Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Uzman Klinik Psikolog Cemre Soysal / DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü
İyi bir okul her şeyden önce çocuğun zihinsel, fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını öngörebilen ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda uygun ortamı sunabilen okuldur. Çocuk gelişiminin bize verdiği bilgileri dikkate aldığımızda belli dönemlere ait özellikler öne çıkmaktadır. Örneğin küçük yaşlardaki çocukların fiziksel hareket ihtiyacı fazladır. Bunu karşılayacak uygun bir bahçesinin olması ya da olmaması önemi bir kriterdir. Bunun gibi birçok fiziksel koşul çocukların yaş gruplarına uygun olarak tasarlanmış olmalıdır.
Okulun sadece ders öğrenilen bir yer olmadığı, aynı zamanda çocukların dünyalarını zenginleştirecekleri bir yer olması gerektiği de açıktır. Ders faaliyeti dışındaki zamanlarda çocuğun kendini geliştirebileceği imkanların olması da bir okulu daha iyi yapan özelliklerden biridir. Örneğin erişilebilir kitapların olduğu zengin bir kütüphane oldukça önemli bir kaynaktır.
Sosyal ilişkileri öğrenme ve yerleştirmede de önemli bir rolü olan okulların vizyonunun insanı önemseyen, farklılıkları kabul eden özellikte olması gerekmektedir. Böylece çocuğun değer yargılarını daha insancıl temellere oturtmak mümkün olacaktır.
Aileler okul seçerken öncelikle kendi çocuklarını çok iyi tanımalılar. Bir okul aynı özellikleriyle bir çocuk için çok uygunken diğer bir çocuk için hiç de uygun olmayabilir. Akademik performans odaklı, sosyal etkinlik odaklı ya da sanat odaklı bir okul her çocuğa aynı verimi sağlamaz. Bunun için çocuğun potansiyeli, becerileri, kişilik yapısı çok iyi analiz edilmelidir. Bu öğeler doğru ve hatta bir uzmana da danışılarak belirlendikten sonra okul araştırması çok daha kolay olacaktır. Okulların sundukları imkanların çocuğun ihtiyaçlarıyla örtüşüp örtüşmediği kontrol edilerek tercihte bulunulmalıdır.
Ayrıca, okuldaki akademik kadronun da veliler açısından ulaşılabilir olması önemlidir. Çocuklar okula başladıktan sonra uyanık kaldıkları sürenin büyük bir kısmını okulda geçirirler. Bu sebeple okuldaki öğretmenlerin ya da idarecilerin gözlem ve görüşleri oldukça önemli bilgiler haline gelir. Velinin çocuklarıyla ilgili bir durumda bu kişilerden destek alabileceğine güvenmesi gerekmektedir. Karşılıklı olarak bu güvenin sağlanması çocuğun hayatında da olumlu yansıyacaktır.
Doğru bir eğitimin temeli çocuk gelişimini doğru bilmekten geçer. Çocuk gelişimi ise fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal öğelerden oluşur. Her bir alanda çocuktan beklenenler ve ona sunulması gerekenler eğitimciler tarafından çok iyi bilinmelidir. Bunları saptamak eğitimcilerin işidir. Ailelerin görevi ise bunların karşılandığı okulu seçmek ve çocuklarını yönlendirmektir.
Yıllar içinde çocuğa yaklaşım ve eğitim stratejileri değişmiştir. Eğitimciler güncel yaklaşımları takip ederek en uygun yöntemi bulmalı ve okul ortamlarına uygulanabilir şekilde adapte etmelidirler. Aileler rutin öğretmen görüşmeleri ile çocuklarının durumu hakkında bilgi alarak okuldan beklentilerinin karşılanıp karşılanmadığını kontrol edebilirler.
Özellikle büyük şehirde yaşam günden güne zorlaşmaktadır. Mesafeler uzamakta, yolda geçirilen süreler de bununla bağlantılı olarak artmaktadır. Bu durumdan elbette öğrenciler de belli ölçülerde etkilenmektedir. Bizim önerimiz özellikle küçük yaşlarda çok yol yapmama yönündedir. Fiziksel dayanıklılıkları onca yola uygun olmadığında okula gidene kadar yorulma ihtimalleri oldukça yüksektir.
Daha büyük yaşlardaki çocuklar için de aslında durum çok farklı değildir. Yolda geçirilen süre hepimiz için kaybedilmiş bir süredir. Bunu verimli bir hale getirmek ise bizlerin elinde. Tıpkı okul seçiminde olduğu gibi bu konuda da yine her çocuğun kendi özelinde düşünüp, onun için en doğru çözümü bulmak ailelere düşmektedir.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Özel Okullar
Uzman Klinik Psikolog Cemre Soysal / DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü
İyi bir okul her şeyden önce çocuğun zihinsel, fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını öngörebilen ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda uygun ortamı sunabilen okuldur. Çocuk gelişiminin bize verdiği bilgileri dikkate aldığımızda belli dönemlere ait özellikler öne çıkmaktadır. Örneğin küçük yaşlardaki çocukların fiziksel hareket ihtiyacı fazladır. Bunu karşılayacak uygun bir bahçesinin olması ya da olmaması önemi bir kriterdir. Bunun gibi birçok fiziksel koşul çocukların yaş gruplarına uygun olarak tasarlanmış olmalıdır.
Okulun sadece ders öğrenilen bir yer olmadığı, aynı zamanda çocukların dünyalarını zenginleştirecekleri bir yer olması gerektiği de açıktır. Ders faaliyeti dışındaki zamanlarda çocuğun kendini geliştirebileceği imkanların olması da bir okulu daha iyi yapan özelliklerden biridir. Örneğin erişilebilir kitapların olduğu zengin bir kütüphane oldukça önemli bir kaynaktır.
Sosyal ilişkileri öğrenme ve yerleştirmede de önemli bir rolü olan okulların vizyonunun insanı önemseyen, farklılıkları kabul eden özellikte olması gerekmektedir. Böylece çocuğun değer yargılarını daha insancıl temellere oturtmak mümkün olacaktır.
Aileler okul seçerken öncelikle kendi çocuklarını çok iyi tanımalılar. Bir okul aynı özellikleriyle bir çocuk için çok uygunken diğer bir çocuk için hiç de uygun olmayabilir. Akademik performans odaklı, sosyal etkinlik odaklı ya da sanat odaklı bir okul her çocuğa aynı verimi sağlamaz. Bunun için çocuğun potansiyeli, becerileri, kişilik yapısı çok iyi analiz edilmelidir. Bu öğeler doğru ve hatta bir uzmana da danışılarak belirlendikten sonra okul araştırması çok daha kolay olacaktır. Okulların sundukları imkanların çocuğun ihtiyaçlarıyla örtüşüp örtüşmediği kontrol edilerek tercihte bulunulmalıdır.
