Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Hürriyet’in haberine göre Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadın istihdamını artırmak için çalışan kadınların 0-5 yaş arası çocuklarının kreş ücretlerinin devlet tarafından ödeneceği bir sistem üzerinde çalışıyor.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadın istihdamını arttırmak için devrim gibi bir çalışma hazırlıyor.
Buna göre, çalışan kadınların 0-5 yaş arasındaki çocuklarının kreş parasını devlet üstlenecek. Böylece de kadının çocuklarının bakımı nedeniyle istihdam dışına çıkması, işinden olmasının önüne geçilecek. Aile ve Sosyal Politikalar Bakan Yardımcısı Aşkın Asan, alt yapı çalışmalarının tamamlandığını, en kısa sürede hayata geçirilmesinin planlandığını söyledi.
Çalışma şartı
Kadınların, devlet tarafından verilecek kreş yardımından yararlanmasının tek şartı olarak çalışmaları aranacak. AÇEV, TÜSİAD, KAGİDER ve Dünya Bankası’nın katkılarıyla hazırlanan proje uyarınca, çalışan kadınlar kreş yardımından faydalanmak için aile ve sosyal politikalar bakanlığına başvuracaklar. Başvurular, bakanlık tarafından oluşturulan Soybis sistemi çerçevesinde, başvuran kişinin gelir düzeyi çerçevesinde değerlendirilecek. Soybis, başvuran kişinin gelir düzeyinin tek bir düğmeye basılarak belirlenmesini sağlayacak. Soybis’in doğru işlemesini sağlamak için TÜBİTAK da devrede. Bir çeşit “gelir-ölçer” olarak nitelendirilebilecek yazılım ile, tek düğmeyle kişinin bilgilerine erişilip, gelir durumu 0 ile 100 puan arasında belirlenecek. Puana göre yardım verilecek.
Yardım ne kadar olacak
BAKAN Yardımcısı Aşkın Asan, AÇEV’in 300 TL’yi önerdiğini, ancak henüz bakanlığın kesin kararı vermediğini söyledi. Asan, “STK’ların hesapları, verilecek yardımın en az yarısının zaten istihdam oluşacağından, vergi olarak devlete döneceğini de gösteriyor. Yani mesela kreş yardımı 300 TL olarak belirlenirse, bunun 150 TL’si zaten devlete dönecek” diye konuştu. Kreş yardımı doğrudan kreşe ödenecek. Planlanan kreş yardımı çerçevesinde artacak kreş ihtiyacı için ise kadın kooperatifleri aracılığıyla mahalle arası kreşler kurulacak.
(hürriyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Okul Öncesi Eğitim
Hürriyet’in haberine göre Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadın istihdamını artırmak için çalışan kadınların 0-5 yaş arası çocuklarının kreş ücretlerinin devlet tarafından ödeneceği bir sistem üzerinde çalışıyor.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadın istihdamını arttırmak için devrim gibi bir çalışma hazırlıyor.
Buna göre, çalışan kadınların 0-5 yaş arasındaki çocuklarının kreş parasını devlet üstlenecek. Böylece de kadının çocuklarının bakımı nedeniyle istihdam dışına çıkması, işinden olmasının önüne geçilecek. Aile ve Sosyal Politikalar Bakan Yardımcısı Aşkın Asan, alt yapı çalışmalarının tamamlandığını, en kısa sürede hayata geçirilmesinin planlandığını söyledi.
Çalışma şartı
Kadınların, devlet tarafından verilecek kreş yardımından yararlanmasının tek şartı olarak çalışmaları aranacak. AÇEV, TÜSİAD, KAGİDER ve Dünya Bankası’nın katkılarıyla hazırlanan proje uyarınca, çalışan kadınlar kreş yardımından faydalanmak için aile ve sosyal politikalar bakanlığına başvuracaklar. Başvurular, bakanlık tarafından oluşturulan Soybis sistemi çerçevesinde, başvuran kişinin gelir düzeyi çerçevesinde değerlendirilecek. Soybis, başvuran kişinin gelir düzeyinin tek bir düğmeye basılarak belirlenmesini sağlayacak. Soybis’in doğru işlemesini sağlamak için TÜBİTAK da devrede. Bir çeşit “gelir-ölçer” olarak nitelendirilebilecek yazılım ile, tek düğmeyle kişinin bilgilerine erişilip, gelir durumu 0 ile 100 puan arasında belirlenecek. Puana göre yardım verilecek.
Yardım ne kadar olacak
BAKAN Yardımcısı Aşkın Asan, AÇEV’in 300 TL’yi önerdiğini, ancak henüz bakanlığın kesin kararı vermediğini söyledi. Asan, “STK’ların hesapları, verilecek yardımın en az yarısının zaten istihdam oluşacağından, vergi olarak devlete döneceğini de gösteriyor. Yani mesela kreş yardımı 300 TL olarak belirlenirse, bunun 150 TL’si zaten devlete dönecek” diye konuştu. Kreş yardımı doğrudan kreşe ödenecek. Planlanan kreş yardımı çerçevesinde artacak kreş ihtiyacı için ise kadın kooperatifleri aracılığıyla mahalle arası kreşler kurulacak.
(hürriyet)
Son Güncelleme: Pazartesi, 23 Temmuz 2012 10:50
Gösterim: 6956
Ümit Kalko - Eğitim Girişimcisi
* Küreselleşme ve uluslararası eğitim trendleri, özel öğretim kurumlarının uluslararası ortaklıklar geliştirme fırsatlarını artırarak uluslararasılaşma olanağı sağlıyor, oluşan rekabet ortamının etkisiyle de kalite standartlarının öneminin daha da arttığı bir döneme giriyoruz.
* Ülkemizin eğitim politikasında, yatırımcıyı destekleyecek ve eğitim gibi önemli bir sektörü besleyecek kaynakları bulan bir stratejinin belirlenmesi gerekiyor.
* “Erişilebilir ve etkili öğrenme ortamlarını oluşturmak” hedefi ancak nitelikli eğitimin yaygınlaştırılması ile mümkün, ülkemizdeki özel okul kurucularına yönelik teşviklerin artırılması ve yeni eğitim yatırımlarına yönlendirilmesi bu bakımdan çok önemlidir.
2022-2023 eğitim öğretim dönemini tamamladık. Bir eğitim girişimcisi olarak temsil ettiğiniz kurumlarınız açısından bu dönemi nasıl tamamladınız, değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?
2022-2023 eğitim – öğretim dönemi bizim için oldukça başarılı geçti, öğrencilerimize kazandırmayı amaçladığımız becerileri ve akademik hedeflerini en üst seviyede tutarak planladığımız müfredatlarımızla, eğitim kurumlarımızın ve öğretmenlerimizin, öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri ve onları destekleyebilecekleri bir ortam sağlamak üzerine çalıştık.
Her eğitim-öğretim dönemi farklıdır ve bir dönemin nasıl tamamlandığı, birçok faktöre bağlı olabilir. Bu dönem öğrencilerimizin, her ne kadar pandemi döneminden ve yaşadığımız büyük afetten kalan öğrenme kayıpları olsa da, eğitim kurumlarımızda farklı süreçlere uygun yapılandırılmış programlar ve destekler sunarak, öğrencilerin kaybettikleri öğrenme fırsatını geri kazandırmak için çaba gösterdik.
Dönemin nasıl geçtiği, yıl içerisinde kurumlarda bulunan öğrenci popülasyonu, öğretmen yetkinlikleri, öğrenme ortamları ve kaynaklar gibi unsurlara da bağlıdır. Bu dönem kurumlarımız, hem akademik hem de kurguladığımız beceri programlarıyla, ulusal ve uluslararası birçok projeye imza attı, birçok yarışmada ise derece elde etti. LGS ve YKS gibi öğrenci seçme ve yerleştirme sınavlarında Türkiye birinciliği de olmak üzere çok sayıda öğrencimiz yüksek başarılar elde etti. Buna bağlı olarak uyguladığımız bilimsel ölçme modelleriyle, iyi bir değerlendirme yapabildik ve veli memnuniyetini her sene olduğu gibi bu sene de bir üst seviyeye çıkardık, bu da daha fazla öğrencinin kurumlarımızda yürüttüğümüz sistematik akademik süreçleri tanımalarını ve faydalanmak için bizi talep etmelerine katkı sağladı.
İNOVATİF EĞİTİM YAKLAŞIMLARIMIZI ULUSLAR ARASI ALANA TAŞIYACAĞIZ
Yeni dönem için yatırım ajandanızda neler var? Büyüme planlarınız açısından gelecek eğitim öğretim dönemine yönelik neler göreceğiz?
Yeni dönemde de bu dönemdeki gibi büyüme ve gelişmeye devam edeceğiz. Fark yaratacak çalışmalar her sektörde olduğu gibi eğitim sektöründe de ancak ‘Girişimcilik’ ile mümkün, mesleki deneyimimiz, saha araştırmalarımız ile oluşturduğumuz risk analizleri, akademik kadrolarımız, bilim kurullarımız ile yürüttüğümüz ar-ge çalışmalarımız, entelektüel bakış açısıyla oluşturduğumuz vizyon projelerimiz ve elde ettiğimiz ulusal – uluslararası başarılarımız ile ülkemizde “sürdürülebilir eğitim girişimciliği”nin tanımını oluşturuyoruz. Büyüme hedeflerimizi destekleyecek pazar araştırmalarımız devam ediyor. Bölgelere göre eğitim ihtiyaçlarını, rekabet durumu ve potansiyel öğrenci kitlesini analiz ederek belirliyoruz. Uzun yıllardır elde ettiğimiz tecrübelerle eğitim – öğretime yapılan yatırımların geleceğimiz için çok kıymetli olduğuna inanıyoruz.
Ulusal yatırımlarımıza birlikte, kurumlarımızda öğrenim faaliyetlerine devam eden öğrencilerimizin yurtdışı deneyimleri için fırsat oluşturmanın yanı sıra, yeni dönem planlamalarımızda odaklanacağımız en önemli konulardan biri de, başta İngiltere ve diğer Avrupa ülkeleri ile Türk devletlerinde olmak üzere, eğitim yatırımlarımızı yurt dışında sürdürmeyi amaçlıyor, inovatif eğitim yaklaşımlarımızı uluslararası perspektifte uygulamayı hedefliyoruz.
Bunları yaparken ajandamızda, Türkiye’deki 300’den fazla okulumuzun mevcut durumlarını geliştirmek, öğrenci sayılarımızı arttırmak, yeni programlar ekleyerek eğitim sektöründe öncü olma geleneğimizi devam ettirmek de bulunuyor.
EĞİTİMİN GELECEĞİ NASIL ŞEKİLLENECEK?
Büyüme ve yatırım iklimi açısından gelecek döneme ilişkin özel öğretim kurumlarının gelişimiyle ilgili düşünce ve öngörüleriniz nelerdir?
Gelecekte eğitim yönetiminin yeni anlayışı dünyanın her yerinden ulaşılabilir nitelikli eğitim kurumları olacak. Bu yeni anlayışın da herkes için kaliteli eğitim uygulamalarını öne çıkaracağı, her yaştan bireylere yönelik, geleceğin eğitim ihtiyaçlarını öngören uluslararası standartlardaki eğitim modelleri yaygınlaşacak, günümüzde yerel, ulusal ölçekte değerlendirilen okul standartları gelecekte global ölçekte değerlendirilecek. Bu nedenle, eğitimin geleceğine yönelik tüm eğitim yönetimi planlamaları, inovatif eğitim teknolojilerine uyumlanabilir olarak planlanmalıdır.
Gelecek dönemde eğitim- öğretim anlayışında da öncelikle, öğrencilerin ilgi ve yeteneklerini dikkate alarak bireysel ihtiyaçlarına odaklanıp farklı öğrenme yöntemleri sunan ve kişiselleştirilmiş öğrenme deneyimine yatırım yapan, bunu yaparken çevrimiçi öğrenme platformları, dijital araçlar ve interaktif içerikler gibi teknolojik çözümlerle kişiselleştirilmiş öğretimi destekleyen kurumlar ön plana çıkacaktır.
Sürdürülebilir Öğretmen Eğitimleri ve öğretmenlerin bireysel farklılıkları da ön görülerek yapılacak hizmet içi eğitim çalışmaları kurumların standartlarını belirleme de önemli bir rol oynayacaktır.
Küreselleşme ve uluslararası eğitim trendleri, özel öğretim kurumlarının uluslararası ortaklıklar geliştirme fırsatlarını artırarak uluslararasılaşma olanağı sağlıyor, oluşan rekabet ortamının etkisiyle de kalite standartlarının öneminin daha da arttığı bir döneme giriyoruz. Bunun bir sonucu olarak öğrenci çeşitliliği de artacak ve farklı ihtiyaçların karşılanması için kapsayıcı bir eğitim ortamı yaratmak önem arz edecektir.
EĞİTİME YAPILAN YATIRIMLAR ARTTIKÇA ULUSAL GELİR DE ARTMAKTADIR
Enflasyon ve kur yükselişlerinin sektöre etkileri nelerdir? Eğitimin bir ülke için stratejik ve öncelikli bir alan olması gerektiği düşünülürse gerekli önlemlerin alındığını düşünüyor musunuz? Bu çerçevede neler yapılması gerekir, önerileriniz nelerdir?
Eğitim ve sosyo-ekonomik kalkınma arasındaki ilişkiye bakıldığında; eğitim ögesi işgücünün niteliklerini yükselterek toplumsal, kültürel ve kurumsal yapıyı geliştirerek “ulusal geliri” ve dolayısıyla “kalkınma düzeyini” yükseltmektedir, ülkelerin eğitim alanına yapılan harcamaları kalkınmışlık düzeyleri ile doğru orantılıdır. Eğitim yatırımları sürekli artan getiriye sahiptir. Eğitime yapılan yatırımlar arttıkça ulusal gelir de artmaktadır.
