Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Temel Eğitim Genel Müdürü Funda Kocabıyık, geçen yıl 5 yaş grubunda, okul öncesi eğitimde yüzde 70'lere ulaştıklarını belirterek,  “Bu rakamı aşmayı ve okul öncesi eğitimde yüzde 100'lere ulaşmayı hedeflediklerini” ifade etti.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Temel Eğitim Genel Müdürü Funda Kocabıyık ile UNICEF Türkiye Temsilci Yardımcısı Regina De Dominicis, Okul Öncesi Eğitimin Güçlendirilmesi Projesi kapsamında toplanan bağışlardan faydalanan Hafsa Sultan Anaokulu'nda incelemelerde bulundu.

Okulu gezerek yetkililerden bilgi alan Kocabıyık ve De Dominicis, daha sonra sınıflarda derslere katıldı, öğrencilerle sohbet etti.

Kocabıyık, bundan 10 yıl önce okul öncesi eğitim algısının çok farklı olduğunu ve bunun elit ailelerin çocukları ile çalışan annelerin çocuklarının aldığı bir eğitim olarak görüldüğünü dile getirerek, bu algıyı değiştirdiklerini, eğitimin en önemli ve temel basamağı olduğu algısını yerleştirdiklerini söyledi.

Geçen yıl 5 yaş grubunda, okul öncesi eğitimde yüzde 70'lere ulaştıklarını bildiren Kocabıyık, bu rakamı aşmayı ve okul öncesi eğitimde yüzde 100'lere ulaşmayı hedeflediklerini ifade etti.

Okul öncesi eğitim olanağından yararlanan çocukların, geleceğe yönelik akademik başarılarının çok daha yüksek olduğunu vurgulayan Funda Kocabıyık, bu dönemin, çocukların algılarının ve zihinsel becerilerinin yüzde 80'inin geliştiği bir dönem olduğunu kaydetti.

''Milli Eğitim Bakanlığı olarak okul öncesi eğitimin öneminin farkındayız. Bu konuda yatırımlarımızı ve çalışmalarımızı yapmaya devam ediyoruz'' diyen Kocabıyık, bu çalışmalardan en önemlisinin Okul Öncesi Eğitimi Güçlendirme Projesi olduğunu, bununla özellikle dezavantajlı grubun, okul öncesi eğitime ulaşımını ve bundan faydalanmasını kolaylaştırmaya çalıştıklarını anlattı.

''25 lira bağış kampanyasının da Okul Öncesi Eğitimi Güçlendirme Projesi'nin bir parçası olduğunu'' kaydeden Kocabıyık, Hafsa Sultan Anaokulu'nun da bu bağıştan faydalanan okullardan birisi olduğunu dile getirdi.

Okul öncesi eğitimin ücretli olması önlerindeki en önemli sorun olarak belirten Kocabıyık, bu tür bağış kampanyalarıyla okul öncesi eğitimin desteklendiğini sözlerine ekledi.

UNICEF Türkiye Temsilci Yardımcısı Regina De Dominicis de UNICEF'in, tüm dünyada, okul öncesi eğitimle ilgili çalışmaları desteklediğini anımsattı.

De Dominicis, ''Ayda 25 lira Bir Çocuğun Okul Öncesi Eğitimine Katkı Kampanyası'' ile Türkiye'de yaklaşık 30 okulun desteklendiğini söyledi.

Bu bağışlarla şu ana kadar 3 bin 888 öğrenciye ulaşıldığını ifade eden De Dominicis, bu yıl itibarıyla 10 bin öğrenciye yardım etmeyi hedeflediklerini vurguladı.

Dezavantajlı çocukların, daha rahat ortamlarda yetişen ve gelir seviyesi daha yüksek ailelerin çocuklarıyla aynı fırsatlara sahip olması için bir dengenin sağlanması gerektiğini belirten De Dominicis, bu kapsamda Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak çalışmalar yürütmekten gurur duyduklarını kaydetti.

Hafsa Sultan Anaokulu Müdürü İlkay Aydın Er, okullarının bu yıl açılmasına karşın şu anda 155 öğrenciye eğitim verildiğini, annelerin, çocuklarını okul öncesi eğitimden faydalandırabilmek için adeta yarıştıklarını ifade etti.

Er, Hafsa Sultan Okulu'nun da proje kapsamında yer almasından mutluluk duyduklarını belirtti.

> Okul öncesinde hedef yüzde 100

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Temel Eğitim Genel Müdürü Funda Kocabıyık, geçen yıl 5 yaş grubunda, okul öncesi eğitimde yüzde 70'lere ulaştıklarını belirterek,  “Bu rakamı aşmayı ve okul öncesi eğitimde yüzde 100'lere ulaşmayı hedeflediklerini” ifade etti.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Temel Eğitim Genel Müdürü Funda Kocabıyık ile UNICEF Türkiye Temsilci Yardımcısı Regina De Dominicis, Okul Öncesi Eğitimin Güçlendirilmesi Projesi kapsamında toplanan bağışlardan faydalanan Hafsa Sultan Anaokulu'nda incelemelerde bulundu.

Okulu gezerek yetkililerden bilgi alan Kocabıyık ve De Dominicis, daha sonra sınıflarda derslere katıldı, öğrencilerle sohbet etti.

Kocabıyık, bundan 10 yıl önce okul öncesi eğitim algısının çok farklı olduğunu ve bunun elit ailelerin çocukları ile çalışan annelerin çocuklarının aldığı bir eğitim olarak görüldüğünü dile getirerek, bu algıyı değiştirdiklerini, eğitimin en önemli ve temel basamağı olduğu algısını yerleştirdiklerini söyledi.

Geçen yıl 5 yaş grubunda, okul öncesi eğitimde yüzde 70'lere ulaştıklarını bildiren Kocabıyık, bu rakamı aşmayı ve okul öncesi eğitimde yüzde 100'lere ulaşmayı hedeflediklerini ifade etti.

Okul öncesi eğitim olanağından yararlanan çocukların, geleceğe yönelik akademik başarılarının çok daha yüksek olduğunu vurgulayan Funda Kocabıyık, bu dönemin, çocukların algılarının ve zihinsel becerilerinin yüzde 80'inin geliştiği bir dönem olduğunu kaydetti.

''Milli Eğitim Bakanlığı olarak okul öncesi eğitimin öneminin farkındayız. Bu konuda yatırımlarımızı ve çalışmalarımızı yapmaya devam ediyoruz'' diyen Kocabıyık, bu çalışmalardan en önemlisinin Okul Öncesi Eğitimi Güçlendirme Projesi olduğunu, bununla özellikle dezavantajlı grubun, okul öncesi eğitime ulaşımını ve bundan faydalanmasını kolaylaştırmaya çalıştıklarını anlattı.

''25 lira bağış kampanyasının da Okul Öncesi Eğitimi Güçlendirme Projesi'nin bir parçası olduğunu'' kaydeden Kocabıyık, Hafsa Sultan Anaokulu'nun da bu bağıştan faydalanan okullardan birisi olduğunu dile getirdi.

Okul öncesi eğitimin ücretli olması önlerindeki en önemli sorun olarak belirten Kocabıyık, bu tür bağış kampanyalarıyla okul öncesi eğitimin desteklendiğini sözlerine ekledi.

UNICEF Türkiye Temsilci Yardımcısı Regina De Dominicis de UNICEF'in, tüm dünyada, okul öncesi eğitimle ilgili çalışmaları desteklediğini anımsattı.

De Dominicis, ''Ayda 25 lira Bir Çocuğun Okul Öncesi Eğitimine Katkı Kampanyası'' ile Türkiye'de yaklaşık 30 okulun desteklendiğini söyledi.

Bu bağışlarla şu ana kadar 3 bin 888 öğrenciye ulaşıldığını ifade eden De Dominicis, bu yıl itibarıyla 10 bin öğrenciye yardım etmeyi hedeflediklerini vurguladı.

Dezavantajlı çocukların, daha rahat ortamlarda yetişen ve gelir seviyesi daha yüksek ailelerin çocuklarıyla aynı fırsatlara sahip olması için bir dengenin sağlanması gerektiğini belirten De Dominicis, bu kapsamda Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak çalışmalar yürütmekten gurur duyduklarını kaydetti.

Hafsa Sultan Anaokulu Müdürü İlkay Aydın Er, okullarının bu yıl açılmasına karşın şu anda 155 öğrenciye eğitim verildiğini, annelerin, çocuklarını okul öncesi eğitimden faydalandırabilmek için adeta yarıştıklarını ifade etti.

Er, Hafsa Sultan Okulu'nun da proje kapsamında yer almasından mutluluk duyduklarını belirtti.

Son Güncelleme: Pazartesi, 25 Şubat 2013 14:51

Gösterim: 3891

Hürriyet’in haberine göre Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadın istihdamını artırmak için çalışan kadınların 0-5 yaş arası çocuklarının kreş ücretlerinin devlet tarafından ödeneceği bir sistem üzerinde çalışıyor.

Çalışan annelerin kreş parasını devlet ödeyecekAile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadın istihdamını arttırmak için devrim gibi bir çalışma hazırlıyor.

Buna göre, çalışan kadınların 0-5 yaş arasındaki çocuklarının kreş parasını devlet üstlenecek. Böylece de kadının çocuklarının bakımı nedeniyle istihdam dışına çıkması, işinden olmasının önüne geçilecek. Aile ve Sosyal Politikalar Bakan Yardımcısı Aşkın Asan, alt yapı çalışmalarının tamamlandığını, en kısa sürede hayata geçirilmesinin planlandığını söyledi. 

Çalışma şartı 

Kadınların, devlet tarafından verilecek kreş yardımından yararlanmasının tek şartı olarak çalışmaları aranacak. AÇEV, TÜSİAD, KAGİDER ve Dünya Bankası’nın katkılarıyla hazırlanan proje uyarınca, çalışan kadınlar kreş yardımından faydalanmak için aile ve sosyal politikalar bakanlığına başvuracaklar. Başvurular, bakanlık tarafından oluşturulan Soybis sistemi çerçevesinde, başvuran kişinin gelir düzeyi çerçevesinde değerlendirilecek. Soybis, başvuran kişinin gelir düzeyinin tek bir düğmeye basılarak belirlenmesini sağlayacak. Soybis’in doğru işlemesini sağlamak için TÜBİTAK da devrede. Bir çeşit “gelir-ölçer” olarak nitelendirilebilecek yazılım ile, tek düğmeyle kişinin bilgilerine erişilip, gelir durumu 0 ile 100 puan arasında belirlenecek. Puana göre yardım verilecek. 

Yardım ne kadar olacak 

BAKAN Yardımcısı Aşkın Asan, AÇEV’in 300 TL’yi önerdiğini, ancak henüz bakanlığın kesin kararı vermediğini söyledi. Asan, “STK’ların hesapları, verilecek yardımın en az yarısının zaten istihdam oluşacağından, vergi olarak devlete döneceğini de gösteriyor. Yani mesela kreş yardımı 300 TL olarak belirlenirse, bunun 150 TL’si zaten devlete dönecek” diye konuştu. Kreş yardımı doğrudan kreşe ödenecek. Planlanan kreş yardımı çerçevesinde artacak kreş ihtiyacı için ise kadın kooperatifleri aracılığıyla mahalle arası kreşler kurulacak.

(hürriyet)

> Çalışan annelerin kreş parasını devlet ödeyecek

Hürriyet’in haberine göre Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadın istihdamını artırmak için çalışan kadınların 0-5 yaş arası çocuklarının kreş ücretlerinin devlet tarafından ödeneceği bir sistem üzerinde çalışıyor.

Çalışan annelerin kreş parasını devlet ödeyecekAile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadın istihdamını arttırmak için devrim gibi bir çalışma hazırlıyor.

Buna göre, çalışan kadınların 0-5 yaş arasındaki çocuklarının kreş parasını devlet üstlenecek. Böylece de kadının çocuklarının bakımı nedeniyle istihdam dışına çıkması, işinden olmasının önüne geçilecek. Aile ve Sosyal Politikalar Bakan Yardımcısı Aşkın Asan, alt yapı çalışmalarının tamamlandığını, en kısa sürede hayata geçirilmesinin planlandığını söyledi. 

Çalışma şartı 

Kadınların, devlet tarafından verilecek kreş yardımından yararlanmasının tek şartı olarak çalışmaları aranacak. AÇEV, TÜSİAD, KAGİDER ve Dünya Bankası’nın katkılarıyla hazırlanan proje uyarınca, çalışan kadınlar kreş yardımından faydalanmak için aile ve sosyal politikalar bakanlığına başvuracaklar. Başvurular, bakanlık tarafından oluşturulan Soybis sistemi çerçevesinde, başvuran kişinin gelir düzeyi çerçevesinde değerlendirilecek. Soybis, başvuran kişinin gelir düzeyinin tek bir düğmeye basılarak belirlenmesini sağlayacak. Soybis’in doğru işlemesini sağlamak için TÜBİTAK da devrede. Bir çeşit “gelir-ölçer” olarak nitelendirilebilecek yazılım ile, tek düğmeyle kişinin bilgilerine erişilip, gelir durumu 0 ile 100 puan arasında belirlenecek. Puana göre yardım verilecek. 

Yardım ne kadar olacak 

BAKAN Yardımcısı Aşkın Asan, AÇEV’in 300 TL’yi önerdiğini, ancak henüz bakanlığın kesin kararı vermediğini söyledi. Asan, “STK’ların hesapları, verilecek yardımın en az yarısının zaten istihdam oluşacağından, vergi olarak devlete döneceğini de gösteriyor. Yani mesela kreş yardımı 300 TL olarak belirlenirse, bunun 150 TL’si zaten devlete dönecek” diye konuştu. Kreş yardımı doğrudan kreşe ödenecek. Planlanan kreş yardımı çerçevesinde artacak kreş ihtiyacı için ise kadın kooperatifleri aracılığıyla mahalle arası kreşler kurulacak.

(hürriyet)

Son Güncelleme: Pazartesi, 23 Temmuz 2012 10:50

Gösterim: 7075

Ümit Kalko - Eğitim Girişimcisi 

umit_kalko* Küreselleşme ve uluslararası eğitim trendleri, özel öğretim kurumlarının uluslararası ortaklıklar geliştirme fırsatlarını artırarak uluslararasılaşma olanağı sağlıyor, oluşan rekabet ortamının etkisiyle de kalite standartlarının öneminin daha da arttığı bir döneme giriyoruz.
* Ülkemizin eğitim politikasında, yatırımcıyı destekleyecek ve eğitim gibi önemli bir sektörü besleyecek kaynakları bulan bir stratejinin belirlenmesi gerekiyor.
* “Erişilebilir ve etkili öğrenme ortamlarını oluşturmak” hedefi ancak nitelikli eğitimin yaygınlaştırılması ile mümkün, ülkemizdeki özel okul kurucularına yönelik teşviklerin artırılması ve yeni eğitim yatırımlarına yönlendirilmesi bu bakımdan çok önemlidir.

