Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Özel okul sektöründe kurduğu ve yatırım yaptığı markalarla adından söz ettiren Eğitim Girişimcisi Ümit Kalko, 2018’de teşviklerin kalkmasıyla yara alan sektörün, pandemi süreciyle birlikte ağır yaralı hale geldiğini söyledi. Özel okulların tekrar toparlanabilmesi için teşvik uygulamasının yeniden gelmesi gerektiğini belirten Ümit Kalko, Eğitim Gazetecileri ve Yazarları Derneği Başkanı Cem Kaçmaz ve Yönetim Kurulu Üyesi Alpaslan Dartan’ın eğitim gündemiyle ilgili sorularını yanıtladı. 

umit_kalkoEĞİTİM GİRİŞİMCİSİ ÜMİT KALKO’DAN…

  • * Anaokullarından başlamak üzere teşvik sistemi geri getirilmeli.

    * Kamu – özel sektör iş birliğinin mutlaka devreye girmesi gerek.

    * Özel okullar 2018 yılından beri yaralı, Mart 2020’den itibaren ağır yaralı olarak varlığını sürdürmeye çalışıyor.

    * Okullar arasındaki rekabette fiyat belirleyici olmamalıdır.

    * Ülkemizde sivil toplum kuruluşlarının sayısı yetersiz, sayı ne kadar çok artarsa demokratik ortam güçlenir ve talepler sağlıklı biçimde ortaya konur.

Cem Kaçmaz: Covid-19 pandemisinin yaşandığı 2020 yılı eğitim sektöründe kayıp - kazanç açısından nasıl bir yıl oldu? Tek cümleyle ne dersiniz ve bunun açılımını yapar mısınız?

Tek cümleyle ifade edebilir miyim bilemiyorum ama pandemide sektörümüz, ülkemiz ve dünya olarak daha önce hiç deneyimlemediğimiz bir süreç yaşıyoruz. Özel okul sektörü bu döneme en çabuk uyum sağlayan sektör oldu. Eğitim teknolojileri olarak yıllardır adından sıkça söz ettiğimiz akıllı tahta, tablet vb kurgulardan ibaret zannedilen yapının esasında çok daha dinamik biçimde ihtiyaçları karşılayan ve verimlilik odaklı yapılar olduğunu deneyimledik. Uzaktan eğitimin sadece okular kapalıyken değil, okullar açıkken de hibrit dediğimiz modelde kullanılması gerektiğini gördük. Bu zor süreçte öğretmenlerimizin ne denli kıymetli işler yaptığına velilerimiz çok yakından tanıklık etti. Evde veliler çocuklarını bilgisayar başında 1 saat bile oturtmakta zorlanıyorken, öğretmenlerin 24 öğrenciye konsantrasyonlarını bozmadan ders anlatması gerçekten zor bir iş. Öğrencilerin okullarımızdan uzak kalmalarının olumsuz bazı sıkıntılarını önümüzdeki süreçte maalesef göreceğiz. Evet pandemi dönemi özel eğitim kurumları açısından sorunlar yarattı ama orta ve uzun vadede ben çok umutluyum. Çünkü insanlar yakın gelecekte daha kaliteli eğitim alabilmek için mücadele edecekler ve bu süreçten kaynaklanan açıklarını kapatmak adına özel okulları daha fazla tercih edeceklerdir. 

TEŞVİKLERİN KALDIRILMASI TALEBİ DÜŞÜRDÜ
Cem Kaçmaz: Rakamlara baktığımızda pandemi olmasa bile özel okulculuk sektörünün kapasitesinin çok altında yüzde 50 gibi bir oranda dolulukla faaliyet gösterdiğini ortadaydı. 3 milyon civarında bir kapasite söz konusuyken 1,5 milyon öğrenci özel okullarda eğitim görüyordu. Pandemiyle birlikte bu sayı 1,1 milyona düştü. Bu arz – talep dengesizliğini neye bağlıyorsunuz?
Bu konuya devletin bakış açısından bakılması gerekiyor. Bildiğiniz üzere, devletimiz dershanelerin kapatılması sürecinde okullaşmaya yönelik bir teşvik uygulamasını devreye soktu. 4-5 yıllık bir geçiş süreci verildi ve dershanelerin özel okula dönüşmesi istendi. Özellikle yaşı ileri olan bazı dershane sahibi arkadaşlar kurumlarını kapatarak inzivaya çekilirken, bazıları ise hemen dershanesini özel okula dönüştürdü. Böylelikle yüzde 2-3 seviyesinde olan özel okullaşma yüzde 9’lara kadar yükseldi. Bazı arkadaşlarımız da temel lise kurgusunun 4-5 sene devam etmesinden memnun kaldılar ve beklemeye başladılar. Sözünü ettiğim bu kişiler şu anda avantajlı çıktı çünkü bekleyenler bu süre bittiğinde şayet özel okul açmadıklarında bir ceza ile karşılaşacakken, devletimiz bu cezadan vazgeçtiğini ve özel okul açmayabileceklerini açıkladı. Bu durumda özel okul açanlar pişman olurken, açmayanlar ise sevinç yaşadı. Dershaneler de bir anda kapatılamadı, Anayasa Mahkemesi kararına göre özel öğretim kursuna dönüştü ve yollarına devam ettiler.
Bu arada özel okul açan kurucularımız ise “zaten teşvik var nasılsa öğrenci gelir” beklentisi içindelerdi. Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ziya Selçuk’un göreve başlar başlamaz ilk icraatlarından biri özel okullara verilen teşviklerin kaldırılması oldu. Bunun gerekçesi olarak devlet okulları ile özel okullara ayrılan bütçeler arasındaki adaletsizliği göstermişti. Teşviklerin kaldırılması dünyadaki ekonomik krizin ülkemize yansıması sonucunda insanlarımızın ekonomik durumlarını olumsuz etkileyince okullarımıza olan talep azalmaya başladı. Yüzde 50 olan sektördeki doluluk oranı pandemiyle birlikte yüzde 40’lara geriledi. Bu süreçte 500’e yakın okul kapandı, bu sezonun sonuna kadar 1000 civarında okulun kapanacağını öngörüyoruz. Bu çevçevede baktığımızda 1 milyon 371 bin öğrencisi olan sektörde öğrenci sayısının 1 milyon 70 bine düştüğünü görüyoruz. Pandemiden en çok etkilenenler anaokulu, lise ve ortaokullar olurken, en az etkilenen ise ilkokullar oldu. Anaokullarında böyle dönemlerde yaşanan krizleri fırsata çevirmek için önemli potansiyel görüyorum. Şöyle ki; devletimiz anaokulların zorunlu hale getirilmesi için bir süredir önemli çalışmalar yapıyor. Bence bu dönemle birlikte anaokullarından başlamak üzere teşvik sistemi geri getirilmeli, böylelikle devletimiz ekonomik krizlerden dolayı yaşanan süreçlerde velilerin taleplerine yönelik çok önemli bir adım atmış olacaktır. Aksi durumda sektörde çok ciddi ve onarılamaz tahribatlar kalacak. 

ÖZEL OKULLAR AÇILMAYACAKSA KAMULAŞTIRILSIN
Cem Kaçmaz: Yıllardır özel okulların devletin yükünü aldığı konuşulur. Çünkü bir öğrenci devlet okuluna gitse bir maliyet yaratıyor. Bu kadar da atıl kapasite varken neden değerlendirilmiyor?
Ben TÖDER’de yönetim kurulu üyesiyim. Bizler bu konuyu önceki Milli Eğitim Bakanlarımız ile de paylaştık. Onlara hazır ve devletimizin emrinde olduğumuzu birçok kez belirttik. Çünkü özel okulların yüzde 40-50 kapasiteyle çalışması sürdürülebilir değil ve büyük bir israf demektir. Bu okullar nihayetinde milli servettir çünkü sosyal donatılarla yapılmış yapılardır. Ben kamu – özel sektör iş birliğinin mutlaka devreye girmesi gerektiğini, gerekiyorsa teşviğin dışında öğrenci başına hizmet satın alınmasıyla da boş kontenjanların doldurulması gerektiğini düşünüyorum. Ne var ki uzun yıllardır bu taleplerimiz karşılık bulmadı. Şu anda eğitim kurumlarımız kapalı. Şayet bu süreç uzayacaksa kurumlarımızın kamulaştırılmasından tarafım. Yani devlet bizi kapatıyorsa kamulaştırmak durumundadır. Çünkü sektörde okullarımız var, kurslarımız var ancak kapalı ve açamıyoruz. Yüz yüze sınav yapamıyoruz. Bu yüzden de velilerle karşı karşıya gelebiliyoruz. Şunu rahatlıkla görebiliyorum ki, öğrenci sayısı çok fazla olmayan okullarımız başta olmak üzere birçok kurumumuz bu dönemde çok ciddi zarara uğradı. Önemli olan bu kurumların ayakta kalması. Bunun için de bizim gücümüzün yetmediği noktada devletimizin devreye girmesi gerekiyor. Çünkü eğitim diğer sektörlerden çok farklı bir sektördür. 

umit_kalkoCem Kaçmaz: Bahsettiğiniz devletin bu el atma konusunu biraz daha açmanızı istesem? Yani neyi kastediyorsunuz?
Öncelikle kısa çalışma ödeneğinin verilmesi önemli bir adımdı ama bunun bile alınabilmesi için çok mücadele ettik. Herkesin hak ettiği ve herkese verilen bir pay için sektörümüzün ekstra mücadele vermesi açıkçası bizi yordu ve üzdü. Ama nihayetinde aldık. Bu süreçte bizimle ilgili SSK ve vergi gibi ödeme desteklerinin olması gerektiğini bekliyorduk ne yazık ki onları yapamadık. Bunun yanı sıra ben devletimizin pandemi sebebiyle bu yıla özel acilen bir teşvik mekanizmasını devreye sokmasını düşünüyordum ki zaten şu anda yüzde 20-25’lik bir öğrenci kaybımız söz konusu. 4 – 5 bin liralık teşvikle bu kayıp hızlı bir şekilde önlenebilirdi. Böylelikle özel okulların bu süreçten daha az zarar görmeleri sağlanacaktı. Mesela KDV’nin yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülmesi çalışması yapıldı, çok önemli bir adımdı. KDV uygulaması 1 yıl için açıklandı ama uzun süre devam etmesi gerektiğini savunuyoruz. Bunun sonucunda veliler bizlerden iade istediler. Bunun üzerine sahada KDV iadeleri yapılmaya başlandı. Şunu da söylemiyorum; bizim her talebimiz devlet tarafından onaylanmalıdır. Tabii ki yerimizi biliyoruz ama ihtiyaçlarımızın da neler olduğunu da ortaya koymak zorundayız. 

Alpaslan Dartan: Aslında bu durum yüzde 75’lik bir kesimin özel okullarda kalmasına da sebep oldu, değil mi?
Veliler yüzde 7 oranında tasarruf etti. Bu da sevindirici bir durum elbette. Şayet bu uygulama gelecek yıl da devam ederse, özel okul fiyatlarında yüzde 7 düşüş olabilir. KDV önemliydi ama teşviklerin daha fazla önem arz ettiğini düşünüyorum. Özellikle Anadolu’daki özel okul sahiplerinin bu tarz teşviklere ivedilikle ihtiyaçları var. Türkiye’deki 12 bin özel okulun en fazla 20 tanesinin yıllık ücreti 100 bin lira civarındadır. Yani neredeyse binde 1’lik bir dilimden bahsediyoruz. Sektörümüzün yüzde 60-70’i Anadolu’da 10 bin lira ile 15 bin lira arasında kayıt alıp, bunun içinde yemek hizmeti de vererek ayakta kalmaya çalışan kurucularımızdan oluşuyor. Bu kurucularımıza devletimiz “öğrenci başına 5 bin lira teşvik veriyorum” dese, bir anda yüzde 20-30 civarında bir artışa yol açabilir. Böylece hem öğrencilerimiz daha nitelikli eğitim ortamlarında eğitimlerini sürdürecek hem de biz eğitim yatırımcılarının yaptığı yatırımın ayakta kalması için can suyu sağlanmış olacaktı. Biraz önce belirttiğiniz gibi özel okullar devletin yükünü alan bir sektör. İki yıl önce bir öğrencinin devlete maliyeti 7-8 bin liraları buluyordu, muhtemelen şu anda bu maliyet 10 bin lira olmuştur. Biz bunu da istemiyoruz. Daha altında da olsa bir meblağ belirlensin ve teşvik mekanizması hayata geçirilsin istiyoruz. Ayrıca teşvik sadece başvuranlara değil herkese verilmeli. 

Alpaslan Dartan: Milli Eğitim Bakanlığı’nın raporlarında teşvik sisteminin desteklendiğini ve özel okulculuğun yüzde 20’lere kadar yükseltilmesi yönünde hedefler var. Teşvikler dershanelerin kapatılmasından sonra gerçekten sektör adına can suyu olmuştu. Bu bir çelişki değil mi? Yani hedeflerinde teşvik var ama herhangi bir adım atılmıyor?
Sayın Ziya Selçuk bakan olana kadar önceki bakanların yüzde 20 teşvik verilmesi konusunda hedefleri vardı ve bu çerçevede de gelişim oldukça olumlu ilerliyordu. Teşvikler verilmişti. Özel okullaşmadaki kalite her geçen gün artarak devam ediyordu. Dönüşen, dönüşme yolunda temel lise olma yolundaki kurumlar bir şekilde ayakta kalarak yollarına devam ettiler. Teşvikler sayesinde öğrenci buldular ve sorun yaşamadılar. Özel okul açanların hepsi teşviklerin tetikleyici gücüyle beraber öğrenci buldular. Özel okula giden öğrenciler de gayet hayatlarından memnundular. Dolayısıyla sektörde her şey olumlu seyrediyordu. Ziya Bey geldiğinde biz çok umutlandık. Çünkü ilk defa sektörümünüzün dilini çok iyi bilen, Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı yapmış, özel eğitimcilik yapmış ve eğitim alanında akademik kariyer yapmış bir eğitimci hocamızın Milli Eğitim Bakanı olması bizi çok memnun etti. Ama ne yazık ki ilk hamlesi özel okullara verilen teşviğin kaldırılması oldu. Açıkçası sektör olarak büyük bir düş kırıklığı yaşadık. Sektör olarak hep bir ağızdan buna itiraz etmemiz gerekiyordu. Teşviklerin ortadan kalkması zaten pandemi öncesinde de sektörümüzde talep daralması sonucunu doğurmuştu. Dolayısıyla sektörümüzün en acil meselesi teşvik sisteminin hızlı bir biçimde geri getirilmesidir. Çünkü özel okullar 2018 yılından beri yaralı. Mart 2020’den itibaren ağır yaralı olarak varlığımızı sürdürmeye çalışıyoruz. 

DERNEK YAPILANMALARI DEĞİŞMELİ
Cem Kaçmaz: Sektör olarak sesinizi daha gür çıkarmanız gerektiğini söylediniz. Sektör neden sessiz kaldı?
Sektörümüzü temsil eden sivil toplum kurumlarımız, derneklerimiz var. Dernek başkanlarımız taleplerimizi ve sıkıntılarımızı en doğru biçimde dile getiriyorlar. Lakin bu gibi konularda kamuoyu oluşturmak için açıklamalar yaptığınız zaman da zincir eğitim kurumlarının sahibi olan kurucularımızdan bazıları, belki de siyaseten hükümetle karşı karşıya gelmemek için bu konuları genelde hep kapalı kapılar ardında konuşup kamuoyu önünde çok fazla gündeme getirmeme gayreti içinde oluyorlar. Bu da bizim toplum nezdinde yaşadığımız sorunları net bir şekilde anlatamama gibi bir açmaza yol açabiliyor. Bunun aşılabilmesi için ya bu türden endişeleri olmayan arkadaşlarımızın dernek yönetiminde görev almaları ya da dernek yönetiminde görev alacak kişilerin eğitim kurumu sahibi olmayan dışarıdan profesyonellerden oluşması gerekiyor. Bu iki koşuldan biri olmadığı takdirde bizim sektörümüz sıkıntılarını sağlıklı bir biçimde ifade edemez. Ama benim önceliğim dışarıdan birisinin atanması değil içimizden isimlerin derneklerimizin yönetiminde olmasıdır. Bu kişiler doğruları cesaretli bir biçimde dile getirmeli ama bunu yaparken olayı siyasileştirmeden ve herhangi bir taraf olmadan yapmalıdır. Taraf olacaksa da sektörden yana taraf olmalıdır. Sektörün temsilcileri olan bizler hükümetimizin yapacağı doğru işleri alkışlamalı, sektörün aleyhine yaptıkları karşısında da eleştiri yapmaktan geri durmamalıyız. Bu tereddütlerden ivedilikle çıkmamız gerekiyor. 

