Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Lise mezunu olarak işe başlayıp, çalışırken ön lisansını tamamlayarak intibak yaptıran 4-B'liler, seçimlerin ardından geçtikleri kadroda, lise mezunu memur oldu.
Lise mezunu maaşı ve döner sermayesi alan sağlık memurları bu duruma isyan etti; imdada Türk Sağlık- Sen yetişti. Sendika, Sağlık Bakanlığı'ndan, öğrenim durumlarının düzeltilmesini ve bu durumdaki personelin son öğrenim durumlarına göre belirlenecek maaş ile döner sermaye farkının, atanma tarihinden itibaren hesaplanarak ödenmesini talep etti. Memurların hakları iade olmazsa sendika mahkemeye gideceğini açıkladı.
(takvim)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Lise mezunu olarak işe başlayıp, çalışırken ön lisansını tamamlayarak intibak yaptıran 4-B'liler, seçimlerin ardından geçtikleri kadroda, lise mezunu memur oldu.
Lise mezunu maaşı ve döner sermayesi alan sağlık memurları bu duruma isyan etti; imdada Türk Sağlık- Sen yetişti. Sendika, Sağlık Bakanlığı'ndan, öğrenim durumlarının düzeltilmesini ve bu durumdaki personelin son öğrenim durumlarına göre belirlenecek maaş ile döner sermaye farkının, atanma tarihinden itibaren hesaplanarak ödenmesini talep etti. Memurların hakları iade olmazsa sendika mahkemeye gideceğini açıkladı.
(takvim)
Son Güncelleme: Çarşamba, 27 Haziran 2012 17:00
Gösterim: 3791
4+4+4'e göre ilkokul ve ortaokullar içim ders çizelgeleri açıklandı. Artan ders saatleri bu müfredat bir güne sığar mı sorusunu gündeme getirdi.
Talim ve Terbiye Kurulu, 2 hafta önce yayımladığı taslak ders çizelgesinin ardından ilk ve ortaokullar için 4+4+4 eğitim sistemine uygun yeni çizelgeyi açıkladı. İlköğretim 4. sınıfta başlayan yabancı dil eğitimi 2. sınıfa alındı.
Haftalık ders sayısı seçmeli derslerle birlikte ilkokul için 30 saat, 5. ve 6. sınıflar için 36’şar, 7. ve 8. sınıflar için 37’şer saat oldu. Eski sistemde 1-8 sınıflarda derslerin toplamı 30’ar saatti. Seçmeli derslerin sayısı 6 ana başlık altında 21 oldu. Bu dersler arasında Kuran-ı Kerimve Hz.Muhammet’in Hayatı’nın yanı sıra İslam, Hıristiyanlık, Alevilik gibi diğer dinlerin de öğretileceği Temel Dini Bilgiler dersi yer alıyor.
21 seçmeli ders var
Çizelgeye zorunlu birinci sınıfa başlama yaşı 66 aya uygun olarak birinci sınıftan itibaren haftada 5 saat, ”Oyun ve Fiziki Etkinlikler” dersi konuldu. Türkçe haftada 11 saatten 10’a, Matematik 4 saatten 5’e yükseltildi. 2 saat Beden Eğitimi kalkarken, Görsel Sanatlar ile Müzik dersleri 2’şerden birer saate düştü. Seçmeli ders Vatandaşlık ve Demokrasi eğitiminin adı “İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi” oldu ve 4. sınıfa 2 saat zorunlu ders olarak konuldu.
Seçmeli dersler 6 yerine 5’te başlıyor, haftalık ders saati sayısı 5’ten 8 saate çıkıyor ve dersler 2 saat. 10 seçmeli ders sayısı, 6 ana başlıkta 21’e yükseldi. Kürtçe’nin de öğretileceği Yerel Diller ve Lehçeler’in yanı sıra Düşünme Eğitimi, Hukuk ve Adalet, Drama, Zekâ Oyunları, Yazarlık ve Yazma Becerileri, Çevre ve Bilim, Bilişim Teknolojileri gibi seçmeli dersler bulunuyor. 1. sınıflara 4 saat, 2-3’lere de 2’şer saat serbest etkinlik dersi var.
Modüler yapı geldi
Öğrenciler seçmeli dersten birini isterlerse 5’ten başlayarak ya da son sınıfta da alabilecek. Örneğin Kuranı Kerimdersini ilk kez 7. sınıfta alan öğrenci 5. sınıfta alanla aynı sınıfı paylaşabilecek.
Bu müfredat güne sığar mı?
Yeni ders çizelgesinde ders saatlerinin artması eğitimcilerde “Dersler kaçta başlayıp kaçta bitecek?” endişesine yol açtı. Çünkü 1- 8 sınıflardaki 30 saat olan haftalık ders saati ilkokullar için aynı kalırken, 5. ve 6. sınıflar için 36, 7. ve 8. sınıflar için 37 saat oldu.
