş göstermiştir. Ama hedefimiz ilk 5’e girmek olmalıdır. PISA-TIMMS gibi sınavlar eğitimde yaşanılan rekabeti ve problemleri gözler önüne seriyor. Bu sınavlar ışığında eğitimde var olan geleneksel uygulamaların yeterli katkıyı sağlamadığı ortadadır. Yani soru çözen değil, sorun çözen bireyler yetiştirmeliyiz. Yenilikçi fikirler ve uygulamalar ise eğitimde ihtiyaç duyulan inovasyon için imkân sağlamaktadır.

Eğitimde inovasyon sadece bir imkân değildir. İnovasyon eğitim dünyamız için bir gerekliliktir. Ortaya çıkan bazı eğilimler, çocukların ve gençlerin öğrenme ve anlama şekillerinde bir değişikliğin zorunlu olduğunu ortaya koymaktadır. Öğretmenlerin, eğitim noktasında öğrencilerin ilgi ve dikkatini çekebilmeleri için yaratıcı yaklaşımları uygulaması mecburiyet haline gelmiştir. Bu da sadece eğitimde inovasyon ile başarılır. 

Son olarak inovasyonun eğitim dünyası için merkeze alınması ile özellikle öğrencilerimizde nasıl bir gelişim ortaya çıkacaktır?

Bilindiği üzere ülkemizin merkezî sınavlar gibi bir gerçeği var: Çocuklarımızın tüm motivasyonlarını ve konsantrasyonlarını sınav gerçeğinin sınırlarına hapsediyoruz. Bu bakış da onlardaki potansiyellerin kaybolmasına neden oluyor. Oysaki yaşam, bu kadar dar sınırlara sahip değildir. Sınav gerçeğini reddetmiyoruz ancak eğitimin sadece sınavdan ibaret olmadığının altını çiziyoruz. 21. yy. bilgi çağında bilgiyi üretenler, nitelikli bilgiye erişenler ve onu doğru kullananlar çağının lideri olabilir. Peki, günümüzde liderlik ( eğitim) nedir? Sadece sınavlardan yüksek başarı elde etmek midir? Hayır. İnovasyonla birlikte ileriye sıçrayan ve liderlik potansiyeline sahip çocuklarımız var ve açığa çıkarmaya devam ediyoruz. Eğitim-öğretim plan ve programlarımızda çocuklarımızın bulundukları zaman ve mekanda en doğru kararları verebilen liderler olabilmesine olanak sağlamak adına öğrenme süreçlerinde şu dört noktaya önem veriyoruz: “anlamayı düzenleme, araştırmayı tetikleme, süreç analizi ve sonuç üretme.” Bu nitelikleri benimsemiş ve yaşamında etkin hale getirmiş çocuklarımız çağının potansiyel lideri olabileceklerdir. 

HEDEF 2023’TE 223 ŞUBE

Yeni heyecanınız ve hedefleriniz çerçevesinde, Vatan Eğitim Kurumlarından bahsedebilir misiniz?

Vatan Eğitim Kurumlarını şu iki bölüm üzerinden anlatmaya çalışalım. Biliyorsunuz ki eğitim kavramı altında birçok marka bulunuyor. Biz de öyle bir isim olmalı ki tüm Türkiyemize hitap etmeli diye fikir alışverişinde bulunduk. Şemsiye kavramı bizim için önemli bir örnek oldu. Nasıl ki yağmur yağdığında herkes şemsiyenin altında bulunmak isterse bizde öyle bir isim olmalı ki herkesi kapsayacak ve tüm vatandaşlarımızı çatısı altına alabilecek bir niteliğe sahip olsun istedik. “VATAN” isminde bu şekilde karar kıldık. Tabii ki bu buluşun lideri Yönetim Kurulu Başkanımız Dr. Turay Kesler’dir.

Kendilerinin hedef ve hayallerini öğrendiğimizde biz de bu projede bulunmak istedik. Hem “VATAN” ismi hem de Başkanımızın değerli varlığı, planlarımızın ve projelerimizin oluşmasında bizim için önemli motivasyon kaynağı olmuştur. 2021 yılı sonuna kadar kısa vadeli hedefimiz 101 kurum, orta vadeli hedefimiz ise 2023 Cumhuriyetimizin 100. Yılında

223 kurumu bünyemize katmayı hedefliyoruz.

 

> Vatan'da inovatif eğitim öne çıkacak

Vatan Eğitim Kurumları Genel Müdürü olarak göreve başlayan Orhan Dağhan, kurumun kısa ve orta vadeli hedeflerini artı eğitim’e anlattı. 2023 Cumhuriyetin 100. Yılında 223 eğitim kurumuna ulaşacaklarını belirten Dağhan, Vatan’ın eğitim yaklaşımında inovatif eğitimin merkezde olacağını söyledi. 

orhan_daghan_vatanOrhan Bey, öncelikle “hayırlı olsun” diyerek başlamak istiyorum. Yeni yolunuzu ve hedeflerinizi öğrenmek isteriz.

Teşekkür ederim. Belirttiğiniz gibi yeni marka çatısı altında yeni heyecan ve yeni hedeflerle yola çıktık. Vatan Eğitim Kurumları ile yepyeni bir yolculuğa başlıyoruz. Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın Dr. Turay Kesler’in takdirleriyle Genel Müdür olarak çalışmalarımıza ve planlamalarımıza başladık. Bu yolculuğun hepimiz için hayırlı, sağlıklı ve başarılı olmasını dilerim. 

