Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Meb geride bıraktığımız gün, iller arası yer değiştirme kılavuzunu ve özür grubu kılavuzunu yayınladı.
Kılavuzları incelediğimiz zaman gözümüze çarpan bazı noktalar var. Bunlardan bazıları şöyle:
Özür grubu atamalarında il emri uygulaması kaldırıldı
Öğretmenler, yer değiştirmek amacıyla 40 (kırk) tercihte bulunabileceklerdir. Alanlarında atanabilecekleri 40’tan fazla eğitim kurumu bulunan öğretmenler, başvurularında belirttikleri tercihlerine atanamamaları durumunda 41 inci seçenek olarak atanmak istedikleri yerdeki boş normu bulunan eğitim kurumlarından birine atanmak isteyip istemediklerini mutlaka belirteceklerdir.
Öğretmenlere, Bakanlıkça tanınan tercih haklarının ve seçeneğinin tamamını kullanmalarına rağmen hizmet puanı yetersizliğinden dolayı atanamamaları ve istekleri hâlinde aylıksız izin kullandırılacaktır.
Öğretmenlere öğrenim özründen tayin hakkı verilmedi.
Yönetmelikle verilen hak kılavuzla alındı. Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinde "öğrenim" yer değiştirmeye esas bir özür olarak kabul edilmiş. Fakat Meb, kılavuzda bu hakka yer vermedi.
Eşi asker olan öğretmenlerin tayininde sağlanan ayrıcalık ortadan kaldırıldı
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Genelkurmay Başkanlığı ile var olan öğretmen eş tayinlerine ilişkin protokolü iptal etti. Böylece, eşi asker olan öğretmenlerin tayininde sağlanan ayrıcalık ortadan kaldırıldı.
Bakan Dinçer bu durumun gerekçesi olarak öğretmenlik mesleğinin, hâkimlik, savcılık, askerlik, valilik gibi görevlerden daha düşük profilde bir meslek olmadığını belirterek eş durumu tayinlerde bu duruma dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
Ve unutulan, üzeri kapatılan bir konuyu tekrar hatırlatıyoruz. Öğretmenlere ek ödeme verilmedi.
Hazır öğretmenlerin haklarından, kayıplarından bahsederken, bu konuya da değinmeden edemedim. Memurların büyük kısmına verilen ek ödeme, memurların zam pazarlığında çok fazla gündeme gelmesine rağmen öğretmenlere verilmedi.
Bu maddelerin yanında, kısa sürede öğretmenlerimizin kaybettikleri daha pek çok hak var. Fakat burada sadece sıcağı sıcağına bir kısmından bahsettik. Gelişmeleri takip edip, sizlere aktarmaya devam edeceğiz...
(kamudanhaber)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Meb geride bıraktığımız gün, iller arası yer değiştirme kılavuzunu ve özür grubu kılavuzunu yayınladı.
Kılavuzları incelediğimiz zaman gözümüze çarpan bazı noktalar var. Bunlardan bazıları şöyle:
Özür grubu atamalarında il emri uygulaması kaldırıldı
Öğretmenler, yer değiştirmek amacıyla 40 (kırk) tercihte bulunabileceklerdir. Alanlarında atanabilecekleri 40’tan fazla eğitim kurumu bulunan öğretmenler, başvurularında belirttikleri tercihlerine atanamamaları durumunda 41 inci seçenek olarak atanmak istedikleri yerdeki boş normu bulunan eğitim kurumlarından birine atanmak isteyip istemediklerini mutlaka belirteceklerdir.
Öğretmenlere, Bakanlıkça tanınan tercih haklarının ve seçeneğinin tamamını kullanmalarına rağmen hizmet puanı yetersizliğinden dolayı atanamamaları ve istekleri hâlinde aylıksız izin kullandırılacaktır.
Öğretmenlere öğrenim özründen tayin hakkı verilmedi.
Yönetmelikle verilen hak kılavuzla alındı. Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinde "öğrenim" yer değiştirmeye esas bir özür olarak kabul edilmiş. Fakat Meb, kılavuzda bu hakka yer vermedi.
Eşi asker olan öğretmenlerin tayininde sağlanan ayrıcalık ortadan kaldırıldı
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Genelkurmay Başkanlığı ile var olan öğretmen eş tayinlerine ilişkin protokolü iptal etti. Böylece, eşi asker olan öğretmenlerin tayininde sağlanan ayrıcalık ortadan kaldırıldı.
Bakan Dinçer bu durumun gerekçesi olarak öğretmenlik mesleğinin, hâkimlik, savcılık, askerlik, valilik gibi görevlerden daha düşük profilde bir meslek olmadığını belirterek eş durumu tayinlerde bu duruma dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
Ve unutulan, üzeri kapatılan bir konuyu tekrar hatırlatıyoruz. Öğretmenlere ek ödeme verilmedi.
Hazır öğretmenlerin haklarından, kayıplarından bahsederken, bu konuya da değinmeden edemedim. Memurların büyük kısmına verilen ek ödeme, memurların zam pazarlığında çok fazla gündeme gelmesine rağmen öğretmenlere verilmedi.
Bu maddelerin yanında, kısa sürede öğretmenlerimizin kaybettikleri daha pek çok hak var. Fakat burada sadece sıcağı sıcağına bir kısmından bahsettik. Gelişmeleri takip edip, sizlere aktarmaya devam edeceğiz...
(kamudanhaber)
Son Güncelleme: Cumartesi, 28 Temmuz 2012 09:40
Gösterim: 2122
Harçlar kaldırılırken üniversite yönetimleri 'yeni kaynak' bekliyor, öğrenciler ise farklı yollarla yine para alınmasından endişeli.
Üniversite harçlarının kaldırılacak olmasını hem öğrenciler hem akademisyenler hem de üniversite yöneticileri olumlu bir adım olarak değerlendirdi ancak ‘harç sorunu’ bitmiş değil. Harçların kaldırılmasının öğrenci hareketinin bir kazanımı olduğunu söyleyen öğrencilere göre parasız eğitim sadece harçların kalkmasıyla olmuyor, talepleri var. Üniversite yöneticileri ise harçların yerine başka bir kaynak yaratılması gerektiğini vurguluyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , 2012-2013 akademik yılında üniversite harçlarının kaldırılacağını, konuyla ilgili nihai çalışmaların yapıldığını söyledi. Öğrenciler, akademisyenler ve üniversite yöneticileri konuyu Radikal ’e değerlendirdi.
‘Geç kalınmış bir karar’
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere: Doğru, hatta geç alınmış bir karar. Harçlar üniversite bütçesi içinde çok düşük bir rakamdı. Zaten harçlar istenilen şekilde öğrenciye de geri dönmüyordu. Harçların, kültürel, sportif etkinlikler, barınma ve beslenmeyi karşılamadığı ortadaydı. Devletin bu kadar az bir payı olan parayı karşılaması sosyal devlet açısından önemliydi.
Mardin Artuklu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Kadri Yıldırım: Parasız eğitimin önünü açması açısından karar çok önemli. Fakat olaya üniversiteler açısından da bakmak lazım. Harçların yarattığı kaynak yerine bir alternatif olması gerek. Aksi takdirde öğrenciye faydalı olayım derken öğrencilerin aleyhine olabilecek durumlar ortaya çıkabilir. Bütçedeki boşlukları doldurmak çok önemli. Harçların yerine geçecek kaynak kamudan bulunabilir.
Hacettepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yüksel Kavak: Öğrenim ücretlerinin yükseköğretim içindeki payına bakmak lazım. 2012’de hükümet yükseköğretime 13 milyar TL ayırdı. Kabaca öğrencilerden alınan ücretler 1 milyar TL civarında. Bugünkü bütçesinin yüzde 7-8’ine tekabül ediyor. Bu kaynak da öğrencilere yönelik hizmetlerde kullanılıyor, sağlık, spor, barınma, beslenme gibi. Yükseköğretim bütçesi yüzde 8-10 civarında yükseltilerek bu açık kapatılabilir ya da üniversitelerin kaynak arttırma kapasitesini geliştirmek için projeler yapılabilir. Kamu finansmanı ve üniversitelerin öz kaynaklarının etkili kullanımıyla harçlardan boşalan açık telafi edilebilir. Harçların kaldırılması da hemen hayata geçebilecek bir uygulamadır. Bizim üniversitemizin harçlardan geliri 18 milyon TL idi. Harçlar olmadığında bu kadar ek kaynak girmesi gerekiyor.
‘Bizim ideolojimiz galip’
Gençler Meydana İnisiyatifi Ankara Temsilcisi Ayşen Kavas: Harçların kaldırılması, YÖK kurulduğundan beri talebimizdi. Üç sene önce yüzde 500 harç zammı olacağında sokaklardaydık. Bakanlar Kurulu’na gidip konuşmak istediğimizde orantısız güç kullanmışlardı. ‘Başbakan, ‘Eli sopalı öğrenciler, bunlar ideolojik hareketler’ diyor. Tabii ki ideolojik, Başbakan’ın bir ideolojisi yok mu? Bizim ideolojimiz galip geldi. Bu, öğrenci hareketinin kazanımıdır.
Koşulsuz kaldırılsın
Öğrenci Kolektifleri’nden Ali Coşkun: Önemli bir adım ama yeterli değil. Ulaşım, barınma, yemekhane paralı. Parasız eğitimi dillendiriyorlar ama 36 vakıf üniversitesi açıldı. “Harçlar kalacak ama başka hizmet alanlarından alırım ya da öğrenciye faizsiz kredi veririm” diye düşünüyorlarsa bir anlamı yok. Maliye Bakanlığı’nın açıklamalarından öyle görünüyor. Üniversitelerde mütevelli heyeti, sanayi-üniversite işbirliği olacak, öğrenci kredili sistemle borçlandırılacak. Reform bu. Bu arada öğrencileri susturmak için de harçların kaldırılacağını söylüyorlar. Harçlar koşulsuz kaldırılmalı.
Erdoğan ‘içki’ için okulu aramış
Başbakan Erdoğan ’ın üniversitelerde içki satışına yönelik sözleri yeni bir tartışma başlattı.
Erdoğan katıldığı televizyon programında, bir süre önce One Love Müzik Festivali’nde getirilen alkol yasağından önce İstanbul Bilgi Üniversitesi yöneticilerini bizzat arayıp uyardığını açıkladı:
“Allah aşkına üniversite restoranlarında alkollü içki satılmasına müsaade edilebilir mi, böyle bir şey olabilir mi? Öğrenci oraya gelip de alkolü alıp kafayı mı bulacak yoksa ilmi alıp kendini mi bulacak? Ben de üniversite yönetimini aradım, ‘Yahu nedir bu hal’ dedim, ‘Biz buna üzülüyoruz’ dedim.”
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere Erdoğan’ın sözlerini şöyle değerlendirdi: “Gençleri sigara, alkole özendirmemeliyiz. Bu ayrı bir şey, öğrencinin tercih etmesi ayrı şey. Öğrencilerin özel hayatlarına karışılmaması lazım. Üniversite restoranlarında içki olabiliyor. İstanbul Üniversitesi ’nde var mesela. Ancak zaten öğrenci giremiyor. Sadece öğretim elemanlarının kullandığı yerler. İsteyen içer, isteyen içmez. Buna hayretle bakmamak lazım.”
(radikal)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Harçlar kaldırılırken üniversite yönetimleri 'yeni kaynak' bekliyor, öğrenciler ise farklı yollarla yine para alınmasından endişeli.
Üniversite harçlarının kaldırılacak olmasını hem öğrenciler hem akademisyenler hem de üniversite yöneticileri olumlu bir adım olarak değerlendirdi ancak ‘harç sorunu’ bitmiş değil. Harçların kaldırılmasının öğrenci hareketinin bir kazanımı olduğunu söyleyen öğrencilere göre parasız eğitim sadece harçların kalkmasıyla olmuyor, talepleri var. Üniversite yöneticileri ise harçların yerine başka bir kaynak yaratılması gerektiğini vurguluyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , 2012-2013 akademik yılında üniversite harçlarının kaldırılacağını, konuyla ilgili nihai çalışmaların yapıldığını söyledi. Öğrenciler, akademisyenler ve üniversite yöneticileri konuyu Radikal ’e değerlendirdi.
‘Geç kalınmış bir karar’
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere: Doğru, hatta geç alınmış bir karar. Harçlar üniversite bütçesi içinde çok düşük bir rakamdı. Zaten harçlar istenilen şekilde öğrenciye de geri dönmüyordu. Harçların, kültürel, sportif etkinlikler, barınma ve beslenmeyi karşılamadığı ortadaydı. Devletin bu kadar az bir payı olan parayı karşılaması sosyal devlet açısından önemliydi.
Mardin Artuklu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Kadri Yıldırım: Parasız eğitimin önünü açması açısından karar çok önemli. Fakat olaya üniversiteler açısından da bakmak lazım. Harçların yarattığı kaynak yerine bir alternatif olması gerek. Aksi takdirde öğrenciye faydalı olayım derken öğrencilerin aleyhine olabilecek durumlar ortaya çıkabilir. Bütçedeki boşlukları doldurmak çok önemli. Harçların yerine geçecek kaynak kamudan bulunabilir.
Hacettepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yüksel Kavak: Öğrenim ücretlerinin yükseköğretim içindeki payına bakmak lazım. 2012’de hükümet yükseköğretime 13 milyar TL ayırdı. Kabaca öğrencilerden alınan ücretler 1 milyar TL civarında. Bugünkü bütçesinin yüzde 7-8’ine tekabül ediyor. Bu kaynak da öğrencilere yönelik hizmetlerde kullanılıyor, sağlık, spor, barınma, beslenme gibi. Yükseköğretim bütçesi yüzde 8-10 civarında yükseltilerek bu açık kapatılabilir ya da üniversitelerin kaynak arttırma kapasitesini geliştirmek için projeler yapılabilir. Kamu finansmanı ve üniversitelerin öz kaynaklarının etkili kullanımıyla harçlardan boşalan açık telafi edilebilir. Harçların kaldırılması da hemen hayata geçebilecek bir uygulamadır. Bizim üniversitemizin harçlardan geliri 18 milyon TL idi. Harçlar olmadığında bu kadar ek kaynak girmesi gerekiyor.