Müfettişler Derneği Başkanı Doğan Ceylan “Çocuklar çok erken derse başlayacak” derken, eski Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer “İkili eğitim yapan okullar bu ders yükünü kaldırmaz” diyor. Eski sistemde 1-8 sınıflar günde 6 saat ders yapıyordu. İkili eğitimde sabahçı öğrenciler 07.20’de derse başlıyor, 12.40’ta öğlenci grup geliyor ve onların dersi 17.40’ta bitiyordu. Yeni ders çizelgesine göre 5. ve 6. sınıflar haftada bir gün 8, diğer günlerde 7 saat, 7. ve 8. sınıflar haftada 2 gün 8 saat, haftada 3 gün 7 saat ders yapacak. İlkokul öğrencileri de yine 6 saat. Derslerin 40 dakika, teneffüslerin de yönetmeliklere göre biri 20, diğerleri de 10 dakika olduğu dikkate alındığında ikili eğitim yapan okullarda ortaya şöyle bir tablo çıkıyor. Sabahçı olacak ortaokullar geçen yıl olduğu gibi sabah 07.20’de derse başlarlarsa 8 saat ders yaptıkları günler 14.00’te, diğer günler 13.10’da dersten çıkacaklar. Buna karşın öğlenci ilkokul öğrencileri ortaokulların 7 saat ders yaptıkları günlerde 18.30’da, 8 saat ders yaptıkları günlerde de 19.20’de okuldan ayrılacak. Eğitimcileri endişelendiren de bu işte bu geç saatler.
(habertürk)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
4+4+4'e göre ilkokul ve ortaokullar içim ders çizelgeleri açıklandı. Artan ders saatleri bu müfredat bir güne sığar mı sorusunu gündeme getirdi.
Talim ve Terbiye Kurulu, 2 hafta önce yayımladığı taslak ders çizelgesinin ardından ilk ve ortaokullar için 4+4+4 eğitim sistemine uygun yeni çizelgeyi açıkladı. İlköğretim 4. sınıfta başlayan yabancı dil eğitimi 2. sınıfa alındı.
Haftalık ders sayısı seçmeli derslerle birlikte ilkokul için 30 saat, 5. ve 6. sınıflar için 36’şar, 7. ve 8. sınıflar için 37’şer saat oldu. Eski sistemde 1-8 sınıflarda derslerin toplamı 30’ar saatti. Seçmeli derslerin sayısı 6 ana başlık altında 21 oldu. Bu dersler arasında Kuran-ı Kerimve Hz.Muhammet’in Hayatı’nın yanı sıra İslam, Hıristiyanlık, Alevilik gibi diğer dinlerin de öğretileceği Temel Dini Bilgiler dersi yer alıyor.
21 seçmeli ders var
Çizelgeye zorunlu birinci sınıfa başlama yaşı 66 aya uygun olarak birinci sınıftan itibaren haftada 5 saat, ”Oyun ve Fiziki Etkinlikler” dersi konuldu. Türkçe haftada 11 saatten 10’a, Matematik 4 saatten 5’e yükseltildi. 2 saat Beden Eğitimi kalkarken, Görsel Sanatlar ile Müzik dersleri 2’şerden birer saate düştü. Seçmeli ders Vatandaşlık ve Demokrasi eğitiminin adı “İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi” oldu ve 4. sınıfa 2 saat zorunlu ders olarak konuldu.
Seçmeli dersler 6 yerine 5’te başlıyor, haftalık ders saati sayısı 5’ten 8 saate çıkıyor ve dersler 2 saat. 10 seçmeli ders sayısı, 6 ana başlıkta 21’e yükseldi. Kürtçe’nin de öğretileceği Yerel Diller ve Lehçeler’in yanı sıra Düşünme Eğitimi, Hukuk ve Adalet, Drama, Zekâ Oyunları, Yazarlık ve Yazma Becerileri, Çevre ve Bilim, Bilişim Teknolojileri gibi seçmeli dersler bulunuyor. 1. sınıflara 4 saat, 2-3’lere de 2’şer saat serbest etkinlik dersi var.
Modüler yapı geldi
Öğrenciler seçmeli dersten birini isterlerse 5’ten başlayarak ya da son sınıfta da alabilecek. Örneğin Kuranı Kerimdersini ilk kez 7. sınıfta alan öğrenci 5. sınıfta alanla aynı sınıfı paylaşabilecek.
Bu müfredat güne sığar mı?
Yeni ders çizelgesinde ders saatlerinin artması eğitimcilerde “Dersler kaçta başlayıp kaçta bitecek?” endişesine yol açtı. Çünkü 1- 8 sınıflardaki 30 saat olan haftalık ders saati ilkokullar için aynı kalırken, 5. ve 6. sınıflar için 36, 7. ve 8. sınıflar için 37 saat oldu.