Son zamanlarda salgın etkisiyle birlikte eğitim dünyasında bazı yenilikler ve değişimleri yaşamaktayız. Öğrenciler uzun zamandır yüz yüze eğitimden uzak kaldılar. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle şunu samimiyetle ifade etmek isterim ki yüz yüze eğitimin yerini herhangi bir farklı model alamaz. Çünkü bizler eğitim kurumlarımızda insanı insanla şekillendiriyoruz. Ancak zorunluluktan dolayı farklı bir süreç yaşıyoruz. Eğitim, birey ve toplum için çok değerlidir. Ama insan sağlığı da en az eğitim kadar değerli ve önemlidir. Salgın süreci, eğitim dünyasını çok derinden etkilemektedir. Alışkanlıklarımızın birçoğunu değiştirmek ve yeni alışkanlıklar kazanmak zorunda kaldık. Eğitimde de yeni alışkanlıklar, modeller ve yöntemler kazanmaktayız. Hibrit öğrenme ve ileri ölçme-değerlendirme süreçlerinin gerçekleşmesi öğretmenlere ve öğrencilere yeni kazanımlar sağladı. Bakıldığı zaman zaten bizi bekleyen dijital dünyayı, olması gereken bir dönüşümü salgının etkisiyle birlikte öne almak durumunda kaldık. 

HİBRİT EĞİTİME HAZIRDIK

Vatan Eğitim Kurumları olarak hibrit süreci nasıl karşıladınız? Bu süreçte öğretmen ve öğrencilerinizle birlikte nasıl bir oryantasyon sürecinden geçtiniz?

Vatan Eğitim Kurumları olarak çevrimiçi eğitim süreci ve teknoloji temelli öğrenme modelini salgından önce eğitim programlarımızda zaten öğrencilerimize sağlıyorduk. Böylece eğitimlerimizi, çevrimiçi platformlarımızda rahatlıkla sunabildik. Bununla birlikte kişiselleştirilmiş yapay zekâ temeli ile tüm öğrencilerimiz de kendi eğitim süreçlerini gözlemleyebildi. Salgın sürecinin başlamasıyla birlikte sistemleştirilmiş hibrit eğitim programlarımız bu süreci başarı ile sürdürülmektedir. Her öğrencimize ulaşabiliyor ve ilerlemelerini takip edebiliyoruz. 

Birçok eğitim uzmanı teknolojinin eğitiminde artık hep var olacağını ifade ediyor. Size göre eğitim ve teknoloji ilişkisi, bundan sonra nasıl bir korelasyonla ilerleyecektir?

21. yüzyılın getirdikleri bize şunu göstermektedir: Veriler hızla değişip dönüşecek ve artık bilgiye daha kolay bir şekilde ulaşılacak. Kullandığımız teknolojik araçlar ile bilgiye inanılmaz bir hızla erişebiliyoruz. Dolayısıyla eğitim teknoloji ile bütünleşerek kendini daha belirgin hale getirecektir.

Bu değişimler ve dönüşümler; sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi ve eğitim alanlarında yapısal değişimleri de beraberinde getirmiştir. Özellikle teknolojik imkânların artışı ve eğitim alanıyla ilişkisi, eğitim öğretim faaliyetlerinde zaman ve mekân sınırlarının aşılmasını sağlamıştır. Ortaya çıkan bu imkânlar ise bilgiye ulaşılmasında büyük kolaylıklar getirmiştir.

Bilgi çağında toplumun gereksinimlerine cevap verebilecek ve geleceğin dünyasında rol alacak bireyler, eğitimde teknolojinin imkânlarından yararlanmalıdır. 21. yüzyılı bilgi toplumunun yüzyılı olarak tanımlayacaksak bu durumda nitelikli ve kaliteli bilgiye her zaman, her yerde ve hızlı bir şekilde ulaşmak en önemli faktör olacaktır. 

Teknoloji temelli / destekli eğitim modellerinin yanı sıra yenilikçi bir eğitim modelini, gelişen ve değişen dünyamızda nereye oturtabiliriz?

Teknoloji artık yaşamımızın merkezindedir. Teknoloji temelli eğitim modeline sadece öğrenciler değil, veliler ve öğretmenlerde uyum sağlamalıdır. Gelişen ve değişen dünyayı yakalamak sadece teknoloji temelli eğitim modeline uyum sağlamakla yeterli olmayacak. Bununla birlikte inovasyon sürecini de eğitimin merkezine almalıyız. İnovasyon, var olan bir şeye yenilikler katmaktır. Eğitim alanında birçok öğrenme-öğretme faaliyetleri vardır. Gelişen ve değişen dünyamızda bu uygulamaların yenilenmesi, güçlenmesi ve modernize edilmesi inovasyonun temel kazanımıdır.

Eğitimde inovasyon, geleceği bugünden üretmek için nitelikli birey yaratmaktır. Günceli yakalayan ve yaratıcı düşünebilen çocuklar yetiştirmek, eğitim sürecinin daha etkili ve hedef odaklı hale getirmek anlamına getirilmesidir.