‘Bizim ideolojimiz galip’
Gençler Meydana İnisiyatifi Ankara Temsilcisi Ayşen Kavas: Harçların kaldırılması, YÖK kurulduğundan beri talebimizdi. Üç sene önce yüzde 500 harç zammı olacağında sokaklardaydık. Bakanlar Kurulu’na gidip konuşmak istediğimizde orantısız güç kullanmışlardı. ‘Başbakan, ‘Eli sopalı öğrenciler, bunlar ideolojik hareketler’ diyor. Tabii ki ideolojik, Başbakan’ın bir ideolojisi yok mu? Bizim ideolojimiz galip geldi. Bu, öğrenci hareketinin kazanımıdır.
Koşulsuz kaldırılsın
Öğrenci Kolektifleri’nden Ali Coşkun: Önemli bir adım ama yeterli değil. Ulaşım, barınma, yemekhane paralı. Parasız eğitimi dillendiriyorlar ama 36 vakıf üniversitesi açıldı. “Harçlar kalacak ama başka hizmet alanlarından alırım ya da öğrenciye faizsiz kredi veririm” diye düşünüyorlarsa bir anlamı yok. Maliye Bakanlığı’nın açıklamalarından öyle görünüyor. Üniversitelerde mütevelli heyeti, sanayi-üniversite işbirliği olacak, öğrenci kredili sistemle borçlandırılacak. Reform bu. Bu arada öğrencileri susturmak için de harçların kaldırılacağını söylüyorlar. Harçlar koşulsuz kaldırılmalı.
Erdoğan ‘içki’ için okulu aramış
Başbakan Erdoğan ’ın üniversitelerde içki satışına yönelik sözleri yeni bir tartışma başlattı.
Erdoğan katıldığı televizyon programında, bir süre önce One Love Müzik Festivali’nde getirilen alkol yasağından önce İstanbul Bilgi Üniversitesi yöneticilerini bizzat arayıp uyardığını açıkladı:
“Allah aşkına üniversite restoranlarında alkollü içki satılmasına müsaade edilebilir mi, böyle bir şey olabilir mi? Öğrenci oraya gelip de alkolü alıp kafayı mı bulacak yoksa ilmi alıp kendini mi bulacak? Ben de üniversite yönetimini aradım, ‘Yahu nedir bu hal’ dedim, ‘Biz buna üzülüyoruz’ dedim.”
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere Erdoğan’ın sözlerini şöyle değerlendirdi: “Gençleri sigara, alkole özendirmemeliyiz. Bu ayrı bir şey, öğrencinin tercih etmesi ayrı şey. Öğrencilerin özel hayatlarına karışılmaması lazım. Üniversite restoranlarında içki olabiliyor. İstanbul Üniversitesi ’nde var mesela. Ancak zaten öğrenci giremiyor. Sadece öğretim elemanlarının kullandığı yerler. İsteyen içer, isteyen içmez. Buna hayretle bakmamak lazım.”
(radikal)
Son Güncelleme: Cuma, 27 Temmuz 2012 09:46
Gösterim: 2231
Hürriyet Gazetesi Yazarı İsmet Berkan’ın bugünkü yazısı
ÖZDEMİR Asaf’ın meşhur şiiri, ‘Bütün renkler hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler’ der.
Aslında, üniversiteye giriş sınavları, o sonuçları adam gibi matematiksel bir analizden geçirip okumasını bilenlere ülkemizin geleceği hakkında çok şey söyler.
Çünkü bugün üniversiteye girenler dört yıl sonra büyük olasılıkla başka bir hayata başlayacak, giremeyenler ise bugünden başlayarak çok daha farklı bir hayatı yaşayacaklar.
Bu yıl, üniversiteye girişte aslında birkaç yıl önce ufak ufak başlamış olan (ama zamanında doğru analiz edilip önlemler alınmayan) bir durum artık gizlenemez hale geldi: Artık üniversite kontenjanlarımız öyle arttı ki, üniversite sınavlarını başarabilen aday sayısı, üniversitelerimizde açılan yerleri dolduramıyor.
Yani, üniversitelerimiz var ama onu kazanacak kadar donanımlı ve bilgili yeterince öğrencimiz yok!
Özellikle bu yıl, baraj kabul edilen 180 puanın altında kalan öğrenci sayısı çok ama çok fazla.
Aslına bakacak olursanız geçmişte de, ezici çoğunluk üniversite sınavını başaramıyordu. Ama sınav odaklı eğitim sistemimiz ve üniversite kontenjanlarının sınava katılanlara göre çok az olması bu sorunu gizliyor, bizim üniversite sınavının bir bilgi ölçme sınavı olmaktan çok bir eleme sınavı olduğuna inanmamızı sağlıyordu.
Ama bugün görüyoruz ki başarısızlık saklanamayacak kadar ciddi oranda.
Kabaca özeti şu: ÖSYM’nin yaptığı sınavda ‘baraj’ kabul edilen 180 puanı alamayan öğrenci sayısında bu yıl geçen yıla göre bir artış yaşandı, bu yüzden de devlet ve vakıf üniversitelerinde ciddi miktarda kontenjan doldurulamayacak
Peki ne yapmalı? Türklerin aklına gelen ilk çözüm, 180 olarak belirlenen barajı düşürmek, mesela 150’ye indirmek, böylece kontenjanların boş kalmamasını sağlamak. (Malum, kontenjanın boş kalması demek kaynak ısrafı demek, ısraf da günah. Peki 180 baraj puanı bile alamayan çocukları 12 yıl ‘yetiştirmek’ ne ısrafı? Soran yok.)
Aslına bakarsanız 180 zaten düşük bir baraj. Çünkü ÖSYM, puanı hesaplanabilir kadar soru yapabilmiş adayları en az 100, en yüksek 500 puan arasında sıralıyor. O yüzden 180, 100 ile 500’ün ortası olan 300’den bir hayli düşük bir noktaya kurulmuş bir baraj zaten. (4 üzerinden nota çevirecek olursak 0.8 alanın sınıf geçmesi demek.) Zaten olması gereken yerin bir hayli altında olan çıtayı daha da aşağı çekmek, üniversiteye gidecek öğrencilerin bilgi ortalamasını aşağı çekmek demektir.
Üniversite sınavı liselerimizden ‘mezuniyet sınavı’ olarak uygulansaydı kaç kişi gerçekten liseden mezun olabilirdi, varın siz hesaplayın. Veya 4 üzerinden 1 bile değil 0.8 almış öğrencinin mezun olmasını ister miydiniz, karar verin.
Sonra bir de dört yıl sonrasını hesaplamaya çalışın: Bugün 180 alamamış çocukların ‘Üniversite mezunuyum ama işsizim’ isyanlarını duyun şimdiden...
‘Geçen yıl yoktu bu sorun, birden zekâları mı geriledi bu çocukların?’
BU kontenjanların boş kalacak olması sorunu ortaya çıktığından beri yapılan yorumlardan bir tanesi şu: Geçmişte böyle büyük bir sorun yoktu, ne oldu da bu yıl çok sayıda çocuk 180 puanın altında kaldı?
Aslına bakacak olursanız bu sorun gümbür gümbür geliyordu. Her yıl ÖSYM sınavla ilgili temel verileri yayınlıyor. Biz gazeteciler epey bir süredir sınavda sıfır puan alanlar meselesine ağırlık veriyoruz.
Ama bir mesele daha var ki, gazetelerin fazla dikkatini çekmiyor, maalesef ‘uzman’ geçinenler de bu konuyu gündeme getirmiyorlar.