2022-2023 eğitim öğretim dönemini tamamladık. Bir eğitim girişimcisi olarak temsil ettiğiniz kurumlarınız açısından bu dönemi nasıl tamamladınız, değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?
2022-2023 eğitim – öğretim dönemi bizim için oldukça başarılı geçti, öğrencilerimize kazandırmayı amaçladığımız becerileri ve akademik hedeflerini en üst seviyede tutarak planladığımız müfredatlarımızla, eğitim kurumlarımızın ve öğretmenlerimizin, öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri ve onları destekleyebilecekleri bir ortam sağlamak üzerine çalıştık.
Her eğitim-öğretim dönemi farklıdır ve bir dönemin nasıl tamamlandığı, birçok faktöre bağlı olabilir. Bu dönem öğrencilerimizin, her ne kadar pandemi döneminden ve yaşadığımız büyük afetten kalan öğrenme kayıpları olsa da, eğitim kurumlarımızda farklı süreçlere uygun yapılandırılmış programlar ve destekler sunarak, öğrencilerin kaybettikleri öğrenme fırsatını geri kazandırmak için çaba gösterdik.
Dönemin nasıl geçtiği, yıl içerisinde kurumlarda bulunan öğrenci popülasyonu, öğretmen yetkinlikleri, öğrenme ortamları ve kaynaklar gibi unsurlara da bağlıdır. Bu dönem kurumlarımız, hem akademik hem de kurguladığımız beceri programlarıyla, ulusal ve uluslararası birçok projeye imza attı, birçok yarışmada ise derece elde etti. LGS ve YKS gibi öğrenci seçme ve yerleştirme sınavlarında Türkiye birinciliği de olmak üzere çok sayıda öğrencimiz yüksek başarılar elde etti. Buna bağlı olarak uyguladığımız bilimsel ölçme modelleriyle, iyi bir değerlendirme yapabildik ve veli memnuniyetini her sene olduğu gibi bu sene de bir üst seviyeye çıkardık, bu da daha fazla öğrencinin kurumlarımızda yürüttüğümüz sistematik akademik süreçleri tanımalarını ve faydalanmak için bizi talep etmelerine katkı sağladı.

umit_kalkoİNOVATİF EĞİTİM YAKLAŞIMLARIMIZI ULUSLAR ARASI ALANA TAŞIYACAĞIZ
Yeni dönem için yatırım ajandanızda neler var? Büyüme planlarınız açısından gelecek eğitim öğretim dönemine yönelik neler göreceğiz?
Yeni dönemde de bu dönemdeki gibi büyüme ve gelişmeye devam edeceğiz. Fark yaratacak çalışmalar her sektörde olduğu gibi eğitim sektöründe de ancak ‘Girişimcilik’ ile mümkün, mesleki deneyimimiz, saha araştırmalarımız ile oluşturduğumuz risk analizleri, akademik kadrolarımız, bilim kurullarımız ile yürüttüğümüz ar-ge çalışmalarımız, entelektüel bakış açısıyla oluşturduğumuz vizyon projelerimiz ve elde ettiğimiz ulusal – uluslararası başarılarımız ile ülkemizde “sürdürülebilir eğitim girişimciliği”nin tanımını oluşturuyoruz. Büyüme hedeflerimizi destekleyecek pazar araştırmalarımız devam ediyor. Bölgelere göre eğitim ihtiyaçlarını, rekabet durumu ve potansiyel öğrenci kitlesini analiz ederek belirliyoruz. Uzun yıllardır elde ettiğimiz tecrübelerle eğitim – öğretime yapılan yatırımların geleceğimiz için çok kıymetli olduğuna inanıyoruz.
Ulusal yatırımlarımıza birlikte, kurumlarımızda öğrenim faaliyetlerine devam eden öğrencilerimizin yurtdışı deneyimleri için fırsat oluşturmanın yanı sıra, yeni dönem planlamalarımızda odaklanacağımız en önemli konulardan biri de, başta İngiltere ve diğer Avrupa ülkeleri ile Türk devletlerinde olmak üzere, eğitim yatırımlarımızı yurt dışında sürdürmeyi amaçlıyor, inovatif eğitim yaklaşımlarımızı uluslararası perspektifte uygulamayı hedefliyoruz.
Bunları yaparken ajandamızda, Türkiye’deki 300’den fazla okulumuzun mevcut durumlarını geliştirmek, öğrenci sayılarımızı arttırmak, yeni programlar ekleyerek eğitim sektöründe öncü olma geleneğimizi devam ettirmek de bulunuyor.

EĞİTİMİN GELECEĞİ NASIL ŞEKİLLENECEK?
Büyüme ve yatırım iklimi açısından gelecek döneme ilişkin özel öğretim kurumlarının gelişimiyle ilgili düşünce ve öngörüleriniz nelerdir?
Gelecekte eğitim yönetiminin yeni anlayışı dünyanın her yerinden ulaşılabilir nitelikli eğitim kurumları olacak. Bu yeni anlayışın da herkes için kaliteli eğitim uygulamalarını öne çıkaracağı, her yaştan bireylere yönelik, geleceğin eğitim ihtiyaçlarını öngören uluslararası standartlardaki eğitim modelleri yaygınlaşacak, günümüzde yerel, ulusal ölçekte değerlendirilen okul standartları gelecekte global ölçekte değerlendirilecek. Bu nedenle, eğitimin geleceğine yönelik tüm eğitim yönetimi planlamaları, inovatif eğitim teknolojilerine uyumlanabilir olarak planlanmalıdır.
Gelecek dönemde eğitim- öğretim anlayışında da öncelikle, öğrencilerin ilgi ve yeteneklerini dikkate alarak bireysel ihtiyaçlarına odaklanıp farklı öğrenme yöntemleri sunan ve kişiselleştirilmiş öğrenme deneyimine yatırım yapan, bunu yaparken çevrimiçi öğrenme platformları, dijital araçlar ve interaktif içerikler gibi teknolojik çözümlerle kişiselleştirilmiş öğretimi destekleyen kurumlar ön plana çıkacaktır.
Sürdürülebilir Öğretmen Eğitimleri ve öğretmenlerin bireysel farklılıkları da ön görülerek yapılacak hizmet içi eğitim çalışmaları kurumların standartlarını belirleme de önemli bir rol oynayacaktır.
Küreselleşme ve uluslararası eğitim trendleri, özel öğretim kurumlarının uluslararası ortaklıklar geliştirme fırsatlarını artırarak uluslararasılaşma olanağı sağlıyor, oluşan rekabet ortamının etkisiyle de kalite standartlarının öneminin daha da arttığı bir döneme giriyoruz. Bunun bir sonucu olarak öğrenci çeşitliliği de artacak ve farklı ihtiyaçların karşılanması için kapsayıcı bir eğitim ortamı yaratmak önem arz edecektir.

EĞİTİME YAPILAN YATIRIMLAR ARTTIKÇA ULUSAL GELİR DE ARTMAKTADIR
Enflasyon ve kur yükselişlerinin sektöre etkileri nelerdir? Eğitimin bir ülke için stratejik ve öncelikli bir alan olması gerektiği düşünülürse gerekli önlemlerin alındığını düşünüyor musunuz? Bu çerçevede neler yapılması gerekir, önerileriniz nelerdir?
Eğitim ve sosyo-ekonomik kalkınma arasındaki ilişkiye bakıldığında; eğitim ögesi işgücünün niteliklerini yükselterek toplumsal, kültürel ve kurumsal yapıyı geliştirerek “ulusal geliri” ve dolayısıyla “kalkınma düzeyini” yükseltmektedir, ülkelerin eğitim alanına yapılan harcamaları kalkınmışlık düzeyleri ile doğru orantılıdır. Eğitim yatırımları sürekli artan getiriye sahiptir. Eğitime yapılan yatırımlar arttıkça ulusal gelir de artmaktadır.
Son yıllarda artan enflasyon oranı eğitim kurumlarını da doğrudan etkiledi. Çalışan ücretleri, kira, enerji, gıda, ulaşımda artan maliyetler sebebiyle kurumlarda finansal olarak olumsuz etkilendiler. Asgari ücretin son 2 yılda %100 den fazla artış göstermesi özel okullardaki çalışan ücretlerine de sürekli zam ihtiyacı oluşturuyor, eğitim teknolojileri, kitaplar ve diğer kaynaklar gibi birçok unsurdaki fiyat artışları da doğru orantılı olarak artıyor. Bu maliyetleri karşılamak sadece girişimci ve yatırımcıların kontrol edebileceği bir durum değil, ülkemizin eğitim politikasında, yatırımcıyı destekleyecek ve eğitim gibi önemli bir sektörü besleyecek kaynakları bulan bir stratejinin belirlenmesi gerekiyor.
Kurumların nitelikli eğitimlerine devam edebilmeleri için yemek, kitap-kırtasiye ücretlerini eğitim ücretleri dışında tutup, mevcut maliyetleri göz önünde bulundurarak 2023-2024 eğitim öğretim yılı başlangıcında açıklamaları önemli, 2023-2024 eğitim öğretim yılı için talep edilen tüm ücretler karşılığında özel okulların 2024 yılı haziran ayına kadar eğitim öğretim hizmeti vereceğini de unutmadan maliyet hesaplamalarını yapmak gerekiyor. Dünyada ve ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntıların devam edebileceğini de öngörerek farklı ekonomik senaryolar hazırlanmalı ve rasyonel hedefler oluşturulmalıdır.

ÖZEL ÖĞRETİMİN DESTEKLENMESİ İÇİN HANGİ ADIMLAR ATILMALI?
MEB’de yeni bir bakan ile yeni bir döneme giriliyor. Özel öğretim kurumları olarak MEB’den beklentileriniz neler olacak? Bu çerçevede MEB’in hangi konulara ivedilikle eğilmesi gerekiyor?
2023-2024 eğitim öğretim yılında aynı kademeye devam edecek öğrenciler için bir önceki eğitim-öğretim yılında ilan edilen eğitim ücretine %65 artış oranı uygulanabilecek, veli açısından bakıldığında olumlu karşılanabilecek bir artış oranı olsa da özel okullar gelir-gider dengesini sağlamakta zorlanacak. Öncelikli olarak düzenlenmesi gereken, veliler ve okul kurucuları olmak üzere iki açıdan da ele alınması gereken konunun bu olduğu kanaatindeyim. Çünkü yaşanacak mağduriyetler kısa, orta ve uzun vadede eksikliklere yol açacaktır.
Ayrıca geçmişte başarılı bir şekilde uygulanan ve birçok öğrencinin özel okulda öğrenim görmesine imkan veren eğitim – öğretim desteklerinin tekrar gündeme gelerek hayata geçirilmesi, son yıllarda öne çıkan “Herkes için eğitim” yaklaşımından da hareketle, eğitimi herkes için ulaşılabilir hale getirmenin hedefimiz olması, dolayısıyla eğitim politikalarının bu doğrultuda geliştirilmesi eğitim -öğretim hizmeti verenlere katkı sağlayacaktır.
Eğitim – öğretim ücretlerine uygulanan %8 KDV oranının “vergisiz” olarak ele alınması da gelecek dönemlerde ülkemizde eğitim hizmetlerinin gelişmesi için ciddi avantaj sağlayacaktır.
2030 yılına kadar tamamlanması planlanan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları arasında “nitelikli eğitim” de yer alıyor. Bu amaç kapsamında yer alan “erişilebilir ve etkili öğrenme ortamlarını oluşturmak” hedefi ancak nitelikli eğitimin yaygınlaştırılması ile mümkün, ülkemizdeki özel okul kurucularına yönelik teşviklerin artırılması ve yeni eğitim yatırımlarına yönlendirilmesi bu bakımdan çok kıymetlidir.

> Ülkemizde “sürdürülebilir eğitim girişimciliği”nin tanımını oluşturuyoruz

Ümit Kalko - Eğitim Girişimcisi 

umit_kalko* Küreselleşme ve uluslararası eğitim trendleri, özel öğretim kurumlarının uluslararası ortaklıklar geliştirme fırsatlarını artırarak uluslararasılaşma olanağı sağlıyor, oluşan rekabet ortamının etkisiyle de kalite standartlarının öneminin daha da arttığı bir döneme giriyoruz.
* Ülkemizin eğitim politikasında, yatırımcıyı destekleyecek ve eğitim gibi önemli bir sektörü besleyecek kaynakları bulan bir stratejinin belirlenmesi gerekiyor.
* “Erişilebilir ve etkili öğrenme ortamlarını oluşturmak” hedefi ancak nitelikli eğitimin yaygınlaştırılması ile mümkün, ülkemizdeki özel okul kurucularına yönelik teşviklerin artırılması ve yeni eğitim yatırımlarına yönlendirilmesi bu bakımdan çok önemlidir.

2022-2023 eğitim öğretim dönemini tamamladık. Bir eğitim girişimcisi olarak temsil ettiğiniz kurumlarınız açısından bu dönemi nasıl tamamladınız, değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?
2022-2023 eğitim – öğretim dönemi bizim için oldukça başarılı geçti, öğrencilerimize kazandırmayı amaçladığımız becerileri ve akademik hedeflerini en üst seviyede tutarak planladığımız müfredatlarımızla, eğitim kurumlarımızın ve öğretmenlerimizin, öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri ve onları destekleyebilecekleri bir ortam sağlamak üzerine çalıştık.
Her eğitim-öğretim dönemi farklıdır ve bir dönemin nasıl tamamlandığı, birçok faktöre bağlı olabilir. Bu dönem öğrencilerimizin, her ne kadar pandemi döneminden ve yaşadığımız büyük afetten kalan öğrenme kayıpları olsa da, eğitim kurumlarımızda farklı süreçlere uygun yapılandırılmış programlar ve destekler sunarak, öğrencilerin kaybettikleri öğrenme fırsatını geri kazandırmak için çaba gösterdik.
Dönemin nasıl geçtiği, yıl içerisinde kurumlarda bulunan öğrenci popülasyonu, öğretmen yetkinlikleri, öğrenme ortamları ve kaynaklar gibi unsurlara da bağlıdır. Bu dönem kurumlarımız, hem akademik hem de kurguladığımız beceri programlarıyla, ulusal ve uluslararası birçok projeye imza attı, birçok yarışmada ise derece elde etti. LGS ve YKS gibi öğrenci seçme ve yerleştirme sınavlarında Türkiye birinciliği de olmak üzere çok sayıda öğrencimiz yüksek başarılar elde etti. Buna bağlı olarak uyguladığımız bilimsel ölçme modelleriyle, iyi bir değerlendirme yapabildik ve veli memnuniyetini her sene olduğu gibi bu sene de bir üst seviyeye çıkardık, bu da daha fazla öğrencinin kurumlarımızda yürüttüğümüz sistematik akademik süreçleri tanımalarını ve faydalanmak için bizi talep etmelerine katkı sağladı.

umit_kalkoİNOVATİF EĞİTİM YAKLAŞIMLARIMIZI ULUSLAR ARASI ALANA TAŞIYACAĞIZ
Yeni dönem için yatırım ajandanızda neler var? Büyüme planlarınız açısından gelecek eğitim öğretim dönemine yönelik neler göreceğiz?
Yeni dönemde de bu dönemdeki gibi büyüme ve gelişmeye devam edeceğiz. Fark yaratacak çalışmalar her sektörde olduğu gibi eğitim sektöründe de ancak ‘Girişimcilik’ ile mümkün, mesleki deneyimimiz, saha araştırmalarımız ile oluşturduğumuz risk analizleri, akademik kadrolarımız, bilim kurullarımız ile yürüttüğümüz ar-ge çalışmalarımız, entelektüel bakış açısıyla oluşturduğumuz vizyon projelerimiz ve elde ettiğimiz ulusal – uluslararası başarılarımız ile ülkemizde “sürdürülebilir eğitim girişimciliği”nin tanımını oluşturuyoruz. Büyüme hedeflerimizi destekleyecek pazar araştırmalarımız devam ediyor. Bölgelere göre eğitim ihtiyaçlarını, rekabet durumu ve potansiyel öğrenci kitlesini analiz ederek belirliyoruz. Uzun yıllardır elde ettiğimiz tecrübelerle eğitim – öğretime yapılan yatırımların geleceğimiz için çok kıymetli olduğuna inanıyoruz.
Ulusal yatırımlarımıza birlikte, kurumlarımızda öğrenim faaliyetlerine devam eden öğrencilerimizin yurtdışı deneyimleri için fırsat oluşturmanın yanı sıra, yeni dönem planlamalarımızda odaklanacağımız en önemli konulardan biri de, başta İngiltere ve diğer Avrupa ülkeleri ile Türk devletlerinde olmak üzere, eğitim yatırımlarımızı yurt dışında sürdürmeyi amaçlıyor, inovatif eğitim yaklaşımlarımızı uluslararası perspektifte uygulamayı hedefliyoruz.
Bunları yaparken ajandamızda, Türkiye’deki 300’den fazla okulumuzun mevcut durumlarını geliştirmek, öğrenci sayılarımızı arttırmak, yeni programlar ekleyerek eğitim sektöründe öncü olma geleneğimizi devam ettirmek de bulunuyor.