Son yıllarda artan enflasyon oranı eğitim kurumlarını da doğrudan etkiledi. Çalışan ücretleri, kira, enerji, gıda, ulaşımda artan maliyetler sebebiyle kurumlarda finansal olarak olumsuz etkilendiler. Asgari ücretin son 2 yılda %100 den fazla artış göstermesi özel okullardaki çalışan ücretlerine de sürekli zam ihtiyacı oluşturuyor, eğitim teknolojileri, kitaplar ve diğer kaynaklar gibi birçok unsurdaki fiyat artışları da doğru orantılı olarak artıyor. Bu maliyetleri karşılamak sadece girişimci ve yatırımcıların kontrol edebileceği bir durum değil, ülkemizin eğitim politikasında, yatırımcıyı destekleyecek ve eğitim gibi önemli bir sektörü besleyecek kaynakları bulan bir stratejinin belirlenmesi gerekiyor.
Kurumların nitelikli eğitimlerine devam edebilmeleri için yemek, kitap-kırtasiye ücretlerini eğitim ücretleri dışında tutup, mevcut maliyetleri göz önünde bulundurarak 2023-2024 eğitim öğretim yılı başlangıcında açıklamaları önemli, 2023-2024 eğitim öğretim yılı için talep edilen tüm ücretler karşılığında özel okulların 2024 yılı haziran ayına kadar eğitim öğretim hizmeti vereceğini de unutmadan maliyet hesaplamalarını yapmak gerekiyor. Dünyada ve ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntıların devam edebileceğini de öngörerek farklı ekonomik senaryolar hazırlanmalı ve rasyonel hedefler oluşturulmalıdır.
ÖZEL ÖĞRETİMİN DESTEKLENMESİ İÇİN HANGİ ADIMLAR ATILMALI?
MEB’de yeni bir bakan ile yeni bir döneme giriliyor. Özel öğretim kurumları olarak MEB’den beklentileriniz neler olacak? Bu çerçevede MEB’in hangi konulara ivedilikle eğilmesi gerekiyor?
2023-2024 eğitim öğretim yılında aynı kademeye devam edecek öğrenciler için bir önceki eğitim-öğretim yılında ilan edilen eğitim ücretine %65 artış oranı uygulanabilecek, veli açısından bakıldığında olumlu karşılanabilecek bir artış oranı olsa da özel okullar gelir-gider dengesini sağlamakta zorlanacak. Öncelikli olarak düzenlenmesi gereken, veliler ve okul kurucuları olmak üzere iki açıdan da ele alınması gereken konunun bu olduğu kanaatindeyim. Çünkü yaşanacak mağduriyetler kısa, orta ve uzun vadede eksikliklere yol açacaktır.
Ayrıca geçmişte başarılı bir şekilde uygulanan ve birçok öğrencinin özel okulda öğrenim görmesine imkan veren eğitim – öğretim desteklerinin tekrar gündeme gelerek hayata geçirilmesi, son yıllarda öne çıkan “Herkes için eğitim” yaklaşımından da hareketle, eğitimi herkes için ulaşılabilir hale getirmenin hedefimiz olması, dolayısıyla eğitim politikalarının bu doğrultuda geliştirilmesi eğitim -öğretim hizmeti verenlere katkı sağlayacaktır.
Eğitim – öğretim ücretlerine uygulanan %8 KDV oranının “vergisiz” olarak ele alınması da gelecek dönemlerde ülkemizde eğitim hizmetlerinin gelişmesi için ciddi avantaj sağlayacaktır.
2030 yılına kadar tamamlanması planlanan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları arasında “nitelikli eğitim” de yer alıyor. Bu amaç kapsamında yer alan “erişilebilir ve etkili öğrenme ortamlarını oluşturmak” hedefi ancak nitelikli eğitimin yaygınlaştırılması ile mümkün, ülkemizdeki özel okul kurucularına yönelik teşviklerin artırılması ve yeni eğitim yatırımlarına yönlendirilmesi bu bakımdan çok kıymetlidir.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öne Çıkanlar
Ümit Kalko - Eğitim Girişimcisi
* Küreselleşme ve uluslararası eğitim trendleri, özel öğretim kurumlarının uluslararası ortaklıklar geliştirme fırsatlarını artırarak uluslararasılaşma olanağı sağlıyor, oluşan rekabet ortamının etkisiyle de kalite standartlarının öneminin daha da arttığı bir döneme giriyoruz.
* Ülkemizin eğitim politikasında, yatırımcıyı destekleyecek ve eğitim gibi önemli bir sektörü besleyecek kaynakları bulan bir stratejinin belirlenmesi gerekiyor.
* “Erişilebilir ve etkili öğrenme ortamlarını oluşturmak” hedefi ancak nitelikli eğitimin yaygınlaştırılması ile mümkün, ülkemizdeki özel okul kurucularına yönelik teşviklerin artırılması ve yeni eğitim yatırımlarına yönlendirilmesi bu bakımdan çok önemlidir.
2022-2023 eğitim öğretim dönemini tamamladık. Bir eğitim girişimcisi olarak temsil ettiğiniz kurumlarınız açısından bu dönemi nasıl tamamladınız, değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?
2022-2023 eğitim – öğretim dönemi bizim için oldukça başarılı geçti, öğrencilerimize kazandırmayı amaçladığımız becerileri ve akademik hedeflerini en üst seviyede tutarak planladığımız müfredatlarımızla, eğitim kurumlarımızın ve öğretmenlerimizin, öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri ve onları destekleyebilecekleri bir ortam sağlamak üzerine çalıştık.
Her eğitim-öğretim dönemi farklıdır ve bir dönemin nasıl tamamlandığı, birçok faktöre bağlı olabilir. Bu dönem öğrencilerimizin, her ne kadar pandemi döneminden ve yaşadığımız büyük afetten kalan öğrenme kayıpları olsa da, eğitim kurumlarımızda farklı süreçlere uygun yapılandırılmış programlar ve destekler sunarak, öğrencilerin kaybettikleri öğrenme fırsatını geri kazandırmak için çaba gösterdik.
Dönemin nasıl geçtiği, yıl içerisinde kurumlarda bulunan öğrenci popülasyonu, öğretmen yetkinlikleri, öğrenme ortamları ve kaynaklar gibi unsurlara da bağlıdır. Bu dönem kurumlarımız, hem akademik hem de kurguladığımız beceri programlarıyla, ulusal ve uluslararası birçok projeye imza attı, birçok yarışmada ise derece elde etti. LGS ve YKS gibi öğrenci seçme ve yerleştirme sınavlarında Türkiye birinciliği de olmak üzere çok sayıda öğrencimiz yüksek başarılar elde etti. Buna bağlı olarak uyguladığımız bilimsel ölçme modelleriyle, iyi bir değerlendirme yapabildik ve veli memnuniyetini her sene olduğu gibi bu sene de bir üst seviyeye çıkardık, bu da daha fazla öğrencinin kurumlarımızda yürüttüğümüz sistematik akademik süreçleri tanımalarını ve faydalanmak için bizi talep etmelerine katkı sağladı.
İNOVATİF EĞİTİM YAKLAŞIMLARIMIZI ULUSLAR ARASI ALANA TAŞIYACAĞIZ
Yeni dönem için yatırım ajandanızda neler var? Büyüme planlarınız açısından gelecek eğitim öğretim dönemine yönelik neler göreceğiz?
Yeni dönemde de bu dönemdeki gibi büyüme ve gelişmeye devam edeceğiz. Fark yaratacak çalışmalar her sektörde olduğu gibi eğitim sektöründe de ancak ‘Girişimcilik’ ile mümkün, mesleki deneyimimiz, saha araştırmalarımız ile oluşturduğumuz risk analizleri, akademik kadrolarımız, bilim kurullarımız ile yürüttüğümüz ar-ge çalışmalarımız, entelektüel bakış açısıyla oluşturduğumuz vizyon projelerimiz ve elde ettiğimiz ulusal – uluslararası başarılarımız ile ülkemizde “sürdürülebilir eğitim girişimciliği”nin tanımını oluşturuyoruz. Büyüme hedeflerimizi destekleyecek pazar araştırmalarımız devam ediyor. Bölgelere göre eğitim ihtiyaçlarını, rekabet durumu ve potansiyel öğrenci kitlesini analiz ederek belirliyoruz. Uzun yıllardır elde ettiğimiz tecrübelerle eğitim – öğretime yapılan yatırımların geleceğimiz için çok kıymetli olduğuna inanıyoruz.
Ulusal yatırımlarımıza birlikte, kurumlarımızda öğrenim faaliyetlerine devam eden öğrencilerimizin yurtdışı deneyimleri için fırsat oluşturmanın yanı sıra, yeni dönem planlamalarımızda odaklanacağımız en önemli konulardan biri de, başta İngiltere ve diğer Avrupa ülkeleri ile Türk devletlerinde olmak üzere, eğitim yatırımlarımızı yurt dışında sürdürmeyi amaçlıyor, inovatif eğitim yaklaşımlarımızı uluslararası perspektifte uygulamayı hedefliyoruz.
Bunları yaparken ajandamızda, Türkiye’deki 300’den fazla okulumuzun mevcut durumlarını geliştirmek, öğrenci sayılarımızı arttırmak, yeni programlar ekleyerek eğitim sektöründe öncü olma geleneğimizi devam ettirmek de bulunuyor.
EĞİTİMİN GELECEĞİ NASIL ŞEKİLLENECEK?
Büyüme ve yatırım iklimi açısından gelecek döneme ilişkin özel öğretim kurumlarının gelişimiyle ilgili düşünce ve öngörüleriniz nelerdir?
Gelecekte eğitim yönetiminin yeni anlayışı dünyanın her yerinden ulaşılabilir nitelikli eğitim kurumları olacak. Bu yeni anlayışın da herkes için kaliteli eğitim uygulamalarını öne çıkaracağı, her yaştan bireylere yönelik, geleceğin eğitim ihtiyaçlarını öngören uluslararası standartlardaki eğitim modelleri yaygınlaşacak, günümüzde yerel, ulusal ölçekte değerlendirilen okul standartları gelecekte global ölçekte değerlendirilecek. Bu nedenle, eğitimin geleceğine yönelik tüm eğitim yönetimi planlamaları, inovatif eğitim teknolojilerine uyumlanabilir olarak planlanmalıdır.
Gelecek dönemde eğitim- öğretim anlayışında da öncelikle, öğrencilerin ilgi ve yeteneklerini dikkate alarak bireysel ihtiyaçlarına odaklanıp farklı öğrenme yöntemleri sunan ve kişiselleştirilmiş öğrenme deneyimine yatırım yapan, bunu yaparken çevrimiçi öğrenme platformları, dijital araçlar ve interaktif içerikler gibi teknolojik çözümlerle kişiselleştirilmiş öğretimi destekleyen kurumlar ön plana çıkacaktır.
Sürdürülebilir Öğretmen Eğitimleri ve öğretmenlerin bireysel farklılıkları da ön görülerek yapılacak hizmet içi eğitim çalışmaları kurumların standartlarını belirleme de önemli bir rol oynayacaktır.
Küreselleşme ve uluslararası eğitim trendleri, özel öğretim kurumlarının uluslararası ortaklıklar geliştirme fırsatlarını artırarak uluslararasılaşma olanağı sağlıyor, oluşan rekabet ortamının etkisiyle de kalite standartlarının öneminin daha da arttığı bir döneme giriyoruz. Bunun bir sonucu olarak öğrenci çeşitliliği de artacak ve farklı ihtiyaçların karşılanması için kapsayıcı bir eğitim ortamı yaratmak önem arz edecektir.
EĞİTİME YAPILAN YATIRIMLAR ARTTIKÇA ULUSAL GELİR DE ARTMAKTADIR
Enflasyon ve kur yükselişlerinin sektöre etkileri nelerdir? Eğitimin bir ülke için stratejik ve öncelikli bir alan olması gerektiği düşünülürse gerekli önlemlerin alındığını düşünüyor musunuz? Bu çerçevede neler yapılması gerekir, önerileriniz nelerdir?
Eğitim ve sosyo-ekonomik kalkınma arasındaki ilişkiye bakıldığında; eğitim ögesi işgücünün niteliklerini yükselterek toplumsal, kültürel ve kurumsal yapıyı geliştirerek “ulusal geliri” ve dolayısıyla “kalkınma düzeyini” yükseltmektedir, ülkelerin eğitim alanına yapılan harcamaları kalkınmışlık düzeyleri ile doğru orantılıdır. Eğitim yatırımları sürekli artan getiriye sahiptir. Eğitime yapılan yatırımlar arttıkça ulusal gelir de artmaktadır.
Son yıllarda artan enflasyon oranı eğitim kurumlarını da doğrudan etkiledi. Çalışan ücretleri, kira, enerji, gıda, ulaşımda artan maliyetler sebebiyle kurumlarda finansal olarak olumsuz etkilendiler. Asgari ücretin son 2 yılda %100 den fazla artış göstermesi özel okullardaki çalışan ücretlerine de sürekli zam ihtiyacı oluşturuyor, eğitim teknolojileri, kitaplar ve diğer kaynaklar gibi birçok unsurdaki fiyat artışları da doğru orantılı olarak artıyor. Bu maliyetleri karşılamak sadece girişimci ve yatırımcıların kontrol edebileceği bir durum değil, ülkemizin eğitim politikasında, yatırımcıyı destekleyecek ve eğitim gibi önemli bir sektörü besleyecek kaynakları bulan bir stratejinin belirlenmesi gerekiyor.