Ayrıca, okuldaki akademik kadronun da veliler açısından ulaşılabilir olması önemlidir. Çocuklar okula başladıktan sonra uyanık kaldıkları sürenin büyük bir kısmını okulda geçirirler. Bu sebeple okuldaki öğretmenlerin ya da idarecilerin gözlem ve görüşleri oldukça önemli bilgiler haline gelir. Velinin çocuklarıyla ilgili bir durumda bu kişilerden destek alabileceğine güvenmesi gerekmektedir. Karşılıklı olarak bu güvenin sağlanması çocuğun hayatında da olumlu yansıyacaktır.
Doğru bir eğitimin temeli çocuk gelişimini doğru bilmekten geçer. Çocuk gelişimi ise fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal öğelerden oluşur. Her bir alanda çocuktan beklenenler ve ona sunulması gerekenler eğitimciler tarafından çok iyi bilinmelidir. Bunları saptamak eğitimcilerin işidir. Ailelerin görevi ise bunların karşılandığı okulu seçmek ve çocuklarını yönlendirmektir.
Yıllar içinde çocuğa yaklaşım ve eğitim stratejileri değişmiştir. Eğitimciler güncel yaklaşımları takip ederek en uygun yöntemi bulmalı ve okul ortamlarına uygulanabilir şekilde adapte etmelidirler. Aileler rutin öğretmen görüşmeleri ile çocuklarının durumu hakkında bilgi alarak okuldan beklentilerinin karşılanıp karşılanmadığını kontrol edebilirler.
Özellikle büyük şehirde yaşam günden güne zorlaşmaktadır. Mesafeler uzamakta, yolda geçirilen süreler de bununla bağlantılı olarak artmaktadır. Bu durumdan elbette öğrenciler de belli ölçülerde etkilenmektedir. Bizim önerimiz özellikle küçük yaşlarda çok yol yapmama yönündedir. Fiziksel dayanıklılıkları onca yola uygun olmadığında okula gidene kadar yorulma ihtimalleri oldukça yüksektir.
Daha büyük yaşlardaki çocuklar için de aslında durum çok farklı değildir. Yolda geçirilen süre hepimiz için kaybedilmiş bir süredir. Bunu verimli bir hale getirmek ise bizlerin elinde. Tıpkı okul seçiminde olduğu gibi bu konuda da yine her çocuğun kendi özelinde düşünüp, onun için en doğru çözümü bulmak ailelere düşmektedir.
Son Güncelleme: Pazartesi, 01 Haziran 2015 12:28
Gösterim: 1673
Merakla beklenen eğitim teşvikleri hakkında açıklama yapan Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, yeni dönemde 350 bin öğrenciye teşvik vereceklerini söyledi.
Özel okula devam edecek öğrencilere verilecek teşviğe ilişkin soru üzerine Milli Eğitim Bakanı Avcı, "Milli EğitimBakanlığı olarak Maliye Bakanlığına yaptığımız son öneri, muhtemelen orada Bakan düzeyinde değerlendirilecek, 350 bin öğrenciye bu hakkın tanınması ve ödenecek teşvik miktarının da geçen yıla göre yüzde 10 oranında arttırılması doğrultusundaydı" dedi.
SBS'de kopya iddiaları
Nabi Avcı, SBS'de kopya iddialarının hatırlatılması üzerine ise "Bildiğim kadarıyla emniyetten ya da savcılıktan bize henüz ulaşmış bir talep yok. 2010 yılı SBS'sine dönük bir şey olduğu için muhtemelen ÖSYM çalışanları üzerinden yürütülüyor ama soruşturmada, Milli Eğitim Bakanlığı çalışanları içerisinde de o tarihte bu işlere bulaşanlar olduğu tespit edilirse ve onlar hala bizim çalışanımız durumundaysalar, onlarla ilgili de talep gelir tabi. O zaman da biz gerekeni yaparız" açıklamasını yaptı.
Her okula tüzel kişilik geliyor
Bakan Avcı, her okulun kendi bütçesine sahip tüzel kişiliğe haiz bir kurum olması yönünde planlamalar yaptıklarını vurgulayarak, "Bu bizim daha önce yaptığımız bir öneri. Bunun için yasal düzenleme gerekir. Biz okulları tüzel kişilik haline getirdikten sonra o tüzel kişiliklerin yerel yönetimlerle, belediyelerle daha yakın bir işbirliği içinde olmasını da öngörüyoruz" şeklinde konuştu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Özel Okullar
Merakla beklenen eğitim teşvikleri hakkında açıklama yapan Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, yeni dönemde 350 bin öğrenciye teşvik vereceklerini söyledi.
Özel okula devam edecek öğrencilere verilecek teşviğe ilişkin soru üzerine Milli Eğitim Bakanı Avcı, "Milli EğitimBakanlığı olarak Maliye Bakanlığına yaptığımız son öneri, muhtemelen orada Bakan düzeyinde değerlendirilecek, 350 bin öğrenciye bu hakkın tanınması ve ödenecek teşvik miktarının da geçen yıla göre yüzde 10 oranında arttırılması doğrultusundaydı" dedi.
SBS'de kopya iddiaları
Nabi Avcı, SBS'de kopya iddialarının hatırlatılması üzerine ise "Bildiğim kadarıyla emniyetten ya da savcılıktan bize henüz ulaşmış bir talep yok. 2010 yılı SBS'sine dönük bir şey olduğu için muhtemelen ÖSYM çalışanları üzerinden yürütülüyor ama soruşturmada, Milli Eğitim Bakanlığı çalışanları içerisinde de o tarihte bu işlere bulaşanlar olduğu tespit edilirse ve onlar hala bizim çalışanımız durumundaysalar, onlarla ilgili de talep gelir tabi. O zaman da biz gerekeni yaparız" açıklamasını yaptı.
Her okula tüzel kişilik geliyor
Bakan Avcı, her okulun kendi bütçesine sahip tüzel kişiliğe haiz bir kurum olması yönünde planlamalar yaptıklarını vurgulayarak, "Bu bizim daha önce yaptığımız bir öneri. Bunun için yasal düzenleme gerekir. Biz okulları tüzel kişilik haline getirdikten sonra o tüzel kişiliklerin yerel yönetimlerle, belediyelerle daha yakın bir işbirliği içinde olmasını da öngörüyoruz" şeklinde konuştu.
Son Güncelleme: Cuma, 29 May 2015 15:03
Gösterim: 1827
2002 yılında kurulan Doğa Koleji, 104 kampüsü ve 70 bin öğrencisiyle Türkiye’nin en büyük eğitim kurumlarından biri. Doğa Koleji’nin Kurucusu Fethi Şimşek, eğitimi toplumsal gelişim ve ilerlemenin dinamiği olarak görmek gerektiğini söylüyor.
Eğitim sektörünün daha fazla değer üretecek potansiyeli olduğuna dikkat çeken Şimşek, “Sektörümüzün payı mutlaka yüzde 15-20’lere çıkmalı ve daha fazla değer üretmeli. Bu hem ekonomik büyüklüğü sağlayacak hem istihdam oranını artıracak hem de eğitimin kalitesini daha iyi bir noktaya taşıyacaktır” diyor.