EĞİTİMİN GELECEĞİ NASIL ŞEKİLLENECEK?
Büyüme ve yatırım iklimi açısından gelecek döneme ilişkin özel öğretim kurumlarının gelişimiyle ilgili düşünce ve öngörüleriniz nelerdir?
Gelecekte eğitim yönetiminin yeni anlayışı dünyanın her yerinden ulaşılabilir nitelikli eğitim kurumları olacak. Bu yeni anlayışın da herkes için kaliteli eğitim uygulamalarını öne çıkaracağı, her yaştan bireylere yönelik, geleceğin eğitim ihtiyaçlarını öngören uluslararası standartlardaki eğitim modelleri yaygınlaşacak, günümüzde yerel, ulusal ölçekte değerlendirilen okul standartları gelecekte global ölçekte değerlendirilecek. Bu nedenle, eğitimin geleceğine yönelik tüm eğitim yönetimi planlamaları, inovatif eğitim teknolojilerine uyumlanabilir olarak planlanmalıdır.
Gelecek dönemde eğitim- öğretim anlayışında da öncelikle, öğrencilerin ilgi ve yeteneklerini dikkate alarak bireysel ihtiyaçlarına odaklanıp farklı öğrenme yöntemleri sunan ve kişiselleştirilmiş öğrenme deneyimine yatırım yapan, bunu yaparken çevrimiçi öğrenme platformları, dijital araçlar ve interaktif içerikler gibi teknolojik çözümlerle kişiselleştirilmiş öğretimi destekleyen kurumlar ön plana çıkacaktır.
Sürdürülebilir Öğretmen Eğitimleri ve öğretmenlerin bireysel farklılıkları da ön görülerek yapılacak hizmet içi eğitim çalışmaları kurumların standartlarını belirleme de önemli bir rol oynayacaktır.
Küreselleşme ve uluslararası eğitim trendleri, özel öğretim kurumlarının uluslararası ortaklıklar geliştirme fırsatlarını artırarak uluslararasılaşma olanağı sağlıyor, oluşan rekabet ortamının etkisiyle de kalite standartlarının öneminin daha da arttığı bir döneme giriyoruz. Bunun bir sonucu olarak öğrenci çeşitliliği de artacak ve farklı ihtiyaçların karşılanması için kapsayıcı bir eğitim ortamı yaratmak önem arz edecektir.

EĞİTİME YAPILAN YATIRIMLAR ARTTIKÇA ULUSAL GELİR DE ARTMAKTADIR
Enflasyon ve kur yükselişlerinin sektöre etkileri nelerdir? Eğitimin bir ülke için stratejik ve öncelikli bir alan olması gerektiği düşünülürse gerekli önlemlerin alındığını düşünüyor musunuz? Bu çerçevede neler yapılması gerekir, önerileriniz nelerdir?
Eğitim ve sosyo-ekonomik kalkınma arasındaki ilişkiye bakıldığında; eğitim ögesi işgücünün niteliklerini yükselterek toplumsal, kültürel ve kurumsal yapıyı geliştirerek “ulusal geliri” ve dolayısıyla “kalkınma düzeyini” yükseltmektedir, ülkelerin eğitim alanına yapılan harcamaları kalkınmışlık düzeyleri ile doğru orantılıdır. Eğitim yatırımları sürekli artan getiriye sahiptir. Eğitime yapılan yatırımlar arttıkça ulusal gelir de artmaktadır.
Son yıllarda artan enflasyon oranı eğitim kurumlarını da doğrudan etkiledi. Çalışan ücretleri, kira, enerji, gıda, ulaşımda artan maliyetler sebebiyle kurumlarda finansal olarak olumsuz etkilendiler. Asgari ücretin son 2 yılda %100 den fazla artış göstermesi özel okullardaki çalışan ücretlerine de sürekli zam ihtiyacı oluşturuyor, eğitim teknolojileri, kitaplar ve diğer kaynaklar gibi birçok unsurdaki fiyat artışları da doğru orantılı olarak artıyor. Bu maliyetleri karşılamak sadece girişimci ve yatırımcıların kontrol edebileceği bir durum değil, ülkemizin eğitim politikasında, yatırımcıyı destekleyecek ve eğitim gibi önemli bir sektörü besleyecek kaynakları bulan bir stratejinin belirlenmesi gerekiyor.
Kurumların nitelikli eğitimlerine devam edebilmeleri için yemek, kitap-kırtasiye ücretlerini eğitim ücretleri dışında tutup, mevcut maliyetleri göz önünde bulundurarak 2023-2024 eğitim öğretim yılı başlangıcında açıklamaları önemli, 2023-2024 eğitim öğretim yılı için talep edilen tüm ücretler karşılığında özel okulların 2024 yılı haziran ayına kadar eğitim öğretim hizmeti vereceğini de unutmadan maliyet hesaplamalarını yapmak gerekiyor. Dünyada ve ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntıların devam edebileceğini de öngörerek farklı ekonomik senaryolar hazırlanmalı ve rasyonel hedefler oluşturulmalıdır.

ÖZEL ÖĞRETİMİN DESTEKLENMESİ İÇİN HANGİ ADIMLAR ATILMALI?
MEB’de yeni bir bakan ile yeni bir döneme giriliyor. Özel öğretim kurumları olarak MEB’den beklentileriniz neler olacak? Bu çerçevede MEB’in hangi konulara ivedilikle eğilmesi gerekiyor?
2023-2024 eğitim öğretim yılında aynı kademeye devam edecek öğrenciler için bir önceki eğitim-öğretim yılında ilan edilen eğitim ücretine %65 artış oranı uygulanabilecek, veli açısından bakıldığında olumlu karşılanabilecek bir artış oranı olsa da özel okullar gelir-gider dengesini sağlamakta zorlanacak. Öncelikli olarak düzenlenmesi gereken, veliler ve okul kurucuları olmak üzere iki açıdan da ele alınması gereken konunun bu olduğu kanaatindeyim. Çünkü yaşanacak mağduriyetler kısa, orta ve uzun vadede eksikliklere yol açacaktır.
Ayrıca geçmişte başarılı bir şekilde uygulanan ve birçok öğrencinin özel okulda öğrenim görmesine imkan veren eğitim – öğretim desteklerinin tekrar gündeme gelerek hayata geçirilmesi, son yıllarda öne çıkan “Herkes için eğitim” yaklaşımından da hareketle, eğitimi herkes için ulaşılabilir hale getirmenin hedefimiz olması, dolayısıyla eğitim politikalarının bu doğrultuda geliştirilmesi eğitim -öğretim hizmeti verenlere katkı sağlayacaktır.
Eğitim – öğretim ücretlerine uygulanan %8 KDV oranının “vergisiz” olarak ele alınması da gelecek dönemlerde ülkemizde eğitim hizmetlerinin gelişmesi için ciddi avantaj sağlayacaktır.
2030 yılına kadar tamamlanması planlanan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları arasında “nitelikli eğitim” de yer alıyor. Bu amaç kapsamında yer alan “erişilebilir ve etkili öğrenme ortamlarını oluşturmak” hedefi ancak nitelikli eğitimin yaygınlaştırılması ile mümkün, ülkemizdeki özel okul kurucularına yönelik teşviklerin artırılması ve yeni eğitim yatırımlarına yönlendirilmesi bu bakımdan çok kıymetlidir.

Son Güncelleme: Cumartesi, 29 Temmuz 2023 12:34

Gösterim: 1405

Levent NAYKİ - Türkiye Eğitimci ve Girişimci İş İnsanları Derneği (EĞİ-DER) Genel Başkanı

levent_nayki_temmuz_2025• “Eğitim girişimcileri, kamusal eğitimin tamamlayıcı gücü olarak görülmeli, haksız rekabet doğurabilecek uygulamalar yerine iş birliği modelleri geliştirilmelidir. Eğitim yatırımları, sadece ticari değil, stratejik sosyal yatırımlar olarak ele alınmalıdır. Özel öğretim kurumları için vergisel kolaylıklar, SGK prim desteği, eğitim alanına özgü özel teşvik paketleri sunulmalıdır.”
• “EĞİ-DER olarak, “her kurum değerlidir” anlayışıyla; yalnızca büyük yapıları değil, emeğiyle ayakta duran tüm eğitim girişimcilerini temsil etmeye niyet ettik. Hedefimiz, sadece ses olmak değil; çözümün parçası olan bir dayanışma ağı kurmak.”

Bir eğitim öğretim dönemini daha kapattık. 2024 – 2025 dönemi eğitim sektöründe kayıp - kazanç açısından nasıl bir yıl oldu?
2024–2025 eğitim öğretim yılı, eğitim sektörü açısından çalkantılı fakat öğretici bir dönem oldu. Yılın en belirgin kaybı; artan enflasyon ve yaşam maliyetlerinin etkisiyle velilerin eğitim harcamalarında daha seçici davranması oldu. Bu durum, bazı kurumlarda kontenjanların dolmamasına, bazılarında ise ciddi maliyet kısıtlamalarına neden oldu. Kurumlar, eğitim kalitesini koruma çabasıyla personel yönetiminden yayın alımlarına kadar pek çok alanda zor kararlar almak zorunda kaldı. Ayrıca velilerin beklentileri de değişti: artık sadece sınav başarısı değil, rehberlik, psikolojik destek, bireysel ilgi gibi alanlarda da güçlü talepler var. Bu da kurumları, klasik sınav merkezli yaklaşımların dışına çıkmaya zorladı. Eğitim artık sadece ‘bilgi verme’ değil, ‘çocuğu tanıma ve yönlendirme’ süreci olarak görülmeye başlandı. Özetle, bu yılı kazanç hanesine yazdığımız şey; zor koşullarda bile doğruyu aramaktan vazgeçmeyen, kendini yenilemeye cesaret eden ve çocuğun ihtiyaçlarını merkeze alan bir eğitim anlayışına bir adım daha yaklaşmış olmamızdır.

EĞİTİME ÖZEL TEŞVİK PAKETLERİ SUNULMALI
EĞİ-DER Başkanı olarak Türkiye’de eğitim girişimciliğini nasıl tanımlarsınız? Eğitim girişimcilerinin karşılaştıkları sorunlar neler? Çözümler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bence Türkiye’de eğitim girişimciliği, yalnızca bir işletme modeli değil; aynı zamanda sosyal sorumluluk, vizyon ve insan kaynağı yönetimi gerektiren çok katmanlı bir yapıdır. Ancak bu denli kapsamlı bir emeğin karşılığında, eğitim girişimcileri sistemsel anlamda ciddi zorluklarla karşı karşıyadır.
En belirgin sorunların başında;
* Sık ve öngörülemez mevzuat değişiklikleri,
* Yüksek işletme maliyetleri,
* Vergi ve SGK yükümlülüklerinin artması,
* Toplumda özel eğitim kurumlarına karşı oluşturulan ön yargılar.
* Son dönemde artan, devlet okullarının özel sektöre benzer ek hizmetler sunmaya başlaması.
Özellikle bazı devlet okullarında açılan etüt sınıfları, hazırlık kursları ya da hafta sonu destek programları; özel kurumların sunduğu hizmetlere benzerlik göstermekte ve bu durum sektörde haksız bir rekabet algısı oluşturmaktadır. Çözüm, özel öğretim kurumlarını sistemin dışına iten değil; onları sisteme entegre eden bir anlayışla mümkündür. Eğitim girişimcileri, kamusal eğitimin tamamlayıcı gücü olarak görülmeli, haksız rekabet doğurabilecek uygulamalar yerine iş birliği modelleri geliştirilmelidir. Eğitim yatırımları, sadece ticari değil, stratejik sosyal yatırımlar olarak ele alınmalıdır. Özel öğretim kurumları için vergisel kolaylıklar, SGK prim desteği, eğitim alanına özgü özel teşvik paketleri sunulmalıdır.

EĞİ-DER SEKTÖREL DAYANIŞMA İÇİN KURULDU
Dernek çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz? Derneğinizin hedef ve planları nelerdir?
EĞİ-DER olarak bizler, özel öğretim alanında faaliyet gösteren eğitim kurumlarının sesi olmayı, ortak sorunlara birlikte çözüm üretmeyi ve sektörel dayanışmayı güçlendirmeyi amaçlayan bir derneğiz. Derneğimiz; tüm özel eğitim kurumlarını kapsayan geniş bir yapıya sahiptir. EĞİ-DER’in varlık amacı; sektördeki girişimcilerin yalnız bırakılmadığı, haklarının korunduğu bir zemin inşa etmektir. Derneğimiz, sadece sorun anlarında değil; sektörün geleceğini planlamak adına da aktiftir. Eğitimin değişen doğasına uyum sağlayabilen, çağın gerekliliklerini gözeten ve mesleki etik ilkeleri önemseyen bir bakış açısıyla çalışmalarını yürütmektedir. Çalışmalarımızdan bahsedecek olursak geride bıraktığımız dönemde;
* Yasal mevzuatlara yönelik bilgilendirme,
* Kurucular arası tecrübe ve sorun paylaşımları,
* Bakanlık ve ilgili kurumlarla resmi temaslar,
* Sosyal sorumluluk projeleri ve kamuoyunu bilgilendirme çalışmaları gerçekleştirdik.
Önümüzdeki süreçteki hedeflerimiz ise daha net ve kararlı: Özel öğretim kurumlarının yasal haklarını koruyacak daha güçlü bir savunuculuk ağı kurmak, mesleki standartları yükselten akreditasyon sistemi çalışmalarına öncülük etmek, dijitalleşen eğitim dünyasına uyumlu veri temelli analiz ve takip sistemleri geliştirmek, Türkiye genelinde kurumsal yapımızı yaygınlaştırarak, yerelden genele daha kapsayıcı bir temsil gücüne ulaşmak. Hedefimiz net: Daha güçlü bir eğitim girişimciliği ekosistemi oluşturmak. Bunun için; Bizler EĞİDER olarak inanıyoruz ki; eğitimde güç birliği sadece kurumların değil, öğrencilerin ve toplumun da kazanımıdır.