Kurumların nitelikli eğitimlerine devam edebilmeleri için yemek, kitap-kırtasiye ücretlerini eğitim ücretleri dışında tutup, mevcut maliyetleri göz önünde bulundurarak 2023-2024 eğitim öğretim yılı başlangıcında açıklamaları önemli, 2023-2024 eğitim öğretim yılı için talep edilen tüm ücretler karşılığında özel okulların 2024 yılı haziran ayına kadar eğitim öğretim hizmeti vereceğini de unutmadan maliyet hesaplamalarını yapmak gerekiyor. Dünyada ve ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntıların devam edebileceğini de öngörerek farklı ekonomik senaryolar hazırlanmalı ve rasyonel hedefler oluşturulmalıdır.
ÖZEL ÖĞRETİMİN DESTEKLENMESİ İÇİN HANGİ ADIMLAR ATILMALI?
MEB’de yeni bir bakan ile yeni bir döneme giriliyor. Özel öğretim kurumları olarak MEB’den beklentileriniz neler olacak? Bu çerçevede MEB’in hangi konulara ivedilikle eğilmesi gerekiyor?
2023-2024 eğitim öğretim yılında aynı kademeye devam edecek öğrenciler için bir önceki eğitim-öğretim yılında ilan edilen eğitim ücretine %65 artış oranı uygulanabilecek, veli açısından bakıldığında olumlu karşılanabilecek bir artış oranı olsa da özel okullar gelir-gider dengesini sağlamakta zorlanacak. Öncelikli olarak düzenlenmesi gereken, veliler ve okul kurucuları olmak üzere iki açıdan da ele alınması gereken konunun bu olduğu kanaatindeyim. Çünkü yaşanacak mağduriyetler kısa, orta ve uzun vadede eksikliklere yol açacaktır.
Ayrıca geçmişte başarılı bir şekilde uygulanan ve birçok öğrencinin özel okulda öğrenim görmesine imkan veren eğitim – öğretim desteklerinin tekrar gündeme gelerek hayata geçirilmesi, son yıllarda öne çıkan “Herkes için eğitim” yaklaşımından da hareketle, eğitimi herkes için ulaşılabilir hale getirmenin hedefimiz olması, dolayısıyla eğitim politikalarının bu doğrultuda geliştirilmesi eğitim -öğretim hizmeti verenlere katkı sağlayacaktır.
Eğitim – öğretim ücretlerine uygulanan %8 KDV oranının “vergisiz” olarak ele alınması da gelecek dönemlerde ülkemizde eğitim hizmetlerinin gelişmesi için ciddi avantaj sağlayacaktır.
2030 yılına kadar tamamlanması planlanan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları arasında “nitelikli eğitim” de yer alıyor. Bu amaç kapsamında yer alan “erişilebilir ve etkili öğrenme ortamlarını oluşturmak” hedefi ancak nitelikli eğitimin yaygınlaştırılması ile mümkün, ülkemizdeki özel okul kurucularına yönelik teşviklerin artırılması ve yeni eğitim yatırımlarına yönlendirilmesi bu bakımdan çok kıymetlidir.
Son Güncelleme: Cumartesi, 29 Temmuz 2023 12:34
Gösterim: 1268
2011 yılında hayata geçirdikleri dijital ders yönetim sistemi CATS ile pandemide uzaktan eğitim sürecini en optimal şekilde yönettiklerini belirten İstanbul Kültür Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkanı ve Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkan Yardımcısı Ful Akıngüç, “Kültür Eğitim Kurumları için geçmiş deneyimlerin ve doğru yatırımların çıktılarından azami düzeyde yararlandığımız ve kriz reflekslerimizi geliştirdiğimiz bir dönem oldu.” Diye konuştu. Akıngüç ile, pandemi sürecinin eğitime etkilerini, Z Kuşağının yarattığı dönüşümü ve kurumun gelecek planlarını konuştuk.
FUL AKINGÜÇ’TEN…
* Dijital eşitsizliği ortadan kaldıracak politikalar doğru yapılandırılabilirse, hibrit ya da uzaktan eğitim güçlendirici bir unsur olacaktır.
* Bir yandan dijital eğitim yatırımlarımıza ağırlık verirken, öğretmen eğitimlerinin de içeriğini dönüştüreceğiz. Ek olarak eğitim, yönetim ve öğrenci tabanında kriz ve risk okuryazarlığını artıracak, yaygınlaştıracak çalışmalar gündemimizde.
* Özel okulların en büyük açmazlarından biri uzaktan eğitim-fiyat politikasını ilişkilendiren yorumları yönetmek. Bu dönemde özel okulların rakip değil refik olduklarını her daim göz önünde bulundurmaları çok önemli.
* Z Kuşağı kriz toleransı ve risk bilinci yüksek bir kuşak. Pandemiyle birlikte ikinci bir dönüşüm daha yaşadılar. Kriz ve risk deneyimleriyle Z Kuşağı geleceğin eğitimini yeniden kurgulayacak kuşak olacak.
Pandemi ile birlikte uzaktan eğitim süreçleri de eğitim sistemimizin bir parçası haline dönüştü. İstanbul Kültür Eğitim Kurumları açısından bu süreci değerlendirebilir misiniz?
İstanbul Kültür Eğitim Kurumları olarak 60 yıllık kurumsal tarihimizde ulusal ve küresel çapta pek çok tanıklığımız oldu. Kriz ve risk yönetimine ilişkin önemli deneyimler edindik. Geçmiş deneyimlerimiz değerli bir rehber olsa da pandemi diğer eğitim kurumları gibi bizim için de dikkatle yönetmeye çalıştığımız, zorlayıcı bir deneyimdi. Uzaktan eğitim konusunda hem teknik hem de alışkanlıklar bağlamında görece kolay ve yumuşak bir geçiş yaptığımızı söyleyebilirim, çünkü 2011 yılından bu yana kullandığımız bir dijital ders yönetim sistemimiz var. CATS adı verdiğimiz bu platform uzun yıllardır, hem öğrencilerimiz hem de eğitim kadromuz ve aileler tarafından bilinen ve tecrübe edilmiş bir sistemdi. Dolayısıyla dijitalleşme sürecine yumuşak bir geçiş yaptık.
İletişim, süreç yönetiminde bizim için en önemli başlıklardan biriydi. “Kültür Ailesi” olarak öğrenci ve ailelerimiz başta olmak üzere tüm paydaşlarımıza en güncel ve doğru bilgiyi vermek için tüm yönetim ekibimiz ve “Korona Komisyonumuzla” birlikte çalıştık. Kampüslerimizin her açıdan sağlıklı ve güvenli olması için kurduğumuz AR-GE komisyonumuz dünyanın pek çok yerindeki örnekleri yakından takip ederek süreci yönetti. CATS ve K12 Net üzerinden Kültür Koleji ve Kültür2000 Kolejinin her kademesinde öğrencilerimiz, öğretmenleriyle online derslerini gerçekleştirdiler. Binaların kullanımından servislere, yemekten açık sınıflara, bahçeden kütüphaneye, koridorlardan asansörlere, bahçe revirlerinden klimalara kadar onlarca detayın konu edildiği tüm düzenlemeleri sağladık. Özetle pandemi dönemi Kültür Eğitim Kurumları için geçmiş deneyimlerin ve doğru yatırımların çıktılarından azami düzeyde yararlandığımız ve kriz reflekslerimizi geliştirdiğimiz bir dönem oldu.
HİBRİT - UZAKTAN EĞİTİM BU ÇAĞIN BİR GEREĞİ ve GERÇEĞİ
Uzaktan ve hibrit eğitim yeni dönemin paradigması olarak ortaya çıktı. Bu sürecin eğitim dünyasına etkilerini değerlendirebilir misiniz? Bu kapsamda İstanbul Kültür Eğitim Kurumlarının gelecek planlarında neler öne çıkıyor?
Uzaktan eğitim ya da hibrit eğitim özellikle verimlilik anlamında yüz yüze eğitimle kıyaslanıyor. Bir eğitimci olarak meseleyi pandemi özelinden çıkarıp, dijitalleşen dünyanın ölçeğinde ele alırsak, hibrit ya da uzaktan eğitim bu çağın bir gereği ve gerçeği. Bilginin bu kadar hızlı erişilebildiği ve dolaşıma açıldığı bir dünyada, eğitimin zaman ve mekânın sınırları içinde kalması mümkün değil. Ancak dünya hibrit eğitimi pandemiyle tecrübe etti ve bir zorunluluk olarak yaşadı. Özellikle öğrenci ve aileler, uzaktan eğitimi bir kriz döneminde deneyimledikleri için yargılar da bu çerçevede şekillendi. Yüz yüze eğitimin önemi, verimi elbette tartışılmaz. Ancak dijital eşitsizliği ortadan kaldıracak politikalar doğru yapılandırılabilirse, hibrit ya da uzaktan eğitim güçlendirici bir unsur olacaktır. Gelecek planlarımız içinde de eğitimcinin eğitimine çok daha fazla kaynak ayırmak var. Öğrencilerin radikal değişimlerle yetiştiği bir çağdayız. Öğretmenlik mesleğinin de profili, öğretmenliğin gerektirdiği donanım ve yetenek setleri de yeniden tanımlanacak. Bu noktada dijital eğitim yatırımlarımıza ağırlık verirken, öğretmen eğitimlerinin de içeriğini dönüştüreceğiz. Ek olarak eğitim, yönetim ve öğrenci tabanında kriz ve risk okuryazarlığını artıracak, yaygınlaştıracak çalışmalar gündemimizde.
ÖĞRETMENLER DİJİTAL EŞİTSİZLİKLE MÜCADELE EDİYOR
Öğretmenler eğitim süreçlerinin en önemli bileşeni olarak öne çıkıyor. Pandemi ile başlayan yeni dönemde öğretmenler nasıl bir değişim süreci ile karşı karşıya kaldı? Kültür Eğitim Kurumları olarak öğretmenlerin yeni döneme uyumu konusunda hangi çalışmaları gerçekleştiriyorsunuz? Öğretmenlerin bu sürece uyumu için neler öneriyorsunuz?
Her ülkenin pandemiyle başetme stratejisi farklıydı. Bu stratejiler eğitim ve eğitimcinin duruşunu da belirledi. Türkiye ölçeğinde öğretmenlerin, pandemi sürecinde sağlıkçılarla birlikte en fazla emek veren kesim olduğunu söyleyebiliriz. İş ve yaşam dengeleri içiçe geçti. Evlerin içinde ebeveyn-öğretmen rolünü içiçe yaşadılar. Eğitime dair tüm pratikleri de bir anda değişti. Yeni teknolojilere uyum sürecinde ise öğrenci ve öğretmen kimliklerini birlikte taşıdılar. Öğretmenlik eğitimi ve deneyimi süresince edindikleri tüm deneyimi yeni bir alana, dijital dünyaya transfer ettiler. Beraberinde eğitim alanında yaşanan dijital eşitsizlikle mücadele vermeye çalıştılar ki bu çok ayrı bir efor, çok ciddi bir sorumluluktu. Özetle yönetilmesi, içselleştirilmesi ciddi emek isteyen bir değişim sürecinden geçtiler. Kültür Eğitim Kurumlarında öğretmenlerimizin bu döneme uyum süreçlerinde önceliğimiz sağlık ve güvenlikleriydi. Bu konuda okul müdürlerimiz ve öğretmelerimiz arasında sıkı bir diyalog ve iletişim ağı kurduk. Öğretmenlerin, bu dönemi duygusal, mental ve fiziksel olarak sağlıklı geçirebilmeleri eğitim verimliliği için de çok önemli. Bu nedenle tüm öğretmenlere bir eğitim yöneticisi olarak önerim, iş-özel yaşam dengesini mümkün olduğunca iyi kurabilmeleri, bu konuda eğitim yöneticileriyle beklenti ve talep noktasında iletişimde kalmaları. Öğrenci ve ailelerin belirsizlik baskısı yaşadıkları şu dönemde çatışma yönetimi, geri bildirim verme, kriz yönetiminde etkili iletişim, farkındalık gibi kişisel gelişim eğitimlerine de olabildiğince zaman ayırmalarını önerebilirim.
ÖZELOKULLAR RAKİP DEĞİL REFİK OLMALI
Pandemi sürecinden en çok etkilenen sektör özel okulculuk oldu. Türkiye’de özel okul sektörünün bundan sonraki gelişimi hakkında değerlendirmeleriniz nelerdir? Sektörde yaşanan zorlukların aşılması konusunda neler önerebilirsiniz?
Dünya bir krizden geçiyor. Özel okulların en büyük açmazlarından biri uzaktan eğitim-fiyat politikasını ilişkilendiren yorumları yönetmek. Bu dönemde özel okulların rakip değil refik olduklarını her daim göz önünde bulundurmaları çok önemli. Kriz döneminde eğitimin ve eğitim emekçisinin evrensel değerine ilişkin algı ancak okullar arası dayanışmayla mümkün olabilir. Bunun yanı sıra eğitim hizmetinin sürdürülebilirliğini sağlayacak teknolojik, ekonomik, sosyal politikalara daha fazla ağırlık verilmesi bu sürecin çok daha yönetilebilir olmasını sağlayacak.
MİSYONUMUZ GENÇLİĞE EĞİTİM KÜLTÜRÜNÜ KAZANDIRMAK
Kültür Eğitim Kurumları 61. Yılında köklü bir eğitim kurumu olarak sektörde önemli bir konumda bulunuyor. Bu denli köklü bir kurumun tepe yöneticisi olmak size nasıl bir sorumluluk yüklüyor? Bu çerçevede kurumun misyonunda öne çıkan noktalar nelerdir?