Dershanelerin Dönüşümü projesiyle 2 binin üzerinde okulun sisteme gireceği belirtiliyor. Özel okul sektöründe bir büyüme bekleniyordu. Sizce bu doğru bir büyüme mi? Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğitim sektörü Türkiye’nin en önemli en kritik sektörlerinden bir tanesi. Eğitim sektörü gitgide canlanıyor çünkü herkes eğitimin önemini anlıyor. Buna yönelik politikalar da geliştiriliyor ülkemizde. Teşvikler sağlanıyor, yeni okulların açılması teşvik ediliyor. Öğrencilere teşvikler sağlanıyor. Bütün bunlar tabii 2014 yılını hareketli geçirmemize sebep oldu. 2014 yılında ülkemizde 700 tane özel okul açıldı. Bu çok önemli bir sayı. Tabii büyümeler devam ediyor. Son 3 yıldır özel okul sektörü ülkemizde %15 civarında büyüdü. Bu ülkedeki diğer sektörlere baktığınızda güzel oranlar. Bütün bunların etkisiyle de bazı şeylerin sistematik olarak değişimini öngörebiliyoruz. Özel okulculuğa ciddi bir yatırım başladı. Şu an için çok büyük okul açılmasından ziyade küçük küçük okullar açılıyor. Fakat bunun devamında sektörün önünü açacak düzenlemelerle birlikte, yapılacak olan değişimlerle birlikte özel okulculuk sektörü çok daha iyi yerlere gidecek diye düşünüyoruz. Ben bu büyümenin yıldan yıla artacağını düşünüyorum. Özel okul sektörü kalıp, dar dairede yaşanan bir sektördü fakat Türkiye’deki gelişimle birlikte milli gelirdeki artışla birlikte, ülkenin gelişmesiyle birlikte daha çok insan çocuğunu özel okula gönderebilir hale gelmeye başladı. Bundan 10 yıl önce özel okul oranı %1.7’ydi Türkiye’de, şu anda %4’e yükselmiş durumda. Baktığınız zaman %4 hala yeterli değil. Eğitim kongresinde Müsteşarımız %15 hedeflediğini açıklamıştı 2023 için. Daha ilerlenecek çok yol var bu da ümitli olmamız için bir sebep. 2015 yılı kritik bir yıl, dershaneler kapanıyor, çoğu dershane özel okul olmak istiyor. Ve bunun için de dönüşüm süreçleri de başlatılıyor. Bu yıl içerisinde bu dönüşüm süreçleri çok yoğun geçecek. Sektörle ilgili çok kritik kararlar alınıyor. Bu süreçte özel okulların kendilerini artılarıyla eksileriyle düzenlemesi gerekiyor. Bütün bunlar 2015’i hareketli geçirmemize sebep olacak. Tabii ki 2015’te dershanelerin dönüşüm sürecinden dolayı bu yıl da daha fazla özel okul açılacağını tahmin etmek zor değil. Daha fazla öğrencinin özel okula gideceğini düşünüyoruz.
İstihdam ve değer üretimi sektörün değişimi açısından da önemli…
Kesinlikle. Eğitim sektörü istihdama, ekonomiye, bütçeye etkisi her yönüyle pozitif olan bir sektördür. Zaten bir şeyin sektör haline gelmesi ve ekonomik bir değer ifade etmesi, kaliteli insan kaynağının istihdam edilmesiyle başlıyor. Harvard durup dururken Harvard olmadı, 500 yıllık uzun bir süreç var arkasında. Aynı şekilde bütün dünyada eğitim ekolleri yaşadıkları süreçlerle, aktarılan ekonomik kaynaklarla bu noktaya geldiler. Bütün İngiliz, Alman ekolleri bu şekilde... Türk milli eğitiminde ise kalıcı bir süreklilik sağlanamadı maalesef… Çünkü bu sektör hak ettiği ciddiyeti ve ilgiyi görmedi. Bu Turgut Özal dönemine kadar gelen bir süreçtir. Özal dönemiyle birlikte sektörün ciddiye alınmaya başlandığını görüyoruz. Bu da geriye gittiğinizde 30 yıllık bir süreyi ifade eder. Eğitimde 30 yıl çok az bir süredir. Gelişmiş ülkelerde bu süreler 200-300 yıllarla ifade edilir.
Devletin eğitime bakışı sizce nasıl?
Bakın hala ülkemizde özel okullarla devlet okulu ayrımı yapılıyor. Özel okul da devletin okuludur. Dolayısıyla devletin özel okulu bir partner olarak görmesi gereklidir. Kanunlar, yönetmelikler son dönemde gözden geçiriliyor. Özel okullarla azınlık okullarının karıştırılmaması lazım. Özel okullar tamamen Türk Milli Eğitim müfredatına göre yönetilen Türk okullarıdır. Yabancı okullar ya da eski azınlık okullarıyla ilgisi yok, sadece mevzuatı aynı.
GÜNEY KORE’Yİ TÜRK MİLLİ EĞİTİM SİSTEMİ ALIP MODELLEMELİ
Güney Kore ve Finlandiya eğitimi bir ihtiyaç, ülkenin geleceğine bir katkı olarak planlıyor. Biz de ise bu durum söz konusu değil.
Eğitimi toplumsal gelişim ve ilerlemenin dinamiği olarak görmek gerekiyor. Sonuçta insanları eğitiyor, topluma adapte ediyor, taşıyıcı sistemi inşa ediyorsunuz. Toplumu ise insan, zihinsel performansıyla taşıyacak. O sebeple taşıyıcı sistemi mutlaka güçlendirmek gerekiyor. Bu anlamda eğitim çok önemli. Eğitimimizi güçlendirmek için Güney Kore bize iyi bir modeldir. Finlandiya belki biraz lüks kaçabilir hem nüfus hem de kültür olarak bence Güney Kore’yi modelleyebiliriz.
Güney Kore’ye baktığımız zaman dershanelerin sistemin önemli bir unsuru olduğunu görüyoruz, ama biz dershaneleri kapatıyoruz…
Güney Kore’deki dershaneler bir dershaneden çok kursa benziyor, kurs modeliyle hareket ediyorlar. Bireyin ihtiyaçlarını karşılayan merkezler bunlar. Mesela bir kişinin matematiğe, İngilizce ya da yönetim bilimlerine ihtiyacı varsa gidip, o konuya ilişkin orada eğitim alabiliyor.
Türkiye’de ise sınav odaklı bir eğitim sistemi var, bu yüzden buna müsaade etmez. Sınav odaklılıktan çıkmak gerekiyor öncelikle. Bu gerçekleştirildiğinde ve ölçme sistemini de yerli yerine oturttuğumuzda sınav sistemi ihtiyaç olmaktan çıkar. Ayrıca yatırım gerekiyor, hem devlet okullarına hem de özel okullara daha fazla bütçe ayrılmalı.
Bu anlamda devlet umut verebiliyor mu?
Çok güzel şeyler yapıldı ve yapılacak çok daha güzel şeyler var, henüz yolun çok başındayız.
“YAP, KİRAYA VER” MODELİ
Özel okul sektöründe de ciddi bir birikim oluştu aslında...