Sonuç olarak eğitimdeki paradigmalar zamanın ruhuna göre dönüşüm göstermektedir. Bu dönüşümler yeni fikirlerin ortaya çıkmasına olanak sağlar. Ortaya çıkan bu yeni ve yaratıcı fikirlerin uygulama evresine geçiş, inovasyonun etkisiyle gerçekleşir. Eğitim modellerinden uygulamalarına ve kullanılan araçlarına kadar inovatif bir perspektifle planlama yapılmalıdır. 

SORU DEĞİL SORUN ÇÖZEN BİREYLER YETİŞTİRMELİYİZ

Bu bilgiler ışığında eğitimde başarıyı yakalayabilmek için neleri ön plana almalıyız?

Bilindiği üzere, uluslararası düzeyde bazı sınavlar organize ediliyor. PISA-TIMMS sınavları bunlardan bazılarıdır. Maalesef bu sınavların sonuçlarına baktığımızda istediğimiz yerde değiliz. Son açıklanan TIMMS sınavında öğrencilerimiz bir önceki sınava oranla yükseliş göstermiştir. Ama hedefimiz ilk 5’e girmek olmalıdır. PISA-TIMMS gibi sınavlar eğitimde yaşanılan rekabeti ve problemleri gözler önüne seriyor. Bu sınavlar ışığında eğitimde var olan geleneksel uygulamaların yeterli katkıyı sağlamadığı ortadadır. Yani soru çözen değil, sorun çözen bireyler yetiştirmeliyiz. Yenilikçi fikirler ve uygulamalar ise eğitimde ihtiyaç duyulan inovasyon için imkân sağlamaktadır.

Eğitimde inovasyon sadece bir imkân değildir. İnovasyon eğitim dünyamız için bir gerekliliktir. Ortaya çıkan bazı eğilimler, çocukların ve gençlerin öğrenme ve anlama şekillerinde bir değişikliğin zorunlu olduğunu ortaya koymaktadır. Öğretmenlerin, eğitim noktasında öğrencilerin ilgi ve dikkatini çekebilmeleri için yaratıcı yaklaşımları uygulaması mecburiyet haline gelmiştir. Bu da sadece eğitimde inovasyon ile başarılır. 

Son olarak inovasyonun eğitim dünyası için merkeze alınması ile özellikle öğrencilerimizde nasıl bir gelişim ortaya çıkacaktır?

Bilindiği üzere ülkemizin merkezî sınavlar gibi bir gerçeği var: Çocuklarımızın tüm motivasyonlarını ve konsantrasyonlarını sınav gerçeğinin sınırlarına hapsediyoruz. Bu bakış da onlardaki potansiyellerin kaybolmasına neden oluyor. Oysaki yaşam, bu kadar dar sınırlara sahip değildir. Sınav gerçeğini reddetmiyoruz ancak eğitimin sadece sınavdan ibaret olmadığının altını çiziyoruz. 21. yy. bilgi çağında bilgiyi üretenler, nitelikli bilgiye erişenler ve onu doğru kullananlar çağının lideri olabilir. Peki, günümüzde liderlik ( eğitim) nedir? Sadece sınavlardan yüksek başarı elde etmek midir? Hayır. İnovasyonla birlikte ileriye sıçrayan ve liderlik potansiyeline sahip çocuklarımız var ve açığa çıkarmaya devam ediyoruz. Eğitim-öğretim plan ve programlarımızda çocuklarımızın bulundukları zaman ve mekanda en doğru kararları verebilen liderler olabilmesine olanak sağlamak adına öğrenme süreçlerinde şu dört noktaya önem veriyoruz: “anlamayı düzenleme, araştırmayı tetikleme, süreç analizi ve sonuç üretme.” Bu nitelikleri benimsemiş ve yaşamında etkin hale getirmiş çocuklarımız çağının potansiyel lideri olabileceklerdir. 

HEDEF 2023’TE 223 ŞUBE

Yeni heyecanınız ve hedefleriniz çerçevesinde, Vatan Eğitim Kurumlarından bahsedebilir misiniz?

Vatan Eğitim Kurumlarını şu iki bölüm üzerinden anlatmaya çalışalım. Biliyorsunuz ki eğitim kavramı altında birçok marka bulunuyor. Biz de öyle bir isim olmalı ki tüm Türkiyemize hitap etmeli diye fikir alışverişinde bulunduk. Şemsiye kavramı bizim için önemli bir örnek oldu. Nasıl ki yağmur yağdığında herkes şemsiyenin altında bulunmak isterse bizde öyle bir isim olmalı ki herkesi kapsayacak ve tüm vatandaşlarımızı çatısı altına alabilecek bir niteliğe sahip olsun istedik. “VATAN” isminde bu şekilde karar kıldık. Tabii ki bu buluşun lideri Yönetim Kurulu Başkanımız Dr. Turay Kesler’dir.

Kendilerinin hedef ve hayallerini öğrendiğimizde biz de bu projede bulunmak istedik. Hem “VATAN” ismi hem de Başkanımızın değerli varlığı, planlarımızın ve projelerimizin oluşmasında bizim için önemli motivasyon kaynağı olmuştur. 2021 yılı sonuna kadar kısa vadeli hedefimiz 101 kurum, orta vadeli hedefimiz ise 2023 Cumhuriyetimizin 100. Yılında

223 kurumu bünyemize katmayı hedefliyoruz.