Kültür eğitim alanında hizmet veren bir aile işletmesi. İşimiz ve kimliğimizin temellerini duygusal yönü ağır basan iki başlık oluşturuyor ki bu da aile ve insan. Eğitim alanında hizmet veren bir aile işletmesinin yöneticisi olarak kendimi hem geçmişe hem de geleceğe karşı sorumlu hissediyorum. Aile işletmemizin kök değerlerinin korunmasını sağlamak, eğitim kurumlarımızı geleceğe taşımak misyonunu tüm iş süreçlerimizde hissediyorum. Kurucumuz ve Onursal Başkanımız İnş. Yük. Müh. FahamettinAkıngüç’ün Kültür Koleji’nin kuruluşunda kullandığı ‘Öğrencilerin Hizmetinde’ mesajı aslında Kurumumuzun misyonunu tarif eden en güçlü ifade. Bu misyon, kurumsal anayasamızın da kaynağını, temel dayanağını oluşturur. Bu noktada misyonumuz, öğrenciye bir diğer ifadeyle gençliğe, geleceğe eğitim kültürünü kazandırabilmek. Öğrenciye, gençliğe hizmet, özünde ülkenin ve dünyanın geleceğine hizmet etmektir. Bu bakış açısıyla her öğrencimize, eğitim, araştırma, toplumsal sorumluluk, bilim ve düşüncede yetkinlik, etik değerleri kazandırabilecek, çağdaş evrensel bir eğitim sunmak bizim temel misyonumuz.
KOLEJ-ÜNİVERSİTE SİNERJİSİ
İstanbul Kültür Üniversitesi Kültür ailesinin bir parçası olarak yer alıyor. Kültür Eğitim Kurumları programlarını oluştururken İstanbul Kültür Üniversitesi ile nasıl bir işbirliği yapıyor? Kurumlar arasındaki sinerjinin eğitimin süreçlerinizin kalitesine etkileri hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Kolej-Üniversite sinerjisi bizim en çok ağırlık verdiğimiz alanlardan biri. Eğitim, araştırma ve toplumsal sorumluluk olmak üzere tüm başlıklarda fikir, bilgi ve deneyim transferi yıl boyunca eğitim kademelerimizde devam ediyor. Biz Kültür olarak öğrenen bir organizasyonuz, kolej-üniversite sinerjisi de bu yönümüzü çok güçlendiren bir unsur. Üniversitemizin 2 Meslek Yüksekokulu, 8 Fakültesi, Uygulama ve Araştırma Merkezlerimizin akademik kadrosu, anaokulundan liseye tüm kademelerde, Kültür Koleji öğretmenleri ve öğrencileri için birer mentor. Bununla birlikte Kültür Koleji ve Kültür2000 Kolejimiz, üniversitemizin eğitim fakültesinde yetişmekte olan öğretmenler için bir deneyim sahası. Bu çift yönlü akış, anaokulundan üniversiteye uzanan kültür bağının etkisi eğitim, iletişim ve yönetişim süreçlerimizin tamamında hissediliyor.
Z KUŞAĞI GELECEĞİN EĞİTİMİNİ YENİDEN KURGULAYACAK
Günümüzde kurumlar Z Kuşağı olarak adlandırılan öğrencilere yönelik olarak eğitim süreçlerini yönetiyorlar. Bu sürece Kültür Eğitim Kurumları nasıl uyum sağlıyor? Z Kuşağının eğitimde yarattığı dönüşümün kodları hakkında neler düşünüyorsunuz?
Kültür Koleji’nde ilk öğrencilerimiz X kuşağıydı. Türkiye’nin X ve Y Kuşağını yetiştirirken edindiğimiz deneyimler, yeni kuşaklarla yolculuğumuzda bizim için en önemli rehber oldu. Kültür, kuruluşundan bu yana öğrenci ihtiyaçlarını ve eğitimin evrensel ilkelerini merkeze alan bir eğitim kurumu. Bununla birlikte yerel değerlerin, coğrafyanın ve kültürel kodların nesiller üzerindeki değiştirici ve dönüştürücü gücünü de önemsiyor ve eğitim hamlelerimizi bu gerçekler doğrultusunda tasarlıyoruz. Bu da kuşaklararası geçişleri daha kolay yönetmemizi sağlıyor. Z kuşağının eğitimde yarattığı dönüşüm kodlarına gelince… Z kuşağı pandemiye kadar bilgi ve iletişim teknolojilerinin şekillendirdiği bir kuşaktı. Davranışlarını, ihtiyaçlarını daha çok bu bağlamda anlamaya ve karşılamaya çalışıyorduk. Bunun yanı sıra ifade özgürlüğüne verdikleri önem, topluma ve çevreye karşı duyarlılıkları, katılımcı yapılarıyla eğitim pratiklerini ciddi ölçüde şekillendirdiler. Ancak Z Kuşağının şimdi çok önemli ve beklenmedik bir donanımı daha var ki bu yönleri yalnızca eğitimi değil iş dünyasını, bilim ve araştırma geleneğini de etkileyecek. Z Kuşağı kriz toleransı ve risk bilinci yüksek bir kuşak. Pandemiyle birlikte ikinci bir dönüşüm daha yaşadılar. Kriz ve risk deneyimleriyle Z Kuşağı geleceğin eğitimini yeniden kurgulayacak kuşak olacak.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öne Çıkanlar
2011 yılında hayata geçirdikleri dijital ders yönetim sistemi CATS ile pandemide uzaktan eğitim sürecini en optimal şekilde yönettiklerini belirten İstanbul Kültür Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkanı ve Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkan Yardımcısı Ful Akıngüç, “Kültür Eğitim Kurumları için geçmiş deneyimlerin ve doğru yatırımların çıktılarından azami düzeyde yararlandığımız ve kriz reflekslerimizi geliştirdiğimiz bir dönem oldu.” Diye konuştu. Akıngüç ile, pandemi sürecinin eğitime etkilerini, Z Kuşağının yarattığı dönüşümü ve kurumun gelecek planlarını konuştuk.
FUL AKINGÜÇ’TEN…
* Dijital eşitsizliği ortadan kaldıracak politikalar doğru yapılandırılabilirse, hibrit ya da uzaktan eğitim güçlendirici bir unsur olacaktır.
* Bir yandan dijital eğitim yatırımlarımıza ağırlık verirken, öğretmen eğitimlerinin de içeriğini dönüştüreceğiz. Ek olarak eğitim, yönetim ve öğrenci tabanında kriz ve risk okuryazarlığını artıracak, yaygınlaştıracak çalışmalar gündemimizde.
* Özel okulların en büyük açmazlarından biri uzaktan eğitim-fiyat politikasını ilişkilendiren yorumları yönetmek. Bu dönemde özel okulların rakip değil refik olduklarını her daim göz önünde bulundurmaları çok önemli.
* Z Kuşağı kriz toleransı ve risk bilinci yüksek bir kuşak. Pandemiyle birlikte ikinci bir dönüşüm daha yaşadılar. Kriz ve risk deneyimleriyle Z Kuşağı geleceğin eğitimini yeniden kurgulayacak kuşak olacak.
Pandemi ile birlikte uzaktan eğitim süreçleri de eğitim sistemimizin bir parçası haline dönüştü. İstanbul Kültür Eğitim Kurumları açısından bu süreci değerlendirebilir misiniz?
İstanbul Kültür Eğitim Kurumları olarak 60 yıllık kurumsal tarihimizde ulusal ve küresel çapta pek çok tanıklığımız oldu. Kriz ve risk yönetimine ilişkin önemli deneyimler edindik. Geçmiş deneyimlerimiz değerli bir rehber olsa da pandemi diğer eğitim kurumları gibi bizim için de dikkatle yönetmeye çalıştığımız, zorlayıcı bir deneyimdi. Uzaktan eğitim konusunda hem teknik hem de alışkanlıklar bağlamında görece kolay ve yumuşak bir geçiş yaptığımızı söyleyebilirim, çünkü 2011 yılından bu yana kullandığımız bir dijital ders yönetim sistemimiz var. CATS adı verdiğimiz bu platform uzun yıllardır, hem öğrencilerimiz hem de eğitim kadromuz ve aileler tarafından bilinen ve tecrübe edilmiş bir sistemdi. Dolayısıyla dijitalleşme sürecine yumuşak bir geçiş yaptık.
İletişim, süreç yönetiminde bizim için en önemli başlıklardan biriydi. “Kültür Ailesi” olarak öğrenci ve ailelerimiz başta olmak üzere tüm paydaşlarımıza en güncel ve doğru bilgiyi vermek için tüm yönetim ekibimiz ve “Korona Komisyonumuzla” birlikte çalıştık. Kampüslerimizin her açıdan sağlıklı ve güvenli olması için kurduğumuz AR-GE komisyonumuz dünyanın pek çok yerindeki örnekleri yakından takip ederek süreci yönetti. CATS ve K12 Net üzerinden Kültür Koleji ve Kültür2000 Kolejinin her kademesinde öğrencilerimiz, öğretmenleriyle online derslerini gerçekleştirdiler. Binaların kullanımından servislere, yemekten açık sınıflara, bahçeden kütüphaneye, koridorlardan asansörlere, bahçe revirlerinden klimalara kadar onlarca detayın konu edildiği tüm düzenlemeleri sağladık. Özetle pandemi dönemi Kültür Eğitim Kurumları için geçmiş deneyimlerin ve doğru yatırımların çıktılarından azami düzeyde yararlandığımız ve kriz reflekslerimizi geliştirdiğimiz bir dönem oldu.
HİBRİT - UZAKTAN EĞİTİM BU ÇAĞIN BİR GEREĞİ ve GERÇEĞİ
Uzaktan ve hibrit eğitim yeni dönemin paradigması olarak ortaya çıktı. Bu sürecin eğitim dünyasına etkilerini değerlendirebilir misiniz? Bu kapsamda İstanbul Kültür Eğitim Kurumlarının gelecek planlarında neler öne çıkıyor?
Uzaktan eğitim ya da hibrit eğitim özellikle verimlilik anlamında yüz yüze eğitimle kıyaslanıyor. Bir eğitimci olarak meseleyi pandemi özelinden çıkarıp, dijitalleşen dünyanın ölçeğinde ele alırsak, hibrit ya da uzaktan eğitim bu çağın bir gereği ve gerçeği. Bilginin bu kadar hızlı erişilebildiği ve dolaşıma açıldığı bir dünyada, eğitimin zaman ve mekânın sınırları içinde kalması mümkün değil. Ancak dünya hibrit eğitimi pandemiyle tecrübe etti ve bir zorunluluk olarak yaşadı. Özellikle öğrenci ve aileler, uzaktan eğitimi bir kriz döneminde deneyimledikleri için yargılar da bu çerçevede şekillendi. Yüz yüze eğitimin önemi, verimi elbette tartışılmaz. Ancak dijital eşitsizliği ortadan kaldıracak politikalar doğru yapılandırılabilirse, hibrit ya da uzaktan eğitim güçlendirici bir unsur olacaktır. Gelecek planlarımız içinde de eğitimcinin eğitimine çok daha fazla kaynak ayırmak var. Öğrencilerin radikal değişimlerle yetiştiği bir çağdayız. Öğretmenlik mesleğinin de profili, öğretmenliğin gerektirdiği donanım ve yetenek setleri de yeniden tanımlanacak. Bu noktada dijital eğitim yatırımlarımıza ağırlık verirken, öğretmen eğitimlerinin de içeriğini dönüştüreceğiz. Ek olarak eğitim, yönetim ve öğrenci tabanında kriz ve risk okuryazarlığını artıracak, yaygınlaştıracak çalışmalar gündemimizde.
ÖĞRETMENLER DİJİTAL EŞİTSİZLİKLE MÜCADELE EDİYOR
Öğretmenler eğitim süreçlerinin en önemli bileşeni olarak öne çıkıyor. Pandemi ile başlayan yeni dönemde öğretmenler nasıl bir değişim süreci ile karşı karşıya kaldı? Kültür Eğitim Kurumları olarak öğretmenlerin yeni döneme uyumu konusunda hangi çalışmaları gerçekleştiriyorsunuz? Öğretmenlerin bu sürece uyumu için neler öneriyorsunuz?
Her ülkenin pandemiyle başetme stratejisi farklıydı. Bu stratejiler eğitim ve eğitimcinin duruşunu da belirledi. Türkiye ölçeğinde öğretmenlerin, pandemi sürecinde sağlıkçılarla birlikte en fazla emek veren kesim olduğunu söyleyebiliriz. İş ve yaşam dengeleri içiçe geçti. Evlerin içinde ebeveyn-öğretmen rolünü içiçe yaşadılar. Eğitime dair tüm pratikleri de bir anda değişti. Yeni teknolojilere uyum sürecinde ise öğrenci ve öğretmen kimliklerini birlikte taşıdılar. Öğretmenlik eğitimi ve deneyimi süresince edindikleri tüm deneyimi yeni bir alana, dijital dünyaya transfer ettiler. Beraberinde eğitim alanında yaşanan dijital eşitsizlikle mücadele vermeye çalıştılar ki bu çok ayrı bir efor, çok ciddi bir sorumluluktu. Özetle yönetilmesi, içselleştirilmesi ciddi emek isteyen bir değişim sürecinden geçtiler. Kültür Eğitim Kurumlarında öğretmenlerimizin bu döneme uyum süreçlerinde önceliğimiz sağlık ve güvenlikleriydi. Bu konuda okul müdürlerimiz ve öğretmelerimiz arasında sıkı bir diyalog ve iletişim ağı kurduk. Öğretmenlerin, bu dönemi duygusal, mental ve fiziksel olarak sağlıklı geçirebilmeleri eğitim verimliliği için de çok önemli. Bu nedenle tüm öğretmenlere bir eğitim yöneticisi olarak önerim, iş-özel yaşam dengesini mümkün olduğunca iyi kurabilmeleri, bu konuda eğitim yöneticileriyle beklenti ve talep noktasında iletişimde kalmaları. Öğrenci ve ailelerin belirsizlik baskısı yaşadıkları şu dönemde çatışma yönetimi, geri bildirim verme, kriz yönetiminde etkili iletişim, farkındalık gibi kişisel gelişim eğitimlerine de olabildiğince zaman ayırmalarını önerebilirim.