Birkaç rakam vereceğim izninizle:
Bu yıl YGS’de (Yüksek Öğrenime Giriş) yani üniversite sınavının ilk basamağında 40 soruluk Türkçe sınavında ortalama doğru cevap sayısı 18.02 olmuş. Bunun bir de standart sapması var: 10.1.
Burada esas bakmamız gereken rakam standart sapma. Bakın 2010 ve 2011’de aynı sınavda standart sapma nasılmış: 9.20 ve 9.30...
Bilmemiz gereken şey şu: Standart sapma rakamı 0’a ne kadar yakınsa adaylar arasında o kadar AZ fark var, 0’dan ne kadar büyükse fark da o kadar FAZLA.
Standart sapması 10.1 olan bir sınavda, bazı adaylar 40’da 40 yaparken çok sayıda adayın da 18.02’lik ortalamanın altında doğru cevap veriyor olması gerek. (Keşke ÖSYM tam rakamsal dağılımı da ‘uzman’lar için zaman serileriyle yayınlasa.)
Ben Milli Eğitim Bakanı olsam, kendime iki öncelik veririm: 1. Her sınav türünde ortalama doğru cevap sayısını yükseltmek; 2. Standart sapma rakamını azaltmak.
Yani hem 12 yıl boyunca eğitip elinden geçirdiği öğrencilerin bilgilerini arttırmak hem de onların arasındaki farkları azaltmaya çalışmak.
Çünkü üniversite sınavı sadece öğrencilerin katıldığı ve boylarının ölçüsünü aldığı bir sınav değil. Asıl biz Milli Eğitim Bakanlığı’nın son 12 yılının performansını ölçüyoruz bu sınavda.
Siz hiç benim söylediğim türden gerçekçi hedefler koyup bunu başaran bir Milli Eğitim Bakanı ve bakanlığı duydunuz mu?
Bakın bu yıl sosyal bilimler sınavında ortalama doğru cevap sayısı 11.3, matematik sınavında doğru cevap sayısı ortalaması 7.27 ve fen bilimleri sınavında ortala doğru cevap 4.43 olmuş.
Hadi yükseltin bu ortalamaları. Yükseltin ki ülke de yükselsin.
Sınıflı toplumun altyapısı eğitimde atılıyor
ÜNİVERSİTE sınavı, haksızlıkların yapıldığı yer değil aslında. Haksızlık daha önce, çocukların 12 yıllık eğitim hayatlarında yapılıyor, yapılmış ve sınav bunu saptıyor.
Çok az sayıda çocuk, kendi anne babasından daha iyi bir hayatı yaşamak üzere bu sınavı başarıyor, ezici bir çoğunluk ise kendi anne-babasıyla aynı hayata mahkum oluyor.
Bu yıl sınavı başarmış ve hayatta da ortalamanın üzerinde gelir elde edeceklerin çocukları da başarılı olacaklar o sınavda. Kazanamayanların çocukları ise çok tesadüfi örnekler dışında yine başarısız olacaklar.
Bu kısır döngüyü devlet kırabilir ancak. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlayarak, devlet okullarını yüksek başarı elde edilen okullar haline getirerek.
Üniversite harcını kaldırana kadar o kaynağı ilköğretim ve liseye aktarsınlar; dersane ihtiyacını azaltsınlar.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Hürriyet Gazetesi Yazarı İsmet Berkan’ın bugünkü yazısı
ÖZDEMİR Asaf’ın meşhur şiiri, ‘Bütün renkler hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler’ der.
Aslında, üniversiteye giriş sınavları, o sonuçları adam gibi matematiksel bir analizden geçirip okumasını bilenlere ülkemizin geleceği hakkında çok şey söyler.
Çünkü bugün üniversiteye girenler dört yıl sonra büyük olasılıkla başka bir hayata başlayacak, giremeyenler ise bugünden başlayarak çok daha farklı bir hayatı yaşayacaklar.
Bu yıl, üniversiteye girişte aslında birkaç yıl önce ufak ufak başlamış olan (ama zamanında doğru analiz edilip önlemler alınmayan) bir durum artık gizlenemez hale geldi: Artık üniversite kontenjanlarımız öyle arttı ki, üniversite sınavlarını başarabilen aday sayısı, üniversitelerimizde açılan yerleri dolduramıyor.
Yani, üniversitelerimiz var ama onu kazanacak kadar donanımlı ve bilgili yeterince öğrencimiz yok!
Özellikle bu yıl, baraj kabul edilen 180 puanın altında kalan öğrenci sayısı çok ama çok fazla.
Aslına bakacak olursanız geçmişte de, ezici çoğunluk üniversite sınavını başaramıyordu. Ama sınav odaklı eğitim sistemimiz ve üniversite kontenjanlarının sınava katılanlara göre çok az olması bu sorunu gizliyor, bizim üniversite sınavının bir bilgi ölçme sınavı olmaktan çok bir eleme sınavı olduğuna inanmamızı sağlıyordu.
Ama bugün görüyoruz ki başarısızlık saklanamayacak kadar ciddi oranda.
Kabaca özeti şu: ÖSYM’nin yaptığı sınavda ‘baraj’ kabul edilen 180 puanı alamayan öğrenci sayısında bu yıl geçen yıla göre bir artış yaşandı, bu yüzden de devlet ve vakıf üniversitelerinde ciddi miktarda kontenjan doldurulamayacak
Peki ne yapmalı? Türklerin aklına gelen ilk çözüm, 180 olarak belirlenen barajı düşürmek, mesela 150’ye indirmek, böylece kontenjanların boş kalmamasını sağlamak. (Malum, kontenjanın boş kalması demek kaynak ısrafı demek, ısraf da günah. Peki 180 baraj puanı bile alamayan çocukları 12 yıl ‘yetiştirmek’ ne ısrafı? Soran yok.)
Aslına bakarsanız 180 zaten düşük bir baraj. Çünkü ÖSYM, puanı hesaplanabilir kadar soru yapabilmiş adayları en az 100, en yüksek 500 puan arasında sıralıyor. O yüzden 180, 100 ile 500’ün ortası olan 300’den bir hayli düşük bir noktaya kurulmuş bir baraj zaten. (4 üzerinden nota çevirecek olursak 0.8 alanın sınıf geçmesi demek.) Zaten olması gereken yerin bir hayli altında olan çıtayı daha da aşağı çekmek, üniversiteye gidecek öğrencilerin bilgi ortalamasını aşağı çekmek demektir.
Üniversite sınavı liselerimizden ‘mezuniyet sınavı’ olarak uygulansaydı kaç kişi gerçekten liseden mezun olabilirdi, varın siz hesaplayın. Veya 4 üzerinden 1 bile değil 0.8 almış öğrencinin mezun olmasını ister miydiniz, karar verin.
Sonra bir de dört yıl sonrasını hesaplamaya çalışın: Bugün 180 alamamış çocukların ‘Üniversite mezunuyum ama işsizim’ isyanlarını duyun şimdiden...
‘Geçen yıl yoktu bu sorun, birden zekâları mı geriledi bu çocukların?’
BU kontenjanların boş kalacak olması sorunu ortaya çıktığından beri yapılan yorumlardan bir tanesi şu: Geçmişte böyle büyük bir sorun yoktu, ne oldu da bu yıl çok sayıda çocuk 180 puanın altında kaldı?
Aslına bakacak olursanız bu sorun gümbür gümbür geliyordu. Her yıl ÖSYM sınavla ilgili temel verileri yayınlıyor. Biz gazeteciler epey bir süredir sınavda sıfır puan alanlar meselesine ağırlık veriyoruz.