 

Son Güncelleme: Cuma, 19 Mart 2021 12:07

Gösterim: 3305

47. Yılında 29 okul, 55 kurs merkezi, 1.500 öğretmen ile 12.000 öğrenci ve 24.000 veliye hizmet veren Kavram Eğitim Kurumları’nın hedefinde Türkiye’nin her bölgesine Kavram markasını taşımak geliyor. Ekim 2020 itibariyle Kavram Eğitim Kurumları’nın Genel Müdürlüğü’ne getirilen Adem Durmuş, kurumun geldiği noktayı ve gelecek planlarını artı eğitim’e anlattı.

adem_kavram2020’de Kavram Eğitim Kurumları Genel Müdürü olarak atandınız. Öncelikle sizi tanımak isteriz, Adem Durmuş kimdir?
1975 yılında Tokat'ta doğdum. 1997 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri bölümünden mezun oldum. Evli ve üç kız babasıyım. 5 adet çocuk eğitimi ile 20 adet KPSS Eğitim Bilimleri alanında kitap yazdım. Ayrıca sosyal sorumluluk kapsamında 2004 yılında www.rehberliksitesi.com web sitesini kurarak veli, öğrenci ve eğitimcilere alanımla ilgili destek verdim, vermeye de devam ediyorum.

Özel okulculuk sektöründe uzun süredir profesyonel yönetici olarak yer alıyorsunuz? Kariyer yolculuğunuzdan bahseder misiniz?
Kariyerim boyunca eğitim alanında birçok farklı görevlerde bulundum. Yani eğitim dünyasının tabiri ile tebeşir tozu yutmuş, sahanın her alanında bulunmuş, alın teri dökmüş bir emektarıyım. 1997 yılında PDR öğretmeni olarak başlayan kariyer yolculuğum, PDR Bölüm Başkanlığı, Akademik Koordinatörlük, Eğitim Koordinatörlüğü, Genel Yayın Koordinatörlüğü ve Genel Müdür Yardımcılığı ile devam etti. Kavram’ın yeniden yapılanma sürecinde eğitim – öğretim, teknik ve dijital alt yapının yeniden kurulmasından sorumlu genel müdür yardımcısı olarak başladığım görevime Genel Müdür olarak devam etmekteyim.
Sosyal sorumluluk kapsamında 2010 yılında, Eğitimde Değişim Hareketi Platformu'nun kuruculuğunu ve onursal başkanlığını 7 yıl boyunca yaptım, Yeni Nesil Eğitim Konferansları organize ederek binlerce öğretmenin kendisini yenilemesine ve geliştirmesine katkıda bulundum. Birçok eğitim yazılımına, yayın evine ve eğitim kurumuna danışmanlık yaparak pek çok projeye de başkanlık ettim. Birçok eğitim kurumunun ve markasının kuruluşunda, eğitim modelinin geliştirilmesinde ve yeniden yapılandırılmasında görev aldım. Çalıştığım eğitim kurumlarının vizyonuna uygun eğitim modelleri geliştirerek dijital ve teknolojik alt yapının kurulmasına öncülük edip vizyoner eğitim içeriklerinin hazırlanmasına öncülük ettim.
Türk eğitim sisteminde yer aldığım ilk günden bugüne kadar değerlerinin bilincinde, evrensel bakış açısına sahip, bilimde yetkin, sanatta özgür öğrenciler yetiştiren eğitim sistemi tasarlamayı gaye edindim.

Bize Kavram Eğitim Kurumlarının kurumsal kimliğinden ve eğitim politikasından bahseder misiniz?
Kavram, kurucumuz ve onursal başkanımız Sayın Bahattin Durmuş’un vizyonuyla, bilimde çağdaş, fikirde özgür nesiller yetiştirme ilkesini benimseyerek 1974- 1975 eğitim- öğretim yılında kurulmuştur. Kavram, eğitim ve başarı denince akla gelen ilk eğitim markalarından biridir. 47 yılı geride bırakan Kavram, Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın Nureddin Durmuş’un katkılarıyla bu günlere geldi.
2019 senesinde yeni 45 yılına dair yaptığı eğitim lansmanı ile eğitim yönetimi ve marka yapılanmasıyla Kavram, 21. yüzyılın eğitim standartlarına dair büyük marka yatırımları yaparak eğitim dünyasındaki öncü rolüne devam etmektedir.
Eğitim girişimcisi Sayın Ümit Kalko’nun yönetim kuruluna dahil olmasıyla marka yatırımında, markalaşma vizyonunda, kurumsal gelişim yönetimi ve eğitim programlarının zenginleşmesine dair yenilikçi ve güçlü bir ivme kazanan Kavram her zaman kendisini yenileyen, çağın eğitim ve öğretim argümanlarına uyum sağlayan dinamik ve yenilenmeye inanan büyük bir ailedir. Bu nedenle de Kavram eğitim sektörünün önde gelen isimleriyle gücüne güç katmış, dikey ve yatay büyüme açısından da Türkiye’nin her bir yanında hem okul hem kurs yatırımlarıyla kitlesel başarıdaki liderliğini de sürdürmüştür. Öğrencilerin ihtiyaçlarını ve velilerin beklentilerini dikkate alarak eğitim sistemini, kurumsal kimliğini, dijital alt yapısını, yönetim kadrosunu, büyüme hedeflerini yapılandırmaya devam edeceğim.