Türkiye’de kısa, orta ve uzun vadede özel okulculuk nasıl bir yöne doğru yol alacak? Öngörü ve değerlendirmeleriniz nelerdir? Sektörün büyümesi için neler yapılmalı?
Kısa vadede özel okulculuk; ekonomik baskılar, artan personel maliyetleri ve veli alım gücündeki düşüş nedeniyle finansal sürdürülebilirlik odağında şekillenmeye devam edecek.
Kısa vadede (önümüzdeki 1–2 yıl):
• Ekonomik belirsizlikler nedeniyle velilerin okul tercihlerinde fiyat-performans dengesi ön plana çıkacak.
• Kurumlar daha şeffaf, ölçülebilir ve kişiye özel hizmetlerle öne çıkacak.
Orta vadede ise kurumsallaşma ve farklılaşma anahtar kavram olacak.
Orta vadede (3–5 yıl):
• Kurumlar arasında net bir ayrışma yaşanacak: Kimi kurumlar butikleşerek bireyselleşmeye, kimileri kurumsallaşarak çok şubeli yapılara yönelecek.
• Dijital altyapı, öğrenci takibi, veli etkileşimi gibi alanlarda teknoloji yatırımları öne çıkacak.
• Öğrenci başarıları kadar, duygusal gelişim, rehberlik hizmetleri ve sosyal beceri kazandırma konuları da veli tercihlerinde belirleyici olacak.
Uzun vadede (5 yıl ve sonrası)
Uzun vadede özel okulculuk, Türkiye’nin demografik yapısı, eğitim politikaları ve teknolojik gelişmeleriyle birlikte daha seçici, daha odaklı ve daha nitelikli bir modele evrilecek. Toplu büyümeden ziyade; özgün eğitim modellerine sahip butik yapılar, kurumsallaşmış, sürdürülebilir kurumlar, öğrenci kadar öğretmen, veli ve toplumun gelişimini hedefleyen kapsayıcı sistemler ön planda olacak.

FRANCHISE SİSTEMİ ŞEFFAF OLMALI
Sektördeki franchise sistemi uygulaması hakkında değerlendirmeleriniz nelerdir? Bu sistemin eğitim sektörüne etkileri nelerdir? Modelin doğru ve yanlışları ve olması gerekenler konusunda önerilerinizi dinleyebilir miyiz?
Franchise sistemi, eğitimde doğru kurgulandığında kurumsallaşmayı hızlandıran, hizmet kalitesini yükselten ve girişimcilere yol açan bir modeldir. Ancak modelin uygulanışı kimi zaman eğitimin ruhuyla çelişiyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın, özel öğretim kurumlarında franchise sistemine karşı mesafeli durmasının nedeni de sanki burada yatıyor. Peki sistem tamamen yanlış mıydı? Bence Hayır.
Doğru uygulandığında; Kurumlar kurumsal bir çatı altında standardizasyon sağlar, eğitim kalitesi ve tanınırlık artar, yeni girişimciler için rehberlik sunar. Yanlış uygulandığında ise; Eğitim değil ticaret öncelik hâline gelir, Tüm şubeler aynı şablona sıkışır, yerel ihtiyaçlar göz ardı edilir, Kurumlar sadece tabelaya bağımlı kalır, içerik üretme refleksleri körelir.
Franchise sisteminin eğitim sektöründe sağlıklı işlemesi için bazı temel yapı taşlarının mutlaka yerli yerine oturtulması gerekiyor. Her şeyden önce, bu sistem sadece bir isim devri değil; güçlü bir eğitim içeriği, güncel müfredat ve pedagojik destek sunan bir yapıda olmalı. En kritik unsurlardan biri ise şeffaf ve objektif denetim mekanizmasıdır. Tüm şubelerin aynı kalite standardını taşıması, marka değerinin korunması için hayati önemdedir. Ve elbette unutulmaması gereken en temel ilke: Bu sistemin merkezinde ticari kazanç değil, nitelikli eğitim ve topluma değer üretme anlayışı yer almalıdır.

Franchise uygulamaları açısından dikkat edilmesi gereken noktalar neler? Bu model uzun vadede sektöre neler katacak?
Franchise modeli, doğru uygulandığında özel öğretim sektörüne kurumsallaşma, marka güvencesi ve hizmet standardı kazandıran önemli bir yapı olabilir. Ancak bu modelin sağlıklı işlemesi için bazı temel ilkelere dikkat edilmesi gerekir. Franchise sisteminde dikkat edilmesi gereken temel noktalar: Yasal Uyum, Şeffaf Sözleşmeler (Sözleşmelerin tek taraflı yükümlülükler içermemesi ve sürdürülebilir olması esastır), Eğitim Kalitesi Denetimi, Bölgesel Planlama: (franchise modelinde kontrollü büyüme prensibi benimsenmelidir)

Bu model uzun vadede sektöre ne kazandırır?
Kurumsallaşmayı hızlandırır, Yeni girişimcilere rehberlik eder, Marka gücü ile güven sağlar. Ancak unutmamak gerekir ki, kurumlar sadece marka tabelasını değil, kalite taahhüdünü de taşır. Bu bilinçle yapılandırılan her model, özel öğretim sektörünü geleceğe daha güçlü taşıyacaktır.

EĞİTİMDE BÜYÜKLÜ ETKİYLE ÖLÇÜLÜR
Sektördeki sivil toplum çalışmalarını değerlendirebilir misiniz? Daha etkin bir özel öğretim dünyası için bu alanda neler yapılmalı?
Ben öncelikle Sektörümüz adına çalışan katkı sunan tüm sivil toplum yapılarının emeğini takdir ediyor; ortak akıl ve iş birliğiyle daha güçlü bir özel öğretim vizyonunun mümkün olduğuna inanıyorum. Ancak son yıllarda sivil toplum çalışmalarının sayısı ve görünürlüğü artsa da, hâlâ potansiyelimizin çok gerisindeyiz.
Daha etkin bir özel öğretim dünyası için öncelikle, temsil gücü yüksek, çözüm odaklı yapılar oluşturulmalı ve sadece sorun konuşan değil, yol gösteren bir yapı hâline gelinmeli. Ve en önemlisi: sivil toplum kuruluşları, büyük ya da küçük fark etmeksizin tüm kurumlara eşit mesafede durmalı. Ancak bu şekilde özel öğretim dünyası daha kapsayıcı, daha güçlü bir yapıya kavuşabilir.
Sektörde ne yazık ki uzun zamandır büyük kurumlar ve zincir markalar daha görünür, daha çok duyulur durumda. Oysa özel öğretim dünyasının gerçek yükünü, sessiz ama kararlı biçimde taşıyan; mahalle aralarında, ilçelerde, Anadolu'nun dört bir yanında eğitim sevdasıyla yol alan küçük ve orta ölçekli kurumlar taşımaktadır. Ancak bu kurumlar çoğu zaman karar masalarında yer bulamıyor, seslerini duyuramıyor, hatta yok sayılıyor. İşte tam da bu yüzden EGİDER olarak yola çıkış nedenimiz buydu. Biz, “her kurum değerlidir” anlayışıyla; yalnızca büyük yapıları değil, emeğiyle ayakta duran tüm eğitim girişimcilerini temsil etmeye niyet ettik. Hedefimiz, sadece ses olmak değil; çözümün parçası olan bir dayanışma ağı kurmak. Bugün bu amaç doğrultusunda, Türkiye’nin dört bir yanındaki özel öğretim kurucularını bir araya getiriyor; ortak sorunlara birlikte çözüm üretmeye çalışıyoruz.
Çünkü inanıyoruz ki: Eğitimde büyüklük; metrekareyle değil, etkiyle ölçülür.

ÖZEL ÖĞRETİM SEKTÖRÜNÜN BÜYÜMESİ İÇİN NELER YAPILMALI?
Mevzuat İstikrarı Sağlanmalı Vergi ve SGK Teşvikleri Getirilmeli, Kontrollü Büyüme Planlanmalı, Kamu ile İş Birliği Modelleri Geliştirilmeli, Toplumsal Algı Güçlendirilmeli. Sonuç olarak; özel okulculuğun geleceği, sadece ayakta kalanlarla değil; yenilikçi düşünen, nitelikli hizmet sunan ve eğitimde kalıcı değer üreten kurumlarla şekillenecektir.

ÖZEL ÖĞRETİMDE ARZ-TALEP DENGESİ İÇİN 4 ÖNERİ
Özel öğretim sektöründe bir arz - talep dengesizliği olduğu görülüyor. Bunu neye bağlıyorsunuz? Özel öğretim sektöründe var olan kapasite fazlalığı nasıl değerlendirilebilir? Bu konuda önereceğiniz modeller var mı?
Evet, bugün özel öğretim sektöründe dikkat çeken en önemli sorunlardan biri arz-talep dengesizliğidir. Özellikle büyük şehirlerde kurum sayısındaki hızlı artış, öğrenci nüfusundaki azalmayla birleşince ciddi bir kapasite fazlalığı doğdu. Bu dengesizliğin birkaç temel nedeni bulunmaktadır: Plansız kurum açılışları, Bölgesel ihtiyaç analizlerinin yeterince yapılmaması, Öğrenci sayısındaki demografik düşüş, Devlet destekli ücretsiz alternatiflerin yaygınlaşması, Artan maliyetler nedeniyle ailelerin özel eğitime erişimde zorlanması.
EGİ-DER olarak önerdiğimiz çözüm modelleri arasında şunlar yer alıyor:
1- Her bölgedeki demografik yapı, öğrenci yoğunluğu ve mevcut kurum sayısı dikkate alınarak yeni açılacak kurumlara bölgesel planlama çerçevesinde ruhsat verilmeli.
2- Yerel demografik veriler ışığında, hangi bölgede ne tür kurumlara ihtiyaç olduğu belirlenmeli ve açılış izinleri buna göre düzenlenmelidir.
3-Öğretmen istihdamı, başarı oranı gibi kriterlere göre kurumlar ek olarak desteklenmeli. Bu, nitelikli kurumların güçlenmesini sağlar.
4-Kamu-özel modeline açık yaklaşım: Kapasite fazlası, yerel yönetimler ya da kamu kurumlarıyla yapılacak protokollerle, kısa süreli destek programları için değerlendirilebilir.
Kapasite fazlalığını bir kriz olarak değil, planlı bir stratejiyle verimli bir dönüşüm alanı olarak görmek gerekir.

MESLEĞİNE ÂŞIK BİR EĞİTİMCİYİM
Son olarak bize kendinizden bahsedebilir misiniz?
Kars’ın Susuz ilçesinde doğdum. İlkokulu Susuz ’da tamamladıktan sonra İstanbul serüvenim başladı. Bugün Susuz olarak bildiğimiz bu ilçe, geçmişte “Cilavuz” ismiyle anılırdı ve Türkiye’nin eğitim tarihinde çok özel bir yere sahiptir. Çünkü 1940 yılında kurulan ilk Köy Enstitülerinden biri burada, Cilavuz Köy Enstitüsü olarak kurulmuştur. Eğitimle böylesine yoğrulmuş bir coğrafyada, neredeyse her hanede bir öğretmen bulunur. Bu topraklarda eğitim ve eğitimciler, her zaman en büyük saygıyı görür. Benim içimdeki eğitim aşkının da bu iklimde, bu kültürel atmosferde yeşerdiğine inanıyorum. Eğitim yolculuğumun önemli bir durağı ise Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi oldu. Henüz çocuk yaşlarda hissettiğim bu ilgi, 20 yaşımda öğretmenliğe adım atmamla birlikte derin bir tutkuya dönüştü. Bugün kendimi yalnızca bir öğretmen olarak değil; eğitime inanan, çocukların ve gençlerin hayatına dokunma sorumluluğunu taşıyan bir yol arkadaşı olarak görüyorum. Mesleğine âşık bir eğitimciyim. Yenilikçi fikirlere her zaman açık oldum. Çağın gereklerini takip etmeye, ama bunu insani değerleri koruyarak yapmaya özen gösterdim. Eğitim fakültesinden mezun olduktan sonra kariyerimi özel öğretim alanında şekillendirmeye karar verdim. Hem okul hem kurs düzeyinde farklı kurumlar kurarak, sahada birebir emek vererek çalıştım. Kurum yöneticiliği kadar, öğretmenliği ve sınıf içindeki hayatı da hep merkezde tuttum. Çünkü benim için eğitim, sadece bir kurum inşa etmek değil; bir kültür, bir değer sistemi, bir toplumsal sorumluluk oluşturmak demek.
Kişisel hayatımda da disiplinli çalışmaya çok önem veririm. Bu konuda bana en çok ilham veren söz, Nobel ödüllü bilim insanı Aziz Sancar’a ait: “Çoğu insan zekâya inanır, ben inanmıyorum. Bizi birbirimizden ayıran emektir; ben çalışmaya inanıyorum.” Bu sözü sadece hatırlamam; her gün hayatıma uygularım. Çalışmak, üretmek, fayda sağlamak benim için bir alışkanlıktan çok bir yaşam biçimi.
2024 yılı itibarıyla Türkiye Eğitimci ve Girişimci İş İnsanları Derneği (EĞİ-DER) Genel Başkanı olarak görev yapıyorum. Bu görev, bana sadece temsil gücü değil; daha büyük bir sorumluluk yükledi. Sektördeki birçok girişimcinin sesi olmak, ihtiyaçları sahadan dinlemek, ortak çözümler üretmek ve eğitim camiası için daha sürdürülebilir bir zemin oluşturmak için çalışıyoruz. Bugün geldiğimiz noktada, yalnızca kurum değil; bir değer, bir bilinç, bir vizyon inşa etmenin mücadelesini veriyoruz. Ben hâlâ öğrenmeye inanıyorum. Hâlâ üretiyorum. Ve her sabah aynı inançla yeniden başlıyorum. Çünkü inanıyorum ki; eğitim, sadece ders vermek değil; bir nesle yön vermek, yol açmak ve birlikte büyümektir.

> 'Daha güçlü bir eğitim girişimciliği ekosistemi oluşturmak için yola çıktık'

Levent NAYKİ - Türkiye Eğitimci ve Girişimci İş İnsanları Derneği (EĞİ-DER) Genel Başkanı

levent_nayki_temmuz_2025• “Eğitim girişimcileri, kamusal eğitimin tamamlayıcı gücü olarak görülmeli, haksız rekabet doğurabilecek uygulamalar yerine iş birliği modelleri geliştirilmelidir. Eğitim yatırımları, sadece ticari değil, stratejik sosyal yatırımlar olarak ele alınmalıdır. Özel öğretim kurumları için vergisel kolaylıklar, SGK prim desteği, eğitim alanına özgü özel teşvik paketleri sunulmalıdır.”
• “EĞİ-DER olarak, “her kurum değerlidir” anlayışıyla; yalnızca büyük yapıları değil, emeğiyle ayakta duran tüm eğitim girişimcilerini temsil etmeye niyet ettik. Hedefimiz, sadece ses olmak değil; çözümün parçası olan bir dayanışma ağı kurmak.”