ÖZELOKULLAR RAKİP DEĞİL REFİK OLMALI
Pandemi sürecinden en çok etkilenen sektör özel okulculuk oldu. Türkiye’de özel okul sektörünün bundan sonraki gelişimi hakkında değerlendirmeleriniz nelerdir? Sektörde yaşanan zorlukların aşılması konusunda neler önerebilirsiniz?
Dünya bir krizden geçiyor. Özel okulların en büyük açmazlarından biri uzaktan eğitim-fiyat politikasını ilişkilendiren yorumları yönetmek. Bu dönemde özel okulların rakip değil refik olduklarını her daim göz önünde bulundurmaları çok önemli. Kriz döneminde eğitimin ve eğitim emekçisinin evrensel değerine ilişkin algı ancak okullar arası dayanışmayla mümkün olabilir. Bunun yanı sıra eğitim hizmetinin sürdürülebilirliğini sağlayacak teknolojik, ekonomik, sosyal politikalara daha fazla ağırlık verilmesi bu sürecin çok daha yönetilebilir olmasını sağlayacak.
MİSYONUMUZ GENÇLİĞE EĞİTİM KÜLTÜRÜNÜ KAZANDIRMAK
Kültür Eğitim Kurumları 61. Yılında köklü bir eğitim kurumu olarak sektörde önemli bir konumda bulunuyor. Bu denli köklü bir kurumun tepe yöneticisi olmak size nasıl bir sorumluluk yüklüyor? Bu çerçevede kurumun misyonunda öne çıkan noktalar nelerdir?
Kültür eğitim alanında hizmet veren bir aile işletmesi. İşimiz ve kimliğimizin temellerini duygusal yönü ağır basan iki başlık oluşturuyor ki bu da aile ve insan. Eğitim alanında hizmet veren bir aile işletmesinin yöneticisi olarak kendimi hem geçmişe hem de geleceğe karşı sorumlu hissediyorum. Aile işletmemizin kök değerlerinin korunmasını sağlamak, eğitim kurumlarımızı geleceğe taşımak misyonunu tüm iş süreçlerimizde hissediyorum. Kurucumuz ve Onursal Başkanımız İnş. Yük. Müh. FahamettinAkıngüç’ün Kültür Koleji’nin kuruluşunda kullandığı ‘Öğrencilerin Hizmetinde’ mesajı aslında Kurumumuzun misyonunu tarif eden en güçlü ifade. Bu misyon, kurumsal anayasamızın da kaynağını, temel dayanağını oluşturur. Bu noktada misyonumuz, öğrenciye bir diğer ifadeyle gençliğe, geleceğe eğitim kültürünü kazandırabilmek. Öğrenciye, gençliğe hizmet, özünde ülkenin ve dünyanın geleceğine hizmet etmektir. Bu bakış açısıyla her öğrencimize, eğitim, araştırma, toplumsal sorumluluk, bilim ve düşüncede yetkinlik, etik değerleri kazandırabilecek, çağdaş evrensel bir eğitim sunmak bizim temel misyonumuz.
KOLEJ-ÜNİVERSİTE SİNERJİSİ
İstanbul Kültür Üniversitesi Kültür ailesinin bir parçası olarak yer alıyor. Kültür Eğitim Kurumları programlarını oluştururken İstanbul Kültür Üniversitesi ile nasıl bir işbirliği yapıyor? Kurumlar arasındaki sinerjinin eğitimin süreçlerinizin kalitesine etkileri hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Kolej-Üniversite sinerjisi bizim en çok ağırlık verdiğimiz alanlardan biri. Eğitim, araştırma ve toplumsal sorumluluk olmak üzere tüm başlıklarda fikir, bilgi ve deneyim transferi yıl boyunca eğitim kademelerimizde devam ediyor. Biz Kültür olarak öğrenen bir organizasyonuz, kolej-üniversite sinerjisi de bu yönümüzü çok güçlendiren bir unsur. Üniversitemizin 2 Meslek Yüksekokulu, 8 Fakültesi, Uygulama ve Araştırma Merkezlerimizin akademik kadrosu, anaokulundan liseye tüm kademelerde, Kültür Koleji öğretmenleri ve öğrencileri için birer mentor. Bununla birlikte Kültür Koleji ve Kültür2000 Kolejimiz, üniversitemizin eğitim fakültesinde yetişmekte olan öğretmenler için bir deneyim sahası. Bu çift yönlü akış, anaokulundan üniversiteye uzanan kültür bağının etkisi eğitim, iletişim ve yönetişim süreçlerimizin tamamında hissediliyor.
Z KUŞAĞI GELECEĞİN EĞİTİMİNİ YENİDEN KURGULAYACAK
Günümüzde kurumlar Z Kuşağı olarak adlandırılan öğrencilere yönelik olarak eğitim süreçlerini yönetiyorlar. Bu sürece Kültür Eğitim Kurumları nasıl uyum sağlıyor? Z Kuşağının eğitimde yarattığı dönüşümün kodları hakkında neler düşünüyorsunuz?
Kültür Koleji’nde ilk öğrencilerimiz X kuşağıydı. Türkiye’nin X ve Y Kuşağını yetiştirirken edindiğimiz deneyimler, yeni kuşaklarla yolculuğumuzda bizim için en önemli rehber oldu. Kültür, kuruluşundan bu yana öğrenci ihtiyaçlarını ve eğitimin evrensel ilkelerini merkeze alan bir eğitim kurumu. Bununla birlikte yerel değerlerin, coğrafyanın ve kültürel kodların nesiller üzerindeki değiştirici ve dönüştürücü gücünü de önemsiyor ve eğitim hamlelerimizi bu gerçekler doğrultusunda tasarlıyoruz. Bu da kuşaklararası geçişleri daha kolay yönetmemizi sağlıyor. Z kuşağının eğitimde yarattığı dönüşüm kodlarına gelince… Z kuşağı pandemiye kadar bilgi ve iletişim teknolojilerinin şekillendirdiği bir kuşaktı. Davranışlarını, ihtiyaçlarını daha çok bu bağlamda anlamaya ve karşılamaya çalışıyorduk. Bunun yanı sıra ifade özgürlüğüne verdikleri önem, topluma ve çevreye karşı duyarlılıkları, katılımcı yapılarıyla eğitim pratiklerini ciddi ölçüde şekillendirdiler. Ancak Z Kuşağının şimdi çok önemli ve beklenmedik bir donanımı daha var ki bu yönleri yalnızca eğitimi değil iş dünyasını, bilim ve araştırma geleneğini de etkileyecek. Z Kuşağı kriz toleransı ve risk bilinci yüksek bir kuşak. Pandemiyle birlikte ikinci bir dönüşüm daha yaşadılar. Kriz ve risk deneyimleriyle Z Kuşağı geleceğin eğitimini yeniden kurgulayacak kuşak olacak.
Son Güncelleme: Perşembe, 27 May 2021 11:23
Gösterim: 911
Pandemi nedeniyle yaşanan olumsuzlukların özel okullara etkileri hakkında sorularımızı yanıtlayan TÖZOK Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Öztürk, “Özel okullarımızın, sektörünün köklü güven deneyimi ile bu süreçte ayakta kalmak için büyük özveride bulunduğunu vurgulamak isterim.” diye konuştu. Öztürk, sektörle ilgili gelecek döneme ilişkin öngörülerini aktarırken, dijital dönüşümün kaçınılmaz olduğunu söyledi.
Pandemi ile ortaya çıkan şartlar özel okulculuk dünyasını nasıl etkiledi? Bu kapsamda son 1 yılın tablosu ile ilgili değerlendirmeleriniz nelerdir?
Pandemi sürecinin duyurulduğu Mart 2020 tarihinden bu yana her alanda yaşanan yeni uygulama kuralları ve kısıtlamalar, eğitim kurumlarında da etkili oldu. Doğal olarak özel okullar da bu olumsuzluktan, tabiri caizse payına düşeni aldı. 2020 ve 2021’de ( tamamı pandemiden dolayı olmasa da) 938 özel okul kapandı, 882 özel okul devir işlemi yaptı. Kapanan ve devredilen özel okullardan dolayı sektörde, 49 bin 954 öğrenci kaybı yaşandı. Bununla birlikte eğitim ücretlerinin ödenmesinde ve kayıt yenilemelerinde zorlukların yaşandığını da belirtmek gerekir. Özel okullardaki bu devir ve kapanmalar sonucu oluşan öğrenci hareketliliğinden dolayı 4 bin 940 öğretmen de işten ayrılmak durumunda kaldı. Özel okulların bu dönemde büyük özverilerde bulunduklarını ve süreci en az tahribat ile atlatmak için yoğun gayret gösterdiklerini belirtmek isterim.
Bu süreçte zorunlu olarak yapılan uzaktan öğretim çalışmalarından öğrencilerimizin istenen düzeyde yararlanabilmesi için özel okullar yaşadıkları mali sıkıntılara rağmen ciddi harcamalar yaparak, sonraki dönemlerde de uygulanabilecek olan uzaktan öğretim ortamını oluşturdular. Öğretmenlerimizin dijital becerilerinin dönüşümünü hızlı bir şekilde sağlamayı başardık.
TUBİTAK RAPORUNDA ÖZEL OKULLAR
Sektör bu dönemde nasıl bir performans ortaya koydu? Özel okulculuk dünyasında oluşan kaygı ve beklentiler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Pandemi dönemine bağlı olarak uzaktan öğretim uygulamasının ne kadar devam edeceği maalesef tahmin edilemiyordu. Bu düşünce halen devam etmektedir Özel okulların online öğretim için ciddi miktarda yatırım yapmak zorunda kalmış olması, özel okullarda yaşanan %15’lik öğrenci kaybı, öğretmen aylıkları, diğer personel giderleri, işletme masrafları, kira ödemeleri gibi giderler ve bu sürecin velilerimizin mali durumları üzerinde yaptığı ve yapacağı etkilerin okullarımızı da etkileyeceği kuşkusuzdur.
Ancak bir yılı aşkın bir süreden bu yana yaşanan gelişmeler üzerine Prof. Dr. Feza Orhan’ın proje yürütücüsü olduğu“COVID-19 Sürecinde Uzaktan Öğretme Süreci İle İlgili İlk ve Ortaöğretim Öğrencilerinin Algıları ve Duygularına Yönelik Bir Analiz” başlıklı TÜBİTAK raporu hazırlanmıştır. Bu raporda belirtilen verilere bakınca sürecin özel okullarca başarılı şekilde yönetildiği, bunun velilerce de gözlemlendiği, dolayısıyla gelecek için çok kaygı verici bir durumun olmadığı görülmektedir.
Raporda; pandemi döneminde, uygulanan uzaktan öğretimde, derslere uzaktan erişim için dizüstü bilgisayar kullanımı özel okullarda (%58.90) resmi okullarda (%39.70) olarak belirtilmiştir. Derslere düzenli olarak giren öğrencilerin oranı resmi okullarda %36.70 iken, özel okullarda %83.6 olduğu saptanmıştır. Rapordaki bulgularda dikkat çeken bir diğer öğenin, derslerin öğrenilip öğrenilmediğine ilişin soruya “evet öğreniyorum” seçeneğinin resmi okullarda ilkokul düzeyinde %46.6 iken, özel okullarda bu oranın %60.4 olduğutespitinin yapılmasıdır.
Bu açıklamalar özel okullarda kriz süreçlerinde bile öğrencilere verilen hizmette aksama yaşanmaması için azami performans gösterildiğini ortaya koymaktadır.
KÇÖ DIŞINDA DESTEK ALINAMADI
Devlet özel okulların beklentisine karşılık verebildi mi? Bu dönemde neler elde edilebildi? Beklentiler neler?
Pandemi sürecinin başlangıcındaki belirsizlik ve kararsızlığa rağmen Milli Eğitim Bakanlığı pratik ve gerçekçi kararlar alarak, sürece alışma veya zorunlu uyum döneminde aldığı kararlarla önemli hamleler yaptı. Resmi ve özel okullar arasındaki öğrenci geçişlerinin bir süre ertelenmesi, okullar arasındaki öğrenci geçişlerinin oluşturacağı büyük kargaşayı önlemiştir. Herkesin karşılaşılan durumun mevcut haliyle ve sağduyu ile geçirmesini sağlamıştır. Bu konuda Sayın Bakanımızın kararlı tutumu pandemi başlangıcındaki heyecan ve telaş içinde veli koşuşturmalarına ve öğrencilerin kafa karışıklığı yaşamasına sebep olacak çalkantılı ortam oluşmasınıönlemiştir.
Yine bu süreçte, 5580 sayılı yasa gereği, özel okullarda ücretsiz öğrenim gören öğrencilerin % 3’lük bölümü olan ve halen özel okullarda ücretsiz eğitim gören 36.728 öğrencinin ve okulların kendi kararlarıyla burslu eğitim verdikleri öğrencilerin eğitim öğretimlerinde hiçbir aksamaya fırsat verilmedi.