BAŞARIYA GÖTÜREN 4 SORU
Eğitim sektöründe üst düzey yönetici olarak başarınızın sırrını bizimle paylaşır mısınız?
Yaptığınız işle örtüşen insani değerleriniz ve ilişkileriniz eğitim sektöründe başarı getiriyor. Biz eğitimciler işe gidiyoruz demeyiz, okula / kursa gidiyoruz deriz. Eğitimde profesyonelliğin ilk adımı ve değişmeyen yegâne özelliği işini sevmektir. Bir eğitim kurumunun kapısından girdiğinizde akademik yeterliliğinizden önce insani vasıflarınızın gücü sizi kapıda karşılar. Yönetici olmaktan çok lider olmanız sizi başarıya götürür. Bunun yolu da her şeyden önce iyi bir dinleyici olarak, anlama ve öğrenme çabanızın her zaman dip diri olmasıdır. Kariyerimde ilerlememi sağlayan en büyük etken bunlardır. Tabi ki her yöneticinin taşıması gereken olaylara objektif bakabilmek, eleştiriye açık olmak, değişimi takip edebilmekte var.
Kariyer yolculuğumda aldığım her görevde kendime sorduğum birkaç soru vardır. Bunlardan birincisi bu işi verimli, hızlı ve kaliteli bir şekilde yapmanın başka bir yolu var mı? İkincisi birlikte çalıştığım insanlar veya ürettiğin hizmetten yararlananlar ne bekliyor? Kuracağın sistem bunların ne kadarını karşılıyor? Üçüncüsü kişisel doyumu, ait olma duygusunu, üretme ve katkı sağlama çabasını nasıl ayakta tutabilirsin? Son olarak da heyecanı her zaman dipdiri nasıl tutabilirsin?
Heyecan bütün sistemi tek başına ayakta tutabilir. Kavram’ın yeniden yapılanması sürecinde “Aynı başarı bambaşka bir heyecan” mottosunu tercih etmemizin nedeni budur. Bir işte heyecan varsa bütün sorunlar çözülür, heyecan yoksa her şey sorundur.

TÜRKİYE’NİN HER BÖLGESİNE BİR KAVRAM
1974 yılından beri başarılarla dolu geçmişi olan bir markanın üst düzey yöneticiliğini yapıyorsunuz. Kavram’ı neler bekliyor? Bambaşka heyecanı nasıl oluşturacaksınız?
Yaptığımız işin özü; yarının çocuklarını, geçmişte yetişmiş zihinlerle, bugünün eğitim anlayışı ile geleceğe hazırlamak. Kısaca söylemek gerekirse geçmişi iyi anlamak, bugünü iyi tanımak ve geleceği iyi yorumlamak zorundasınız. Yenilik, değişmek, gelişmek ve büyümek her zaman herkese heyecan verir. Hem bunları yapmak hem bunların bir parçası olmak insanı coşkulandırır. Kavram büyük bir aile. Laleli'de, her bireyin iyi ve kaliteli eğitimi hak ettiğine inanarak açtığımız ilk kurumumuz; bugün 29 okul, 55 kurs merkezi, 1.500 öğretmen ile 12.000 öğrenci ve 24.000 velimize hizmet veriyor.
Türkiye’nin her bölgesinde bir Kavram Eğitim Kurumu açmak ve akabinde yurtdışında bir eğitim kurumuna imza atmak hedeflerimiz arasında yer alıyor. Kavram’ın köklü geçmişi bunu sağlamaya fazlası ile yeter. Kavram’ın yeni hedefi iç ve ileriye doğru dikey büyümedir. İçerik kalitemizi ve bu içeriklerin öğrenci ve velilerimize daha nitelikli bir şekilde ulaşmasını sağlayarak iç büyümeyi sürdüreceğiz. Geleceğin duyduğu insan profili ihtiyacını doğru analiz ederek, eğitim içeriklerinde yapacağımız yenilenmeler devam edecek.
Pandemi nedeniyle özel okul ve kurslar çok kan kaybetmesine rağmen Kavram, bu süreci öğrencilerinin ve velilerin güvenini artırarak geçiriyor. Geçen yıl yeni 3 okul ve 18 kurs merkezi açtık. Bu sene bu büyüme artarak devam edecek. Kavram daha çok öğrenciye ve daha çok veliye kapılarını açacak. Okul ve kurs merkezi sayımızı artırmaya yatırım ortaklarımızla sürdüreceğiz. Yatırım ortaklarımıza sunduğumuz kolaylıklar bunu fazlasıyla sağlayacaktır. Yönetim kurulumuz ve genel müdürlük ekibimiz ve tabi ki 47 yıllık birikimi olan Kavram, bunu rahatlıkla yapabilecek güce fazlasıyla sahip. Büyüme hedefimizi güven, iş birliği ve çağı doğru okuyan eğitim anlayışı ile gerçekleştireceğiz.