Doğa Koleji’nin geliştirdiği bir model var. Bu devletin de uygulaması gereken bir modeldir. ‘Yap, kiraya ver’ modelini devlet uygulamalı. Ancak bu şekilde devlet yatırım yükünü özel sektöre devreder. Dolayısıyla devlet, işletmeci gibi hareket etmeli. Okul yaptırmaya ayrılan vakit kaliteyi artırmaya harcanmalı.
Özel okul sektöründe büyük işletmeler ve küçük işletmeler var. Küçük işletmeler için büyük işletmeler bir korku yaratabiliyor çoğu zaman. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Küçük işletmelerin büyük işletmelerden korkmak yerine onları modellemesi gerektiğini düşünüyorum. Mesela Çin harikasının altında Hong Kong modellemesi yatıyor. İnsan zihninin en kolay yaptığı şey modelleme… O sebeple modelleme çok önemli.
Peki Doğa Koleji bir model mi?
Doğa Koleji bir model... Doğru bir işletme modeliyiz.
Türkiye’nin en büyük ve en yaygın okullarından biri Doğa Koleji. Mesela Doğa Koleji’nin Lüleburgaz’da okul açıyor olması oradaki yerel bir özel okul için dezavantaj mıdır?
Hayır, avantajdır. Çünkü İstanbul markası Anadolu için albenisi olan bir markadır. Mesela Sabancı Grubu İstanbul’a gelmeseydi, Adana’da kalsaydı batardı, dünya devine de dönüşemezdi. Doğa Koleji de bir dünya devi olmak istiyorsa dünyanın birçok yerine açılması gerekiyor.
Bu bir plan mı?
Evet, uzun vadeli bir plan… Bunu ifade etmek kolay, ama pratiği gerçekten zor. Çünkü gelişmiş ülkelerdeki işletme modeliyle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerdeki işletme modelleri aynı değil.
DOĞA KOLEJİ ROL MODEL OLABİLİR
Dershane sınav odaklı sisteme uygun, okul ise eğitimi süreç olarak değerlendiriyor. Bunu bürokrasi mi, piyasa mı çözer?
Piyasa da çözer ama siyasetin karar alması gerekiyor. Öncelikle aşamalı olarak sınav sistemi devre dışı bırakıldığında okullaşma tam anlamıyla gerçekleşir. Eğer olmazsa okul dershane arası bir melezleşme meydana gelebilir.
Sistemin içerisine giren çok sayıda dönüşüm okulu var. Bu okulların da özel okul gibi hareket etmesi gerekiyor. Doğa Koleji, burada nasıl bir rol üstlenecek?
Bizim daha özgürlükçü bir modelimiz var. Yeni okulların da özgürlükçü olması gerektiğini düşünüyorum.
Fakat büyük özel okullar şu an sistemi izliyor gibi…
İzlemekten başka bir seçenek yok. Karar verici değiliz, karar verici bürokrasi sonuçta…
Fen Lisesi’ndeki bir öğrenci kaydını alıp temel liseye giriyor. Yıllarca fen lisesine girmek için uğraşmış olan bu çocuk, temel liseye neden gitsin ki? Bunun sebebi sınava hazırlık ihtiyacı mı?
Evet, sınava hazırlık ihtiyacı yüzünden bu kaynaklanıyor. Biz Doğa Koleji olarak 12. sınıf öğrencisinin sınav kaygılarını yok edici bir sistem uygulayacağız. Yani öğrenci, dershane ihtiyacının olmadığını, okulda gerekli desteği aldığını görecek. Bunu zaten uyguluyorduk, şimdi biraz daha sistematik, programlı, planlı yapacağız ve 6 güne yayacağız.
DENGELİ VE İSTİKRARLI BÜYÜYECEĞİZ
Doğa Koleji’ her geçen yıl büyüyor. Bu büyüme süreci bundan sonra nasıl devam edecek?
Doğa Koleji’nde biz büyümeyi teşvik etmiyoruz, kontrol etmeye çalışıyoruz. Çünkü işletmenin dinamikleri bunu gerektiriyor. Yani tetikleyici sebepler var. Bu süreçte daha nokta atışı, dengeli ve istikrarlı bir şekilde büyüyeceğiz. Ortalama yılda 15 civarında kampüs açmayı planlıyoruz. Gelişmelere göre bu sayıyı arttırabiliriz.
Peki uluslararası hedefleriniz nelerdir?
Doğa Koleji sadece işletme üretmiyor, eğitim modelleri üzerine de çalışıyor. Zaten eğitim modeli ve içeriğini güçlendirmeden Doğa Koleji’nin kalıcı başarıyı yakalaması mümkün olmazdı. Biz bunu sağladık. Kendimize ait bir ekolümüz olduğuna inanıyoruz ve bu ekolün biraz daha dünya arenasında kabul görmesi gerekiyor. Yurtdışında göstermelik şube açmak istemiyoruz. Açtığımız şubenin ekonomik bir değeri olmalı, oradaki müşteriyi çekmeli. Bu yüzden ekolümüzü daha da güçlendirmek istiyoruz.
Bunun için neler yapıyorsunuz?
Bunun için onlarca eğitim modeli üzerinde uygulamalı olarak harıl harıl çalışıyoruz. Bizim kafamızda klasik okul kalıpları yok. Aslında bu anlamda da bir çeşitliliğimiz var. Ekolojik konseptten başlayan bilim, teknoloji konseptine doğru yayılan bir çeşitlilik bu… Bunlar bir arayış… Doğa Koleji’nin en temel amacı ise dünyaya model olmak, bunun peşindeyiz…
DOĞA KOLEJİ’NİN YÜZYILLARCA YAŞAYAN BİR MARKA OLMASINI İSTİYORUM
Doğa Koleji olarak bir fonla ortaklığınız bulunuyor. Fonun yatırımcı olarak beklentileriyle sizin kurucu olarak beklentileriniz farklı olabilir. Bu sistemi tıkayan bir şey mi?
Sistemi asla tıkamayan, sistemi dengeleyen bir şey. Ben kurucu olarak nasıl bakıyorsam fon da öyle bakıyor. Fon da başarılı olmak istiyor. Fon başarılı oldukça biz de başarılı olacağız. Doğa Koleji benim evladım gibidir. Tek isteğim bu markanın yüz yıllarca kurumsal bir marka olarak yaşamasıdır. Çünkü Türkiye’nin kalıcı markalara ihtiyacı var. 100-150 yıl sonra torunlarımızın, “Dedelerimizden bize kalan bir marka olmadı” dememeleri gerekiyor. Onun için de bizim kalıcı başarıyı öğrenmemiz lazım. Sürekliliğin temelinde de bu var.
ÖĞRENCİLER DAHA ÖZGÜR
Son 10 yılda iletişimin ön plana çıkması şimdiki kuşağın ihtiyaçlarının artmasına neden oldu. Bu durum yeni bir öğrenci modelini de ortaya çıkardı. Öğrenciler daha özgür eskiye göre, ama disiplinsiz değil. Zaten özgürlük olmadan disiplin olmaz. Ben %100 demokrasiye inanan bir insanım. Okulda demokrasi yoksa toplumda hiç olmaz.