Ama bir mesele daha var ki, gazetelerin fazla dikkatini çekmiyor, maalesef ‘uzman’ geçinenler de bu konuyu gündeme getirmiyorlar.
Birkaç rakam vereceğim izninizle:
Bu yıl YGS’de (Yüksek Öğrenime Giriş) yani üniversite sınavının ilk basamağında 40 soruluk Türkçe sınavında ortalama doğru cevap sayısı 18.02 olmuş. Bunun bir de standart sapması var: 10.1.
Burada esas bakmamız gereken rakam standart sapma. Bakın 2010 ve 2011’de aynı sınavda standart sapma nasılmış: 9.20 ve 9.30...
Bilmemiz gereken şey şu: Standart sapma rakamı 0’a ne kadar yakınsa adaylar arasında o kadar AZ fark var, 0’dan ne kadar büyükse fark da o kadar FAZLA.
Standart sapması 10.1 olan bir sınavda, bazı adaylar 40’da 40 yaparken çok sayıda adayın da 18.02’lik ortalamanın altında doğru cevap veriyor olması gerek. (Keşke ÖSYM tam rakamsal dağılımı da ‘uzman’lar için zaman serileriyle yayınlasa.)
Ben Milli Eğitim Bakanı olsam, kendime iki öncelik veririm: 1. Her sınav türünde ortalama doğru cevap sayısını yükseltmek; 2. Standart sapma rakamını azaltmak.
Yani hem 12 yıl boyunca eğitip elinden geçirdiği öğrencilerin bilgilerini arttırmak hem de onların arasındaki farkları azaltmaya çalışmak.
Çünkü üniversite sınavı sadece öğrencilerin katıldığı ve boylarının ölçüsünü aldığı bir sınav değil. Asıl biz Milli Eğitim Bakanlığı’nın son 12 yılının performansını ölçüyoruz bu sınavda.
Siz hiç benim söylediğim türden gerçekçi hedefler koyup bunu başaran bir Milli Eğitim Bakanı ve bakanlığı duydunuz mu?
Bakın bu yıl sosyal bilimler sınavında ortalama doğru cevap sayısı 11.3, matematik sınavında doğru cevap sayısı ortalaması 7.27 ve fen bilimleri sınavında ortala doğru cevap 4.43 olmuş.
Hadi yükseltin bu ortalamaları. Yükseltin ki ülke de yükselsin.
Sınıflı toplumun altyapısı eğitimde atılıyor
ÜNİVERSİTE sınavı, haksızlıkların yapıldığı yer değil aslında. Haksızlık daha önce, çocukların 12 yıllık eğitim hayatlarında yapılıyor, yapılmış ve sınav bunu saptıyor.
Çok az sayıda çocuk, kendi anne babasından daha iyi bir hayatı yaşamak üzere bu sınavı başarıyor, ezici bir çoğunluk ise kendi anne-babasıyla aynı hayata mahkum oluyor.
Bu yıl sınavı başarmış ve hayatta da ortalamanın üzerinde gelir elde edeceklerin çocukları da başarılı olacaklar o sınavda. Kazanamayanların çocukları ise çok tesadüfi örnekler dışında yine başarısız olacaklar.
Bu kısır döngüyü devlet kırabilir ancak. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlayarak, devlet okullarını yüksek başarı elde edilen okullar haline getirerek.
Üniversite harcını kaldırana kadar o kaynağı ilköğretim ve liseye aktarsınlar; dersane ihtiyacını azaltsınlar.
Son Güncelleme: Cuma, 27 Temmuz 2012 08:57
Gösterim: 1925
Ataması Yapılmayan Öğretmenler Derneği (AYÖDER), 30 Temmuz 2012 tarihinde Ankara’da büyük bir protesto gösterisi yapmaya hazılanıyor.
AYÖDER üyeleri, taleplerinin sadece 40 bin öğretmen ataması olmadığını, ücretli öğretmenlik, vekil öğretmenlik ve KPSS sınavında yapılan usulsüzlükleri de protesto edeceklerini ifade etti.
AYÖDER’in açıklaması şöyle;
30 TEMMUZ' da gerçekleştireceğimiz eylem sadece o günle sınırlı değil, stantlarla, canlı yayın ve açık oturumlarla, vatandaştan destek toplamayla zenginleştirilecektir. Sadece 40bin rakamının eksikliği ile sınırlı olmayacaktır:
-Ücretli öğretmenlik uygulamasının kaldırılarak vekil öğretmenliğin de yalnızca; doğum izni, hastalık, askerlik v.b. gerekli durumlarda yapılabilmesi önerilecektir
-Kontenjanların bütün branşlara adaletli dağıtılması talep edilecektir,
-KPSS’ deki usulsüzlük iddialarının açıklığa kavuşturulması talep edilecektir,
-Yetkili ağızlardan çıkmış olan bütün sözler hatırlatılacaktır,
-KPSS’nin eleme değil, sadece yerleştirme amacıyla yapılabilmesi yada "sınavsız atama projesi" önerilecektir,
- Diğer çözüm önerileri, toplanan imzalarla birlikte bakanlığa sunulacaktır.
(ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLER DERNEĞİ- AYÖDER )
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Ataması Yapılmayan Öğretmenler Derneği (AYÖDER), 30 Temmuz 2012 tarihinde Ankara’da büyük bir protesto gösterisi yapmaya hazılanıyor.
AYÖDER üyeleri, taleplerinin sadece 40 bin öğretmen ataması olmadığını, ücretli öğretmenlik, vekil öğretmenlik ve KPSS sınavında yapılan usulsüzlükleri de protesto edeceklerini ifade etti.
AYÖDER’in açıklaması şöyle;
30 TEMMUZ' da gerçekleştireceğimiz eylem sadece o günle sınırlı değil, stantlarla, canlı yayın ve açık oturumlarla, vatandaştan destek toplamayla zenginleştirilecektir. Sadece 40bin rakamının eksikliği ile sınırlı olmayacaktır:
-Ücretli öğretmenlik uygulamasının kaldırılarak vekil öğretmenliğin de yalnızca; doğum izni, hastalık, askerlik v.b. gerekli durumlarda yapılabilmesi önerilecektir
-Kontenjanların bütün branşlara adaletli dağıtılması talep edilecektir,
-KPSS’ deki usulsüzlük iddialarının açıklığa kavuşturulması talep edilecektir,
-Yetkili ağızlardan çıkmış olan bütün sözler hatırlatılacaktır,
-KPSS’nin eleme değil, sadece yerleştirme amacıyla yapılabilmesi yada "sınavsız atama projesi" önerilecektir,
- Diğer çözüm önerileri, toplanan imzalarla birlikte bakanlığa sunulacaktır.
(ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLER DERNEĞİ- AYÖDER )
Son Güncelleme: Cuma, 27 Temmuz 2012 09:48
Gösterim: 3680
YÖK’ün ikinci öğretimde öğretmenlik programlarını kaldırması, fen edebiyat fakültelerinde de formasyon hakkını iptal etmesi bu yıl eğitim fakültelerinin puanlarını artıracak.