EĞİTİM POLİTİKAMIZ HİBRİT İNSAN YETİŞTİRMEYİ HEDEFLER
Pandemiyle beraber eğitim uygulamalarında değişimler yaşandı. Uzaktan eğitim, hibrit eğitim gibi kavramları son bir yıldır konuşuyoruz. Kavram öğrencilerinin akademik ve sosyal olarak daha nitelikli eğitim alması için neleri hayata geçireceksiniz?
Kavram, “Dijital Okul” / “Dijital Kurs” konsepti ile çağın ihtiyacını karşılayan, teknolojiyi doğru kullanan ve ders çıkış zili ile eğitimin bitmediğini kabul eden bir eğitim anlayışına sahiptir. Bu anlayışı biz 2019 Eylül ayında hayata geçirdik. Pandemiyle birlikte 3 gün içinde uzaktan eğitim vermeye başladık. Bu sene hibrit eğitimle başlattığımız eğitim – öğretim faaliyetlerini, uzaktan eğitimle sürdürüyoruz.
Yeni dönemde dijital alt yapıya yaptığımız yatırımlar artarak devam edecek. Hem öğrencilerimizin hem öğretmenlerimizin hem de velilerimizin teknolojik okuryazarlık becerilerini geliştiriyoruz. Pandemi bitse bile “Dijital Okul” / “Dijital Kurs” konseptimiz gereği hibrit eğitim modelini uygulayacağız. Okullar yüz yüze eğitime başladığında öğrencileri etüt ve soru çözüm için okulda tutmanın, cumartesi ders takviye kurslarına çağırmanın bir anlamı kalmayacak. Bu vb. ihtiyaçları online eğitimle karşılamak daha doğru olacaktır. Böylece öğrencilerimiz kendilerine daha fazla zaman ayırabilecekler, kendilerini geliştirmeye ve sosyal faaliyetlere daha çok yönlenecekler. Bunlarda bireysel mutluluğu artıracağından akademik başarıyı, öğrenme heyecanını tetikleyecektir.
Kavram’ın eğitim politikası profili, hibrit insan yetiştirmeyi hedefler. Çağdaş normlara uygun, bilgi beceri ve bilimde yetkin öğretmen ve öğrenciler yetiştirmek eğitim stratejimiz, süreç odaklı öğrenme süreci modelimizdir. Hep birlikte, Kavram’ın tüm alanlarda bir numara olmasını sağlayarak eğitimin her alanına ve ülkemizin her bölgesine yayılan kalitemizle başarının öncüsü olmayı sürdüreceğiz.
 

2021 AJANDANIZIN EN ÖNEMLİ GÜNDEM MADDELERİ NELERDİR?

1.Eğitim ağımızı yeni yatırımlarla genişletmek

2.Kurum kültürünü tabana yayarak öğrenci, veli, öğretmen aidiyet duygusunu artırmak

3.KİM’i (Kavram İletişim Merkezi) hayata geçirerek paydaşlarla olan iletişimi güçlendirmek

4.Eğitim içeriklerini zenginleştirmek

5.Eğitim yönetimini güçlendirmek ve genel müdürlükte yeni birimleri kurmak

6.47. Yılında Kavram’ın ikinci eğitim markası TESTFEN’i Türkiye’ye armağan etmek

 

> Kavram’ın yeni hedefi iç ve ileriye doğru dikey büyüme

47. Yılında 29 okul, 55 kurs merkezi, 1.500 öğretmen ile 12.000 öğrenci ve 24.000 veliye hizmet veren Kavram Eğitim Kurumları’nın hedefinde Türkiye’nin her bölgesine Kavram markasını taşımak geliyor. Ekim 2020 itibariyle Kavram Eğitim Kurumları’nın Genel Müdürlüğü’ne getirilen Adem Durmuş, kurumun geldiği noktayı ve gelecek planlarını artı eğitim’e anlattı.

adem_kavram2020’de Kavram Eğitim Kurumları Genel Müdürü olarak atandınız. Öncelikle sizi tanımak isteriz, Adem Durmuş kimdir?
1975 yılında Tokat'ta doğdum. 1997 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri bölümünden mezun oldum. Evli ve üç kız babasıyım. 5 adet çocuk eğitimi ile 20 adet KPSS Eğitim Bilimleri alanında kitap yazdım. Ayrıca sosyal sorumluluk kapsamında 2004 yılında www.rehberliksitesi.com web sitesini kurarak veli, öğrenci ve eğitimcilere alanımla ilgili destek verdim, vermeye de devam ediyorum.

Özel okulculuk sektöründe uzun süredir profesyonel yönetici olarak yer alıyorsunuz? Kariyer yolculuğunuzdan bahseder misiniz?
Kariyerim boyunca eğitim alanında birçok farklı görevlerde bulundum. Yani eğitim dünyasının tabiri ile tebeşir tozu yutmuş, sahanın her alanında bulunmuş, alın teri dökmüş bir emektarıyım. 1997 yılında PDR öğretmeni olarak başlayan kariyer yolculuğum, PDR Bölüm Başkanlığı, Akademik Koordinatörlük, Eğitim Koordinatörlüğü, Genel Yayın Koordinatörlüğü ve Genel Müdür Yardımcılığı ile devam etti. Kavram’ın yeniden yapılanma sürecinde eğitim – öğretim, teknik ve dijital alt yapının yeniden kurulmasından sorumlu genel müdür yardımcısı olarak başladığım görevime Genel Müdür olarak devam etmekteyim.
Sosyal sorumluluk kapsamında 2010 yılında, Eğitimde Değişim Hareketi Platformu'nun kuruculuğunu ve onursal başkanlığını 7 yıl boyunca yaptım, Yeni Nesil Eğitim Konferansları organize ederek binlerce öğretmenin kendisini yenilemesine ve geliştirmesine katkıda bulundum. Birçok eğitim yazılımına, yayın evine ve eğitim kurumuna danışmanlık yaparak pek çok projeye de başkanlık ettim. Birçok eğitim kurumunun ve markasının kuruluşunda, eğitim modelinin geliştirilmesinde ve yeniden yapılandırılmasında görev aldım. Çalıştığım eğitim kurumlarının vizyonuna uygun eğitim modelleri geliştirerek dijital ve teknolojik alt yapının kurulmasına öncülük edip vizyoner eğitim içeriklerinin hazırlanmasına öncülük ettim.
Türk eğitim sisteminde yer aldığım ilk günden bugüne kadar değerlerinin bilincinde, evrensel bakış açısına sahip, bilimde yetkin, sanatta özgür öğrenciler yetiştiren eğitim sistemi tasarlamayı gaye edindim.