VELİ DE BİZİMLE DÖNÜŞÜYOR
Veli de dönüşüyor bizimle birlikte. Daha özgürlükçü, daha yenilikçi veli modeli ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Doğa Koleji’nin daha genç, daha girişimci, daha güncel ve çocuğunu özel yetiştirmek isteyen bir veli kitlesi var. Ayrıca biz, toplumun tamamından öğrenci alabilen bir okuluz. Toplumun tamamına yönelik, doğrudan eğitime odaklanmış bir kolej modeli üretiyoruz.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Özel Okullar
2002 yılında kurulan Doğa Koleji, 104 kampüsü ve 70 bin öğrencisiyle Türkiye’nin en büyük eğitim kurumlarından biri. Doğa Koleji’nin Kurucusu Fethi Şimşek, eğitimi toplumsal gelişim ve ilerlemenin dinamiği olarak görmek gerektiğini söylüyor.
Eğitim sektörünün daha fazla değer üretecek potansiyeli olduğuna dikkat çeken Şimşek, “Sektörümüzün payı mutlaka yüzde 15-20’lere çıkmalı ve daha fazla değer üretmeli. Bu hem ekonomik büyüklüğü sağlayacak hem istihdam oranını artıracak hem de eğitimin kalitesini daha iyi bir noktaya taşıyacaktır” diyor.
Dershanelerin Dönüşümü projesiyle 2 binin üzerinde okulun sisteme gireceği belirtiliyor. Özel okul sektöründe bir büyüme bekleniyordu. Sizce bu doğru bir büyüme mi? Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğitim sektörü Türkiye’nin en önemli en kritik sektörlerinden bir tanesi. Eğitim sektörü gitgide canlanıyor çünkü herkes eğitimin önemini anlıyor. Buna yönelik politikalar da geliştiriliyor ülkemizde. Teşvikler sağlanıyor, yeni okulların açılması teşvik ediliyor. Öğrencilere teşvikler sağlanıyor. Bütün bunlar tabii 2014 yılını hareketli geçirmemize sebep oldu. 2014 yılında ülkemizde 700 tane özel okul açıldı. Bu çok önemli bir sayı. Tabii büyümeler devam ediyor. Son 3 yıldır özel okul sektörü ülkemizde %15 civarında büyüdü. Bu ülkedeki diğer sektörlere baktığınızda güzel oranlar. Bütün bunların etkisiyle de bazı şeylerin sistematik olarak değişimini öngörebiliyoruz. Özel okulculuğa ciddi bir yatırım başladı. Şu an için çok büyük okul açılmasından ziyade küçük küçük okullar açılıyor. Fakat bunun devamında sektörün önünü açacak düzenlemelerle birlikte, yapılacak olan değişimlerle birlikte özel okulculuk sektörü çok daha iyi yerlere gidecek diye düşünüyoruz. Ben bu büyümenin yıldan yıla artacağını düşünüyorum. Özel okul sektörü kalıp, dar dairede yaşanan bir sektördü fakat Türkiye’deki gelişimle birlikte milli gelirdeki artışla birlikte, ülkenin gelişmesiyle birlikte daha çok insan çocuğunu özel okula gönderebilir hale gelmeye başladı. Bundan 10 yıl önce özel okul oranı %1.7’ydi Türkiye’de, şu anda %4’e yükselmiş durumda. Baktığınız zaman %4 hala yeterli değil. Eğitim kongresinde Müsteşarımız %15 hedeflediğini açıklamıştı 2023 için. Daha ilerlenecek çok yol var bu da ümitli olmamız için bir sebep. 2015 yılı kritik bir yıl, dershaneler kapanıyor, çoğu dershane özel okul olmak istiyor. Ve bunun için de dönüşüm süreçleri de başlatılıyor. Bu yıl içerisinde bu dönüşüm süreçleri çok yoğun geçecek. Sektörle ilgili çok kritik kararlar alınıyor. Bu süreçte özel okulların kendilerini artılarıyla eksileriyle düzenlemesi gerekiyor. Bütün bunlar 2015’i hareketli geçirmemize sebep olacak. Tabii ki 2015’te dershanelerin dönüşüm sürecinden dolayı bu yıl da daha fazla özel okul açılacağını tahmin etmek zor değil. Daha fazla öğrencinin özel okula gideceğini düşünüyoruz.
İstihdam ve değer üretimi sektörün değişimi açısından da önemli…
Kesinlikle. Eğitim sektörü istihdama, ekonomiye, bütçeye etkisi her yönüyle pozitif olan bir sektördür. Zaten bir şeyin sektör haline gelmesi ve ekonomik bir değer ifade etmesi, kaliteli insan kaynağının istihdam edilmesiyle başlıyor. Harvard durup dururken Harvard olmadı, 500 yıllık uzun bir süreç var arkasında. Aynı şekilde bütün dünyada eğitim ekolleri yaşadıkları süreçlerle, aktarılan ekonomik kaynaklarla bu noktaya geldiler. Bütün İngiliz, Alman ekolleri bu şekilde... Türk milli eğitiminde ise kalıcı bir süreklilik sağlanamadı maalesef… Çünkü bu sektör hak ettiği ciddiyeti ve ilgiyi görmedi. Bu Turgut Özal dönemine kadar gelen bir süreçtir. Özal dönemiyle birlikte sektörün ciddiye alınmaya başlandığını görüyoruz. Bu da geriye gittiğinizde 30 yıllık bir süreyi ifade eder. Eğitimde 30 yıl çok az bir süredir. Gelişmiş ülkelerde bu süreler 200-300 yıllarla ifade edilir.
Devletin eğitime bakışı sizce nasıl?
Bakın hala ülkemizde özel okullarla devlet okulu ayrımı yapılıyor. Özel okul da devletin okuludur. Dolayısıyla devletin özel okulu bir partner olarak görmesi gereklidir. Kanunlar, yönetmelikler son dönemde gözden geçiriliyor. Özel okullarla azınlık okullarının karıştırılmaması lazım. Özel okullar tamamen Türk Milli Eğitim müfredatına göre yönetilen Türk okullarıdır. Yabancı okullar ya da eski azınlık okullarıyla ilgisi yok, sadece mevzuatı aynı.
GÜNEY KORE’Yİ TÜRK MİLLİ EĞİTİM SİSTEMİ ALIP MODELLEMELİ
Güney Kore ve Finlandiya eğitimi bir ihtiyaç, ülkenin geleceğine bir katkı olarak planlıyor. Biz de ise bu durum söz konusu değil.
Eğitimi toplumsal gelişim ve ilerlemenin dinamiği olarak görmek gerekiyor. Sonuçta insanları eğitiyor, topluma adapte ediyor, taşıyıcı sistemi inşa ediyorsunuz. Toplumu ise insan, zihinsel performansıyla taşıyacak. O sebeple taşıyıcı sistemi mutlaka güçlendirmek gerekiyor. Bu anlamda eğitim çok önemli. Eğitimimizi güçlendirmek için Güney Kore bize iyi bir modeldir. Finlandiya belki biraz lüks kaçabilir hem nüfus hem de kültür olarak bence Güney Kore’yi modelleyebiliriz.