Alpaslan Dartan: Baktığımız zaman Anadolu’daki özel okulların seslerinin pek çıkmadığını görüyoruz. Sektör derneklerinin taşradaki kurumların seslerini duyurabilmesi için radikal bir şeylerin yapılması size göre gerekiyor mu?
Zaten ben mevcut derneklerde yapısal bazı değişikliklerle bunların hayata geçirilebileceğine inanıyorum. Bu vesileyle ülkemizde sivil toplum kuruluşlarının sayısını yetersiz görüyorum. Bu sayı ne kadar çok artarsa demokratik ortam güçlenir ve talepler sağlıklı biçimde ortaya konur. Bu çerçevede başka sivil toplum kuruluşları da mutlaka kurulabilir. Ama bakış açımızın değişmesi derken şunu kastediyorum; derneklerimizde genellikle güçlü başkan figürleri olup yönetim kurulu sembolik bir rol oynuyor. Bana göre mutlaka derneklerin bölgesel temsilciliklerinin de olması büyük önem teşkil ediyor. Çünkü bölgesel dinamikler de keşfedilerek sürece dahil edilmeli. 

Cem Kaçmaz: Siz de bir sivil toplum kuruluşunun yönetim kurulunda görev alıyorsunuz. Bu bağlamda sektöre katkı sunmak adına hedefleriniz var mı?
Sektörde birçok yatırımları olan bir ailenin üyesiyim, bunun sonucunda çok sayıda markaya tecrübelerimizi yansıtıyoruz. Şu ana kadar oluşturduğumuz ve daha iyi noktalara taşımak istediğimiz 5-6 markamız var. Eğitim girişimciliği yönümle devamlı ön planda oldum. TÖDER’e bağlıyız, burada Yönetim Kurulu Üyesiyim. Dernekte bana bir görev verilirse bunu layıkıyla yapmaya çalışıyorum, şayet bu görev verilmiyorsa buradan vazife çıkararak katkıda bulunma tarafındayım. Bugün TÖDER’deyim ama yaptığım çalışmaların başarılı olmadığına inanırsam yeni bir sivil toplum kuruluşu kurmak noktasında geride durmam. 

OKULLAR ARASINDAKİ REKABETTE FİYAT BELİRLEYİCİ OLMAMALIDIR
Alpaslan Dartan: Özel okullar ile devlet okulları arasında bir nitelik farkı var ise pandemi döneminde bunun ortaya çıkması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü özel okullar ile devlet okulların teknolojiye yönelik yatırımları arasında fark var. Peki özel okullar öğretmenlerine yeteri kadar sahip çıkıyor ve besleyebiliyor mu?
Belirttiğiniz konu aslında her özel okul kurucusu veya sahibinin gündemini oluşturuyor. Ancak bu sektörde başarılı olmanın kuralı, kurumlarımızın birer eğitim kurumu gerçeğini unutmadan doğru bir işletme mantığıyla yönetilmesinden geçiyor. Burası bir eğitim kurumu ancak gelir ve giderleri var. Yani normal bir işletme gözüyle bakmayacağız ama tamamıyla işletme değilmiş gibi de yaklaşım göstermemeliyiz. Sektörde en önemli sıkıntılar, okul sayısının fazla, talebin az olması ve fiyatların hakettiği seviyelerde olmamasıdır. Her geçen gün fiyatlar aşağıya inmiş durumda. Basit bire hesapla saati 10 liraya, günlüğü ise 90 liraya bir öğrenciye eğitim veriyoruz. Yemek ve diğer hizmetler de içinde. Böyle bir ortamda maalesef ne öğretmenlerin özlük haklarının iyileştirilmesinde bahsedebiliriz ne de kurucuların yeni yatırımlar yapmalarından. Dolayısıyla okullar arasındaki rekabette fiyat belirleyici olmamalıdır. Çünkü böyle olduğunda okul ücretleri aşağıya iniyor ve öğretmenlere yapılacak yatırımların bütçesi oldukça daralmış oluyor. Bu da sektörde nitelikli işlerin çıkmasının önünde aşılması zor engeller yaratıyor. 

KİMİ BAKAR KİMİ GÖRÜR!
Cem Kaçmaz: Eğitim sektörünün yaşadığı sorunları ve çözüm önerilerinizi paylaşıyorsunuz. Peki Ümit Kalko neden sürekli yatırımlarla elini taşın altına sokuyor?
Evet, bu soru bana devamlı soruluyor. Şu anda aile olarak bir takım yatırımlar yapıyoruz. Ben de deneyimlerimi elimden geldiğince sahaya aktarmaya çalışıyorum. Kimisi bakar kimisi görür. Ben eğitim sektöründe markalaşmaya her zamankinden daha fazla gereksinim olduğunu görüyorum. Bu dönemde yerelde, yerel bir markayla mücadele etmenin zor olduğunu ancak arkasında kurumsal bir gücün desteğiyle mücadele etmenin daha kolay olduğunu görüyorum. Bu zor günlerin bir gün biteceğini ve yaptığımız yatırımlar sonucunda sektörde önemli bir oyuncu konumuna erişeceğimizi düşünüyorum. Bu yüzden sektöre inancım tam. İşini doğru yapan herkese bu sektörde yer var.

YURTDIŞINDAN TALEPLER ALIYORUZ
Cem Kaçmaz: Değişik markaları yaratıyorsunuz. Peki gerek Türkiye içinde gerekse yurt dışında takip ettiğiniz eğitim markaları var mı?
Tabii ki var çünkü ben bir şeylerden ilham almayı seven birisiyim. Ülkemizde eğitimle ilgili başarılı projeler var ama ben daha çok yurt dışında GEMS Okulları’nı ilgiyle takip ediyorum. Bu kurum şu anda dünyanın en büyük okul zinciri konumunda. Çok büyük yatırımları ve doğru iş modelleri var. Biz de orta ve uzun vadede okullarımızın dünya markası olmasını hedefliyoruz. Özellikle Türki Cumhuriyetler, Orta Doğu bizim için odaklanacağımız yerler. Şu anda Özbekistan, Azerbaycan ve Kuzey Irak’tan bazı yatırım talepleri geldi. Pandemiden dolayı yanıt veremiyoruz ama 2021 yılında pandeminin seyrine göre bu taleplere de ciddi yanıtlar vermeyi planlıyoruz. Eğitimle ilgili bir konuda batılı ülkeleri ikna etmek çok zor ama doğuya gittiğimizde durum daha kolaylaşıyor. 

“Pandemi döneminde özel okulların bir anda hibrit eğitime dönüşecek alt yapıyı kısa sürede kurmalarını beklemek gerçekçi olmaz. Ben bu noktada devlete çok önemli görevler düştüğünü belirtmek isterim. Sadece eğitim teknolojileri alanına aktarılmak üzere özel okullara düşük faizli ve belli bir süre geri ödemesiz uzun vadeli krediler tahsis edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Turizmde olduğu gibi ivedilikle bizim sektörümüze de 1 yıl ödemesiz 10 yıla kadar uzayabilecek ama 5 yıldan az olmamak kaydıyla Kredi Garanti Fonu garantili kredilerin açılması gerekiyor.”

 

 

 

> Özel okullar için teşvik sistemi acil geri gelmeli

Özel okul sektöründe kurduğu ve yatırım yaptığı markalarla adından söz ettiren Eğitim Girişimcisi Ümit Kalko, 2018’de teşviklerin kalkmasıyla yara alan sektörün, pandemi süreciyle birlikte ağır yaralı hale geldiğini söyledi. Özel okulların tekrar toparlanabilmesi için teşvik uygulamasının yeniden gelmesi gerektiğini belirten Ümit Kalko, Eğitim Gazetecileri ve Yazarları Derneği Başkanı Cem Kaçmaz ve Yönetim Kurulu Üyesi Alpaslan Dartan’ın eğitim gündemiyle ilgili sorularını yanıtladı. 

umit_kalkoEĞİTİM GİRİŞİMCİSİ ÜMİT KALKO’DAN…

  • * Anaokullarından başlamak üzere teşvik sistemi geri getirilmeli.

    * Kamu – özel sektör iş birliğinin mutlaka devreye girmesi gerek.

    * Özel okullar 2018 yılından beri yaralı, Mart 2020’den itibaren ağır yaralı olarak varlığını sürdürmeye çalışıyor.

    * Okullar arasındaki rekabette fiyat belirleyici olmamalıdır.

    * Ülkemizde sivil toplum kuruluşlarının sayısı yetersiz, sayı ne kadar çok artarsa demokratik ortam güçlenir ve talepler sağlıklı biçimde ortaya konur.

Cem Kaçmaz: Covid-19 pandemisinin yaşandığı 2020 yılı eğitim sektöründe kayıp - kazanç açısından nasıl bir yıl oldu? Tek cümleyle ne dersiniz ve bunun açılımını yapar mısınız?

Tek cümleyle ifade edebilir miyim bilemiyorum ama pandemide sektörümüz, ülkemiz ve dünya olarak daha önce hiç deneyimlemediğimiz bir süreç yaşıyoruz. Özel okul sektörü bu döneme en çabuk uyum sağlayan sektör oldu. Eğitim teknolojileri olarak yıllardır adından sıkça söz ettiğimiz akıllı tahta, tablet vb kurgulardan ibaret zannedilen yapının esasında çok daha dinamik biçimde ihtiyaçları karşılayan ve verimlilik odaklı yapılar olduğunu deneyimledik. Uzaktan eğitimin sadece okular kapalıyken değil, okullar açıkken de hibrit dediğimiz modelde kullanılması gerektiğini gördük. Bu zor süreçte öğretmenlerimizin ne denli kıymetli işler yaptığına velilerimiz çok yakından tanıklık etti. Evde veliler çocuklarını bilgisayar başında 1 saat bile oturtmakta zorlanıyorken, öğretmenlerin 24 öğrenciye konsantrasyonlarını bozmadan ders anlatması gerçekten zor bir iş. Öğrencilerin okullarımızdan uzak kalmalarının olumsuz bazı sıkıntılarını önümüzdeki süreçte maalesef göreceğiz. Evet pandemi dönemi özel eğitim kurumları açısından sorunlar yarattı ama orta ve uzun vadede ben çok umutluyum. Çünkü insanlar yakın gelecekte daha kaliteli eğitim alabilmek için mücadele edecekler ve bu süreçten kaynaklanan açıklarını kapatmak adına özel okulları daha fazla tercih edeceklerdir. 

TEŞVİKLERİN KALDIRILMASI TALEBİ DÜŞÜRDÜ
Cem Kaçmaz: Rakamlara baktığımızda pandemi olmasa bile özel okulculuk sektörünün kapasitesinin çok altında yüzde 50 gibi bir oranda dolulukla faaliyet gösterdiğini ortadaydı. 3 milyon civarında bir kapasite söz konusuyken 1,5 milyon öğrenci özel okullarda eğitim görüyordu. Pandemiyle birlikte bu sayı 1,1 milyona düştü. Bu arz – talep dengesizliğini neye bağlıyorsunuz?
Bu konuya devletin bakış açısından bakılması gerekiyor. Bildiğiniz üzere, devletimiz dershanelerin kapatılması sürecinde okullaşmaya yönelik bir teşvik uygulamasını devreye soktu. 4-5 yıllık bir geçiş süreci verildi ve dershanelerin özel okula dönüşmesi istendi. Özellikle yaşı ileri olan bazı dershane sahibi arkadaşlar kurumlarını kapatarak inzivaya çekilirken, bazıları ise hemen dershanesini özel okula dönüştürdü. Böylelikle yüzde 2-3 seviyesinde olan özel okullaşma yüzde 9’lara kadar yükseldi. Bazı arkadaşlarımız da temel lise kurgusunun 4-5 sene devam etmesinden memnun kaldılar ve beklemeye başladılar. Sözünü ettiğim bu kişiler şu anda avantajlı çıktı çünkü bekleyenler bu süre bittiğinde şayet özel okul açmadıklarında bir ceza ile karşılaşacakken, devletimiz bu cezadan vazgeçtiğini ve özel okul açmayabileceklerini açıkladı. Bu durumda özel okul açanlar pişman olurken, açmayanlar ise sevinç yaşadı. Dershaneler de bir anda kapatılamadı, Anayasa Mahkemesi kararına göre özel öğretim kursuna dönüştü ve yollarına devam ettiler.
Bu arada özel okul açan kurucularımız ise “zaten teşvik var nasılsa öğrenci gelir” beklentisi içindelerdi. Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ziya Selçuk’un göreve başlar başlamaz ilk icraatlarından biri özel okullara verilen teşviklerin kaldırılması oldu. Bunun gerekçesi olarak devlet okulları ile özel okullara ayrılan bütçeler arasındaki adaletsizliği göstermişti. Teşviklerin kaldırılması dünyadaki ekonomik krizin ülkemize yansıması sonucunda insanlarımızın ekonomik durumlarını olumsuz etkileyince okullarımıza olan talep azalmaya başladı. Yüzde 50 olan sektördeki doluluk oranı pandemiyle birlikte yüzde 40’lara geriledi. Bu süreçte 500’e yakın okul kapandı, bu sezonun sonuna kadar 1000 civarında okulun kapanacağını öngörüyoruz. Bu çevçevede baktığımızda 1 milyon 371 bin öğrencisi olan sektörde öğrenci sayısının 1 milyon 70 bine düştüğünü görüyoruz. Pandemiden en çok etkilenenler anaokulu, lise ve ortaokullar olurken, en az etkilenen ise ilkokullar oldu. Anaokullarında böyle dönemlerde yaşanan krizleri fırsata çevirmek için önemli potansiyel görüyorum. Şöyle ki; devletimiz anaokulların zorunlu hale getirilmesi için bir süredir önemli çalışmalar yapıyor. Bence bu dönemle birlikte anaokullarından başlamak üzere teşvik sistemi geri getirilmeli, böylelikle devletimiz ekonomik krizlerden dolayı yaşanan süreçlerde velilerin taleplerine yönelik çok önemli bir adım atmış olacaktır. Aksi durumda sektörde çok ciddi ve onarılamaz tahribatlar kalacak. 

ÖZEL OKULLAR AÇILMAYACAKSA KAMULAŞTIRILSIN
Cem Kaçmaz: Yıllardır özel okulların devletin yükünü aldığı konuşulur. Çünkü bir öğrenci devlet okuluna gitse bir maliyet yaratıyor. Bu kadar da atıl kapasite varken neden değerlendirilmiyor?
Ben TÖDER’de yönetim kurulu üyesiyim. Bizler bu konuyu önceki Milli Eğitim Bakanlarımız ile de paylaştık. Onlara hazır ve devletimizin emrinde olduğumuzu birçok kez belirttik. Çünkü özel okulların yüzde 40-50 kapasiteyle çalışması sürdürülebilir değil ve büyük bir israf demektir. Bu okullar nihayetinde milli servettir çünkü sosyal donatılarla yapılmış yapılardır. Ben kamu – özel sektör iş birliğinin mutlaka devreye girmesi gerektiğini, gerekiyorsa teşviğin dışında öğrenci başına hizmet satın alınmasıyla da boş kontenjanların doldurulması gerektiğini düşünüyorum. Ne var ki uzun yıllardır bu taleplerimiz karşılık bulmadı. Şu anda eğitim kurumlarımız kapalı. Şayet bu süreç uzayacaksa kurumlarımızın kamulaştırılmasından tarafım. Yani devlet bizi kapatıyorsa kamulaştırmak durumundadır. Çünkü sektörde okullarımız var, kurslarımız var ancak kapalı ve açamıyoruz. Yüz yüze sınav yapamıyoruz. Bu yüzden de velilerle karşı karşıya gelebiliyoruz. Şunu rahatlıkla görebiliyorum ki, öğrenci sayısı çok fazla olmayan okullarımız başta olmak üzere birçok kurumumuz bu dönemde çok ciddi zarara uğradı. Önemli olan bu kurumların ayakta kalması. Bunun için de bizim gücümüzün yetmediği noktada devletimizin devreye girmesi gerekiyor. Çünkü eğitim diğer sektörlerden çok farklı bir sektördür. 

umit_kalkoCem Kaçmaz: Bahsettiğiniz devletin bu el atma konusunu biraz daha açmanızı istesem? Yani neyi kastediyorsunuz?
Öncelikle kısa çalışma ödeneğinin verilmesi önemli bir adımdı ama bunun bile alınabilmesi için çok mücadele ettik. Herkesin hak ettiği ve herkese verilen bir pay için sektörümüzün ekstra mücadele vermesi açıkçası bizi yordu ve üzdü. Ama nihayetinde aldık. Bu süreçte bizimle ilgili SSK ve vergi gibi ödeme desteklerinin olması gerektiğini bekliyorduk ne yazık ki onları yapamadık. Bunun yanı sıra ben devletimizin pandemi sebebiyle bu yıla özel acilen bir teşvik mekanizmasını devreye sokmasını düşünüyordum ki zaten şu anda yüzde 20-25’lik bir öğrenci kaybımız söz konusu. 4 – 5 bin liralık teşvikle bu kayıp hızlı bir şekilde önlenebilirdi. Böylelikle özel okulların bu süreçten daha az zarar görmeleri sağlanacaktı. Mesela KDV’nin yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülmesi çalışması yapıldı, çok önemli bir adımdı. KDV uygulaması 1 yıl için açıklandı ama uzun süre devam etmesi gerektiğini savunuyoruz. Bunun sonucunda veliler bizlerden iade istediler. Bunun üzerine sahada KDV iadeleri yapılmaya başlandı. Şunu da söylemiyorum; bizim her talebimiz devlet tarafından onaylanmalıdır. Tabii ki yerimizi biliyoruz ama ihtiyaçlarımızın da neler olduğunu da ortaya koymak zorundayız. 