Bize Kavram Eğitim Kurumlarının kurumsal kimliğinden ve eğitim politikasından bahseder misiniz?
Kavram, kurucumuz ve onursal başkanımız Sayın Bahattin Durmuş’un vizyonuyla, bilimde çağdaş, fikirde özgür nesiller yetiştirme ilkesini benimseyerek 1974- 1975 eğitim- öğretim yılında kurulmuştur. Kavram, eğitim ve başarı denince akla gelen ilk eğitim markalarından biridir. 47 yılı geride bırakan Kavram, Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın Nureddin Durmuş’un katkılarıyla bu günlere geldi.
2019 senesinde yeni 45 yılına dair yaptığı eğitim lansmanı ile eğitim yönetimi ve marka yapılanmasıyla Kavram, 21. yüzyılın eğitim standartlarına dair büyük marka yatırımları yaparak eğitim dünyasındaki öncü rolüne devam etmektedir.
Eğitim girişimcisi Sayın Ümit Kalko’nun yönetim kuruluna dahil olmasıyla marka yatırımında, markalaşma vizyonunda, kurumsal gelişim yönetimi ve eğitim programlarının zenginleşmesine dair yenilikçi ve güçlü bir ivme kazanan Kavram her zaman kendisini yenileyen, çağın eğitim ve öğretim argümanlarına uyum sağlayan dinamik ve yenilenmeye inanan büyük bir ailedir. Bu nedenle de Kavram eğitim sektörünün önde gelen isimleriyle gücüne güç katmış, dikey ve yatay büyüme açısından da Türkiye’nin her bir yanında hem okul hem kurs yatırımlarıyla kitlesel başarıdaki liderliğini de sürdürmüştür. Öğrencilerin ihtiyaçlarını ve velilerin beklentilerini dikkate alarak eğitim sistemini, kurumsal kimliğini, dijital alt yapısını, yönetim kadrosunu, büyüme hedeflerini yapılandırmaya devam edeceğim.

BAŞARIYA GÖTÜREN 4 SORU
Eğitim sektöründe üst düzey yönetici olarak başarınızın sırrını bizimle paylaşır mısınız?
Yaptığınız işle örtüşen insani değerleriniz ve ilişkileriniz eğitim sektöründe başarı getiriyor. Biz eğitimciler işe gidiyoruz demeyiz, okula / kursa gidiyoruz deriz. Eğitimde profesyonelliğin ilk adımı ve değişmeyen yegâne özelliği işini sevmektir. Bir eğitim kurumunun kapısından girdiğinizde akademik yeterliliğinizden önce insani vasıflarınızın gücü sizi kapıda karşılar. Yönetici olmaktan çok lider olmanız sizi başarıya götürür. Bunun yolu da her şeyden önce iyi bir dinleyici olarak, anlama ve öğrenme çabanızın her zaman dip diri olmasıdır. Kariyerimde ilerlememi sağlayan en büyük etken bunlardır. Tabi ki her yöneticinin taşıması gereken olaylara objektif bakabilmek, eleştiriye açık olmak, değişimi takip edebilmekte var.
Kariyer yolculuğumda aldığım her görevde kendime sorduğum birkaç soru vardır. Bunlardan birincisi bu işi verimli, hızlı ve kaliteli bir şekilde yapmanın başka bir yolu var mı? İkincisi birlikte çalıştığım insanlar veya ürettiğin hizmetten yararlananlar ne bekliyor? Kuracağın sistem bunların ne kadarını karşılıyor? Üçüncüsü kişisel doyumu, ait olma duygusunu, üretme ve katkı sağlama çabasını nasıl ayakta tutabilirsin? Son olarak da heyecanı her zaman dipdiri nasıl tutabilirsin?
Heyecan bütün sistemi tek başına ayakta tutabilir. Kavram’ın yeniden yapılanması sürecinde “Aynı başarı bambaşka bir heyecan” mottosunu tercih etmemizin nedeni budur. Bir işte heyecan varsa bütün sorunlar çözülür, heyecan yoksa her şey sorundur.