Öğretmenlerimize kısa çalışma ödeneği verilmesi dışında, özel okulların mali destek alan diğer işletmeler kapsamında da değerlendirilmesini beklerdik. Ancak özel okullar için uygulanan KDV oranının, % 8 den % 1’e indirilmesi velilerimize mali bir destek sağlamıştır. Velilerimiz adına beklentimiz, % 1’lik KDV oranının devam ettirilmesidir
ÖZEL OKULLARDA SEFERBERLİK YAŞANDI
Özel okullar ile devlet okulları arasında kesintisiz eğitim konusunda bu dönemde ne gibi farklılıklar ortaya çıktı?
Eğitim sistemimizin bu istenmeyen süreçten mümkün olduğu kadar az etkilenmesi için Bakanlığımız ile resmi ve özel okullar tarafından büyük çabalar verildi. Tabii ki Bilim Kurulu ve Hükümet Kararları eğitimin geneli için verilmektedir. Dolayısıyla özel okulların eğitim adına alınan bütün kararlara uyma zorunluluğu bulunmaktadır. Ancak özel okulların talep ve beklentileri daima kesintisiz ve yüz yüze eğitimden yana olmuştur. Bu yönde özel okullar başta hijyen kuralları olmak üzere sağlıklı eğitim ortamı oluşturma bakımından tam bir seferberlik ilan etmişlerdir. Özel okul idareci ve öğretmenleri ile eğitim alanında hizmet veren bütün personelin öncelikle aşılanıp okullarımızın açılması gerektiği önerilerimiz her fırsatta ilgili birim ve yetkililere ulaştırıldı.
Bu süreçte özel okulların, eğitim sistemimiz içindeki önemli yerinin bilinciyle sadece online öğretim uygulaması yönünde faaliyette bulunulmadı. Bu hizmetler yürütülürken aynı zamanda yapılan planlamalar dahilinde, öğretmenlerimiz yoğun hizmet içi eğitim programlarına alındı. Özel okullar bu planlı hizmet içi eğitim faaliyetleriyle öğretmenlerin görev ve tanımlamalarını dijital dönüşüm bilgilendirmeleriyle daha da güçlendirmişlerdir. Özel okullarımızın, sektörünün köklü güven deneyimi ile bu süreçte ayakta kalmak için büyük özveride bulunduğunu bir daha vurgulamak isterim.
DİJİTAL DÖNÜŞÜM KAÇINILMAZDIR
Bakan Ziya Selçuk bu arada “Dijital Dönüşümden başka çıkış yok” dedi. Bu değerlendirmenin eğitimde etki ve sonuçları neler olacak?
Sayın Bakanımızın açıklamasını, yaşanan gerçeklerin bir ifadesi olarak değerlendirmek gerekir. Artık eğitimin süresi, “Hayat Boyu” olarak tanımlanmaktadır. AB uyum yasaları kapsamında da Hayat boyu eğitim bir gereklilik olarak kabul edilmiştir. Yaşam şartları, mesleki gelişmeler, yeni meslekler… Kısaca eğitimle ilgili alanlarda izlenen hızlı gelişmeler karşısında yurttaşlarımıza, yediden yetmişe eğitim vermemizi gerektirmektedir. Eğitim verileceklerin tamamına yüz yüze hizmet verme olanağı olmadığından, dijital dönüşüm kaçınılmazdır. Bu uygulama ile yapılacak öğretimin ölçme değerlendirme sistemi de dijital yolla olacaktır.Şu anda bazı alanlarda uygulanan yüz tanıma sistemleri merkezlerinin ülke geneline yayılmasıyla isteyen herkesin eğitim alabilmesi ve sınav sonucu belge alabilmesi sağlanacaktır. Pandemi süreci öncesi çevrim içi uygulamaları tereddütle karşılanması bekleniyordu. Nitekim sürecin başında böyle oldu. Ancak yaşanan gelişmeler sonucunda bunun kamuoyumuz tarafından kısa sürede kabul gördüğüne tanık olduk.
Dolayısıyla koronavirüs salgını sonrasında da, uzaktan öğretim ve çevrim içi uygulamalarının eğitim sistemimizde olması gerekecektir. Özellikle ortaöğretim kurumlarında bazı derslerin çevrim içi olarak uygulanmasına geçilmesi gerektiği yönünde Derneğimizce Bakanlıktan talepte bulunulmuş ve gerekli şartları oluşturan okulların yabancı dil derslerinin% 20’lik oranını çevrim içi yapmasına izin verilmiştir. Önümüzdeki öğretim yılında bunun diğer dersler alanında da genişletilerek resmi ve özel bütün örgün ve yaygın eğitim kurumlarımızda yaygınlaştırılmasını ümit ediyoruz.
Bu dönemde ortaya çıkan sorunlardan biri de öğrenme kayıpları oldu. Bu sorunun boyutları hakkında neler söylemek istersiniz? Bu dönemdeki kayıpların telafisi için neler yapılmalı?
Pandemi dönemiyle ilgili yapılan muhtelif çalışmalarda, öğrencilerin öğrenme kaybının özel ilköğretim okullarında yaklaşık %35 olduğu belirtilmektedir. Ortaöğretim okullarında da bu civarda olduğunu tahmin etmekteyiz.
Bakanlığımızca, günümüz şartlarına göre 1 Haziran 2021 tarihinde başlamak üzereokul öncesi eğitim kurumlarının mevcut durumda olduğu gibi tam zamanlı olarak, ana sınıfları ve ilkokullarda ise haftada iki gün, 7 Haziran 2021 tarihi itibarıyla da ortaokul ve ortaöğretim kurumlarında haftada iki gün yüz yüze eğitim yapılması kararı verildi. En kısa zamanda haftanın bütün günlerinde ve bütün eğitim kademelerindeki okullarda yüz yüze eğitim yapılması samimi dileğimizdir.
Bakanlığımızın telafi eğitimiyle ilgili usul ve esasları açıklamasıyla da özel okullarımız yapacakları planlama dahilinde uygulamaya geçeceklerdir.Yeni bir karar değişikliği olmazsa, telafi eğitiminin tamamı yüz yüze eğitim şeklinde gerçekleştirilecektir. Bakanlığımızca da belirtildiği üzere kapsamlı bir süreç olarak yürütecek olan telafi eğitimi ile öğrencilerimize, dönem içerisinde uzaktan eğitimle aldığı dersleri destekleyici / pekiştirici bir hizmet sunulacaktır.
Telafi eğitimi; öğrencilerimizi akademik yönden desteklemekle birlikte bu olumsuz dönemin öğrencilerimizde oluşturduğuna inandığımız; sosyal, duygusal ve fiziksel alanlardaki olumsuz etkileri de ortadan kaldıracaktır.
Öğrencilerin gerek yüz yüze eğitime devamı, gerekse telafi eğitimine katılma oranını velilerimizin kararı belirleyecektir. Bu bağlamda özel okullarımızın Mayıs ayı sonu itibariyle okullarını Hijyen Kılavuzu kurallarına uygun şekilde, yüz yüze telafi eğitimi için hazırladıklarının, velilerimizce bilinmesini isterim.
Pandeminin yarattığı sonuçların, velilerin okul seçimindeki tercihlerine etkileri hakkında neler düşünüyorsunuz?
Pademi sürecinin olumsuz etkilerini asgari düzeye indirilmesi için özel okullar tarafından gösterilen çabalar velilerimizce de tespit edilmektedir. Eğitimini özel okulda yapmak isteyen öğrenci veya çocuğunun eğitimini bir özel okulda tamamlamasını arzulayan veli, kendi olanak ve şartlarına uygun bir özel okulu tercih etmek ister. Eğitim alanında bazı işletme hatalarından veya kişisel başarısızlıklardan dolayı velileri ve kamuoyunu rahatsız eden gelişmeler yaşandığı malumdur. Ancak bu bireysel hatalar, eğitim sistemimizin yıldızı olan özel okulların genel başarısını gölgeleyemez. Olanağı olan her kesin bu seçkin eğitim kurumlarında çocuğunu okutmaya yöneleceğine eminim. Özellikle şu anda yaşanan ve günümüzde bütün önceliklerin önüne geçen, ciddi sağlık sorunlarına sebep olan olumsuz dönemde özel okulların hijyen kurallarının sağlanmasına azami ölçüde önem verdiğini belirtmek isterim.
Diğer taraftan özel okullar;
Milli Eğitim Temel Kanununda belirtilen esaslar içinde milli ve manevi değerleri yüksek, sorumluluk sahibi, bilinçli ve girişimci öğrenciler yetiştirmeyi,
Kalıcılık ve tecrübe açısından yeterli düzeyde eğitim vermeyi, uygulanan programlara uygun modern teknikler ve materyallerle öğrencilerine hizmet sunmayı,
Rehberlik hizmetleri ve psikolojik danışmanlık hizmetleri vermeyi ve okul içi disiplini sevgi saygı çerçevesinde sağlamayı,
Öğrenci, yönetici, öğretmen ve velilerle iyi iletişim kurmayı,
Uluslararası alanda kullanılan geçerli tekniklerin uygulandığı yabancı dil programları ile öğrencilere yabancı dil öğretmeyi,
Tam donanımlı aktif laboratuarlarda eğitim vermeyi,
Sanatı ve sporu sevdirmeyi,
bunlarla birlikte iyi ve etkin bir eğitimin gerektirdiği her hizmeti öğrencilerimize ulaştırmayı amaç edinmiş öncü eğitim kurumları olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
EĞİTİMİN PAYDAŞLARININ SORUNLARINI DA DİLE GETİRDİK
Yüz yüze eğitime ara verilmesi eğitim sektörüne hizmet üreten servisçilerin, kantincilerin vb grupların iş yapamamasına neden oldu. Eğitim ekosisteminin önemli bir bileşeni olan bu kurumların yaşadığı sorunlar neler, sektör bu sorunların aşılması için nasıl bir yol izledi?
Pandemi süreci yalnızca toplum sağlığı ve toplumsal hayatın devamlılığını değil, çalışma hayatını da derinden etkiledi. Özel okulların yaşadığı olumsuzluklardan, eğitim alanında hizmet veren bütün paydaşlar etkilendiler. Sürecin ne kadar devam edeceği de maalesef tahmin edilememektedir. Pandeminin insanlar, ekonomiler ve toplumlar üzerindeki etkisi arttıkça; çalışma hayatı, insan ilişkileri, çalışma şartları, hizmet alanları ve hizmet ulaştırma şartları gibi konular da giderek daha kritik bir hale gelmektedir. Sadece servisçi ve kantinciler değil; kırtasiyeciler, yemek hizmeti veren, okul kıyafetleri hazırlayan, sosyal etkinliklerde görev alan kuruluşlar ve benzeri pek çok alanda çalışanlar olumsuz etkilendi.
Kabul edilmeli ki, özel okul sektörünün bütün bu konularda söz konusu paydaşlara destek olması, sorunlara çare bulması olanağı bulunmamaktadır. Ancak bunu samimiyetle belirtmek isterim ki, resmi makamlarla yapılan özel okullar hakkındaki bütün görüşme ve toplantılarda bu emektar paydaşlarımızın karşılaştıkları zorlukları dile getirdik. Çünkü bu sektörlerin,vermiş olduğumuz eğitim hizmetinin önemli bir öğesi olduğunu, okullarımızdaki hizmetlerin sağlıklı ve etkin yürütülmesinde bu paydaşlarımızın önemli yeri olduğuna inanıyoruz.
UZAKTAN EĞİTİMİN AVANTAJLARI VE DEZAVANTAJLARI NELER?
Esas olanın yüz yüze eğitim olduğunu öncelikle belirtmek gerekir. Uzaktan öğretimin “eğitim” olarak ifade edilmesini bir ağız alışkanlığı olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü eğitim için sadece bilgi aktarımının yeterli olması mümkün değildir.
Uzaktan öğretimin getirdiği avantajlar; Zaman kazandırmak ve günlük yaşam ile eğitimi aynı zaman dilimi içinde yürütmek, mali imkânı sınırlı olanların daha kolay eğitime ulaşması, öğretmen ve öğrencilerimizin teknolojiyle daha yakından tanımaları ve ilgilenmeleri, ders konularının anlatımında yeni metotlar uygulamak için eğitim çalışmaları yapılması gibi hususlar söylenebilir.
Uzaktan öğretimin getirdiği dezavantajlar; Özellikle ilköğretim okullarındaki öğrencilerin eğitimleri ve genelde öğrencilerin sosyalleşmesi, aile bireylerinin ilişkilerindeki yıpranmaması ve aile içi huzursuzluklar yaşanmaması, çalışan anne babaların zorluklarla karşılaşmaması için yüz yüze eğitim yapılmasının gereğini ve önemini belirten hususlardan bir kaçıdır. Ayrıca yüz yüze yapılamayan sadece dijital ortamda iletişim kurmanın öğretmen ile öğrenciler arasında gerekli motivasyonu kazandırmaması, derse ilgiyi zayıflatması, öğrencide; “okul olmasa da olur” algısı oluşturması, okul çatısı altında sahip olunan sosyal ilişki kurma fırsatlarından tüm paydaşları mahrum bırakması, çocuklarla bağ kurma, akran ilişkilerini destekleme, duyguları düzenleme ve odaklanma yollarının aktarılması yönünde dezavantajlı olmaktadır.
Öğrencilerin sürekli ev ortamında olmaları, hareketsizlik ve beslenmelerinden kaynaklanan bedensel ve ruhsal rahatsızlıkları ise çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği açısından başlı başına dezavantajlar zincirinin en önemli halkasını oluşturmaktadır.
HİBRİT EĞİTİMİN AĞIRLIĞI ARTACAK
Uzaktan ve hibrit eğitim çerçevesinde geleceğin eğitimi nasıl olacak? Öngörüleriniz nelerdir?