Öğretmenlik, 2001 krizinden sonra “en garanti ve gözde” mesleklerden biri olurken, eğitim fakültelerinin puanları da hızla yükseldi. Bazı üniversitelerde bu programların puanları mühendislikler ve tıplarla yarışır hale geldi. Ancak eğitim fakültelerinin sayısının son 10 yılda 63’ten 97’ye ulaşması, sayıları 184’ü bulan fen edebiyat fakülteleri öğrencilerine de öğretmenlik için pedagojik formasyon hakkının tanınmasıyla sayıları hızla artan öğretmen ordusu oluştu. Bugün atanamayan öğretmenlerin sayısı da 300 bini aştı. Sonunda işsiz öğretmenler ordusunun sayısının daha fazla artmaması için gereken önlemler alındı. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Milli Eğitim Bakanlığı’nın talebiyle geçtiğimiz nisan ayında Okul Öncesi Öğretmenliği, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Özel Eğitim Bölümü öğretmenlikleri ve İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği ikinci öğretim programları hariç, eğitim fakülteleri bünyesinde yer alan diğer alanlardaki mevcut ikinci öğretim programlarının kapatılmasına ve kapatılan alanlarda yeni ikinci öğretim programlarının açılmamasına karar verdi. YÖK, aynı zamanda başka bir karar aldı. Bu da fen ve edebiyat fakültesi öğrencilerinin öğretmenlik yapması için verilen pedagojik formasyonun kaldırılması oldu. Bu yıldan itibaren fen edebiyat fakültelerine girecek öğrenciler artık öğretmenlik yapma hakkına sahip olmayacak.
13 BİNİ AŞKIN KONTENJAN GİTTİ
Kararların yaşama geçmesiyle birlikte ikinci öğretim ile uzaktan eğitim veren programlara bu yıl öğrenci alınmayacak. Bu programların kontenjanları da 13 bin 542’yi buluyor. Öğretmenlik için ikinci ya da uzaktan eğitimi tercih edecek adaylar ile fen edebiyat fakültelerine öğretmenlik hakkına da sahip olmak için giden adayların önünde bundan sonra tek yol kalıyor: Eğitim Fakülteleri. Bu nedenle bu yıl eğitim fakültelerini tercih edecek öğrencilerin geçmiş yıllara göre sayılarının daha fazla olacağına dikkat çeken uzmanlar, öğretmenlik programlarının puanlarının ve başarı sıralarının yükseleceğine işaret ediyor.
İŞLETME PROGRAMINDA REKOR
YÖK bu yıl toplam 36 programda kontenjan artırdı ya da düşürdü. Kontenjanı en fazla artan iki program İşletme ve Sosyoloji. İşletme’de kontenjan artışı 37 bin 792 oldu ve 64 bin 652’ye çıktı. İkinci sıra 10 bin 359 kişilik artışla Sosyoloji’de. Bu programın geçen yıl 19 bin 828 olan kontenjanı bu yıl 30 bin 187’ye ulaştı. Kontenjan artışında üçüncü sıra 7 bin 447 kişiyle Uluslararası İlişkiler programında. Bu programın kontenjanı da bu yıl 13 bin 551’e ulaştı. Kontenjanı artan bir başka program da 6 bin 762 kişi ile İktisat.
KONTENJANI EN FAZLA DÜŞEN SINIF ÖĞRETMENLİĞİ
EĞİTİM fakültelerinde kontenjanların öğretmenlik programlarının özellikle 6 branşında toplandıkları dikkat çekiyor. Matematik, Sınıf, Okul Öncesi, Sosyal Bilgiler, Fen Bilgisi ve İngilizce öğretmenlikleri. Bu programlar arasında en fazla kontenjanı azalan ise sınıf öğretmenliği. Bu programda bu yıl kontenjan 3 bin 390 kişi azaldı ve 10 bin 821 olan bu programın kontenjanı bu yıl 6 bin 431’e indi. Fen Bilgisi Öğretmenliği programında ise kontenjan 2 bin 968 kişi azaldı. Öğretmenlik programlarında kontenjan bir tek İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi’nde arttı. Geçen yıl 3 bin 340 kişi olan programın kontenjanı 3 bin 940’a çıktı.
REKTÖRLERDEN TERCİH TAVSİYELERİ
Önce bölümü sonra üniversiteyi seçin
Prof. Dr. Ethem Tolga Galatasaray Üniversitesi Rektörü:
GENÇLERİN yaptıkları hataların başında puanlarına göre bölüm seçmeleri geliyor. Yüksek puan alanlar “Yazık olmasın” anlayışıyla bazen hiç ilgi duymadıkları alanlara yönelebiliyorlar. Sonra da mutsuz oluyorlar. Puandan çok gencin istek, yetenek ve ilgi alanlarına göre tercih yapılmalı. Önce ilgi duyulan alan belirlenmeli ve bu alana uygun bölümler saptanmalı. Sonra bu bölümü en iyi hangi üniversitede okuyacağı araştırılmalı. Üniversite seçiminde akademisyen kadrosundan yurtdışı ilişkilerine kadar tüm konular araştırılmalı. Üniversitenin sunduğu olanaklar, diplomasının gücü, mezunları değerlendirilmeli. Klasik olarak nitelendirilen ve her zaman geçerli bölümler seçilmeli tıp, hukuk gibi. Tercihlerinde tüm bunları göz önünde bulundurmalılar.
İLAN TARTIŞMA YARATTI
"Hesaplamalar değil boş kontenjanlar önemli"
Vakıf Üniversiteleri Birliği'nin ÖSYM'nin puanlamada hata yapıp yapmadığı tartışmalarının bırakılmasını istemesine üniversitelerden "İlan bizi temsil etmiyor" yanıtı geldi.
5 üniversitenin üye göründüğü Vakıf Üniversiteleri Birliği’nin dün gazetelerde yayımlanan ve “ÖSYM’nin puanlarda hata yapıp yapmadığı yönündeki” kısır tartışmalar yerine, boş kalacak üniversite kontenjanlarının gündeme getirilmesini isteyen ilanı tartışma yarattı. Bazı üniversitelerin yöneticileri birliğin tüm üniversiteleri temsil etmediğini ve puanla ilgili tartışmaların çözülmesi gerektiğini söyledi. Vakıf Üniversiteleri Birliği “Değerli Kamuoyunun Bilgisine” başlığıyla verdiği ilanda, geçen yıla göre 4 yıllık bölümlerde kontenjanların yüzde 23 artışla 547 bine yükseldiği ama tercih yapacak aday sayısının 762 binden 426 bine düştüğü, 400 bin öğrencinin açıkta kalacağı vurgulandı. İlanda şunlar dile getirildi:
KISIR TARTIŞMA BUNLAR:
Bugünlerde oluşan kısır tartışmalarda; ÖSYM puanlamada hata yapıp yapmadığı yerine, bunca devlet ve vakıf üniversitesinin boş sıralara eğitim verecek olması gerçeğini gündeme getirmelidir.
BARAJLAR KALKSIN:
Giriş barajlarının hafifletilmesi, hatta kaldırılması nitelikli insan sayısında da artışı getirecekken, tersine uygulama ülkemizin gelişmesine de engel teşkil edecektir. Çağrımıza karşılık verilmez ise, hem gençlerimizin en az bir yılı daha heba edilecek hem de vakıf ve devlet üniversitelerinde yüz binlerce boş kontenjan ortaya çıkacak, yükseköğrenime telafisi olmayan zararlar verecektir.