Bir eğitim öğretim dönemini daha kapattık. 2024 – 2025 dönemi eğitim sektöründe kayıp - kazanç açısından nasıl bir yıl oldu?
2024–2025 eğitim öğretim yılı, eğitim sektörü açısından çalkantılı fakat öğretici bir dönem oldu. Yılın en belirgin kaybı; artan enflasyon ve yaşam maliyetlerinin etkisiyle velilerin eğitim harcamalarında daha seçici davranması oldu. Bu durum, bazı kurumlarda kontenjanların dolmamasına, bazılarında ise ciddi maliyet kısıtlamalarına neden oldu. Kurumlar, eğitim kalitesini koruma çabasıyla personel yönetiminden yayın alımlarına kadar pek çok alanda zor kararlar almak zorunda kaldı. Ayrıca velilerin beklentileri de değişti: artık sadece sınav başarısı değil, rehberlik, psikolojik destek, bireysel ilgi gibi alanlarda da güçlü talepler var. Bu da kurumları, klasik sınav merkezli yaklaşımların dışına çıkmaya zorladı. Eğitim artık sadece ‘bilgi verme’ değil, ‘çocuğu tanıma ve yönlendirme’ süreci olarak görülmeye başlandı. Özetle, bu yılı kazanç hanesine yazdığımız şey; zor koşullarda bile doğruyu aramaktan vazgeçmeyen, kendini yenilemeye cesaret eden ve çocuğun ihtiyaçlarını merkeze alan bir eğitim anlayışına bir adım daha yaklaşmış olmamızdır.

EĞİTİME ÖZEL TEŞVİK PAKETLERİ SUNULMALI
EĞİ-DER Başkanı olarak Türkiye’de eğitim girişimciliğini nasıl tanımlarsınız? Eğitim girişimcilerinin karşılaştıkları sorunlar neler? Çözümler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bence Türkiye’de eğitim girişimciliği, yalnızca bir işletme modeli değil; aynı zamanda sosyal sorumluluk, vizyon ve insan kaynağı yönetimi gerektiren çok katmanlı bir yapıdır. Ancak bu denli kapsamlı bir emeğin karşılığında, eğitim girişimcileri sistemsel anlamda ciddi zorluklarla karşı karşıyadır.
En belirgin sorunların başında;
* Sık ve öngörülemez mevzuat değişiklikleri,
* Yüksek işletme maliyetleri,
* Vergi ve SGK yükümlülüklerinin artması,
* Toplumda özel eğitim kurumlarına karşı oluşturulan ön yargılar.
* Son dönemde artan, devlet okullarının özel sektöre benzer ek hizmetler sunmaya başlaması.
Özellikle bazı devlet okullarında açılan etüt sınıfları, hazırlık kursları ya da hafta sonu destek programları; özel kurumların sunduğu hizmetlere benzerlik göstermekte ve bu durum sektörde haksız bir rekabet algısı oluşturmaktadır. Çözüm, özel öğretim kurumlarını sistemin dışına iten değil; onları sisteme entegre eden bir anlayışla mümkündür. Eğitim girişimcileri, kamusal eğitimin tamamlayıcı gücü olarak görülmeli, haksız rekabet doğurabilecek uygulamalar yerine iş birliği modelleri geliştirilmelidir. Eğitim yatırımları, sadece ticari değil, stratejik sosyal yatırımlar olarak ele alınmalıdır. Özel öğretim kurumları için vergisel kolaylıklar, SGK prim desteği, eğitim alanına özgü özel teşvik paketleri sunulmalıdır.

EĞİ-DER SEKTÖREL DAYANIŞMA İÇİN KURULDU
Dernek çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz? Derneğinizin hedef ve planları nelerdir?
EĞİ-DER olarak bizler, özel öğretim alanında faaliyet gösteren eğitim kurumlarının sesi olmayı, ortak sorunlara birlikte çözüm üretmeyi ve sektörel dayanışmayı güçlendirmeyi amaçlayan bir derneğiz. Derneğimiz; tüm özel eğitim kurumlarını kapsayan geniş bir yapıya sahiptir. EĞİ-DER’in varlık amacı; sektördeki girişimcilerin yalnız bırakılmadığı, haklarının korunduğu bir zemin inşa etmektir. Derneğimiz, sadece sorun anlarında değil; sektörün geleceğini planlamak adına da aktiftir. Eğitimin değişen doğasına uyum sağlayabilen, çağın gerekliliklerini gözeten ve mesleki etik ilkeleri önemseyen bir bakış açısıyla çalışmalarını yürütmektedir. Çalışmalarımızdan bahsedecek olursak geride bıraktığımız dönemde;
* Yasal mevzuatlara yönelik bilgilendirme,
* Kurucular arası tecrübe ve sorun paylaşımları,
* Bakanlık ve ilgili kurumlarla resmi temaslar,
* Sosyal sorumluluk projeleri ve kamuoyunu bilgilendirme çalışmaları gerçekleştirdik.
Önümüzdeki süreçteki hedeflerimiz ise daha net ve kararlı: Özel öğretim kurumlarının yasal haklarını koruyacak daha güçlü bir savunuculuk ağı kurmak, mesleki standartları yükselten akreditasyon sistemi çalışmalarına öncülük etmek, dijitalleşen eğitim dünyasına uyumlu veri temelli analiz ve takip sistemleri geliştirmek, Türkiye genelinde kurumsal yapımızı yaygınlaştırarak, yerelden genele daha kapsayıcı bir temsil gücüne ulaşmak. Hedefimiz net: Daha güçlü bir eğitim girişimciliği ekosistemi oluşturmak. Bunun için; Bizler EĞİDER olarak inanıyoruz ki; eğitimde güç birliği sadece kurumların değil, öğrencilerin ve toplumun da kazanımıdır.

Türkiye’de kısa, orta ve uzun vadede özel okulculuk nasıl bir yöne doğru yol alacak? Öngörü ve değerlendirmeleriniz nelerdir? Sektörün büyümesi için neler yapılmalı?
Kısa vadede özel okulculuk; ekonomik baskılar, artan personel maliyetleri ve veli alım gücündeki düşüş nedeniyle finansal sürdürülebilirlik odağında şekillenmeye devam edecek.
Kısa vadede (önümüzdeki 1–2 yıl):
• Ekonomik belirsizlikler nedeniyle velilerin okul tercihlerinde fiyat-performans dengesi ön plana çıkacak.
• Kurumlar daha şeffaf, ölçülebilir ve kişiye özel hizmetlerle öne çıkacak.
Orta vadede ise kurumsallaşma ve farklılaşma anahtar kavram olacak.
Orta vadede (3–5 yıl):
• Kurumlar arasında net bir ayrışma yaşanacak: Kimi kurumlar butikleşerek bireyselleşmeye, kimileri kurumsallaşarak çok şubeli yapılara yönelecek.
• Dijital altyapı, öğrenci takibi, veli etkileşimi gibi alanlarda teknoloji yatırımları öne çıkacak.
• Öğrenci başarıları kadar, duygusal gelişim, rehberlik hizmetleri ve sosyal beceri kazandırma konuları da veli tercihlerinde belirleyici olacak.
Uzun vadede (5 yıl ve sonrası)
Uzun vadede özel okulculuk, Türkiye’nin demografik yapısı, eğitim politikaları ve teknolojik gelişmeleriyle birlikte daha seçici, daha odaklı ve daha nitelikli bir modele evrilecek. Toplu büyümeden ziyade; özgün eğitim modellerine sahip butik yapılar, kurumsallaşmış, sürdürülebilir kurumlar, öğrenci kadar öğretmen, veli ve toplumun gelişimini hedefleyen kapsayıcı sistemler ön planda olacak.

FRANCHISE SİSTEMİ ŞEFFAF OLMALI
Sektördeki franchise sistemi uygulaması hakkında değerlendirmeleriniz nelerdir? Bu sistemin eğitim sektörüne etkileri nelerdir? Modelin doğru ve yanlışları ve olması gerekenler konusunda önerilerinizi dinleyebilir miyiz?
Franchise sistemi, eğitimde doğru kurgulandığında kurumsallaşmayı hızlandıran, hizmet kalitesini yükselten ve girişimcilere yol açan bir modeldir. Ancak modelin uygulanışı kimi zaman eğitimin ruhuyla çelişiyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın, özel öğretim kurumlarında franchise sistemine karşı mesafeli durmasının nedeni de sanki burada yatıyor. Peki sistem tamamen yanlış mıydı? Bence Hayır.
Doğru uygulandığında; Kurumlar kurumsal bir çatı altında standardizasyon sağlar, eğitim kalitesi ve tanınırlık artar, yeni girişimciler için rehberlik sunar. Yanlış uygulandığında ise; Eğitim değil ticaret öncelik hâline gelir, Tüm şubeler aynı şablona sıkışır, yerel ihtiyaçlar göz ardı edilir, Kurumlar sadece tabelaya bağımlı kalır, içerik üretme refleksleri körelir.
Franchise sisteminin eğitim sektöründe sağlıklı işlemesi için bazı temel yapı taşlarının mutlaka yerli yerine oturtulması gerekiyor. Her şeyden önce, bu sistem sadece bir isim devri değil; güçlü bir eğitim içeriği, güncel müfredat ve pedagojik destek sunan bir yapıda olmalı. En kritik unsurlardan biri ise şeffaf ve objektif denetim mekanizmasıdır. Tüm şubelerin aynı kalite standardını taşıması, marka değerinin korunması için hayati önemdedir. Ve elbette unutulmaması gereken en temel ilke: Bu sistemin merkezinde ticari kazanç değil, nitelikli eğitim ve topluma değer üretme anlayışı yer almalıdır.

Franchise uygulamaları açısından dikkat edilmesi gereken noktalar neler? Bu model uzun vadede sektöre neler katacak?
Franchise modeli, doğru uygulandığında özel öğretim sektörüne kurumsallaşma, marka güvencesi ve hizmet standardı kazandıran önemli bir yapı olabilir. Ancak bu modelin sağlıklı işlemesi için bazı temel ilkelere dikkat edilmesi gerekir. Franchise sisteminde dikkat edilmesi gereken temel noktalar: Yasal Uyum, Şeffaf Sözleşmeler (Sözleşmelerin tek taraflı yükümlülükler içermemesi ve sürdürülebilir olması esastır), Eğitim Kalitesi Denetimi, Bölgesel Planlama: (franchise modelinde kontrollü büyüme prensibi benimsenmelidir)

Bu model uzun vadede sektöre ne kazandırır?
Kurumsallaşmayı hızlandırır, Yeni girişimcilere rehberlik eder, Marka gücü ile güven sağlar. Ancak unutmamak gerekir ki, kurumlar sadece marka tabelasını değil, kalite taahhüdünü de taşır. Bu bilinçle yapılandırılan her model, özel öğretim sektörünü geleceğe daha güçlü taşıyacaktır.

EĞİTİMDE BÜYÜKLÜ ETKİYLE ÖLÇÜLÜR
Sektördeki sivil toplum çalışmalarını değerlendirebilir misiniz? Daha etkin bir özel öğretim dünyası için bu alanda neler yapılmalı?
Ben öncelikle Sektörümüz adına çalışan katkı sunan tüm sivil toplum yapılarının emeğini takdir ediyor; ortak akıl ve iş birliğiyle daha güçlü bir özel öğretim vizyonunun mümkün olduğuna inanıyorum. Ancak son yıllarda sivil toplum çalışmalarının sayısı ve görünürlüğü artsa da, hâlâ potansiyelimizin çok gerisindeyiz.
Daha etkin bir özel öğretim dünyası için öncelikle, temsil gücü yüksek, çözüm odaklı yapılar oluşturulmalı ve sadece sorun konuşan değil, yol gösteren bir yapı hâline gelinmeli. Ve en önemlisi: sivil toplum kuruluşları, büyük ya da küçük fark etmeksizin tüm kurumlara eşit mesafede durmalı. Ancak bu şekilde özel öğretim dünyası daha kapsayıcı, daha güçlü bir yapıya kavuşabilir.
Sektörde ne yazık ki uzun zamandır büyük kurumlar ve zincir markalar daha görünür, daha çok duyulur durumda. Oysa özel öğretim dünyasının gerçek yükünü, sessiz ama kararlı biçimde taşıyan; mahalle aralarında, ilçelerde, Anadolu'nun dört bir yanında eğitim sevdasıyla yol alan küçük ve orta ölçekli kurumlar taşımaktadır. Ancak bu kurumlar çoğu zaman karar masalarında yer bulamıyor, seslerini duyuramıyor, hatta yok sayılıyor. İşte tam da bu yüzden EGİDER olarak yola çıkış nedenimiz buydu. Biz, “her kurum değerlidir” anlayışıyla; yalnızca büyük yapıları değil, emeğiyle ayakta duran tüm eğitim girişimcilerini temsil etmeye niyet ettik. Hedefimiz, sadece ses olmak değil; çözümün parçası olan bir dayanışma ağı kurmak. Bugün bu amaç doğrultusunda, Türkiye’nin dört bir yanındaki özel öğretim kurucularını bir araya getiriyor; ortak sorunlara birlikte çözüm üretmeye çalışıyoruz.
Çünkü inanıyoruz ki: Eğitimde büyüklük; metrekareyle değil, etkiyle ölçülür.

ÖZEL ÖĞRETİM SEKTÖRÜNÜN BÜYÜMESİ İÇİN NELER YAPILMALI?
Mevzuat İstikrarı Sağlanmalı Vergi ve SGK Teşvikleri Getirilmeli, Kontrollü Büyüme Planlanmalı, Kamu ile İş Birliği Modelleri Geliştirilmeli, Toplumsal Algı Güçlendirilmeli. Sonuç olarak; özel okulculuğun geleceği, sadece ayakta kalanlarla değil; yenilikçi düşünen, nitelikli hizmet sunan ve eğitimde kalıcı değer üreten kurumlarla şekillenecektir.

ÖZEL ÖĞRETİMDE ARZ-TALEP DENGESİ İÇİN 4 ÖNERİ
Özel öğretim sektöründe bir arz - talep dengesizliği olduğu görülüyor. Bunu neye bağlıyorsunuz? Özel öğretim sektöründe var olan kapasite fazlalığı nasıl değerlendirilebilir? Bu konuda önereceğiniz modeller var mı?
Evet, bugün özel öğretim sektöründe dikkat çeken en önemli sorunlardan biri arz-talep dengesizliğidir. Özellikle büyük şehirlerde kurum sayısındaki hızlı artış, öğrenci nüfusundaki azalmayla birleşince ciddi bir kapasite fazlalığı doğdu. Bu dengesizliğin birkaç temel nedeni bulunmaktadır: Plansız kurum açılışları, Bölgesel ihtiyaç analizlerinin yeterince yapılmaması, Öğrenci sayısındaki demografik düşüş, Devlet destekli ücretsiz alternatiflerin yaygınlaşması, Artan maliyetler nedeniyle ailelerin özel eğitime erişimde zorlanması.
EGİ-DER olarak önerdiğimiz çözüm modelleri arasında şunlar yer alıyor:
1- Her bölgedeki demografik yapı, öğrenci yoğunluğu ve mevcut kurum sayısı dikkate alınarak yeni açılacak kurumlara bölgesel planlama çerçevesinde ruhsat verilmeli.
2- Yerel demografik veriler ışığında, hangi bölgede ne tür kurumlara ihtiyaç olduğu belirlenmeli ve açılış izinleri buna göre düzenlenmelidir.
3-Öğretmen istihdamı, başarı oranı gibi kriterlere göre kurumlar ek olarak desteklenmeli. Bu, nitelikli kurumların güçlenmesini sağlar.
4-Kamu-özel modeline açık yaklaşım: Kapasite fazlası, yerel yönetimler ya da kamu kurumlarıyla yapılacak protokollerle, kısa süreli destek programları için değerlendirilebilir.
Kapasite fazlalığını bir kriz olarak değil, planlı bir stratejiyle verimli bir dönüşüm alanı olarak görmek gerekir.