Alpaslan Dartan: Aslında bu durum yüzde 75’lik bir kesimin özel okullarda kalmasına da sebep oldu, değil mi?
Veliler yüzde 7 oranında tasarruf etti. Bu da sevindirici bir durum elbette. Şayet bu uygulama gelecek yıl da devam ederse, özel okul fiyatlarında yüzde 7 düşüş olabilir. KDV önemliydi ama teşviklerin daha fazla önem arz ettiğini düşünüyorum. Özellikle Anadolu’daki özel okul sahiplerinin bu tarz teşviklere ivedilikle ihtiyaçları var. Türkiye’deki 12 bin özel okulun en fazla 20 tanesinin yıllık ücreti 100 bin lira civarındadır. Yani neredeyse binde 1’lik bir dilimden bahsediyoruz. Sektörümüzün yüzde 60-70’i Anadolu’da 10 bin lira ile 15 bin lira arasında kayıt alıp, bunun içinde yemek hizmeti de vererek ayakta kalmaya çalışan kurucularımızdan oluşuyor. Bu kurucularımıza devletimiz “öğrenci başına 5 bin lira teşvik veriyorum” dese, bir anda yüzde 20-30 civarında bir artışa yol açabilir. Böylece hem öğrencilerimiz daha nitelikli eğitim ortamlarında eğitimlerini sürdürecek hem de biz eğitim yatırımcılarının yaptığı yatırımın ayakta kalması için can suyu sağlanmış olacaktı. Biraz önce belirttiğiniz gibi özel okullar devletin yükünü alan bir sektör. İki yıl önce bir öğrencinin devlete maliyeti 7-8 bin liraları buluyordu, muhtemelen şu anda bu maliyet 10 bin lira olmuştur. Biz bunu da istemiyoruz. Daha altında da olsa bir meblağ belirlensin ve teşvik mekanizması hayata geçirilsin istiyoruz. Ayrıca teşvik sadece başvuranlara değil herkese verilmeli. 

Alpaslan Dartan: Milli Eğitim Bakanlığı’nın raporlarında teşvik sisteminin desteklendiğini ve özel okulculuğun yüzde 20’lere kadar yükseltilmesi yönünde hedefler var. Teşvikler dershanelerin kapatılmasından sonra gerçekten sektör adına can suyu olmuştu. Bu bir çelişki değil mi? Yani hedeflerinde teşvik var ama herhangi bir adım atılmıyor?
Sayın Ziya Selçuk bakan olana kadar önceki bakanların yüzde 20 teşvik verilmesi konusunda hedefleri vardı ve bu çerçevede de gelişim oldukça olumlu ilerliyordu. Teşvikler verilmişti. Özel okullaşmadaki kalite her geçen gün artarak devam ediyordu. Dönüşen, dönüşme yolunda temel lise olma yolundaki kurumlar bir şekilde ayakta kalarak yollarına devam ettiler. Teşvikler sayesinde öğrenci buldular ve sorun yaşamadılar. Özel okul açanların hepsi teşviklerin tetikleyici gücüyle beraber öğrenci buldular. Özel okula giden öğrenciler de gayet hayatlarından memnundular. Dolayısıyla sektörde her şey olumlu seyrediyordu. Ziya Bey geldiğinde biz çok umutlandık. Çünkü ilk defa sektörümünüzün dilini çok iyi bilen, Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı yapmış, özel eğitimcilik yapmış ve eğitim alanında akademik kariyer yapmış bir eğitimci hocamızın Milli Eğitim Bakanı olması bizi çok memnun etti. Ama ne yazık ki ilk hamlesi özel okullara verilen teşviğin kaldırılması oldu. Açıkçası sektör olarak büyük bir düş kırıklığı yaşadık. Sektör olarak hep bir ağızdan buna itiraz etmemiz gerekiyordu. Teşviklerin ortadan kalkması zaten pandemi öncesinde de sektörümüzde talep daralması sonucunu doğurmuştu. Dolayısıyla sektörümüzün en acil meselesi teşvik sisteminin hızlı bir biçimde geri getirilmesidir. Çünkü özel okullar 2018 yılından beri yaralı. Mart 2020’den itibaren ağır yaralı olarak varlığımızı sürdürmeye çalışıyoruz. 

DERNEK YAPILANMALARI DEĞİŞMELİ
Cem Kaçmaz: Sektör olarak sesinizi daha gür çıkarmanız gerektiğini söylediniz. Sektör neden sessiz kaldı?
Sektörümüzü temsil eden sivil toplum kurumlarımız, derneklerimiz var. Dernek başkanlarımız taleplerimizi ve sıkıntılarımızı en doğru biçimde dile getiriyorlar. Lakin bu gibi konularda kamuoyu oluşturmak için açıklamalar yaptığınız zaman da zincir eğitim kurumlarının sahibi olan kurucularımızdan bazıları, belki de siyaseten hükümetle karşı karşıya gelmemek için bu konuları genelde hep kapalı kapılar ardında konuşup kamuoyu önünde çok fazla gündeme getirmeme gayreti içinde oluyorlar. Bu da bizim toplum nezdinde yaşadığımız sorunları net bir şekilde anlatamama gibi bir açmaza yol açabiliyor. Bunun aşılabilmesi için ya bu türden endişeleri olmayan arkadaşlarımızın dernek yönetiminde görev almaları ya da dernek yönetiminde görev alacak kişilerin eğitim kurumu sahibi olmayan dışarıdan profesyonellerden oluşması gerekiyor. Bu iki koşuldan biri olmadığı takdirde bizim sektörümüz sıkıntılarını sağlıklı bir biçimde ifade edemez. Ama benim önceliğim dışarıdan birisinin atanması değil içimizden isimlerin derneklerimizin yönetiminde olmasıdır. Bu kişiler doğruları cesaretli bir biçimde dile getirmeli ama bunu yaparken olayı siyasileştirmeden ve herhangi bir taraf olmadan yapmalıdır. Taraf olacaksa da sektörden yana taraf olmalıdır. Sektörün temsilcileri olan bizler hükümetimizin yapacağı doğru işleri alkışlamalı, sektörün aleyhine yaptıkları karşısında da eleştiri yapmaktan geri durmamalıyız. Bu tereddütlerden ivedilikle çıkmamız gerekiyor. 

Alpaslan Dartan: Baktığımız zaman Anadolu’daki özel okulların seslerinin pek çıkmadığını görüyoruz. Sektör derneklerinin taşradaki kurumların seslerini duyurabilmesi için radikal bir şeylerin yapılması size göre gerekiyor mu?
Zaten ben mevcut derneklerde yapısal bazı değişikliklerle bunların hayata geçirilebileceğine inanıyorum. Bu vesileyle ülkemizde sivil toplum kuruluşlarının sayısını yetersiz görüyorum. Bu sayı ne kadar çok artarsa demokratik ortam güçlenir ve talepler sağlıklı biçimde ortaya konur. Bu çerçevede başka sivil toplum kuruluşları da mutlaka kurulabilir. Ama bakış açımızın değişmesi derken şunu kastediyorum; derneklerimizde genellikle güçlü başkan figürleri olup yönetim kurulu sembolik bir rol oynuyor. Bana göre mutlaka derneklerin bölgesel temsilciliklerinin de olması büyük önem teşkil ediyor. Çünkü bölgesel dinamikler de keşfedilerek sürece dahil edilmeli. 

Cem Kaçmaz: Siz de bir sivil toplum kuruluşunun yönetim kurulunda görev alıyorsunuz. Bu bağlamda sektöre katkı sunmak adına hedefleriniz var mı?
Sektörde birçok yatırımları olan bir ailenin üyesiyim, bunun sonucunda çok sayıda markaya tecrübelerimizi yansıtıyoruz. Şu ana kadar oluşturduğumuz ve daha iyi noktalara taşımak istediğimiz 5-6 markamız var. Eğitim girişimciliği yönümle devamlı ön planda oldum. TÖDER’e bağlıyız, burada Yönetim Kurulu Üyesiyim. Dernekte bana bir görev verilirse bunu layıkıyla yapmaya çalışıyorum, şayet bu görev verilmiyorsa buradan vazife çıkararak katkıda bulunma tarafındayım. Bugün TÖDER’deyim ama yaptığım çalışmaların başarılı olmadığına inanırsam yeni bir sivil toplum kuruluşu kurmak noktasında geride durmam. 

OKULLAR ARASINDAKİ REKABETTE FİYAT BELİRLEYİCİ OLMAMALIDIR
Alpaslan Dartan: Özel okullar ile devlet okulları arasında bir nitelik farkı var ise pandemi döneminde bunun ortaya çıkması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü özel okullar ile devlet okulların teknolojiye yönelik yatırımları arasında fark var. Peki özel okullar öğretmenlerine yeteri kadar sahip çıkıyor ve besleyebiliyor mu?
Belirttiğiniz konu aslında her özel okul kurucusu veya sahibinin gündemini oluşturuyor. Ancak bu sektörde başarılı olmanın kuralı, kurumlarımızın birer eğitim kurumu gerçeğini unutmadan doğru bir işletme mantığıyla yönetilmesinden geçiyor. Burası bir eğitim kurumu ancak gelir ve giderleri var. Yani normal bir işletme gözüyle bakmayacağız ama tamamıyla işletme değilmiş gibi de yaklaşım göstermemeliyiz. Sektörde en önemli sıkıntılar, okul sayısının fazla, talebin az olması ve fiyatların hakettiği seviyelerde olmamasıdır. Her geçen gün fiyatlar aşağıya inmiş durumda. Basit bire hesapla saati 10 liraya, günlüğü ise 90 liraya bir öğrenciye eğitim veriyoruz. Yemek ve diğer hizmetler de içinde. Böyle bir ortamda maalesef ne öğretmenlerin özlük haklarının iyileştirilmesinde bahsedebiliriz ne de kurucuların yeni yatırımlar yapmalarından. Dolayısıyla okullar arasındaki rekabette fiyat belirleyici olmamalıdır. Çünkü böyle olduğunda okul ücretleri aşağıya iniyor ve öğretmenlere yapılacak yatırımların bütçesi oldukça daralmış oluyor. Bu da sektörde nitelikli işlerin çıkmasının önünde aşılması zor engeller yaratıyor. 

KİMİ BAKAR KİMİ GÖRÜR!
Cem Kaçmaz: Eğitim sektörünün yaşadığı sorunları ve çözüm önerilerinizi paylaşıyorsunuz. Peki Ümit Kalko neden sürekli yatırımlarla elini taşın altına sokuyor?
Evet, bu soru bana devamlı soruluyor. Şu anda aile olarak bir takım yatırımlar yapıyoruz. Ben de deneyimlerimi elimden geldiğince sahaya aktarmaya çalışıyorum. Kimisi bakar kimisi görür. Ben eğitim sektöründe markalaşmaya her zamankinden daha fazla gereksinim olduğunu görüyorum. Bu dönemde yerelde, yerel bir markayla mücadele etmenin zor olduğunu ancak arkasında kurumsal bir gücün desteğiyle mücadele etmenin daha kolay olduğunu görüyorum. Bu zor günlerin bir gün biteceğini ve yaptığımız yatırımlar sonucunda sektörde önemli bir oyuncu konumuna erişeceğimizi düşünüyorum. Bu yüzden sektöre inancım tam. İşini doğru yapan herkese bu sektörde yer var.

YURTDIŞINDAN TALEPLER ALIYORUZ
Cem Kaçmaz: Değişik markaları yaratıyorsunuz. Peki gerek Türkiye içinde gerekse yurt dışında takip ettiğiniz eğitim markaları var mı?
Tabii ki var çünkü ben bir şeylerden ilham almayı seven birisiyim. Ülkemizde eğitimle ilgili başarılı projeler var ama ben daha çok yurt dışında GEMS Okulları’nı ilgiyle takip ediyorum. Bu kurum şu anda dünyanın en büyük okul zinciri konumunda. Çok büyük yatırımları ve doğru iş modelleri var. Biz de orta ve uzun vadede okullarımızın dünya markası olmasını hedefliyoruz. Özellikle Türki Cumhuriyetler, Orta Doğu bizim için odaklanacağımız yerler. Şu anda Özbekistan, Azerbaycan ve Kuzey Irak’tan bazı yatırım talepleri geldi. Pandemiden dolayı yanıt veremiyoruz ama 2021 yılında pandeminin seyrine göre bu taleplere de ciddi yanıtlar vermeyi planlıyoruz. Eğitimle ilgili bir konuda batılı ülkeleri ikna etmek çok zor ama doğuya gittiğimizde durum daha kolaylaşıyor. 

“Pandemi döneminde özel okulların bir anda hibrit eğitime dönüşecek alt yapıyı kısa sürede kurmalarını beklemek gerçekçi olmaz. Ben bu noktada devlete çok önemli görevler düştüğünü belirtmek isterim. Sadece eğitim teknolojileri alanına aktarılmak üzere özel okullara düşük faizli ve belli bir süre geri ödemesiz uzun vadeli krediler tahsis edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Turizmde olduğu gibi ivedilikle bizim sektörümüze de 1 yıl ödemesiz 10 yıla kadar uzayabilecek ama 5 yıldan az olmamak kaydıyla Kredi Garanti Fonu garantili kredilerin açılması gerekiyor.”

 

 

 

Son Güncelleme: Pazartesi, 25 Ocak 2021 11:53

Gösterim: 2745

Yeni kuşağı eğitmenin ve geleceğe hazırlamanın geçmişe göre büyük farklılıklar gösterdiğini belirten İstanbul Kültür Eğitim Kurumları Okullar Koordinatörü Biriz Kutoğlu, "Yeni dünya düzeninde yeni ürünler, yeni çalışma yöntemleri icat etmek için insanlığın yaratıcılığına ve hayal gücüne ihtiyacımız olacaktır. Bu nedenle biz öğretmenlere düşen en önemli görev, öğrencilerimizin yaratıcılıklarını artırmak, inovatif düşünme becerilerini geliştirmek." diye konuştu. 

biriz_kutoglu_18Pandemi ile başlayan yeni dönemde öğretmenler nasıl bir süreç yaşadı, nasıl bir değişim süreci bekliyor onları?
Tüm dünyada etkisini gösteren ve pandemi haline gelen COVID-19 nedeniyle zorunlu bir dijital dönüşüm ile karşı karşıya kaldık. Eğitim dünyası, bu dijital dönüşümün orta yerinde diyebiliriz. Biz öğretmenler de pandemi sebebiyle yaşamımızda köklü değişiklikler yaşayarak benzersiz bir deneyimden geçtik, hala da geçiyoruz. Sadece yükseköğretimden aşina olduğumuz uzaktan eğitim kavramına, ilköğretim ve ortaöğretimi de dahil ederek zorlu bir sürecin içine girdik. Eğitim-öğretimi kaldığı yerden devam ettirebilmek adına öğretmenler ve yöneticiler üstün çaba gösterdiler. Normal bir uzaktan öğretim süreci olmayan bu süreçte, sürekli geri bildirim alınan ve doğru planlama yapmak kilit nokta oldu. Mart ayından beri, “uzaktan eğitimle” sürdürdüğümüz eğitim-öğretim çalışmalarımızda her gün, bilgisayar ekranlarının başında saatlerce ders işledi öğretmenlerimiz. Öğrencilerimizin akademik süreçlerine ek olarak, bulundukları bu zorlu şartlarda onları destekleyerek yanlarında oldular. Eylül ayından bu yana da yüz yüze ve uzaktan eğitimi bir arada yürütüyorlar. Pandemi ile başlayan bu süreçte ve yeni dönemde, hızlı ve yenilikçi adımlar atarak öğrenme sürecini devam ettirmek adına aktif olunması gerektiğini gördük. Öncelikli olarak işbirlikli çalışmanın önemini bir kez daha anladık. Dijital dünyadaki hızlı değişimlerin eğitimin yönünü nasıl etkilediğini fark ettik. Anaokulundan üniversiteye tüm kademelerde etkili bir uzaktan öğretim süreci yönetebilmek için öğretmenlerin dijital becerilere sahip olması gerektiğinin önemini de bir kere daha görmüş olduk. Biz eğitimcilerin, gelişmeleri evrensel boyutta değerlendirmesi, bireyleri geleceğin dünyasına hazırlamak açısından çok önemli. Unutmayalım ki; önümüzdeki 20 yıl, milenyumun geride bıraktığımız ilk 20 yılından çok farklı olacak.