Güney Kore’ye baktığımız zaman dershanelerin sistemin önemli bir unsuru olduğunu görüyoruz, ama biz dershaneleri kapatıyoruz…
Güney Kore’deki dershaneler bir dershaneden çok kursa benziyor, kurs modeliyle hareket ediyorlar. Bireyin ihtiyaçlarını karşılayan merkezler bunlar. Mesela bir kişinin matematiğe, İngilizce ya da yönetim bilimlerine ihtiyacı varsa gidip, o konuya ilişkin orada eğitim alabiliyor.
Türkiye’de ise sınav odaklı bir eğitim sistemi var, bu yüzden buna müsaade etmez. Sınav odaklılıktan çıkmak gerekiyor öncelikle. Bu gerçekleştirildiğinde ve ölçme sistemini de yerli yerine oturttuğumuzda sınav sistemi ihtiyaç olmaktan çıkar. Ayrıca yatırım gerekiyor, hem devlet okullarına hem de özel okullara daha fazla bütçe ayrılmalı.
Bu anlamda devlet umut verebiliyor mu?
Çok güzel şeyler yapıldı ve yapılacak çok daha güzel şeyler var, henüz yolun çok başındayız.
“YAP, KİRAYA VER” MODELİ
Özel okul sektöründe de ciddi bir birikim oluştu aslında...
Doğa Koleji’nin geliştirdiği bir model var. Bu devletin de uygulaması gereken bir modeldir. ‘Yap, kiraya ver’ modelini devlet uygulamalı. Ancak bu şekilde devlet yatırım yükünü özel sektöre devreder. Dolayısıyla devlet, işletmeci gibi hareket etmeli. Okul yaptırmaya ayrılan vakit kaliteyi artırmaya harcanmalı.
Özel okul sektöründe büyük işletmeler ve küçük işletmeler var. Küçük işletmeler için büyük işletmeler bir korku yaratabiliyor çoğu zaman. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Küçük işletmelerin büyük işletmelerden korkmak yerine onları modellemesi gerektiğini düşünüyorum. Mesela Çin harikasının altında Hong Kong modellemesi yatıyor. İnsan zihninin en kolay yaptığı şey modelleme… O sebeple modelleme çok önemli.
Peki Doğa Koleji bir model mi?
Doğa Koleji bir model... Doğru bir işletme modeliyiz.
Türkiye’nin en büyük ve en yaygın okullarından biri Doğa Koleji. Mesela Doğa Koleji’nin Lüleburgaz’da okul açıyor olması oradaki yerel bir özel okul için dezavantaj mıdır?
Hayır, avantajdır. Çünkü İstanbul markası Anadolu için albenisi olan bir markadır. Mesela Sabancı Grubu İstanbul’a gelmeseydi, Adana’da kalsaydı batardı, dünya devine de dönüşemezdi. Doğa Koleji de bir dünya devi olmak istiyorsa dünyanın birçok yerine açılması gerekiyor.
Bu bir plan mı?
Evet, uzun vadeli bir plan… Bunu ifade etmek kolay, ama pratiği gerçekten zor. Çünkü gelişmiş ülkelerdeki işletme modeliyle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerdeki işletme modelleri aynı değil.
DOĞA KOLEJİ ROL MODEL OLABİLİR
Dershane sınav odaklı sisteme uygun, okul ise eğitimi süreç olarak değerlendiriyor. Bunu bürokrasi mi, piyasa mı çözer?
Piyasa da çözer ama siyasetin karar alması gerekiyor. Öncelikle aşamalı olarak sınav sistemi devre dışı bırakıldığında okullaşma tam anlamıyla gerçekleşir. Eğer olmazsa okul dershane arası bir melezleşme meydana gelebilir.
Sistemin içerisine giren çok sayıda dönüşüm okulu var. Bu okulların da özel okul gibi hareket etmesi gerekiyor. Doğa Koleji, burada nasıl bir rol üstlenecek?
Bizim daha özgürlükçü bir modelimiz var. Yeni okulların da özgürlükçü olması gerektiğini düşünüyorum.
Fakat büyük özel okullar şu an sistemi izliyor gibi…
İzlemekten başka bir seçenek yok. Karar verici değiliz, karar verici bürokrasi sonuçta…
Fen Lisesi’ndeki bir öğrenci kaydını alıp temel liseye giriyor. Yıllarca fen lisesine girmek için uğraşmış olan bu çocuk, temel liseye neden gitsin ki? Bunun sebebi sınava hazırlık ihtiyacı mı?
Evet, sınava hazırlık ihtiyacı yüzünden bu kaynaklanıyor. Biz Doğa Koleji olarak 12. sınıf öğrencisinin sınav kaygılarını yok edici bir sistem uygulayacağız. Yani öğrenci, dershane ihtiyacının olmadığını, okulda gerekli desteği aldığını görecek. Bunu zaten uyguluyorduk, şimdi biraz daha sistematik, programlı, planlı yapacağız ve 6 güne yayacağız.
DENGELİ VE İSTİKRARLI BÜYÜYECEĞİZ
Doğa Koleji’ her geçen yıl büyüyor. Bu büyüme süreci bundan sonra nasıl devam edecek?
Doğa Koleji’nde biz büyümeyi teşvik etmiyoruz, kontrol etmeye çalışıyoruz. Çünkü işletmenin dinamikleri bunu gerektiriyor. Yani tetikleyici sebepler var. Bu süreçte daha nokta atışı, dengeli ve istikrarlı bir şekilde büyüyeceğiz. Ortalama yılda 15 civarında kampüs açmayı planlıyoruz. Gelişmelere göre bu sayıyı arttırabiliriz.
Peki uluslararası hedefleriniz nelerdir?
Doğa Koleji sadece işletme üretmiyor, eğitim modelleri üzerine de çalışıyor. Zaten eğitim modeli ve içeriğini güçlendirmeden Doğa Koleji’nin kalıcı başarıyı yakalaması mümkün olmazdı. Biz bunu sağladık. Kendimize ait bir ekolümüz olduğuna inanıyoruz ve bu ekolün biraz daha dünya arenasında kabul görmesi gerekiyor. Yurtdışında göstermelik şube açmak istemiyoruz. Açtığımız şubenin ekonomik bir değeri olmalı, oradaki müşteriyi çekmeli. Bu yüzden ekolümüzü daha da güçlendirmek istiyoruz.
Bunun için neler yapıyorsunuz?
Bunun için onlarca eğitim modeli üzerinde uygulamalı olarak harıl harıl çalışıyoruz. Bizim kafamızda klasik okul kalıpları yok. Aslında bu anlamda da bir çeşitliliğimiz var. Ekolojik konseptten başlayan bilim, teknoloji konseptine doğru yayılan bir çeşitlilik bu… Bunlar bir arayış… Doğa Koleji’nin en temel amacı ise dünyaya model olmak, bunun peşindeyiz…
DOĞA KOLEJİ’NİN YÜZYILLARCA YAŞAYAN BİR MARKA OLMASINI İSTİYORUM
Doğa Koleji olarak bir fonla ortaklığınız bulunuyor. Fonun yatırımcı olarak beklentileriyle sizin kurucu olarak beklentileriniz farklı olabilir. Bu sistemi tıkayan bir şey mi?