Karma öğrenme, hibrit öğrenme, karışık öğrenme olarak ifade edilen geleneksel eğitim metodunun çevrimiçi eğitim materyalleriyle zenginleştirilmesi yani harmanlanmış şekli olacaktır. Harmanlanmış öğrenmedeki denge çevrimiçi ağırlıklı eğitim veren bir kurumun verimliliği arttırmak amacıyla çevrimiçi eğitime ek olarak yüz yüze ders vermesi olarak değerlendirilmelidir.
Öğrenciler dersleri kaçırdıysa veya tekrar etmek istiyorsa dersleri bu şekilde yeniden izleyebilmektedir. Hibrit öğrenmede her gün okula gitmek gibi bir zorunluluk olmadığından dolayı zaman ve maddi açıdan tasarruf sağlamak mümkündür. Hibrit eğitim yüze eğitim ağırlıkta olmak üzere sertifikalandırılmış ve gerekirse diplomaya dönüşebilecek bir uygulamaya fırsat verecektir.
Özellikle mesleki alanlardaki teorik konularda istendiğinde, yüz binlerce eğitim içeriğine kolay ve ücretsiz erişim sağlayabilecektir. Özel okullar açısından hibrit öğrenme uygulamalarının yararlı olacağı kanaatindeyim. Uygulamanın hayata geçirilmesiyle zaman içinde sistemin yerleşeceği ve gelişerek kabul göreceğine inanıyorum.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öne Çıkanlar
Pandemi nedeniyle yaşanan olumsuzlukların özel okullara etkileri hakkında sorularımızı yanıtlayan TÖZOK Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Öztürk, “Özel okullarımızın, sektörünün köklü güven deneyimi ile bu süreçte ayakta kalmak için büyük özveride bulunduğunu vurgulamak isterim.” diye konuştu. Öztürk, sektörle ilgili gelecek döneme ilişkin öngörülerini aktarırken, dijital dönüşümün kaçınılmaz olduğunu söyledi.
Pandemi ile ortaya çıkan şartlar özel okulculuk dünyasını nasıl etkiledi? Bu kapsamda son 1 yılın tablosu ile ilgili değerlendirmeleriniz nelerdir?
Pandemi sürecinin duyurulduğu Mart 2020 tarihinden bu yana her alanda yaşanan yeni uygulama kuralları ve kısıtlamalar, eğitim kurumlarında da etkili oldu. Doğal olarak özel okullar da bu olumsuzluktan, tabiri caizse payına düşeni aldı. 2020 ve 2021’de ( tamamı pandemiden dolayı olmasa da) 938 özel okul kapandı, 882 özel okul devir işlemi yaptı. Kapanan ve devredilen özel okullardan dolayı sektörde, 49 bin 954 öğrenci kaybı yaşandı. Bununla birlikte eğitim ücretlerinin ödenmesinde ve kayıt yenilemelerinde zorlukların yaşandığını da belirtmek gerekir. Özel okullardaki bu devir ve kapanmalar sonucu oluşan öğrenci hareketliliğinden dolayı 4 bin 940 öğretmen de işten ayrılmak durumunda kaldı. Özel okulların bu dönemde büyük özverilerde bulunduklarını ve süreci en az tahribat ile atlatmak için yoğun gayret gösterdiklerini belirtmek isterim.
Bu süreçte zorunlu olarak yapılan uzaktan öğretim çalışmalarından öğrencilerimizin istenen düzeyde yararlanabilmesi için özel okullar yaşadıkları mali sıkıntılara rağmen ciddi harcamalar yaparak, sonraki dönemlerde de uygulanabilecek olan uzaktan öğretim ortamını oluşturdular. Öğretmenlerimizin dijital becerilerinin dönüşümünü hızlı bir şekilde sağlamayı başardık.
TUBİTAK RAPORUNDA ÖZEL OKULLAR
Sektör bu dönemde nasıl bir performans ortaya koydu? Özel okulculuk dünyasında oluşan kaygı ve beklentiler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Pandemi dönemine bağlı olarak uzaktan öğretim uygulamasının ne kadar devam edeceği maalesef tahmin edilemiyordu. Bu düşünce halen devam etmektedir Özel okulların online öğretim için ciddi miktarda yatırım yapmak zorunda kalmış olması, özel okullarda yaşanan %15’lik öğrenci kaybı, öğretmen aylıkları, diğer personel giderleri, işletme masrafları, kira ödemeleri gibi giderler ve bu sürecin velilerimizin mali durumları üzerinde yaptığı ve yapacağı etkilerin okullarımızı da etkileyeceği kuşkusuzdur.
Ancak bir yılı aşkın bir süreden bu yana yaşanan gelişmeler üzerine Prof. Dr. Feza Orhan’ın proje yürütücüsü olduğu“COVID-19 Sürecinde Uzaktan Öğretme Süreci İle İlgili İlk ve Ortaöğretim Öğrencilerinin Algıları ve Duygularına Yönelik Bir Analiz” başlıklı TÜBİTAK raporu hazırlanmıştır. Bu raporda belirtilen verilere bakınca sürecin özel okullarca başarılı şekilde yönetildiği, bunun velilerce de gözlemlendiği, dolayısıyla gelecek için çok kaygı verici bir durumun olmadığı görülmektedir.
Raporda; pandemi döneminde, uygulanan uzaktan öğretimde, derslere uzaktan erişim için dizüstü bilgisayar kullanımı özel okullarda (%58.90) resmi okullarda (%39.70) olarak belirtilmiştir. Derslere düzenli olarak giren öğrencilerin oranı resmi okullarda %36.70 iken, özel okullarda %83.6 olduğu saptanmıştır. Rapordaki bulgularda dikkat çeken bir diğer öğenin, derslerin öğrenilip öğrenilmediğine ilişin soruya “evet öğreniyorum” seçeneğinin resmi okullarda ilkokul düzeyinde %46.6 iken, özel okullarda bu oranın %60.4 olduğutespitinin yapılmasıdır.
Bu açıklamalar özel okullarda kriz süreçlerinde bile öğrencilere verilen hizmette aksama yaşanmaması için azami performans gösterildiğini ortaya koymaktadır.
KÇÖ DIŞINDA DESTEK ALINAMADI
Devlet özel okulların beklentisine karşılık verebildi mi? Bu dönemde neler elde edilebildi? Beklentiler neler?
Pandemi sürecinin başlangıcındaki belirsizlik ve kararsızlığa rağmen Milli Eğitim Bakanlığı pratik ve gerçekçi kararlar alarak, sürece alışma veya zorunlu uyum döneminde aldığı kararlarla önemli hamleler yaptı. Resmi ve özel okullar arasındaki öğrenci geçişlerinin bir süre ertelenmesi, okullar arasındaki öğrenci geçişlerinin oluşturacağı büyük kargaşayı önlemiştir. Herkesin karşılaşılan durumun mevcut haliyle ve sağduyu ile geçirmesini sağlamıştır. Bu konuda Sayın Bakanımızın kararlı tutumu pandemi başlangıcındaki heyecan ve telaş içinde veli koşuşturmalarına ve öğrencilerin kafa karışıklığı yaşamasına sebep olacak çalkantılı ortam oluşmasınıönlemiştir.
Yine bu süreçte, 5580 sayılı yasa gereği, özel okullarda ücretsiz öğrenim gören öğrencilerin % 3’lük bölümü olan ve halen özel okullarda ücretsiz eğitim gören 36.728 öğrencinin ve okulların kendi kararlarıyla burslu eğitim verdikleri öğrencilerin eğitim öğretimlerinde hiçbir aksamaya fırsat verilmedi.
Öğretmenlerimize kısa çalışma ödeneği verilmesi dışında, özel okulların mali destek alan diğer işletmeler kapsamında da değerlendirilmesini beklerdik. Ancak özel okullar için uygulanan KDV oranının, % 8 den % 1’e indirilmesi velilerimize mali bir destek sağlamıştır. Velilerimiz adına beklentimiz, % 1’lik KDV oranının devam ettirilmesidir
ÖZEL OKULLARDA SEFERBERLİK YAŞANDI
Özel okullar ile devlet okulları arasında kesintisiz eğitim konusunda bu dönemde ne gibi farklılıklar ortaya çıktı?
Eğitim sistemimizin bu istenmeyen süreçten mümkün olduğu kadar az etkilenmesi için Bakanlığımız ile resmi ve özel okullar tarafından büyük çabalar verildi. Tabii ki Bilim Kurulu ve Hükümet Kararları eğitimin geneli için verilmektedir. Dolayısıyla özel okulların eğitim adına alınan bütün kararlara uyma zorunluluğu bulunmaktadır. Ancak özel okulların talep ve beklentileri daima kesintisiz ve yüz yüze eğitimden yana olmuştur. Bu yönde özel okullar başta hijyen kuralları olmak üzere sağlıklı eğitim ortamı oluşturma bakımından tam bir seferberlik ilan etmişlerdir. Özel okul idareci ve öğretmenleri ile eğitim alanında hizmet veren bütün personelin öncelikle aşılanıp okullarımızın açılması gerektiği önerilerimiz her fırsatta ilgili birim ve yetkililere ulaştırıldı.
Bu süreçte özel okulların, eğitim sistemimiz içindeki önemli yerinin bilinciyle sadece online öğretim uygulaması yönünde faaliyette bulunulmadı. Bu hizmetler yürütülürken aynı zamanda yapılan planlamalar dahilinde, öğretmenlerimiz yoğun hizmet içi eğitim programlarına alındı. Özel okullar bu planlı hizmet içi eğitim faaliyetleriyle öğretmenlerin görev ve tanımlamalarını dijital dönüşüm bilgilendirmeleriyle daha da güçlendirmişlerdir. Özel okullarımızın, sektörünün köklü güven deneyimi ile bu süreçte ayakta kalmak için büyük özveride bulunduğunu bir daha vurgulamak isterim.
DİJİTAL DÖNÜŞÜM KAÇINILMAZDIR
Bakan Ziya Selçuk bu arada “Dijital Dönüşümden başka çıkış yok” dedi. Bu değerlendirmenin eğitimde etki ve sonuçları neler olacak?
Sayın Bakanımızın açıklamasını, yaşanan gerçeklerin bir ifadesi olarak değerlendirmek gerekir. Artık eğitimin süresi, “Hayat Boyu” olarak tanımlanmaktadır. AB uyum yasaları kapsamında da Hayat boyu eğitim bir gereklilik olarak kabul edilmiştir. Yaşam şartları, mesleki gelişmeler, yeni meslekler… Kısaca eğitimle ilgili alanlarda izlenen hızlı gelişmeler karşısında yurttaşlarımıza, yediden yetmişe eğitim vermemizi gerektirmektedir. Eğitim verileceklerin tamamına yüz yüze hizmet verme olanağı olmadığından, dijital dönüşüm kaçınılmazdır. Bu uygulama ile yapılacak öğretimin ölçme değerlendirme sistemi de dijital yolla olacaktır.Şu anda bazı alanlarda uygulanan yüz tanıma sistemleri merkezlerinin ülke geneline yayılmasıyla isteyen herkesin eğitim alabilmesi ve sınav sonucu belge alabilmesi sağlanacaktır. Pandemi süreci öncesi çevrim içi uygulamaları tereddütle karşılanması bekleniyordu. Nitekim sürecin başında böyle oldu. Ancak yaşanan gelişmeler sonucunda bunun kamuoyumuz tarafından kısa sürede kabul gördüğüne tanık olduk.
Dolayısıyla koronavirüs salgını sonrasında da, uzaktan öğretim ve çevrim içi uygulamalarının eğitim sistemimizde olması gerekecektir. Özellikle ortaöğretim kurumlarında bazı derslerin çevrim içi olarak uygulanmasına geçilmesi gerektiği yönünde Derneğimizce Bakanlıktan talepte bulunulmuş ve gerekli şartları oluşturan okulların yabancı dil derslerinin% 20’lik oranını çevrim içi yapmasına izin verilmiştir. Önümüzdeki öğretim yılında bunun diğer dersler alanında da genişletilerek resmi ve özel bütün örgün ve yaygın eğitim kurumlarımızda yaygınlaştırılmasını ümit ediyoruz.
Bu dönemde ortaya çıkan sorunlardan biri de öğrenme kayıpları oldu. Bu sorunun boyutları hakkında neler söylemek istersiniz? Bu dönemdeki kayıpların telafisi için neler yapılmalı?
Pandemi dönemiyle ilgili yapılan muhtelif çalışmalarda, öğrencilerin öğrenme kaybının özel ilköğretim okullarında yaklaşık %35 olduğu belirtilmektedir. Ortaöğretim okullarında da bu civarda olduğunu tahmin etmekteyiz.
Bakanlığımızca, günümüz şartlarına göre 1 Haziran 2021 tarihinde başlamak üzereokul öncesi eğitim kurumlarının mevcut durumda olduğu gibi tam zamanlı olarak, ana sınıfları ve ilkokullarda ise haftada iki gün, 7 Haziran 2021 tarihi itibarıyla da ortaokul ve ortaöğretim kurumlarında haftada iki gün yüz yüze eğitim yapılması kararı verildi. En kısa zamanda haftanın bütün günlerinde ve bütün eğitim kademelerindeki okullarda yüz yüze eğitim yapılması samimi dileğimizdir.
Bakanlığımızın telafi eğitimiyle ilgili usul ve esasları açıklamasıyla da özel okullarımız yapacakları planlama dahilinde uygulamaya geçeceklerdir.Yeni bir karar değişikliği olmazsa, telafi eğitiminin tamamı yüz yüze eğitim şeklinde gerçekleştirilecektir. Bakanlığımızca da belirtildiği üzere kapsamlı bir süreç olarak yürütecek olan telafi eğitimi ile öğrencilerimize, dönem içerisinde uzaktan eğitimle aldığı dersleri destekleyici / pekiştirici bir hizmet sunulacaktır.