MESLEĞİNE ÂŞIK BİR EĞİTİMCİYİM
Son olarak bize kendinizden bahsedebilir misiniz?
Kars’ın Susuz ilçesinde doğdum. İlkokulu Susuz ’da tamamladıktan sonra İstanbul serüvenim başladı. Bugün Susuz olarak bildiğimiz bu ilçe, geçmişte “Cilavuz” ismiyle anılırdı ve Türkiye’nin eğitim tarihinde çok özel bir yere sahiptir. Çünkü 1940 yılında kurulan ilk Köy Enstitülerinden biri burada, Cilavuz Köy Enstitüsü olarak kurulmuştur. Eğitimle böylesine yoğrulmuş bir coğrafyada, neredeyse her hanede bir öğretmen bulunur. Bu topraklarda eğitim ve eğitimciler, her zaman en büyük saygıyı görür. Benim içimdeki eğitim aşkının da bu iklimde, bu kültürel atmosferde yeşerdiğine inanıyorum. Eğitim yolculuğumun önemli bir durağı ise Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi oldu. Henüz çocuk yaşlarda hissettiğim bu ilgi, 20 yaşımda öğretmenliğe adım atmamla birlikte derin bir tutkuya dönüştü. Bugün kendimi yalnızca bir öğretmen olarak değil; eğitime inanan, çocukların ve gençlerin hayatına dokunma sorumluluğunu taşıyan bir yol arkadaşı olarak görüyorum. Mesleğine âşık bir eğitimciyim. Yenilikçi fikirlere her zaman açık oldum. Çağın gereklerini takip etmeye, ama bunu insani değerleri koruyarak yapmaya özen gösterdim. Eğitim fakültesinden mezun olduktan sonra kariyerimi özel öğretim alanında şekillendirmeye karar verdim. Hem okul hem kurs düzeyinde farklı kurumlar kurarak, sahada birebir emek vererek çalıştım. Kurum yöneticiliği kadar, öğretmenliği ve sınıf içindeki hayatı da hep merkezde tuttum. Çünkü benim için eğitim, sadece bir kurum inşa etmek değil; bir kültür, bir değer sistemi, bir toplumsal sorumluluk oluşturmak demek.
Kişisel hayatımda da disiplinli çalışmaya çok önem veririm. Bu konuda bana en çok ilham veren söz, Nobel ödüllü bilim insanı Aziz Sancar’a ait: “Çoğu insan zekâya inanır, ben inanmıyorum. Bizi birbirimizden ayıran emektir; ben çalışmaya inanıyorum.” Bu sözü sadece hatırlamam; her gün hayatıma uygularım. Çalışmak, üretmek, fayda sağlamak benim için bir alışkanlıktan çok bir yaşam biçimi.
2024 yılı itibarıyla Türkiye Eğitimci ve Girişimci İş İnsanları Derneği (EĞİ-DER) Genel Başkanı olarak görev yapıyorum. Bu görev, bana sadece temsil gücü değil; daha büyük bir sorumluluk yükledi. Sektördeki birçok girişimcinin sesi olmak, ihtiyaçları sahadan dinlemek, ortak çözümler üretmek ve eğitim camiası için daha sürdürülebilir bir zemin oluşturmak için çalışıyoruz. Bugün geldiğimiz noktada, yalnızca kurum değil; bir değer, bir bilinç, bir vizyon inşa etmenin mücadelesini veriyoruz. Ben hâlâ öğrenmeye inanıyorum. Hâlâ üretiyorum. Ve her sabah aynı inançla yeniden başlıyorum. Çünkü inanıyorum ki; eğitim, sadece ders vermek değil; bir nesle yön vermek, yol açmak ve birlikte büyümektir.

Son Güncelleme: Cuma, 26 Eylül 2025 12:49

Gösterim: 2242

Pandemi nedeniyle yaşanan olumsuzlukların özel okullara etkileri hakkında sorularımızı yanıtlayan TÖZOK Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Öztürk, “Özel okullarımızın, sektörünün köklü güven deneyimi ile bu süreçte ayakta kalmak için büyük özveride bulunduğunu vurgulamak isterim.” diye konuştu. Öztürk, sektörle ilgili gelecek döneme ilişkin öngörülerini aktarırken, dijital dönüşümün kaçınılmaz olduğunu söyledi.

zafer_ozturk_yeniPandemi ile ortaya çıkan şartlar özel okulculuk dünyasını nasıl etkiledi? Bu kapsamda son 1 yılın tablosu ile ilgili değerlendirmeleriniz nelerdir?
Pandemi sürecinin duyurulduğu Mart 2020 tarihinden bu yana her alanda yaşanan yeni uygulama kuralları ve kısıtlamalar, eğitim kurumlarında da etkili oldu. Doğal olarak özel okullar da bu olumsuzluktan, tabiri caizse payına düşeni aldı. 2020 ve 2021’de ( tamamı pandemiden dolayı olmasa da) 938 özel okul kapandı, 882 özel okul devir işlemi yaptı. Kapanan ve devredilen özel okullardan dolayı sektörde, 49 bin 954 öğrenci kaybı yaşandı. Bununla birlikte eğitim ücretlerinin ödenmesinde ve kayıt yenilemelerinde zorlukların yaşandığını da belirtmek gerekir. Özel okullardaki bu devir ve kapanmalar sonucu oluşan öğrenci hareketliliğinden dolayı 4 bin 940 öğretmen de işten ayrılmak durumunda kaldı. Özel okulların bu dönemde büyük özverilerde bulunduklarını ve süreci en az tahribat ile atlatmak için yoğun gayret gösterdiklerini belirtmek isterim.
Bu süreçte zorunlu olarak yapılan uzaktan öğretim çalışmalarından öğrencilerimizin istenen düzeyde yararlanabilmesi için özel okullar yaşadıkları mali sıkıntılara rağmen ciddi harcamalar yaparak, sonraki dönemlerde de uygulanabilecek olan uzaktan öğretim ortamını oluşturdular. Öğretmenlerimizin dijital becerilerinin dönüşümünü hızlı bir şekilde sağlamayı başardık.

TUBİTAK RAPORUNDA ÖZEL OKULLAR
Sektör bu dönemde nasıl bir performans ortaya koydu? Özel okulculuk dünyasında oluşan kaygı ve beklentiler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Pandemi dönemine bağlı olarak uzaktan öğretim uygulamasının ne kadar devam edeceği maalesef tahmin edilemiyordu. Bu düşünce halen devam etmektedir Özel okulların online öğretim için ciddi miktarda yatırım yapmak zorunda kalmış olması, özel okullarda yaşanan %15’lik öğrenci kaybı, öğretmen aylıkları, diğer personel giderleri, işletme masrafları, kira ödemeleri gibi giderler ve bu sürecin velilerimizin mali durumları üzerinde yaptığı ve yapacağı etkilerin okullarımızı da etkileyeceği kuşkusuzdur.
Ancak bir yılı aşkın bir süreden bu yana yaşanan gelişmeler üzerine Prof. Dr. Feza Orhan’ın proje yürütücüsü olduğu“COVID-19 Sürecinde Uzaktan Öğretme Süreci İle İlgili İlk ve Ortaöğretim Öğrencilerinin Algıları ve Duygularına Yönelik Bir Analiz” başlıklı TÜBİTAK raporu hazırlanmıştır. Bu raporda belirtilen verilere bakınca sürecin özel okullarca başarılı şekilde yönetildiği, bunun velilerce de gözlemlendiği, dolayısıyla gelecek için çok kaygı verici bir durumun olmadığı görülmektedir.
Raporda; pandemi döneminde, uygulanan uzaktan öğretimde, derslere uzaktan erişim için dizüstü bilgisayar kullanımı özel okullarda (%58.90) resmi okullarda (%39.70) olarak belirtilmiştir. Derslere düzenli olarak giren öğrencilerin oranı resmi okullarda %36.70 iken, özel okullarda %83.6 olduğu saptanmıştır. Rapordaki bulgularda dikkat çeken bir diğer öğenin, derslerin öğrenilip öğrenilmediğine ilişin soruya “evet öğreniyorum” seçeneğinin resmi okullarda ilkokul düzeyinde %46.6 iken, özel okullarda bu oranın %60.4 olduğutespitinin yapılmasıdır.
Bu açıklamalar özel okullarda kriz süreçlerinde bile öğrencilere verilen hizmette aksama yaşanmaması için azami performans gösterildiğini ortaya koymaktadır.

KÇÖ DIŞINDA DESTEK ALINAMADI
Devlet özel okulların beklentisine karşılık verebildi mi? Bu dönemde neler elde edilebildi? Beklentiler neler?
Pandemi sürecinin başlangıcındaki belirsizlik ve kararsızlığa rağmen Milli Eğitim Bakanlığı pratik ve gerçekçi kararlar alarak, sürece alışma veya zorunlu uyum döneminde aldığı kararlarla önemli hamleler yaptı. Resmi ve özel okullar arasındaki öğrenci geçişlerinin bir süre ertelenmesi, okullar arasındaki öğrenci geçişlerinin oluşturacağı büyük kargaşayı önlemiştir. Herkesin karşılaşılan durumun mevcut haliyle ve sağduyu ile geçirmesini sağlamıştır. Bu konuda Sayın Bakanımızın kararlı tutumu pandemi başlangıcındaki heyecan ve telaş içinde veli koşuşturmalarına ve öğrencilerin kafa karışıklığı yaşamasına sebep olacak çalkantılı ortam oluşmasınıönlemiştir.
Yine bu süreçte, 5580 sayılı yasa gereği, özel okullarda ücretsiz öğrenim gören öğrencilerin % 3’lük bölümü olan ve halen özel okullarda ücretsiz eğitim gören 36.728 öğrencinin ve okulların kendi kararlarıyla burslu eğitim verdikleri öğrencilerin eğitim öğretimlerinde hiçbir aksamaya fırsat verilmedi.
Öğretmenlerimize kısa çalışma ödeneği verilmesi dışında, özel okulların mali destek alan diğer işletmeler kapsamında da değerlendirilmesini beklerdik. Ancak özel okullar için uygulanan KDV oranının, % 8 den % 1’e indirilmesi velilerimize mali bir destek sağlamıştır. Velilerimiz adına beklentimiz, % 1’lik KDV oranının devam ettirilmesidir

ÖZEL OKULLARDA SEFERBERLİK YAŞANDI
Özel okullar ile devlet okulları arasında kesintisiz eğitim konusunda bu dönemde ne gibi farklılıklar ortaya çıktı?
Eğitim sistemimizin bu istenmeyen süreçten mümkün olduğu kadar az etkilenmesi için Bakanlığımız ile resmi ve özel okullar tarafından büyük çabalar verildi. Tabii ki Bilim Kurulu ve Hükümet Kararları eğitimin geneli için verilmektedir. Dolayısıyla özel okulların eğitim adına alınan bütün kararlara uyma zorunluluğu bulunmaktadır. Ancak özel okulların talep ve beklentileri daima kesintisiz ve yüz yüze eğitimden yana olmuştur. Bu yönde özel okullar başta hijyen kuralları olmak üzere sağlıklı eğitim ortamı oluşturma bakımından tam bir seferberlik ilan etmişlerdir. Özel okul idareci ve öğretmenleri ile eğitim alanında hizmet veren bütün personelin öncelikle aşılanıp okullarımızın açılması gerektiği önerilerimiz her fırsatta ilgili birim ve yetkililere ulaştırıldı.
Bu süreçte özel okulların, eğitim sistemimiz içindeki önemli yerinin bilinciyle sadece online öğretim uygulaması yönünde faaliyette bulunulmadı. Bu hizmetler yürütülürken aynı zamanda yapılan planlamalar dahilinde, öğretmenlerimiz yoğun hizmet içi eğitim programlarına alındı. Özel okullar bu planlı hizmet içi eğitim faaliyetleriyle öğretmenlerin görev ve tanımlamalarını dijital dönüşüm bilgilendirmeleriyle daha da güçlendirmişlerdir. Özel okullarımızın, sektörünün köklü güven deneyimi ile bu süreçte ayakta kalmak için büyük özveride bulunduğunu bir daha vurgulamak isterim.

DİJİTAL DÖNÜŞÜM KAÇINILMAZDIR

Bakan Ziya Selçuk bu arada “Dijital Dönüşümden başka çıkış yok” dedi. Bu değerlendirmenin eğitimde etki ve sonuçları neler olacak?

Sayın Bakanımızın açıklamasını, yaşanan gerçeklerin bir ifadesi olarak değerlendirmek gerekir. Artık eğitimin süresi, “Hayat Boyu” olarak tanımlanmaktadır. AB uyum yasaları kapsamında da Hayat boyu eğitim bir gereklilik olarak kabul edilmiştir. Yaşam şartları, mesleki gelişmeler, yeni meslekler… Kısaca eğitimle ilgili alanlarda izlenen hızlı gelişmeler karşısında yurttaşlarımıza, yediden yetmişe eğitim vermemizi gerektirmektedir. Eğitim verileceklerin tamamına yüz yüze hizmet verme olanağı olmadığından, dijital dönüşüm kaçınılmazdır. Bu uygulama ile yapılacak öğretimin ölçme değerlendirme sistemi de dijital yolla olacaktır.Şu anda bazı alanlarda uygulanan yüz tanıma sistemleri merkezlerinin ülke geneline yayılmasıyla isteyen herkesin eğitim alabilmesi ve sınav sonucu belge alabilmesi sağlanacaktır. Pandemi süreci öncesi çevrim içi uygulamaları tereddütle karşılanması bekleniyordu. Nitekim sürecin başında böyle oldu. Ancak yaşanan gelişmeler sonucunda bunun kamuoyumuz tarafından kısa sürede kabul gördüğüne tanık olduk.
Dolayısıyla koronavirüs salgını sonrasında da, uzaktan öğretim ve çevrim içi uygulamalarının eğitim sistemimizde olması gerekecektir. Özellikle ortaöğretim kurumlarında bazı derslerin çevrim içi olarak uygulanmasına geçilmesi gerektiği yönünde Derneğimizce Bakanlıktan talepte bulunulmuş ve gerekli şartları oluşturan okulların yabancı dil derslerinin% 20’lik oranını çevrim içi yapmasına izin verilmiştir. Önümüzdeki öğretim yılında bunun diğer dersler alanında da genişletilerek resmi ve özel bütün örgün ve yaygın eğitim kurumlarımızda yaygınlaştırılmasını ümit ediyoruz.

Bu dönemde ortaya çıkan sorunlardan biri de öğrenme kayıpları oldu. Bu sorunun boyutları hakkında neler söylemek istersiniz? Bu dönemdeki kayıpların telafisi için neler yapılmalı?
Pandemi dönemiyle ilgili yapılan muhtelif çalışmalarda, öğrencilerin öğrenme kaybının özel ilköğretim okullarında yaklaşık %35 olduğu belirtilmektedir. Ortaöğretim okullarında da bu civarda olduğunu tahmin etmekteyiz.