ARTIK UZAKTAN EĞİTİM DONANIMINA SAHİBİZ
Uzaktan eğitim sürecinin öğretmenlere etkileri neler oldu?
Her sürecin kendine özgü dinamikleri vardır. Bu dinamikleri yönetmek, anlık doğru kararlar almak, uygulamak ve değişimi yönetmek elbette zor ama doğru bir takım ile çalışıyorsanız işiniz bir o kadar kolay oluyor. Biz her zaman eğitimin bir takım işi olduğunu düşünürüz… Değişim yönetimi, şüphesiz en kritik becerilerden biridir. Özellikle pandemi sürecinde çalışanların ve liderlerin değişime açık olmaları ve değişimi yönetmede usta olmaları gerekiyor.  Bu nedenle, hızla adapte olabilen, birden fazla şapka giyebilen ve değişime açık olan kişiler daha başarılı oluyor. Öğretmenlerimiz bilgisayar destekli öğretim teknolojileri alanında büyük bir gelişim gösterdi. Artık, yüz yüze yapılabilecek pek çok çalışmayı uzaktan yapabilecek bilgi donanımına sahibiz.

TEKNOLOJİK DÖNÜŞÜME UYUM BELİRLEYİCİ OLACAK
Öğretmenleriniz yeni döneme nasıl uyum sağlıyor? Kurum olarak neler yapıyorsunuz?
Dünya değişiyor, gelişiyor. Hiçbir şey çocukluğumuzdaki gibi ya da onlu yirmili yıllar öncesindeki gibi değil. Hayatımızdaki pek çok şeyi değiştiren teknolojik gelişmeler elbette yaşam biçimimize etki ediyor. Her geçen yıl öğrenci profilindeki değişim hepimizin dikkatini çekiyor. Bu yeni kuşağı eğitmek ve geleceğe hazırlamak elbette geçmişe göre büyük farklılıklar gösteriyor. Bu gerçek; okul tasarımlarından öğretmen yaklaşımlarına kadar pek çok noktada oldukça belirleyici bir rol oynuyor. İstanbul Kültür Eğitim Kurumları olarak biz, bu felsefeyle hareket ederek pek çok yeniliği okullarımızda uygulamaya başlamıştık. Pandemi döneminde yaşanan dijital dönüşüm sırasında da kendimizi geleceğe hazırlayabilmek için teknoloji becerilerimizi daha da artırmak üzerine çalışıyor, plan yapıyoruz. Gelecekte yaşanabilecek olası pandemilerde; süreçlere yapay zeka, nesnelerin interneti, robotik gibi teknolojiler çözüm üretir hale gelecektir. Pandemi sürecinde ve sonrasında da teknolojik araçları iyi kullanabilmek ve etkili şekilde çalışabilmek büyük fayda sağlayacaktır. Artık, pandemi sürecinin hızlandırdığı teknolojik dönüşüme ayak uydurabilen kurumların varlığını sürdürebileceğini biliyoruz. Yeni dünya düzeninde yeni ürünler, yeni çalışma yöntemleri icat etmek için insanlığın yaratıcılığına ve hayal gücüne ihtiyacımız olacaktır. Bu nedenle biz öğretmenlere düşen en önemli görev, öğrencilerimizin yaratıcılıklarını artırmak, inovatif düşünme becerilerini geliştirmek. Kurum olarak her zaman “yaşam boyu öğrenme” felsefesini savunduk. 1960’tan bu yana öğretmenlerimize meslek içi eğitimler düzenleyip, yeni beceriler elde etmeleri ve becerilerini geliştirebilmeleri adına eğitim ortamları sunduk. Bundan sonra da mesleki gelişim süreci devam edecektir. Bu süreçte her öğretmenimize akıllı tahta kullanımından online eğitim platformunda ders izlemeye, bilgisayar destekli öğretim teknolojilerinin sunduğu pek çok hizmete kadar geniş bir yelpazede hizmet içi eğitimler gerçekleştirdik.

ÖĞRENCİLERE YENİOKULYAŞAMINI ANLATIYORUZ

Yeni dönemde öğretmen-öğrenci, öğretmen-okul ilişkisi nasıl olmalı? Bu kapsamdaki uygulamalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?

Pandemi dönemin en çok etkileneni şüphesiz ki öğrencilerimiz. Öğrenciler bu süreçte öz-düzenleme (self-regulation) becerilerini geliştirerek kendi öğrenme süreçlerini yürütebilmeyi öğrendiler. Bizler, çocuklarımıza kendi kendilerine yetebilmeleri konusunda elimizden geldiğince destek olmalıyız ki bu yeterlilikleri eğitim-öğretim sürecine de olumlu yansısın.
Yüz yüze eğitim sürecinin yeni normal düzende başlamasıyla birlikte, okul yaşamımızda da pek çok değişiklik oldu. Bu değişiklikleri, yeni normal kurallarını hem öğrencilerimize hem öğretmenlerimize hem de okul içindeki tüm çalışanlarımıza sürekli bir iletişimle aktardık. Doğru ve sürekli iletişim burada anahtar kelimeler. Daha önce deneyimlemediğimiz ve hatta benzerini yaşamadığımız bu süreç ve daha da önemlisi belirsizlik, hepimizi elbette ki korkutuyor. Ancak, korkunun bir çözüm olmadığını, öğrenmenin önünü kestiğini biliyoruz. Bu nedenle doğru iletişimle, gerçek bilgiyle öğrencilerimize yaş düzeyine göre yeni okul yaşamını anlatıyoruz. Sadece okul ortamında değil, bundan sonraki yaşamda da kendilerini nasıl koruyacaklarını öğretiyoruz; çünkü bu virüs artık bizimle birlikte yaşayacak. Gün gelip kaybolmayacak. Bu nedenle tüm yaşam buna adapte olmak durumunda.
Yeni dönemde, evden sınıfa canlı bağlantı ile okuldaki yüz yüze eğitime evlerinden katılmak isteyen öğrenciler için oldukça güçlü bir teknolojik altyapı oluşturduk. Harmanlanmış öğrenme olarak da bilinen hibrit eğitim modelinde, çevrimiçi eğitime ek olarak yüz yüze ders alma imkanı sağlanıyoruz. Sınıflardaki akıllı tahtaları kullanarak ders işleyen öğretmenlerle, evlerinde bilgisayarları üzerinden Adobe Connect ile akıllı tahtaya canlı olarak bağlanan öğrenciler sınıftaki ders ortamına sesli ve görüntülü, interaktif olarak dahil olabiliyor. Evlerindeki öğrenciler sınıftaki arkadaşlarını ve öğretmenini görüyor ve duyuyor. Öğretmenin akıllı tahtada işlediği dersi, aynı ses ve görüntü kalitesinde bilgisayarından canlı olarak izleyebiliyor. Dilediğinde öğretmeninden söz istiyor ve derse interaktif olarak katılabiliyor.
Öğrencilerimizin senkron ve hibrit derslerin verimliğini değerlendirmeleri için Adobe Connect üzerinden bir değerlendirme sistemi geliştirdik. Liselerdeki her bir öğrenciye, katıldığı her senkron dersinin sonunda ders ile ilgili geri bildirim verme, dersi anlayıp anlamadığını belirtme ve teknik bir sorun yaşadıysa bunu anında paylaşma olanağı sunuyoruz. Sistemin bir parçası olarak uygulanan bu anketin sonuçları, her gün düzenli olarak tüm yönetici ve öğretmenlere raporlanıyor. Akademik olarak “konuyu anlamadığını belirten öğrenciler” için bir sonraki derste, ilgili öğretmenler gerekli akademik desteği öğrencilerine sağlıyor. Teknik sorun yaşayan öğrenciler için de Uzaktan Eğitim Merkezi devreye girip destek sağlıyor.

EĞİTİM MİLLİ BİLİNÇTİR

Özel okul – devlet okulu öğretmenleri arasında farklılıklar olduğunu düşünüyor musunuz? Bu farklılıklar nelerdir?

Eğitim, milli bilinçtir. Özeli devleti ayrılamaz. Hepimiz ülkemiz, vatanımız, geleceğimiz için çalışıyoruz. Eğitimin hedefleri de ortaktır. Devlette ayrı hedef özelde ayrı hedef yoktur. Atatürk’ün dediği gibi:"En önemli ve feyizli görevlerimiz, milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu suretler olur."

 

> Öğretmenliğin bir takım işi olduğuna inanıyoruz

Yeni kuşağı eğitmenin ve geleceğe hazırlamanın geçmişe göre büyük farklılıklar gösterdiğini belirten İstanbul Kültür Eğitim Kurumları Okullar Koordinatörü Biriz Kutoğlu, "Yeni dünya düzeninde yeni ürünler, yeni çalışma yöntemleri icat etmek için insanlığın yaratıcılığına ve hayal gücüne ihtiyacımız olacaktır. Bu nedenle biz öğretmenlere düşen en önemli görev, öğrencilerimizin yaratıcılıklarını artırmak, inovatif düşünme becerilerini geliştirmek." diye konuştu. 

biriz_kutoglu_18Pandemi ile başlayan yeni dönemde öğretmenler nasıl bir süreç yaşadı, nasıl bir değişim süreci bekliyor onları?
Tüm dünyada etkisini gösteren ve pandemi haline gelen COVID-19 nedeniyle zorunlu bir dijital dönüşüm ile karşı karşıya kaldık. Eğitim dünyası, bu dijital dönüşümün orta yerinde diyebiliriz. Biz öğretmenler de pandemi sebebiyle yaşamımızda köklü değişiklikler yaşayarak benzersiz bir deneyimden geçtik, hala da geçiyoruz. Sadece yükseköğretimden aşina olduğumuz uzaktan eğitim kavramına, ilköğretim ve ortaöğretimi de dahil ederek zorlu bir sürecin içine girdik. Eğitim-öğretimi kaldığı yerden devam ettirebilmek adına öğretmenler ve yöneticiler üstün çaba gösterdiler. Normal bir uzaktan öğretim süreci olmayan bu süreçte, sürekli geri bildirim alınan ve doğru planlama yapmak kilit nokta oldu. Mart ayından beri, “uzaktan eğitimle” sürdürdüğümüz eğitim-öğretim çalışmalarımızda her gün, bilgisayar ekranlarının başında saatlerce ders işledi öğretmenlerimiz. Öğrencilerimizin akademik süreçlerine ek olarak, bulundukları bu zorlu şartlarda onları destekleyerek yanlarında oldular. Eylül ayından bu yana da yüz yüze ve uzaktan eğitimi bir arada yürütüyorlar. Pandemi ile başlayan bu süreçte ve yeni dönemde, hızlı ve yenilikçi adımlar atarak öğrenme sürecini devam ettirmek adına aktif olunması gerektiğini gördük. Öncelikli olarak işbirlikli çalışmanın önemini bir kez daha anladık. Dijital dünyadaki hızlı değişimlerin eğitimin yönünü nasıl etkilediğini fark ettik. Anaokulundan üniversiteye tüm kademelerde etkili bir uzaktan öğretim süreci yönetebilmek için öğretmenlerin dijital becerilere sahip olması gerektiğinin önemini de bir kere daha görmüş olduk. Biz eğitimcilerin, gelişmeleri evrensel boyutta değerlendirmesi, bireyleri geleceğin dünyasına hazırlamak açısından çok önemli. Unutmayalım ki; önümüzdeki 20 yıl, milenyumun geride bıraktığımız ilk 20 yılından çok farklı olacak.

ARTIK UZAKTAN EĞİTİM DONANIMINA SAHİBİZ
Uzaktan eğitim sürecinin öğretmenlere etkileri neler oldu?
Her sürecin kendine özgü dinamikleri vardır. Bu dinamikleri yönetmek, anlık doğru kararlar almak, uygulamak ve değişimi yönetmek elbette zor ama doğru bir takım ile çalışıyorsanız işiniz bir o kadar kolay oluyor. Biz her zaman eğitimin bir takım işi olduğunu düşünürüz… Değişim yönetimi, şüphesiz en kritik becerilerden biridir. Özellikle pandemi sürecinde çalışanların ve liderlerin değişime açık olmaları ve değişimi yönetmede usta olmaları gerekiyor.  Bu nedenle, hızla adapte olabilen, birden fazla şapka giyebilen ve değişime açık olan kişiler daha başarılı oluyor. Öğretmenlerimiz bilgisayar destekli öğretim teknolojileri alanında büyük bir gelişim gösterdi. Artık, yüz yüze yapılabilecek pek çok çalışmayı uzaktan yapabilecek bilgi donanımına sahibiz.

TEKNOLOJİK DÖNÜŞÜME UYUM BELİRLEYİCİ OLACAK
Öğretmenleriniz yeni döneme nasıl uyum sağlıyor? Kurum olarak neler yapıyorsunuz?
Dünya değişiyor, gelişiyor. Hiçbir şey çocukluğumuzdaki gibi ya da onlu yirmili yıllar öncesindeki gibi değil. Hayatımızdaki pek çok şeyi değiştiren teknolojik gelişmeler elbette yaşam biçimimize etki ediyor. Her geçen yıl öğrenci profilindeki değişim hepimizin dikkatini çekiyor. Bu yeni kuşağı eğitmek ve geleceğe hazırlamak elbette geçmişe göre büyük farklılıklar gösteriyor. Bu gerçek; okul tasarımlarından öğretmen yaklaşımlarına kadar pek çok noktada oldukça belirleyici bir rol oynuyor. İstanbul Kültür Eğitim Kurumları olarak biz, bu felsefeyle hareket ederek pek çok yeniliği okullarımızda uygulamaya başlamıştık. Pandemi döneminde yaşanan dijital dönüşüm sırasında da kendimizi geleceğe hazırlayabilmek için teknoloji becerilerimizi daha da artırmak üzerine çalışıyor, plan yapıyoruz. Gelecekte yaşanabilecek olası pandemilerde; süreçlere yapay zeka, nesnelerin interneti, robotik gibi teknolojiler çözüm üretir hale gelecektir. Pandemi sürecinde ve sonrasında da teknolojik araçları iyi kullanabilmek ve etkili şekilde çalışabilmek büyük fayda sağlayacaktır. Artık, pandemi sürecinin hızlandırdığı teknolojik dönüşüme ayak uydurabilen kurumların varlığını sürdürebileceğini biliyoruz. Yeni dünya düzeninde yeni ürünler, yeni çalışma yöntemleri icat etmek için insanlığın yaratıcılığına ve hayal gücüne ihtiyacımız olacaktır. Bu nedenle biz öğretmenlere düşen en önemli görev, öğrencilerimizin yaratıcılıklarını artırmak, inovatif düşünme becerilerini geliştirmek. Kurum olarak her zaman “yaşam boyu öğrenme” felsefesini savunduk. 1960’tan bu yana öğretmenlerimize meslek içi eğitimler düzenleyip, yeni beceriler elde etmeleri ve becerilerini geliştirebilmeleri adına eğitim ortamları sunduk. Bundan sonra da mesleki gelişim süreci devam edecektir. Bu süreçte her öğretmenimize akıllı tahta kullanımından online eğitim platformunda ders izlemeye, bilgisayar destekli öğretim teknolojilerinin sunduğu pek çok hizmete kadar geniş bir yelpazede hizmet içi eğitimler gerçekleştirdik.

ÖĞRENCİLERE YENİOKULYAŞAMINI ANLATIYORUZ

Yeni dönemde öğretmen-öğrenci, öğretmen-okul ilişkisi nasıl olmalı? Bu kapsamdaki uygulamalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?