SENEYE ÇÖZÜLÜR:
Önümüzdeki dönemde de hem sistemden hem de diğer dışsal etkenlerden doğabilecek sorunlara karşı karar verici mekanizmaların acilen gerekeni yaparak sorunların üstesinden gelmesini umut ve arz ederiz. ‘Hesaplamalar değil boş kontenjanlar önemli
İlan onayımız dışında
Birlik içindeki üniversitelerden TED Üniversitesi’nin Mütevelli Heyet Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu bu ilanda onayı olmadığını söyleyerek, şöyle dedi: “Boş kontenjan ayrı bir sorun. Ama ortada üniversite sınav puanlanıyla ilgili bir sorun olduğunu gösteren tartışma var. Önce bunun açıklığa kavuşması gerek. Bir ülkede bu tür tartışmalar adalet duygusunun sarsılmamasına yol açar. Puanlarla ilgili durum budur. Nasıl hesaplama yapıldığının şaibesiz ve şeffaf olması gerekir. Sivil toplum örgütü olarak görüşlerini açıklamalarını onaylarım. ‘Ne olduysa olmuş, geçmişte kalmıştır’ anlayışını doğru bulmam. Üniversitelerin tek derdi kontenjan doldurmak değil.” Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Enver Yücel de “Tek derdimiz boş kontenjanlar olamaz. Bir sorun varsa ‘Bunu bırakın’ diyemezsiniz” dedi.
‘Tek derdimiz boş kontenjan mı?’
İsmini açıklamak istemeyen 3 vakıf üniversitesi mütevelli heyet ile rektörlerinin görüşleri de şöyle: “Tek derdimiz kontenjan doldurmak mı? Ayrıca otel miyiz biz? Biz iyi ve nitelikli insan yetiştirme hedefindeyiz. Birlik tüm üniversiteleri temsil etmiyor. Ne olduysa olmuştur, ‘Yapılan hata varsa geride kalsın’ anlayışını onaylamak mümkün değil. Yapılan hata ya da hukuksuzluğun üstünün örtülmesine ya da bunun önemsiz gösterilmesine karşı çıkarız. Hukuk fakültelerimizde de öğrencilerimize bunu öğretiyoruz” dedi.
Hesaplama sistemini habersiz değiştirdiler
LİSANS Yerleştirme Sınavları’nda (LYS) puan hesaplamasıyla ilgili tartışmalar sürüyor. Uzmanlar ÖSYM’nin 2012 Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi (ÖSYS) Kılavuzu’nda LYS’lere katılan adayların puanlarının nasıl hesaplanacağının açık ve net biçimde yazdığını belirterek, “ÖSYM bu kılavuzu dikkate almadan, başka bir hesaplama sistemi uyguladı. Testleri değil, sınavları dikkate aldı” diyor. Bahçeşehir Üniversitesi Rektör Danışmanı Turgay Polat “Ne kılavuz değişti, ne sınav sistemi. Ama ÖSYM, bu sınavda farklı hesaplama sistemi kullandı. Çocuklara ‘Sen MF öğrencisisin, senin Fen ve Matematik sınavlarını dikkate alırım, senin TM puanını hesaplamam’ diyor. Buna hakkı yok” derken eğitimci Sait Gürsoy da bu yıl ÖSYM’nin önceki yıllardan farklı olarak kural değiştirdiğini söyleyerek, “Bu değişikliği de kimseyle paylaşmadılar ama herkese uygulamışlar, o yüzden sorun yok. Hataları bunu söylememeleri” diyor.
(habertürk)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
YÖK’ün ikinci öğretimde öğretmenlik programlarını kaldırması, fen edebiyat fakültelerinde de formasyon hakkını iptal etmesi bu yıl eğitim fakültelerinin puanlarını artıracak.
Öğretmenlik, 2001 krizinden sonra “en garanti ve gözde” mesleklerden biri olurken, eğitim fakültelerinin puanları da hızla yükseldi. Bazı üniversitelerde bu programların puanları mühendislikler ve tıplarla yarışır hale geldi. Ancak eğitim fakültelerinin sayısının son 10 yılda 63’ten 97’ye ulaşması, sayıları 184’ü bulan fen edebiyat fakülteleri öğrencilerine de öğretmenlik için pedagojik formasyon hakkının tanınmasıyla sayıları hızla artan öğretmen ordusu oluştu. Bugün atanamayan öğretmenlerin sayısı da 300 bini aştı. Sonunda işsiz öğretmenler ordusunun sayısının daha fazla artmaması için gereken önlemler alındı. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Milli Eğitim Bakanlığı’nın talebiyle geçtiğimiz nisan ayında Okul Öncesi Öğretmenliği, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Özel Eğitim Bölümü öğretmenlikleri ve İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği ikinci öğretim programları hariç, eğitim fakülteleri bünyesinde yer alan diğer alanlardaki mevcut ikinci öğretim programlarının kapatılmasına ve kapatılan alanlarda yeni ikinci öğretim programlarının açılmamasına karar verdi. YÖK, aynı zamanda başka bir karar aldı. Bu da fen ve edebiyat fakültesi öğrencilerinin öğretmenlik yapması için verilen pedagojik formasyonun kaldırılması oldu. Bu yıldan itibaren fen edebiyat fakültelerine girecek öğrenciler artık öğretmenlik yapma hakkına sahip olmayacak.
13 BİNİ AŞKIN KONTENJAN GİTTİ
Kararların yaşama geçmesiyle birlikte ikinci öğretim ile uzaktan eğitim veren programlara bu yıl öğrenci alınmayacak. Bu programların kontenjanları da 13 bin 542’yi buluyor. Öğretmenlik için ikinci ya da uzaktan eğitimi tercih edecek adaylar ile fen edebiyat fakültelerine öğretmenlik hakkına da sahip olmak için giden adayların önünde bundan sonra tek yol kalıyor: Eğitim Fakülteleri. Bu nedenle bu yıl eğitim fakültelerini tercih edecek öğrencilerin geçmiş yıllara göre sayılarının daha fazla olacağına dikkat çeken uzmanlar, öğretmenlik programlarının puanlarının ve başarı sıralarının yükseleceğine işaret ediyor.
İŞLETME PROGRAMINDA REKOR
YÖK bu yıl toplam 36 programda kontenjan artırdı ya da düşürdü. Kontenjanı en fazla artan iki program İşletme ve Sosyoloji. İşletme’de kontenjan artışı 37 bin 792 oldu ve 64 bin 652’ye çıktı. İkinci sıra 10 bin 359 kişilik artışla Sosyoloji’de. Bu programın geçen yıl 19 bin 828 olan kontenjanı bu yıl 30 bin 187’ye ulaştı. Kontenjan artışında üçüncü sıra 7 bin 447 kişiyle Uluslararası İlişkiler programında. Bu programın kontenjanı da bu yıl 13 bin 551’e ulaştı. Kontenjanı artan bir başka program da 6 bin 762 kişi ile İktisat.
KONTENJANI EN FAZLA DÜŞEN SINIF ÖĞRETMENLİĞİ
EĞİTİM fakültelerinde kontenjanların öğretmenlik programlarının özellikle 6 branşında toplandıkları dikkat çekiyor. Matematik, Sınıf, Okul Öncesi, Sosyal Bilgiler, Fen Bilgisi ve İngilizce öğretmenlikleri. Bu programlar arasında en fazla kontenjanı azalan ise sınıf öğretmenliği. Bu programda bu yıl kontenjan 3 bin 390 kişi azaldı ve 10 bin 821 olan bu programın kontenjanı bu yıl 6 bin 431’e indi. Fen Bilgisi Öğretmenliği programında ise kontenjan 2 bin 968 kişi azaldı. Öğretmenlik programlarında kontenjan bir tek İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi’nde arttı. Geçen yıl 3 bin 340 kişi olan programın kontenjanı 3 bin 940’a çıktı.