Bakanlığımızca, günümüz şartlarına göre 1 Haziran 2021 tarihinde başlamak üzereokul öncesi eğitim kurumlarının mevcut durumda olduğu gibi tam zamanlı olarak, ana sınıfları ve ilkokullarda ise haftada iki gün, 7 Haziran 2021 tarihi itibarıyla da ortaokul ve ortaöğretim kurumlarında haftada iki gün yüz yüze eğitim yapılması kararı verildi. En kısa zamanda haftanın bütün günlerinde ve bütün eğitim kademelerindeki okullarda yüz yüze eğitim yapılması samimi dileğimizdir.
Bakanlığımızın telafi eğitimiyle ilgili usul ve esasları açıklamasıyla da özel okullarımız yapacakları planlama dahilinde uygulamaya geçeceklerdir.Yeni bir karar değişikliği olmazsa, telafi eğitiminin tamamı yüz yüze eğitim şeklinde gerçekleştirilecektir. Bakanlığımızca da belirtildiği üzere kapsamlı bir süreç olarak yürütecek olan telafi eğitimi ile öğrencilerimize, dönem içerisinde uzaktan eğitimle aldığı dersleri destekleyici / pekiştirici bir hizmet sunulacaktır.
Telafi eğitimi; öğrencilerimizi akademik yönden desteklemekle birlikte bu olumsuz dönemin öğrencilerimizde oluşturduğuna inandığımız; sosyal, duygusal ve fiziksel alanlardaki olumsuz etkileri de ortadan kaldıracaktır.
Öğrencilerin gerek yüz yüze eğitime devamı, gerekse telafi eğitimine katılma oranını velilerimizin kararı belirleyecektir. Bu bağlamda özel okullarımızın Mayıs ayı sonu itibariyle okullarını Hijyen Kılavuzu kurallarına uygun şekilde, yüz yüze telafi eğitimi için hazırladıklarının, velilerimizce bilinmesini isterim.

Pandeminin yarattığı sonuçların, velilerin okul seçimindeki tercihlerine etkileri hakkında neler düşünüyorsunuz?
Pademi sürecinin olumsuz etkilerini asgari düzeye indirilmesi için özel okullar tarafından gösterilen çabalar velilerimizce de tespit edilmektedir. Eğitimini özel okulda yapmak isteyen öğrenci veya çocuğunun eğitimini bir özel okulda tamamlamasını arzulayan veli, kendi olanak ve şartlarına uygun bir özel okulu tercih etmek ister. Eğitim alanında bazı işletme hatalarından veya kişisel başarısızlıklardan dolayı velileri ve kamuoyunu rahatsız eden gelişmeler yaşandığı malumdur. Ancak bu bireysel hatalar, eğitim sistemimizin yıldızı olan özel okulların genel başarısını gölgeleyemez. Olanağı olan her kesin bu seçkin eğitim kurumlarında çocuğunu okutmaya yöneleceğine eminim. Özellikle şu anda yaşanan ve günümüzde bütün önceliklerin önüne geçen, ciddi sağlık sorunlarına sebep olan olumsuz dönemde özel okulların hijyen kurallarının sağlanmasına azami ölçüde önem verdiğini belirtmek isterim.

Diğer taraftan özel okullar;
Milli Eğitim Temel Kanununda belirtilen esaslar içinde milli ve manevi değerleri yüksek, sorumluluk sahibi, bilinçli ve girişimci öğrenciler yetiştirmeyi,
Kalıcılık ve tecrübe açısından yeterli düzeyde eğitim vermeyi, uygulanan programlara uygun modern teknikler ve materyallerle öğrencilerine hizmet sunmayı,
Rehberlik hizmetleri ve psikolojik danışmanlık hizmetleri vermeyi ve okul içi disiplini sevgi saygı çerçevesinde sağlamayı,
Öğrenci, yönetici, öğretmen ve velilerle iyi iletişim kurmayı,
Uluslararası alanda kullanılan geçerli tekniklerin uygulandığı yabancı dil programları ile öğrencilere yabancı dil öğretmeyi,
Tam donanımlı aktif laboratuarlarda eğitim vermeyi,
Sanatı ve sporu sevdirmeyi,
bunlarla birlikte iyi ve etkin bir eğitimin gerektirdiği her hizmeti öğrencilerimize ulaştırmayı amaç edinmiş öncü eğitim kurumları olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

EĞİTİMİN PAYDAŞLARININ SORUNLARINI DA DİLE GETİRDİK
Yüz yüze eğitime ara verilmesi eğitim sektörüne hizmet üreten servisçilerin, kantincilerin vb grupların iş yapamamasına neden oldu. Eğitim ekosisteminin önemli bir bileşeni olan bu kurumların yaşadığı sorunlar neler, sektör bu sorunların aşılması için nasıl bir yol izledi?
Pandemi süreci yalnızca toplum sağlığı ve toplumsal hayatın devamlılığını değil, çalışma hayatını da derinden etkiledi. Özel okulların yaşadığı olumsuzluklardan, eğitim alanında hizmet veren bütün paydaşlar etkilendiler. Sürecin ne kadar devam edeceği de maalesef tahmin edilememektedir. Pandeminin insanlar, ekonomiler ve toplumlar üzerindeki etkisi arttıkça; çalışma hayatı, insan ilişkileri, çalışma şartları, hizmet alanları ve hizmet ulaştırma şartları gibi konular da giderek daha kritik bir hale gelmektedir. Sadece servisçi ve kantinciler değil; kırtasiyeciler, yemek hizmeti veren, okul kıyafetleri hazırlayan, sosyal etkinliklerde görev alan kuruluşlar ve benzeri pek çok alanda çalışanlar olumsuz etkilendi.

Kabul edilmeli ki, özel okul sektörünün bütün bu konularda söz konusu paydaşlara destek olması, sorunlara çare bulması olanağı bulunmamaktadır. Ancak bunu samimiyetle belirtmek isterim ki, resmi makamlarla yapılan özel okullar hakkındaki bütün görüşme ve toplantılarda bu emektar paydaşlarımızın karşılaştıkları zorlukları dile getirdik. Çünkü bu sektörlerin,vermiş olduğumuz eğitim hizmetinin önemli bir öğesi olduğunu, okullarımızdaki hizmetlerin sağlıklı ve etkin yürütülmesinde bu paydaşlarımızın önemli yeri olduğuna inanıyoruz.

UZAKTAN EĞİTİMİN AVANTAJLARI VE DEZAVANTAJLARI NELER?
Esas olanın yüz yüze eğitim olduğunu öncelikle belirtmek gerekir. Uzaktan öğretimin “eğitim” olarak ifade edilmesini bir ağız alışkanlığı olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü eğitim için sadece bilgi aktarımının yeterli olması mümkün değildir.
Uzaktan öğretimin getirdiği avantajlar; Zaman kazandırmak ve günlük yaşam ile eğitimi aynı zaman dilimi içinde yürütmek, mali imkânı sınırlı olanların daha kolay eğitime ulaşması, öğretmen ve öğrencilerimizin teknolojiyle daha yakından tanımaları ve ilgilenmeleri, ders konularının anlatımında yeni metotlar uygulamak için eğitim çalışmaları yapılması gibi hususlar söylenebilir.
Uzaktan öğretimin getirdiği dezavantajlar; Özellikle ilköğretim okullarındaki öğrencilerin eğitimleri ve genelde öğrencilerin sosyalleşmesi, aile bireylerinin ilişkilerindeki yıpranmaması ve aile içi huzursuzluklar yaşanmaması, çalışan anne babaların zorluklarla karşılaşmaması için yüz yüze eğitim yapılmasının gereğini ve önemini belirten hususlardan bir kaçıdır. Ayrıca yüz yüze yapılamayan sadece dijital ortamda iletişim kurmanın öğretmen ile öğrenciler arasında gerekli motivasyonu kazandırmaması, derse ilgiyi zayıflatması, öğrencide; “okul olmasa da olur” algısı oluşturması, okul çatısı altında sahip olunan sosyal ilişki kurma fırsatlarından tüm paydaşları mahrum bırakması, çocuklarla bağ kurma, akran ilişkilerini destekleme, duyguları düzenleme ve odaklanma yollarının aktarılması yönünde dezavantajlı olmaktadır.
Öğrencilerin sürekli ev ortamında olmaları, hareketsizlik ve beslenmelerinden kaynaklanan bedensel ve ruhsal rahatsızlıkları ise çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği açısından başlı başına dezavantajlar zincirinin en önemli halkasını oluşturmaktadır.

HİBRİT EĞİTİMİN AĞIRLIĞI ARTACAK
Uzaktan ve hibrit eğitim çerçevesinde geleceğin eğitimi nasıl olacak? Öngörüleriniz nelerdir?
Karma öğrenme, hibrit öğrenme, karışık öğrenme olarak ifade edilen geleneksel eğitim metodunun çevrimiçi eğitim materyalleriyle zenginleştirilmesi yani harmanlanmış şekli olacaktır. Harmanlanmış öğrenmedeki denge çevrimiçi ağırlıklı eğitim veren bir kurumun verimliliği arttırmak amacıyla çevrimiçi eğitime ek olarak yüz yüze ders vermesi olarak değerlendirilmelidir.
Öğrenciler dersleri kaçırdıysa veya tekrar etmek istiyorsa dersleri bu şekilde yeniden izleyebilmektedir. Hibrit öğrenmede her gün okula gitmek gibi bir zorunluluk olmadığından dolayı zaman ve maddi açıdan tasarruf sağlamak mümkündür. Hibrit eğitim yüze eğitim ağırlıkta olmak üzere sertifikalandırılmış ve gerekirse diplomaya dönüşebilecek bir uygulamaya fırsat verecektir.
Özellikle mesleki alanlardaki teorik konularda istendiğinde, yüz binlerce eğitim içeriğine kolay ve ücretsiz erişim sağlayabilecektir. Özel okullar açısından hibrit öğrenme uygulamalarının yararlı olacağı kanaatindeyim. Uygulamanın hayata geçirilmesiyle zaman içinde sistemin yerleşeceği ve gelişerek kabul göreceğine inanıyorum.

> Özel okullar pandemi sürecini özveriyle yürüttü

Pandemi nedeniyle yaşanan olumsuzlukların özel okullara etkileri hakkında sorularımızı yanıtlayan TÖZOK Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Öztürk, “Özel okullarımızın, sektörünün köklü güven deneyimi ile bu süreçte ayakta kalmak için büyük özveride bulunduğunu vurgulamak isterim.” diye konuştu. Öztürk, sektörle ilgili gelecek döneme ilişkin öngörülerini aktarırken, dijital dönüşümün kaçınılmaz olduğunu söyledi.

zafer_ozturk_yeniPandemi ile ortaya çıkan şartlar özel okulculuk dünyasını nasıl etkiledi? Bu kapsamda son 1 yılın tablosu ile ilgili değerlendirmeleriniz nelerdir?
Pandemi sürecinin duyurulduğu Mart 2020 tarihinden bu yana her alanda yaşanan yeni uygulama kuralları ve kısıtlamalar, eğitim kurumlarında da etkili oldu. Doğal olarak özel okullar da bu olumsuzluktan, tabiri caizse payına düşeni aldı. 2020 ve 2021’de ( tamamı pandemiden dolayı olmasa da) 938 özel okul kapandı, 882 özel okul devir işlemi yaptı. Kapanan ve devredilen özel okullardan dolayı sektörde, 49 bin 954 öğrenci kaybı yaşandı. Bununla birlikte eğitim ücretlerinin ödenmesinde ve kayıt yenilemelerinde zorlukların yaşandığını da belirtmek gerekir. Özel okullardaki bu devir ve kapanmalar sonucu oluşan öğrenci hareketliliğinden dolayı 4 bin 940 öğretmen de işten ayrılmak durumunda kaldı. Özel okulların bu dönemde büyük özverilerde bulunduklarını ve süreci en az tahribat ile atlatmak için yoğun gayret gösterdiklerini belirtmek isterim.
Bu süreçte zorunlu olarak yapılan uzaktan öğretim çalışmalarından öğrencilerimizin istenen düzeyde yararlanabilmesi için özel okullar yaşadıkları mali sıkıntılara rağmen ciddi harcamalar yaparak, sonraki dönemlerde de uygulanabilecek olan uzaktan öğretim ortamını oluşturdular. Öğretmenlerimizin dijital becerilerinin dönüşümünü hızlı bir şekilde sağlamayı başardık.

TUBİTAK RAPORUNDA ÖZEL OKULLAR
Sektör bu dönemde nasıl bir performans ortaya koydu? Özel okulculuk dünyasında oluşan kaygı ve beklentiler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Pandemi dönemine bağlı olarak uzaktan öğretim uygulamasının ne kadar devam edeceği maalesef tahmin edilemiyordu. Bu düşünce halen devam etmektedir Özel okulların online öğretim için ciddi miktarda yatırım yapmak zorunda kalmış olması, özel okullarda yaşanan %15’lik öğrenci kaybı, öğretmen aylıkları, diğer personel giderleri, işletme masrafları, kira ödemeleri gibi giderler ve bu sürecin velilerimizin mali durumları üzerinde yaptığı ve yapacağı etkilerin okullarımızı da etkileyeceği kuşkusuzdur.
Ancak bir yılı aşkın bir süreden bu yana yaşanan gelişmeler üzerine Prof. Dr. Feza Orhan’ın proje yürütücüsü olduğu“COVID-19 Sürecinde Uzaktan Öğretme Süreci İle İlgili İlk ve Ortaöğretim Öğrencilerinin Algıları ve Duygularına Yönelik Bir Analiz” başlıklı TÜBİTAK raporu hazırlanmıştır. Bu raporda belirtilen verilere bakınca sürecin özel okullarca başarılı şekilde yönetildiği, bunun velilerce de gözlemlendiği, dolayısıyla gelecek için çok kaygı verici bir durumun olmadığı görülmektedir.
Raporda; pandemi döneminde, uygulanan uzaktan öğretimde, derslere uzaktan erişim için dizüstü bilgisayar kullanımı özel okullarda (%58.90) resmi okullarda (%39.70) olarak belirtilmiştir. Derslere düzenli olarak giren öğrencilerin oranı resmi okullarda %36.70 iken, özel okullarda %83.6 olduğu saptanmıştır. Rapordaki bulgularda dikkat çeken bir diğer öğenin, derslerin öğrenilip öğrenilmediğine ilişin soruya “evet öğreniyorum” seçeneğinin resmi okullarda ilkokul düzeyinde %46.6 iken, özel okullarda bu oranın %60.4 olduğutespitinin yapılmasıdır.
Bu açıklamalar özel okullarda kriz süreçlerinde bile öğrencilere verilen hizmette aksama yaşanmaması için azami performans gösterildiğini ortaya koymaktadır.