Müfettişler Derneği Başkanı Doğan Ceylan “Çocuklar çok erken derse başlayacak” derken, eski Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer “İkili eğitim yapan okullar bu ders yükünü kaldırmaz” diyor. Eski sistemde 1-8 sınıflar günde 6 saat ders yapıyordu. İkili eğitimde sabahçı öğrenciler 07.20’de derse başlıyor, 12.40’ta öğlenci grup geliyor ve onların dersi 17.40’ta bitiyordu. Yeni ders çizelgesine göre 5. ve 6. sınıflar haftada bir gün 8, diğer günlerde 7 saat, 7. ve 8. sınıflar haftada 2 gün 8 saat, haftada 3 gün 7 saat ders yapacak. İlkokul öğrencileri de yine 6 saat. Derslerin 40 dakika, teneffüslerin de yönetmeliklere göre biri 20, diğerleri de 10 dakika olduğu dikkate alındığında ikili eğitim yapan okullarda ortaya şöyle bir tablo çıkıyor. Sabahçı olacak ortaokullar geçen yıl olduğu gibi sabah 07.20’de derse başlarlarsa 8 saat ders yaptıkları günler 14.00’te, diğer günler 13.10’da dersten çıkacaklar. Buna karşın öğlenci ilkokul öğrencileri ortaokulların 7 saat ders yaptıkları günlerde 18.30’da, 8 saat ders yaptıkları günlerde de 19.20’de okuldan ayrılacak. Eğitimcileri endişelendiren de bu işte bu geç saatler.
(habertürk)
Son Güncelleme: Çarşamba, 27 Haziran 2012 16:16
Gösterim: 4574
Sabah Gazetesi Yazarı Sait Gürsoy’un bugünkü yazısı.
Lisans Yerleştirme Sınavları'na kısa zaman kala üniversite puanlarının hesaplanma yöntemi değiştirildi. Biliyorsunuz artık yerleştirme hesabında, okulların kitlesel başarısı dikkate alınmayacaktı. Yalnızca kişisel başarı önemli olacaktı. Bu son dakika değişikliği özellikle fen ve Anadolu lisesi öğrencilerini şaşırttı. Şu anda uygulanmaya başlanması, bu yıl sınava girecekler için haksızlıktı.
Kişisel başarının esas alınması, olumlu gibi görülebilirdi; ancak bu uygulama bazı öğretmenlerin bol keseden not vermesine yol açabilecekti. Böylece, ciddi not veren liselerin öğrencileri mağdur olacaktı. Ne yazık ki çıplak diploma puanlarının, bir anda doğrudan ortaöğretim başarı puanına (OBP) dönüştürülmesi yanlış olacaktı. Notlar objektif ve tüm Türkiye'de aynı standartlarda değil.
Fen, Anadolu liselerinin öğrenci ve velilerinin itirazları üzerine AK Parti'nin TBMM Başkanlığı'na sunduğu torba yasa teklifinden sürpriz bir düzenleme çıktı. Teklife göre, bu yıl uygulanacak ve adayların kişisel başarısını öne çıkaracak OBP'den vazgeçilecek. Adayların üniversiteye yerleştirme puanı hesaplanırken, geçen yılki gibi okulların kitlesel başarısı olan, ağırlıklı ortaöğretim başarı (AOBP) puanı dikkate alınacak. Teklifin 9. maddesinde YÖK'ün 30 Kasım ve 1 Aralık 2011 tarihli kararıyla oluşturulan "ÖSYS Kılavuzu" esas alınacak. Böylece OBP sistemi bu yıla mahsus uygulanmayacak.
2012'de başvuruların ve sınavlara girişlerin, Ocak 2012'de açıklandığı gibi olması sisteme güven ve hukuk açısından doğru yaklaşım. OBP'nin etkisi 1982'den beri uygulanıyor. İlk önce öğrencinin kişisel başarısı göz önünde tutuluyordu. Bu uygulama fen ve Anadolu liselerini boşaltıyordu. 1999'da okulun kitlesel başarısı devreye sokuldu. Bu defa fen ve Anadolu liseleri mutlu olurken, diğer liseler mutsuz oldu. Anlayacağınız gibi, bu başarı puanı iki ucu pis değnek gibi.
2013 ÖSYS'de OBP'nin uygulanmasına başlanacak. Bence bu uygulama, nitelikli okullara ceza olacak. SBS'de öğrenciler bu okulları, üniversiteye girişte kitlesel başarısı yüksek diye seçti. Bu durumda, fen ve Anadolu liseleri yavaş yavaş boşalır. Çünkü öğrenciler diploma notunu artırmak için fen veya Anadolu lisesinden daha yüksek not alabileceği liseye geçecek. Puanını artırmak için her yola başvuracak. Bu yılki SBS tercihlerinde fen ve Anadolu liselerinin değer kaybedeceğini tahmin ediyorum.
SBS uygulamasında da benzer yaklaşımın sancıları yaşanırken, bu hastalığın yükseköğretim geçiş sistemine bulaştırılması, bence yanlış. Keşke yeni sistem, bu yıl ilk kez 9'uncu sınıfa başlayacak öğrencilere uygulanabilseydi, hiçbir genç mağdur olmazdı. Kısacası, YÖK 2013 için açıklanan diploma puanlarının standartlaştırılmadan çıplak haliyle 5 ile çarpılıp sonra 0.12 ile çarpılması kararını da mutlaka gözden geçirmeli.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Sabah Gazetesi Yazarı Sait Gürsoy’un bugünkü yazısı.