Pandemi dönemin en çok etkileneni şüphesiz ki öğrencilerimiz. Öğrenciler bu süreçte öz-düzenleme (self-regulation) becerilerini geliştirerek kendi öğrenme süreçlerini yürütebilmeyi öğrendiler. Bizler, çocuklarımıza kendi kendilerine yetebilmeleri konusunda elimizden geldiğince destek olmalıyız ki bu yeterlilikleri eğitim-öğretim sürecine de olumlu yansısın.
Yüz yüze eğitim sürecinin yeni normal düzende başlamasıyla birlikte, okul yaşamımızda da pek çok değişiklik oldu. Bu değişiklikleri, yeni normal kurallarını hem öğrencilerimize hem öğretmenlerimize hem de okul içindeki tüm çalışanlarımıza sürekli bir iletişimle aktardık. Doğru ve sürekli iletişim burada anahtar kelimeler. Daha önce deneyimlemediğimiz ve hatta benzerini yaşamadığımız bu süreç ve daha da önemlisi belirsizlik, hepimizi elbette ki korkutuyor. Ancak, korkunun bir çözüm olmadığını, öğrenmenin önünü kestiğini biliyoruz. Bu nedenle doğru iletişimle, gerçek bilgiyle öğrencilerimize yaş düzeyine göre yeni okul yaşamını anlatıyoruz. Sadece okul ortamında değil, bundan sonraki yaşamda da kendilerini nasıl koruyacaklarını öğretiyoruz; çünkü bu virüs artık bizimle birlikte yaşayacak. Gün gelip kaybolmayacak. Bu nedenle tüm yaşam buna adapte olmak durumunda.
Yeni dönemde, evden sınıfa canlı bağlantı ile okuldaki yüz yüze eğitime evlerinden katılmak isteyen öğrenciler için oldukça güçlü bir teknolojik altyapı oluşturduk. Harmanlanmış öğrenme olarak da bilinen hibrit eğitim modelinde, çevrimiçi eğitime ek olarak yüz yüze ders alma imkanı sağlanıyoruz. Sınıflardaki akıllı tahtaları kullanarak ders işleyen öğretmenlerle, evlerinde bilgisayarları üzerinden Adobe Connect ile akıllı tahtaya canlı olarak bağlanan öğrenciler sınıftaki ders ortamına sesli ve görüntülü, interaktif olarak dahil olabiliyor. Evlerindeki öğrenciler sınıftaki arkadaşlarını ve öğretmenini görüyor ve duyuyor. Öğretmenin akıllı tahtada işlediği dersi, aynı ses ve görüntü kalitesinde bilgisayarından canlı olarak izleyebiliyor. Dilediğinde öğretmeninden söz istiyor ve derse interaktif olarak katılabiliyor.
Öğrencilerimizin senkron ve hibrit derslerin verimliğini değerlendirmeleri için Adobe Connect üzerinden bir değerlendirme sistemi geliştirdik. Liselerdeki her bir öğrenciye, katıldığı her senkron dersinin sonunda ders ile ilgili geri bildirim verme, dersi anlayıp anlamadığını belirtme ve teknik bir sorun yaşadıysa bunu anında paylaşma olanağı sunuyoruz. Sistemin bir parçası olarak uygulanan bu anketin sonuçları, her gün düzenli olarak tüm yönetici ve öğretmenlere raporlanıyor. Akademik olarak “konuyu anlamadığını belirten öğrenciler” için bir sonraki derste, ilgili öğretmenler gerekli akademik desteği öğrencilerine sağlıyor. Teknik sorun yaşayan öğrenciler için de Uzaktan Eğitim Merkezi devreye girip destek sağlıyor.

EĞİTİM MİLLİ BİLİNÇTİR

Özel okul – devlet okulu öğretmenleri arasında farklılıklar olduğunu düşünüyor musunuz? Bu farklılıklar nelerdir?

Eğitim, milli bilinçtir. Özeli devleti ayrılamaz. Hepimiz ülkemiz, vatanımız, geleceğimiz için çalışıyoruz. Eğitimin hedefleri de ortaktır. Devlette ayrı hedef özelde ayrı hedef yoktur. Atatürk’ün dediği gibi:"En önemli ve feyizli görevlerimiz, milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu suretler olur."

 

Son Güncelleme: Pazartesi, 30 Kasım 2020 14:42

Gösterim: 969

İstanbul Kültür Eğitim Kurumları Okullar Koordinatörü Biriz Kutoğlu,“Pandemi ve Sonrası” K12 Düzeyinde Eğitimi ve okullardaki uygulamalarını artı eğitim'e anlattı.

biriz_kutogluYeni tip koronavirüs nedeniyle dünya genelinde Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 124 ülkede tüm okullarda, 11 ülkede ise belirli bölgelerdeki okullarda yüz yüze eğitime ara verildi. MEB’in uygulamaya başladığı uzaktan eğitim programına ek olarak bir çok özel okul, senkron ve asenkron olarak kendi uzaktan eğitimlerini de devreye soktu… Bir küresel sağlık krizi olan koronavirüs salgını sebebiyle Amerika, İngiltere, Almanya, Kanada gibi gelişmiş ülkelerin önderlik yaptığı ve diğer 20’den fazla ülkede yaklaşık 300 milyon civarında öğrenci uzaktan eğitim aldı. Bu ülkeler arasında yaklaşık olarak 25 milyon öğrenci ile Türkiye’de bulunuyor.


Süreç, öğrenciler için “küresel ölçekte fırsatlar” da sundu.
Küresel salgın eğitimde yardımlaşmayı da beraberinde getirdi. Dünyanın önde gelen birçok eğitim kurumu derslerini ücretsiz kullanıma açtı. Kütüphaneler ve müzeler, yine ücretsiz olarak sanal ortamda öğrenci ve öğretmenlere açıldı. Eğitimciler evlerinde kalan öğrenciler için senkron (canlı ) eğitimler düzenlemeye başladı. “Webinar kültürü” oluşmaya başladı.

“Bilgi ve deneyim paylaşımı” hiç olmadığı kadar yoğun.
Tüm bunların yanında öğrencilerin psikolojisini yönetmek de devredeydi. K12 düzeyinde uzaktan eğitim yapmak ve öğrencinin dersi verimli geçirmesini sağlamak hepimiz için yepyeni bir deneyim, müthiş bir mesleki öğrenme fırsatını da zorluklarıyla beraber getirdi.

Z ve Alfa kuşağı, yüzyılın en büyük kırılma noktasını yaşıyor…
Elbette bir dijital dönüşüm yaşanıyor. Yüz yüze bir yaşamın yerini temassız, dijital bir yaşam aldı. Bu durumdan kaynaklı bu dijital deneyim, insanlık için bundan sonraki dönemde pek çok kolaylığı beraberinde getirirken sosyal ortamın insan üzerindeki etkisinin ne denli önemli olduğunu da gösterdi diyebiliriz. Z ve Alfa kuşağı, bu dönemde içine doğdukları yüzyılın en büyük kırılma noktasını belki de yaşadılar.

Bu kuşak dijital devrime başka bir boyut kazandıracak…
Belki de dijital devrimin hızı beklenenin çok ötesine geçecek… 7 yaşındaki bir öğrencinin senkron olarak öğretmeninden aldığı uzaktan eğitim, o sırada kazandığı beceriler, problemleri çözüm yolu veya günlük yaşamda karşılaştığı olaylar… Hayatının tam merkezinde yaşadığı bu durum şüphesiz düşünme becerilerini geliştirmekle birlikte “günlük yaşamda karşılaştığı problemlere yaratıcı çözümler getirme” noktasında yepyeni bir içerikle toplumların yaşantı biçimlerini değiştirecek köklü bir dönüşümün başında olduğumuzu gösteriyor.

K12 düzeyinde “Uzaktan Eğitim Kalite Standartlarımızı” belirledik…
“Kültür” olarak “UZAKTAN EĞİTİM MERKEZİNİ” (UZEM) kurarak işe başladık diyebilirim. Bu süreçte, uzaktan eğitim standartları belirlenerek “kalite kurulları” nı oluşturduk. İstanbul Kültür Eğitim Kurumları Uzaktan Eğitimde Kalite Standartları, kısaca “UEKS”; 8 farklı standart alanı ve 70 standarttan oluşan kalite odaklı bir sistem olup “her 40 dakikalık canlı dersi niteliksel olarak daha da geliştirmek” için hazırlandı.

“Her 40 dakikalık canlı dersi niteliksel olarak daha da geliştirmek” için odaklandık.
Ders yılının son 90 gününde her bir öğretmenimiz, sistem gereği canlı ders anlatımlarından materyal hazırlığına, interaktif ders işlemeden teknolojik yetkinliğe uzanan geniş bir yelpazede “her 40 dakika, her gün ve her hafta” kalite kurulu tarafından değerlendirilmiş, bu değerlendirmeler sonucu yine kalite kurulu tarafından hizmet içi eğitim programına dâhil edilerek kalite geliştirme çalışmaları yürütülmüştür. 1960’dan bu yana “öğrencinin hizmetinde olma” ve “kaliteden ödün vermeme” ilkemiz gereği öğrencilerimizin görüş ve değerlendirmeleri bizler için her zaman öncelikli olmuştur. İşte bu anlayışla; “UEKS” kapsamında öğrencilerimizin de canlı derslerin verimliğini değerlendirmeleri için online platformumuz üzerinden bir değerlendirme sistemi geliştirdik.

Tüm lise öğrencilerimize, her canlı dersinin sonunda; katıldığı canlı ders ile ilgili öğretmenine dersle ilgili geri bildirim verme, dersi anlayıp anlamadığını belirtme ve teknik bir sorun yaşadıysa bunu anında paylaşma olanağı sunduk.
Sistemin bir parçası olarak uygulanan bu anketi, her ders sonunda cevaplayan öğrencilerimizin anket sonuçları UZEM tarafından her gün düzenli olarak tüm yönetici ve öğretmenlerimize rapor edildi. Rapordaki sonuçlara göre; teknik sorun yaşayan öğrencilerimiz UZEM tarafından desteklendi. Akademik olarak “konuyu anlamadığını belirten öğrenciler” için bir sonraki derste, ilgili öğretmenimiz gerekli akademik desteği o öğrencilerimize sağladı. Derslerde, tüm öğrencilerin aktif katılımı öğretmenlerimiz tarafından birinci derecede önem arz etmektedir. Öğretmenlerimiz, tüm öğrencilerini derse aktif katılımı için süreci planlasa da canlı derslerde zaman zaman bu konuda aksaklıklar olabilmektedir. Anket sonucu çerçevesinde ilgili derste söz hakkı almadığını belirten öğrencilere, öğretmenlerimiz bir sonraki derste aktif katılım için öncelik verdiler.

%97-100 arasında öğrenci memnuniyetine ulaştık!
Tüm bu çalışmaların sonucunda; %97-100 arasında oluşan öğrenci memnuniyetimiz, somut ve ölçülebilir bir sistem kurmanın her bir öğrenciye destek sağlamanın ne denli belirleyici olduğunu bir kez daha gösterdi. Geliştirdiğimiz bu modelin örnek bir model olduğuna inanıyorum.

Her öğrenci için atanmış bir uzaktan eğitim danışmanı…
Anayasamızda yer alan “Kültürlü, Sürekli İyileştirmeden ve Gelişmeden Yanadır.” ilkesi ile hareket ediyoruz. Az önce belirttiğim Standardizasyon ve Kalite Geliştirme Rehberi performansları izlemede bize çok büyük destek sağlıyor. Öğrenci performanslarını da uyguladığımız online testler, deneme sınavları ve ödev kontrolleri ile ölçüyoruz. Her öğrenci için atanmış bir uzaktan eğitim danışman öğretmeni var. Bu sistemde, öğrencinin derse katılıp katılmadığı, ders sırasında online sınıf ortamında ne kadar aktif olduğu yani derse katılımı birebir ölçümlenip, raporlanıyor. Derse girmeyen her öğrenci dersin ilk 15 dakikasında aranıyor. Teknik bir problem yaşayıp yaşamadığı veya neden derste olmadığı öğreniliyor. Öğrenci sürekli motive ediliyor. Bu süreçte ailelerin bilgilendirilmesi bizler için öncelikliydi. Bugünkü başarımıza, ailelerle birlikte hareket ederek ulaştık diyebilirim.

Denetlemek yerine destek olduk.
Öğretmen performansına gelince; tüm dünyada yaşanan pandemi durumunda bakış açımızı değiştirdik. Hepimiz birbirimize destek olduk. Hiyerarşiyi kaldırdık. Denetlemek yerine destek olduk. Öğretmenlerimizin yanında olduk. İhtiyaç duyduğu eğitimi veya donanımı hızlıca sağladık. Öğretmenimizin kendini güvende hissetmesi ve motivasyonu için yönetim olarak biz çalıştık. Onlara stres yaşatmadık. Dolayısıyla başarı kendiliğinden geldi…
Eğitimde dijital devrim, konuyla ilgili tüm paydaşlara olağanüstü olanaklar ve fırsatlar sunuyor.
Dijital eğitim, dijitalleşmenin yaşama en çok temas eden ve en çok etkilerinin hissedildiği bir alan. Dijital çağın en büyük devrimlerinden biri, kuşkusuz, “eğitimde dijital devrim”dir. Uzmanlar, eğitimde dijitalleşmenin en etkin yolunun, “sistem yaklaşımı” olduğunu belirtiyor. Bilim insanları geleceğin eğitiminin dijital eğitim, dijital eğitimin geleceğinin de sistem yaklaşımı olduğunu vurguluyor. Eğitimde dijital devrim, konuyla ilgili tüm paydaşlara olağanüstü olanaklar ve fırsatlar sunuyor. Öncelikle, eğitim teknolojileri kişiye özel öğrenim yöntemlerinin hayata geçmesine de olanak tanıyor. Eğitim teknolojilerinin en önemli görevi, öğretmen ve öğrenciyi serbest hale getirmesi. Öğretmene ve öğrenciye zaman ve mekân yönünden serbestlik sağlaması. Diğer bir taraftan dijital ortam çok sayıda, çeşitte ve kalitede uygulamalar sunuyor. Öğrencilere farklı seçeneklerde öğrenme olanakları sunarak yaratıcılıklarını geliştirmelerini sağlayabiliyoruz.

Geniş kitlelere ulaşabilmek, fırsat eşitliğine olanak tanıyor.
Bazı nedenlerden dolayı yeterli eğitim alamayan öğrencilere eğitimlerini tamamlama fırsatı verebiliyor. Eğitim teknolojisi öğretimi bireyselleştirebiliyor. Öğrencilerin kendi hızlarına göre öğrenmelerine olanak tanıyor.

Pandemiyle birlikte eğitim “kişiye özel” bir deneyime dönüşmeye başladı.
Bir süredir tüm dünyada eğitim alanında bir reform vardı zaten. 21’inci yüzyılın hayatımıza kazandırdığı ve gündelik yaşantımızda sıkça kullandığımız yeni ve gelişmiş teknolojileri eğitim için de kullanmaya başlamıştık. İnternetin yaygın kullanımıyla artık bilgiye erişmek çok kolay. Elbette doğru ve güvenilir kaynaklardan… Online kütüphaneler, dijital sergiler, eğitimler pek çok şey sayabiliriz. Eğitim kişiye özel bir deneyime dönüşmeye başladı. Bu bir süreç meselesi. Biraz daha olgunlaşması gerekiyor. Sadece teknik altyapı, donanım değil dijital okul yazarlık ve eğitim yönetimi anlamında daha gelişmesi gereken bir alan.

Görünen o ki eğitim evriliyor, dijital eğitim, hibrit model devreye giriyor…
Öğrenciler zaten merak ettiklerini Google’a soruyor. Önemli olan bildiklerimizle ne yapabildiğimiz, ne kadar yaratıcı olabildiğimiz. Bu da insan aracılığıyla olacak. Ayrıca akran öğrenmesi ve sosyalleşme de önemli.
Hibrit eğitimde dünya üzerinde görüntü ve aynı zamanda öğrencinin daha sonra ulaşabileceği derslerin yüklü olduğu bulut teknolojileri kullanılıyor ve bu gibi teknolojiler bu eğitim modelini aslında var eden teknoloji ve sistemler. Bunların geliştirilmesine harcanan emek ve sermaye aynı zamanda hibrit eğitimin geliştirilmesine de harcanmış oluyor.
Eğitimciler, öğrenciler ve veliler bu eğitim sisteminin yapı taşlarını oluşturuyor ve eğitimde yeni bir çağın aktörleri oluyor aslında. Yaşadığımız bu kriz, eğitim için teknolojik bir devrimin ilk adımları olabilir.

Hibrit Eğitim Modeli ve Öğrencilerin Psikolojileri
Bir de hibrit eğitimin uygulamaya geçmesinden sonra bu modelin içinde yer alacak olan öğrencilerin psikolojileri bundan nasıl etkilenecek konusu var. Bu zamana kadar yüz yüze eğitim alan öğrenciler bu eğitim modelinden sonra kendi başlarına kalacaklar ve kendi iradelerini ortaya koymaları gerekecek. Öğrenciler uzaktan eğitim modeline geçtikten sonra kendilerini boşlukta hissedebilir ve bu da psikolojilerini olumsuz etkileyebilir. Tabi burada yine velilerin takibi ve desteği söz konusu oluyor. Eğer veliler çocuklarının bu yeni eğitim modelinde yalnız başına kalmalarını istemiyorsa onların yanında olmaları gerekiyor. Yani bir nevi yol gösterici.