Sistemi asla tıkamayan, sistemi dengeleyen bir şey. Ben kurucu olarak nasıl bakıyorsam fon da öyle bakıyor. Fon da başarılı olmak istiyor. Fon başarılı oldukça biz de başarılı olacağız. Doğa Koleji benim evladım gibidir. Tek isteğim bu markanın yüz yıllarca kurumsal bir marka olarak yaşamasıdır. Çünkü Türkiye’nin kalıcı markalara ihtiyacı var. 100-150 yıl sonra torunlarımızın, “Dedelerimizden bize kalan bir marka olmadı” dememeleri gerekiyor. Onun için de bizim kalıcı başarıyı öğrenmemiz lazım. Sürekliliğin temelinde de bu var.
ÖĞRENCİLER DAHA ÖZGÜR
Son 10 yılda iletişimin ön plana çıkması şimdiki kuşağın ihtiyaçlarının artmasına neden oldu. Bu durum yeni bir öğrenci modelini de ortaya çıkardı. Öğrenciler daha özgür eskiye göre, ama disiplinsiz değil. Zaten özgürlük olmadan disiplin olmaz. Ben %100 demokrasiye inanan bir insanım. Okulda demokrasi yoksa toplumda hiç olmaz.
VELİ DE BİZİMLE DÖNÜŞÜYOR
Veli de dönüşüyor bizimle birlikte. Daha özgürlükçü, daha yenilikçi veli modeli ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Doğa Koleji’nin daha genç, daha girişimci, daha güncel ve çocuğunu özel yetiştirmek isteyen bir veli kitlesi var. Ayrıca biz, toplumun tamamından öğrenci alabilen bir okuluz. Toplumun tamamına yönelik, doğrudan eğitime odaklanmış bir kolej modeli üretiyoruz.
Son Güncelleme: Salı, 26 May 2015 16:58
Gösterim: 3396
Yenilikte öncü İTÜ ailesi bünyesinde “Ana Kucağından İTÜ’ye” anlayışı ile eğitim veren İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları (İTÜ GVO), öğrencilere müziği yaşatmak, müzik bilgisini geliştirmek ve müziği doğru öğretmek amacıyla kurduğu Mini Konservatuar’ın açılışını özel bir davetle kutladı.
İTÜ GVO, açılış için verdiği davette değerli besteci Erol Sayan, İTÜ Devlet Konservatuarı Klasik Türk Sanat Müziği Bölümü mezunu olan Yeşim Salkım ve eşi oyuncu Hakan Eratik’in yanı sıra İTÜ mezunu pek çok sanatçıyı da ağırladı.
Tiyatro sanatçısı Hazım Körmükçü, sunuculuğunu üstendiği davette, misafirlere piyanoda kendi bestesi olan bir şarkıyı çalarak gecenin sürprizini yaptı. İTÜ mezunu sanatçıların kendi çektikleri videolarla konservatuarın açılışını kutladıkları tebrik mesajları da konuklardan büyük alkış aldı.
Tüm İTÜ ailesinin, öğrencilerin ve ailelerinin katılımı ile Beylerbeyi Yerleşkesi’nde gerçekleşen davette, İTÜ Rektörü ve İTÜ GVO Kurucu Temsilcisi Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ GVO Yönetim Kurulu Başkanı Serhat Özeren, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Öğretim Görevlisi ve Mini Konservatuar Koordinatörü Doç. Dr. Atilla Coşkun Toksoy ile Özel Beylerbeyi Anaokulu, İlkokulu ve Ortaokulu Müdürü E. Aybars Şehirtay birer konuşma yaparak Türkiye’ye sanat adına yeni yetenekler kazandıracak olmaktan mutluluk duyduklarını belirttiler.
Konuşmaların ardından özel bir piyano dinletisi sunan İTÜ GVO öğrencisi İdil Şakir, konuklara keyifli anlar yaşatırken, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı sanatçıları da Aşkname albümünden seslendirdikleri şarkılarla geceye renk kattı.
İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı
Çocuklar erken yaşta müzikle tanışacak
İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları’nda bilimden sanata, spordan müziğe öğrencilerinin akademik ve sosyal gelişimine yönelik programlar uyguladıklarını belirten İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları Yönetim Kurulu Başkanı Serhat Özeren, açılış konuşmasında şunları söyledi:
“İTÜ’nün güçlü tarihi ve köklü akademik birikiminin temelleri üzerine kurulu bir eğitim kurumu olarak, çocuklarımızın tüm gelişim alanlarını destekliyoruz. 15. kuruluş yılımızda, bizim için önemli bir kilometre taşı olan Mini Konservatuarımızın açılışını gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyoruz. 15 yılda gençlerimizle ve değerli hocalarımızla önemli başarılara imza attık. Sağlam ve emin adımlarla ilerledik. Bilimden, sanata, spordan, edebiyata kadar her alanda öğrencilerimizi başarıya taşıyacak olanaklar, kapılar açtık. İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nın çok değerli birikiminden aldığımız güçle hayata geçirdiğimiz Mini Konservatuar ile çocuklarımızın erken yaşta müzikle tanışmasını amaçlıyoruz. Türkiye’ye dünya çapında sanatçılar kazandıracağımıza yürekten inanıyorum.”
İTÜ GVO’nun, İTÜTürk Musikisi Devlet Konservatuvarı (TMDK) işbirliğinde açtığı ve 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılında eğitime başlayacak konservatuvar, Beylerbeyi Yerleşkesi’nde hizmet verecek. Konservatuvarda, küçük yaşta müziğe ilgisi olan öğrenciler için piyano, keman, çello, gitar, yan flüt, saksafon, bateri, ritim atölyesi, kanun, bağlama, kemençe, ney ve ses eğitimi verilecek.
28 hafta sürecek olan “Erken Yaşta Müzik Eğitimi” programını başarıyla tamamlayan öğrenciler, İTÜ TMDK Erken Müzik Eğitimi Sertifikası'nın sahibi olacak. Konservatuvar eğitiminden, İlkokul 1, 2, 3, 4 ile Ortaokul 1, 2, 3 ve 4. sınıf düzeyindeki öğrenciler yararlanabilecek. İlkokul 1. sınıfta okuyan öğrenciler için hazırlık eğitimi verilecek. İlkokul 2. sınıftan itibaren enstrüman eğitimine başlanacak.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Özel Okullar
Yenilikte öncü İTÜ ailesi bünyesinde “Ana Kucağından İTÜ’ye” anlayışı ile eğitim veren İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları (İTÜ GVO), öğrencilere müziği yaşatmak, müzik bilgisini geliştirmek ve müziği doğru öğretmek amacıyla kurduğu Mini Konservatuar’ın açılışını özel bir davetle kutladı.