Lisans Yerleştirme Sınavları'na kısa zaman kala üniversite puanlarının hesaplanma yöntemi değiştirildi. Biliyorsunuz artık yerleştirme hesabında, okulların kitlesel başarısı dikkate alınmayacaktı. Yalnızca kişisel başarı önemli olacaktı. Bu son dakika değişikliği özellikle fen ve Anadolu lisesi öğrencilerini şaşırttı. Şu anda uygulanmaya başlanması, bu yıl sınava girecekler için haksızlıktı.
Kişisel başarının esas alınması, olumlu gibi görülebilirdi; ancak bu uygulama bazı öğretmenlerin bol keseden not vermesine yol açabilecekti. Böylece, ciddi not veren liselerin öğrencileri mağdur olacaktı. Ne yazık ki çıplak diploma puanlarının, bir anda doğrudan ortaöğretim başarı puanına (OBP) dönüştürülmesi yanlış olacaktı. Notlar objektif ve tüm Türkiye'de aynı standartlarda değil.
Fen, Anadolu liselerinin öğrenci ve velilerinin itirazları üzerine AK Parti'nin TBMM Başkanlığı'na sunduğu torba yasa teklifinden sürpriz bir düzenleme çıktı. Teklife göre, bu yıl uygulanacak ve adayların kişisel başarısını öne çıkaracak OBP'den vazgeçilecek. Adayların üniversiteye yerleştirme puanı hesaplanırken, geçen yılki gibi okulların kitlesel başarısı olan, ağırlıklı ortaöğretim başarı (AOBP) puanı dikkate alınacak. Teklifin 9. maddesinde YÖK'ün 30 Kasım ve 1 Aralık 2011 tarihli kararıyla oluşturulan "ÖSYS Kılavuzu" esas alınacak. Böylece OBP sistemi bu yıla mahsus uygulanmayacak.
2012'de başvuruların ve sınavlara girişlerin, Ocak 2012'de açıklandığı gibi olması sisteme güven ve hukuk açısından doğru yaklaşım. OBP'nin etkisi 1982'den beri uygulanıyor. İlk önce öğrencinin kişisel başarısı göz önünde tutuluyordu. Bu uygulama fen ve Anadolu liselerini boşaltıyordu. 1999'da okulun kitlesel başarısı devreye sokuldu. Bu defa fen ve Anadolu liseleri mutlu olurken, diğer liseler mutsuz oldu. Anlayacağınız gibi, bu başarı puanı iki ucu pis değnek gibi.
2013 ÖSYS'de OBP'nin uygulanmasına başlanacak. Bence bu uygulama, nitelikli okullara ceza olacak. SBS'de öğrenciler bu okulları, üniversiteye girişte kitlesel başarısı yüksek diye seçti. Bu durumda, fen ve Anadolu liseleri yavaş yavaş boşalır. Çünkü öğrenciler diploma notunu artırmak için fen veya Anadolu lisesinden daha yüksek not alabileceği liseye geçecek. Puanını artırmak için her yola başvuracak. Bu yılki SBS tercihlerinde fen ve Anadolu liselerinin değer kaybedeceğini tahmin ediyorum.
SBS uygulamasında da benzer yaklaşımın sancıları yaşanırken, bu hastalığın yükseköğretim geçiş sistemine bulaştırılması, bence yanlış. Keşke yeni sistem, bu yıl ilk kez 9'uncu sınıfa başlayacak öğrencilere uygulanabilseydi, hiçbir genç mağdur olmazdı. Kısacası, YÖK 2013 için açıklanan diploma puanlarının standartlaştırılmadan çıplak haliyle 5 ile çarpılıp sonra 0.12 ile çarpılması kararını da mutlaka gözden geçirmeli.
Son Güncelleme: Çarşamba, 27 Haziran 2012 13:10
Gösterim: 5307
Pilot Vecihi Hürkuş'un 1930'da Kadıköy'de bir keresteci dükkanını kiralayarak ilk Türk sivil uçağını yapmasıyla başlayan Türkiye'nin havacılık serüveni, TUSAŞ'ın Temel Eğitim Uçağı ''Hürkuş''u üretilmesiyle bir kilometre taşını daha geride bıraktı.
Pilot Vecihi Hürkuş'un 1930'da Kadıköy'de bir keresteci dükkanını kiralayarak ilk Türk sivil uçağını yapmasıyla başlayan Türkiye'nin havacılık serüveni, TUSAŞ'ın Temel Eğitim Uçağı ''Hürkuş''u üretilmesiyle bir kilometre taşını daha geride bıraktı. İnsansız hava aracı ANKA ve yerli savaş helikopteri ATAK'ı üreten Türkiye, ''Hürkuş'' ile de havacılık alanındaki önemli bir başarıya da imza atmış oldu.