UNESCO’ya göre uzaktan eğitim süreçlerinin düzenlenmesi konusunda da birtakım sıkıntılar mevcut.
Ülkelerin alt yapı konusunda hazırlıksız yakalandığı uzaktan eğitim hem insani hem de teknik birçok sorunla yüz yüze kalmıştır. Kısacası eğitimdeki eşitsizlikler pandemi ile daha da derinleşme riskini barındırmaktadır. Okulların kapanması ile birlikte başlayan uzaktan ve online eğitim süreçlerinde en önemli kaygılardan biri de eşitlik meselesidir. Özellikle dezavantajlı toplumsal kesimlerden gelen çocukların bilgisayar ve diğer cihazlara erişimlerinde ve internet bağlantılarında sorunlar olabilmektedir. Bazı ülkeler bu sorunları çözmek için önlemler almıştır. Örneğin; Çin düşük gelirli ailelerden öğrencilere bilgisayar sağlamakta ve öğrencilere mobil veri paketleri ve telekomünikasyon sübvansiyonları sunmaktadır. Fransa’da internet veya bilgisayarlara erişimi olmayan öğrencilerin yüzde 5’ine cihaz ödünç vermek ve basılı ödevler sağlamak için çaba harcanmaktadır. Portekiz’de benzer bir şekilde basılı ödevler çocuklara posta ile gönderilmektedir. İtalya da bazı bölgeler yoksul ailelerin uzaktan eğitimi için gerekli ekipmanı satın almasını sağlamak için özel finansal destekler tahsis etmiştir. Düşük gelirli ailelerden gelen öğrencilere dizüstü bilgisayarlar, tabletler ve cihazlar için ödenekler sağlanmıştır.

Ülkeler, pandeminin öğrenme üzerindeki olumsuz etkisini en aza indirmek için arayışlarını sürdürürken birçok farklı yaklaşım geliştirmeye devam ediyor.

Çünkü çocuklar, bu dönemde, sadece eğitimden değil, aynı zamanda sosyalleşme, spor ve kültürel faaliyetler gibi kişilik gelişimini etkileyen birçok boyuttan mahrum kalmışlardır.

Kapanma süreci uzadıkça özellikle çocukların refahlarını, zihinsel sağlıklarını korumak için ailelere ve öğretmenlere yönelik desteğin artırılması gerekmektedir.

> “Pandemi ve Sonrası”, K12 düzeyinde eğitim

İstanbul Kültür Eğitim Kurumları Okullar Koordinatörü Biriz Kutoğlu,“Pandemi ve Sonrası” K12 Düzeyinde Eğitimi ve okullardaki uygulamalarını artı eğitim'e anlattı.

biriz_kutogluYeni tip koronavirüs nedeniyle dünya genelinde Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 124 ülkede tüm okullarda, 11 ülkede ise belirli bölgelerdeki okullarda yüz yüze eğitime ara verildi. MEB’in uygulamaya başladığı uzaktan eğitim programına ek olarak bir çok özel okul, senkron ve asenkron olarak kendi uzaktan eğitimlerini de devreye soktu… Bir küresel sağlık krizi olan koronavirüs salgını sebebiyle Amerika, İngiltere, Almanya, Kanada gibi gelişmiş ülkelerin önderlik yaptığı ve diğer 20’den fazla ülkede yaklaşık 300 milyon civarında öğrenci uzaktan eğitim aldı. Bu ülkeler arasında yaklaşık olarak 25 milyon öğrenci ile Türkiye’de bulunuyor.


Süreç, öğrenciler için “küresel ölçekte fırsatlar” da sundu.
Küresel salgın eğitimde yardımlaşmayı da beraberinde getirdi. Dünyanın önde gelen birçok eğitim kurumu derslerini ücretsiz kullanıma açtı. Kütüphaneler ve müzeler, yine ücretsiz olarak sanal ortamda öğrenci ve öğretmenlere açıldı. Eğitimciler evlerinde kalan öğrenciler için senkron (canlı ) eğitimler düzenlemeye başladı. “Webinar kültürü” oluşmaya başladı.

“Bilgi ve deneyim paylaşımı” hiç olmadığı kadar yoğun.
Tüm bunların yanında öğrencilerin psikolojisini yönetmek de devredeydi. K12 düzeyinde uzaktan eğitim yapmak ve öğrencinin dersi verimli geçirmesini sağlamak hepimiz için yepyeni bir deneyim, müthiş bir mesleki öğrenme fırsatını da zorluklarıyla beraber getirdi.

Z ve Alfa kuşağı, yüzyılın en büyük kırılma noktasını yaşıyor…
Elbette bir dijital dönüşüm yaşanıyor. Yüz yüze bir yaşamın yerini temassız, dijital bir yaşam aldı. Bu durumdan kaynaklı bu dijital deneyim, insanlık için bundan sonraki dönemde pek çok kolaylığı beraberinde getirirken sosyal ortamın insan üzerindeki etkisinin ne denli önemli olduğunu da gösterdi diyebiliriz. Z ve Alfa kuşağı, bu dönemde içine doğdukları yüzyılın en büyük kırılma noktasını belki de yaşadılar.

Bu kuşak dijital devrime başka bir boyut kazandıracak…
Belki de dijital devrimin hızı beklenenin çok ötesine geçecek… 7 yaşındaki bir öğrencinin senkron olarak öğretmeninden aldığı uzaktan eğitim, o sırada kazandığı beceriler, problemleri çözüm yolu veya günlük yaşamda karşılaştığı olaylar… Hayatının tam merkezinde yaşadığı bu durum şüphesiz düşünme becerilerini geliştirmekle birlikte “günlük yaşamda karşılaştığı problemlere yaratıcı çözümler getirme” noktasında yepyeni bir içerikle toplumların yaşantı biçimlerini değiştirecek köklü bir dönüşümün başında olduğumuzu gösteriyor.

K12 düzeyinde “Uzaktan Eğitim Kalite Standartlarımızı” belirledik…
“Kültür” olarak “UZAKTAN EĞİTİM MERKEZİNİ” (UZEM) kurarak işe başladık diyebilirim. Bu süreçte, uzaktan eğitim standartları belirlenerek “kalite kurulları” nı oluşturduk. İstanbul Kültür Eğitim Kurumları Uzaktan Eğitimde Kalite Standartları, kısaca “UEKS”; 8 farklı standart alanı ve 70 standarttan oluşan kalite odaklı bir sistem olup “her 40 dakikalık canlı dersi niteliksel olarak daha da geliştirmek” için hazırlandı.

“Her 40 dakikalık canlı dersi niteliksel olarak daha da geliştirmek” için odaklandık.
Ders yılının son 90 gününde her bir öğretmenimiz, sistem gereği canlı ders anlatımlarından materyal hazırlığına, interaktif ders işlemeden teknolojik yetkinliğe uzanan geniş bir yelpazede “her 40 dakika, her gün ve her hafta” kalite kurulu tarafından değerlendirilmiş, bu değerlendirmeler sonucu yine kalite kurulu tarafından hizmet içi eğitim programına dâhil edilerek kalite geliştirme çalışmaları yürütülmüştür. 1960’dan bu yana “öğrencinin hizmetinde olma” ve “kaliteden ödün vermeme” ilkemiz gereği öğrencilerimizin görüş ve değerlendirmeleri bizler için her zaman öncelikli olmuştur. İşte bu anlayışla; “UEKS” kapsamında öğrencilerimizin de canlı derslerin verimliğini değerlendirmeleri için online platformumuz üzerinden bir değerlendirme sistemi geliştirdik.

Tüm lise öğrencilerimize, her canlı dersinin sonunda; katıldığı canlı ders ile ilgili öğretmenine dersle ilgili geri bildirim verme, dersi anlayıp anlamadığını belirtme ve teknik bir sorun yaşadıysa bunu anında paylaşma olanağı sunduk.
Sistemin bir parçası olarak uygulanan bu anketi, her ders sonunda cevaplayan öğrencilerimizin anket sonuçları UZEM tarafından her gün düzenli olarak tüm yönetici ve öğretmenlerimize rapor edildi. Rapordaki sonuçlara göre; teknik sorun yaşayan öğrencilerimiz UZEM tarafından desteklendi. Akademik olarak “konuyu anlamadığını belirten öğrenciler” için bir sonraki derste, ilgili öğretmenimiz gerekli akademik desteği o öğrencilerimize sağladı. Derslerde, tüm öğrencilerin aktif katılımı öğretmenlerimiz tarafından birinci derecede önem arz etmektedir. Öğretmenlerimiz, tüm öğrencilerini derse aktif katılımı için süreci planlasa da canlı derslerde zaman zaman bu konuda aksaklıklar olabilmektedir. Anket sonucu çerçevesinde ilgili derste söz hakkı almadığını belirten öğrencilere, öğretmenlerimiz bir sonraki derste aktif katılım için öncelik verdiler.

%97-100 arasında öğrenci memnuniyetine ulaştık!
Tüm bu çalışmaların sonucunda; %97-100 arasında oluşan öğrenci memnuniyetimiz, somut ve ölçülebilir bir sistem kurmanın her bir öğrenciye destek sağlamanın ne denli belirleyici olduğunu bir kez daha gösterdi. Geliştirdiğimiz bu modelin örnek bir model olduğuna inanıyorum.

Her öğrenci için atanmış bir uzaktan eğitim danışmanı…
Anayasamızda yer alan “Kültürlü, Sürekli İyileştirmeden ve Gelişmeden Yanadır.” ilkesi ile hareket ediyoruz. Az önce belirttiğim Standardizasyon ve Kalite Geliştirme Rehberi performansları izlemede bize çok büyük destek sağlıyor. Öğrenci performanslarını da uyguladığımız online testler, deneme sınavları ve ödev kontrolleri ile ölçüyoruz. Her öğrenci için atanmış bir uzaktan eğitim danışman öğretmeni var. Bu sistemde, öğrencinin derse katılıp katılmadığı, ders sırasında online sınıf ortamında ne kadar aktif olduğu yani derse katılımı birebir ölçümlenip, raporlanıyor. Derse girmeyen her öğrenci dersin ilk 15 dakikasında aranıyor. Teknik bir problem yaşayıp yaşamadığı veya neden derste olmadığı öğreniliyor. Öğrenci sürekli motive ediliyor. Bu süreçte ailelerin bilgilendirilmesi bizler için öncelikliydi. Bugünkü başarımıza, ailelerle birlikte hareket ederek ulaştık diyebilirim.

Denetlemek yerine destek olduk.
Öğretmen performansına gelince; tüm dünyada yaşanan pandemi durumunda bakış açımızı değiştirdik. Hepimiz birbirimize destek olduk. Hiyerarşiyi kaldırdık. Denetlemek yerine destek olduk. Öğretmenlerimizin yanında olduk. İhtiyaç duyduğu eğitimi veya donanımı hızlıca sağladık. Öğretmenimizin kendini güvende hissetmesi ve motivasyonu için yönetim olarak biz çalıştık. Onlara stres yaşatmadık. Dolayısıyla başarı kendiliğinden geldi…
Eğitimde dijital devrim, konuyla ilgili tüm paydaşlara olağanüstü olanaklar ve fırsatlar sunuyor.
Dijital eğitim, dijitalleşmenin yaşama en çok temas eden ve en çok etkilerinin hissedildiği bir alan. Dijital çağın en büyük devrimlerinden biri, kuşkusuz, “eğitimde dijital devrim”dir. Uzmanlar, eğitimde dijitalleşmenin en etkin yolunun, “sistem yaklaşımı” olduğunu belirtiyor. Bilim insanları geleceğin eğitiminin dijital eğitim, dijital eğitimin geleceğinin de sistem yaklaşımı olduğunu vurguluyor. Eğitimde dijital devrim, konuyla ilgili tüm paydaşlara olağanüstü olanaklar ve fırsatlar sunuyor. Öncelikle, eğitim teknolojileri kişiye özel öğrenim yöntemlerinin hayata geçmesine de olanak tanıyor. Eğitim teknolojilerinin en önemli görevi, öğretmen ve öğrenciyi serbest hale getirmesi. Öğretmene ve öğrenciye zaman ve mekân yönünden serbestlik sağlaması. Diğer bir taraftan dijital ortam çok sayıda, çeşitte ve kalitede uygulamalar sunuyor. Öğrencilere farklı seçeneklerde öğrenme olanakları sunarak yaratıcılıklarını geliştirmelerini sağlayabiliyoruz.

Geniş kitlelere ulaşabilmek, fırsat eşitliğine olanak tanıyor.
Bazı nedenlerden dolayı yeterli eğitim alamayan öğrencilere eğitimlerini tamamlama fırsatı verebiliyor. Eğitim teknolojisi öğretimi bireyselleştirebiliyor. Öğrencilerin kendi hızlarına göre öğrenmelerine olanak tanıyor.

Pandemiyle birlikte eğitim “kişiye özel” bir deneyime dönüşmeye başladı.
Bir süredir tüm dünyada eğitim alanında bir reform vardı zaten. 21’inci yüzyılın hayatımıza kazandırdığı ve gündelik yaşantımızda sıkça kullandığımız yeni ve gelişmiş teknolojileri eğitim için de kullanmaya başlamıştık. İnternetin yaygın kullanımıyla artık bilgiye erişmek çok kolay. Elbette doğru ve güvenilir kaynaklardan… Online kütüphaneler, dijital sergiler, eğitimler pek çok şey sayabiliriz. Eğitim kişiye özel bir deneyime dönüşmeye başladı. Bu bir süreç meselesi. Biraz daha olgunlaşması gerekiyor. Sadece teknik altyapı, donanım değil dijital okul yazarlık ve eğitim yönetimi anlamında daha gelişmesi gereken bir alan.

Görünen o ki eğitim evriliyor, dijital eğitim, hibrit model devreye giriyor…
Öğrenciler zaten merak ettiklerini Google’a soruyor. Önemli olan bildiklerimizle ne yapabildiğimiz, ne kadar yaratıcı olabildiğimiz. Bu da insan aracılığıyla olacak. Ayrıca akran öğrenmesi ve sosyalleşme de önemli.
Hibrit eğitimde dünya üzerinde görüntü ve aynı zamanda öğrencinin daha sonra ulaşabileceği derslerin yüklü olduğu bulut teknolojileri kullanılıyor ve bu gibi teknolojiler bu eğitim modelini aslında var eden teknoloji ve sistemler. Bunların geliştirilmesine harcanan emek ve sermaye aynı zamanda hibrit eğitimin geliştirilmesine de harcanmış oluyor.
Eğitimciler, öğrenciler ve veliler bu eğitim sisteminin yapı taşlarını oluşturuyor ve eğitimde yeni bir çağın aktörleri oluyor aslında. Yaşadığımız bu kriz, eğitim için teknolojik bir devrimin ilk adımları olabilir.

Hibrit Eğitim Modeli ve Öğrencilerin Psikolojileri
Bir de hibrit eğitimin uygulamaya geçmesinden sonra bu modelin içinde yer alacak olan öğrencilerin psikolojileri bundan nasıl etkilenecek konusu var. Bu zamana kadar yüz yüze eğitim alan öğrenciler bu eğitim modelinden sonra kendi başlarına kalacaklar ve kendi iradelerini ortaya koymaları gerekecek. Öğrenciler uzaktan eğitim modeline geçtikten sonra kendilerini boşlukta hissedebilir ve bu da psikolojilerini olumsuz etkileyebilir. Tabi burada yine velilerin takibi ve desteği söz konusu oluyor. Eğer veliler çocuklarının bu yeni eğitim modelinde yalnız başına kalmalarını istemiyorsa onların yanında olmaları gerekiyor. Yani bir nevi yol gösterici.

UNESCO’ya göre uzaktan eğitim süreçlerinin düzenlenmesi konusunda da birtakım sıkıntılar mevcut.
Ülkelerin alt yapı konusunda hazırlıksız yakalandığı uzaktan eğitim hem insani hem de teknik birçok sorunla yüz yüze kalmıştır. Kısacası eğitimdeki eşitsizlikler pandemi ile daha da derinleşme riskini barındırmaktadır. Okulların kapanması ile birlikte başlayan uzaktan ve online eğitim süreçlerinde en önemli kaygılardan biri de eşitlik meselesidir. Özellikle dezavantajlı toplumsal kesimlerden gelen çocukların bilgisayar ve diğer cihazlara erişimlerinde ve internet bağlantılarında sorunlar olabilmektedir. Bazı ülkeler bu sorunları çözmek için önlemler almıştır. Örneğin; Çin düşük gelirli ailelerden öğrencilere bilgisayar sağlamakta ve öğrencilere mobil veri paketleri ve telekomünikasyon sübvansiyonları sunmaktadır. Fransa’da internet veya bilgisayarlara erişimi olmayan öğrencilerin yüzde 5’ine cihaz ödünç vermek ve basılı ödevler sağlamak için çaba harcanmaktadır. Portekiz’de benzer bir şekilde basılı ödevler çocuklara posta ile gönderilmektedir. İtalya da bazı bölgeler yoksul ailelerin uzaktan eğitimi için gerekli ekipmanı satın almasını sağlamak için özel finansal destekler tahsis etmiştir. Düşük gelirli ailelerden gelen öğrencilere dizüstü bilgisayarlar, tabletler ve cihazlar için ödenekler sağlanmıştır.