İTÜ GVO, açılış için verdiği davette değerli besteci Erol Sayan, İTÜ Devlet Konservatuarı Klasik Türk Sanat Müziği Bölümü mezunu olan Yeşim Salkım ve eşi oyuncu Hakan Eratik’in yanı sıra İTÜ mezunu pek çok sanatçıyı da ağırladı.
Tiyatro sanatçısı Hazım Körmükçü, sunuculuğunu üstendiği davette, misafirlere piyanoda kendi bestesi olan bir şarkıyı çalarak gecenin sürprizini yaptı. İTÜ mezunu sanatçıların kendi çektikleri videolarla konservatuarın açılışını kutladıkları tebrik mesajları da konuklardan büyük alkış aldı.
Tüm İTÜ ailesinin, öğrencilerin ve ailelerinin katılımı ile Beylerbeyi Yerleşkesi’nde gerçekleşen davette, İTÜ Rektörü ve İTÜ GVO Kurucu Temsilcisi Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ GVO Yönetim Kurulu Başkanı Serhat Özeren, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Öğretim Görevlisi ve Mini Konservatuar Koordinatörü Doç. Dr. Atilla Coşkun Toksoy ile Özel Beylerbeyi Anaokulu, İlkokulu ve Ortaokulu Müdürü E. Aybars Şehirtay birer konuşma yaparak Türkiye’ye sanat adına yeni yetenekler kazandıracak olmaktan mutluluk duyduklarını belirttiler.
Konuşmaların ardından özel bir piyano dinletisi sunan İTÜ GVO öğrencisi İdil Şakir, konuklara keyifli anlar yaşatırken, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı sanatçıları da Aşkname albümünden seslendirdikleri şarkılarla geceye renk kattı.
İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı
Çocuklar erken yaşta müzikle tanışacak
İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları’nda bilimden sanata, spordan müziğe öğrencilerinin akademik ve sosyal gelişimine yönelik programlar uyguladıklarını belirten İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları Yönetim Kurulu Başkanı Serhat Özeren, açılış konuşmasında şunları söyledi:
“İTÜ’nün güçlü tarihi ve köklü akademik birikiminin temelleri üzerine kurulu bir eğitim kurumu olarak, çocuklarımızın tüm gelişim alanlarını destekliyoruz. 15. kuruluş yılımızda, bizim için önemli bir kilometre taşı olan Mini Konservatuarımızın açılışını gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyoruz. 15 yılda gençlerimizle ve değerli hocalarımızla önemli başarılara imza attık. Sağlam ve emin adımlarla ilerledik. Bilimden, sanata, spordan, edebiyata kadar her alanda öğrencilerimizi başarıya taşıyacak olanaklar, kapılar açtık. İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nın çok değerli birikiminden aldığımız güçle hayata geçirdiğimiz Mini Konservatuar ile çocuklarımızın erken yaşta müzikle tanışmasını amaçlıyoruz. Türkiye’ye dünya çapında sanatçılar kazandıracağımıza yürekten inanıyorum.”
İTÜ GVO’nun, İTÜTürk Musikisi Devlet Konservatuvarı (TMDK) işbirliğinde açtığı ve 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılında eğitime başlayacak konservatuvar, Beylerbeyi Yerleşkesi’nde hizmet verecek. Konservatuvarda, küçük yaşta müziğe ilgisi olan öğrenciler için piyano, keman, çello, gitar, yan flüt, saksafon, bateri, ritim atölyesi, kanun, bağlama, kemençe, ney ve ses eğitimi verilecek.
28 hafta sürecek olan “Erken Yaşta Müzik Eğitimi” programını başarıyla tamamlayan öğrenciler, İTÜ TMDK Erken Müzik Eğitimi Sertifikası'nın sahibi olacak. Konservatuvar eğitiminden, İlkokul 1, 2, 3, 4 ile Ortaokul 1, 2, 3 ve 4. sınıf düzeyindeki öğrenciler yararlanabilecek. İlkokul 1. sınıfta okuyan öğrenciler için hazırlık eğitimi verilecek. İlkokul 2. sınıftan itibaren enstrüman eğitimine başlanacak.
Son Güncelleme: Cuma, 29 May 2015 14:15
Gösterim: 2004
4 yıl içinde 100 kampüse çıkma hedefiyle eğitim sektöründe emin adımlarla ilerleyen ve ulusal büyümesini sürdüren Mektebim Koleji, eğitim kurumları zincirine bir yenisi daha ekledi.
İzmir Çiğli, Adana, Yalova, İstanbul Ataşehir-Ümraniye ve Bahçeşehir, Ankara Etimesgut ve Batıkent Kampüsleri 2015-2016 eğitim öğretim yılında faaliyete girecek olan Mektebim Koleji, Ankara’nın en büyük kampüslerinden biri olan Pi Koleji’ni eğitim zincirine dâhil ederek ildeki kampüs sayısını 3’e çıkardı. Mektebim Koleji, 2.692 metrekare açık, 9.808metrekare kapalı alan üzerine kurulu, 200’e yakın akademik ve idari personeliyle eğitim faaliyetine devam eden Pi Koleji’ni yeni eğitim öğretim yılında bünyesine katıyor. Adını 1928 yılında Atatürk’ün kurduğu Millet Mektepleri’nden alarak, Genç Girişimci Ümit Kalko’nun vizyonuyla kurulan Mektebim Koleji, Anaokulu, İlkokul, Ortaokul, Anadolu Lisesi ve Anadolu Fen Liseleriyle eğitim öğretim faaliyetlerini sürdürüyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Özel Okullar
4 yıl içinde 100 kampüse çıkma hedefiyle eğitim sektöründe emin adımlarla ilerleyen ve ulusal büyümesini sürdüren Mektebim Koleji, eğitim kurumları zincirine bir yenisi daha ekledi.
İzmir Çiğli, Adana, Yalova, İstanbul Ataşehir-Ümraniye ve Bahçeşehir, Ankara Etimesgut ve Batıkent Kampüsleri 2015-2016 eğitim öğretim yılında faaliyete girecek olan Mektebim Koleji, Ankara’nın en büyük kampüslerinden biri olan Pi Koleji’ni eğitim zincirine dâhil ederek ildeki kampüs sayısını 3’e çıkardı. Mektebim Koleji, 2.692 metrekare açık, 9.808metrekare kapalı alan üzerine kurulu, 200’e yakın akademik ve idari personeliyle eğitim faaliyetine devam eden Pi Koleji’ni yeni eğitim öğretim yılında bünyesine katıyor. Adını 1928 yılında Atatürk’ün kurduğu Millet Mektepleri’nden alarak, Genç Girişimci Ümit Kalko’nun vizyonuyla kurulan Mektebim Koleji, Anaokulu, İlkokul, Ortaokul, Anadolu Lisesi ve Anadolu Fen Liseleriyle eğitim öğretim faaliyetlerini sürdürüyor.
Son Güncelleme: Çarşamba, 20 May 2015 12:22
Gösterim: 4813