Türkiye'nin yerli uçak imalatı isteği ve bunu gerçekleştirmesi Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar uzanıyor. Birinci Dünya Savaşı ve daha sonrasındaki Kurtuluş Savaşı süresince Türkiye'de uçak sanayisinin bulunmayışı, sadece uçak imalatı değil, bakım ve onarım açısından da büyük sıkıntılara neden oldu.
Bu durumu bizzat yaşayan Büyük Önder Atatürk, savunma ve harp sanayi konusundaki son teknolojiyi temsil eden havacılık sanayisinin kurulması için Cumhuriyet'in ilanından sonra direktif verdi.
Tarihi kayıtlara göre, uçak imal edecek fabrikanın kuruluşu için çalışmalara başlanırken, bu süreçte geniş çaplı bir araştırma yapılarak, konuyla ilgili yurt dışındaki firmalara teklifler götürüldü.
Almanlar'a fazla maaş fabrikanın sonu oldu
Bütün bu çalışmaların sonucunda, Türk Tayyare Cemiyeti ile Alman uçak üreticisi Junkers Flugzeugwerke A.G. arasında 15 Ağustos 1925 tarihinde yapılan anlaşma gereğince, Türkiye'de uçak ve motorlarını imal etmek amacıyla Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi (TOMTAŞ) kuruldu.
Merkezi Ankara'da olan şirket ilk olarak Eskişehir'de küçük bir tesis kurarak Hava Kuvvetleri'nde bulunan Junkers uçaklarının küçük onarım işlerini yapmaya başladı.
Kayseri'de 6 Ekim 1926'da açılan fabrika, fabrikada çalışan Almanlar'a verilen yüksek ücretlerin bakım ve onarım maliyetlerini artırması, Alman ve Türk personel arasında huzursuzluğa yol açan ücret farkı, anlaşma gereği yükümlülüklerinden bazılarının yerine getirilmemesi gibi sebeplerden dolayı çıkan anlaşmazlıklarla sonucunda 28 Haziran 1928 tarihinde kapatıldı.
Daha sonra, Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı'nda görev alan pilot Vecihi Hürkuş, 1930'da Kadıköy'de bir keresteci dükkanını kiralayarak, 3 ay içinde ilk Türk sivil uçağını inşa etti. 1954 yılında Türkiye'nin ilk sivil havayolu şirketi Hürkuş Havayolları'nı kuran Vecihi Hürkuş, İstiklal Madalyası'nın yanında TBMM tarafından üç kez takdirnameye layık görülme başarısının da sahibi oldu.
Tayyare Fabrikası ile çalışmalar tekrar başladı
1932 yılında ''Tayyare Fabrikası'' için ilk adım atıldı. 1935 yılında 3 ayrı tipte toplam 50 adet planör, Türkkuşu adına imal edildi.
Türkiye'nin ilk uçak fabrikası, 1936 yılında tam anlamıyla faaliyete başladı. 1936'da Alman uçak üreticisi Gothear Waggoi Fabrik A.G. ile lisans anlaşması yapılarak 1937 yılından itibaren Gotha 145 uçaklarının, üretimine başlandı ve bu uçaklardan toplam 45 adet imal edildi.
Yine 1936 yılında Polonya'nın Panstwowe Zaklady I.onicze firması ile lisans anlaşması yapılarak 1937 yılından itibaren PZL- 24A
1940 yılında ise İngiliz Philhips And Powis Aircraft Ltd. firmasıyla lisans anlaşması yapılarak Magister imalatına başlandı ve bu uçaktan toplam 24 adet imal edildi. 10 yıl içerisinde 5 farklı tipte toplam 134 uçak üretildi.
1950 yılından itibaren Tayyare Fabrikası'nın adı kaldırılarak ''Hava İkmal Merkezi''ne dönüştürüldü. Tesis, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na ait pervaneli uçakların onarım ve revizyonlarını üstlendi.
Savaşın başlamasıyla Türkiye'ye sığınan Alman ve Polonyalı uçak mühendisi ve teknisyenlerinin de girişimiyle THK, Etimesgut'ta daha önce kurulmuş olan atölyelerin genişletilmesiyle Uçak Fabrikası projesini 1942 yılında gerçekleştirdi. 8 milyon liralık bir yatırım olan Etimesgut Uçak Fabrikası'nda bin 200 işçi ve Türkler'in yanında Polonyalı mühendis ve teknisyenler de görev aldı.
1945 yılında, uçak fabrikasına paralel olarak uçak motor fabrikası da projelendirildi. Türkiye'nin uçak üretmekten vazgeçtiği 1950'li yıllarda THK-16 kodlu ve ''Mehmetçik'' isminde eğitime yönelik bir jet tasarımının THK tarafından geliştirilmekte olduğu belirtiliyor.
Demirağ'dan 12 uçaklık filoyla gövde gösterisi
Türk Havacılık tarihinde önem bir isim olan Nuri Demirağ, 1936 yılında havacılık sanayisinin ilk temellerini attı.