REKTÖRLERDEN TERCİH TAVSİYELERİ
Önce bölümü sonra üniversiteyi seçin
Prof. Dr. Ethem Tolga Galatasaray Üniversitesi Rektörü:
GENÇLERİN yaptıkları hataların başında puanlarına göre bölüm seçmeleri geliyor. Yüksek puan alanlar “Yazık olmasın” anlayışıyla bazen hiç ilgi duymadıkları alanlara yönelebiliyorlar. Sonra da mutsuz oluyorlar. Puandan çok gencin istek, yetenek ve ilgi alanlarına göre tercih yapılmalı. Önce ilgi duyulan alan belirlenmeli ve bu alana uygun bölümler saptanmalı. Sonra bu bölümü en iyi hangi üniversitede okuyacağı araştırılmalı. Üniversite seçiminde akademisyen kadrosundan yurtdışı ilişkilerine kadar tüm konular araştırılmalı. Üniversitenin sunduğu olanaklar, diplomasının gücü, mezunları değerlendirilmeli. Klasik olarak nitelendirilen ve her zaman geçerli bölümler seçilmeli tıp, hukuk gibi. Tercihlerinde tüm bunları göz önünde bulundurmalılar.
İLAN TARTIŞMA YARATTI
"Hesaplamalar değil boş kontenjanlar önemli"
Vakıf Üniversiteleri Birliği'nin ÖSYM'nin puanlamada hata yapıp yapmadığı tartışmalarının bırakılmasını istemesine üniversitelerden "İlan bizi temsil etmiyor" yanıtı geldi.
5 üniversitenin üye göründüğü Vakıf Üniversiteleri Birliği’nin dün gazetelerde yayımlanan ve “ÖSYM’nin puanlarda hata yapıp yapmadığı yönündeki” kısır tartışmalar yerine, boş kalacak üniversite kontenjanlarının gündeme getirilmesini isteyen ilanı tartışma yarattı. Bazı üniversitelerin yöneticileri birliğin tüm üniversiteleri temsil etmediğini ve puanla ilgili tartışmaların çözülmesi gerektiğini söyledi. Vakıf Üniversiteleri Birliği “Değerli Kamuoyunun Bilgisine” başlığıyla verdiği ilanda, geçen yıla göre 4 yıllık bölümlerde kontenjanların yüzde 23 artışla 547 bine yükseldiği ama tercih yapacak aday sayısının 762 binden 426 bine düştüğü, 400 bin öğrencinin açıkta kalacağı vurgulandı. İlanda şunlar dile getirildi:
KISIR TARTIŞMA BUNLAR:
Bugünlerde oluşan kısır tartışmalarda; ÖSYM puanlamada hata yapıp yapmadığı yerine, bunca devlet ve vakıf üniversitesinin boş sıralara eğitim verecek olması gerçeğini gündeme getirmelidir.
BARAJLAR KALKSIN:
Giriş barajlarının hafifletilmesi, hatta kaldırılması nitelikli insan sayısında da artışı getirecekken, tersine uygulama ülkemizin gelişmesine de engel teşkil edecektir. Çağrımıza karşılık verilmez ise, hem gençlerimizin en az bir yılı daha heba edilecek hem de vakıf ve devlet üniversitelerinde yüz binlerce boş kontenjan ortaya çıkacak, yükseköğrenime telafisi olmayan zararlar verecektir.
SENEYE ÇÖZÜLÜR:
Önümüzdeki dönemde de hem sistemden hem de diğer dışsal etkenlerden doğabilecek sorunlara karşı karar verici mekanizmaların acilen gerekeni yaparak sorunların üstesinden gelmesini umut ve arz ederiz. ‘Hesaplamalar değil boş kontenjanlar önemli
İlan onayımız dışında
Birlik içindeki üniversitelerden TED Üniversitesi’nin Mütevelli Heyet Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu bu ilanda onayı olmadığını söyleyerek, şöyle dedi: “Boş kontenjan ayrı bir sorun. Ama ortada üniversite sınav puanlanıyla ilgili bir sorun olduğunu gösteren tartışma var. Önce bunun açıklığa kavuşması gerek. Bir ülkede bu tür tartışmalar adalet duygusunun sarsılmamasına yol açar. Puanlarla ilgili durum budur. Nasıl hesaplama yapıldığının şaibesiz ve şeffaf olması gerekir. Sivil toplum örgütü olarak görüşlerini açıklamalarını onaylarım. ‘Ne olduysa olmuş, geçmişte kalmıştır’ anlayışını doğru bulmam. Üniversitelerin tek derdi kontenjan doldurmak değil.” Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Enver Yücel de “Tek derdimiz boş kontenjanlar olamaz. Bir sorun varsa ‘Bunu bırakın’ diyemezsiniz” dedi.
‘Tek derdimiz boş kontenjan mı?’
İsmini açıklamak istemeyen 3 vakıf üniversitesi mütevelli heyet ile rektörlerinin görüşleri de şöyle: “Tek derdimiz kontenjan doldurmak mı? Ayrıca otel miyiz biz? Biz iyi ve nitelikli insan yetiştirme hedefindeyiz. Birlik tüm üniversiteleri temsil etmiyor. Ne olduysa olmuştur, ‘Yapılan hata varsa geride kalsın’ anlayışını onaylamak mümkün değil. Yapılan hata ya da hukuksuzluğun üstünün örtülmesine ya da bunun önemsiz gösterilmesine karşı çıkarız. Hukuk fakültelerimizde de öğrencilerimize bunu öğretiyoruz” dedi.
Hesaplama sistemini habersiz değiştirdiler
LİSANS Yerleştirme Sınavları’nda (LYS) puan hesaplamasıyla ilgili tartışmalar sürüyor. Uzmanlar ÖSYM’nin 2012 Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi (ÖSYS) Kılavuzu’nda LYS’lere katılan adayların puanlarının nasıl hesaplanacağının açık ve net biçimde yazdığını belirterek, “ÖSYM bu kılavuzu dikkate almadan, başka bir hesaplama sistemi uyguladı. Testleri değil, sınavları dikkate aldı” diyor. Bahçeşehir Üniversitesi Rektör Danışmanı Turgay Polat “Ne kılavuz değişti, ne sınav sistemi. Ama ÖSYM, bu sınavda farklı hesaplama sistemi kullandı. Çocuklara ‘Sen MF öğrencisisin, senin Fen ve Matematik sınavlarını dikkate alırım, senin TM puanını hesaplamam’ diyor. Buna hakkı yok” derken eğitimci Sait Gürsoy da bu yıl ÖSYM’nin önceki yıllardan farklı olarak kural değiştirdiğini söyleyerek, “Bu değişikliği de kimseyle paylaşmadılar ama herkese uygulamışlar, o yüzden sorun yok. Hataları bunu söylememeleri” diyor.
(habertürk)
Son Güncelleme: Perşembe, 26 Temmuz 2012 16:08
Gösterim: 2671