Telafi eğitimi; öğrencilerimizi akademik yönden desteklemekle birlikte bu olumsuz dönemin öğrencilerimizde oluşturduğuna inandığımız; sosyal, duygusal ve fiziksel alanlardaki olumsuz etkileri de ortadan kaldıracaktır.
Öğrencilerin gerek yüz yüze eğitime devamı, gerekse telafi eğitimine katılma oranını velilerimizin kararı belirleyecektir. Bu bağlamda özel okullarımızın Mayıs ayı sonu itibariyle okullarını Hijyen Kılavuzu kurallarına uygun şekilde, yüz yüze telafi eğitimi için hazırladıklarının, velilerimizce bilinmesini isterim.
Pandeminin yarattığı sonuçların, velilerin okul seçimindeki tercihlerine etkileri hakkında neler düşünüyorsunuz?
Pademi sürecinin olumsuz etkilerini asgari düzeye indirilmesi için özel okullar tarafından gösterilen çabalar velilerimizce de tespit edilmektedir. Eğitimini özel okulda yapmak isteyen öğrenci veya çocuğunun eğitimini bir özel okulda tamamlamasını arzulayan veli, kendi olanak ve şartlarına uygun bir özel okulu tercih etmek ister. Eğitim alanında bazı işletme hatalarından veya kişisel başarısızlıklardan dolayı velileri ve kamuoyunu rahatsız eden gelişmeler yaşandığı malumdur. Ancak bu bireysel hatalar, eğitim sistemimizin yıldızı olan özel okulların genel başarısını gölgeleyemez. Olanağı olan her kesin bu seçkin eğitim kurumlarında çocuğunu okutmaya yöneleceğine eminim. Özellikle şu anda yaşanan ve günümüzde bütün önceliklerin önüne geçen, ciddi sağlık sorunlarına sebep olan olumsuz dönemde özel okulların hijyen kurallarının sağlanmasına azami ölçüde önem verdiğini belirtmek isterim.
Diğer taraftan özel okullar;
Milli Eğitim Temel Kanununda belirtilen esaslar içinde milli ve manevi değerleri yüksek, sorumluluk sahibi, bilinçli ve girişimci öğrenciler yetiştirmeyi,
Kalıcılık ve tecrübe açısından yeterli düzeyde eğitim vermeyi, uygulanan programlara uygun modern teknikler ve materyallerle öğrencilerine hizmet sunmayı,
Rehberlik hizmetleri ve psikolojik danışmanlık hizmetleri vermeyi ve okul içi disiplini sevgi saygı çerçevesinde sağlamayı,
Öğrenci, yönetici, öğretmen ve velilerle iyi iletişim kurmayı,
Uluslararası alanda kullanılan geçerli tekniklerin uygulandığı yabancı dil programları ile öğrencilere yabancı dil öğretmeyi,
Tam donanımlı aktif laboratuarlarda eğitim vermeyi,
Sanatı ve sporu sevdirmeyi,
bunlarla birlikte iyi ve etkin bir eğitimin gerektirdiği her hizmeti öğrencilerimize ulaştırmayı amaç edinmiş öncü eğitim kurumları olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
EĞİTİMİN PAYDAŞLARININ SORUNLARINI DA DİLE GETİRDİK
Yüz yüze eğitime ara verilmesi eğitim sektörüne hizmet üreten servisçilerin, kantincilerin vb grupların iş yapamamasına neden oldu. Eğitim ekosisteminin önemli bir bileşeni olan bu kurumların yaşadığı sorunlar neler, sektör bu sorunların aşılması için nasıl bir yol izledi?
Pandemi süreci yalnızca toplum sağlığı ve toplumsal hayatın devamlılığını değil, çalışma hayatını da derinden etkiledi. Özel okulların yaşadığı olumsuzluklardan, eğitim alanında hizmet veren bütün paydaşlar etkilendiler. Sürecin ne kadar devam edeceği de maalesef tahmin edilememektedir. Pandeminin insanlar, ekonomiler ve toplumlar üzerindeki etkisi arttıkça; çalışma hayatı, insan ilişkileri, çalışma şartları, hizmet alanları ve hizmet ulaştırma şartları gibi konular da giderek daha kritik bir hale gelmektedir. Sadece servisçi ve kantinciler değil; kırtasiyeciler, yemek hizmeti veren, okul kıyafetleri hazırlayan, sosyal etkinliklerde görev alan kuruluşlar ve benzeri pek çok alanda çalışanlar olumsuz etkilendi.
Kabul edilmeli ki, özel okul sektörünün bütün bu konularda söz konusu paydaşlara destek olması, sorunlara çare bulması olanağı bulunmamaktadır. Ancak bunu samimiyetle belirtmek isterim ki, resmi makamlarla yapılan özel okullar hakkındaki bütün görüşme ve toplantılarda bu emektar paydaşlarımızın karşılaştıkları zorlukları dile getirdik. Çünkü bu sektörlerin,vermiş olduğumuz eğitim hizmetinin önemli bir öğesi olduğunu, okullarımızdaki hizmetlerin sağlıklı ve etkin yürütülmesinde bu paydaşlarımızın önemli yeri olduğuna inanıyoruz.
UZAKTAN EĞİTİMİN AVANTAJLARI VE DEZAVANTAJLARI NELER?
Esas olanın yüz yüze eğitim olduğunu öncelikle belirtmek gerekir. Uzaktan öğretimin “eğitim” olarak ifade edilmesini bir ağız alışkanlığı olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü eğitim için sadece bilgi aktarımının yeterli olması mümkün değildir.
Uzaktan öğretimin getirdiği avantajlar; Zaman kazandırmak ve günlük yaşam ile eğitimi aynı zaman dilimi içinde yürütmek, mali imkânı sınırlı olanların daha kolay eğitime ulaşması, öğretmen ve öğrencilerimizin teknolojiyle daha yakından tanımaları ve ilgilenmeleri, ders konularının anlatımında yeni metotlar uygulamak için eğitim çalışmaları yapılması gibi hususlar söylenebilir.
Uzaktan öğretimin getirdiği dezavantajlar; Özellikle ilköğretim okullarındaki öğrencilerin eğitimleri ve genelde öğrencilerin sosyalleşmesi, aile bireylerinin ilişkilerindeki yıpranmaması ve aile içi huzursuzluklar yaşanmaması, çalışan anne babaların zorluklarla karşılaşmaması için yüz yüze eğitim yapılmasının gereğini ve önemini belirten hususlardan bir kaçıdır. Ayrıca yüz yüze yapılamayan sadece dijital ortamda iletişim kurmanın öğretmen ile öğrenciler arasında gerekli motivasyonu kazandırmaması, derse ilgiyi zayıflatması, öğrencide; “okul olmasa da olur” algısı oluşturması, okul çatısı altında sahip olunan sosyal ilişki kurma fırsatlarından tüm paydaşları mahrum bırakması, çocuklarla bağ kurma, akran ilişkilerini destekleme, duyguları düzenleme ve odaklanma yollarının aktarılması yönünde dezavantajlı olmaktadır.
Öğrencilerin sürekli ev ortamında olmaları, hareketsizlik ve beslenmelerinden kaynaklanan bedensel ve ruhsal rahatsızlıkları ise çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği açısından başlı başına dezavantajlar zincirinin en önemli halkasını oluşturmaktadır.
HİBRİT EĞİTİMİN AĞIRLIĞI ARTACAK
Uzaktan ve hibrit eğitim çerçevesinde geleceğin eğitimi nasıl olacak? Öngörüleriniz nelerdir?
Karma öğrenme, hibrit öğrenme, karışık öğrenme olarak ifade edilen geleneksel eğitim metodunun çevrimiçi eğitim materyalleriyle zenginleştirilmesi yani harmanlanmış şekli olacaktır. Harmanlanmış öğrenmedeki denge çevrimiçi ağırlıklı eğitim veren bir kurumun verimliliği arttırmak amacıyla çevrimiçi eğitime ek olarak yüz yüze ders vermesi olarak değerlendirilmelidir.
Öğrenciler dersleri kaçırdıysa veya tekrar etmek istiyorsa dersleri bu şekilde yeniden izleyebilmektedir. Hibrit öğrenmede her gün okula gitmek gibi bir zorunluluk olmadığından dolayı zaman ve maddi açıdan tasarruf sağlamak mümkündür. Hibrit eğitim yüze eğitim ağırlıkta olmak üzere sertifikalandırılmış ve gerekirse diplomaya dönüşebilecek bir uygulamaya fırsat verecektir.
Özellikle mesleki alanlardaki teorik konularda istendiğinde, yüz binlerce eğitim içeriğine kolay ve ücretsiz erişim sağlayabilecektir. Özel okullar açısından hibrit öğrenme uygulamalarının yararlı olacağı kanaatindeyim. Uygulamanın hayata geçirilmesiyle zaman içinde sistemin yerleşeceği ve gelişerek kabul göreceğine inanıyorum.
Son Güncelleme: Cuma, 25 Haziran 2021 14:00
Gösterim: 1043
Şanlıurfa'da babası yaşlı olduğu için çalışamayan, dokuz çocuklu ailede zor koşullarda büyüyen genç sporcu Süveyla Subaşı, teniste başarıdan başarıya koşuyor.
Doğu Kulüpleri Takım Şampiyonası'nda üç yıldır şampiyon olan, Türkiye TenisFederasyonu (TTF) tarafından Ağrı'da düzenlenen 18 Yaş Türkiye Şampiyonası kadınlar kategorisinde ikinci sırayı elde eden Şanlıurfa Büyükşehir Belediyespor'un sporcusu Süveyla Subaşı, teniste Türkiye'nin adını dünyaya duyurmak istiyor.
Çevresindeki ön yargılara rağmen mücadele azminden ödün vermeyen 17 yaşındaki genç raket, ayrıca çocuklara da özel tenis dersleri verip aile ekonomisine de katkı sağlıyor. Genç sporcu, teniste başarılar elde edip ailesine güzel bir gelecek sunmayı amaçlıyor.
Süveyla Subaşı, 4 yıl önce başladığı teniste antrenörü Faysal Uyar'ın gayretleriyle başarıyı yakaladığını söyledi.
Çocukluk hayali olan tenisin içinde olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Şanlıurfalı raket, daha çok çalışarak Türkiye ve dünyada önemli dereceler elde etmek istediğini ifade etti.
Serena Williams'ı örnek alıyor
Süveyla, dünyaca ünlü tenisçilerden Serena Williams'ı örnek aldığını vurgulayarak, şöyle konuştu: "Artık hedeflerim daha büyük. İpek Soylu, Çağla Büyükakçay gibi iyi bir tenisçi olmak istiyorum, en iyi olmak için mücadele edeceğim. Teniste Türkiye'nin ismini dünyaya duyurmaya çalışacağım. Burada olanaklar arttıkça çok daha önemli sporcular yetişecektir, daha iyi yerlere geleceğimize inanıyorum. Milli takıma hizmet etmek istiyorum. Tenis sayesinde spor lisesine girdim, şimdi hedeflerime ulaşmak için daha çok çalışacağım, tenisi daha ileriye taşıyabilmek için mücadele edeceğim. Zor koşullarda büyüdüm, ailem tüm olumsuzluklara rağmen bizi okutmaya çalıştı, ben de başarılarımla inşallah onlara katkı sunarım."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öne Çıkanlar
Şanlıurfa'da babası yaşlı olduğu için çalışamayan, dokuz çocuklu ailede zor koşullarda büyüyen genç sporcu Süveyla Subaşı, teniste başarıdan başarıya koşuyor.
Doğu Kulüpleri Takım Şampiyonası'nda üç yıldır şampiyon olan, Türkiye TenisFederasyonu (TTF) tarafından Ağrı'da düzenlenen 18 Yaş Türkiye Şampiyonası kadınlar kategorisinde ikinci sırayı elde eden Şanlıurfa Büyükşehir Belediyespor'un sporcusu Süveyla Subaşı, teniste Türkiye'nin adını dünyaya duyurmak istiyor.
Çevresindeki ön yargılara rağmen mücadele azminden ödün vermeyen 17 yaşındaki genç raket, ayrıca çocuklara da özel tenis dersleri verip aile ekonomisine de katkı sağlıyor. Genç sporcu, teniste başarılar elde edip ailesine güzel bir gelecek sunmayı amaçlıyor.
Süveyla Subaşı, 4 yıl önce başladığı teniste antrenörü Faysal Uyar'ın gayretleriyle başarıyı yakaladığını söyledi.
Çocukluk hayali olan tenisin içinde olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Şanlıurfalı raket, daha çok çalışarak Türkiye ve dünyada önemli dereceler elde etmek istediğini ifade etti.
Serena Williams'ı örnek alıyor
Süveyla, dünyaca ünlü tenisçilerden Serena Williams'ı örnek aldığını vurgulayarak, şöyle konuştu: "Artık hedeflerim daha büyük. İpek Soylu, Çağla Büyükakçay gibi iyi bir tenisçi olmak istiyorum, en iyi olmak için mücadele edeceğim. Teniste Türkiye'nin ismini dünyaya duyurmaya çalışacağım. Burada olanaklar arttıkça çok daha önemli sporcular yetişecektir, daha iyi yerlere geleceğimize inanıyorum. Milli takıma hizmet etmek istiyorum. Tenis sayesinde spor lisesine girdim, şimdi hedeflerime ulaşmak için daha çok çalışacağım, tenisi daha ileriye taşıyabilmek için mücadele edeceğim. Zor koşullarda büyüdüm, ailem tüm olumsuzluklara rağmen bizi okutmaya çalıştı, ben de başarılarımla inşallah onlara katkı sunarım."
Son Güncelleme: Çarşamba, 21 Eylül 2016 16:17
Gösterim: 3613