İlk iş olarak 10 yıllık devreyi kapsayan program hazırlattı. Bu program gereği, Beşiktaş Barbaros Hayrettin İskelesi'nin yanında Tayyare Etüd Atölyesi'ni kurdu.
Bu tayyare atölyesi kısa sürede dev bir fabrika haline geldi. Yeşilköy'de Elmas Paşa çiftliğini tayyare meydanı yapmak için satın aldı. 1000X1300 metre boyutlarında düz bir tayyare alanı yaptırdı. Bunun bir örneği de o sıralar Avrupa'nın en modern havaalanı olan Amsterdam'da bulunuyordu.
1937-1938 yılı içinde Türk Hava Kurumu, 10 okul uçağı ve 65 planör siparişinde bulundu. İstanbul fabrikalarında yapılan ilk yerli Türk uçağı, 1941 yılı Ağustosunda Nuri Demirağ'ın doğduğu yer olan Divriği'ye uçarak gidip geldi.
Nuri Demirağ, 12 uçaklık filoyu, Bursa, Kütahya, Eskişehir, Ankara, Konya, Adana, Elazığ ve Malatya rotasında uçurarak, Türkiye'nin kendi göklerini, kendi uçaklarıyla koruyabileceği mesajını verdi.
Nu.D.38 tipi yolcu uçağı, tamamen Türk mühendis ve işçilerinin ortaya çıkardıkları Türk tipi bir uçak olarak tarif ediliyor. 6 kişilik yolcu uçağının çift pilot kumandası bulunuyor. Saatte
Türk Hava Kurumu, daha sonra Nuri Demirağ'ın fabrikalarına sipariş vermiş olduğu bu uçakları almaktan vazgeçti ve bu süreç daha sonra uçak üretiminin durdurulmasıyla sonuçlandı.
Bu gelişmelerin üzerine 1952'de uçak fabrikası, 1954'de de uçak motoru fabrikası, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumuna (MKEK) devredildi. MKEK bir süre eski tasarımları geliştirerek uçak üretimine devam etti.
Motor fabrikası 1955'te traktör imalatına geçerek bugünkü Türk Traktör Fabrikası haline getirilirken, uçak fabrikasında ise 1959'da üretim durduruldu ve 1963'den sonra traktör üretimine başlandı.
Türk Havacılık Sanayii, 1970'li yıllarda yeni bir döneme girdi ve Aselsan, TAI ve TEI'nin kurulmasıyla yeni ivme kazandı. Uzmanlara göre, Türkiye'nin F-16 seçimi, uçak yapımındaki bilgi birikimi açısından, bu süreçte önemli bir teknolojik bilgi birikim sağladı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Pilot Vecihi Hürkuş'un 1930'da Kadıköy'de bir keresteci dükkanını kiralayarak ilk Türk sivil uçağını yapmasıyla başlayan Türkiye'nin havacılık serüveni, TUSAŞ'ın Temel Eğitim Uçağı ''Hürkuş''u üretilmesiyle bir kilometre taşını daha geride bıraktı.
Pilot Vecihi Hürkuş'un 1930'da Kadıköy'de bir keresteci dükkanını kiralayarak ilk Türk sivil uçağını yapmasıyla başlayan Türkiye'nin havacılık serüveni, TUSAŞ'ın Temel Eğitim Uçağı ''Hürkuş''u üretilmesiyle bir kilometre taşını daha geride bıraktı. İnsansız hava aracı ANKA ve yerli savaş helikopteri ATAK'ı üreten Türkiye, ''Hürkuş'' ile de havacılık alanındaki önemli bir başarıya da imza atmış oldu.
Türkiye'nin yerli uçak imalatı isteği ve bunu gerçekleştirmesi Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar uzanıyor. Birinci Dünya Savaşı ve daha sonrasındaki Kurtuluş Savaşı süresince Türkiye'de uçak sanayisinin bulunmayışı, sadece uçak imalatı değil, bakım ve onarım açısından da büyük sıkıntılara neden oldu.
Bu durumu bizzat yaşayan Büyük Önder Atatürk, savunma ve harp sanayi konusundaki son teknolojiyi temsil eden havacılık sanayisinin kurulması için Cumhuriyet'in ilanından sonra direktif verdi.
Tarihi kayıtlara göre, uçak imal edecek fabrikanın kuruluşu için çalışmalara başlanırken, bu süreçte geniş çaplı bir araştırma yapılarak, konuyla ilgili yurt dışındaki firmalara teklifler götürüldü.
Almanlar'a fazla maaş fabrikanın sonu oldu
Bütün bu çalışmaların sonucunda, Türk Tayyare Cemiyeti ile Alman uçak üreticisi Junkers Flugzeugwerke A.G. arasında 15 Ağustos 1925 tarihinde yapılan anlaşma gereğince, Türkiye'de uçak ve motorlarını imal etmek amacıyla Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi (TOMTAŞ) kuruldu.
Merkezi Ankara'da olan şirket ilk olarak Eskişehir'de küçük bir tesis kurarak Hava Kuvvetleri'nde bulunan Junkers uçaklarının küçük onarım işlerini yapmaya başladı.