TÜRKİYE’NİN HER BÖLGESİNE BİR KAVRAM
1974 yılından beri başarılarla dolu geçmişi olan bir markanın üst düzey yöneticiliğini yapıyorsunuz. Kavram’ı neler bekliyor? Bambaşka heyecanı nasıl oluşturacaksınız?
Yaptığımız işin özü; yarının çocuklarını, geçmişte yetişmiş zihinlerle, bugünün eğitim anlayışı ile geleceğe hazırlamak. Kısaca söylemek gerekirse geçmişi iyi anlamak, bugünü iyi tanımak ve geleceği iyi yorumlamak zorundasınız. Yenilik, değişmek, gelişmek ve büyümek her zaman herkese heyecan verir. Hem bunları yapmak hem bunların bir parçası olmak insanı coşkulandırır. Kavram büyük bir aile. Laleli'de, her bireyin iyi ve kaliteli eğitimi hak ettiğine inanarak açtığımız ilk kurumumuz; bugün 29 okul, 55 kurs merkezi, 1.500 öğretmen ile 12.000 öğrenci ve 24.000 velimize hizmet veriyor.
Türkiye’nin her bölgesinde bir Kavram Eğitim Kurumu açmak ve akabinde yurtdışında bir eğitim kurumuna imza atmak hedeflerimiz arasında yer alıyor. Kavram’ın köklü geçmişi bunu sağlamaya fazlası ile yeter. Kavram’ın yeni hedefi iç ve ileriye doğru dikey büyümedir. İçerik kalitemizi ve bu içeriklerin öğrenci ve velilerimize daha nitelikli bir şekilde ulaşmasını sağlayarak iç büyümeyi sürdüreceğiz. Geleceğin duyduğu insan profili ihtiyacını doğru analiz ederek, eğitim içeriklerinde yapacağımız yenilenmeler devam edecek.
Pandemi nedeniyle özel okul ve kurslar çok kan kaybetmesine rağmen Kavram, bu süreci öğrencilerinin ve velilerin güvenini artırarak geçiriyor. Geçen yıl yeni 3 okul ve 18 kurs merkezi açtık. Bu sene bu büyüme artarak devam edecek. Kavram daha çok öğrenciye ve daha çok veliye kapılarını açacak. Okul ve kurs merkezi sayımızı artırmaya yatırım ortaklarımızla sürdüreceğiz. Yatırım ortaklarımıza sunduğumuz kolaylıklar bunu fazlasıyla sağlayacaktır. Yönetim kurulumuz ve genel müdürlük ekibimiz ve tabi ki 47 yıllık birikimi olan Kavram, bunu rahatlıkla yapabilecek güce fazlasıyla sahip. Büyüme hedefimizi güven, iş birliği ve çağı doğru okuyan eğitim anlayışı ile gerçekleştireceğiz.

EĞİTİM POLİTİKAMIZ HİBRİT İNSAN YETİŞTİRMEYİ HEDEFLER
Pandemiyle beraber eğitim uygulamalarında değişimler yaşandı. Uzaktan eğitim, hibrit eğitim gibi kavramları son bir yıldır konuşuyoruz. Kavram öğrencilerinin akademik ve sosyal olarak daha nitelikli eğitim alması için neleri hayata geçireceksiniz?
Kavram, “Dijital Okul” / “Dijital Kurs” konsepti ile çağın ihtiyacını karşılayan, teknolojiyi doğru kullanan ve ders çıkış zili ile eğitimin bitmediğini kabul eden bir eğitim anlayışına sahiptir. Bu anlayışı biz 2019 Eylül ayında hayata geçirdik. Pandemiyle birlikte 3 gün içinde uzaktan eğitim vermeye başladık. Bu sene hibrit eğitimle başlattığımız eğitim – öğretim faaliyetlerini, uzaktan eğitimle sürdürüyoruz.
Yeni dönemde dijital alt yapıya yaptığımız yatırımlar artarak devam edecek. Hem öğrencilerimizin hem öğretmenlerimizin hem de velilerimizin teknolojik okuryazarlık becerilerini geliştiriyoruz. Pandemi bitse bile “Dijital Okul” / “Dijital Kurs” konseptimiz gereği hibrit eğitim modelini uygulayacağız. Okullar yüz yüze eğitime başladığında öğrencileri etüt ve soru çözüm için okulda tutmanın, cumartesi ders takviye kurslarına çağırmanın bir anlamı kalmayacak. Bu vb. ihtiyaçları online eğitimle karşılamak daha doğru olacaktır. Böylece öğrencilerimiz kendilerine daha fazla zaman ayırabilecekler, kendilerini geliştirmeye ve sosyal faaliyetlere daha çok yönlenecekler. Bunlarda bireysel mutluluğu artıracağından akademik başarıyı, öğrenme heyecanını tetikleyecektir.
Kavram’ın eğitim politikası profili, hibrit insan yetiştirmeyi hedefler. Çağdaş normlara uygun, bilgi beceri ve bilimde yetkin öğretmen ve öğrenciler yetiştirmek eğitim stratejimiz, süreç odaklı öğrenme süreci modelimizdir. Hep birlikte, Kavram’ın tüm alanlarda bir numara olmasını sağlayarak eğitimin her alanına ve ülkemizin her bölgesine yayılan kalitemizle başarının öncüsü olmayı sürdüreceğiz.
 

2021 AJANDANIZIN EN ÖNEMLİ GÜNDEM MADDELERİ NELERDİR?

1.Eğitim ağımızı yeni yatırımlarla genişletmek

2.Kurum kültürünü tabana yayarak öğrenci, veli, öğretmen aidiyet duygusunu artırmak

3.KİM’i (Kavram İletişim Merkezi) hayata geçirerek paydaşlarla olan iletişimi güçlendirmek

4.Eğitim içeriklerini zenginleştirmek

5.Eğitim yönetimini güçlendirmek ve genel müdürlükte yeni birimleri kurmak

6.47. Yılında Kavram’ın ikinci eğitim markası TESTFEN’i Türkiye’ye armağan etmek

 

Son Güncelleme: Çarşamba, 27 Ocak 2021 12:54

Gösterim: 3243


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.