Ülkeler, pandeminin öğrenme üzerindeki olumsuz etkisini en aza indirmek için arayışlarını sürdürürken birçok farklı yaklaşım geliştirmeye devam ediyor.

Çünkü çocuklar, bu dönemde, sadece eğitimden değil, aynı zamanda sosyalleşme, spor ve kültürel faaliyetler gibi kişilik gelişimini etkileyen birçok boyuttan mahrum kalmışlardır.

Kapanma süreci uzadıkça özellikle çocukların refahlarını, zihinsel sağlıklarını korumak için ailelere ve öğretmenlere yönelik desteğin artırılması gerekmektedir.

Son Güncelleme: Perşembe, 03 Eylül 2020 11:46

Gösterim: 2645

Kurulduğu günden bu yana 18. Yılı geride bırakan Vatan Eğitim Kurumları, yeni bir atılım sürecine giriyor. 2021 yılı sonuna kadar Türkiye’de 100 şubeye ulaşmayı hedeflediklerini belirten Vatan Eğitim Kurumları Kurucusu Dr. Turay Kesler, yeni markaları Vatan VIP ve Vatan Çocuk hakkında da bilgi verdi. 

turay_keslerVatan eğitim kurumları bu yıl 18. Yılını dolduruyor. Mevcut durumda kaç okul ve kurs merkeziniz bulunmaktadır? Bünyenizde istihdam sağladığınız personel sayısı hakkında bilgi verebilir misiniz?

Vatan eğitim kurumları, 18 yıl önce bilgi ve tecrübelerimizin yanında heyecanımızı da katarak kurduğumuz bir marka. Vatan’ı kurduğumuz o gün hangi amaç ve duyguları hissediyorsak bugünde aynı hisleri paylaşıyoruz. Aynı şevk ve istekle Türk eğitim sistemine katkı sunup ülkemizin ve çağın ihtiyaç duyduğu nitelikli nesiller yetiştirmek için çalışıyoruz.

Şuan da İstanbul, Sakarya ve Antalya’da faaliyet gösteren 16 okul ve 8 kurs merkezimiz bulunmaktadır. 500 kişinin üzerinde akademik ve idari kadromuzla her yıl 5000’in üzerinde öğrenciye hizmet vermekteyiz. 

ÇOCUKLARA VATAN GÜVENCESİ

Bünyenizde bulunan Vatan Okulları ve Vatan Kurs markalarının yanında Vatan VIP ve Vatan Çocuk Markalarını hayata geçirdiniz. Bu markalar hakkında bilgi paylaşabilir misiniz?

Kurulduğumuz gün itibariyle eğitimde kaliteyi arttırmak adına yenilikçi bir anlayışı sahiplendik. Okul ve kurslarımızın tüm kademlerini bu anlayışla yönettik. Şimdi ise kurs kademesinde VIP dediğimiz özel bir kategoride hizmet vermeyi planlıyoruz.

Vatan VIP Kurs modelinde öğrencilerimize akademik, sosyal, fiziksel anlamda özel olmanın ayrıcalığını hissettireceğiz.

1-3-5 kişilik sınıflar, birebir özel dersler, koçluk sistemi, kişiye özel çalışma modeli, konu analizi ve eksik tamamlama, kişiye özel kariyer planı, zihin haritası testi, zengin yayın içeriği, rehberlik ve danışmanlık sistemi gibi pek çok alanda öğrencilerimize özel bir eğitim sunacağız.

Okulöncesi kademesinin diğer kademelere göre daha hassas daha özverili daha ilgili bir dönem olduğunun farkındayız. Eğitim, güvenle başlar. Çocuklarımızı vatan güvencesi ile tanıştırıyoruz. Özel bir eğitim sunmak, bireysel anlamda yeteneklerini keşfetmesini sağlamak, gelecek yıllar adına güçlü temeller oluşturmak adına anaokullarımıza ayrı bir misyon ve anlam yükleyip Vatan Çocuk olarak markalaştırdık.

Her iki markamızın Türk eğitim sistemine ve kurumlarımıza güç katacağına inanıyor ve bu doğrultuda çalışıyoruz. Sizlerin huzurunda hayırlı olmasını temenni ediyorum. 

vatanFRANCHISE SİSTEMİ VATAN BİRİKİMİYLE GELİŞECEK

Franchise modeliyle eğitime yatırım yapacak olanlar için hem bilgi hem de tercih sebebi olması açısından bilgi paylaşabilir misiniz ?

Eğitim, bir ülkenin gelişmesi, sağlam temellere dayandırılması ve geleceğe umutla bakması için yegane yoldur. Öncelikle şunu belirtmeliyim; öğrencilerimiz, velilerimiz ve bu kutsal mesleği icra eden öğretmenlerimizin kısacası ülkemizin güvenilir eğitim kurumlarına ihtiyacı var.

18 yıl önce kurduğumuz Vatan Eğitim Kurumları her dönemde uyguladığı politikalarla başarıyı ve kaliteyi yakalamıştır. Türkiye’nin içinden geçtiği kaotik ve karmaşık dönemlerde ismi bir kere bile şaibeye karışmamız temiz bir markadır. Yetiştirdiğimiz on binlerce öğrencimiz bu ülkenin aydınık geleceği olmuştur.

Vatan Eğitim Kurumları, genel müdürlük yapısı ile yönetilmektedir. Eğitim, insan kaynakları, mali işler, hukuk, satınalma, kurumsal iletişim ve pazarlama birimleriyle profesyonelce kurgulanmıştır.

Tüm bunların yanında yeni eğitim modelleri geliştirmek, projeler ortaya koymak, kurumsal çalışmalar için eğitim koordinatörleri, zümre başkanları ve alt kademeleriyle büyük bir ar-ge çalışması yürütülmektedir.

Vatan Eğitim Kurumlarından franchise alan eğitim yatırımcıları 18 yıllık tecrübemizi, Vatan’ın kurumsal hafızasını ve yönetim desteğini yanında hissedeceklerdir.

Kurum açılış sürecinden başlayarak resmi işler, mali planlamalar, personel planlaması, satış&pazarlama stratejisi, lojistik ihtiyaçları, eğitim yönetimi gibi ihtiyaç duyacağı tüm alanlarda birikimimizi sunup desteğimizi göstereceğiz.

Franchise modelimiz maddi ve manevi yönden uygulanabilir ve yatırımcılarımıza yol açan ve gösteren sistemle hazırladık. Sadece sözleşmeyi imzalamak ve tabelayı asana kadar ki süreçten ibaret değildir. Franchise şubelerimiz kendi şubelerimizden farkı olmayacaktır.

“Eğitimin Vatanı”’, Vatan eğitim kurumlarında buluşalım. 

HEDEFİMİZ 20221 SONUNDA 10 ŞUBEYE ULAŞMAK

Vatan eğitim kurumlarının franchise vererek yakında tüm Türkiye’de olacağını ifade ettiniz. Strateji ve hedeflerinden bahsedebilir misiniz?

Vatan eğitim kurumları bünyesindeki tüm sınıf ve kategorilerde kalite eğitimin adresi olmuştur. Kurulduğu günden beri akademik, sanatsal, sportif ve tüm alanlarda proje ve çalışmalarıyla üstün başarılar elde etmiştir. Bunu tabi ki disiplinli eğitim anlayışı, işini özveri ile yapan idarici/öğretmenlerine ve her zaman aile olmayı başarabildiğimiz velilerimize borçluyuz.

18 yıllık tecrübe, deneyim ve birikimlerimizi tüm Türkiye’ye ulaştırmak istiyoruz. Bu doğrultuda kurumsal vizyonumuzla uyuşan, aynı idealler ve hedefler doğrultusunda yol yürüyebileceğimiz, kalite standartlarının üzerinde hizmet verme anlayışında olan eğitim yatırımcılarıyla Vatan markasını tüm Türkiye’ye ulaştıracağız.

Mevcut durumda 3 ilde 16 okul ve 8 kurs merkeziyle faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz.

Hedeflerimizde 2020 yılının bitimine kadar 50, 2021 yılı bitimine kadar ise 100 şube olma planı doğrultusunda eğitim yatırımcılarımızla görüşmelerimiz devam etmektedir.

“Eğitim, güvenle başlar. Çocuklarımızı vatan güvencesi ile tanıştırıyoruz. Özel bir eğitim sunmak, bireysel anlamda yeteneklerini keşfetmesini sağlamak, gelecek yıllar adına güçlü temeller oluşturmak adına anaokullarımıza ayrı bir misyon ve anlam yükleyip Vatan Çocuk olarak markalaştırdık.”

 

> Vatan Eğitim Kurumları 18. yılında Türkiye’ye açılıyor

Kurulduğu günden bu yana 18. Yılı geride bırakan Vatan Eğitim Kurumları, yeni bir atılım sürecine giriyor. 2021 yılı sonuna kadar Türkiye’de 100 şubeye ulaşmayı hedeflediklerini belirten Vatan Eğitim Kurumları Kurucusu Dr. Turay Kesler, yeni markaları Vatan VIP ve Vatan Çocuk hakkında da bilgi verdi. 

turay_keslerVatan eğitim kurumları bu yıl 18. Yılını dolduruyor. Mevcut durumda kaç okul ve kurs merkeziniz bulunmaktadır? Bünyenizde istihdam sağladığınız personel sayısı hakkında bilgi verebilir misiniz?

Vatan eğitim kurumları, 18 yıl önce bilgi ve tecrübelerimizin yanında heyecanımızı da katarak kurduğumuz bir marka. Vatan’ı kurduğumuz o gün hangi amaç ve duyguları hissediyorsak bugünde aynı hisleri paylaşıyoruz. Aynı şevk ve istekle Türk eğitim sistemine katkı sunup ülkemizin ve çağın ihtiyaç duyduğu nitelikli nesiller yetiştirmek için çalışıyoruz.

Şuan da İstanbul, Sakarya ve Antalya’da faaliyet gösteren 16 okul ve 8 kurs merkezimiz bulunmaktadır. 500 kişinin üzerinde akademik ve idari kadromuzla her yıl 5000’in üzerinde öğrenciye hizmet vermekteyiz. 

ÇOCUKLARA VATAN GÜVENCESİ

Bünyenizde bulunan Vatan Okulları ve Vatan Kurs markalarının yanında Vatan VIP ve Vatan Çocuk Markalarını hayata geçirdiniz. Bu markalar hakkında bilgi paylaşabilir misiniz?

Kurulduğumuz gün itibariyle eğitimde kaliteyi arttırmak adına yenilikçi bir anlayışı sahiplendik. Okul ve kurslarımızın tüm kademlerini bu anlayışla yönettik. Şimdi ise kurs kademesinde VIP dediğimiz özel bir kategoride hizmet vermeyi planlıyoruz.

Vatan VIP Kurs modelinde öğrencilerimize akademik, sosyal, fiziksel anlamda özel olmanın ayrıcalığını hissettireceğiz.

1-3-5 kişilik sınıflar, birebir özel dersler, koçluk sistemi, kişiye özel çalışma modeli, konu analizi ve eksik tamamlama, kişiye özel kariyer planı, zihin haritası testi, zengin yayın içeriği, rehberlik ve danışmanlık sistemi gibi pek çok alanda öğrencilerimize özel bir eğitim sunacağız.

Okulöncesi kademesinin diğer kademelere göre daha hassas daha özverili daha ilgili bir dönem olduğunun farkındayız. Eğitim, güvenle başlar. Çocuklarımızı vatan güvencesi ile tanıştırıyoruz. Özel bir eğitim sunmak, bireysel anlamda yeteneklerini keşfetmesini sağlamak, gelecek yıllar adına güçlü temeller oluşturmak adına anaokullarımıza ayrı bir misyon ve anlam yükleyip Vatan Çocuk olarak markalaştırdık.

Her iki markamızın Türk eğitim sistemine ve kurumlarımıza güç katacağına inanıyor ve bu doğrultuda çalışıyoruz. Sizlerin huzurunda hayırlı olmasını temenni ediyorum. 

vatanFRANCHISE SİSTEMİ VATAN BİRİKİMİYLE GELİŞECEK

Franchise modeliyle eğitime yatırım yapacak olanlar için hem bilgi hem de tercih sebebi olması açısından bilgi paylaşabilir misiniz ?

Eğitim, bir ülkenin gelişmesi, sağlam temellere dayandırılması ve geleceğe umutla bakması için yegane yoldur. Öncelikle şunu belirtmeliyim; öğrencilerimiz, velilerimiz ve bu kutsal mesleği icra eden öğretmenlerimizin kısacası ülkemizin güvenilir eğitim kurumlarına ihtiyacı var.

18 yıl önce kurduğumuz Vatan Eğitim Kurumları her dönemde uyguladığı politikalarla başarıyı ve kaliteyi yakalamıştır. Türkiye’nin içinden geçtiği kaotik ve karmaşık dönemlerde ismi bir kere bile şaibeye karışmamız temiz bir markadır. Yetiştirdiğimiz on binlerce öğrencimiz bu ülkenin aydınık geleceği olmuştur.

Vatan Eğitim Kurumları, genel müdürlük yapısı ile yönetilmektedir. Eğitim, insan kaynakları, mali işler, hukuk, satınalma, kurumsal iletişim ve pazarlama birimleriyle profesyonelce kurgulanmıştır.

Tüm bunların yanında yeni eğitim modelleri geliştirmek, projeler ortaya koymak, kurumsal çalışmalar için eğitim koordinatörleri, zümre başkanları ve alt kademeleriyle büyük bir ar-ge çalışması yürütülmektedir.

Vatan Eğitim Kurumlarından franchise alan eğitim yatırımcıları 18 yıllık tecrübemizi, Vatan’ın kurumsal hafızasını ve yönetim desteğini yanında hissedeceklerdir.

Kurum açılış sürecinden başlayarak resmi işler, mali planlamalar, personel planlaması, satış&pazarlama stratejisi, lojistik ihtiyaçları, eğitim yönetimi gibi ihtiyaç duyacağı tüm alanlarda birikimimizi sunup desteğimizi göstereceğiz.

Franchise modelimiz maddi ve manevi yönden uygulanabilir ve yatırımcılarımıza yol açan ve gösteren sistemle hazırladık. Sadece sözleşmeyi imzalamak ve tabelayı asana kadar ki süreçten ibaret değildir. Franchise şubelerimiz kendi şubelerimizden farkı olmayacaktır.

“Eğitimin Vatanı”’, Vatan eğitim kurumlarında buluşalım. 

HEDEFİMİZ 20221 SONUNDA 10 ŞUBEYE ULAŞMAK

Vatan eğitim kurumlarının franchise vererek yakında tüm Türkiye’de olacağını ifade ettiniz. Strateji ve hedeflerinden bahsedebilir misiniz?

Vatan eğitim kurumları bünyesindeki tüm sınıf ve kategorilerde kalite eğitimin adresi olmuştur. Kurulduğu günden beri akademik, sanatsal, sportif ve tüm alanlarda proje ve çalışmalarıyla üstün başarılar elde etmiştir. Bunu tabi ki disiplinli eğitim anlayışı, işini özveri ile yapan idarici/öğretmenlerine ve her zaman aile olmayı başarabildiğimiz velilerimize borçluyuz.

18 yıllık tecrübe, deneyim ve birikimlerimizi tüm Türkiye’ye ulaştırmak istiyoruz. Bu doğrultuda kurumsal vizyonumuzla uyuşan, aynı idealler ve hedefler doğrultusunda yol yürüyebileceğimiz, kalite standartlarının üzerinde hizmet verme anlayışında olan eğitim yatırımcılarıyla Vatan markasını tüm Türkiye’ye ulaştıracağız.

Mevcut durumda 3 ilde 16 okul ve 8 kurs merkeziyle faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz.

Hedeflerimizde 2020 yılının bitimine kadar 50, 2021 yılı bitimine kadar ise 100 şube olma planı doğrultusunda eğitim yatırımcılarımızla görüşmelerimiz devam etmektedir.

“Eğitim, güvenle başlar. Çocuklarımızı vatan güvencesi ile tanıştırıyoruz. Özel bir eğitim sunmak, bireysel anlamda yeteneklerini keşfetmesini sağlamak, gelecek yıllar adına güçlü temeller oluşturmak adına anaokullarımıza ayrı bir misyon ve anlam yükleyip Vatan Çocuk olarak markalaştırdık.”