Kayseri'de 6 Ekim 1926'da açılan fabrika, fabrikada çalışan Almanlar'a verilen yüksek ücretlerin bakım ve onarım maliyetlerini artırması, Alman ve Türk personel arasında huzursuzluğa yol açan ücret farkı, anlaşma gereği yükümlülüklerinden bazılarının yerine getirilmemesi gibi sebeplerden dolayı çıkan anlaşmazlıklarla sonucunda 28 Haziran 1928 tarihinde kapatıldı.
Daha sonra, Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı'nda görev alan pilot Vecihi Hürkuş, 1930'da Kadıköy'de bir keresteci dükkanını kiralayarak, 3 ay içinde ilk Türk sivil uçağını inşa etti. 1954 yılında Türkiye'nin ilk sivil havayolu şirketi Hürkuş Havayolları'nı kuran Vecihi Hürkuş, İstiklal Madalyası'nın yanında TBMM tarafından üç kez takdirnameye layık görülme başarısının da sahibi oldu.
Tayyare Fabrikası ile çalışmalar tekrar başladı
1932 yılında ''Tayyare Fabrikası'' için ilk adım atıldı. 1935 yılında 3 ayrı tipte toplam 50 adet planör, Türkkuşu adına imal edildi.
Türkiye'nin ilk uçak fabrikası, 1936 yılında tam anlamıyla faaliyete başladı. 1936'da Alman uçak üreticisi Gothear Waggoi Fabrik A.G. ile lisans anlaşması yapılarak 1937 yılından itibaren Gotha 145 uçaklarının, üretimine başlandı ve bu uçaklardan toplam 45 adet imal edildi.
Yine 1936 yılında Polonya'nın Panstwowe Zaklady I.onicze firması ile lisans anlaşması yapılarak 1937 yılından itibaren PZL- 24A
1940 yılında ise İngiliz Philhips And Powis Aircraft Ltd. firmasıyla lisans anlaşması yapılarak Magister imalatına başlandı ve bu uçaktan toplam 24 adet imal edildi. 10 yıl içerisinde 5 farklı tipte toplam 134 uçak üretildi.
1950 yılından itibaren Tayyare Fabrikası'nın adı kaldırılarak ''Hava İkmal Merkezi''ne dönüştürüldü. Tesis, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na ait pervaneli uçakların onarım ve revizyonlarını üstlendi.
Savaşın başlamasıyla Türkiye'ye sığınan Alman ve Polonyalı uçak mühendisi ve teknisyenlerinin de girişimiyle THK, Etimesgut'ta daha önce kurulmuş olan atölyelerin genişletilmesiyle Uçak Fabrikası projesini 1942 yılında gerçekleştirdi. 8 milyon liralık bir yatırım olan Etimesgut Uçak Fabrikası'nda bin 200 işçi ve Türkler'in yanında Polonyalı mühendis ve teknisyenler de görev aldı.
1945 yılında, uçak fabrikasına paralel olarak uçak motor fabrikası da projelendirildi. Türkiye'nin uçak üretmekten vazgeçtiği 1950'li yıllarda THK-16 kodlu ve ''Mehmetçik'' isminde eğitime yönelik bir jet tasarımının THK tarafından geliştirilmekte olduğu belirtiliyor.
Demirağ'dan 12 uçaklık filoyla gövde gösterisi
Türk Havacılık tarihinde önem bir isim olan Nuri Demirağ, 1936 yılında havacılık sanayisinin ilk temellerini attı.
İlk iş olarak 10 yıllık devreyi kapsayan program hazırlattı. Bu program gereği, Beşiktaş Barbaros Hayrettin İskelesi'nin yanında Tayyare Etüd Atölyesi'ni kurdu.
Bu tayyare atölyesi kısa sürede dev bir fabrika haline geldi. Yeşilköy'de Elmas Paşa çiftliğini tayyare meydanı yapmak için satın aldı. 1000X1300 metre boyutlarında düz bir tayyare alanı yaptırdı. Bunun bir örneği de o sıralar Avrupa'nın en modern havaalanı olan Amsterdam'da bulunuyordu.
1937-1938 yılı içinde Türk Hava Kurumu, 10 okul uçağı ve 65 planör siparişinde bulundu. İstanbul fabrikalarında yapılan ilk yerli Türk uçağı, 1941 yılı Ağustosunda Nuri Demirağ'ın doğduğu yer olan Divriği'ye uçarak gidip geldi.
Nuri Demirağ, 12 uçaklık filoyu, Bursa, Kütahya, Eskişehir, Ankara, Konya, Adana, Elazığ ve Malatya rotasında uçurarak, Türkiye'nin kendi göklerini, kendi uçaklarıyla koruyabileceği mesajını verdi.
Nu.D.38 tipi yolcu uçağı, tamamen Türk mühendis ve işçilerinin ortaya çıkardıkları Türk tipi bir uçak olarak tarif ediliyor. 6 kişilik yolcu uçağının çift pilot kumandası bulunuyor. Saatte
Türk Hava Kurumu, daha sonra Nuri Demirağ'ın fabrikalarına sipariş vermiş olduğu bu uçakları almaktan vazgeçti ve bu süreç daha sonra uçak üretiminin durdurulmasıyla sonuçlandı.