KÇÖ DIŞINDA DESTEK ALINAMADI
Devlet özel okulların beklentisine karşılık verebildi mi? Bu dönemde neler elde edilebildi? Beklentiler neler?
Pandemi sürecinin başlangıcındaki belirsizlik ve kararsızlığa rağmen Milli Eğitim Bakanlığı pratik ve gerçekçi kararlar alarak, sürece alışma veya zorunlu uyum döneminde aldığı kararlarla önemli hamleler yaptı. Resmi ve özel okullar arasındaki öğrenci geçişlerinin bir süre ertelenmesi, okullar arasındaki öğrenci geçişlerinin oluşturacağı büyük kargaşayı önlemiştir. Herkesin karşılaşılan durumun mevcut haliyle ve sağduyu ile geçirmesini sağlamıştır. Bu konuda Sayın Bakanımızın kararlı tutumu pandemi başlangıcındaki heyecan ve telaş içinde veli koşuşturmalarına ve öğrencilerin kafa karışıklığı yaşamasına sebep olacak çalkantılı ortam oluşmasınıönlemiştir.
Yine bu süreçte, 5580 sayılı yasa gereği, özel okullarda ücretsiz öğrenim gören öğrencilerin % 3’lük bölümü olan ve halen özel okullarda ücretsiz eğitim gören 36.728 öğrencinin ve okulların kendi kararlarıyla burslu eğitim verdikleri öğrencilerin eğitim öğretimlerinde hiçbir aksamaya fırsat verilmedi.
Öğretmenlerimize kısa çalışma ödeneği verilmesi dışında, özel okulların mali destek alan diğer işletmeler kapsamında da değerlendirilmesini beklerdik. Ancak özel okullar için uygulanan KDV oranının, % 8 den % 1’e indirilmesi velilerimize mali bir destek sağlamıştır. Velilerimiz adına beklentimiz, % 1’lik KDV oranının devam ettirilmesidir

ÖZEL OKULLARDA SEFERBERLİK YAŞANDI
Özel okullar ile devlet okulları arasında kesintisiz eğitim konusunda bu dönemde ne gibi farklılıklar ortaya çıktı?
Eğitim sistemimizin bu istenmeyen süreçten mümkün olduğu kadar az etkilenmesi için Bakanlığımız ile resmi ve özel okullar tarafından büyük çabalar verildi. Tabii ki Bilim Kurulu ve Hükümet Kararları eğitimin geneli için verilmektedir. Dolayısıyla özel okulların eğitim adına alınan bütün kararlara uyma zorunluluğu bulunmaktadır. Ancak özel okulların talep ve beklentileri daima kesintisiz ve yüz yüze eğitimden yana olmuştur. Bu yönde özel okullar başta hijyen kuralları olmak üzere sağlıklı eğitim ortamı oluşturma bakımından tam bir seferberlik ilan etmişlerdir. Özel okul idareci ve öğretmenleri ile eğitim alanında hizmet veren bütün personelin öncelikle aşılanıp okullarımızın açılması gerektiği önerilerimiz her fırsatta ilgili birim ve yetkililere ulaştırıldı.
Bu süreçte özel okulların, eğitim sistemimiz içindeki önemli yerinin bilinciyle sadece online öğretim uygulaması yönünde faaliyette bulunulmadı. Bu hizmetler yürütülürken aynı zamanda yapılan planlamalar dahilinde, öğretmenlerimiz yoğun hizmet içi eğitim programlarına alındı. Özel okullar bu planlı hizmet içi eğitim faaliyetleriyle öğretmenlerin görev ve tanımlamalarını dijital dönüşüm bilgilendirmeleriyle daha da güçlendirmişlerdir. Özel okullarımızın, sektörünün köklü güven deneyimi ile bu süreçte ayakta kalmak için büyük özveride bulunduğunu bir daha vurgulamak isterim.

DİJİTAL DÖNÜŞÜM KAÇINILMAZDIR

Bakan Ziya Selçuk bu arada “Dijital Dönüşümden başka çıkış yok” dedi. Bu değerlendirmenin eğitimde etki ve sonuçları neler olacak?

Sayın Bakanımızın açıklamasını, yaşanan gerçeklerin bir ifadesi olarak değerlendirmek gerekir. Artık eğitimin süresi, “Hayat Boyu” olarak tanımlanmaktadır. AB uyum yasaları kapsamında da Hayat boyu eğitim bir gereklilik olarak kabul edilmiştir. Yaşam şartları, mesleki gelişmeler, yeni meslekler… Kısaca eğitimle ilgili alanlarda izlenen hızlı gelişmeler karşısında yurttaşlarımıza, yediden yetmişe eğitim vermemizi gerektirmektedir. Eğitim verileceklerin tamamına yüz yüze hizmet verme olanağı olmadığından, dijital dönüşüm kaçınılmazdır. Bu uygulama ile yapılacak öğretimin ölçme değerlendirme sistemi de dijital yolla olacaktır.Şu anda bazı alanlarda uygulanan yüz tanıma sistemleri merkezlerinin ülke geneline yayılmasıyla isteyen herkesin eğitim alabilmesi ve sınav sonucu belge alabilmesi sağlanacaktır. Pandemi süreci öncesi çevrim içi uygulamaları tereddütle karşılanması bekleniyordu. Nitekim sürecin başında böyle oldu. Ancak yaşanan gelişmeler sonucunda bunun kamuoyumuz tarafından kısa sürede kabul gördüğüne tanık olduk.
Dolayısıyla koronavirüs salgını sonrasında da, uzaktan öğretim ve çevrim içi uygulamalarının eğitim sistemimizde olması gerekecektir. Özellikle ortaöğretim kurumlarında bazı derslerin çevrim içi olarak uygulanmasına geçilmesi gerektiği yönünde Derneğimizce Bakanlıktan talepte bulunulmuş ve gerekli şartları oluşturan okulların yabancı dil derslerinin% 20’lik oranını çevrim içi yapmasına izin verilmiştir. Önümüzdeki öğretim yılında bunun diğer dersler alanında da genişletilerek resmi ve özel bütün örgün ve yaygın eğitim kurumlarımızda yaygınlaştırılmasını ümit ediyoruz.

Bu dönemde ortaya çıkan sorunlardan biri de öğrenme kayıpları oldu. Bu sorunun boyutları hakkında neler söylemek istersiniz? Bu dönemdeki kayıpların telafisi için neler yapılmalı?
Pandemi dönemiyle ilgili yapılan muhtelif çalışmalarda, öğrencilerin öğrenme kaybının özel ilköğretim okullarında yaklaşık %35 olduğu belirtilmektedir. Ortaöğretim okullarında da bu civarda olduğunu tahmin etmekteyiz.

Bakanlığımızca, günümüz şartlarına göre 1 Haziran 2021 tarihinde başlamak üzereokul öncesi eğitim kurumlarının mevcut durumda olduğu gibi tam zamanlı olarak, ana sınıfları ve ilkokullarda ise haftada iki gün, 7 Haziran 2021 tarihi itibarıyla da ortaokul ve ortaöğretim kurumlarında haftada iki gün yüz yüze eğitim yapılması kararı verildi. En kısa zamanda haftanın bütün günlerinde ve bütün eğitim kademelerindeki okullarda yüz yüze eğitim yapılması samimi dileğimizdir.
Bakanlığımızın telafi eğitimiyle ilgili usul ve esasları açıklamasıyla da özel okullarımız yapacakları planlama dahilinde uygulamaya geçeceklerdir.Yeni bir karar değişikliği olmazsa, telafi eğitiminin tamamı yüz yüze eğitim şeklinde gerçekleştirilecektir. Bakanlığımızca da belirtildiği üzere kapsamlı bir süreç olarak yürütecek olan telafi eğitimi ile öğrencilerimize, dönem içerisinde uzaktan eğitimle aldığı dersleri destekleyici / pekiştirici bir hizmet sunulacaktır.
Telafi eğitimi; öğrencilerimizi akademik yönden desteklemekle birlikte bu olumsuz dönemin öğrencilerimizde oluşturduğuna inandığımız; sosyal, duygusal ve fiziksel alanlardaki olumsuz etkileri de ortadan kaldıracaktır.
Öğrencilerin gerek yüz yüze eğitime devamı, gerekse telafi eğitimine katılma oranını velilerimizin kararı belirleyecektir. Bu bağlamda özel okullarımızın Mayıs ayı sonu itibariyle okullarını Hijyen Kılavuzu kurallarına uygun şekilde, yüz yüze telafi eğitimi için hazırladıklarının, velilerimizce bilinmesini isterim.

Pandeminin yarattığı sonuçların, velilerin okul seçimindeki tercihlerine etkileri hakkında neler düşünüyorsunuz?
Pademi sürecinin olumsuz etkilerini asgari düzeye indirilmesi için özel okullar tarafından gösterilen çabalar velilerimizce de tespit edilmektedir. Eğitimini özel okulda yapmak isteyen öğrenci veya çocuğunun eğitimini bir özel okulda tamamlamasını arzulayan veli, kendi olanak ve şartlarına uygun bir özel okulu tercih etmek ister. Eğitim alanında bazı işletme hatalarından veya kişisel başarısızlıklardan dolayı velileri ve kamuoyunu rahatsız eden gelişmeler yaşandığı malumdur. Ancak bu bireysel hatalar, eğitim sistemimizin yıldızı olan özel okulların genel başarısını gölgeleyemez. Olanağı olan her kesin bu seçkin eğitim kurumlarında çocuğunu okutmaya yöneleceğine eminim. Özellikle şu anda yaşanan ve günümüzde bütün önceliklerin önüne geçen, ciddi sağlık sorunlarına sebep olan olumsuz dönemde özel okulların hijyen kurallarının sağlanmasına azami ölçüde önem verdiğini belirtmek isterim.

Diğer taraftan özel okullar;
Milli Eğitim Temel Kanununda belirtilen esaslar içinde milli ve manevi değerleri yüksek, sorumluluk sahibi, bilinçli ve girişimci öğrenciler yetiştirmeyi,
Kalıcılık ve tecrübe açısından yeterli düzeyde eğitim vermeyi, uygulanan programlara uygun modern teknikler ve materyallerle öğrencilerine hizmet sunmayı,
Rehberlik hizmetleri ve psikolojik danışmanlık hizmetleri vermeyi ve okul içi disiplini sevgi saygı çerçevesinde sağlamayı,
Öğrenci, yönetici, öğretmen ve velilerle iyi iletişim kurmayı,
Uluslararası alanda kullanılan geçerli tekniklerin uygulandığı yabancı dil programları ile öğrencilere yabancı dil öğretmeyi,
Tam donanımlı aktif laboratuarlarda eğitim vermeyi,
Sanatı ve sporu sevdirmeyi,
bunlarla birlikte iyi ve etkin bir eğitimin gerektirdiği her hizmeti öğrencilerimize ulaştırmayı amaç edinmiş öncü eğitim kurumları olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

EĞİTİMİN PAYDAŞLARININ SORUNLARINI DA DİLE GETİRDİK
Yüz yüze eğitime ara verilmesi eğitim sektörüne hizmet üreten servisçilerin, kantincilerin vb grupların iş yapamamasına neden oldu. Eğitim ekosisteminin önemli bir bileşeni olan bu kurumların yaşadığı sorunlar neler, sektör bu sorunların aşılması için nasıl bir yol izledi?
Pandemi süreci yalnızca toplum sağlığı ve toplumsal hayatın devamlılığını değil, çalışma hayatını da derinden etkiledi. Özel okulların yaşadığı olumsuzluklardan, eğitim alanında hizmet veren bütün paydaşlar etkilendiler. Sürecin ne kadar devam edeceği de maalesef tahmin edilememektedir. Pandeminin insanlar, ekonomiler ve toplumlar üzerindeki etkisi arttıkça; çalışma hayatı, insan ilişkileri, çalışma şartları, hizmet alanları ve hizmet ulaştırma şartları gibi konular da giderek daha kritik bir hale gelmektedir. Sadece servisçi ve kantinciler değil; kırtasiyeciler, yemek hizmeti veren, okul kıyafetleri hazırlayan, sosyal etkinliklerde görev alan kuruluşlar ve benzeri pek çok alanda çalışanlar olumsuz etkilendi.

Kabul edilmeli ki, özel okul sektörünün bütün bu konularda söz konusu paydaşlara destek olması, sorunlara çare bulması olanağı bulunmamaktadır. Ancak bunu samimiyetle belirtmek isterim ki, resmi makamlarla yapılan özel okullar hakkındaki bütün görüşme ve toplantılarda bu emektar paydaşlarımızın karşılaştıkları zorlukları dile getirdik. Çünkü bu sektörlerin,vermiş olduğumuz eğitim hizmetinin önemli bir öğesi olduğunu, okullarımızdaki hizmetlerin sağlıklı ve etkin yürütülmesinde bu paydaşlarımızın önemli yeri olduğuna inanıyoruz.

UZAKTAN EĞİTİMİN AVANTAJLARI VE DEZAVANTAJLARI NELER?
Esas olanın yüz yüze eğitim olduğunu öncelikle belirtmek gerekir. Uzaktan öğretimin “eğitim” olarak ifade edilmesini bir ağız alışkanlığı olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü eğitim için sadece bilgi aktarımının yeterli olması mümkün değildir.
Uzaktan öğretimin getirdiği avantajlar; Zaman kazandırmak ve günlük yaşam ile eğitimi aynı zaman dilimi içinde yürütmek, mali imkânı sınırlı olanların daha kolay eğitime ulaşması, öğretmen ve öğrencilerimizin teknolojiyle daha yakından tanımaları ve ilgilenmeleri, ders konularının anlatımında yeni metotlar uygulamak için eğitim çalışmaları yapılması gibi hususlar söylenebilir.
Uzaktan öğretimin getirdiği dezavantajlar; Özellikle ilköğretim okullarındaki öğrencilerin eğitimleri ve genelde öğrencilerin sosyalleşmesi, aile bireylerinin ilişkilerindeki yıpranmaması ve aile içi huzursuzluklar yaşanmaması, çalışan anne babaların zorluklarla karşılaşmaması için yüz yüze eğitim yapılmasının gereğini ve önemini belirten hususlardan bir kaçıdır. Ayrıca yüz yüze yapılamayan sadece dijital ortamda iletişim kurmanın öğretmen ile öğrenciler arasında gerekli motivasyonu kazandırmaması, derse ilgiyi zayıflatması, öğrencide; “okul olmasa da olur” algısı oluşturması, okul çatısı altında sahip olunan sosyal ilişki kurma fırsatlarından tüm paydaşları mahrum bırakması, çocuklarla bağ kurma, akran ilişkilerini destekleme, duyguları düzenleme ve odaklanma yollarının aktarılması yönünde dezavantajlı olmaktadır.
Öğrencilerin sürekli ev ortamında olmaları, hareketsizlik ve beslenmelerinden kaynaklanan bedensel ve ruhsal rahatsızlıkları ise çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği açısından başlı başına dezavantajlar zincirinin en önemli halkasını oluşturmaktadır.

HİBRİT EĞİTİMİN AĞIRLIĞI ARTACAK
Uzaktan ve hibrit eğitim çerçevesinde geleceğin eğitimi nasıl olacak? Öngörüleriniz nelerdir?
Karma öğrenme, hibrit öğrenme, karışık öğrenme olarak ifade edilen geleneksel eğitim metodunun çevrimiçi eğitim materyalleriyle zenginleştirilmesi yani harmanlanmış şekli olacaktır. Harmanlanmış öğrenmedeki denge çevrimiçi ağırlıklı eğitim veren bir kurumun verimliliği arttırmak amacıyla çevrimiçi eğitime ek olarak yüz yüze ders vermesi olarak değerlendirilmelidir.
Öğrenciler dersleri kaçırdıysa veya tekrar etmek istiyorsa dersleri bu şekilde yeniden izleyebilmektedir. Hibrit öğrenmede her gün okula gitmek gibi bir zorunluluk olmadığından dolayı zaman ve maddi açıdan tasarruf sağlamak mümkündür. Hibrit eğitim yüze eğitim ağırlıkta olmak üzere sertifikalandırılmış ve gerekirse diplomaya dönüşebilecek bir uygulamaya fırsat verecektir.
Özellikle mesleki alanlardaki teorik konularda istendiğinde, yüz binlerce eğitim içeriğine kolay ve ücretsiz erişim sağlayabilecektir. Özel okullar açısından hibrit öğrenme uygulamalarının yararlı olacağı kanaatindeyim. Uygulamanın hayata geçirilmesiyle zaman içinde sistemin yerleşeceği ve gelişerek kabul göreceğine inanıyorum.

Son Güncelleme: Cuma, 25 Haziran 2021 14:00

Gösterim: 1157


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.