 

Son Güncelleme: Cuma, 27 Kasım 2020 12:32

Gösterim: 1876

45. Yılına giren Kavram Eğitim Kurumları’nın 2019-2020 eğitim öğretim yılına 36 okul ve 65 kurs merkezi olmak üzere toplamda 101 eğitim kurumuyla merhaba diyeceğini belirten kurumun CEO’su Ümit Kalko, “Diğer bir ifadeyle eğitim kalitemizi ve deneyimimizi buluşturduğumuz 20 bini aşkın öğrencimiz Kavram’da eğitim görüyor.” diye konuştu. Kalko ile 45. Yılında Kavram Eğitim Kurumları’nı, kurumun yatay ve dikey büyüme planlarını konuştuk.

umit_kalkoHem eğitimci hem de yönetici kimliğinizle aslında isminden oldukça fazla bahsettiren bir kişisiniz. Sizi yakından tanımak isteyen eğitimciler ve ebeveynler için kendinizden kısaca bahseder misiniz?
Öncelikle yenilenmenin gücüne inanan ve mesleğinde her zaman değerleri ön planda tutan bir yöneticiyim. Üniversite mezuniyetim itibariyle eğitim sektöründe büyük yatırımlar yaptım ve de ülkemizin ulusal eğitim başarısı adına hem eğitim girişimcisi hem de yönetici olarak sorumluluklar aldım. 23 yaşımdan bu yana eğitime tutkuyla bağlı, başarı hikâyesi olan ve eğitim yatırımlarına hız kesmeden devam eden bir eğitimciyim.
SketchUp - https://abcoemstore.com/product/sketchup-pro-2022/ was named the top architecture software program in the world.

Kavram Eğitim Kurumlarının Türkiye’de özel okulculuk içindeki yeri, önemi ve öne çıkan özellikleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Kavram Eğitim Kurumları 1974-1975 eğitim-öğretim yılında kurucumuz ve onursal başkanımız Sayın Bahattin Durmuş’un vizyonuyla, bilimde çağdaş, fikirde özgür kalma ilkelerini benimsemiş ve 800.000’i aşkın mezunuyla her zaman eğitimin yönünü etkilemiş ulusal bir eğitim markası. Kavram her zaman kendisine yenileyen ve çağın eğitim argümanlarına uyum sağlamış bir eğitim markası olduğu için de daima kendisine özgü değerleri ile bilinçli, toplumsal konulara duyarlı ve sınav başarısı yüksek bireylerin buluşma noktası olmuş bir kurum. Bu nedenle dinamik ve yenilikçi yapısı, eğitimde tarafsız duruşu ve ülkemizin her bir noktasındaki deneyimli eğitimci kadrosuyla özel okulculuk anlayışında fazlasıyla dikkat çeken bir role sahip.

KAMPÜS SAYIMIZI ARTIRACAĞIZ
Kavram Eğitim Kurumları’nın yatay ve dikey büyüme stratejisi hakkında neler söyleyebilirsiniz? Bu çerçevede önümüzdeki dönemde hedefleriniz, planlarınız ve kurumun öncelikleri hakkında bilgi verebilir misiniz?
Kavram yarım yüzyıla yakın geçmişi olan bir eğitim kurumu; bu nedenle de büyüme stratejisi konusunda eğitim yönetimine dair birikimi ve donanımı çok güçlü. Bizim için büyümek demek bu anlamda yalnızca sayısal verilerden oluşmuyor. Kampüs sayımızı artırmaya ve yatırım ortaklıklarımıza devam edeceğiz. Ancak önceliğimiz doğru yatırımcılarla eğitim yönetimimizi buluşturmak için detayları titizlikle yönettiğimiz bir kurumsal işleyişimiz var. Ne mutlu bize ki eğitim vizyonumuza güvenen, bizi takip eden ve bizimle aynı heyecanı paylaşan kurucularımız ve yöneticilerimiz var. Kavram büyük bir aile; bu nedenledir ki yatay ve dikey büyümede stratejimiz güven, iş birliği ve çağın eğitim argumanlarına odaklı.

kavramUzun yıllardan bu yana kurucu ve yönetici olarak eğitim dünyasında yer alıyorsunuz. Bir eğitim kurumunu yönetmenin keyifli ve zor yanları nelerdir? Bu çerçevede, tecrübeleriniz ışığında bir eğitim kurumunun yöneticisi nasıl olmalıdır? Neleri göz önünde bulundurmalıdır?
Eğitim gerçekten çok değerli bir meslek ve yaşam alanı. Öğretmenler ile zümre dönemlerinde buluştuğunuz her an, öğrencilerin sınıflarını ziyaret ettiğinizde duyduğunuz her cümle, okul yöneticileri ile birlikte ürettiğiniz her toplantı bambaşka bir keyif. İyi ki eğitimciyim diyorsunuz her yılı tamamlarken. Zorluk yerine sorumluluk kelimesini kendime daha yakın buluyorum. Sorumluluk hissi size her zaman daha iyiyi yapma gayreti sağlıyor ki bu da aslında hep keyifle neticeleniyor.
Eğitim kurucuları için tecrübelerimin tek bir sonucu var; eğitim sadece severek büyütebileceğiniz bir yaşam alanı. Bu yaşam alanında daima yenilikçi bakış açısı ve çok güçlü bir ekip olma anlayışı var.

KAVRAMDA BAŞARIYA YÖN VEREN DEĞERLER VAR
Günümüzde başarı kavramı farklı açılardan ele alınmaktadır. Bir eğitim kurumunun başarılı olarak değerlendirilebilmesi için hangi kıstaslara bakılmalıdır? Bu anlamda kurumunuzu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başarı aslında hem nicel hem nitel unsurların bütünü... Bu nedenle de eğitimci kadrosunun sürekliliğinden üst yönetimin iletişim yönetimine, kurumsal değerlerinizden öğrenci sayınıza, sınav sonuçlarından velilerinizin size sağladığı geri bildirimleri yorumlama biçiminize hepsi başarınıza değer katıyor. Kavram bu nedenle başarı anlayışı kapsamlı ve tek odağı olan bir başarıyla beslenmiyor. Kavram’ın başarıya yön veren başarı değerlerinden bahsetmesi ise başarımızın sırrı; bizim başarı değerlerimiz “tutku, güven, disiplin, bilimsellik, inovasyon ve erdem”.

Bir eğitim kurumunun yöneticisi olmanın yanı sıra bir velisiniz… Kendi çocuğunuzun eğitimi konusunda nelere önem verdiniz? Bu konuda kendinizi başarılı buluyor musunuz?
Bence anne-babaların en büyük sorumluluğu çocuklarıyla olan iletişim biçimi ve onların özgüvenini koruyan ebeveynlik anlayışı. Çocuğumla oyun oynamayı, onun yaşama dair deneyimini çeşitlendirmeyi ve aile yaşantımıza dair kararlarda kızıma ayrı bir birey olarak görüşlerini paylaşmasını çok önemsiyorum. Eğitimi konusunda da önceliğimiz her zaman hem bizimle hem okulda kendini güvende hissetmesi. Güven ve iletişim konusunda bence başarılı bir babayım.

İş dışında nelerle ilgilenirsiniz? Neler yapmaktan hoşlanırsınız? İlgi alanlarınız nelerdir?
Ailemle ve arkadaşlarımla zaman geçirmek her zaman birincil tercihim. İlgi alanım ise daha çok spor ve doğa odaklı. Yurtiçi ve yurtdışı eğitim ve kültür ziyaretleri de ayrıca beni güçlendiren ilgi alanlarım arasında.

OKULLAR VE MARKALAR ARASINDA İŞBİRLİĞİ SAĞLANMALI
Türkiye’de özel okul sektörünün gelişimi hakkında değerlendirmeleriniz nelerdir? Bu sektörün gelişimi için önerilerinizi alabilir miyiz?
Öncelikle eğitimi önemseyen, eğitime gönül veren ve eğitim için kalbi çarpan tüm meslektaşlarıma büyük saygım var. Çoğu eğitim kurumuyla da diyalog halindeyim. Sonuçta hep birlikte ülkemiz için kıymetli bir sorumluluğun paydaşlarıyız. Özel okullardaki büyümenin kontrollü ve profesyonel standartlarda olmasını, okullar ve markalar arası iş birliğinin önemsenmesini fazlasıyla önemsiyorum. Kavram olarak her zaman birlikte hareket etmeye ve deneyimimizi paylaşmaya hazırız. Tüm eğitim kurumlarına ve Türkiye’nin her bir noktasındaki öğrencilerimize başarılar diliyorum.


KAVRAM’IN BAŞARI DEĞERLERİ

  • TUTKU
  • GÜVEN
  • DİSİPLİN
  • BİLİMSELLİK
  • İNOVASYON
  • ERDEM

 

> Ümit Kalko: Büyümede stratejimiz güven ve iş birliği

45. Yılına giren Kavram Eğitim Kurumları’nın 2019-2020 eğitim öğretim yılına 36 okul ve 65 kurs merkezi olmak üzere toplamda 101 eğitim kurumuyla merhaba diyeceğini belirten kurumun CEO’su Ümit Kalko, “Diğer bir ifadeyle eğitim kalitemizi ve deneyimimizi buluşturduğumuz 20 bini aşkın öğrencimiz Kavram’da eğitim görüyor.” diye konuştu. Kalko ile 45. Yılında Kavram Eğitim Kurumları’nı, kurumun yatay ve dikey büyüme planlarını konuştuk.

umit_kalkoHem eğitimci hem de yönetici kimliğinizle aslında isminden oldukça fazla bahsettiren bir kişisiniz. Sizi yakından tanımak isteyen eğitimciler ve ebeveynler için kendinizden kısaca bahseder misiniz?
Öncelikle yenilenmenin gücüne inanan ve mesleğinde her zaman değerleri ön planda tutan bir yöneticiyim. Üniversite mezuniyetim itibariyle eğitim sektöründe büyük yatırımlar yaptım ve de ülkemizin ulusal eğitim başarısı adına hem eğitim girişimcisi hem de yönetici olarak sorumluluklar aldım. 23 yaşımdan bu yana eğitime tutkuyla bağlı, başarı hikâyesi olan ve eğitim yatırımlarına hız kesmeden devam eden bir eğitimciyim.
SketchUp - https://abcoemstore.com/product/sketchup-pro-2022/ was named the top architecture software program in the world.

Kavram Eğitim Kurumlarının Türkiye’de özel okulculuk içindeki yeri, önemi ve öne çıkan özellikleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Kavram Eğitim Kurumları 1974-1975 eğitim-öğretim yılında kurucumuz ve onursal başkanımız Sayın Bahattin Durmuş’un vizyonuyla, bilimde çağdaş, fikirde özgür kalma ilkelerini benimsemiş ve 800.000’i aşkın mezunuyla her zaman eğitimin yönünü etkilemiş ulusal bir eğitim markası. Kavram her zaman kendisine yenileyen ve çağın eğitim argümanlarına uyum sağlamış bir eğitim markası olduğu için de daima kendisine özgü değerleri ile bilinçli, toplumsal konulara duyarlı ve sınav başarısı yüksek bireylerin buluşma noktası olmuş bir kurum. Bu nedenle dinamik ve yenilikçi yapısı, eğitimde tarafsız duruşu ve ülkemizin her bir noktasındaki deneyimli eğitimci kadrosuyla özel okulculuk anlayışında fazlasıyla dikkat çeken bir role sahip.

KAMPÜS SAYIMIZI ARTIRACAĞIZ
Kavram Eğitim Kurumları’nın yatay ve dikey büyüme stratejisi hakkında neler söyleyebilirsiniz? Bu çerçevede önümüzdeki dönemde hedefleriniz, planlarınız ve kurumun öncelikleri hakkında bilgi verebilir misiniz?
Kavram yarım yüzyıla yakın geçmişi olan bir eğitim kurumu; bu nedenle de büyüme stratejisi konusunda eğitim yönetimine dair birikimi ve donanımı çok güçlü. Bizim için büyümek demek bu anlamda yalnızca sayısal verilerden oluşmuyor. Kampüs sayımızı artırmaya ve yatırım ortaklıklarımıza devam edeceğiz. Ancak önceliğimiz doğru yatırımcılarla eğitim yönetimimizi buluşturmak için detayları titizlikle yönettiğimiz bir kurumsal işleyişimiz var. Ne mutlu bize ki eğitim vizyonumuza güvenen, bizi takip eden ve bizimle aynı heyecanı paylaşan kurucularımız ve yöneticilerimiz var. Kavram büyük bir aile; bu nedenledir ki yatay ve dikey büyümede stratejimiz güven, iş birliği ve çağın eğitim argumanlarına odaklı.

kavramUzun yıllardan bu yana kurucu ve yönetici olarak eğitim dünyasında yer alıyorsunuz. Bir eğitim kurumunu yönetmenin keyifli ve zor yanları nelerdir? Bu çerçevede, tecrübeleriniz ışığında bir eğitim kurumunun yöneticisi nasıl olmalıdır? Neleri göz önünde bulundurmalıdır?
Eğitim gerçekten çok değerli bir meslek ve yaşam alanı. Öğretmenler ile zümre dönemlerinde buluştuğunuz her an, öğrencilerin sınıflarını ziyaret ettiğinizde duyduğunuz her cümle, okul yöneticileri ile birlikte ürettiğiniz her toplantı bambaşka bir keyif. İyi ki eğitimciyim diyorsunuz her yılı tamamlarken. Zorluk yerine sorumluluk kelimesini kendime daha yakın buluyorum. Sorumluluk hissi size her zaman daha iyiyi yapma gayreti sağlıyor ki bu da aslında hep keyifle neticeleniyor.
Eğitim kurucuları için tecrübelerimin tek bir sonucu var; eğitim sadece severek büyütebileceğiniz bir yaşam alanı. Bu yaşam alanında daima yenilikçi bakış açısı ve çok güçlü bir ekip olma anlayışı var.

KAVRAMDA BAŞARIYA YÖN VEREN DEĞERLER VAR
Günümüzde başarı kavramı farklı açılardan ele alınmaktadır. Bir eğitim kurumunun başarılı olarak değerlendirilebilmesi için hangi kıstaslara bakılmalıdır? Bu anlamda kurumunuzu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başarı aslında hem nicel hem nitel unsurların bütünü... Bu nedenle de eğitimci kadrosunun sürekliliğinden üst yönetimin iletişim yönetimine, kurumsal değerlerinizden öğrenci sayınıza, sınav sonuçlarından velilerinizin size sağladığı geri bildirimleri yorumlama biçiminize hepsi başarınıza değer katıyor. Kavram bu nedenle başarı anlayışı kapsamlı ve tek odağı olan bir başarıyla beslenmiyor. Kavram’ın başarıya yön veren başarı değerlerinden bahsetmesi ise başarımızın sırrı; bizim başarı değerlerimiz “tutku, güven, disiplin, bilimsellik, inovasyon ve erdem”.

Bir eğitim kurumunun yöneticisi olmanın yanı sıra bir velisiniz… Kendi çocuğunuzun eğitimi konusunda nelere önem verdiniz? Bu konuda kendinizi başarılı buluyor musunuz?
Bence anne-babaların en büyük sorumluluğu çocuklarıyla olan iletişim biçimi ve onların özgüvenini koruyan ebeveynlik anlayışı. Çocuğumla oyun oynamayı, onun yaşama dair deneyimini çeşitlendirmeyi ve aile yaşantımıza dair kararlarda kızıma ayrı bir birey olarak görüşlerini paylaşmasını çok önemsiyorum. Eğitimi konusunda da önceliğimiz her zaman hem bizimle hem okulda kendini güvende hissetmesi. Güven ve iletişim konusunda bence başarılı bir babayım.

İş dışında nelerle ilgilenirsiniz? Neler yapmaktan hoşlanırsınız? İlgi alanlarınız nelerdir?
Ailemle ve arkadaşlarımla zaman geçirmek her zaman birincil tercihim. İlgi alanım ise daha çok spor ve doğa odaklı. Yurtiçi ve yurtdışı eğitim ve kültür ziyaretleri de ayrıca beni güçlendiren ilgi alanlarım arasında.

OKULLAR VE MARKALAR ARASINDA İŞBİRLİĞİ SAĞLANMALI
Türkiye’de özel okul sektörünün gelişimi hakkında değerlendirmeleriniz nelerdir? Bu sektörün gelişimi için önerilerinizi alabilir miyiz?
Öncelikle eğitimi önemseyen, eğitime gönül veren ve eğitim için kalbi çarpan tüm meslektaşlarıma büyük saygım var. Çoğu eğitim kurumuyla da diyalog halindeyim. Sonuçta hep birlikte ülkemiz için kıymetli bir sorumluluğun paydaşlarıyız. Özel okullardaki büyümenin kontrollü ve profesyonel standartlarda olmasını, okullar ve markalar arası iş birliğinin önemsenmesini fazlasıyla önemsiyorum. Kavram olarak her zaman birlikte hareket etmeye ve deneyimimizi paylaşmaya hazırız. Tüm eğitim kurumlarına ve Türkiye’nin her bir noktasındaki öğrencilerimize başarılar diliyorum.


KAVRAM’IN BAŞARI DEĞERLERİ

  • TUTKU
  • GÜVEN
  • DİSİPLİN
  • BİLİMSELLİK
  • İNOVASYON
  • ERDEM

 

Son Güncelleme: Cuma, 27 Eylül 2019 11:22

Gösterim: 1664


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.