Bu gelişmelerin üzerine 1952'de uçak fabrikası, 1954'de de uçak motoru fabrikası, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumuna (MKEK) devredildi. MKEK bir süre eski tasarımları geliştirerek uçak üretimine devam etti.
Motor fabrikası 1955'te traktör imalatına geçerek bugünkü Türk Traktör Fabrikası haline getirilirken, uçak fabrikasında ise 1959'da üretim durduruldu ve 1963'den sonra traktör üretimine başlandı.
Türk Havacılık Sanayii, 1970'li yıllarda yeni bir döneme girdi ve Aselsan, TAI ve TEI'nin kurulmasıyla yeni ivme kazandı. Uzmanlara göre, Türkiye'nin F-16 seçimi, uçak yapımındaki bilgi birikimi açısından, bu süreçte önemli bir teknolojik bilgi birikim sağladı.
Son Güncelleme: Çarşamba, 27 Haziran 2012 15:23
Gösterim: 9535
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ABD ile vize konusunda ilk sinyali verdi: Artık görüşmelere başlayalım.
ABD-Türkiye Ekonomik ve Ticari Stratejik İşbirliği Çerçevesi'nin (ETSİÇ) İkinci Bakanlar Toplantısı, Türkiye tarafından Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, ABD tarafından ise ABD Ticaret Temsilcisi Ron Kirk ve ABD Ticaret Bakan Vekili Rebecca Blank'ın katılımıyla gerçekleştirildi.
ABD Ticaret Temsilcisi Ron Kirk, Türkiye ve ABD'nin tarihi, sarsılmaz çok yakın bir dostluğu bulunduğunu belirtti.
Kirk, birçok ABD kurumu ile birlikte çalıştıklarını ve bu kurumlara, özellikle Türkiye ile ticari, ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi için birlikte çalışmanın önemini dile getirdiklerini söyledi.
''Gelişen ve olgun bir ilişki olmasını bekliyoruz'' diyen Kirk, önemli olanın zorlukların nasıl aşılacağı, ortaklık, işbirliği ruhunun yansıtılması olduğunu söyledi. Kirk, ''Bence, gerçekten geleceğimiz çok çok parlak olacak'' dedi.
Başbakan Yardımcısı Babacan, bir soru üzerine, vize konusunun gündem maddelerinden bir tanesi olduğunu ve uzunca bir süredir AB ile süren bir vize muafiyet süreci bulunduğunu hatırlatarak, süreçte hayli ilerlendiğini kaydetti. Babacan, ''ABD ile benzer bir süreç gerekli, bunlar uzun zaman isteyen konular. Bir an önce bu sürece başlamanın mesafe katetmenin önemli olacağını kendilerine ilettik'' dedi.
Kirk de toplantıda, vize için gün sayısının azaltılmasından bahsedildiğini söyledi.
(milliyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ABD ile vize konusunda ilk sinyali verdi: Artık görüşmelere başlayalım.
ABD-Türkiye Ekonomik ve Ticari Stratejik İşbirliği Çerçevesi'nin (ETSİÇ) İkinci Bakanlar Toplantısı, Türkiye tarafından Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, ABD tarafından ise ABD Ticaret Temsilcisi Ron Kirk ve ABD Ticaret Bakan Vekili Rebecca Blank'ın katılımıyla gerçekleştirildi.
ABD Ticaret Temsilcisi Ron Kirk, Türkiye ve ABD'nin tarihi, sarsılmaz çok yakın bir dostluğu bulunduğunu belirtti.
Kirk, birçok ABD kurumu ile birlikte çalıştıklarını ve bu kurumlara, özellikle Türkiye ile ticari, ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi için birlikte çalışmanın önemini dile getirdiklerini söyledi.
''Gelişen ve olgun bir ilişki olmasını bekliyoruz'' diyen Kirk, önemli olanın zorlukların nasıl aşılacağı, ortaklık, işbirliği ruhunun yansıtılması olduğunu söyledi. Kirk, ''Bence, gerçekten geleceğimiz çok çok parlak olacak'' dedi.
Başbakan Yardımcısı Babacan, bir soru üzerine, vize konusunun gündem maddelerinden bir tanesi olduğunu ve uzunca bir süredir AB ile süren bir vize muafiyet süreci bulunduğunu hatırlatarak, süreçte hayli ilerlendiğini kaydetti. Babacan, ''ABD ile benzer bir süreç gerekli, bunlar uzun zaman isteyen konular. Bir an önce bu sürece başlamanın mesafe katetmenin önemli olacağını kendilerine ilettik'' dedi.
Kirk de toplantıda, vize için gün sayısının azaltılmasından bahsedildiğini söyledi.
(milliyet)
Son Güncelleme: Çarşamba, 27 Haziran 2012 12:49
Gösterim: 5336